• Sonuç bulunamadı

DÜŞÜNCE VE İFADE HÜRRİYETİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "DÜŞÜNCE VE İFADE HÜRRİYETİ"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Aydınlıkevler Mah.

Milli Egemenlik Cad.

Keresteciler Sitesi No:12 BURDUR

DÜŞÜNCE VE

İFADE HÜRRİYETİ

ÖZET: “İfade özgürlüğü, sadece onaylanan veya in-citici olmayan görüş ve bilgilerin açıklanmasını değil aynı zamanda inciten, şok eden, rahatsızlık veren düşüncelerin açıklanmasını da içerir. Çünkü çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik olmadan demokratik toplum olamaz. İfade özgür-lüğü ile ilgili AİHM’nin vermiş olduğu kararlardan 21 tanesi, sadece on dört yıldır aleyhine bireysel başvuru yapılabilen Türkiye ile ilgilidir. Bu kararlardan on yedisinde ifade özgür-lüğünün ihlal edildiği dört adetinde ise ifade özgürözgür-lüğünün ihlal edilmediği kararı verilmiştir. Bu kararlardan da açık bir şekilde görüldüğü gibi, Türkiye’nin güncel demokrasi ve in-san hakları sorunlarının başında, ifade özgürlüğü sorunları yer almaktadır.”

ANAHTAR KELİMELER: Düşünce; hürriyet; insan hakları; yayın.

ABSTRACT: “Freedom of expression includes not only explaining the views and information that are appro-ved or not, but also explaining the incitement, shocking and disturbing thoughts. Because democracy can not be without pluralism, tolerance and open-mindedness. 21 One of the de-cisions given by the Court regarding freedom of expression is only about fourteen years against the individual application that may be Turkey. Four of these resolutions were violations of freedom of expression at the age of seventeen, and it was decided that freedom of expression was not violated. This de-cision clearly as seen from Turkey’s democracy and the begin-ning of the current human rights issues, is situated problems of freedom of expression.”

KEYWORDS: Thought; Liberty; human rights; broa-dcasting.

(2)

D

üşünce ve ifade hürriyeti insan-lığın üzerinde en fazla mücadele ettiği ve aşmak için bedel öde-diği temel ve doğal bir insan hakkıdır. Nitekim Batıda kiliseye dayalı (skolas-tik) düşünceye karşı çıkanların aforoz edildiği, kimi zaman ölümle cezalandı-rıldığı tarihen sabittir. Nitekim İtalyan filozof ve gökbilimci Giordiano Bruno skolastik düşünceye aykırı görüşleri savunduğu ve bu görüşünde ısrar et-tiği için 1600 yılında Roma Katolik Ki-lisesi’nin engizisyon mahkemelerinde yargılanıp diri diri yakılmak suretiyle idam edilmiştir. Dünya dönüyor diyen Galileo ise bu görüşünden dolayı öm-rünün önemli bir kısmını ev hapsinde geçirmiş son anda attığı geri adımla Bruno ile aynı cezayı almaktan kurtul-muştur. Kendisine eğer dünya dönü-yor demezsen sana ceza verilmeyecek diyenlere biraz düşündükten sonra; ‘ama dünya dönüyor’ deme cesareti-ni de göstererek… (“ orijinal: Eppur Si Muove..” (Dünya yine de dönüyor..)

Bruno’nun şu sözü manifesto gididir: “Ne gördüğüm hakikati

gizle-mekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım.

Bundan dolayı her yerde zorlukla karşı-laştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak ya-şadım.”

Düşünce ve ifade özgürlüğü; düşünceyi açıklamak, açıklanan dü-şünceyi yaymak ve yayılan düşünceye ulaşmak anlamında temel bir insan hakkıdır. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakla-rı Bildirisi ifade özgürlüğünü, insanın sahip olduğu “en değerli haklardan biri” olarak tanımlamıştır (m.11). Fikir-lerin serbestçe dolaşımının önemine iki yüzyılı aşan bir süre önce yapılan bu vurgu, günümüzde de birçok açı-dan geçerliliğini korumaktadır.

