• Sonuç bulunamadı

Başlık: İMAM RABBANi'NİN TEVHİT GÖRÜŞÜNE GENEL BİR BAKIŞYazar(lar):SUNAR, CavitCilt: 5 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000269 Yayın Tarihi: 1956 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İMAM RABBANi'NİN TEVHİT GÖRÜŞÜNE GENEL BİR BAKIŞYazar(lar):SUNAR, CavitCilt: 5 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000269 Yayın Tarihi: 1956 PDF"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İMAM

RABBANi'~iD

TEVHiT GÖRÜŞÜNE

GENEL BıR BAKıŞ

Dr. Cavit SUNAR

Mektubat'ınm hemen hemen hepsinde Muhittin'in Vahdet'i vücut felsefesine i'tirazeden Rabbani'nin bu i'tirazlarını ve bu itirazlar dolayısiyle ileri sürdüğü ve kendisinin ikili du:, alizm (1) .sistemine temel yaptığı fikirlerini şu iki cümlede toplıyabiliriz:

1 - Vahdet'i vücut, Zati tecellizannedilen faJkat, hakikatta sıfati tecelli mertebesin, deki vecd ve manevi sarhoşluk halinde dış alemi de Allah'tan başka görmemektir ve ancak şuhl'idi vahdet derecesinde doğrudur.

2 - Manevi sarhoşluk hali geçtikten sonra Allah'la alemin birbirlerinden ayrı olduk-ları meydana çıkar ve alem, v~cudunda her nekadar Allah'a bağlı ise de varlığında haki. kidİr yan.i, aktüeldir, reeldir (2).

Rabbani'ye göre vücl'idi tevhit görüşünün "doğmasına sebep olan üç yol (3) vardır:

1-

Ilim yolu. Ba'zılarına göre vücııdi tevhit ilimde meydana gelir. 'Allahtan baş;ka Allah yoktur' sözü 'Allah'tan başka mevcut yoktur' şeklinde tefsir .edilmeğe başlanır. Bu türlü düşün,ce, tabiatiyle o gibilerin bilgilerine hakim olarak akıllarına te'sir eder ve gitgi-de, vucudi tevhidi doğrudan doğruya kavradıklarını zannetmeğe başlarlar.

2 -

Aşk ve muhabbet yolu. Ba'zıları da Allah'a karşı olan kalbi aşk ve muhabbetle-rinde o derece yok olurlar ki artık Allah'tan başka bir şey göremez olurlar. Bu halde de yalnız Allah vardır ve alem (ikesret) O'nun cemalini aksettiren aynalardan başka bir şey değildir. Bunların. bütün dilekleri yokluğa (fenaya) ulaşmaktır.

3-c.. Bu kısım vücuın tevhit, çoklukta birlik gören tevhittir ki bunun yolu ne cezbe ne

de muhabbet ve aşkın galebesidir. Bu tevhit göruşünün aleme nispeti yoktur. Bu tevhide 1;)ağlıolanlara göre alemde görünenler o şeylerin hakikatlarının ancak benzerleri ve mi. salleridirler. Nakşibendi büyüklerinde hatta, Übeydullah Ahrar'da, görülen tevhit de bu kabildendir ki onun nispeti en Banda tenzihe götürür.

Tevhidin bu üçüncü şekli, diğer iki şeklinden üstündür. Çünkü, manevi sarhoşluk ve muhabbet galebesi bu tevhit ehline hakim ve bu tevhidin sebebi değildir. Bu ma'rifetten maksat, bilakis muhabbet galebesini hafiflebnek ve bu gibileri ma'nevi sarhoşluktan (siks-den) uyanıklığa (sahva) getirmektir. Bu sebeple bu yolun uluları, bu 'gibileri aşktan sükl'in ve rahata kavuşturmak için türlü görevlerle görevlendirirler .. Fakat, ulusların ~;o-lundan ayrılmıyanlar bu mistik keşiflerde zamanla ilerleyerek gördükleri ve bildikleri gi-bi görür ve gi-bilirler; birinci ve ikinci kısımda görülen ve yanlış olan vücudi tevhitten uzaklaşırlar.

Rabbani, bu noktacla Muhittin'e kat'i darbeyi indirmeğe çaıı~ır. Ona göre Muhittin,

(i) Bk: Ord.Prof H. Z.Ülken. La'Pen8ıeeDe ı:.lİslam; s.290;İstanpul,1953. (2) Ayrıca bk: H.Z. Ülken; İsıam Düşüncesi; ş. 186; İstıuıb1.l1.1946,

(3) Bk: İmam Rabba.ni (Ahmet el-Faruki es-S.irhindi; çev;Müşf;a.kimZ;~Ç\e (Şüle~an' i U~ktu.

bat,e. 1, rnek: .291, s. 254i İstanbul, 1270-1277. .

