• Sonuç bulunamadı

Horhor Sanat Galerisi Sergileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Horhor Sanat Galerisi Sergileri"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HO EHO E 'A GELİNİZ I

"H o rh o r Çeşm esi" varmış, buralarda!.. D iğ e rle ri g ib i oymalı mermerli güzel mi güzel! Suyu ço k g ür aktığından, bu çeşmeyi d iğ e rle rin d e n ayırmak iç in ," Hor ho r akan ç e ş m e " derlerm iş. Herkes b irb irin i tanır, karşılaşınca, b ir iki la f ederlerm iş:

- Hangi çeşmeden kardeş? sorusuna,

- H orhor'dan ... deyince, hemen anlaşılırmış n e reden suyun g e tirild iğ i, n e re d e n gelindiği...

Semtin adı " H o rh o r" olmuş

Sular akmış, akmış, akmış. İnsanlar artmış, artmış, artmış... Evler çoğalmış, çeşm eler azalmış.

Hor h or akan sular, insanlara yetm ez olmuş. Daha sessiz, daha güçsüz aka aka, birgün h e p te n kesilivermiş.

Sonunda b ir tıkaç!..

bırakın suyun sesini!.. Nemini b ile kurutmuş ... Çeşm elerin taşları, e v le re temel olmuş.

Suyu çekilmiş, taşı kaybolmuş ama. g e rid e sevimli b ir ad kalmış:

" H O D H O D " Adımızı burdan aldık.

" HORHOR Sanat Galerisi" Eski İstanbul'un eski sem tleri­ ne çok ya kın ... Herhalde burası İstanbul'un merkezi olarak d ü ­ şünülmüş ki, b e le d iy e Sarayı b ile burada-, b ize 3 0 0 m. mesafe­ si var. Düşünülürse: b a k ırk ö y 'd c n Taksim 'e . Ycnikapı 'dan Le­ ve n t'e , Eminönü 'ndenE dirnckapı'ya g eçiş çizgilerinin kesiştiği noktadayız.

Yani, yolumuz uzak de ğ il; şehrin en g öbeğindeyiz! Üstelik, ö ze llikle gelmeniz için yaratacağımız nedenlerin dışında, ken­ diliğinden b ir neden var: H orhor b itp a z a rı...

Antikacılar, eski eşya satıcıları ve tam ircileriyle 2 yüzden fazla dükkan var, H orhor bitpazarı 'n d a ...

Saraçhane' d e n Aksaray 'a do ğ ru inerken, sağdaki park b i­ te r bitmez okuldan önce, sağa d ö n üp ilerleyin, b iz e gelmiş olursunuz. O ru ç Cazi O kulu 'nun arkasına nasılsa gizlenmiş olan bu koca binayı ilk gö re n , şaşı rır. Sonra "B ir girip çıkarım" d e r ve içeri g ire rs e 6 kat kolay bitmez. Uzun uzun içini gezen, müptela olur. Hatta H orhor 'u bilmenin, d iğ e r insanlara adeta üstünlük olduğunu düşünerek, hafiflen şişinirler.

işte böyle! H orhor bitpazarı buralarda... " Horhor Sanat G a le ris i" ise bitpazazarı 'nın en altındaki katta, ö z e l d ekoras­ yonu ve ilk sergisi "HOCA A lj Rl/A RESİMLIRİ" i b sizi b e k li­

yo r. yıC m az u y f & t

• "Üsküdar1 lı Hoca A li Rıza " derlermiş; karakalem

suluboya veya yağlıboyalarını görünce ve hemen

bilirlermiş sağlam çizgilerinden, şeffaf gölgelerinden!..

Hep saygı ve muhabbetle anmış öğrencileri Sami Yetik, Diyarbakırlı Tah­ sin, Üskiidar'h Cevat ve A. Süheyl Ünver ve diğerleri. " Hoca" sıfatı böylece ", Üsküdarlı" sıfatını yenmiş bizce. Gerçi Boğaziçi Ressamlarının başlangıcı olması nedeniyle de "Üs­ küdarlı" olarak anılması uygun düşer ama, bıraktığı belge niteliğindeki resim­ leri ve sayısının çokluğu, tuttuğu . notlar, kuvvetli tekniği, temiz ruhu, öğren­ cilerine ayırdığı zaman, aşıladığı öğretme duygu­ su, öğrenme aşkı, tevazuu, sevecenliği, velhasıl bütün yaşamı ile " HOCA" adını sıfat olarak bu kadar yakış­ tıran bir ressama biz sade­ ce " HOCA ALİ RIZA" de­ dik.

Hazırlarken sergimizi, daha çok sevdik Hoca'mızı ve daha çok sevindik bu se­ çimimizle.

Sergimizde karakalem, suluboya büyük, küçük 105 resim, Hoca Ali Rı- za'nm kızı Nimet Ener'in oğlu (yani Hoca'nın toru­ nu) Mimar Cem Ener'den derlendi. Cem Bey'e gü­ vendik, sergiye soyunduk. Sonra, diğer dostlarımız­ dan geldi yağlıboyalar, su­ luboyalar...

Sayın Cem Ener'e, bu koleksiyonu bize tahsis et­ tiği ve ayrıca sergi hazırlı­ ğında bizzat bulunarak, harcadığı emeği için ve ga­ zetemizin hazırlanmasın­ da da, hocasından aldığı yaşam felsefesini sürdü- ren-Hoca'nın en hayırlı öğrencisi-Prof.Dr.A. Sü­ heyl Ünver'in tuttuğu not­ lan bugüne kadar saklayan kızı ve gelini, Gülbin Me- sara ile Dürdane Ünver'e teşekkür ediyoruz. HORHOR SANAT GALERİSİ Atilla E K Ş İN O Z LU G İL Hoca AH Rıza'nın Portresi. İmza: ZONARO 1854 1929 Desenlerin 'ustası... Renklerin virtiozu... Ressam Üsküdarlı Ho­ ca Ali Rıza...

Adı geçince duyan, okuyan, gören ve bilenin, hemen en iyi duygularla andığı, çizgilerine sevgi gizleyen, renklerine mut­ luluk ış ık la n yükleyen, hocaların hocası, insanlık

örneği Hoca Ali Rıza... " Üsküdarlı Hoca Ali Rıza" derlermiş; karaka­ lem suluboya veya yağ­ lıboyalarını görünce! Ve hemen bilirlermiş sağlam çizgilerinden, şeffaf göl­ gelerinden!..

Batı hayranlığının kol gezdiği dönemde, hiç git­ meden Avrupa'ya gidenle­ re rağmen hocalığı kap­ mış, okulunu oluşturmuş.

HOCA ALİ RIZA NIN GECE YATAK OLAN

ÇALIŞMA

MASASI

Hoca'nın

değişik konularda,

çeşitli tasarım ları

vardı.

