• Sonuç bulunamadı

Mimari Mekanda Renk, Form Ve Doku Değişkenlerinin Algılanması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mimari Mekanda Renk, Form Ve Doku Değişkenlerinin Algılanması"

Copied!
117
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ĠSTANBUL TEKNĠK ÜNĠVERSĠTESĠ  FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

MĠMARĠ MEKANDA RENK, FORM VE DOKU DEĞĠġKENLERĠNĠN ALGILANMASI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ Mimar Nurdan Meltem AYTEM

502001133

ġUBAT 2005

Tezin Enstitüye Verildiği Tarih : 27 Aralık 2004 Tezin Savunulduğu Tarih : 03 ġubat 2005

Tez DanıĢmanı : Prof.Dr. Orhan HACIHASANOĞLU

Diğer Jüri Üyeleri Prof.Dr. Semra AYDINLI (Ġ.T.Ü)

(2)

ÖNSÖZ

Hayatımızda birebir etkileĢimde bulunduğumuz „mimari mekan‟ın, toplum hayatımızdaki rolü, diğer etkenlere oranla oldukça fazladır. Mekan, insanın çeĢitli ihtiyaçlarını karĢıladığı gibi, aynı zamanda kurgusuyla da insanı etkileyerek, davranıĢlarının belirlenmesine sebep olmaktadır. Biz mimarlar için, bir mekan yaratmak, sadece boĢluğu sınırlandırmaktan ibaret olmayıp, duygusal anlamda da insanı etkileyen, mutluluk, güven ya da korku, üzüntü gibi duyguları hissettirebilen parçalar bütününü kurgulamaktır. Bu çalıĢmada, bir mekanda, renk, form, doku gibi değiĢkenler göz önüne alındığında, insanların ne tür özelliklere sahip çevrelerde kendilerini rahat ve mutlu hissedebilecekleri, hangi koĢullarda memnuniyet duygusunun oluĢabileceği gibi sorular, subjektif bir bakıĢ açısıyla değerlendirilmiĢtir.

ÇalıĢmalarım süresince, destek ve yardımlarından ötürü, tez danıĢmanım sayın Prof.Dr.Orhan Hacıhasanoğlu‟na, aileme ve sevgili Mimar Can ġeber‟e sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.

(3)

ĠÇĠNDEKĠLER TABLO LĠSTESĠ v ġEKĠL LĠSTESĠ vi ÖZET viii SUMMARY ix 1. GĠRĠġ 1

2. ALGILAMA KAVRAMI VE KURAMSAL YAKLAġIMLAR 4

2.1 Algılama Kavramı 4

2.2 Algıyı Etkileyen Faktörler

2.2.1 Algılanan Uyarıcıyla Ġlgili Faktörler 5

2.2.2 Algılayan Bireyle Ġlgili Faktörler 8

2.3 Görsel Algı Kuramları 8

2.4 Görsel Algılamada Gestalt Kuramı 10

2.4.1 ġekil-Zemin ĠliĢkisi 10

2.4.1.1 ġekil ve Zemin Ġfade Ayrımları 12

2.4.1.2 ġekilde Belirli Derinlik Lokalizasyonu 14

2.4.1.3 Çevre Etkisi 17

2.4.2 Gruplama 18

2.5 Bölüm Sonucu 21

3. MĠMARĠ BÜTÜN VE MEKAN KAVRAMI 22

3.1 Mimari Bütün 22

3.2 Mimari Bütünü OluĢturan Öğeler 22

3.2.1 ĠĢlev 24

3.2.2 Teknik 25

3.2.3 Biçim 25

3.3 Mekan Kavramı 29

3.4 Mekanı Tanımlayan Düzlemsel Elemanlar 30

3.4.1 Yatay Elemanlar 31

3.4.2 Dikey Elemanlar 32

3.4.3 Mekan Tanımlayıcı Elemanların Üzerindeki Açıklıklar 35

3.5 Mekansal Donatıların Düzeni 37

3.6 Biçimsel Estetik 37

3.7 Bölüm Sonucu 38

4. MEKANSAL DEĞĠġKENLERĠN ALGISAL ETKĠNLĠĞĠ 39

4.1 Mekansal Uyarım 39

(4)

4.2.1 Renk 40

4.2.1.1 Rengin Duygusal Etkinliği 42

4.2.1.2 Rengin IĢığa Bağlı Boyutları 45

4.2.1.3 Renk ve Tonalite ġemaları 47

4.2.2 Doku 49

4.2.3 Form 51

4.3 Mekansal Kompozisyonun OluĢumu ve Düzenleme Ġlkeleri 52

4.3.1 Düzen ve Denge 53

4.3.2 Ritm 56

4.3.3 Oran ve Ölçü 58

4.4 Mekansal DeğiĢkenlerin Görsel Algı EtkileĢimi 60

4.4.1 Renk ve Doku Özelliklerinin Yakın ve Uzak Algılamasına Etkileri 61

4.5 Duygusal Tepkilerin OluĢumu 63

4.6 Bölüm Sonucu 64

5. MEKANSAL ETKĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠNE YÖNELĠK ALAN

ÇALIġMASI 66

5.1 GiriĢ 66

5.2 ÇalıĢmanın Amacı ve Ġçeriği 66

5.3 Bulgular ve Bulguların Analizi 68

5.3.1 Marks and Spencer – S Kafe‟de Yapılan Alan ÇalıĢması 68

5.3.2 Taksimetro Kafe‟de Yapılan Alan ÇalıĢması 74

5.3.3 Markiz Pastanesi‟nde Yapılan Alan ÇalıĢması 78

5.4 Alan ÇalıĢmasının Değerlendirilmesi 83

6. SONUÇLAR 86

KAYNAKLAR 91

EKLER 95

ÖZGEÇMĠġ 108

(5)

TABLO LĠSTESĠ

Tablo 3.1 : Mimarlıkta Üç Temel BileĢenin DeğiĢen Kavramlarla Ġfade Edilmesi. 23 Tablo 4.1 : Katılımcılarla ilgili genel bilgiler. ... 67

(6)

ġEKĠL LĠSTESĠ

ġekil 2.1 : Algı ġeması ... 5

ġekil 2.2 : Grup oluĢturan nesneler. ... 6

ġekil 2.3 : Bir grup oluĢturmamıĢ, düzensiz nesneler ... 6

ġekil 2.5 : Birbirine paralel doğru parçalarının ilizyonik etkisi. ... 7

ġekil 2.6 : Basit zemin ... 12

ġekil 2.7 : Kompleks zemin ... 12

ġekil 2.8 : ġeklin zeminin önünde algılanması ... 13

ġekil 2.9 : ġeklin zeminin üstünde algılanması ... 13

ġekil 2.10: Zeminin üç boyutlu algılanması. ... 13

ġekil 2.11: Örtme ... 14

ġekil 2.12: Göreli büyüklük. ... 15

ġekil 2.13: Görüntü zayıflaması ... 15

ġekil 2.14: Netlik derecesi. ... 16

ġekil 2.15: Doğrusal uzantıların yaklaĢımı. ... 16

ġekil 2.16: Çevre etkisi ... 17

ġekil 2.17: Yakınlık ilkesi. ... 18

ġekil 2.18: Kapı ve pencerelerle kurulan benzerlik ilkesi. ... 19

ġekil 2.19: Kentsel dokuda devamlılık ... 19

ġekil 2.20: Tamamlama ilkesi ... 20

ġekil 2.21: Kapalılık ilkesi ... 20

ġekil 2.22: Simetri ilkesi ... 20

ġekil 3.1 : Piazza del Campidoglio, Michelangelo.. ... 27

ġekil 3.2 : Çizginin simetri ekseni oluĢturması ... 27

ġekil 3.3 : Çizginin mekanları birbirine bağlama amaçlı kullanılması ... 28

ġekil 3.4 : Tavan ve taban düzlemleri. ... 28

ġekil 3.5 : Mekanda tavan düzlemi kurguları. ... 31

ġekil 3.6 : AlçaltılmıĢ Zemin Düzlemi ... 32

ġekil 3.7 : Mekanda düĢey elemanlar - Rotterdam Saint Mary Şapeli ... 33

ġekil 3.8 : Mekanda düĢey elemanlar - Danimarka Yahudi Müzesi ... 33

ġekil 3.9 : Yatay elemanların tipolojik özeti ... 34

ġekil 3.10: DüĢey elemanların tipolojik özeti ... 34

ġekil 3.12: Mekanda düzlemler üzerinde açıklıklar -The Church of the Light ... 36

ġekil 3.13: Ġç mekan donatı düzeni - The Condé Nast Cafeteria ... 37

ġekil 4.1 : Renk çemberi ... 41

ġekil 4.2 : Tonalite kontrastı. ... 46

ġekil 4.3 : Komplementer kontrast. ... 46

ġekil 4.4 : IĢıklı ve kromatik kontrast. ... 47

ġekil 4.5 : EĢ ton değerleri ... 48

(7)

ġekil 4.7 : Kontrast (karĢıt) ton değerler ... 48

ġekil 4.8 : Bir tarlanın doğal dokusu ... 50

ġekil 4.9 : Çölde kumların oluĢturduğu doğal doku düzeni. ... 50

ġekil 4.10: ġelale Evi, Frank Lloyd Wright ... 55

ġekil 4.11: Villa Savoye, Le Corbusier ... 55

ġekil 4.12: ÇağdaĢ Sanatlar Müzesi, Tadao Ando ... 55

ġekil 4.13: Hotel II Pallazio, Aldo Rossi ... 57

ġekil 4.14: Finlandiya Pavyonu, Aalvar Alto ... 57

ġekil 4.15: Institut du Monde Arabe (IMA), Jean Nouvel ... 58

ġekil 4.16: Parthenon Tapınağı... 59

ġekil 5.1 : S Kafe, iç mekandan görünüĢ ... 69

ġekil 5.2 : Mekanda duvar elemanının algısal etkinliği. ... 69

ġekil 5.3 : Mekanı çevreleyen duvar yüzeyleri. ... 70

ġekil 5.4 : Mekanda duvar yüzeylerinde oluĢturulan biçimsel etkiler... 71

ġekil 5.5 : Mekanda tavan elemanının algısal etkinliği. ... 71

ġekil 5.6 : Mekanda tavan düzlemi ve pencere boĢlukları ... 72

ġekil 5.7 : Mekanda pencere elemanlarının algısal etkinliği. ... 72

ġekil 5.8 : Mekanda genel olarak donatı elemanlarının algısal etkinliği. ... 73

ġekil 5.9 : Ġç mekan donatılarından görünüĢ ... 73

ġekil 5.10: Taksimetro Kafe ... 74

ġekil 5.11: Taksimetro Kafe, iç mekandan görünüĢ ... 75

ġekil 5.12: Mekanda duvar elemanının algısal etkinliği. ... 75

ġekil 5.13: Mekanda tavan elemanının algısal etkinliği. ... 76

ġekil 5.14: Mekanda pencere elemanlarının algısal etkinliği ... 77

ġekil 5.15: Mekanda bulunan oturma grupları ... 77

ġekil 5.16: Mekanda genel olarak donatı elemanlarının algısal etkinliği. ... 77

ġekil 5.17: Markiz Pastanesi iç mekandan görünüĢ. ... 78

ġekil 5.18: Mekanda duvar elemanının algısal etkinliği. ... 79

ġekil 5.19: Mekanda tavan elemanının algısal etkinliği. ... 79

ġekil 5.20: Markiz Pastanesi iç mekandan görünüĢ ... 80

ġekil 5.21: Mekanda pencere elemanlarının algısal etkinliği ... 81

ġekil 5.22: Mekanda genel olarak donatı elemanlarının algısal etkinliği. ... 81

(8)