1789 Fransız devriminin fikir babalarından Montesquieu de en önemli özgürlüğün, düşünceyi açıkla-ma özgürlüğü olduğunu vurgulamış-tır. O’na göre “İnsan, dinamik, yaratıcı

ve erdemli bir varlıktır. Fakat bu nite-likler ancak özgür bir ortamda işlerlik kazanır ve gelişir. Özgür olmayan bir or-tam, kuşku, korku, belirsizlik, güvensizlik

ve uyuşukluk getirir.”

İfade özgürlüğü, “düşünceyi

söz, yazı ya da başka vasıtalarla başka-larına aktarabilme, anlatabilme, yaya-bilme ve onları kendi düşünce ve inanç-larının doğruluğuna ikna edebilme, inandırabilme, tercihleri doğrultusunda tutum ve davranışlarda bulunabilme hakkı” şeklinde nitelendirilebileceği gibi, “bir düşünce, inanç, kanaat, tutum veya duygunun barışçı yoldan açığa vurul-masının veya dış dünyada ifade edilme-sinin serbest olması” şeklinde de ifade

edilebilir.

Düşünce özgürlüğü aslında sa-dece kişiye alan açmaz, devlete de yü-kümlülük getirir. Zira hukuki korumayı sağlayacak olan devlettir. Gerçekten de düşünceyi açıklama özgürlüğünün hayata geçirilebilmesi için devletin işlevini etkin bir şekilde yerine getir-mesi gerekir. Dahası devlet, kendisinin koyduğu normlara uygun olmayan düşünceyi de güvence altına almalıdır. Bu bağlamda, devlet düşüncenin olu-şum evresinde gerekli düzenlemeleri

(3)

yapmanın yanı sıra; düşüncesinden ötürü kınanmamak ve düşüncesini açıklamak ve yaymak ve bu düşünce-sine uygun yaşayabileceği ortamı da sağlamakla yükümlüdür. Dolayısıyla devletin biri pozitif, diğeri negatif ol-mak üzere iki tür yükümlülüğü bulun-duğu ortaya çıkmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahke-mesi bir kararında ifade özgürlüğünü “demokratik toplumun en temel

daya-naklarından biri” ve “toplumun

ilerle-mesinin ve bireylerin gelişiminin esas koşullarından biri” olarak kabul et-miştir. Öte yandan, Mahkemeye göre, ifade özgürlüğü sadece toplumda iyi karşılanan veya zararsız ya da önemsiz olarak algılanan bilgi ve fikirleri değil, aynı zamanda devleti veya toplu-mun bir kısmını inciten, şok eden veyahut kaygılandıran görüş ve düşünceleri de kapsamaktadır. Yine aynı kararda, “çoğulculuk”, “tolerans” ve “açık fikirlilik” kavramlarını toplu-mun bileşenleri olarak görmüş, bunlar olmaksızın demokratik bir toplumdan söz edilemeyeceğini belirtmiştir.

İfade özgürlüğü, bireysel bir

hak olmanın ötesinde, bir değer ola-rak algılanmış ve güçlü bir korumadan yararlanması gerektiği savunulmuştur. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komi-tesi (İHK) de aynı doğrultuda hareket etmiş ve ifade özgürlüğünün hukuk tarafından korunan bireysel bir hak olmanın ötesinde “bütün özgür ve

de-mokratik toplumların köşe taşı”

oldu-ğunu dile getirmiştir. İfade özgürlüğü-nün sosyal bir misyona sahip olduğu düşüncesi Avrupa İnsan Hakları Mah-kemesi (AİHM) ve BM İHK tarafından da kabul görmektedir. Bu özgürlüğün toplumun sağlıklı işleyişi bakımından sahip olduğu önemin altının

çizilmesinin altı çizilmelidir.

İfade özgürlüğü dendiğinde akla ilk gelen, bireylerin düşünceleri-ni açıklama serbestisidir. Ancak, açık-lanan düşüncenin bir anlam ve değer kazanabilmesi için bu düşüncenin yayılması, başkalarına ulaştırılması da ifade özgürlüğünün kapsamı içeri-sindedir. İfade özgürlüğü, her şeyden önce, bireyin kendisini geliştirmesi ve sosyal hayatını sürdürmesi için zorun-lu bir araçtır. Sanatçıların, yazarların,

akademisyenlerin… düşünen ve bunu paylaşmak isteyen herkesin bu düşün-celerini paylaşırken devletin sağladığı güvence nedeniyle bir endişe duyma-ması, ifade özgürlüğünün sosyal mis-yonunun gerçekleşmesinin en temel koşuludur. Nihayet, siyasi hakların kul-lanılması ve iktidarın denetimi bakı-mından da ifade özgürlüğünün önemi büyüktür. Bugün ifade özgürlüğü bir hak olmanın ötesinde uyulmadığında uluslararası mahkemelerin denetimi-ne tabi olan insanlığın büyük ölçüde uzlaştığı bir alandır.