( f * üheyl Ünver'in, Ho-

C j l cası Ali Rıza bey için özenle hazırladığı defterlerinden birinde yer alan çizim, Hoca Ali Rıza Bey'in kendi tasarımı; gece yatak da olan çalışma masası­ nı anlatıyor. (Bu resmin aslı torunu Cem Ener koleksiyo- nundadır. )Süheyl Ünver'den dinliyoruz:

" Sene 1916 idi. Tıbbiyc- nin ikinci senesindeydim. Ressam Üsküdarlı Hoca A li Rıza Beyefendi ile resim öğ­ renmek için, Hattat İsmail Hakkı Altunbezcrin delale­ tiyle tıbbiyemizden boş kala­ bilen vakitlerinde faydalan­ mak üzere tanıştım. Beni her vakti gibi güzel yüzü ile ka­ bul buyurdu. Ders almak için bazen Üsküdar K ız Lise- si'ndc de buluşuyorduk. Bir gün hoş bir buluşlarından ba­ his buyurdular:' Bunun ta­ hakkukuna kadar projeleri gerçekleştirdiler. Ben de bu­ na çok ilgi duydum. Aradan altmış sene geçti, ama konu hiç bir noktadan önemini kaybetmedi. Üstadın her hali bir değer taşıyordu ve ders alınıyordu. Ruhu şad olsun!"

fHOCA A L İ K f Z A W M i M Z A C m iL X L T J K Í

« A <<.v

İÇİNDEKİLER

k Üsküdarlı Ressam

Hoca Ali Rıza B e y ... . 2

k Askeri Müzede eski fotoğraflar

Dürdane Ünver... 2 * Hoca’nın Tezhip M otifleri... 2

k Hoca Ali Rıza Hakkında

Halife Abdülmecid... 3

k OsmanlI Ressamları Cemiyeti G a ze te si...3

k Hoca'nın Resim

Hakkındaki Görüşleri ... 4 *■ Hoca Ali Rıza Derdi ki ... 5

* Hoca Ali Rıza Hakkında

C. EsatArseven. N azm iZıya Güran, S. P ertev Boyar, Kem al Erhan, Sam i Yetik, N um llah B erk Prof. Dr. B elkıs M utlu. Prof. Dr. Süleym an Saim Tekcan, P rof Dr. M uştala Aslıer, Doç. Dr. Semra Germaner, N. S abit Turgut, Şeret Akdik, U ğur Derman, Abdülhak Ş inasi H isar ... 6

★ HORHOR ve ÇEVRESİ ...7

k Bibliyografya 8

k Hoca'nın Yaşadığı dönemde Türk ve Dünya Resmi ...8

k Horhoria Nasıl Gelirsiniz ? ...8

Bu broşür,

HORHOR SANAT GALERİSİ

sergisi için, gazete şeklinde

hazırlanmıştır. 9 Kasım 1990

Adres:

HORHOR BİTPAZARI

Kırık Tulumba Sok. No: 13

FATİH 34260 /İSTANBUL

Tel: (1) 524 35 92

Fax: (1) 531 47 48

HOCA Al

jggfeaaMfS&a

Lİ ]RIZA

( 1 8 5 8 - :

_____________

tt

_______________

1 9 3 0 ) 1

Çeşitli koleksiyonlardan derlenen karakalem, suluboya ve yağlı

boya resimler 9 Kasım - 9 Aralık tarihleri arasında sergileniyor.

9 KASIM

9 ARALIK

1990

HOCA AU RIZA"

RESİM SERGİSİ

(2)

HORHOR SERÇ/CERt

WRA:2

Bu sayfa, Hoca Ali Rıza'yt, bütün hayatı boyunca kendine örnek alarak yaşamış ve onunla ilgili

bir arşiv oluşturmuş olan Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in kızı Gülbin Mesara, gelini Dürdane

Ünver ve Süleymaniye Kütüphanesi arşiv ve koleksiyonlarından yararlanarak derlenmiştir.

Üsküdarlı Ressam Hoca Ali Rı/a Bt

■■

‘D Ü ‘RS>XHL ‘lİTÇÜDfÇ

ski güzel İstanbul'un, şimdi maziye karışan güzelliklerini, Türk'ün yaşayışını, köylerini, ma­ hallelerini. evlerini, çeşmelerini, mezarlıklarını ve kahvehanelerini bütün detaylarıyla, hiçbiryabancı te­ sir altında kalmadan, en iyi şekilde resmetmeyi, fazilet sahibi, örnek in­ san ressam Hoca Ali Rıza Bey başar­ mıştır. 1858 yılında Üsküdar'ın Ah- mediye semtinde dünyaya gelen, bu nedenle Üsküdar'lı Ali Rıza namıyla anılan ressamımız, süvari binbaşısı olan babası Mehmed Rüştü Bey'in, hat sanatına duyduğu ilgiyi kendinde resme dönüştürmüştür. Küçük yaş­ lardan itibaren kitap kenarlarına re­ sim çizmekle bu işe başlayan üstad, merakını aramızdan ayrılıncaya ka­ dar devam ettirmiş ve herbiri tarihi vesika sayılan eserleriyle ebedileş- miştir. Evet cismen liramızdan ayrıl­ dı, ama ardında bıraktığı birbirinden güzel eserleriyle aramızda asaleti ve bütün haşmetiyle hala yaşamaktadır. Eserleriyle aramızda yaşayan bu ulvi varlığı, yakınen tanımak şerefine nail olan sayın Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, velinimeti hocası hakkındaki sevgisini bakın nasıl dile getiriyorlar;

" Ressam Üsküdarlı A ti Rıza Bey iyi

ahlaklı, sevim li ve ressam olarak doğ­

muştur. Eğer bu kabiliyetlerle doğmasa i d i. y i ahlaklı, sevim li ve ressam ola­

mazdı. Büyük olarak dünyaya gelmişti. Peygamberimiz gibi kamil insan olarak yaşadı. Fıtratındaki sanat duygusuyla resimde de kendisini ilerletti. Gönlü ga­ ni olarak beğendiği gibi yaşadı. Ölmedi, eserleriyle kalbimizin içine girdi.

Nefes alır gibi resim yaptı. Kırkanbar dediği cep defterlerine, görüp de ilgilen­ diği şeylerin resimlerini yaptı.

Ecdadı-G ü l b ü n M e s a r a a r ş i v i n d e n

mızın oturduğu yerleri ve bucakları,

oradaki samimi ruh asaletinin verdiği ru­ hi zenginlik, temiz ve örnek bir fazilet içinde fakiraneve lâkin içlerinde saadet­

le ve üzüntüsüz yaşattığı evlerini ve ma­ hallelerini ahfadı olan bizlere yadigar bıraktı. Bu mesud yaşamaların maddi yoksulluklarla ödendiğini, yaptıkları re­ simlerin hal ve dillerinden anlayacaklara bıraktı.