MĠMARĠ MEKANDA RENK, FORM VE DOKU DEĞĠġKENLERĠNĠN ALGILANMASI

ÖZET

Bu çalıĢmada, mimari yapıtın oluĢumuna katılan ve biçim yoluyla ifade edilen görsel öğelerin, kullanıcı açısından algısal – duygusal etkinliği vurgulanarak, insan ve çevresi arasındaki iliĢkiler, algı ve algıyı etkileyen etkenler açısından incelenmiĢtir. Bu kapsamda, mimari bütün ele alınarak geçmiĢten günümüze mimari bütününün oluĢumunu etkileyen biçim, iĢlev ve teknik bileĢenleri temel kavramlar olarak tanımlanırken, biçimi oluĢturan yüzeylere yani mekansal sınırlayıcılar olan duvar, tavan ve pencere elemanlarına değinilmiĢtir.

Çevrenin nasıl algılandığını açıklayan ekolojik yaklaĢımlar kapsamında yer alan problemlere ıĢık tutan Gestalt Teorisi ve düzenleme ilkeleri yine bu bağlamda ele alınmıĢtır. Haz veren koĢulların biraraya gelmesi, bütünü oluĢturan birimlerin net olarak algılanması sonucu memnuniyet ve zevk alma duyguları ortaya çıkmaktadır. Bunun yanısıra, algılama kiĢiden kiĢiye farklılıklar gösterebileceği gibi, bireyin geçmiĢ deneyimi ve yaĢantısı, beklentileri, diğer duyu organlarından gelen duyuları, toplumsal ve kültürel etkenler de algılamada önemli rol oynamaktadır.

Mekansal etkinin güçlenmesiyle insanların bazı istekleri, beklentileri ve psikolojik gereksinimleri estetik tatminle karĢılanmıĢ olur. Bunu belirlemek için insanların içinde bulundukları mekana karĢı tepkilerini saptamak gerekliliği doğmaktadır. Bu noktadan yola çıkarak çalıĢmada, renk, form ve doku değiĢkenlerinin, mekanda yüzey elemanları vasıtasıyla, kullanıcı üzerinde oluĢturduğu tepkilerin incelemesi yapılan alan çalıĢması ile değerlendirilmiĢtir.

Yapılan alan çalıĢması ile; mekanı oluĢturan yatay ve düĢey yüzeylerin, açıklıkların ve donatı düzeninin her biri kendi içinde ve bir bütün olarak, rengin, dokunun, formun, aydınlatma düzeninin, birlik ve çeĢitliliğin, oransal bir denge içinde kurgulandığı koĢullarda anlam kazandığı doğrulanmaktadır.

Değerlendirme sonucu ortaya koyulan, mekansal değiĢkenlere dair genel olarak en fazla görsel tatmin sağlayan koĢullar bütünü, tasarımcının karar verme ölçütlerinin alanını geniĢletmek ve insanların içinde bulunduğu mekanlarda daha sağlıklı ve mutlu olabilmelerini sağlamak adına bazı yaklaĢımlar sunacağına inanılmaktadır.

(9)

PERCEPTION OF COLOR, FORM AND TEXTURE IN ARCHITECTURAL SPACES

SUMMARY

The aesthetic quality of the surrounding has effects on the environmental characteristics, and also reactions of the users, hence, a well designed surrounding is very attractive for people, while an unpleasant surrounding may be the reason for aggressive spatial behaviours. In this study, the effectiveness of the visual elements, constituting the architectural composition that are expressed by formal ways, are evaluated by emphasizing the perceptual – emotional activity of the human, and the relations between his surrounding, in the way of perception and the factors effecting. The emotions that seems to be appear according to the utilitizing parameters of the formal activity are the main discussion topics in the study. Architectural totality and the concepts that have shaped the totality up today are explained; the components of architectural totality, form, function and technics are defined; the primary elements of form: point, line, plane and volume, that constitute a shape of wall, ceiling and the openings of the space, are evaluated according to colour, form and texture qualifications, in the study.

In the context of ecological approaches, The Gestalt Theory that had shed light on the perceptual problems of formal activities, and some organizing principles, is mentioned in the study. Many organizing methods which are used by designers are based on Gestalt Theory, however, many of them can develop independently and authentically in the course of time. The emotions of pleasure, satisfaction and enjoyment are being seen as a result. Besides these, perceptional activity may show some differences from person to person, can be also effected by the indivisual‟s past experiences, living standarts, expactations, other emotions coming from the other sense organs, cultural and social factors.

By making a field study, it is verified that, the vertical and horizontal surfaces, openings and furniture arrangements that all constitute a space; make sense, if they all are arranged in a total harmony of color, form and texture, considering diversity-unity, contrasts, similarity, rhtym and proportion in the composition.

Designing a space that emphasizes a strong express, some expactations, desires and pscychological requirements will be provided with esthetical satisfaction.

(10)

1. GĠRĠġ

Ġnsan ve çevresi arasındaki iliĢkileri düzenleyen mimari, hayatımızı doğrudan etkilemektedir. Bu bakımdan mimarinin toplum hayatındaki rolü, baĢka etkenlere oranla çok daha büyüktür. Hızla artan nüfus ve kentleĢme karĢısında kısıtlı alan ve çarpık yapılaĢma sorunları, ilerleyen teknoloji, ekonomik kaygılar, mimariyi farklı Ģekillerde etkilemeye baĢlamıĢ, bu da doğal olarak insana yansımıĢtır.

Çağlar boyunca insanoğlu, ihtiyaçlarını karĢılamak için farklı mekan arayıĢlarına girmiĢtir. Mekan insanın gereksinimlerine ve beklentilerine yanıt verdiği gibi kurgusu ile de insanı etkileyerek davranıĢlarının belirlenmesinde etken rol oynamaktadır. Mimaride, bir tasarımın yalnızca Ģekiller yaratma çabası olmadığı, duygusal etkilere sahip mekanların yaratılması gerektiği giderek önem kazanmaktadır. Bir binanın, mimari yapıt olabilmesi, estetik bazı değerlere sahip olabilmesi için, kullanıĢlılık, sağlamlık gibi faktörlerin yanı sıra, insanda çeĢitli duygular uyandıran birtakım değerler içermesi, duygusal yük taĢıyan öğelerin bazı kompozisyon ilkeleri dahilinde biraraya gelmesi gibi koĢulları da gerçekleĢtirmelidir. AraĢtırmalar göstermektedir ki, insanın psikolojik ve fizyolojik yapısıyla, estetik izlenimler arasında bir iliĢki söz konusudur. Ġnsan psikolojisinde var olan beğenme veya beğenmeme -seçme- eğilimi, bilinçte bir izlenim uyandıran veya uyandırabilen bir ıĢıldama, bir heyecan, bir coĢku yarattığında estetik duygu ve onu değerlendiren estetik yargı ortaya çıkmaktadır (Aydınlı, 1993, s.30). Mimarlıkta biçimsel yargılar, uyarıcı kaynakların görsel değerlendirmesine dayanmaktadır. Mimari yapıtın biçimsel özelliklerine iliĢkin ritm, denge, bütünlük, uygunluk, zıtlık, düzen, uyum, simetri, oran gibi değerlendirme ölçütlerine göre ortaya çıkan duygular, ilgi alanını oluĢturmaktadır.

Ġnsanların bir mimari mekan içinde kendilerini nasıl hissettikleri ve yaĢamlarında bunun ne ifade ettiği söz konusu olduğunda, o yapıtın algılanma kriterleri önem taĢımaktadır. Ġnsan yapıyı bir bütün olarak algılamaktadır. Bu bütün, o yapıyı oluĢturan öğelerin meydana getirdiği „mimari bütün‟ dür.

(11)

Mimari bütünün insan algısını etkileyiĢi de „biçim‟ aracılığı ile olmaktadır. Mimari bütünün biçimsel değerler bağlamında, insanla olan iliĢkilerini ve bu iliĢkiye etki eden faktörleri incelemek tasarımcının tatminkar mekanlar yaratmasında etken bir rol üstlenecektir.

Mekanda renk, form, doku gibi görsel elemanların algısal etkinliğinin iyi bilinmesi ile görsel niteliğin artırılabileceği kuramsal yaklaĢımlar dahilinde dile getirilen bir olgudur. Ġnsan mekanı, görsel olarak direkt etkileĢimde bulunduğu, mekanın duvar, tavan, pencere gibi yüzeysel bileĢenlerin bütünü ve bu bileĢenlerin fiziksel nitelikleri vasıtasıyla algılamaktadır. Bu fiziksel nitelikler yüzeylerin renk, form ve doku değerlerine göre ortaya çıkan değiĢkenleri ifade etmektedir. Yaratılmak istenen mekansal etkilerin neler olabileceği veya ne tür etkilerin insanı olumlu yönde etkileyeceği tasarımcı tarafından gözönüne alınmalıdır.