TÜRKIYE’DEKI DURUM İnsan Hakları Beyannamesi-ni kabul etmiş, temel insaBeyannamesi-ni değerleri savunma ve yayma görevi ile kurulan Avrupa Komisyonunun (Avrupa Birliği Komisyonundan farklı) üyesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bireysel başvurular için yargılama ka-rarını kabul etmiş ve batı dünyasında kendisine yer edinmeye çalışan Türkiye Avrupa Birliğine üyelik düşüncesinin yaygınlık kazandığı 2000’li yıllardan

(4)

itibaren pek çok yasa değiştirilmiştir. Zira Avrupa Birliğine giriş şartlarından olan Kopenhag Kriterleri ‘insan hak-larına’ saygıyı da zorunlu kılmaktadır. İnsanın en temel haklarından birisi ise

‘düşünce ve ifade hürriyetidir’

1982 Anayasasının 25. madde-si “herkes, düşünce ve kanaat

hürriyeti-ne sahiptir. Her hürriyeti-ne sebep ve amaçla olur-sa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve ka-naatleri sebebiyle kınanamaz ve suçla-namaz.” hükmü ile konunun anayasal

sınırlarını çizmişken, düşünceyi açık-lama ve yayma hürriyeti başlığını ta-şıyan 26. madde; “herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya baş-ka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahale-si olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımla-rın izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” hükmü ile bu hürriyet temi-nat altına alınmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrası ise düşünce hürriyetinin çerçevesini ve sınırlarını çizmiştir.

Yine örneğin 5237 sayılı TCK’nın Türk Milletini, Türkiye Cum-huriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama başlıklı 301/3. maddesi “eleştiri amacıyla yapılan dü-şünce açıklamaları suç oluşturmaz” ve aynı maddenin 4. fıkrası “bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır” hükmüne yer vermiş olup, bu şekilde toplum-da tepki toplayan ve insanlara ters gelen pek çok fikrin açıklanmasının önü açılmıştır. Yapılan değişiklikler-le bu suçlar ortadan kaldırılmamış ancak mahkemelerin uygulamaları sırasında geniş bir takdir hakkına sa-hip olmaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hak-ları Mahkemesi içtihatHak-larına göre olaylara yaklaşıp değerlendirme im-kânı getirilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Söz-leşmesi, Anayasanın 90. maddesine

göre kanun hükmünde olup, bu söz-leşme ve onu yorumlayan ve içtihat hukuku ile geliştiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının da yerel mahkemeler tarafından dikkate alınması gerekir. Ayrıca da uluslarara-sı anlaşmalar iç hukukla çatıştığında uluslararası hukukun hükmü kabul edilirken, kanun hükmünde olmasına rağmen uluslararası anlaşmalara karşı anayasa mahkemesinde dava açılama-maktadır.

ULUSLARARASI MAHKEMELERIN BAZI

KARARLARI

Toplumu yakından ilgilendiren görüş, bilgi ve haberlerin “daha değer-li” sayılması hemen her sistemde kabul gören bir yaklaşımdır. Bu bağlamda, siyasal söylemlerin ve devlet görev-lilerine yönelik eleştirilerin ifade öz-gürlüğü içerisinde özel bir yeri vardır. Bu durum, ifade özgürlüğü ve toplum arasındaki sıkı ilişkinin oluşmasında bu tür ifadelerin oynadığı hayati rolden kaynaklanmaktadır. AİHM kararların-da bu vurgu sıklıkla yapılmakta, başta politik söylemler olmak üzere kamuyu ilgilendiren konulara ilişkin ifadeler di-ğer düşünce açıklamalarından açıkça daha önemli sayılmaktadır. Bunun so-nucu olarak, politikacılara ve kamu gö-revlilerine yönelik yapılan eleştirilerin sınırının sıradan insanlara karşı yapılan eleştirilerin sınırından daha geniş

ol-duğu kabul edilmektedir.