B undan yarım asır öncesine kadar ka­ dın ve erkek toplantıları evlerde, yalılar­ da, konaklarda ve köşklerde ayrı ayrı

gruplar halinde olurdu. Fakat halk ka­ dınlan komşuluk yaparlar, erkekler de kendi seviyelerinde kahvehanelere g i­ derler, orada birbirleriyle konuşur­ lardı. Bunlar her mahallede vardı. Ressam Rıza B ey Hocamız bu kah­ vehanelere devam etmezdi. Fakat eski ve asırlık havasını yazlık ve kışlık yerlerini, döşenmelerini, hat­ ta müdavim olanlarını beğenirdi, bu kahvehanelerin çok resimlerini yapmıştı. İstanbul ve civannm 75 sene önceki hallerini kalemiyle ve fırçasıyla canlandırdı. Sanki Allah tarafından bunun için dünyaya gön­ derilmişti. işte adetleri pek çok olan hatıraları, Rıza Bey'in yaşayış ro­ manının ve hayat sahnesinin dekor­ ları idi. Onun hal tercümesi bunlar­ dı.

Bu hatıraların bir gün neye yaraya­ bileceğini belki bugün bizler kadar düşünmemişti. Öyle şeyler topladı ki, bugün fotoğraf asrında yaşadı­ ğım ız halde tesbit olunamamıştı. İstanbul ve civarı, Anadolumuzun Eskişehir sahasına kadar, birçok yerlerin yaşayış ve içtimai tarihleri­ ni de yazacağımız zaman, yaptığı resim­ lerden müstağni kalamayacağımızı ve onları aradığımız nisbette bulmak m ec­ buriyetinde olacağımızı hatırlatmak İs­ terim.

Hiçbir kıymetli ressamımızın yaptık­ ları, Ressam Rıza B ey üstadımızınkiler kadar aranmamıştır. Cümlesinin sanat değerleri fazladır. Fakat birkaçını istis­ na edersek, doküman (vesika) değerinde olanları çok değildir. Ama ressamları­ m ız sanat ile meşgul oldukları halde bu noktalan ihmal etmemelidir. "

HOCA ALİ RIZA BEYİN

ŞÖVALESİ

Hoca Ali Rıza Bey'den kızına yadigar kalan

şövaleye ait şu açıklamayı yapmış Süheyl Ün­

ver defterine:" Ressam velinimetimiz Ali Rıza

Beyimiz yok. Ama onu toprak altında sanma­

yın. Artık o bizim içimizde katmerleşmiş ruhu­

muzda. İşte ondan bir hatıra, ama resimlerin­

den değil. Ona resimlerini yaptırmakta dayanak

olan resim tuvali dayanağı. Asıl sahibi, Rıza Be­

yimizin resimde Hoca zamanjnda, Miralay Sü­

leyman Seyyit Bey. Süleyman Seyyit Bey'den

talebesi olan Rıza Beyimize geçmiş. Oğlu Nasır

Bey, bana hediye etti. Ben de ufak kızına ver­

dim (Nimet Ener). Dünyalar onun oldu. Ona

bahtiyarlıklar dilerim."

HOCAMIN TEZHİP

MOTİFLERİ

Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver'in Süleyma­ niye Kütüphanesinde Hoca Ali Rıza için hazırladığı defterler, bu defterlerin bir kısmında da çeşitli fotoğ­ raflar, tezhip motifleri var. Bir kısmında da Hoca Ali Rıza ile ilgili notlar bulunuyor. İşte Süheyl Ünver bu defterlerden birinde hocası için şunları yazmış:

"D ü n se v g ili hocam R ıza B e y e g itm iştim . K e n ­ di h üsnü intihab ve ze ra feti ile arayıp bulduğu bu ör­ nekleri g a y e t g ü z e l ve n efis b ir surette defterlerine g eçirdikten sonra S ü h e y l B e y o ğ lu m u z a v e rile c e k '

ya zısın ı ha vi bir kağıda sararak bana saklam ışlardı. B en ise b u nlann k o p y a sın ı ayrı bir d eftere g eç ire ce­ ğ im y e rd e k ıy m e tli hocam a bir kadirşinaslık o lm ak üzere bu de ftere yapıştırıyorum . B un u n la beraber beherinde olan g ü ze lliğ i kaçırm am ak ü zere y a v a ş y a v a ş ke n d i d efterim e de geçireceğim . B en c e bunla­ rın cü m le si hocam ın m e v c u t resim leri kadar k ıy m e t­ lidir. Zira h o ca cığ ım m resim lerinde esas olan ç iz g i­ lerin k u v v e ti, d ü zg ü n lü ğ ü ve esrarı burada aynen vardı."

21 H aziran 1324

T ıp F akültesi dördüncü s ın ı f talebesinden ve R ıza B ey 'in m esleğ in e açık ve h ü rm etka r talebele­ rinden Süheyl.

Süleymaniye Kütüphanesi, Süheyl Ünver defteri: 97

HOCA ALİ RIZA BEY'İN RESİMLERİNDE KULLANDIĞI BOYALAR

m m asvtz

radan uzun seneler geçmesine rağmen, Üsküdarlı Hoca Ali Rıza Bey'in gerek suluboya, gerekse yağlıboya resimle­ rindeki renkler hala parlak ve temizdir. İlk günkü canlılığı­ nı, aynen muhafaza etmekte olan bu renklerin muhakkak ki bir sırrı olmalıydı. Bu sır­ rın cevabını ise. Hoca Ali Rı- za'yı, yakinen tanımak şerefi­ ne nail olan Süheyl Ünver Bey lütfettiler:

’’ O devirde- boyalar çok pahalı idi, bu yüzden alına­ mazdı. Beyoğlu'nda Frühter- mann adında bir Alman var­ dı, mağazasında aynı za­ manda boya da satardı. AH Rıza Bey'in ressam olduğu­ nu bilir, zaman zaman ona ucuz boyalar verirdi.

Bayatlayan boyaların za­ manla suyu kaçar ve üzerleri çatlardı. Frühtermann, ataca­ ğı boyaları önce Rıza Bey'e gösterirdi. Rıza Bey, bozuk olan bu boyaları alır, açar, ezer, yeniden İslah ederdi, muamele bittikten sonra sa­ tın aldığı boş tüplere, hazır­ ladığı yeni boyaları

doldu-Küçük yaşlardan itibaren kitap kena. ¡arına karalamalar yapmakla resme ilk adımını atan Hoca Ali Rıza Bey, bu merakını vefatına kadar sür­ dürmüş ve yaptığı birbirin­ den güzel ve her biri vesika mahiyetinde olan eserleriyle ölümsüzleşmiştir.