Ortaya konulan bu analizler ve değerlendirmelere dayanarak; „mimari mekanın renk, form ve doku değiĢkenlerine bağlı algısal etkinliği‟nin araĢtırılması tez çalıĢmasının temel amacını oluĢturmaktadır. Bu amaç dahilinde öncelikle kuramsal çerçeve belirlenerek, daha sonra çalıĢmanın iç kurgusu oluĢturulmuĢtur. Algı, mekan ve mekansal değiĢkenlerin algısal etkileri çalıĢmanın kuramsal temelini oluĢturan olgulardır. GiriĢ bölümünden sonraki üç bölümde, tez çalıĢmasının dayandırıldığı görüĢ, ilke ve kuramlar bu üç olgu çerçevesinde ele alınmaktadır. Ġkinci bölümde, insan ve mekan arasındaki iliĢkinin temelini oluĢturan algı kavramı, algıyı etkileyen faktörler ve algı kuramları incelenmiĢtir. Parça-bütün iliĢkisinin algılanmasında rol oynayan birtakım ilkeler ve düzenleme biçimleri ele alınmıĢtır. Üçüncü bölümde, mimari bütün ve mimari bütünün biçimlenmesinde birincil elemanlar olan, çizgi, yüzey, hacim kavramları incelenmiĢtir. Mekanın sınırlayıcı elemanları olan duvar, tavan düzlemleri ve bu düzlemler üzerindeki açıklıkların nitelikleri ve mekansal etkileri ele alınarak, mekan kavramı ve farklı mekan türlerine değinilmiĢtir. Dördüncü bölümde ise mekanda renk, form ve dokusal etkiler sonucu ortaya çıkan duygular, mimari kompozisyonun oluĢumunu etkileyen denge, düzen, ritm, oran gibi ilkeler ele alınmıĢtır.

Buraya kadar ele alınan yaklaĢımlar ve analizler, beĢinci bölümde yapılan alan çalıĢmasında değerlendirilerek bir sentez oluĢturulmuĢtur. Alan çalıĢması, birbirinden bağımsız üç farklı kafe mekanında, algısal etkilerin değerlendirilmesine yöneliktir. Mekanlarda, katılımcılar üzerinde renk, form, ve dokunun algısal

(12)

etkinliğinin; mekanın sınırlayıcıları olan duvar, tavan düzlemleri, düzlemler üzerinde yer alan açıklıklar ve mekandaki genel donatı düzeni aracılığı ile değerlendirilmesi yapılmıĢtır. GörüĢmelerde katılımcılara, her görsel değiĢkenin (renk, form, doku) algılanmasına göre birbirine zıt iki ayrı duyguyu ifade eden sıfat çiftlerinden oluĢan bir liste verilmiĢ ve mekanın üzerlerinde uyandırdığı duyguları ifade edenleri seçmeleri istenmiĢtir. ÇalıĢma sonunda, en çok tercih edilen sıfat çiftlerine göre, mekanların algısal etkinliği sonucu memnuniyet hissi oluĢturan koĢullar bütünü değerlendirilmiĢtir.

Son bölümde, önceki bölümlerde ele alınan; mekanı niteleyen renk, form, doku değiĢkenlerinin düzenlenme Ģekilleri ve mekansal kompozisyona göre kullanıcı üzerinde oluĢan algısal izlenimler, yapılan alan çalıĢmasıyla birleĢtirilerek, değerlendirme sonuçlarına göre mekansal tasarımlarda hoĢa giden ve tatmin edici sonuçlara ulaĢmak için bazı genellemeler ve yaklaĢım önerilerinde bulunulmuĢtur. Ġnsanların daha mutlu olabilecekleri, görsel nitelik ve beğeni düzeyi yüksek bir tasarım anlayıĢı, aynı ekonomik sınırlar içinde haz duygusu ve mutluluk veren mekanlar yaratılmasına ve insanla bütünleĢen yapıtlar elde edilmesine olanak sunacaktır. Böylece mimarlar, insanın gereksinimlerini karĢılayan, iĢ verimini artıran, içinde rahat, huzurlu ve mutlu olacağı mekanlar tasarlayarak, psikolojik anlamda sağlıklı bir toplum oluĢmasına yardımcı olabileceklerdir.

(13)

2. ALGILAMA KAVRAMI VE KURAMSAL YAKLAġIMLAR

2.1 Algılama Kavramı

Algılama, çevredeki herhangi bir olgunun birey tarafından kavranarak ona anlam kazandırılmasıdır. Ġnsanın, etrafındaki somut veya soyut nesnelerle bağlantı kurması, bunları yorumlayabilmesi ve bu nesneler karĢısında göstereceği reaksiyon algı sayesinde gerçekleĢmektedir. Bu süreç ġekil 2.1‟de algı Ģemasında gösterilmiĢtir. Algılama, insanın çevresindeki herhangi bir olguyu duyu organları ve zihinsel iĢlemler yardımıyla kavrayarak bilgi almasıdır.

Çevresel uyarıcı, algılama, tanıma çevreye uyum birbirlerini etkileyen olgular olduğundan, algılama, nesnel gerçekliğin insan bilinindeki yansıması olarak da tanımlanabilmektedir. (Aksoy, 1977, s.57)

Algılamada bireysel farklılıklar önem kazanır. Bireyin algılamasında, bireyin kiĢiliği, geçmiĢ deneyimleri, içinde bulunduğu sosyal grup, kültür ve çevresel özellikler rol oynar. Her birey olayları, nesneleri, kendi bireysel gereksinim, bekleyiĢ, değer yargıları, kültürüne göre farklı biçimlerde algılar.

Algılamada bireyin seçimleyici davranıĢı söz konusudur.„Bir olgunun doğru bir nesnel görüntüsü yoktur, sadece sonsuz sayıda öznel izlenimleri vardır.‟ (Rasmussen, 1994, s.31). Örneğin, bir resmin insanda bıraktığı izlenim, insanın eğitimine, düĢünce ve yaĢam tarzına, içinde bulunduğu ortama bağlıdır. Ruh haline göre değiĢim göstererek farklı zamanlarda farklı izlenimler yaratabilir.

2.2 Algıyı Etkileyen Faktörler

Canlılar içinde bulundukları çevreye karĢı bir duyarlılık gösterirler. Bu duyarlılık farklı Ģekillerde ortaya çıkmaktadır. Çevre her zaman algılayabileceğimizden fazla mesaj yaydığı için canlılar kendi ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda olanları duyumsama ve seçme eğilimi içindedirler.

(14)

ġekil 2.1 : Algı ġeması

Algısal seçimi etkileyen değiĢkenler, genel olarak iki grupta toplanabilir. Bunlardan ilkini algılanan uyarıcıyla ilgili özellikler, ikincisini de algılayan bireyle ilgili özellikler oluĢturmaktadır.(Cüceloğlu, 1994, s.122).

2.2.1 Algılanan Uyarıcıyla Ġlgili Faktörler

Çevreden alınan iletiler bize enerji Ģeklinde ulaĢmaktadır. Bize ulaĢan bu enerjide oluĢacak herhangi bir artıĢ ya da eksiliĢ “uyarıcı” olarak tanımlanır. DıĢ dünya, duyu organlarına etki eden varlıkların tümüdür denilebilir. Uyarıcı görsel, boyutsal, iĢitsel, ısısal gibi çeĢitli enerji formlarında belirir. Bu formlar, herhangi bir nesneyi ya da olayı ifade etmektedir.

Çevredeki bir uyarıcıda meydana gelen herhangi bir artıĢ ya da eksiliĢ, biçimlerin değiĢikliği ile ortaya çıkmaktadır. Bir ileti, alıcının davranıĢ ve tutumunda bir değiĢiklik meydana getiriyorsa, en çok değiĢiklik yapan ileti, değer açısından en büyüktür. Algılamada önemli olan iletinin miktarı değil, yeni ya da orijinal olmasıdır (Erkman, 1973, s.24). Örneğin her gün belli zamanlarda teneffüse çıkmak için çalan okul zili, öğretmen ve öğrenciler için bilindik bir iletidir ancak zil dersin ortasında çaldığında öğrenciler üzerinde daha fazla tepki yaratacaktır.

Görsel algılamada nesneler, birbirleri ile belirli bir düzen içinde biraraya gelmekte ve bu düzenin elemanlarının oluĢturduğu bir olgu olarak algılanmaktadır. (Aydınlı,

(15)

1986, s.13). Görsel algıda organizasyon ilkelerini açıklayan Gestalt Ġlkelerine göre, bir bütüne anlam veren, onu oluĢturan parçalar değil, parçaların hangi Ģekilde biraraya geldikleridir.

Ġnsan çevredeki tek bir nesne ya da formu nasıl kolayca algılayabiliyorsa, ġekil 2.2‟de gösterilen örnekte olduğu gibi, bir organizasyon veya grup oluĢturan nesne ya da formları, ġekil 2.3‟de gösterilen örnekte yer alan düzensiz ya da karmaĢık olanlara göre daha rahat algılayacaktır. Algılanan Ģey, nesnenin, durumun veya olayın düzenine (context), veya genel vaziyetine de bağlıdır. Düzenle ilgili bazı temel etkiler ise tamamen insanın yaratılıĢından kaynaklanan etkilerdir.

ġekil 2.2 : Grup oluĢturan nesneler.

(16)

ġekil 2.4: Kontrastın çevresel bütün içinde algısı.

ġekil 2.5: Birbirine paralel doğru parçalarının ilizyonik etkisi.

Algılamanın her evresi birtakım olaylar ve nesnelerle beraber bir „çevresel bütün‟ içinde, birbirine bağlı olarak meydana gelmektedir. Renk, biçim, kontrast gibi birtakım değiĢkenler çevresel bütünden bağımsız olarak algılanamaz. ġekil 2.4‟de verilen örnekte kontrast etkisinin, çevresel bir bütün içinde Ģekillendiği görülmektedir.

Beyaz bir kuĢ, siyah kuĢ topluluğu içinde bir kontrast oluĢturmakta, ama beyaz kuĢlar içinde herhangi bir kontrast yaratmamaktadır. Bir nesnenin birtakım özelliklerinin bilinmesi de, onun nasıl algılanacağına dair yeterli hüküm içermez. Örneğin ġekil 2.5‟de görüldüğü gibi, birbirine paralel doğru parçaları her zaman paralel olarak algılanmazlar.