Sağlıklı bir toplum yapısı için kamu yararına ilişkin bilgi, düşünce ve görüşlerin serbest dolaşımının önemi-ni her fırsatta dile getiren mahkeme, devletin bu tür ifadeleri sınırlandır-maktan kaçınması gerektiğini, bu ko-nuda devletlere tanınan takdir marjı-nın diğer durumlara göre çok daha dar olduğunu vurgulamıştır. Mahkeme’ye göre, devlet sadece sınırlandırmalar-dan kaçınmamalı, çoğulculuğu teşvik ederek farklı düşüncelerin kamusal tartışmalara katılımını mümkün kıla-cak kurallar koymalıdır.

Kamu Görevlilerinin İfade Öz-gürlüğü Tıpkı AİHS gibi, Amerikan Sözleşmesi de ifade özgürlüğünün kullanımının birtakım sorumlulukları beraberinde getireceğini öngörmüş-tür. AİHM kararlarına bakıldığında, kamu görevlilerinin ifade özgürlüğü-nün bu ödevler çerçevesinde sınırldırılmasının meşru kabul edildiği, an-cak bu sınırlandırmanın AHİS madde 10/2’deki ilkelere tabi olduğu sonucu çıkmaktadır. AİHM, ancak bu ödevin ifade özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıracak derecede katı olamayacağı-nı belirtmiştir.

(Bu başlık altında yukarıdaki bilgiler hazırlanırken Erkan DUYMAZ

“İfade Özgürlüğünün Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Korun-ması Üzerine Bir İnceleme” Gazi

Üniver-sitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y.2013, Sa. 1-2. http://webftp.gazi.edu.

tr/hukuk/dergi/17_1-2_45.pdf ve Özcan ÖZBEY “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında İfade Özgürlüğü Kısıtlamaları” TBB Dergisi 2013 (106) http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/ m2013-106-1269 kaynağından fay-dalanılmıştır).

Avrupa İnsan Hakları Sözleş-mesinin 10. maddesi ifade özgürlü-ğünü şu şekilde düzenlemektedir; 1. Herkes, görüşlerini açıklama ve

anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi olmaksı-zın haber veya fikir alma ve verme

(5)

özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon veya sinema işletmelerini bir izin siste-mine bağlı tutmalarına engel de-ğildir.

2. Kullanılması ödev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler; demok-ratik bir toplumda, zorunlu ted-birler niteliğinde olarak, ulusal gü-venliğin, ülke bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, asayişsizliğin veya suç işlenmesi-nin önlenmesi, sağlığın veya ahla-kın, başkalarının ün ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olun-ması veya yargı organının otorite ve tarafsızlığının sağlanması için kanunla öngörülen bazı usullere, şartlara, sınırlamalara ve yaptırım-lara bağlanabilir.

Sözleşmenin 10. maddesi sa-dece yazılı basınla değil, aynı zamanda görsel basınla da ilgilidir. Her türlü me-saj bu maddenin güvencesi altındadır. İfadeyi iletmek için kullanılan vasıta-lar, radyo ve televizyon gibi araçlarda güvence sistemi içindedir. İletilen bil-ginin muhtevası siyasi, kültürel, eko-nomik, ticari, sanatsal vs. olabilir. Bilgi ve fikir alma ve sahip olunan bilgi ve fikirleri yayma özgürlüğü olmak üzere ifade özgürlüğü iki boyuttan oluşmak-tadır.

Ancak demokratik toplumda ifade özgürlüğü sınırsız da değildir. Ancak bunlar belli bazı şartlara bağ-lanmıştır. Buna göre yapılan kısıtlama; 1. Yasada öngörülmüş olmalıdır, 2. Sınırlı sayımla belirtilen amaçlara

yönelik olmalıdır,

3. Aynı zamanda demokratik toplu-ma aykırı düşmeyen ve öngörülen amaca ulaşmak için gereken ölçü-de olmalıdır (gereklilik irölçü-delemesi, diğer bir deyimle ölçülülük veya oranlılık araştırması).

Bunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz 1. ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü

ve kamu emniyetinin korunması 2. kamu düzeninin sağlanması ve suç

işlenmesinin önlenmesi

3. sağlığın veya ahlakın korunması 4. başkalarının şöhret ve haklarının

korunması

5. gizli bilgilerin yayılmasının önlen-mesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının korunması

Avrupa İnsan Hakları Mahke-mesinin verdiği bazı kararların niteliği aşağıdaki gibidir.

(Buradaki bilgiler Yrd. Doç. Dr. Vahit Bı-çak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında İfade Özgürlüğü Liberal Düşünce Topluluğu Ankara, 2002, http://www.libertedownload.com/ ldt/ifade-hurriyeti/aihm-kararlarin-da-ifade-ozgurlugu.pdf adresinden yararlanarak hazırlanmıştır)

Kamu görevlisi kişisel fikirlerini basına açıklayabilir.

Akkoç/Türkiye davasında bir eğitim sendikası başkanının, eğitim-den sorumlu bir bürokrat ile yaptığı bir toplantı hakkında bir gazeteye verdiği beyanatta, öğretmenlerin gözaltında

iken sözlü olarak taciz edildiğini ve bazen de polis tarafından saldırıya uğ-radığını belirtmesi nedeniyle mesleği ile ilgili konularda izinsiz basına açık-lama yapmaktan dolayı meslekte iler-lemesinin bir yıl süre ile durdurulması cezası verilmiştir. Danıştay, memurun basına açıklama yasağının kendi görev ve yetki alanı ile ilgili konularla sınırlı olduğunu, söz konusu olayda, memu-run açıklama yaptığı konuların günlük herkesi ilgilendiren konular olduğunu, memurun görev alanına girmeyen ko-nularda kişisel fikrini açıklamasının suç oluşturmayacağına karar vermiştir. Ve-rilen disiplin cezasının kaldırılması sü-reci altı yılda sonuçlanmıştır. Olayı in-celeyen Starsbourg Mahkemesi, dava açılmasından davanın sonuçlanması-na kadar geçen beş yıl dokuz aylık süre her ne kadar oldukça uzun bir süre olsa da, var olan bu etkili çözüm yo-lunu etkisiz kılıp elde edilmek istenen çözüme ulaşılmasına engel bir durum oluşturmadığı; yerel mahkemenin Da-nıştay’ın kararı üzerine, verdiği kararı

(6)

değiştirerek cezayı geriye yürüyecek şekilde bütün sonuçları ile ortadan kaldırdığı tespitini yaparak ifade öz-gürlüğünün ihlalinin söz konusu ol-madığı hükmünü vermiştir.

Tarihi gerçekler taraflı dile getirilebilir.

Arslan/Türkiye davasında Tür-kiye’de Kürt probleminin çözümü ile ilgilenen ve daha sonra öldürülen Kürt kökenli bir politikacı ve yazar tarafın-dan yazılan bir önsöz içeren kitabın ilk baskısı, Türkiye’de birden fazla ulus olduğunu ve Kürtlerin devamlı olarak baskı altında tutulduğunu ileri sür-mekten, Türk ulusunu barbar olarak nitelemekten ve terör örgütünün faali-yetlerini kutsallaştırmaktan dolayı top-lattırılmış, yazarı da bölücü propagan-da yaptığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmıştır. Hapis cezasının kanuni dayanağını oluşturan ceza normunun (TCK md. 142) yürürlükten kalkmasıy-la verilen hüküm ortadan kalkmıştır. Ancak kitabın ikinci baskısının yapıl-ması üzerine başka bir ceza normuna dayanılarak Kürt halkını devlete karşı ayaklanmaya teşvik ederek devletin bölünmez bütünlüğü aleyhine pro-paganda yaptığı gerekçesiyle kitap toplattırılmış, yazarına da hapis ceza-sı verilmiştir. Olayı inceleyen Divan,

kitabın tarihi gerçekleri taraflı olarak tanımladığını; ancak yazarın fikirlerini, özel bir şahıs olarak, yazılı medya ye-rine edebi bir eser ile dile getirdiğini; bu yöntemin açıklanan fikirlerin ulusal güvenlik, kamu düzeni ve toprak bü-tünlüğü üzerindeki negatif etkisinin büyük ölçüde azalttığı; kitabın bazı kı-sımlarında yer alan açıklamaların, Türk halkı hakkında oldukça negatif bir re-sim ortaya koymakla ve düşmanca bir üslupla kaleme alınmış olmakla birlik-te, açıklanan fikirlerde şiddebirlik-te, silahlı mücadeleye ve ayaklanmaya teşvik olmadığı tespitini yaparak verilen ceza ile elde edilmek istenen amaç arasında orantılılık olmadığından ifade özgür-lüğüne yapılan müdahale demokratik bir toplum için gerekli olmadığını, do-layısıyla ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

Şiddet çağrısı içermeyen akademik ça-lışma engellemez.