rurdu. Bunun altında kalma­ mak için de arasıra Frühter- mann'a bu boyalarla resim yapar, götürürdü. Boyaları tüplere koyduktan sonra, ar­ tık onlar kullanılmaya hazır demekti. Bunlardan kağıda sürer, yarısını kapatır, diğer yarısını da güneşe tutardı. Bunlar birkaç gün güneş

al-Sanatla bu kadar içiçe ya­ şamış, ömrünün büyük bir kısmı sanatla yoğurulmuş bu güzide insanın, resmin dışın­ da muhakkak ki daha da başka merakları vardı. Bu merakla­ rın neler olduğunu muhterem Hocamız Süheyl Ünver Bey'e sorduğumuzda; mübarek bir insandan bahsetmenin huzuru

tında kaimdi. Bir müddet sonra kapattığı kısmı açar, açık kalan kısım kapalıya göre solmuşsa, eserlerinde bu boyayı kullanmazdı. Onları, yeni talebeye, daha doğrusu acemi talebeye dağıtırdı. Da­ ğıtırken de, " İşte bunlarla boya kullanmayı öğrenirsi

(DEVAMI 7. SAYFADA)

ile, gözlerin de bir ışıltı ile bu değerli, kâmil insan hakkın- daki hatıralarım ağır ağır, kendine has üslubu ve inceli­ ğiyle anlatmağa başladılar:

" Rıza B ey üstadım, res­ min dışında, tasavvuf m üzi­ ğine de pek meraklı idi. Ge­ niş kültürünün içinde bu tür müziğe de yer vardı. Çok gü­ zel İlâhiler söyler ve bunları kendinde mevcut İlâhi defter­ lerine kaydederdi. Ben de bunlardan birkaç tanelini ez­ berlemiştim. Bu İlâhilerden bir örnek verebilirim.

Gelin ey aşıklar gelin, hu H u ınevlam hu,

H u m enzil hu zalabe ben­ zer

H u mevlam hu, hu A ğ la r isen kendine ağla, H u mevlam hu, Elde vefa yoğa benzer H u mevlam hu,

Ağla derviş Yunus'a ağla H u mevlam hu, hu Sen üzüldün hakkına bağ­ la,

H u mevlam hu, hu

Rıza Bey'in yaşaması, tam bir Müslüman gibi rabı­ talı idi. Sohbetlerimizden bi

(DEVAMI 7. SAYFADA)

A S K E R İ M ÜZEDE E S K İ FO TO Ğ RA FLA R

‘D Û R fp M fc ÜNVBK.

Hocam Süheyl Bey'in, Rıza Bey'den bahsetmediği an, hemen hemen yok gibiydi. Evdeki sohbetlerimizden birinde şun­ ları anlattılar:

" Bundan 90 sene evvel daha dünyaya gel­ memiştim. Bu tarihlerde Türkiye'de yeni yeni fotoğrafçılar belirmişti. Herhangi bir vazifede bulunsun veya bulunmasın o senelerde fotoğ­ raf çektirmek moda oldu. Rıza Bey'in Harbi- ye'deki arkadaşları da resimlerini çektirdikçe ona hediye ederler, o da, "ben bunları ne y a ­ payım " demez, alır muhafaza ederdi. Vefa­ tında pek çok arkadaşının resmi ortaya çıktı. Bunların arkaları yazılı değildi, bir tarih de yoktu. Zira o zaman resimlerin arkasına tarih yazmak, isim yazmak itiyadı yoktu, Ben bunu nasıl olsa tanıyorum denir, tarih atmak ve isim yazmak gereği duyulmazdı. Daha sonra o re­ simler, başka birisinin eline geçer, kim olduğu anlaşılmaz endişesi de yoktu.

Rıza Bey'in mahdumu Nasır Bey, babası­

na verilen bu resimleri toplamıştı. Hatıra ola­ bilecek, satılamayacak resimlerle birlikte bu resimleri bana verdi. Birgün kendi kendime, ben bunları ne yapayım diye düşündüm. Zira kim olduklarını bilmiyordum, öyle ekâbir re­ simleri değildi k i tanıyayım. Bunlar daha zi­ yade asker mülâzım, yüzbaşı resimleri idi.

Hayatta olup olmadıklarından da haberim yoktu. Bir gün bu resimleri alıp Askeri Mü- ze'ye götürdüm. Oradaki ilgili,şahsa: " Ben bunların kim olduklarııtt bilmiyorum, arkala­ rında da bir kayıt yojş, o zamanki kent sakinle­ rinin resimleri olabilir. Araştırıldığında, M ü­ zenizde kayıtlarının bulunabileceği inancın­ dayım. Kıyafetlerinden de zamanını hatırla­ yabilirsiniz. Aslında bunlann kim olduktan değil kıyafetleri enteresan, ileriki tarihlerde vesika olarak da kullanılabilir" diyerek resim­ lerin hepsini oraya bıraktım. İçlerinden bir ta­ nesini dahi kendime ayırmadım. Oraya verdi­ ğimden dolayı memnunum, ait oldukları yer­ de bulundukları için müsterihim."

HOCA ALİ RIZA BEY TASAVVUF MÜZİĞİ ve EZAN SESİ

(3)

HORHOR SERqmt

SAYFA:

3

HOCfi flLi RIZfi HRKKINDR...

HALİFE

ABDÜLMECİD

Ü nlü ressam ım ız H oca A li R ıza B ey için son halife veliaht ressam Ab- dülm ecid bakın neler diyor: " Bu h o ­ cam ızı bulsam da elini öpsem . Onda şairce tem iz bir yaratıcılık var. İstan­ bul'un dertsiz günlerini, zevk ve sefa­ sını, sanatını, havasını, sanki şair N e ­ dim devrini anımsayarak ihya eden ç i­ çeklerle, kelebeklerle gü zel ellerle o y ­ nayan kızlar gibi renklendiren, şiirleş­ tiren hocayı bin kere tebrik ederim. Üslubu eski olsa bile, her zaman taze bir parıltısı var. Şair Fuzuli unutulma- dığı gibi, H oca A li R ıza B ey de ebedi kalacaklar arasında yer alacak tır."

(Hayat Dergisi 16 Aralık 1976)j ı ı o m u ı i A ı s / / .

OSMANLI RESSAMLARI CEMİYETİ GAZETESİ

"OsmanlI Ressamlar Cemiyeti"

Hoca Ali Rıza Başkanlığında 1908

yılında kuruldu. Bu cemiyet 1921'de

"Türk Ressamlar Cemiyeti"

oldu.