(17)

2.2.2 Algılayan Bireyle Ġlgili Faktörler

Birey dünyaya gelip bilinçlenmeye baĢladığı andan itibaren bir düzene alıĢmaya baĢlar. Bu alıĢkanlık, çevredeki nesnelerle meydana gelmektedir. Fiziksel materyallerin yanında, bulunduğu topluma ait geleneklere de alıĢkanlık baĢlamaktadır. AlıĢılan bu düzen, bireyin almıĢ olduğu kültüre, eğitim seviyesine, düĢünce biçimine, edindiği tecrübelere ve içinde bulunduğu topluma göre farklılıklar göstermektedir. (Norberg-Schulz, 1965, s.38). Birey çevresiyle iletiĢim kurarken bu farklılıklara göre davranıĢlar göstermekte ve algısal tepkilerini geliĢtirmektedir. Ġnsanın geliĢmesine bağlı olarak, algı eylemi de geliĢmektedir. Çocuklukta algının deneyim ve bilgi eksikliğine bağlı olarak ancak „duygu‟larla var olabileceği, insanın zihin ve zeka yönünden geliĢmesiyle algının bir „bilgi aktivitesi‟ anlamına geldiği söylenebilir. Ancak algı hiçbir zaman algı aktivitesi sadece bir bilgi aktivitesi olmayıp, daima duygu aktivitesi boyutu da taĢımaktadır. (Tunalı, 1984, s.91)

Mekansal davranıĢ ve nesnel mekanın oluĢumuna direkt olarak etki eden çevresel imgeler, dini inançlar, aile strüktürü, yaĢam Ģekli gibi bileĢenler, çevre settingini oluĢturan normatif kültürel elemanlardır. Kültür bileĢenlerinin zihinsel davranıĢsal süreçler aracılığı ile mekansal davranıĢa ve nesnel çevreye yansıyan görünümleri ise; mahremiyet davranıĢı, kiĢisel mekan davranıĢı, egemenlik sınırı ve davranıĢı olarak gözlemlenmiĢtir.(Turgut, 1990, s.57).

Algı, insanın çevresi hakkında bilgi sahibi olmasını ve ondan yararlanmasını sağlayan, birtakım zihinsel iĢlemlerin birleĢimiyle meydana gelen karmaĢık bir olaydır. Ġnsan herhangi birĢeyi algılarken, ona ait duyum ve imgeleri bir bütün halinde toplar, aldığı bilgileri soyutlama yaparak düĢünce biçiminde fayda sağlayabilir. O anda alınan duyum ile eskiden farklı zamanlarda alınmıĢ olan imgeler birleĢtirilerek duyumu doğuran olgu üzerinde toplanır. Yani, geçmiĢte edinilen tecrübelerle, insan zihninde depo edilmiĢ olan kiĢisel bileĢenler, normatif kültürel elemanlar, model ve tarzlar birleĢerek, algı mozaiğini oluĢturmaktadır.

2.3 Görsel Algı Kuramları

Algı, insanın çevresiyle olan iletiĢim sürecinin temelini teĢkil eden bir olgudur. Bu sürecin iĢleyiĢini sosyal, çevresel, algısal bir bütün olarak ele alıp açıklamayı amaçlayan bazı algı kuramları geliĢtirilmiĢtir.

(18)

Ġlk algı teorisi Gibson tarafından ortaya konulan, ekolojik yaklaĢım olarak da tanımlanan Algısal Psikofizik Kuramıdır. Gibson, algıyı, geçmiĢ deneyimlerin değil, birtakım içsel yeteneklerin sonucu olarak değerlendirmektedir. Kuramın temelini, algının, çevrede ve insanda var olan bilgilere dayandığı düĢüncesi oluĢturur. GeçmiĢ deneyim, kültürel ve sosyal faktörler her ne kadar önemli olsa da, bu faktörler, çevrenin bir parçası olarak uyaran konumundadır. (Gibson, 1950). Çevreden gelen bilgilerin anlamlandırılması gerekmez, çünkü bu bilgiler çevrede oluĢmuĢ anlamları aktaran bilgilerdir. Çevredeki bilgiler, algılayan kiĢinin belleğinde var olmakla beraber, deneyim ve öğrenme, algılama yeteneğinin üst seviyede kullanılmasına olanak vermektedir. Rapoport‟un çalıĢmaları da Gibson‟la paralellik göstermektedir. Rapoport‟a göre de algı, duyumdan çok çevrenin sahip olduğu bilgilere dayanmaktadır. (Rapoport, 1980)

Lang‟ın yaptığı sınıflandırmalara göre, algısal kuramlar iki ana grupta toplanmaktadır. (Lang, 1987). Lang, kiĢisel deneyimlerin algılamadaki rolünün ön plana çıkarıldığı, duyular aracılığı ile alınan duyumlara odaklanan kuramları bir grupta; algının çevrede ve insanda var olan bilgilere dayandırılan düĢüncelerin oluĢturduğu kuramları da ikinci grupta toplamıĢtır. Algı kuramının öncülerinden olan Gibson‟un yaklaĢımları Lang‟a göre ikinci grubun içinde yer almaktadır.

Gibson‟un kuramından farklı olarak, algısal süreç sonunda elde edilen, doğuĢtan olmayan bilgilerin deneysel olduğu düĢüncesini savunan yaklaĢımlar ortaya atılmıĢtır. Lang, amprizm olarak adlandırdığı ve birinci grubun içinde yer alan bu yaklaĢımlara örnek olarak Titchner, Helmholtz ve Carr‟ın yaklaĢımlarını göstermiĢtir. (Lang, 1987).

Lang‟ın yine aynı grupta ele aldığı bir baĢka yaklaĢım da transaksiyonalizmdir. Ittelson, Cantrel ve Adelbert Ames‟in çalıĢmalarının örnek gösterildiği bu yaklaĢımlara göre algı; çevre, gözlemci ve algının karĢılıklı bağımlılıkları üzerine geliĢen bir iĢlevdir.(Kahvecioğlu, 1998).

Nativistik ve Rasyonalistik kuramlar ise, doğuĢtan sahip olunan bilgilerle duyumlardan akılcı çıkarımlar yapmaya odaklanır. Piaget, Cassirer, Kant, Descartes ve Chomsky bu kuramların temsilcileridir.

(19)

Köhler ve Koffka Gestalt Kuramı ile, algı sürecini basit bileĢenlere ayırarak analiz etmenin yeterli olmayacağını ortaya koyarak, bileĢenlerin oluĢturduğu bütünün, bileĢenlerin toplamının üstünde bir boyut taĢıyacağı düĢüncesini geliĢtirmiĢlerdir.

2.4 Görsel Algılamada Gestalt Kuramı

Yirminci yüzyılın baĢlarında Almanya‟da ortaya çıkan Gestalt yaklaĢımı birçok teorinin temelini oluĢturmada katkıda bulunmuĢtur. Türkçe‟de „biçim‟, „düzen‟ anlamına gelen „gestalt‟ sözcüğü Almanca‟da, „bir bütünün kendisini oluĢturan parçaların algılanıĢını etkilediğini‟ ifade eden bir sözcüktür. Gestalt kuramının üç temel kavramının önemini vurgulayan Lang (1987), bu kavramları biçim (form), izomorfizm (isomorphism) ve alan kuvvetleri (field forces) olarak sıralamıĢtır. Biçim kavramı birtakım organizasyon, gruplama ve Ģekil-zemin iĢlemlerinin en temel unsuru olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġzomorfizm ya da eĢbiçimcilik kavramında, çevredeki uyarıcıdan gelen iletilerin algılanmasında; zihinsel iĢlemlerin, öznel, algısal deneyimlerle kesiĢmesi söz konusudur. Alan kuvvetlerini Lang, beyin merkezinde aktif olan fizyolojik kuvvetlerin algısal bir dengesi ya da bir objeye bakıldığında hissedilen güç olarak tarif eder. Alan kuvvetleri kavramı, temeli matematiğe dayanan Pragnanz Kanunu ile açıklanır. “Pragnanz Kanunu, kuvvetlerin, minimum enerji ile maksimum düzeyde kararlı ve dengeli, sistematik bir örüntüyü açıklayan ve öğelerin bir sistem içinde dağılımına yol gösteren fizik kanunlarının psikolojik değerler içeren bir uygulamasıdır.” (Aydınlı, 1993, s.47). Alan kuvvetlerinin bir uygulama alanı, bir doğrultusu ve bir çekim gücü olmalıdır. Mekanda öğelerin biraraya geliĢlerini ve bu görsel kompozisyonun psikolojik etkilerini yansıtan bir ortam, pragnanz kanununa göre maksimim etki veren bütünlük, birlik, denge, ritm gibi nitelikleri içeren bir örüntü içinde kurgulanmalıdır.

Görsel algılamada organizasyon ilkelerini açıklayan Gestalt Psikolojisine göre, çok sayıda figürün daha iyi algılanabilmesi için bazı ilkeler vardır (Lang, 1987):

2.4.1 ġekil-Zemin ĠliĢkisi

Nesnelerin algılanması sırasında, esas algı haline gelen kısım, geri planda (background) kalan kısımlardan farklı olarak algılanır. Gestalt Kuramcıları buna Ģekil-zemin iliĢkisi adını vermiĢlerdir. “ġekil-zemin” iliĢkisi Rubin tarafından teklif edilmiĢtir. Algılama esnasında, bütünü meydana getiren parçalar zihinde organize

(20)

edilerek anlamlı bir biçim haline getirilmeye çalıĢılmaktadır. Bu organizasyonun temel prensibi Ģekil zemin iliĢkisine dayanmakta ve zemin üzerine yerleĢtirilen Ģekiller, belirli konturlara sahip olmaktadırlar.

Wever, Ģeklin, zeminden ayırtediliĢ olayını incelemiĢ ve görsel algılamada Ģeklin zeminden yavaĢ yavaĢ ayrılıp beliriĢinin çeĢitli safhalarını deneyler yaparak araĢtırmıĢtır. En basit Ģeklin belirlenmesi için gerekli olan ilk dört safha 10 

sürmüĢtür. ( 10  = 1/100 saniye).

Bu dört safhayı Wever Ģöyle sıralamaktadır:

 Herbiri bir ünite olan Ģekil ve zemin arasındaki fark

 ġekil ve zemin arasında yavaĢ yavaĢ artan minimum parlaklık farkı vardır. (Bu 3 ile aynı safhada olmaktadır).

 Bu fark belirli bir yere geldiği zaman ayırma bölgesi belirir ve bu zamanla daralarak Ģeklin konturu haline gelir.

 Bununla beraber, kontur tam belirli olmadan da Ģeklin ifadesi algılanabilir. Bunlarla beraber Wever, Ģekil zemin iliĢkisinin, 7  lik periyotta tanımlanabileceği bazı belirli durumları da ortaya koymuĢtur.

 ġeklin, zeminden dıĢarıya, uzağa fırlaması.

 ġekilde belirli derinlik lokalizasyonu.

 ġeklin yüzey dokusunun, zeminin etkisiz dokusu yanında kuvvetli beliriĢi.

 ġeklin çevresindeki hareket ve aynı anda meydana gelen kontrast etki (çevre etkisi).