(2)

LO

muhabbetin galebesinden, dolayısiyle de manevi sarhoşluktan kurtulamamış ve Zat'a ait tecelliye. kavuştuğunu .zannederek ,iHemide Allah olarak görmüştür. Önce, Muhittin, bu görü'şe sahip olduğu makamı Zat'a ait olan tecelli makamı bilmiştir. Halbuki, onun için~ de bulunduğu makam, sıfatların tecellisine ait olan, veKüçük Velayet denen makamdır. 0, o makamdan kurtulamamıştır. Sonra, hakikatte,sıfatların tecellisi makamının bir üstün-deki Büyük Velayet yani, hakikiZati tecelli olan şuunlar mertebesine ait bulunan bu vü-cudi tevlıit, ancak, şuhudi tevhit derecesinde doğrudur. Çünkü, Rabbani'ye göre, Zat'tan gelen feyz iki kısımdır. Biri meydanaçıkarmak, sürekli kılmak, yaratmak, beslemek, ya-şatmak, öldürmek ve bunların benzerleri olan feyzdir ki. bunlarda aracı ancak sıfatlardır. Diğeri ise, imana, ma'rifete Velayet ve NeblIik mertebelerinin bütünkemalIerine ait olan feyıdir kiburlarda aracı, bazılarında sıfatlar ve bazılarında şuunlardır. Sıfatlarla şuunlar arasında ise fark büyüktür. Bütün sıfatı ar Zat'a fazladan eklenmiş (zait) olup vücutla dışta mevcutturler. Fakat şunular, Zat'ta sırf i'tibarlardan ibarettir. Bu kadarla dakalına-yıp şuun, Zat'a yÖnelmiştir ve Onun karşılığıdır. Sıfatlar sa buna aykırıdır.

İman, ma'rifet, Veımk ve Nebilik mertebelerinm kemalIerine ait feyzlerin hakiki ulu-lara ulaşmasında aracı şp.nlardır. Hakiki ululardan başkalarına ulaşmalarında isearacı olan sıfatlardır. Bu sebeple uluların nasibi Z8.t'a ait tecellidir. Ulu olmıyanların nasipleri de onlara aracı sıfatlar olduğundan ve sıfatlar da fazladan vücut ile mevcut bulun,dukla-rm dan sıfatlara ait tecellidir. Zira, ikinCi kısım feyzlerin ulaşmasına araç olan gölge' (zıl) ismi ilmin şamdır ve bu şan, icmale ait olsun tafsHe ait olsun, b'ütün şuunu kendinde toplamıştır.

°

gölgeye, ilim şaı1.lve belikide bütün icmiUe ve tafsile ait şuun için, Zat'ın kabiliyeti derler. Fakat bu, ilmin bunlarıkaplaması bakımındandır. Zat'lailmin :şanı ara-sında geçit (berzah) olan bu kabiliyetin Zat tar,afı renksiz olduğundan, tabiatiyle, geçitte de ren,k yoktur. Geçidin diğer tarafı ise ilmin hali (şe'n) dir ve geçit burada' bu renkle renklenmiştir. Bu sebeple o,şan'ın gölgesidir. Şey'in: gölgesi demek de şey'in ikinci merte-bede meydana çıkması demektir. İşte, ikinci kısım feyzlerin ulu olmıyanlar için ulaşma aracı o her şeyi kendinde toplamış olan !kabiliy.etin gölgeleridir ki o toplu olanın (mücmel) tafsilleri gibidir. Başka bir deyişle, bu ikinci kısım feyzlerin ululara ulaşma aracı bütün sıfatlar için kabiliyetin Zat'la sıfatlanmasıdır. Ulu olmıyanlar için bu feyzlerearacı olan kabiliyetler ise bu her şeyi kendinde toplamış olan (cami) kabiliyetin gölgeleridir. Bu se-beple, Allah'ın perdesiz olarak belirişi ve meydana çıkışışuhumtecelliye aykırı değildir. Ancak, vücum tecelli için imkansızdır

(4.).

Arifin seyrinin sonu, Allah'a doğru seyr, diye adlandırılmıştır ve bu seyri O'nun ismi olan şan'ın gölges~ne ,kadardır. Allah ismi, bütün şuunlar ve sıfatlan kendinde top-lamış olan bir mertebeden ibarettir. Şuun yönünde, ziyadelik i'tibari olduğucihetle Zat'ın kendisi, ve yekdi'ğerinin de ayni ,olmakla bir i'tibarda olan yokluk '(fena) bütün i'tibarlarda yokluktur h'atta, Zat'ta yokluktnr. Yine bir i'tibarla yok olmamaklik (beka) bütün i'U-barlarla yok olmamakhktır. Çünkü, Allah'ta yok olmak ve Allah'la yok olmamak an.cak bu suretle doğru olur.

Sıfatlara gelince, onlarda iş böyle değildir. Çünkü' onlar fazla vücutla mevcutturlar. ]3unlar hem Zat'la hem de birbirleriyle ayrıdırlar. Binaenaleyh, bir sıfatta yokluk (fena) hepsinde yokluğugerektirmez. Yok olmamakhkta da durum aynidir. İşte bu sebepledir ki Rabbani'ye göre alem, şuunun değil, sıfatlarıngölgesidir.Şanda yokluk mutlak yokluğu gerektirir. Bu öylebiryo.kluktur ki insanın vücudunda yok olmamaklıktan eser kalmaz.

(3)

Xok,QJmamalüa' .da dnsan, tamamiyJe ôşan'la •yok olmaz: :Fa1{at.,sıfıitfaolan, yôİdüktaii:i~ ş3,n, kendisin:d$n tamami~rle' kurtulamaz, n.ede olsa vücutlaneser,kalır., KaJdı ki ö~V'ücu-tda sıfatın :eseri ve 6iıun'gölgesidir; Binaenaleyh', asım. meydana çıkması göıgeliili vücudunu tamamıyle yoketmez. Halkiki yokhıkta bu vücuda tekrar dönüş yoktur fakat, sıfata ait yçklukta:, vardır. Hakiki' yoklukta !iYI', ,vcesel'in her ikisi de yok olduğu halde' hakiki olmı-yan ı;31~ataaityokhıkta 'eser tamamen ka.ybolmadığııidanbı.imümlkuıı değildir. Ayn Ve ese-rin kaybolmasından maksat da vucuda aif kaybolma değil, görüşe (şuhuda) ait kayboP madır:'Çünkii, ayn ve: eserde vücudun yokluğu her ,suretle 'imkansız olmasına. karşılık gö-' ı;-üşeaıt kaybolmadaher birinae 'ıuün1kün ve hatta olağan', (vaki) dır.