1926'da isim değiştirerek

"Türk Sanayi-i Nefise Birliği"

denildi. Sonunda

1926’da "Güzel Sanatlar Birliği"nde karar kılındı. Kuruluşundan beş yıl

sonra cemiyet, aylık bir sanat gazetesi çıkarmaya başlamıştı. OsmanlI

Ressamlar Cemiyeti gazetesinin yukarıda görünen başlığı 7 Kânunu-Sâni

1326 tarihli ilk sayısının başlığı. Hilal'in ortasında, palet, fırça ve boya

tüplerinin yanında görülen büst, "Devletlû, necabetlû Abdülmecid Efendi

hazretlerinin büstü"

Ressam, Batı müziği meraklısı, sanatçıların dostu Abdülmecit'in bu ga­

zetenin çıkmasında geniş yardımı dokunduğu belli. Nitekim ilk sayıdaki bir

fotoğrafın altında, Hüseyin Haşim adındaki yazar, "Cemiyetimiz buldu vü-

cudünle saadet"

diyerek ressam ve heykeltraşların minnet duygularını

belirtiyor.

v _________________________________________________ y

KAHVE OCAĞI ÇİZİMİ

Süheyl Ünver'in defterlerinden birinde yeralan Hoca Ali Rıza'nın bir

kahve ocağı çizimi ve Süheyl Ünver’in bu çizime ilişkin bir notu:

"

Kahve ocağında daima sıcak su bulunduran bir alet. Rıza Beyimizin

bu ocak o kadar hoşuna gitmiş ki, bunun gibi zarif olanlarından bir kaç tane

çizmiş. Bunu akleden başka bir ressam var mıdır bilmem? Hemen herkes

böyle şeyleri yapmayı abes bulur, ama onlar da sevgili hocamız gibi isim

yapamadı. Şimdi belki uzak kahvelerde kalmış olabilir bu ocak. Rıza

Beyimiz yüz senelik mazide bize bunu canlandırmış oldular. Ruhu şâd

olsun."

Asker ocağında yetişen Hoca Ali Rıza, uzun yıllar askerlik eden bu İstanbul çocuğu, öm­ rü boyunca bu şehirde yaşa­ dı, resimlerinde istanbulu dile getirdi. Görüşü, üslubu çalış­ ma tekniği paylaşılmasada tartışılmaz güçte işçilik ustalı­ ğı, şaşılacak bir çabuklukla yüzlerce, binlerce renkli, renk­ siz resim yapmasını sağladı. Üsküdar'ın eski sokakların­ dan, ahşap evlerinden, çeşme ve mezarlıklarından görünüm­ leri, kayalıkları, çamlıkları, ev içlerinden desenleri öylesine sevildi ve yayıldı ki, ressamın isteği dışında bir "Ali Rıza Ekolü" yaratılmış oldu. Resim geleneklerine bağlı ol­ makla beraber Ali Rıza, renk­ lerinin şeffaflığı, ışık ve gölge değerlerinin karalığa, koyulu­ ğa sapmayan berraklığıyla, bir açık hava ressamı, bir çe­ şit Empresyonist -izlenimci ni­ teliği göstermekten uzak de­ ğil. "Gölgeler de renktir" pren­ sibini kesin olarak uygulayan Empresyonizmle bağdaşan bir yönü var çoğu tablolarının.

HAYAL ETTİĞİ OTURMA ODASI

Süheyl Ünver'in Hoca Ali Rıza Bey'in atölyesinde asılı bulduğu tablo ile ilgili yazdıkları şöyle:" Bu

tablolarının nerede olabileceğini bilemiyorum. Ama kendi atölyelerinde asılı idi. Bu, anlayabildiğim

kadarıyla kendi ihtiyarlıklarında yalnız kalabileceğini tahayyül ile, kendisi için oturma odası oluyor. Her

tarafı tanzim etmiş. Soldan ışık veren pencere önünde huzur içinde günlük gazetesini mütalaa ediyor.

Serin içme suyu testisi de orada. Yatak takımları yükte. Hep hasretini çektiği çeşmesi orada. Geçmiş

zaman olurki hayali cihan değer."

(4)

HORHOR SERÇ/lERf

SAHRA:4

■oca Sili ‘Rıza

dönemindeki

ressamların

kurduğu Osmanlı ‘Res­

samlar Cemiyeti gazete­

sinde kendi ismiyle neşre-

diken kir makalede ( Sayı

7, s 5 şunları yazmakta­

dır.)

' Rledeni ¡Milletlerce

peki büyük, önem verden

resim sanatı, birçokfoy-

dakar sağkaması bakımın­

dan kayak etme gücünün

meydana konmasına ve

bütün insan toplulukla-

nnın okuyup ankayabik-

mesine vasıta otan apaçık

bir dik, bir nevi yazı gibi­

dir.

Resim yazının

ta-

mamkayıcısı, bekki tama­

mıdır denikse yeridir, zira

bugünkü medeni eserlerin

ve mevcut kitap karın bü­

y ü k bir kısmının kemen

ker sakifesinde resmin

varkığına k a tı iktiyaç

hissedilmekte ve iyi bir

anlatış, resimle kemale

erip aydınlığa kavuşmak­

tadır.

Ressam, bayatından

kakkiykafaydakanır, çün­

kü ekine akmış okduğu bir

çiçekte bulunan renk ve

şekilleri, aralarında okan

ahengi görüp düşünerek

tabiatta mevcut ikaki

kudreti idrak ey ker. ‘Bu

zevkin vereceği fe ra h lık

(a tabiidirki, hayatında

istifade etmiş olacaktır.

Resmin ahkaküzerinde de

bütünüyle bir tesiri var­

dır. Resimle meşgul olan-

kar, tabiatın güzekkikke-

rinden faydalanm ak için

vakit kaybettiren birşey-

(e uğraşmazlar. Böyle va­

kit geçirenlerin bulundu­

ğu yerkerde bile, onkann

ruh yapılarını ankamak

imkânını kazanırlar.

Ressamlığa dair bilin­

meyen birçokjeykeri, la tif

bir tarzda öğrenip, fik ir

ve görüşlerin gelişmesine

çakışarak tarik ve sanat

üzerine vücuda getire­

cekleri eserkerke kem geçip

giden ömrün meyvakannı

tapkamaya, kem de gele­

cekte kayır ve rahmetle

anılıp takdir edilmeye bir

vesike bulmuş okurlar. ¡Ha­

sılı, ressamkann kıymeti

edip ve şairler derecesinde

yükşekve belki daha da

yücedir. Bundan dokayı

memleketimizde resim sa­

natının diğer ikim ve fe n

dakkan gibi yaydıp geliş­

mesi ve vatanımızın bu

yönden de bir olgunluk

devrinegirmesi son derece

arzu ve temenni okunur.'

- 'Resim sanatının

icap ettirdiği diğer tarz-

kardan nasip akmakla be­

raber, meskeğim peyzaj

ressamlığıdır.

‘yegane

zevkim

memleketimin

tatkı semaları altında,

zümrüt yeşili görüntüler

üzerindeserpilmişyerlive

milli bir yaşayışı anlatan

Osmanlı

aşiyanlannı,

mahallelerini manzarala­

rını ağaçlıklarını, tariki

ve kıymetli eserlerini öl­

dürmemek ve

onlana

uzun bir hayat

vermekol-duğu gibi, bu yolda yaptı­

ğım pekçokresim kroki ve

karakçdem,

suluboya,

yağlıkoya resimlerim ker-

gün artmakta olan yadi-

garlarımdır.'

(5)

HORHOR ŞERÇfCER/

SARFA: 5

Akademik

anlamda bir

desen ustası olan

Hoca Ali Rıza,

Avrupa’ya

gitmedi, müzeleri

görmedi, dünya

tablolarını

incelemedi.

Ressam olarak

uyguladığı türler,

natürmort ve

görünümler.