Wever bu süreleri, en basit Ģekil-zemin ifadesi için vermiĢtir. Ehrenstein, bu sürelerin Ģekil ifadesinin kavranabilmesine, onun anlam derecesi ve karmaĢıklığına bağlı olarak değiĢtiğini göstermiĢtir. (Gürer, 1970, s.34).

Görsel algılamada esas olan, Ģekilsel ifadeler ile zeminsel ifadeler arasında kurulan bağıntılar her zaman iki boyutlu değildir. Uzaysal ifadede de bu bağıntı aranır. Bu sebeple Ģekilsel ifadelerle zeminsel ifadelerin arasındaki ayrımlar birkaç grupta incelenebilirler:

(21)

2.4.1.1 ġekil ve Zemin Ġfade Ayrımları Zemin Karakteri

Zemin genellikle Ģekle göre daha basittir ve bir sadelik ifade eder. Ancak bazı durumlarda kompleks zemin elemanlarına göre Ģekil daha basit kalabilmektedir. ġekil 2.6‟de basit zemin üzerinde yer alan Ģekiller rahat algılanırken, ġekil 2.7‟da yer alan zeminin kompleks yapıda oluĢu, Ģeklin algılanmasını etkilemektedir.

ġekil 2.6: Basit zemin (http://www.1sayfa.com/sibel/images/resimler-08.11.2004)

ġekil 2.7: Kompleks zemin (http://www.abcgallery.com/M/matisse.htm.09.11.2004) Durum (Pozisyon)

ġeklin, zemine göre farklı pozisyonlarda yer alması görsel algıyı etkileyen olgulardan biridir. ġekil ifadesi, ġekil 2.8 ve 2.9‟de verilen örneklerde görüldüğü gibi, zeminin üzerinde, alnında ya da ön kısmında yer alarak farklı biçimlerde algılamaya neden olur.

(22)

ġekil 2.8: ġeklin zeminin önünde algılanması (http://www.google.com-19.12.2004)

ġekil 2.9: ġeklin zeminin üstünde algılanması (http://www.google.com-19.12.2004) Boyut

Zemin, bir yüzey ifadesi olarak iki boyutlu etki edebileceği gibi, bazen de bir uzay olarak algılanır.

(23)

2.4.1.2 ġekilde Belirli Derinlik Lokalizasyonu

Derinlik algısı mekansal algının temelini oluĢturmaktadır. Nesnelerin retina üzerine düĢen görsel imgeleri iki boyutlu olmakla beraber, derinlik algısı ile bunların üç boyutlu algılanması mümkün olmaktadır. (Atkinson, 1995) Nesnelerle gözlemcinin uzaklığına bağlı olarak ortaya çıkan bu algısal farklılaĢmaları Cüceloğlu aĢağıdaki gibi açıklamaktadır (Cüceloğlu, 1994, s.128) :

Araya girme, örtme (interposition)

BaĢka bir objenin önünde duran ya da onu örten bir obje daha yakın görünür. ġekil 2.11‟da, örtenin yakında ve önde; örtülenin daha geride oluĢu da derinlik ve ara hakkında bilgi verir ve üç boyutluluk etkisi yaratmaktadır.

ġekil 2.11: Örtme (http://www.abcgallery.com/P/picasso/picasso-3.html-21.12.2004) Göreli büyüklük (relative size)

ġekil 2.12‟deki örnekte görüldüğü gibi, aynı ölçü ve biçimdeki objelerden küçük görünenler uzakta, büyük görünenler daha yakında hissedildiği için aradaki uzaklık farkı derinlik tesiri yaratmaktadır.

(24)

ġekil 2.12: Göreli büyüklük. Görüntü zayıflaması (aerial perspective)

Nesneler uzaklaĢtıkça atmosfer Ģartlarına bağlı olarak görüntüleri bulanıklaĢır ve zayıflar. Bundan dolayı, ġekil 2.13‟de görülen örnekte açık, parlak ve net görüntü daha yakındaki nesneyi ifade etmektedir. Sıcak, parlak renkler ve koyu değerler yakınlık hissi oluĢtururlar. Serin, mat ve açık değerler uzak etkisi yaratırlar.

ġekil 2.13: Görüntü zayıflaması. (http://www.google.com.tr/images.htm-20.12.2004) Netlik derecesi (texture gradient)

Yakındaki nesneler ayrıntılı görünürken, uzaklaĢtıkça ayrıntılar da kaybolmaya baĢlar. ġekil 2.14‟de, oturma grupları, uzaklaĢtıkça ayrıntısını kaybetmekte ve zor ayırt edilmektedir.

(25)

Dokularda bir ayrım yapılmak istenirse, kaba dokular, ıĢığı fazla yansıttıklarından dolayı yakınlık etkisi fazladır. YumuĢak dokular, aksine çok yutarlar ve etkileri zayıftır, uzaktaymıĢ hissi verirler.

ġekil 2.14: Netlik derecesi.

(http://www.arkitera.com/diyalog/gokhanavcioglu/ornekler.htm.10.12.2004)

Yükselme (elevation)

UzaklaĢan nesneler görsel alan içinde göreli olarak yükselirler.

Doğrusal uzantıların yaklaĢımı (linear perspective)

UzaklaĢan nesnelerin görsel imgelerinin küçülmesine bağlı olarak gittikçe uzaklaĢan doğrusal uzantılar, birbirlerine yaklaĢıyor gibi algılanırlar. (ġekil 2.15)

(26)

Hareket paralaksı (motion parallax)

Hareket halinde algılama veya hareket eden nesneleri algılamada geçerli olan bu yaklaĢıma göre; uzaktaki hareket daha yavaĢ algılanırken daha yakındaki hareket gerçek hızına daha yakın bir değerde algılanır. Uçağın yüksekliği arttıkça yere ait görüntünün daha yavaĢ hareket etmesi buna örnek gösterilebilir.

2.4.1.3 Çevre Etkisi

Zemin ile aynı parlaklık seviyesine sahip kontursuz bir Ģekil , rengi ayrı olsa da, yumuĢak ve belirsiz olarak görünür ve zeminde gölge etkisi oluĢturabilir. ġekil etrafına kontur yapıldığında Ģekil tesirli, iyi belirtilmiĢ ve lokalize edilmiĢ olarak görülür, rengi de parlaktır. Bu etkiyi beyaz bir çevre çizgisi bile sağlayabilmektedir. Çevre etkisinin önemi, Werner tarafından Ģu Ģekilde belirtilmiĢtir. Bir siyah disk, bir de diskin çapına eĢit siyah bir halka alınmıĢtır (ġekil 2.16). Önce siyah disk, hemen arkasından siyah halka deneklere aynı pozisyonda gösterildiğinde algıda disk kaybolmuĢ ve sadece halka kalmıĢtır. Ġlk gösterilen disk olunca, disk halkayı tamamlamıĢ, kontur ayrıntısı ve kimliği kaybolmuĢtur. Diskin çevresine etkileyici, kuvvetlendirici herhangi bir çizgi, benek ya da çıkıntı yapıldığında kimliği kuvvetlenmiĢ olduğundan diskin algısı çabuk kaybolmamaktadır.(Gürer, 1970, s.49)

ġekil 2.16: Çevre etkisi (Gürer, 1970, s.49).

Gestalt psikologlarına göre göz, alan üzerinde dolaĢtıkça bu alanın bölümleri birbiri ardına Ģekilsel hale gelir. Bu alanın Ģekil-zeminleri arasında devamlı bir değiĢme

(27)

vardır ve her Ģekilsel kısım, alanın geri kalan kısımlarından çevrelenmiĢ gibi ayrılarak Ģeklin karakteristik biçimleri belirmektedir.

2.4.2 Gruplama

Gestalt psikolojisi ile ortaya konulan algısal gruplama ilkelerine göre, çevremizdeki objeler organize edilmiĢ bütünler Ģeklinde algılanır. Bu organizasyonun bazı ilkelerini Lang Ģu Ģekilde açıklamaktadır (Lang, 1987):

Yakınlık Ġlkesi (Proximity): Birbirine yakın figürler birarada algılanır ve uzak

olanlardan ayrılarak gruplaĢma eğilimi gösterirler ġekil 2.17‟da birbirine yakın olan pencereler grup olarak algılanmaktadır.

ġekil 2.17: Yakınlık ilkesi. (http://www.emporis.com/en/il/im-15-12.2004) Benzerlik Ġlkesi (Similarity): Figürler benzer nitelikleri taĢıdıklarında gruplar

halinde algılanma eğilimi artar. Boyut, doku, renk gibi özelliklerin yanısıra, yaygın ölçek ya da elemanların orantılı ölçekleri, benzerliklerin gruplanmasında etkin rol oynar (ġekil 2.18).

(28)

ġekil 2.18: Kapı ve pencerelerle kurulan benzerlik ilkesi.

(http://www.emporis.com/en/il/im-15.12.2004)

Devamlılık Ġlkesi (Good Continuity): Figürlerin ardıĢık düzende aynı hat ya da

yönelimde düzenli veya karmaĢık bir yapıda birbirini takip etmesi bir bütün oluĢturarak birlikte algılanmalarına sebep olur (ġekil 2.19).

ġekil 2.19: Kentsel dokuda devamlılık

(http://www.emporis.com/en/il/im15.12.2004)

Tamamlama Ġlkesi (Closure): Eksik ifadeye sahip figürler tamamlanmıĢ bir bütün

olarak algılanırlar ve geniĢ bir alandaki figürlerin ne Ģekilde organize olacaklarına dair ipucu verir (ġekil 2.20).

(29)

ġekil 2.20: Tamamlama ilkesi (Gürer, 1970, s.26).

Kapalılık (Closedness): Bir Ģekli meydana getiren kontürler ne kadar kapalılık

gösterirse, Ģekil daha belirgin bir biçimde algılanır (ġekil 2.21).

ġekil 2.21: Kapalılık ilkesi (Gürer, 1970, s.27).

Simetri (Symmetry): Biçimlerin simetrik olmaları, algılanmalarını güçlendirir

(ġekil 2.22).