Tevİiit ,~akk~nda, to]?hıca belirttiğiriliz açıklamad.a 'büliinan Rabbanı, onu iki kısma ayırır:

1,~ Vücudi, tevhit, 2 - Şuhudi tevhif (5).

Şuhudi te~hit, her şeyin "Bir" e işar.~t ettİğ,ini 'görmektir. Vücudi 1::evhiti~e, her şeyi bir oilffiele,'O'ndan başkayı yok tasavvur etmek ve hatta yokluğiın vücudiyle bile O'nuiı g6rU-tı.uşle~ini bii- bilmektir. Böyle olunca; v'Ücudi tevhit, ilimle bilinir" (llı~'el-Yakin), şuhudi' tevhit de aYnen biılnen (Ayn'el-Y':ekin) k~smında.nd.ır.Ybkluk (fena) makamı ancak şuhıı-di te,vhitIe gerçekleşir ve ayn'eı-ya,kin'e onsuzulaşılamaz. Çifukü, "Bir" olanı, gönne'k, O'nuı1 herşeyi kapladığızamanda O'ndan b'aşkayİ g6rineriıeği gerektirir. Fakat, vücudi tevlıit, boyle değildit, dol~yısiylezorunlu (zaruri) de olmaz. 'çünkü', 11m'el-Yakin,<> ma'ri-fet olmadan' da elegeçirilebilirve hakikatiilmı yakin araciyle bilmek ve' görmek ondan başkayı yokbiı~1eği ve yok'görm:eği zorunlu kılmaz: Bilindiği gibi "Bir" olan tecelli' eÜr.-ği ve h~r: şeyi ka~ladı~i.zamanda dışaleriı.~ ait her ,türlü ilim: ,kaldırılır. Mesela;' gülı.eşi~ vücuduna yakin has,ıl eden

bir

kiılısenin gÜ11eşibilmeldediğer yıldızları bilmemesi lazım-gelmez. Fakat, açıktır ki gü'neşi' gördüğü vakitte ne diğer' yıldızları görebilir, ne' de gÖr-mek is.ter. Fakat bilir ki diğer yıldızlar yokdeğillerdir, vardırlar. Ancak, güneşin nurunun

. . , r.," ',- .'

galebesi altlnda örtülli

kalmışlardİr:-Dış alemiinkardan ibaretolfl:n vücudi tevhit, hem akla hem Şeriata aykırıdır. Lakin; ','Bir" gönnekten ibaret olan şuhudi tevhit, buölçüye tamamiyle uygundur.

Yine, mesela, güneş doğarken yıldızları yok~bilmek olağana aykırıdır. Fakat, o vakit-' te ytldı~lan_, görmeı:nekte' aykırılık: yoktur~ Belki o görmemek güneşnurunun galebesi ve gören l\imsenin, gözi1nünza~"ıf,olması sebebiyledir. Eğer o kimse" gözünü guneş nuriyle

:P,ı)l'landıl'sa've kuvv.et _elde 'etse .'yıldızları' güneşten ayrılmış görmez ki bu dri.' ha:kikata' kavuş:uponda'errmek(Ha:kk'el~Yaldnr mertebesi.ne yükselmektir. Bu mertebeye hakikaten yükselmiş olanlarsa -"Hak ,:benim" "sözünü söylemektençekin.irler vedinin en büyük sınırı

••, O" .'_" • •' " ••• .- ""~," -.' '. • . ,- •

olljin-I)I'~alıal~e,,0Ilnfl..{i'tıcl~l)'~nak~mll1da dururlar.

Rabbani'nin, vucuc1i tevhide şuhudi tevhit'le karşı koymak, 'daha doğrusü; Nakşiben-~iyy:eye mahsus olan, eezb!? ,makaınında ilimde ve ma'rifette Hoca Nakşibend, ile Ahrar arasında- bulunduğunu.• '.. .. ' ,' •• ,' '", '." •• ". iddia: ettiği ince farkı ,belirterek~.. -'0 .:. •. •.. • .'. . .' ••kendince şuhudi tevhitdiye-_..' ," • _..tes-'"' ..

ptt~ttjğiJ:)ll gÖl:'iişüniiôrtaya atmaktan nüiksadı" zamaiiuida son dereceye gelınişôlaİlİs~ Iıim 'dininin'zayıflamasll1da;-: diğer, mistik. yollari n ( tarİkatların) yegane dayanakları 'ol.... '~a~ı- d~l~yı~j~i~,,~"_.'_"~"""" •• __ ._~~._ •••• A_•••..J_-4 ••••••••.•~iihi~i~ilola~__._••• ~_._.~~. __ . o •• -". ,.~- •._,-'-':b~l;v'Ücuditevhitgörüşü~ü,~ .••• -. -- -,' ," ••.. -,"; ',- •." ~,kafal~rdan: ve ,gqnüller-,. "'.' - _. --- ,j.