Özellikle tabiat

karşısında yaptığı

desen, guaş,

suluboya ve

yağlıboyalarda

duygululuk, sevgi,

titiz bir dikkat

belirir.

Denebilir ki resim

delisiydi Ali Rıza.

Onu çok yakından

tanımış olan C.

Esat Arseven

diyor ki:

"Nerede bir

sözel manzara

sörsehemen

cebinde taşıdığı

albüme resmini

yapar, hiç boş

durmaz, sorduğu

bir kibrit

kutusunu, bir

masa üstündeki

eşyanın krokisini

çizer, vakti

olursa cebindeki

küçük suluboya

takımını çıkarır

onları

renklendirirdi.

Böyle bir şey

bulmazsa

ezberden

manzaralar,

kayalıklar, ağaç

resimleri çizerdi.

Güzele ve resme

aşıktı

Hoca Ali Rıza Derdi ki

• M

-

tHer 6irgüçlüğün iki kolaylığı vardır.

- İnsanda ruhun yükselmesine seSep olan üç ¿ey

mrdır kİ bunlar resim, musiki ve şiirdir. ‘Bunların

çinde en müfidi ve en mükimmi resimdir.

- Tabiatın g izli peksokgüzelliklerinden resim

ile

stifade edilir.

■ 'Besim umumi bir lisandır. Bu düden dilsiz

çocuklar, vahşiler dahi anlar.

- Bçsim yapanlar dikkatin, idrâkin öyle yükşek.bir

derecesine varırlar kİ; onların gördüklerini herkes

göremez ve eşyadan anladıklarını herkes anlıyamaz.

- 1{çsim yapmak, tekâmül ettikçe, şahsın zekâsını

kemâle doğru sürükler. Tabiatta gördükleri kemâlini

anlatır, büyüklüğü ve kemalâtı idrâk.ettirir.

■ Besim insanı dikkate alıştırır.

- Mekteplerde resim göstermekten maksat, ressam

yetiştirmek, değil, terbiyedir, •yâni resim yaptırarak

elleri ve zihni becerikli bir hale getirmek, mütefekkir,

hassas ve iradeli insanlar yetiştirmektir.

- Çizmeki yazmanın -birbirinden- aynlmaz arkada­

şıdır.

-Bçsim yapmak, demek, yalnız parmaklan, elleri,

kpllanfaaliyetegetirmekdeğü, ruhun hemen bütün me-

kanınıfikiye, hissiye ve iradesini faaliyete getirmek.de-

mektir.

-Besim tekamül ettikçe, şahsın zekasını kemale

doğru sürükler.

(6)

mm

SERÇfiER/

MFA:6

Celal Esat

ARSEVEN

( Resim sergisi münase­ betiyle) Akşam Gazetesi, 25 Mayıs 1340 tarihli yazısın­ da:

- Sergiyi ziyarete gitti­ ğim gün garip bir tesadüf ese­ ri olarak beyaz sakallı ve göz­ lüklü bir zatın girdiğini gör­ düm. Harbiye Mektebinin re- simhanesinde kendisinin, re­ simlerimizi tashih ederken fırçaları nasıl tutuğuna, bo­ yaları palete nasıl dizdiğine, bulutları nasıl yaptığına hay­ ran hayran baktığımız bu ho­ ca ressam Rıza Beydi. O vakit memlekette Şeker Ahmet Pa­ şa. Seyyid Bey, Hamdi Bey, bir de Rıza Beyden başka res­ sam yoktu. Uzun ve siyah bı­ yıkları, nafiz bakışı vakur çehresiyle tam bir yeniçeri ağasını andıran Rıza Bey şimdi bana iğreti bir sakal takmış gibi geliyordu. Göz­ lüklerinin altından gülerek:

- Ne yapıyorsun bakal ım hazret! dediği zaman bir çey­ rek asır geriye gittim.

Resimlerini bir ufak me- nazır hatası görülmiyecek kadar doğru çizen üstadın şimdinin çarpuk çurpuk re­ simlerinden hoşlanmıyacağı- nı ben bilirdim. Onun için ya­ nma sokuldum ve böyle bir resmi göstererek "nasıl?"de- dim. Hocam hemen kendini topladı ve kinaye bir sesle dekoratif dedi ve gülümsedi. Sonra cebinden albümünü çı­ kararak yeşil ağaçlar arasında zümrüdi bir çayır ve firuze renkli semaya karşı boyalı t>ir Türk evini gösterdi. Hocamın neler demek istediğini bili­ yordum. İkimiz de sustuk ve resimleri seyretmeğe başla­ dık..." demektedir.

Nazmi Ziya

GÜRAN

23 Mart 1933 Eminönü Halkevinde, A li Rıza B ey­ den dört senesonra 1937 de

rahmete kavuşan kadirşinas

ve değerli ressamımız Naz­

m i Ziya bey, rahmetli hak­ kında eserlerinden ibaret bir sergi açtıktan sonra gayet mühim bir konferans verdi. Rıza Beyi sevenler orada ha­ zırdı. Nazmi Ziya'nın ilk rahmetli için dediklerini şöy­ le kısaltabiliriz.

Ressam A li Rıza B ey re­ simleri 4 grupa girer:

1. Kendisi öğrenmek için yaptığı resimler.

2. Öğretmek için yaptığı resimler.

3. Hediye için yaptığı resimler.

4. Gördüklerini tesbit için yaptığı resimler.

Tetkik eserleri şaheser­ dir.

Rıza Bey dünyanın ve Türkün malıdır.

(Ankara Sanat)

5. Pertev

BOYAR

. . . "San'atınm olduğu kadar, insanlığın bütün fazi­ letlerine sahip hoca Rıza son günlerde artık resim yapa­ maz hale gelmişti. A li Rıza artık kendisi için tatsız ve elemli hayata daha fazla ta­ hammül edemezdi. Kalbinde yanan sanat ateşinin son şu­ leleri içinde bu fâni âleme veda etti. Hoca Rızanın nâşı Üsküdardaki evinden kaldı­ rılarak Karacaahmet mezar­ lığına defnedildi. 1930.

HOCfı fıLİ RIZfi HfiKKINDffl...

ÜnCü ressamımız 9ioca M i

R ıza n ın ikiliğine ve sanatına

ilişkin çeşitti sanatçılarımızın

görüş ve hatıralarını aktarmak

c

istedilç.

A li Rıza bir yaz günü ( 20 Mart 1930) bir avuç vefakâr dostu tarafından yine bir avuç toprağa terkedi lirken o çok sevdiği Karacaahmet mezarlığının yeşil servileriy­ le kara topraklarına ebediy- yen kavuşmuş oldu. "

Türk Ressamlarından (Ankara 1948)

Kemal

ERHAN

Hoca Ali Rıza Bey ya­ bancı ressamların tesirinde kalmamış nadir sanatçıları- mızdandır. Avrupa'ya gitme­ mişti. En büyük hocası tabiat, en iyi imkânı dışa dönük dik­ katiydi. Bununla beraber renklerinde, itibari bile olsa Empresyonistin prensipleri­ nin yer aldığı, tekniğinde na- türal ist bir gerçekçil iğin varl ı- ğı hemen hissedilir. O kadar ki, büyük bir ustalıkla kullan­ dığı karakalem desenleri renklilik" hissi verir. Konu bakımındansa tamamiyle ma­ hallidir.