(30)

2.5 Bölüm Sonucu

Algılama, insan çevresini duyuları aracılığıyla algıladığı bir süreçtir. Uyarıcıdan kaynaklanan biçimsel etkenlerin yanında, bireyin geçmiĢ deneyimi, alıĢkanlıkları, kültürel ve toplumsal değerler, algılama sürecini etkileyen önemli olgulardır. Bu süreçle ilgili olarak bilim adamları ve psikologlar, birçok kuramsal yaklaĢımlarda bulunmuĢtur. Bölüm dahilinde incelenen Gestalt ilkelerine göre, bir bütüne anlam veren, onu oluĢturan parçalar değil, parçaların hangi Ģekilde biraraya geldikleridir. Bu ilkelere göre, insan çevresini bütün olarak algılar ve bir bütün oluĢturulurken bazı düzenleme biçimleri farklı algısal etkinlikler yaratmaktadır. Bu bilgiler ıĢığında, içinde yaĢam tecrübesi edinilen mekanlarda, yapılan birtakım düzenlemeler ve organizasyon Ģekilleri mekan algısı üzerinde önemli bir rol oynamaktadır. Mekan ve biçim kavramları, Bölüm 3‟de incelenecektir.

(31)

3. MĠMARĠ BÜTÜN VE MEKAN KAVRAMI

YaĢamı boyunca birçok farklı mekan içinde bulunan insanın, bu mekanlardan etkilendiği bir gerçektir. Mekanın bileĢen ve öğeleri, sahip oldukları farklı birtakım özellikler ve niteliklerle, insan üzerinde farklı psikolojik etkiler yaratırlar. Psikolojik anlamda etkilenmenin ilk aĢaması olan algılama esnasında, duyularımızla algıladığımız renk, form, doku, biçim gibi birtakım bileĢenler, insan üzerinde farklı etkiler meydana getirirler. Biçim ve mekan düzenleniĢi, sadece belli gereksinimleri karĢılamak için değil, duyularımızla algılayıp etkileĢime gireceğimiz bir bütünü oluĢturmak üzere yapılmaktadır. Bu bölümde, çalıĢmanın kuramsal temellerini oluĢturan mimari bütün, bütünü oluĢturan öğeler ve mekan kavramı incelenmiĢtir.

3.1 Mimari Bütün

Ġnsan yapıyı bir bütün olarak algılar. Mimarlık; gereksinme, amaç, yapım, mekan, biçim, öznel öğeler veya baĢka verilerin yanyana gelmesiyle oluĢmaz; herhangi bir eĢya veya insani eylem gibi, bileĢenleriyle değil, bütünüyle varolur. (Kuban, 1992, s.19).

Tüm bileĢenler birbirleri ile ayrılmazlık ve birliktelik ilkeleri uyarınca, kurgusal bütünün kavramsallığı içinde onu oluĢturmak üzere, ortak, yeni ve tek bir kimliği yaratacak Ģekilde birleĢirler. (Ġzgi, 1999, s.85). Bu, o yapıyı oluĢturan öğelerin meydana getirdiği „mimari bütün‟ dür. Bu mimari bütünün insan algısını etkileyiĢi, mimari bütünün diğer öğelerini de içeren „biçim‟ aracılığı ile olur. (Erkman, 1973, s.2). Biçim, insan ve mimari bütün arasında bir köprü, bir aracı görevi görmektedir.

3.2 Mimari Bütünü OluĢturan Öğeler

Bir mimari yapıtın oluĢumunu etkileyen faktörler üzerine, çeĢitli yorumlar ve teoriler ileri sürülmüĢ ve mimari bütünü oluĢturan kavramlar birtakım sınıflara ayrılmıĢtır. Romalı mimarlık kuramcısı Vitruvius‟un M.Ö. 25 yılında, mimarlığın üç temel öğesi olarak ifade ettiği; „uygunluk (utilitas), sağlamlık (firmatias), güzellik (venustas)‟

(32)

kavramları antik çağdan günümüze, özünde değiĢmeden kalmıĢtır. Vitruvius‟a göre uygunluk; bugün iĢlevsellik olarak adlandırabileceğimiz; bölümlerin düzenlenmesi kusursuz olduğunda, kullanımda hiçbir engel çıkmadığında ve her yapının türüne uygun doğru cepheler açıldığında sağlanır. Dayanıklılık; temellerin sağlam olması ve malzemenin akıllıca seçilmesi ile sağlanacaktır. Güzellik ise yapıtın görünümünün hoĢ ve zevkli olmasına, öğelerinin doğru simetri ilkelerine göre orantılanmıĢ olmasıdır ve bir mimari eserin estetik kazanması bu ilkelere dayanmaktadır. (Vitruvius, 1998, s.12).

Pragmatik, sentatik ve semantik değerlerle de ifade edilen; mimari bütünü oluĢturan bu ana öğeleri Sir Henry Wotten yedinci yüzyılda, „kullanıĢlılık, sağlamlılık, güzellik‟ olarak sınıflandırırken, Norberg-Schulz „bina görevi, teknik, biçim‟ olarak sıralamıĢtır. (Norberg-Schulz, 1965)

Antik çağdan günümüze mimarlıktaki temel bileĢenlerin nasıl bir değiĢim izlediği Tablo 3.1‟de görülmektedir.

Tablo 3.1: Mimarlıkta Üç Temel BileĢenin DeğiĢen Kavramlarla Ġfade Edilmesi.

(Aydınlı, S. 1993, s.39)

Antikite (Platon) Doğruluk Güzellik Ġyilik

Vitruvius Sağlamlık Güzellik KullanıĢlılık

F.Lloyd Wright Teknik Estetik ĠĢlevsel

Arnheim Biçim-Form Hareket Mekan

Norberg-Schulz ĠĢlevsel Simgesel Ortam Yaratma

Norberg-Schulz Fiziksel Kültürel Sosyal

Rasmussen Gestalt Hareket Mekan

Sedlmayr Makine Ġnsan Organik

Venturi Strüktür Ġfade Program

Max Weber Bilim Sanat Ahlak/Töre

Tschumi Eylem Devinim Oran

Mimarlığın amacını oluĢturan yapı eylemi; herhangi bir amaca uygun bir biçimi ve bu biçimi ayakta tutacak strüktürü, amaca uygun bir malzeme ile, yapım tekniğinin olanakları içinde gerçekleĢtirmektir. (Kuban, 1992, s.13). Mimari bütün olarak adlandırılan „bina‟ nın bir biçimi, bir fonksiyon Ģeması, bir yapısal sistemi vardır. (Erkman, 1973, s.36).

(33)

3.2.1 ĠĢlev

ĠĢlev (fonksiyon) genel anlamda, belli ihtiyaçlar sonucu doğan istek ve eylemlerin belirlenmesi ve bunların bir program dahilinde düzenlenmesi anlamına gelmektedir. Mimaride, yapının bütünü ve bölümleri kendi fonksiyonel ihtiyacına cevap verecek Ģekilde planlanır. Bir sinema salonunda uygun bir eğimle her seyircinin perdeyi görmesi sağlanır, akustik ve aydınlatma amaca uygun olmalı, giriĢ çıkıĢ düzenlenmeleri iyi yapılmalıdır. „Ġyi bir yapının en basitinden en önemlisine kadar bütün gereksinimlerinin karĢılanması gerekir. Bu bir iĢlevsel olgudur.‟ (Ġzgi, 1999, s.197).

Bu düzenlemelerin birçoğu birtakım standartlara göre yapılmaktadır. Boyutlarla ifade edilen kimi standartlar istatistik ve bilimsel çalıĢmalar sonucu elde edilmiĢ olmasına rağmen kimi standartlar kullanım ve deneyim süreçleri sonucunda kendiliğinden ortaya çıkmıĢtır. Ernst Neufert (2000)‟in, insan ölçeğinde bina, mekan, tesisat, ekipman boyutlarını içeren Neufert Yapı Tasarımı adlı kitabındaki çalıĢmaları günümüzde geçerliliğini koruyan bir kaynaktır.

Bu standartlar dıĢında, toplum düzeyine, ekonomik güce, teknolojik olanaklara ve kültürlere göre farklılıklar gösteren yapılaĢmalardan söz etmek mümkündür. Coğrafi konuma, iklim koĢullarına bağlı olarak farklı yerleĢim bölgelerinde; yapılarda fazla eğimli ya da teras çatı uygulamaları, iç avlu ya da geniĢ balkon çözümleri, kalın taĢ duvarlar ya da geniĢ saçaklar yapılması da fonksiyonel gereklilikler sonucu ortaya çıkmıĢtır. Amerikalı heykeltraĢ Horatio Greenough (http://www.s-t.com/daily/05-97/05-11-97/d04ho151.htm-22.12.2004), „Biçim fonksiyonu izler‟ “Form follows

function” sloganıyla, yapı bütününün, gereksinimlere ve ona bağlı olarak

fonksiyonelliğe uygun olarak biçimlenmesi gerektiğini vurgulamıĢtır.

Bunların dıĢında fonksiyonellik, yapının bütünü ve bütünü oluĢturan bölümlerin gereksinimlere uygun olarak kurgulanıĢını ve sıralanıĢ biçiminini de ifade eder. Bir evin odaları, bir hastanenin giriĢ çıkıĢları, bir otelin farklı bölümleri ya da öğeleri arasında bulunan birtakım iliĢkilerin uygun bir kurguda olması iĢlevsel oluĢum olarak tanımlanabilir. “Mimarlıkta esas olan birinci eleman fonksiyondur; ancak duygusuz fonksiyon sadece konstrüksyon olacaktır. Amaç fonksiyon + dinamizmdir” (Kortan, 1986)

(34)

3.2.2 Teknik

Teknik genel anlamda:

 Doğadaki hammaddeyi kendi yararına değiĢtirmek, yeni maddeler bulmak,

 Alet yapmak,

 Enerji ve güç üretmek,

 Yapılan aleti ve üretilen gücü kullanarak istenilen sonucu sağlama

koĢullarının ve yöntemlerinin tümüdür. (Ġzgi, 1999, s.134). Bir yapının ya da herhangi bir eĢyanın oluĢumunda, malzemeyi istediğimiz yönde değiĢtirmek, elimizdeki teknik imkanlara bağlıdır. “Bilim ve tekniğin ilerlemesiyle, yapıların nitelikleri geliĢerek, kısıtlayıcı koĢulların, özellikle jeolojik ve iklimsel koĢulların, yapı yöntemine etkileri hafiflemiĢtir.” (Divanlıoğlu, 1980, s.109)

Toplumun sahip olduğu teknik bilgi düzeyi, toplumun yaĢamını etkilerken aynı zamanda yapım sınırlarını da belirlemektedir. Teknolojik geliĢmeler, bir yapının oluĢumunda; temelden çatıya kadar tüm yapı elemanları ve malzemelerini, üretim biçimlerini, enerjiyi, alet ve ekipmanları ve tüm bunların kullanılıĢ biçimlerini doğrudan etkileyerek, insan yaĢamını büyük ölçüde değiĢtirmekte ve aynı zamanda yeni biçim ve strüktür olanaklarını arttırmaktadır.

