• Sonuç bulunamadı

SICAK ŞEYLER: SOBA VE ÇAY

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "SICAK ŞEYLER: SOBA VE ÇAY"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

1. Bugün (12 Ocak Pazar) saat 15 iti-barıyla kuzineyi (bizim oralarda buna Göçmen Sobası veya Maşinga deniyor-du) bahçe evindeki ikinci kata kurduk. Sobayı geçen pazar almış evin bir köşe-sine koymuştum.

(Çocukluğum ve gençliğim sobalı bir evde geçti. Oturma odası görevi gören odada (annemin deyişiyle evde. O, her odayı ev diye tesmiye ediyor) göçmen sobasından önce ocaklık denen (şö-minemsi) bir yer vardı. Buradaki ateş deyim yerindeyse bütün yıl yanardı. Ye-mek burada pişer, çay burada demlenir kahve buraya sürülürdü. ıslanıp gelindi-ğinde buradaki ateşin harında ısınılırdı. Onun için çok oduna ihtiyaç olurdu. O zamanlar bizim çevrelerde kömür pek bilinmediğinden annemle babam, am-calarımla hep birlikte dağa kök kazma-ya giderlerdi. Maki kökleri kazma-yaş ve biraz da topraklı olduğundan uzun müddet dayanıyordu. Bir de bunları tutuşturmak için çam kozalağı toplamaya giderdi an-nem babam. Koca koca ağaç kökleri ve zeytin dalları pek güzel yanardı. Belli bir müddet sonra odadaki düzenlemey-le bu ocaklık kaldırıldı. Daha sonraları odunculardan kışlık odun alınır, biz de onları karşı komşumuz Abdullah Akarsu ile birlikte bir onların bir bizim odunları baltayla sobaya girecek şekilde keser ve yarardık. Sonra da güzel bir çayı hak

et-menin haklı gururunu yaşardık.

Yaşım pek fazla sayılmaz ama bununla birlikte sobalar hakkında hayli bilgi ve tecrübem vardır. İlkin teneke sobaları hatırlıyorum. Rahmetli Hacı Parmaksız dedemin bunlardan üçgen şeklinde bir sobası vardı, anımsıyorum. Çok yanınca kızarırdı bu yüzden olsa gerek bizim çev-rede “deli soba” denirdi. Sonra göçmen sobası yaygınlaşmaya başladı. Kadınlar kocalarına “filanlar bir göçmen sobası almış. Beranarı güzel değil. Bir yaktın mı uzun süre sönmeden duruyormuş. Hadi biz de alalım” derler, hemen alınırmış. Biz de aldık. Çok güzeldi. Annem erken-den kalkıyor, onu yakıyor, babam da ca-miden dönünce ev iyice ısınmış oluyor bizi de vakitlice kaldırıyorlardı. Bazen tüttüğünde veyahut yanması zorlaştı-ğında annemin “domalan çıkasıca” vb. gibi ilençlerini hatırlıyorum. Bu yeni alet odanın her tarafı ısıtıyor, üzerinde ye-mek pişiriliyor, çay demleniyor her daim sıcak su kayıyor, kestane pişiriliyor, no-hut kavruluyordu. Fırınında ekmek ya-pılıyor, patates, karnıbahar, mantar ve balık kızartılıyordu. Uzun kış gecelerin-de tepsinin içingecelerin-de çiğgecelerin-dem ve çitlembik ve nohut kavruluyordu. Bu nohutlarla tek mi çift mi oyunu çok güzel olurdu. Bazen de susam kavrulur içine şeker

ekilerek yenirdi. Ama en güzeli sobada kızarmış ev ekmeğini maşanın veya bir aparatın üzerinde ısıtıp salçalı zeytin-yağına banıp ardından bir adet zeytin ve onu takiben bir yudum çayı yuvarla-maktı. Bir de dışarıdan ıslanmış gelmiş-seniz hızlıca ısınmanız ve kurulanmanız mümkün oluyordu. Bunun yanı sıra ıs-lanmış ayakkabılarınızı altına koyarak kurutmanız da sağlanıyordu. Sobanın üzerine portakal kabuğu koyarak do-ğal kokuyu almak, ayva közlemek güzel bir şeydi. Ayriyeten geceleyin sobanın ön kapağındaki küçük pencereden ve-yahut üstündeki dairesel kapaklardan tavana yansıyan ışık oyunlarını izlemek daha güzeldi.

Daha sonra kömürle tanıştık. Belediye her eve belli bir miktar kömür dağıtımı yapıyordu. Kömürler alındıktan sonra kalori nedir bilinmiyordu ama akşam çay eşliğinde yapılan muhabbetlerde “külü çok” “fazla ısıtmıyor”, “taşlı çıktı” benzeri şeyler konuşuluyordu. Daha sonra kovalı sobalar çıkınca onlar moda olduydu. Ama bu kovalı sobalar daha zi-yade misafir odası diye tabir edilen veya ev kalabalık olduğu zamanlarda yakılı-yordu. Epeyden beri göçmen sobaları da kovalıya dönüşmüş vaziyette.)

(3)

Isparta’ya geleli 25 yılı geçti üç beş ay sonra 26 olacak. Yani bu kentte çeyrek yüzyılı devirmişiz. Güller kenti Ege’ye nazaran soğuk bir memleket. Üç yıl ha-riç gayrısını kaloriferli veya kombili ev-lerde oturduk. Bir başka ifadeyle sobala-rı kaldıralı uzun yıllar olmuştu. Sobanın kurmasından, borularını temizlemesin-den kurtulmuştuk. Öte yandan evin her yanının ısınmasından memnunduk ama sobanın bazı nimetlerinden mahrum-duk. Bu mahrumiyet uzun sürmüştü. Neyse bugün bu mahrumiyet bir neb-ze de olsa kalkmış oldu. Uzun uğraşlar, planlar, denemeler sonunda sobayı kur-duk, boruları telle tavana tahkim ettik. Yine uzun uğraşlar sonunda yaktık, üze-rinde çayı demledik, fırınında patikeyi pişirdik. Çıtır çıtır ateş sesleri eşliğinde demli çay içmesi ve sıcacık patatesi ye-mesi muhteşemdi. Bir kedimiz yoktu ama belki bir gün o da olur. Allah’ın ha-zinesi geniştir.