Üsküdarlı Rıza Bey, yal­ nız bü­ yük resim üs- tadla- nada rast­ lanan bir is­ tidat­ la çok çabuk resim ya­ par, önü­

ne serdiği beyaz sanki resim yalnız onun gördüğü çizgiler­ le daha önceden hazırlanmış da o üstünden gidiyormuşca- sına hızlı çalışırdı. Cebinde kalemi, boyalan eksik olmaz, gördüğü şeyleri not etmek, krokilerini çizmek için dün­ yaya gelmiş gibi karşılaştığı her şeyin resmini yapıverirdi. " Fikirden" dediği ve hayalin­ de tasarlayarak yaptığı man­ zara resimlerinin bu derece gerçekçi oluşu, böylesine bir gözlem ve not alma alışkanlı­ ğının doğurduğu ustalıktan­ dır. Nitekim yine ayni sebeple İstanbul ve çevrisine ait en zengin dokümantasyonu onun eserleri sağlamaktadır.

( Akbank Ösmanbev Sa­ nat Galerisi Resim Sersisi 25 Ekim 1976)

Sami

YETİK

" Büyük Rıza tahlili güç sanatkardır, O başlıbaşına bir ekoldür, kurşun kalemi sade­ ce tarama lisanı değildir. Ta­ biatla olgunlaşmış daha çoş- kun ve heyecanlı bir lisandır. Ağaçlar, kayalar, çayırlar, de­ reler, bütün eşya O'nun realist ruhunun süzgecinden geçe­ rek, kurşun kaleminin ucunda kağıda dökülürken, bu ellerin icat kudretini görenler sadece çalışmakla başarılı olamaya­ caklarım anlamışlardır. Onun için kalem, fırça birer musiki aleti, boyalar birer no­ tadır o güzel güfteleri istediği zaman ilahi nağmelerle söyle­ ten bir bestekardır".

Hoca Ali Rıza eski sülüs hattının yeni ekolü ile şöhret olan Rakım gibi karakalem peyzajda Türk resim sanatı­ nın en yüksek bir Rakım'ı ol­ duğunu göstermiştir.

Hoca'nın çizdiği bir kaya

parçasının duruşundan bir es­ tetik güzelliği, bir fıstık ağa­ cının siluetinden bin renk manzumesi, eski bir Türk evi­ nin harap halinden bir şahaser yaratan bu fırça, sevdiğimiz güzellikleri ilk önce O gör­ müş ve bize göstermiştir."

" Yapacağı resim elinde­ ki kağıtta mevcutmuş da bi­ zim göremeyen gözlerimize göstermek için üzerlerini ör­ ten sihirli perdeyi kurşun ka­ leminin ucuyla bir bir tutarak kaldırıyor ve meydana çıka- royormuş gibi, insana hayret hissi vererek çalışır ... bizim elimizde yürümek istemeyen

kalem ve fırça O'nun eline ge­ çer geçmez diri ve çevik bir hal alırlar, bu inatçı mahluk­ lar O'nun parmaklan arasına girdi mi usta biniciyi farke- den küheylan kesilirler"

Nurullah

BERK

" Ne sevgi dolu, ne dü­ rüst, ne yorulmak bilmez bir verişti o veriş! Yapıtlarının hesabı tutulsa yüzlerce yağlı boya, sulu boya, binlerce de- senlik bir sanat bilançosu ku­ rulabilir. Figür ressamlığın­ dan kaçındımı, bilinmez. Ya da doğa tutkusu öylesine sar­ mıştı ki, Üsküdar sokakların­ da dolaşmalarında kendinden önce hiç bir ressamın göre­ mediği, yakalayamadığı manzara" larm tatlı baskısın­ dan kurtulamadığı için insan yüzlerine eğilme olanağını bulamamıştı. Az da olsa re­ sim dilinde ” natürmort" deni­ len türlerle ilgilenmişti. Usta­ lığına bugün de şaştığımız o çizgi gücüyle masaların üstü­ ne dizdiği değil, daha önce­ den, günlük yaşamın birer parçası olarak kendiliklerin­ den dizilen nesneleri, bardak ve tabakları, kahve fincan ve cezveleri, ekmeği, vazoyu, ya da pencereden görünen dam­ ları, ağaçları resmetmişti.

Resim yapmak onda ne­ fes almak gibi doğal, fizik bir jestti. O tatlı, babayani adam­ da her gördüğü nesneyi, re­ simle değiş tokuş etme illeti vardı. Dış dünyanın en önemsizine kadar herparçası, her köşesi, uzaktan yakından her görünümü, renkli renksiz bir resimle " tercüme" edil­ mesi gereken bir soyut kav­ ramdı. Hemen kaleme sarılır­ dı. Elinin altında kağıt, kroki defteri yoksa gördüğünü ci- gara paketinin arkasına çiz­

meden rahat edemezdi. Kızı Nimet Ener bize, babasının bir kaç defterini göstermişti. Üsküdar Kız Lisesi resim öğ­ retmeniyken kullandığı bu not defterleri sanat üstüne dü­ şünceler, görev projeleri, sulu boyayla renklendirilmiş kro­ kilerle doluydu. Yılın her gü­ nünde resim için, resim yap­ mak için nefes alan ressam benliğini açığa vuruyordu bu defter sayfalarında." ( Türk Yabancı Resmin­ de İstanbul, T.Turing ve Otomobil Kurumu)

Prof.Dr. Belkıs

MUTLU

(RESİM VE HEYKEL M ÜZESİ Neredeyse, en eski Türk Ressamlarından olmasına rağmen, kendinden yaşça az büyük Şeker Ahmet Paşa, Hüseyin Zekai Paşa ve Os­ man Hamdi Bey’den çok fark­ lı; özgür, tabiata, günlük, sa­ de yaşama dönük bir mizaca sahip Hoca Ali Rıza, anıtsal ve statik konu, resim ve kom­ pozisyonlarından özellikle kaçınmış; tabiattaki geçicili­ ği büyük bir hassasiyetle tes­ bit etmiştir. Mevsimine göre yapraklı veya dramatik bir bi­ çimde soyunmuş; eğrilmiş veya dik ağaçlar onun sayısız desenine konu olmuştur. Bu desen ustası, güneşin sakin deniz üstündeki ışıltısını, bir kaç çizgiyle ifade etmeyi ba­ şarmıştır. Kendi çağının eği­ lim ve sanat görüşlerine uy­ gun olarak ışığın, nesneler ve doğa görüntülerinde sebep olduğu optik değişimleri si­ yah beyaz desenlerinde bile vurguluyor.