3.2.3 Biçim

Mimari bütünü oluĢturan temel öğeler olarak kabul ettiğimiz; binanın içinde yapılacak eylem ve gereksinimleri ve kurgulanmayı ifade eden iĢlev, binanın oluĢumu için yapı elemanlarının çeĢitli Ģekillerde bir araya getiriliĢ ve kullanım biçimlerini ifade eden teknik, binanın oluĢumunu etkileyen en önemli etmenlerdir. Ancak bu öğeler biçim yoluyla ifade edilirler.

Bir bina, mimari bütünün üç ana öğesi olarak kabul ettiğimiz „iĢlev‟, „teknik‟ ve „biçim‟ in birbirleriyle birtakım bağıntılar kurarak, estetik kazanmasıyla Ģekillenir ve mimari eser olarak ifade edilebilir. Biçim, genel anlamda, nesnelere ayırt edici özelliklerini veren maddi öğelerin kurgusu olarak tanımlarsak, mimari bir yapıtın biçimi, onun ayırt edilme özelliğini oluĢturan maddi öğelerin kurgusudur diyebiliriz. (Ġzgi, 1999, s.180).

(35)

Bazı yazarlar, biçimin mimarlık sanatının temelini oluĢturduğunu belirterek; hedeflere uygun olarak tasarlanmıĢ boĢlukları ifade eden „mekan‟ ile bu boĢlukların sınırlayıcı elemanı „yüzey‟ ve tüm bu boĢlukların tanımlanma ve tarif edilme Ģekli olan „biçim‟ (Muschenheim, 1965, s.13) kavramlarını mimarinin üç ana öğesi olarak kabul etmiĢlerdir. Biçimle ilgili olarak farklı dönemlerde çeĢitli yorumlar yapılmıĢtır: Felsefe alanında Plotinus M.S.3.yy‟da, „biçimle birleĢen madde güzel olduğu halde biçimden yoksun madde hiçbirĢey değildir‟, Kant 18.yy‟da, „estetik hazzı uyandıran Ģey, bir nesnenin madde ve konusu olmayıp biçimidir‟ (Yetkin, 1972) diyerek, her alanda „güzel‟ ile bağlantıyı biçim yoluyla kurmuĢlardır.

Mimarlıkta biçim kavramı, bir kütlenin (nesnenin) ya da mekanın (boĢluğun) sahip olduğu bütünsel, genel düzendir. Biçim; bir masa ya da vazo gibi bilindik dıĢ görünümleri ifade etmede kullanılabileceği gibi, tasarımda bir imgeyi üretmek için, kompozisyon elemanlarını ve parçalarını koordine etme ve düzenleme tarzını belirtmek için de kullanılabilir. „Eleman‟ kelimesini, mimari biçimin bağımsız bir parçası olan karakteristik bir birim olarak tanımlayan Norberg-Schulz (1965), biçimi oluĢturan elemanları da kütle, mekan ve yüzey olarak sınıflandırmıĢtır. Kütle (mass), çevresinden bağımsız üç boyutlu hacimsel anlatımı, yüzey (surface), hacimsel alanları sınırlandıran örtüyü, mekan (space), üç boyutlu hacimleri sınırlandıran yüzeyleri ifade etmektedir. Biçimin belirlenmesinde mimarların baĢlıca kaygısı kütlenin, hacmin, yüzeyin, çizginin, doluluk ve boĢluğun göreceli değerleri üzerinedir. (Muschenheim, 1965).

Çizgilerin ve biçimlerin ifade edici ve birleĢtirici değerleri insanlar tarafından anlaĢıldığında, bir anlam ifade ettiğinde, bu nitelıkler mimari tasarım yoluyla mesaj iletmede kullanılabilmektedir. (Aydınlı, 1993, s.45). Biçimi oluĢturan birincil elemanlar olan nokta, çizgi, düzlem, hacim mekanda ya da kağıt üzerinde görünür kılındığında bir madde; Ģekil, ebat, renk ve doku niteliklerine sahip bir biçim haline gelirler (Ching, 2002):

Nokta: Mekanda pozisyon belirtir. Eni, boyu, yüksekliği yoktur; durağan ve

yönsüzdür, ancak bulunduğu mekanın merkezinde sabittir ve çevresinde kendisiyle bağıntılı elemanları organize eder. Bu merkeziyetçilik, tarihte özellikle rönesans dönemi mimarlığında önemli rol oynamıĢtır (ġekil 3.1). Dairesel, beĢgen, altıgen, sekizgen ya da kare formda olabilen merkezleĢmiĢ mekanlar evrensel bir sembolu

(36)

ifade etmiĢtir. (Norberg-Schulz, 1965, s.143). Ayrıca tasarımda kolon elemanı genellikle nokta Ģeklinde ifade edilir ve noktanın özelliklerini taĢır.

ġekil 3.1: Piazza del Campidoglio, Michelangelo. Nokta, meydanın merkezini

iĢaretlemektedir. (Ching, 2002, s.5)

Çizgi: Nokta uzatıldığında çizgi haline gelir. Çizginin bir uzunluğu vardır, fakat eni

boyu yoktur. Görsel olarak yön, devinim ve büyüme ifade edebilir. Benzer ya da birbirine yakın elemanların ardıĢık düzende birbirini tekrar etmesi de dokusal niteliklere sahip bir çizgi olarak görülmesine yol açar. Çizginin doğrultusuna göre, yatayda ufku ya da yer düzlemini, düĢeyde bir insan durumunu ifade edebilir. Çizgi, eksen formunda, çevresindeki elemanları simetrik olarak ayırabilen düzenleyici bir eleman da olabilir (ġekil 3.2) Yeterli malzeme dayanıklılığına sahip çizgisel öğeler strüktürel iĢlevler üstlenebilirler. Ayrıca mimari mekan üç boyutlu olmasına rağmen, bina boyunca devinimin yönüne yer vermek ve bina mekanlarını diğerlerine bağlamak amacıyla çizgisel olarak ifadelendirilebilir (ġekil 3.3).

(37)

ġekil 3.3: Çizginin mekanları birbirine bağlama amaçlı kullanılması. (Ching, 2002) Düzlem: Çizgi kendi yönünden farklı bir doğrultuda uzatıldığında düzlem haline

gelir. Uzunluğu ve eni vardır ancak derinliği yoktur. ġekil, bir düzlemin baĢlıca tanımlayıcı karakteristiğidir ve düzlemin kenarlarını oluĢturan çizgilerin hatları tarafından belirlenir. Düzlemin yüzey özellikleri, rengi ve dokusu, onun görsel ağırlığını ve dengesini etkiler. Mimarlıkta düzlemler, biçim ve mekanın üç boyutlu hacimlerini tanımlar, duvar düzlemi, tavan düzlemi gibi (ġekil 3.4)

ġekil 3.4: Tavan ve taban düzlemleri. (Ching, 2002, s.19)

Hacim: Kendi doğrultusu dıĢında bir yöne doğru uzatılan bir düzlem, hacim haline

gelir. Biçim, hacmin baĢlıca tanımlayıcı karakteristiğidir. Biçim, hacmin sınırlarını tanımlayan düzlemlerin karĢılıklı iliĢkileri ve Ģekilleri tarafından belirlenir. Mimarlıkta bir hacim; duvar, döĢeme ve çatı düzlemi tarafından tanımlanıp kapsanmıĢ bir mekan parçası ya da binanın kütlesi ile iĢgal ettiği bir mekansal büyüklük olarak görülebilir.

(38)

3.3 Mekan Kavramı

Ġnsanoğlu fiziksel, sosyal ve psikolojik gereksinimlerini karĢıladığı, sınırlarını somut ya da soyut olarak duyum yoluyla algılayabildiği, doğal ve yapay bir çevre içinde yaĢamını sürdürür. Genel anlamda mekan olarak ifade edilen bu boĢluğun canlı tarafından sınırlandırılması isteği ilkçağlardan beri süregelmiĢtir. Ġnsan, ucu bucağı olmayan, duyuları ile kavramakta güçlük çektiği evren içinde, kendini koruma ve güvende hissetme içgüdüsüyle birtakım sınırlandırmalar yaparak çevreden ayrı, özel bir boĢluk, yani „mimari mekan‟ yaratmıĢtır. BoĢluk sınırlandırılarak mimarinin ilk adımları atılmıĢtır.

„Mekan‟ın fiziksel varlığı, doğal olarak dünyanın varoluĢundan bu yana sürmektedir. Hatta temel konusunu oluĢturduğu „mimarlık‟, bir meslek dalı olarak biçimlenip tanımlanmadan önce de mekan vardı. Bir baĢka deyiĢle mimari mekanın insan yaĢamı ile birlikte varolduğunu kabul edebiliriz. Ancak „mekan‟ kavramının kuramsal anlamda mimarlıkta yer almaya baĢlaması yüzyılıızın baĢlarına rastlamaktadır. (Yücel, 1981)

Mimari mekan, yalnızca biçimsel değil, aynı zamanda birtakım yaĢamsal öğeleri de içermelidir. „Yapı mekanı, sınırlanan boĢlukla, sınırlayan öğelerin ortak oluĢturdukları bir olgudur. Sadece boĢluk (ya da hacim) değerleri, ya da sadece sınırlarıyla bir mekanı tanımlamak olası değildir.‟ (Kuban, 1992, s.15). Hareket ve ıĢık mekanın var oluĢunu belirleyen iki doğal elemandır. Uygun aydınlık düzeyinin bulunduğu mekanda bir insanın değerlendirme yaparken yararlandığı en önemli organı gözleri ve beynidir. Mimari mekanın boyutlarına, yalınlık veya karmaĢıklığına bağlı olarak mekanın ancak bir parçası görüĢ alanına girer. Bunun dıĢında kalan bölümü ancak baĢın hareketi veya yer değiĢtirme ile algılanabilir.

Mekanın algılanması bir deyiĢle zaman boyutuna bağlıdır. Zaman boyutu içinde mekan kurgusunun bir bölümü görsel olarak varlığını, aĢılan bölümü de bellek yoluyla görüntüsünü korur. (Ġzgi, 1999, s.96). „Mekan; baĢlangıçta yalnızca algılanan maddesel gerçekliğin öklit geometrisi sınırları içinde açıklanması ile sınırlı iken, çağdaĢ düĢüncede zaman kavramı gibi nesnel bir dünyanın bir tasnif aracı olmanın ötesinde düĢünsel, biliĢsel ve kavramsal boyutları ile soyutlaĢan yönleri ile yer bulmaktadır.‟ (Eldem ve Yücel, 1984). Zevi (1990), mekanı mimarinin amili olarak

(39)

tanımlamıĢır. Mekan, boĢluk ile doluluğun dengelendiği bir yerdir. Uzaydaki boĢluk, herhangi bir sınır ile belirlenerek mekanı oluĢturabilir.