(5) Bk: (Rabbanı, Mek, C:,I, rnek: 43, sa: 55).

(4)

'.

',.

den :;ıilerek İslam dinini budiIlin hü:[{ümlerine en,yalpn ve 'münasip :olan,. Nakşibendi yolu ile kuvvetlendirme'kti (6),.

, 'Şu n9ktada, , Türk fikir,. hayatı bakımından da, kısaca durmamız" 'lazımgelir.: Çünkü, Rabbani, bu şuhudi. vahdet tezini ortaya atıp halifeleri vasıtasiylediğ,er İslam, ülkelerİiı-de ülkelerİiı-de yayıncaya kadar Türkiye'ülkelerİiı-deki mistik yollar (Tarikatlar) ın daya,ndıkları görüş de vücudi tevhit görüşü' idi. Mehmet. Buhar! ile ilk d'ef&İstanbul'a gelen Müce,&lidiyye yolu, ger,ek Anadolu' gerekseRumeli topraklarında, karşısında, Muhittiri'in.' vueudi tevhidinin populerize edilmiş bir h'Ülasası ve bütün Melami kollarının anayasası. halinde.. Sirria\malı Bedrettin'in fikirlerini 'bulmuştu. 'Memıeketimizde mistik yolların: ,kaldırilmasın~ ,kadar, Nakşibendiliğin,doJayısiyleşuhudi tevhidin karşısında, günden; güne kuvvetini; kaybetmiş olduğu artık tarihi bir hakikat olan bu ana yasanın başlıca maddelerinI: şöylece göstere-biliriz (7) :

ALLAH: Allah, bütun eşya 'vefiiIlerin kendisinden çıktığı ve .kendisinin bütün. ke-mallerle vasıflanmışolduğu mutlak :vücuttan ibarettir. Bu mutlak vücudün v'Ücudü vacip

(necassaire) ve O'ndangayri olan. bütün şeyler ancak O'nUl~ıavardırlar.,

Mutlak vücut, fiil ve te'sir i'tibariyle Tanrı, te' sir alma ve fiil kabUl etme i'tibariyle de alemdir, mahlüktur.

Fiiller, s,ıfatlar, şuunlar ve kemaller ancakmeydanaçıkan şeyler vasıtasiylemeydana. çıkar ve görünürler. Her görünen ve hergörünende görünen kemaller, O mutlak olan. vü-cuttan meydana çıkarlar, daha doğrusu O'durlar.

Sırf vücut:,

Sırf vucut, bütün bağların ve hayatların üstünde olan vücuttur ki

hüviy-.y:ettir. Bu mertebenin 'Üstünde baş:ka hiç bir mertebe yok~ur. VÜJludun bu mertebesİn,de örıceli~ (evveliyet), sonralık (ahıriyet), içlik (batıniyet), dış~ık (zahiriyet) olamaz. Bu mertebede ezel ve ebed birdir.

Sırf, vucut için iki; i'tibar vardır:

ı -

Görünüşsüz (ü,ayyülısüz) i'tihardİrki bubakımdıiİı ona (Alıad) denir v~ ~elal , makamıdır.

2":"'" Görünüşlü (taayyünIü) i'tibardırkfbu baKımdan' ona (Vahit) denir ve cemal ma-kamıdir.'

Eşya, ikiele ben,zetilen bu celal ve cemaı sıfatlarının bir terkibidir:.

Beliriş ve 'l1ı'syd(Jffl,açıkış (tecelli ve zuhur la sebep:" Allah'ı'n, dolayıs(yle kemallerinin taha;kkuku, O'nun ancak alemlerde meydana çıkıp görünmesiyle mümkündür. Bu sebeple AlIah'm,meydana çıkmağa Zat'i meyli vardır. Bu ,meyilQe muhabbetten ibarettir. "Ben, bir gizli hazine idim, bilinmeyi diledim, halkı da bilinmem ,için yarattım" hadisi bu hakikata işarettir.

lık varlık: Tanrı, ilk önce bir cevher, sonra daa. ceyh~rden .ale~i yara~Inıştır; Bu ilk . ~e~her de suretinde Allah'ın, ~eydana.' çıktığı' ilk varlıktır.:

- .:. .

~

- ." " '.' -. -".,

Hakiki varlık: Yar olan varıı:!{ bırdiİ'~ O ,da yalnız' Allah'tır;'

BaşkaJık

ve: zıtldiyet merteoeler i'tibariyledir; ,Hak olmıyan,ıMtıI) da: kendi, :varlığı bakımından Hak'tır. Hak ol~amaklığı•.•• ; .;.',. . - , -.--.-.nisbidir. Allah isenwrtebelerin.',", ", 'I ;',. .:,•..•.,.",'...., •. ' :• -, • ,'" •.' •. .', •ötesi:nd.e yeüstündedjr.,E" ,.'',_', ".~_, ,'c -." '. ııyükseğil1den en

(6) Bk: (Rabbani, Mek, c:T, rnek: 291. s. 255).

(7) Bk: Ord. Prof. H.Z. mken; Türk Tefekkür'I'arihi; Bedretttrr"m.:rdı:lest;--M:-'ftahmi'Balabs;n; Varidat Tercümesi; İstiınbul,.1947.,:' . ,'.'

(5)

aşağısıııakadar, bütün merteheler; bu. Cisiniler 'alemindedürUlüp katlanmıştır.Cisimler' kaldırılacak olursa, ruhlardan ve mücerret sayılan diğer şeylerdende eser kalmaz.