Başkaya ve Okçuoğlu/Türki-ye. Bir ekonomi profesörü tarafından akademik bir çalışma olarak hazırla-nan ve 219 sayfa ve 370 dipnottan oluşan, Türkiye’nin 1920’den bu yana geçirdiği sosyo-ekonomik gelişmesini inceleyen ve resmi devlet politikasını eleştiren bir kitabın yayınlanması

üze-rine kitabın yazarı ve yayıncısı, Türkiye sınırları içerisindeki toprak parçasına Kürt halkına ait Kürdistan diye refe-ransta bulunulduğu ve bu toprak par-çasının Türk’ler tarafından istila edilen bir koloni olarak değerlendirildiği ge-rekçesiyle kitap toplattırılmış, kitabın yazarı ve yayıncısı hem hapis hem de para cezasıyla cezalandırılmış ve yazar üniversitedeki görevinden uzaklaştı-rılmıştır. Olayı değerlendiren Divan, kitapta yer alan bazı değerlendirme-lerin sert ifadeler olmakla birlikte Tür-kiye’nin sosyo-ekonomik gelişmesini ve uygulanan politik ideolojisini tarihi açıdan inceleyen akademik bir çalış-mada dile getirilmiş olduğu; kullanılan ifadelerde şiddete teşvik söz konusu olmadığı; şiddete çağrı anlamında bir anlatım tarzı da benimsenmediği; verilen cezaların oldukça ağır oldu-ğu; kitabın toplattırıldığı ve yazarının üniversitedeki işini kaybettiği tespitini yaparak verilen ceza ile elde edilmek istenen araç arasında orantı olmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği hükmüne ulaşmıştır.

Sert bir üslupla düşünceler açıklana-bilir.

Ceylan/Türkiye. Haftalık bir ga-zetede bir işçi sendikası genel başkanı

(7)

tarafından yayınlanan bir makalede Kürt halkının Türkiye’de baskı altında tutulduğunun, öldürüldüğünün ve susturulduğunun iddia edildiği gerek-çesiyle ”halkı din, dil ırk ayrımı göze-terek kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçu işlediğinden dolayı hapis ve para cezasına çarptırılmıştır. Olayı değer-lendiren mahkeme, dava konusu yazı-nın siyasi bir konuşma olduğu; Mark-sist düşünce çerçevesinde ülkenin bir bölümündeki şiddetin dinmemesinin sebeplerin açıklamaya çalışıldığı; ya-zıda kullanılan dilin sert olmakla be-raber, kişileri şiddete veya silahlı ayak-lanmaya teşvik etmesinin söz konusu olmadığı; uygulanan önlemin yazarın sendikadaki işini kaybetmenin yanın-da bazı siyasi ve medeni haklarını kay-bına da yol açmasından dolayı olduk-ça ağır olduğu tespitini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği hükmünü vermiştir.

Saldırgan ifadeler kullanılabilir.

Şener/Türkiye davasında haf-talık bir dergide yayınlanan bir maka-lede Türkiye’nin belirli bir kısmı Kür-distan olarak nitelendirilmesi ve bu bölgede yaşayan insanların Kürt insanı olduğunun belirtilmesi, “devletin