Norberg-Schultz (1971), Existance, Time & Architecture adlı kitabında, mimari mekanın, insanın fiziksel gereksinimlerini karĢılamanın ötesinde yaĢamsal, kavramsal bir kimlik içermesi gerektiğini savunarak mekan kavramını farklı bazı kategorilerde incelemiĢtir:

Pragmatik Mekan (Pragmatic Space): Sınırları mimari öğelerle belirlenmiĢ,

ölçülebilen birtakım belirli ortam koĢullarına sahip fiziksel boyutta mekanı ifade etmektedir.

Mevcut Mekan (Existential Space): Somut bir mekanın; insanın yaĢadığı

deneyimlere, içinde bulunduğu toplum ve kültür verilerine göre bir kimlik kazanarak soyutlaĢmasıdır. Mevcut mekan, insan zihninde fiziksel tanımlardan çok, psikolojik, sembolik, siyasi, sosyal, ekonomik kavramlara bağlı olarak kalıplaĢarak bir imaja dönüĢür ve bu mekansal izlenimlerle insan toplumsal bir bütünün parçası haline gelir.

Kavramsal Mekan (Cognitive Space): Mekan içinde bulunmanın ve mekanı

algılamanın yanısıra, insanın zihninde tasarladığı, iliĢkiler kurduğu ve kavramlaĢtırdığı mekandır.

Algısal Mekan (Perceptual Space): Algısal mekan, değiĢken bir kavramı ifade

etmekle birlikte, içinde bulunan mekandan duyularımız yoluyla gözlemlenen, duyumsanan, yaĢanan ve algılanan mekandır. Bireyde oluĢan duygular, kavramlar ve algılar değiĢkenlik gösterdiğinden bireysellik içerir. Algısal faktörleri içeren mekan; görsel, iĢitsel, ısısal, boyutsal gereksinimleri karĢılayan öğeleri barındıran, farklı ortam ve çevrelerde farklı yapıda mekansal düzenlemelere imkan vermektedir.

Soyut Mekan (Abstract Space): Soyut mekan, mekan kavramıyla ilgili çeĢitli

tanımları, varoluĢ ilkelerini ve birtakım mantkısal iliĢkileri inceleme bağlamında varolan simgeleri, sembol ve kavramları kapsar.

3.4 Mekanı Tanımlayan Düzlemsel Elemanlar

Bir mekansal alanın görsel sınırlarının oluĢturulmasında yatay ve dikey elemanlar önemli rol oynamaktadır. Mekanın duvar, tavan, döĢeme gibi yüzeylerini ifade eden

(40)

bu elemanların görsel niteliği ile oluĢan uyarılar, mekansal algılamanın önemli kriterlerini oluĢturmaktadır.

3.4.1 Yatay Elemanlar

Mekanın görsel sınırlarını oluĢturan yatay elemanlar, mekanın tavan ve döĢemesini oluĢturan düzlemleri belirlemektedir. Tavan düzlemi, döĢeme ve kendisi arasında mekansal bir alan tanımlamaktadır.

Mekanın biçimi, tavan düzleminin Ģekli, boyutu ve zemin düzleminden yüksekliği tarafından belirlenmektedir. Bir mekanda tavan düzlemi, mekanı sadece sınırsal olarak tanımlamakla kalmayıp, ayrıca, renk, form, doku gibi değiĢkenlerin algılanmasıyla, insan üzerinde birtakım farklı duygular oluĢturmaktadır.

Mekanda tavan düzlemi alçaltılıp yükseltilerek, düzlemi destekleyen strüktürel sistem görünür kılınarak ya da düzlem üzerinde doğal ıĢığın girmesi için boĢluklar oluĢturarak mekana farklı biçimsel nitelikler verilebilmektedir. (ġekil 3.5)

ġekil 3.5: Mekanda tavan düzlemi kurguları.

(http://www.arcspace.com/images.htm-23.12.2004)

Mekanı tanımlayan yatay elemanlardan zemin düzlemi de, tavan ve kendisi arasında mekansal bir alan tanımlamaktadır. Yatay düzlemin bir figür olarak görülebilmesi için, yüzeyinin ve üzerinde uzandığı düzlemin rengi ya da dokusu arasında algılanabilir bir değiĢikliğin olması gerekir. “Zeminin kenarlarının tanımı ne kadar güçlü olursa, alanı da o kadar belirgin olur ” (Ching, 2002, s.100).

(41)

Zemin düzleminde; mekanda bir kısmının yükseltilip alçaltılmasıyla oluĢan seviye değiĢikliği, onun kendi alanının sınırlarını tanımlayıp, yüzeydeki mekansal akıĢını kesintiye uğratarak, mekanda hareketlilik sağlayabilmektedir. (ġekil 3.6)

ġekil 3.6: AlçaltılmıĢ Zemin Düzlemi

(http://www.google.com.tr/images.23.12.2004)

3.4.2 Dikey Elemanlar

Genellikle insanın görüĢ alanı içinde, dikey yüzeyler yani, duvar ve benzeri düĢey elemanlar, yatay yüzeylerden daha etkilidir. Bu nedenle de bir mekansal hacmi tanımlamada ve mekanın kullanıcılarına bir çevreleme ve mahremiyet hissi vermede etkin rol oynamaktadırlar. DüĢey elemanlar olan duvarlar, mekanın iç ve dıĢ iliĢkisini sağlayan, görsel ve mekansal sürekliliğini denetleyen birimlerdir. Mekan boyunca ıĢık, hava, ses, v.b. akımını süzme konusunda yardımcı olurlar. Bir duvar düzlemi, türlü cephesel niteliklere sahiptir (Ching, 2002, s.152):

 Bir duvar düzlemi iki ayrı mekana bakabilir.

 Farklı mekansal koĢullara cevap vermek ya da bunları belirginleĢirmek amacıyla renk, form veya doku değiĢkenleri yardımıyla farklı etkiler yaratılabilir. Dolayısıyla duvarın iki ön yüzü ya da bir ön ve bir arka yüzü olabilir.

 Yüksekliği, insan boyu ve görüĢ seviyesiyle iliĢkili olarak, sözkonusu düzlemin görsel alanda mekan tanımlama yeterliğini etkileyen kritik bir etkendir.

(42)

 Duvarın rengi ve dokusu, görsel ağırlığının, oranlarının ve boyutlarının algılanıĢını etkileyecektir.

Dikey düzlemler olan duvar elemanları, mekan oluĢumunda L Ģeklinde, U Ģeklinde, paralel olarak ya da mekansal alanı tamamen çevreleyen kapanım biçimlerinde bulunabilirler. (ġekil 3.7 ve ġekil 3.8)

ġekil 3.7: Mekanda düĢey elemanlar –Rotterdam Saint Mary Şapeli, Mecanoo

(http://www.arkitera.com/proje/stmarychapel-25.12.2004)

ġekil 3.8: Mekanda düĢey elemanlar – Danimarka Yahudi Müzesi, Daniel Libeskind

(43)

ġekil 3.9 ve 3.10‟da mekan tanımlayıcı düĢey ve yatay elemanların tipoloji özeti görülmektedir.

ġekil 3.9: Yatay elemanların tipolojik özeti (Ching, 2002, s.156)

(44)

3.4.3 Mekan Tanımlayıcı Elemanların Üzerindeki Açıklıklar

Bir mekanı tanımlayan düzlemler ya da yüzeyler üzerindeki kapı ya da pencere açıklıkları olmadan mekansal süreklilik sağlamak mümkün değildir. Kapılar, bir odaya giriĢ imkanı vermenin yanında, bu odadaki dolaĢım ve kullanım düzeyinin de belirleyici elemanıdır (ġekil 3.11).

ġekil 3.11: Yüzeylerde yer alan açıklıkların oluĢturduğu dolaĢım ve kullanımdüzeni.

(Ching, 2002, s.158)

Pencereler, mekana ıĢığın girmesini ve mekandaki doğal aydınlatmayı sağlayan elemanlardır. Ayrıca, manzara ve diğer mekan ya da yapılarla olan görsel iliĢkiyi ve aynı zamanda mekanın hava almasını da sağlamaktadır. Bunun yanısıra, üzerinde yer aldıkları duvarların kalınlıkları, bu boĢlukların kenarlarından teĢhis edilebilmektedir. Mekanda kullanım Ģekillerine göre bu açıklıklar birtakım etkiler oluĢturmaktadır (Ching, 2002, s.152, Gürer, 1992, s.70):

 Tümüyle bir duvar ya da tavan düzlemi üzerinde yer alan bir açıklık, kendisine zıt bir alan ya da fon üzerinde parlak bir Ģekil olarak görünmektedir. Eğer bu açıklık düzlemin merkezinde yer alıyorsa, durağan görünmekte ve çevresindeki yüzeyi düzenleyici rol üstlenmektedir. Bu

Referanslar

Benzer Belgeler

MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, önlisans ve lisans düzeyindeki öğrencilerin yükseköğretim kurumlarındaki fakülte, yüksekokul, konservatuvar veya meslek

Bitki içi salgılar bitki içerisinde meydana gelmiş salgı ceplerinde veya salgı kanallarında

39.. Bir otoparkta bulunan üç aracın şoförleri Erhan, Doğan ve Esma'dır. Kimin hangi aracın şoförü olduğu ile ilgili bilgiler aşağıda verilmiştir.. •

Till exempel upptäckte man att 16 patienter hade fått två läkemedel förskrivna vid typ 2 diabetes 2017 som inte bör kombineras eftersom de har likartad verkningsmekanism..

D) Perşembe ve pazar günleri alınan toplam süt miktarı ile cuma ve cumartesi alınan toplam süt miktarı eşittir... Güneş Market'in aldığı süt miktarları için

mesi için lüzumlu Islâhat ve tevsi uta j.;iriaildiği malûmdun Bu çalışmaîlar neticesinde Karabük teyislerine 1952 yı'imda oûü bin ton kapasiteli yeni bir kok

 Uluslararası çevre hukukunun temel kaynakları arasında Stockholm Bildirisi, Dünya Doğa Şartı, Brundtland Raporu, Rio Bildirisi ve Gündem 21 Belgesi bulunmaktadır..

 Zaman, bilim ve teknoloji boyutu; çevre sorunlarının çözümünde çevre sorunlarına etik yaklaşımı önemli