,Ruh ve cisim ayni şeydir. Aralarmda!ki ayrılik hakiki değil rtibiıridir. -Peygamber, "Ruhlarınız vUcutlarmızdadır ve vücutlarınız ruhlarınızdadırt' demiştir.

Tanrı iradesi ve 'isti'ddt:

Tanrının iradesi meşiyyet ve ,ihtiyarı varlıklarm

isti'datları-na göre meydaisti'datları-na çikar. Her şey isti'dadın,da olanı kabul eder ve onu işler. Allah;m, 'diledi-ğini işler' sözünden anlaşılması gereken mfuıa, o şeyin isti'dadındaldni dilemişolduğudur. Yöksa Allah, bir şeyinisti'cladın.da olmıyanı ondan dilemişdeğildir.

Meşiyyet, isti'dada bağlı olduğu için alemler de kabiliyet ve isti'datlarına göre mey-dana çıkmıştır (8).

Te'sir etme ve te'sir alma yönunden Hak:

Vücut birdir, lakin iki yön'Ü vardır. Biri

te' sir ,etme yönü diğeri, te'sir alma yönü. Te' sir' ,etme yö~ünden O, Allah'tır. Te'sir alma yönünden de' halktır. Binaenaleyh, bütün fiiIler Allah'tandır ve Allah'a döner. Değişik olan suretler, O'n'!1n'aletlerinden başka' bir şey değildir. :Fakat, insanlar kendi suretlerhıi Hak'km suretinden ayrı zannettiklerinden' kedilerini bağımsız bir varlık olarak görduler ve irade ve hareket sahibi olduklarını hayal ettiler.

Hiç bir şeyaletsiz meydana getirilmez ama, meydana gelen şeyin yaralıcısı o alet değil onun sahibi olup onu kullaııa:ninsandır. V'Ücut bir olduğuna göre de o, Allah'tır.

Zat ve kdinat ve ruh:

Hakikatte görÜllünle görünmüş olan birdir. Başkalık, ancak

ni-bardadır. Allah .'Zat'mın hakikatma göre değil, eşyanın ,isti'dadına göre, meydana çıkar. Buİsti'dat ve ka'biliyet ııasıl olunca (Nefh) ile adlanan ruh, bedende göründü. Bedende' bu, birleşmeyle hayata kavuştu. Bu sebeple ruh, ölum halinde, yok olmayıp ancak değişir. Fakat meydana çıkıp gör'Ünrnek için, yine bir surete ihtiyacı vardır.

Eşya: Eşya, suretlerinin başkalığı dolayısiyle her nekadar çeşitli görünüşler gösterir-lerse de hakikat bakımından hepsi birdir. Bu i'tibarla, eşyadan her hangi bir şey "Ben Ha:k'kım" dese, doğrudur. Zira varlık, şartsız ve kayıtsız Hak'tlr.

Gerek kendisinden hiç ,bir şey, meydana çıkmasm gerekse bütün (kül) veya parça (cüz) meydana çıksın, gerek vasıflanmış olsun gerekse olmasın, görünüşlerin, görund'Ük-leri her bir şey "Tanr'dan başkadır" demek de doğrudur. Fakat, bütün birdir. Tek olan Zat bakımından çoklukyoktur. Başkahk, ancak i'tibarlarve kavramlar yönündendir. İ'ti-barlar için ise bir dış vücuttan bahsedilemez.

Kısaca, çokluk yoktur, yalnız Allah vardır: "Ezelde Allah vardı. O'nunla beraber bir

, "

şeyyoktu. Şimdi. de öyledir" hadisi ile "Her şey yok ohicudur, yalnız O, durucudur" ma'.

.

,

naşında,ki ayet de buhakikata işarettir.' '

Bütün bütUndedir (kül, küldedir):

Bütüiı bütündedir yani, varlıkların hepsi bir

şey-de belki şey-de bir zerreşey-dediI', Alemlerve alemlerdeki va:rlı~klarayrıayrışeyler değildirler. Varhkta bölünme, parçalanma ve ayrılma yoktur. Nasıl kibir ağaç'tohumunda; tohum da ağacın her zerresinde bilkuvve mevcut ve mündemiçtir. '

İnsan, Memlerin :tohumu vealemlerde o tohumun ağacı gibidirler.

izahı

emir:

İlahi emir, Zat'ın iktizasından ibarettir~Onuyapmamak in,sanın alindede-'

ğildir .--- ,--- _ .. ,-,----.- ---- o

---~...;. ••••,.._-,-__,-__-,,_..;.'.-.. -...,;;.;, •••,- ••.•..,;,,',-",.";,,,,__-.,..i-<~-,,!"".

(6)

t,

.Alem kadimdir:

Alem, mutlak olarak cinsi, n,ev'i ve şahsiyle kadimdir. Sonradim

mey-dana çıkması zamana ait değil; Zat'a ait bir keyfiyettir. Bu takdirde meydana ,çıkış (te-celli ve huzur) zorunludur amaAllah, 'bu kendisindenmeydana çı;kan ,şeylerir'ı bazısından 'razıdır, bazısından ram değildir. Rfzasİ yalnız, kendisine yaklaştıncı olanlaradır., Bu söz

de ~ncak mertebeler bakımındandır., Çünkü, iyi ve kötü', tam ve noksan, nisbi'dir, izafi-'dir.

