Râbia Hâtun davası
Râbia Hâtun Diyarbakır’da doğmuş, Faik  li
Beyin caddesidir.
j
«İktibas hakkı mahfuzdur»
F
uzuliden daha eski ve onun ka dar büyük şair Bursalı Ahmet Paşadan da ve bunlardan daha eski ve en büyük şair Diyarbakırlı Nesimî- den de aynı yolda misaller getirmek kabildir. «S ih î siteme kebab olursun» fedası gibi: vMâhı ceberut! ferşsaye Şahı melekûti arşpâye Birdir dedi aşinayı vahdet Mevci ehadiyyet Ahmediyyet Bediaları da aynı şairin ve aşağı yukarı aynı yaşlarda yazdığı şeyler dir. «Şeyh Galib»in «Hüsnü A ş k ın da böyle nisbetsizlikler epeyce vardır. Ve daha birçok şairimizin eserinde bu . gibi haller görülmüştür.. Korka
rım ki sözü daha uzatırsam kelâl
vermiş olurum. Bu perişan sözlerime yalnız şunları da eklemekle nihayet vereyim: «B u mevzua dair bu son günlerde bir gazetede çıkan upuzun bir makaleyi okumak bedbahtlığına uğradım. Yeni bir yıldızın keşfolun- ması ilim ve fen âleminde istihzayı, sinirliliği değil; memnunluğu ve tak diri mucip olmak lâzımgelir. Şimdi
Türk edebiyatı semasında yeni bir
sitare gibi bir şairenin parladığını görmek neden asabiyet ve hiddete bâis oluyor? Eğlenilecek., istihfaf e- dilecek şey Hâmi Banişmende cahil
diyenlerin mürekkep cehaletleri ve
en iyi komedi mevzuu da o gibilerin gülünç hüviyetleridir».
Dâva bitti mi?
Dostum ve üstadım Faik Âlinin
bundan bir evvelki ve 14 Ağustos cumartesi8 günü bu sütunlarda inti şar eden yazımda başlayıp bu yazı mın biraz evvelinde biten sözleri Râ bia Hâtun dâvasını halletmiş olacak mı bilmem? Yalnız şunu bildim kİ: Faikin ceddesi Râbia Hâtunun Di- yarbakırda doğduğuna ve o Hâtunun edebî varlığına kanaatidir. V e atavik bir tesirle bir evvelki yazıda işaret olunduğu gibi tıpkı Râbia Hâtun mi- slilû tefekkür ve tahassüs gösteren bazı şiirler yazışıdır. (Sana doymam senin yanında biie — ve — Sana â- ğuşu hürmetimde seni; Uyuturken de iştiyakım va r) Faika göre bunlar a- tavistique birer tezahürattır ve doğ rudur. (Biliyoruz ki muhterem kari ler: atavisme tâbiri ilm i bir ıstılahtır ve verasetin bir cilvei mahsusasıdır).
Îrsî cilveler
Üstad Faik Ali ceddesinden bahset- tiyse biz de bu vesile ile yine bu ya zıda onun oğlundan bahsi münasip bulduk. «Güzide ve genç şairlerimiz den Munis Faik» Faik Âlinin oğludur ve şiirlerinden bir kısmını toplıyan iki kitabı vardır. (Büyük makberin e- şiğinde — ve Hayal ettiğim gibi). Şi irlerinden bir ikisini şuracıkta takdiöı
edeyim. Kuvvetle zannediyorum ki
bu şiirler çok; hem pek çok güzeldir; selistir; nefistir; hem de İyidir. Çün kü kayıp hislerin; tatlı heyecanların gerçekten vakur bir eda ile beyanına muvaffak olmuştur.
Bir iki misal
Munisin şöylece: Büyük makberin eşiğinde isimli kitabından aldığım bir manzumeyi arzediyorum, muhterem okuyucularıma:
GÖKSU
Akşam dumanlı ufku sararken ya vaş yavaş Sandalla Göksudan geçiyorduk üç
, arkadaş
isimli bir kocadan dul kalan dere Ağlardı bir hayal olan evvelki gün-• lere
SEMİH MÜMTAZ S.
Artık yosunlu sathım sandallar aş mıyor Sahillerinde eski güzeller dolaşmı
yor Ufkunda şimdi bir ebedî kış melâli
var Yalnız suyunda eski zamanın ha
yali var. Munisin hayal ettiğim gibi kita bından da şu manzumeyi muhterem karilere verirken ceddesi Râbia Hâ'- teııa Cenabı Haktan rahmet ve ba- basile kendisine herdem mâmur trr selâmet ve âüyet temenni ediyorum:
Sanat kolav deeil. seneler nankör. anladım Varsın sokakta, kahvede söylen mesin adım Hiç birşey istemem ne tanılmak ne ölmemek Varsın bu sanate vakfettiğim emek Maddî ve manevi bana birşey ge tirmesin K âfirdir ey şiir bana yalnız senin
sesin! K â fi benim hayatum aydınlatan o
nur K â fi zaman zaman bana tattırdı ğın huzur Alkış yalancı, servet ölümdür deha
için Etmem feda bu sanati boş bir şada
için Şehrinde sahte hem de süreksiz...
hulâsa boş Şiirin dışında maddeye ak ne var-* » „ boş. Sanat kolay değil, meneler nankör
anladım ı
Varsın ölünce bir daha söylenmesin adım.
S. M. S.
Râbia Hâtun hakkında
bir tavzih
Gazetemizin 16 ağustos tarihli
nüshasında muhterem Semih Müm taz m (Râbia Hâtun Dâvası) serlev- halı bir yazısı var: Bu yazının ben den bahseden bir noktasını tavzih etmek isterim.
Muhterem muharrire izahat ve ren büyük şair Faik Ali, bupdan on sekiz sene kaaar evveı ueımıı i n disine Râbia - Hâtun’un Artuk - o- ğulları sülâlesinden olduğunu ve bu mesele hakkında j i r makale yazaca ğımı söylediğimden bahsediyor. Bun dan on sel^j sene kadar evvel değil,
on altı sene kadar evvel bir
gün aziz dostum Faik Âli’ye
Râbia - Hâtun’un bir kıtasını oku muş ve Artuk - oğullarına ait bir makale değil, onlara ait tarihî bir hikâye yazarak o kıtayı İşte o hikâ
yeye dercetpıok suretiyle neşretmek istediğimi söylemiştim.
Râbia - Hâtun meselesi bir dedi kodu mevzuu haline gelmiş ve hat tâ bazı kimseler bunu şahsıma târiz vesilesi ittihaz etmiş oluuklan için,
bu noktanın tavzihine lüzum gör
düm.
Hürmetlerimin kabulünü rica ede rim efendim.
İsmail Hâmi Dânişmcnd