bö-lünmez bütünlüğü aleyhine propagan-da” oluşturduğu gerekçesiyle derginin

sahibi ve yazıyı kaleme alan yazar

ha-pis ve para cezasına çarptırmıştır. Der-gi sahibinin hapis cezası para cezasına çevrilmiş, yazara verilen ceza ise, tecil edilmiştir. Olayı inceleyen Mahkeme, yazarın Kürt problemi hakkındaki dü-şüncelerini açıkladığı; yazının hükü-met politikaları ve güvenlik kuvvetleri-nin Kürt kökenli nüfusa karşı eylemleri ciddi bir eleştiriye tabi tuttuğu; aydın kesimin Kürt problemine genel bakı-şına eleştiriler getirildiği; Kürt realite-sinin tanınması gerektiğini, Kürt prob-leminin çözümü için askeri metotların değil barışçı metotların kullanılması gerektiğinin vurgulandığı; her ne ka-dar bazı cümleler üslup olarak saldır-gan bir nitelik taşısa da, makalenin, genel olarak, şiddeti övmediği; şidde-te, silahlı mücadeleye ve ayaklanmaya teşvikin söz konusu olmadığı; silahlı mücadeleye bir son verme çağrısı ya-pıldığı; verilen cezanın infazı tecil edil-miş olsa bile verilen cezanın oldukça ağır olduğu tespitleri yapılarak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği hükmünü vermiştir.

Fikirler düşmanca bir üslupla kaleme alınabilir.

Polat/Türkiye, davasında Türki-ye’deki Kürt isyan hareketleri ile ilgili tarihi olayları destan formunda kaleme alan ve bir hapishanede mahkûmların hayatıyla ilgili gerçeklere ve

uygulan-dığı iddia edilen kötü muamelelere yer veren bir kitap yayınlanması üzeri-ne kitap toplattırılmış ve yazara hapis cezası verilmiştir. Olayı değerlendire mahkeme, kitabın Türk tarihinin bazı olayları hakkında yorumlar getirdiği; medya aracılığı ile fikirlerin açıklanma-mış olmasının fikirlerin ülkenin ulusal güvenlik, kamu düzeni ve toprak bü-tünlüğü üzerindeki etkisini ciddi ola-rak azalttığı; kitaptaki bazı bölümlerde Türk yetkililere ciddi eleştiriler getiril-mekte ve düşmanca bir üslup ile ka-leme alınmış olmakla birlikte, kişilere, şiddet, silahlı karşı koma ve isyan çağ-rısı yapılmadığı; ele alınan olayların çok uzun bir süre önce gerçekleştiği tespitini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kararına varmıştır.

Terör örgütü söylemiyle özdeşleşme-yen sosyolojik açıklama yapılabilir.

Erdoğdu ve İnce/ Türkiye da-vasında aylık bir derginin editörünün bir sosyolog ile yaptığı bir söyleşiyi dergisinde yayınlaması üzerine der-ginin editörü ve sosyolog yazar ilk ceza yargılamasında hem hapis hem de para cezasına çarptırılmış, ancak yapılan ikinci yargılamada, yürürlüğe giren bir tecil yasası gereği derginin editörü hakkında karar verme işlemi ertelenmiş, sosyolog hakkında veri-len mahkûmiyet kararı da sosyoloğun

(8)

mahkemedeki iyi davranışı sebep gös-terilerek cezanın icrası tecil edilmiş ve şartla salıverme söz konusu olmuştur. Olayı değerlendiren mahkeme, bir sosyoloğun bir mülakatta Türk devleti-nin Kürt problemi üzerinde muhtemel politika değişiklikleri hakkında fikirle-rini açıkladığı; son gelişmelerin sonu-cu olarak Kürt kültürünün canlanacağı konusunda bir tahminde bulunduğu; sosyoloğun kendisini özdeşleştirme-den, terör örgütünün Kürt hareketin-deki rolünü ve Türk devletinin reaksi-yonunu sosyolojik açıdan açıkladığını; her ne kadar editör hakkında verilmesi düşünülen ceza ertelenmiş, sosyolog hakkında verilen ceza tecil edilmiş olsa da, bu kişilerin ağır cezalarla karşı kar-şıya bırakılmasının ifade özgürlüğü-nün ihlali olduğu hükmünü vermiştir.

Olayları farklı perspektiften öğrenme hakkı vardır.

Sürek/Türkiye Davası. Haftalık bir dergide bir süre sonra olabilecek birtakım olaylar hakkında spekülas-yon içeren ve bir terör örgütünün siya-si kanat temsiya-silcisiya-si ile yapılan röportaja yer verilmesi üzerine dergi toplatılmış

ve ”devletin bölünmez bütünlüğü

aley-hine propaganda yapmak” suçunu

iş-lediği gerekçesiyle dergi sahibi para cezasına çarptırılmıştır. Olayı incele-yen Divan, haberde yer alan ifadelerin şiddeti daha da arttırmaya yönelik bir çağrı niteliği taşımadığı; halkın olayla-rı değişik bir perspektiften öğrenme hakkının olduğu tespiti yapılarak uy-gulanan tedbirin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varmıştır.