Var ,olma Ve bo.zularalcyok. olma (Kevn'üFesat)

:

Var .olma ve boZUlatak yok olma

ebe-didir. Dünya ve ahiret itibaridir.

Irade:

Fiil1er iradeye, irade de dış ve iç sebeplere bağlıdır. Bu sebepler bir araya

ge-lince İrade dezorunlu ölarakmeydanagelir yani, fiillerin meydana gelişi sebepl~re' bağ-lıdırlar. Fakat cahiller, bir şeyi işlemek veya işlememek hususunda kendilerini ıiür zanne-, derler.

Bir varlığin çeşitli hareketlerde oulunması, onda var' zannedilen hürriyet ve iradeden

• , ." : . '. ., i

dolayı değil, o çeşitli hareketlerin sebeplerinin de çeşitli olmasındandır.

Tevhid:

Tevhid, üç türlüdür:

1~ Ilmi tevhit;

kitaplardan ve alimler'den öğrenilen tevhittir. İlnıe nıahsus yakine .aittir (llm'el.Yakin) .. '

2 -

Tenbihi tevhit;

Allah tarafında keşf ve iIhamla öğrenilen tevhittir. Ayna mahsus

yakine aittir (Ay,n'el.Yakln).

3 -

Zevke veMle

ait tevhit;

burada insan bütü'n varlığıkenilisi olarak' görür ki bu

makarnın üstünde daha bir makam yoktur. Elde edilmesi gereken makam da budur. Hak' ka mahsus yakine aittir (Hakk'el-Yakin).

Ben Hak/kım

(En'el-Hak)

sözü:

Alem,Tanrının sureti olduğu cihetle her şeyin (Ben

Hak'kım) demesi doğrudur.

f\'

Taptnma:

Tek de olsa, hayal de yaşatılan ,bir AIlah'a tapma ile putperestlerin, bir çok

putlara tapmaları arasında fark yoktur.

Zikirler :vedualar:

Namapıar, , niyazlar, dualar, 'Ve zikirlerden maksat, ,kalbi Allah'a

yöneltmektir. Gaye, Allah'a yönelmektir Diğer bütün şeyler bu gayenin elde edilmesine ancak vasıtadır. Bunun aksini iddia edenler cahildirler.

IMdet:

İbiidetten murat namaz değildir. K~lbi, Allah'tan gayri olan bağlar~an sıyırıp

yalnız Allah'a bağlamak ve O'na yönelmektir .

.Ahiret:

Ahiret; emir, gayb, melekut yani, hatın alemindemdir. Cahillerin

iannettikle-ri

gibi görünen alemılen değildir. O, bir ma'nada işlerin' sobud~r da. M~kaddes kitapların işaret, uluların da tafsi! ettikleri Ceiı~ef ve onda olan şeylerin iç ve hakiki ma'naları var-dıl'. nı~ ma'nalariyle anlaşılmamalıdır. Cennet ve huri gibisözler, insanı Ha1t'kayöne~tmek içindir. Nitekim mekt,ebe giden çocukları okumaktan yüz çevirmesinlereliye meyva vesaire ile aldatırlar.

Kıyamet ve ölüleriın

dirilmesi:ÖIümden sonra bedenin parçaları için bu dünyada

bu-lunmuş olduğu üzre bir~eşme yoktur. Ölülerin dirilmeksindenmaksat bu değildir.

Haşr:,

Nasıl ki Cennet ve Cehennem cahillerin zannettiltIerİ gibi değilse cesetlerin

'haşr!

meselesi

de

öDlaritızan, ve taMvvur ettikleri gibideğildir. Nitekim, 'kıyamet köpa:cağı

(7)

, Cennet: ' CennetBeyince: yedi mana'anlaşş'rlır:'

1 -'- Meşhur manasiyle Huriler, köşkler ....,di~~ ,

, 2 -Birki~se :Lailahe illallah ders~, iiivenlik kalesine girmiş olur. Böyle QahçeY~ bostane girmeğe cenn,et denir.

3 - Laiııihe illallah diyen kimse 'bununla kendini, mal ve m'iilkÜnü ve ÇOIUğUllU çocu-ğunu korudu; cennete girdi; gailelerden kurtuldu demektir.

4-Tanrıyabilip 'iki alemde'Tanrı'daiibaşka birvarlıkolmadiğınr :bilInektir:

Bu

tak-dirde hisleriayrılığından kurtulup cennete girdi demektir: ' '

5 - Bir insan, tevhit :kelimeşiyle, tahakkuk edip Allah'ta yokluğa (fenafilah) girse, cehennemı zfılmanı viicuttan kurtulup ba~ı ve firdevsı vücuda girmiş

Ve

ona bürüJ1müş demektir.

Bil ki dünya ve ahiret~e iyi bir rütbe ve makama cennet den,ilebilir.Alçak ve kötü"her makama da cehennem, a,kreplere, yılanlara zakkum denilebilir, Kitaplarda ve dillerde do-laşan hUriİer köşk:ler ve sai~~bu dedikl~rimizd,~n ibarettir. Bun~n böyle olduğuna

delilş~--'. ,- - -... '.', . . ,

dur: Bir kimse rüyasmda kendisini ferahlı, süslü bahçelerde veya köşkte görse bu rüya-yı "Şeref gelecek, dileklerin olacak" diye tabir ederler.