2. Bugün Açık Öğretim Fakültesi sınav görevim vardı. Erkenden evden çıkmış doğru dürüst kahvaltı yapmadan üni-versiteye gitmiştim. Bereket sınav er-ken bitti. Evrakları kuryeye teslim ettik-ten sonra mahrukatçılar sitesine gidip odun, kömür ve bir parça çıra aldım. Ev halkını arayıp “Haydi hazırlanın gidiyo-ruz” dedim.

Zira geçen hafta elde avuçtaki odun ve kırıntılarla sobayı tutuşturmuş yakmış-tım. Ama bu defa öyle olmayacaktı. Te-dariğimi görmüştüm. Odun kömürden sonra alttaki manavdan da o kabuğunu beğenmeyen yemişten aldım mı her şey tamam demekti. Arabaya doluştuk Kuleönü’ne doğru yollandık.

Eve varınca ilk işim kovayı doldurup so-bayı yakmak oldu. Zira hava soğuktu. Üşümüştük. Kovayı usulüne göre dol-durduktan sonra yaktım. Her şey usu-lünce olunca soba daha çabuk ve güzel yanıyor. Soba yanıp kıvama gelince ilk önce fırından aldığımız hamuru ekmek yapıp tepsiye koyup fırına sürdük. Ha-mur hazır olduktan sonra ekmeği yap-mak elbette kolaydı. Bununla birlikte ilk tepsidekiler hafiften yanar gibi olmuş-larsa da ikinci koyduklarımız on numara

beş yıldız kabilinden mükemmel bir şeye benziyorlardı. Minik ek-mekler bir yandan pişerken bir yandan da çinko çaydanlıktaki kutsal içecek ağır ağır demleni-yordu. Tadı geçen haftadan beri damağımızda kalan patatesleri fırın almadığı için ikiye bölüp bir kısmını sobanın üzerinde kum-pir olması için beklemeye başla-dık. Çocuklar içine konacak mal-zemeleri hazırlamışlar(dı). Meşe odunları ve kömür geçen haftadan siftahı yapmış büyücek odayı bir güzel ısıtmıştı. Çıtır çıtır yanan ateşin sesi ile fokur fokur kaynayan çaydanlık ve demlik ikilisinden gelen sesler birbirine karışıyordu. Ara sıra dışarıdaki ayazın sesi bunlara eşlik ediyor-du ama sıcağın sesi dışarıdaki soğuğun sesine galip geliyordu. Kömür ve meşe odunu bu; maki kökü ya da elma, armut dalı

de-ğil. Çok sesli müzik eşliğinde biraz ge-cikmiş kahvaltıyı yaptık. Sobanın üze-rinde pişen çayla yediğimiz nevaleden sonra gözümüz gönlümüz açıldı. Çay içtik bir bardak daha ardından bir daha. Çay güzel olunca kaç bardak içtiğimizi unutmuşuz.

Sonra sıra kestaneye geldi. Kestane köz-lemek bana hep eğlenceli gelmiştir. Zira her pişirmede bir iki tane çizilmemiş kestane çıkar olanca gücüyle patlar her yana unumsu parçacıkları saçılır. Bu pat-lama sesi korkuyla karışık birçok insanı

güldürür. Bu defa da bir patlama sesiyle aynı şey oldu ve hep beraber gülüştük. Kahveyi çay kadar arzulamasam da bu-nun da tadı daha bir başkaydı canım. Akşam karanlığı çökerken Aliköyü’nün içinden geçmekteydik.

Bekliyoruz efendim.

Referanslar

Benzer Belgeler

Güneş kolektörlerinde dolaşan suyun durumuna göre İşletme türüne göre Doğal dolaşımlı ve Pompalı dolaşımlı veya Devre tipine göre ; açık (Direkt) ve

İzmit Atık Yakma Değerlendirme AŞ ( İZAYDAŞ) görevlilerinin de hazır bulunduğu kazı sırasında toprağın yaklaşık 2 metre altında siyah renkli kimyasal at

olarak kabul edilmiş ve burasile, oturma odası, ki- ler, çamaşırlık ve giriş holü bağlanmıştır.. Mutfak, hamam ve çamaşırlık bacaları ihmâl edilmiştir, Bina

Adî bir toprak düzeltmesi üzerine, ocakdan çıkdığı gi- gibi, işlenmeden döşenilive- ren, moloz taşı yollaime- deni bir şehir için yüz kı- zartacak bir gerilik örneği

Böylece kadınlar ikincil statüde bir varlık olarak konumlandırılıp kocalarının ancak özel mekândaki birincil varlığı olarak yüceltiliyorlardı.  Bütünsel

Bu duruma, bu araçlarla veri toplamanın ve verilere daha kolay ulaşıl- masının yanında, maliyetin düşük, daha az emek ve zaman konusunda diğer çalışmalara göre

“Kusura bakma Orhan Amca, bu ay geçikti biraz” dedi.. “Yok canım.” dedi Orhan,

Çalışmanın ilk aşamasında, matematik felsefesinin ilgi alanının ne olduğu hakkındaki fikirlerden hareket edilerek, matematiksel bilginin doğası ile ilgili