SONUÇ

Düşünce ve düşündüklerini ifade etme özgürlüğü, demokratik sü-reçte önemli bir yer tutmaktadır. İfade özgürlüğünün sınırlandırılması, diğer birçok özgürlüğün dolaylı olarak sı-nırlandırılması sonucu doğurmakta-dır. Bundan dolayı, ifade özgürlüğü-nün demokratik bir sistemin ön şartı olduğu ifade edilebilir. Yeni düşünce ve taleplerin dile getirilmesine imkân verilmesi, mevcut sistemin kusurlarını ortaya çıkarmakta, yanlış uygulamala-rın ortadan kaldırılmasını sağlayarak toplumsal gelişmeye katkıda bulun-maktadır.

İfade özgürlüğü, sadece onay-lanan veya incitici olmayan görüş ve bilgilerin açıklanmasını değil aynı

za-manda inciten, şok eden, rahatsızlık veren düşüncelerin açıklanmasını da içerir. Çünkü çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik olmadan demokratik top-lum olamaz. İfade özgürlüğünün kul-lanılmasında basının çok önemli bir işlevi bulunmaktadır. İfade özgürlüğü, basının bilgi ve yorum aktarmasını gü-vence altına aldığı gibi bireylerin bu bilgi ve yorumları öğrenme hakkını da güvence altına alır.

İfade özgürlüğü ile ilgili AİHM’nin vermiş olduğu kararlardan yirmi bir tanesi, sadece on dört yıldır aleyhine bireysel başvuru yapılabilen Türkiye ile ilgilidir. Bu kararlardan on yedisinde ifade özgürlüğünün ihlal edildiği dört adetinde ise ifade özgür-lüğünün ihlal edilmediği kararı veril-miştir. Bu kararlardan da açık bir şekil-de görüldüğü gibi, Türkiye’nin güncel demokrasi ve insan hakları sorunları-nın başında, ifade özgürlüğü sorunları yer almaktadır. AİHM kararlarının ince-lenmesi bu sorunun boyutunu açıklık-la ortaya koymaktadır. Mevcut durum hem Türkiye’nin uluslararası toplumda itibar kaybetmesine yol açmakta hem de Türkiye’ye önemli oranda bir mali külfet getirmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit Şirketler : Sermayesi paylara bölünen ve ortaklarından bir veya birkaçı, şirket alacaklarına karşı bir kollektif şirket, diğerleri

1939 da New-York'ta tertip edilen dünya Fuarında ve ondan sonra Ame- rika'da tertip edilen Fuarlarda enerji ve kabiliyetile tanınmış olan Bili Rosi, bu binanın idaresi

Yumurta Tavuğ u Karma Ye mleri nd e Soya Küs pesi Ye rine Fındık Küspesi.. Ku llanı lm asın ın Yumurta Verimi ve Kali

Yukarıda Hukuka Giriş türü eserlerde ifade ettiğimiz ek- siklikler dışında, genel olarak hukuk lisans programlarında, geçmiş hukuk sistemimize dair tasnif, tahlil ve tahkik

Sezen, Yümni, Sosyolojik Açıdan Din, İFAV Yayınları, İstanbul 1998 Toplayıcı, Mesut, İslam ve Demokrasi, www.köprü dergisi.com. | Yapısalcı Yabancılaşma

Avtomova, Natalia, “Fransız Yapısalcılığı: Yöntem Bilimsel Birkaç Not”, Yapısalcılık Üstüne, Derleyen ve Çeviren: Oğuz Özügül, De Yayınları, İstanbul 1985..

Moskova Güzel Sanatlar Akademisindeki öğrenimini yarıda bırakarak, Kafkasya’da savaşan askerlerle birlikte Türkiye’ye geldikten sonra, sanat öğrenimini

Toplumsal cinsiyet algısı ve bu algının dile yansımasını betimlemeye yönelik bu araĢtırmada, MEB (2005) tarafından önerilen 100 Temel Eser içinden seçilmiĢ