, Uykusuretleri; 'ahitetsuretleri 'cinsindendir. Uyku, küçük ölüindür.Uykudaki müşa-hedeler, ahiret müşahedeleri cinsindendir. Ahiretin, cennetin, ateşin" hurilerin, l\:öşklerüı böylece ne olduğunu anlada ~Mil ,olma.

6 - Her iyi hale cenn,et, her kötÜ hale cehennem ateşi denilir. Teyhit hali iyi bir hat-dir. İşrak hali ,kötübirh,ald,ir.

7 - İnsan lail&.heillallah demekle dı~a ait putlara ibadetten yüz ,çev~rip his, alemin? ait olmıyan Allah'a dönmüş demektir (9).

Melek ve Şeytan: İnsanı Allah'a yöne~ten ııer k~vvet melek ve cisme ait lezzetlere yö-neltip Allah'tan uzaklaştıran her kuvvet de Şeytan ve İblis'tir"

Küfür ve ıman: Küfür ve ıman birbirIerde zorunlu olarak muhtaçtırlar: Küfürden geçmiyenhakikı imana varamaz, MÜslüman sayılmaz.

Emanet: Tanrı'nın, alemlerin yüklenemeyip yalnız insa.nın yüklendiğini söylediği ema-netten maksat, insanın Allah suretinde yaratılmasİdır. Zira insan, her yönden toplu olarak Allah suretinde yaratılmıştır.

Allah'la insan arasındaki bağ: Allah'la insan arasındaki bağ muhabbetle ba.şlar, ka-vuşmakla biter.

Kamil

insan:

Kamil ,insan, hiç biryol ve adet tutmaz. Çünkü, ~albi ve gozu daima Allah'a yönelmiştir, her an ,Ha,k'la beraberdir. Halkla, bulunmasının, seb,ebi" onla,rınkalp-lerini. Hak'ka. yöneltmek içindir. O, her halde Hak'ladır. Zira iş, niyete bağlıdır. '

Levh:

Levhhalkı Hak'tan yüz çevirtenşeye derler ki dlinyadır. Bu: -sebepten Tanrı:

"Dünya hayatı ancak levhten 'ibarettir" buyurmuştur., Diinyanın ild yönu .vardır, 'biri. hal" ka diğeri Hak'ka bağlanmaktır. Halka bağlanıldığı nisbette haram, Hak'ka "bağlanıldığı nisbette de helalbahiskonusu olur .. Tanrı'ya ulaştıracak herhan,gi.- gÜZBlpir şeye halka bağlılık sebebiyle haram demek yersizdir.

. Her,şeyde iki.yön vardır: Eşyada iki yön. yardı.r. hi v,e kötü,.:güzel ve çirkin yönleri. Bunun böyle. olması"herşeyin,zıtla'rı .keııdisincj.etQPlayıcl, olJI).;;tı;ıınqapçlır.'Çij,n1'ii, AHat,

(8)

•.

celal ve cemal sahibidir ve her zerrede tecelli eden ve var oIan O'dur. Bu sebeple her bir şeyde Allah'ın bütün sıfatlarıda bulunur.

Tanrı, bir insanın bir işi işIemesini ezeIi.iradesiyIe istemişse ona o şeyin iyi ve gü'zel tarafını gösterir. Fakat, o insanın

'o

işi işIemesiIii i~temezse ona kötü ve çirkin tarafını gösterir. GünahIar da b,öyle<iir. ,.

İ'yilik

ve

kötülük:" İyilikie:r ve kötlilüide~, lezzetler ve eıem~~/ kendi varlıkları ve vü-cutta mertebeIerinin. değişik olması ,bakımıı.ıdaı;ı.mevcutturlar. Fakat, mutIak oIan vücu-da nispetle mutlak değildirler; izafidirIer, nisbidirIer. Çünkü ayni ş~y, birine iyi diğerine kötu olabilir. Mesela, yılanın zehiri kendisine zararsızdır fakat, insanı öIdürür.

Ebedi yaşamak:' .Alemi ve bu hayatı hakiki biImeyip ikiliği ortadan kaIdıran ve AI-lah'a uIaşankimse O'nda ebedihayata kavu-şur. Çünkü Allah'ın vücudu yoklukIa vasıfIa-namaz.

İşte Rabbani ortaya attığı şuhudi tevhit görüşünü, Muhittin'in vücudi tevhit göruşü-ne -kalkan oIarak kUıIanmış ve daha hayatıııda, başta MogoI Padişahı Cihangir olmak üz-re Hindistan'daki bir çok büyükleri doğru yoIa getirmiş, İsIam dinini oIdukça kuvvetIen-dirmişti. ÖI'ümünden sonra da bütün isIam ülkelerine yayılan halifeleri, Muhittin'in vücu-di vahdeİ:ini gerek :idealistveger~k:, yukarıda görUldliğli üzr~, iı~türali~t cebhed~n ileri götürenlerle amansızca savaşmışIar ve buyük başarılar sağIamışIardır. Bununla beraber ,şurasını bilhassa belirtmek lazımdır

İd

Rabbani'ye göre bu, şuhudl tevhit teorisi, :vücudi , tevhidin ancak şuhutderecesinde ye o daMuhittin'easIa nasip olmıyan hakHd Zat!

teceI-. Ü

me~etbesinde d~ğru, ,oI~biieceğini ispattan, ibar~t oluphiçbir sııretleu)a,şılabiIecekson

hakikat değildir. Çünkü onca, dışa ait (ataki) ve içe ait (enfüsi) seyrle aşıI&n zUIınaM mertebeler şöyIe dursun; isim, sıfat, şan ve i'tibarın muranı perdeIerini kaId!rmak surf;-, tiyle pek enderolarak ulaşıIan ve çıplak uIaşma (Vas!'ı üryani) (10) denen bu ,. hakiki

yokluk (fena) merte.besibiIe bizi tamhakikatauIaştıramaz. Zuhnani perdelerin' yarısı-, mn bile kaldırılabildiği şüpheli oll1rsa nuraniperdelertn ,kaldırrIabilıl1esinden :Qasılsöz açı ,labilir?

KaIdı ki ; sırf Allah'ın 'İfıtuf ve ihsaniylebu şuhtidi tevhitınertebeslni~ üstliıide dal;a 'nice yüks,ek maka~lardan' geçirilmişoIanların en son bulundukIarı makam,: kulluk ve AI-'lah'Iığin'kemaiderecesine, ayrıldığı sırf ma'budiyet (Mabudiyet'iSırfa)' maka~ıdir.' '

Hül8:sa; ahirette tasavvuftan değ'iI, Şeriatta..nsoraca.klardır. Binaenaleyh, Kitap ve Sünnete ,sarıImaktan. başka çare yoktlj.r. Doğr~ yol, anC,ak onl.arın getirdiği ve bildirdiği

. - - . - -,' .

yoldur. Çünkü vahy, aklın, üstündedir. Şu l~alde hakikat; Allah'ı görüIeIlg.ö~'üIın.iyen" s,e-'zilen sezilmiyen her şeyin ötesinde. ve üstlinde, ötelerin de ötesinde, ,ve,üstündebilmektir . , :su, ötelerin ötesinde ve Hstünde bilmenin ma'n~sı da bilgi, hayret, ma'rifet makaml,armdap

geçerek hakiki imana ,uIaşmak (11) ve Hak'kı bu .imanla bilnıektir. Hak'ka. mahsus .oIan , ~l~kmıiğın (Hakk'eI-Yakin) hakikatıda budu,I'.

-:(ıOrBk:',(Rabbani,'M-ek, c: 2, mek:42,'s, 45).

,(11) ~k:,(Rabbani, Mek, c: 1, mek: 290, 's: 251).

,NOT: ,Viicudi ye şuhudi tevhitler' içIn ayrıca bk: . ., '. .

"1 - (Rabban!, Mek, c: 1, mek: 31,43. 160,220,272,291.;' c: 2, mek: '1,42; 44, '80.; c: 3;'mek: 88).

,2- (Masum, Mek; G: 1, mek: 147, ~56, 217, 230.; 'c: 2. m.ek: 94,; c: 3, ' mek:16, 73,122,' ,210),

3 - Reşehat..; 4 - Nefehat..; 5 - Risale'i Kutsiye; 6 - Hadaik'ul-Verdiye ..; 7 -

HaliH'ıNakşi-bendiyye'i Miiceddidiyye; 8 - Şerh'i Kaside'i Farukiye; "9 '='Ruh'u "İslam; 10~"-' Tıb;yiin,~iil

VesaiL; ,LL - Behçet'iis-Seniyye ..; 12 - Cami'iileUsul..; 13 ,,- Hediyyet'üt-Taliohı:; '14 -

T,a-savvuf ve sofiye;'15 - TasavvUf ki. hakikat; ,16 - Muht3.sar'üri~Nefehal; '17

-Muhtasar'ül-V'elaye; 18 - Bahr'iil-Veliiye; 19 - Menakıb'ı Ahmediyye ..; 20 - Vahdet'iVücut ve'Muhittin'i

Referanslar

Benzer Belgeler

müesseseler, teçhizatları için (intibak edememiş çocuklar için) Sıhhat Nezaretinden de kredi almaktadırlar. Birbirini takiben müesseseleri ve sonra da personeli görelim :

Alman Cumhuriyeti şüphesiz ki bu dolayısiyle vâki desteklemeden ve isten­ memiş olduğu halde hasbî olarak Roma Hükûrnetinin kendine verdiği kuvvetten faydalanarak,

ilgili akitlerde (ezcümle Mandatum'da) iş sahibi lehine yapılan, onun menfaatine olan işlerde hasar iş sahibine intikal ederdi (60). Hususu ile satım aktinde, klâsik hukukta

ferruatlı bir şekilde tesbit edilmiş bulunmaktadır. Hususî hukuk sahasında ise, hemen hemen münhasıran — Sovyet Bölgesinde sayıları çok azalmış olmakla beraber henüz

rine eklemek suretiyle meydana da getirmedik. Telif bir kitap yazdık 2. 10) Makalelerde ve kitapda bazı yerlerin atlanılmış olduğundan da dem vuruluyor? Atlama ancak tercüme

2) Bk. Revue de Science Criminelle 1949, s.. Böyle olunca &#34;cezaî müeyyideleri tatbik, talik, ilga veya tah­ fif etmeğe yetkili devlet organlarının ' tehlikelilik halini

110) Madde 54.. bir kapital hükmedilmesi lüzumu ile asliye mahkemesinin maddî tazmi­ nat iddiasını reddeden kararını, Temyiz Umumî heyeti nakzettikten son­ ra, davacı

1947 tarihine kadar memurların ve başka müstahdemlerin haksız fiillerden dolayı hazine (Kron) mes'ul değildi. Bu itibarla bu kabil dâ­ valar münferid hâdiseden mes'ul olan