Ancak çok usta bir sanat­ çı, bazan ayaküstü alelacele yaptığı krokilerde kompozis­ yon ve denge kurallarını Ho­ ca Ali Rıza gibi insiyaki ola­ rak doğru uygulayabilir. Ufa­ cık bir kağıt parçasına bir mi­ nare ve kubbe bölümünü usta bir fotoğrafçı gibi önemli bir kadrajla tesbit ederken; kır­ larda ağaçlar, çeşmeler, gök­ yüzü, ufacık desen alanında büyük bir tablonun önemli ve hesaplı kompozisyon ele­ manları gibi yer alıyorlar.

Bu desenlerinde sanat­ çıyla birlikte eski İstanbul'un, Üsküdar'ın, Boğaziçi'nin dar sokaklarında dolaşıyor, bir­ birine dayanmış ahşap cum­ balı evlerden sonra; pırıltılı

bir deniz üstünde kürekli san­ dallar ve yelkenliler geçen, bazen bir deniz hamamı bir adacık veya egzotik bir kaya­ nın görüldüğü bir kıyıya; ve­ ya ağaçlı bir düzlüğe ulaşıyo­ ruz.

Dikkatli bir gözlemci olan Hoca Ali Rıza, neyi tes­ bit etmek istediğini çok iyi bi­ liyor; anlattığına yaran olma­ yacak detayları ayıklıyor, o zaman çok güçlü ve yalın de­ senlerle karşılaşıyoruz. Ba­ zan da enteriyör veya bina re­ simlerinde olduğu gibi özel­ likle detaylar üstünde duru­ yor. Fakat sanatçının daha çok " bucolique" bir şair oldu­ ğu, aslında tabiatı tercih edip insan ve enteriyör konularına pek ilgi duymamasından da anlaşılıyor. Ama buna rağ­ men bir oda detayı,oturmuş bir adam, uzanmış bir köpek, arkası ezik bir ayakkabı, bir kahve fincanı gibi çok basit mütevazi günlük hayat detay­ larını da küçümsemiyor. Belli ki evde kaldığında da notlar almakta; bir fotoğrafçı gibi enstantaneler yakalamaktan alışılmadık kadrajlar yap­ maktan hoşlanmaktadır.

( Yapı ve Kredi Bankası Kazım Taşkent Galerisi Ser­ gisi)

Prof. Dr.

SÜLEYMAN

SAİM TEKCAN

(M İM A R SİN A N ÜNİVERSİTESİ)

Hoca Ali Rıza baskı sa­ natında son derece olumlu, eğitime yönelik örnekler ya­ pan bir sanatçı. Suluboyayı da çok iyi kullandığım söyle­ meliyim; Ayrıca sanatçının yağlıboya tabloları da bugün en çok prim yapan eserler ara­ sında bulunuyor. Hoca Ali Rıza bence gerçekten sanatı­ na zor ulaşılır bir usta. Gerek tarzı, gerek resme, resim sa­ natına bakışı açısından çok önemli buluyorum. (15 E K İM 1990)

Prof. Dr.

MUSTAFA

ASLIER

(M A R M AR A ÜNİVERSİTESİ)

Hoca Ali Rıza Askeri Rüştiye'deki resim derslerin­ de kullanılmak üzere taş bas­ kı ile resimler hazırlamış. Bunlar öğrencilere ffesim derslerinde yardımcı olması amacına dayalı albümler. Şimdi özgün baskı resim sa­ natımızda en eski özgün bas­ kı resimler olarak bu albüm yapraklan devreye giriyor. Hoca Ali Rıza'mn Türk res­ mine çok şey armağan ettiği­ ne inanıyorum. Yeri dolduru­ lamayacak bir sanatçı...

(15 E K lM 1990)

Doc. Dr.

SEMRA

GERMANER

( M İM AR SİN A N ÜNİVERSİTESİ)

Hoca Ali Rıza açık hava resmini Türkiye'de ilk defa deneyen bir ressam olduğu için önemli bence. 1914kuşa- ğı ile birlikte çalışmalar yap- ’ tığı için ayrıca da önem taşı­

yor. Açık hava resminin çok erken temsilcilerinden biri ol­ ması Hoca Ali Rıza'ya her za­ man farklı bir boyut yükle­ miştir. Atölye resminden çok ayrı bir konu çünkü.

(15E K İM 1990)

N. Sabit

TURGUT

Üsküdar'lı Hoca Ali Rıza Bey, sanatında olduğu kadar, dostluğunda da bir ekol sahi­ biydi. İlk bakışta yadırgana­ cak olan bu tarif yerindedir. Gerçekten onun dostluk anla­ yışı kendine özel bir anlam ta­ şırdı.

Hoca Ali Rıza bey, bü­ yük, küçük herkesle dosttu. O insan olarak herkese değer ve­ rir ve insanları alabildiğine severdi.

Hiç sıkmadan çok tatlı konuşurdu. Bu konuşmaları­ nı hoş fıkralarla süslemesini bilirdi. Devrin Vezir Vüzerası sohbetinden pek hoşlanır, fa­ kir fukara alçak gönüllülü­ ğünden nasib alır, hele kendi­ sini sanata verenler, onun meclisinde her zaman buluna­ bilmeyi bahtiyarlık sayardı.

Bütün sanat çevreleri ve bütün aydınlar onunla dosttu. Hoca Ali Rıza Bey zaten bü­ tün insanları bu açıdan, dost­ luk açısından mütalâa ederdi. Bununla beraber gönül verdiği insanlar, mahduttu. Öyle herkesi rahatsız etmez­ di. Hele bir kaçı dışında kim­ senin evinde gecelemezdi. Kalabalık dost topluluğundan seçtikleri sayılacak kadar az­ dı. Bunlar da şair, ressam, müzisyen gibi sanatçılarla gerçek aydınlardı. Bu çok sevdiği dostlarından albümü­ ne aktarflmış kurşun kalem pek çok sevdiği dostlarının portrelerini arzu ile yapardı. Hoca Ali Rıza beyin modelle­ ri bu dostlarıydı. En başarılı portreleri de bu modellerin­ den meydana getirdiği portre­ lerdir.

(Ankara Sanat (1966).)

Şeref

AKDİK

Hoca Ali Rıza Beyi ilk defa çocukluğumda, okullar için bastırmış olduğu karaka­ lem modellerinden tanımış ve resme de onları kopye ederek başlamıştım. Sanayi-i Nefise Mektebi Alisine girinceye ka­ dar bu modellerin tesiri altın­ da çalıştım. Bu suretle tabiatı, İstanbul’u ve memleketin bir ziyneti olan güzel fıstık ağaç­ larını biraz da şairine ifade­ siyle bana o sevdirmiştir.

Çallı Hoca'yı tanımadan önce bir gün, o zaman ressam­ ların içtima yeri olan Zuhal Mağazasından alış veriş et­ meye gittiğimde mağaza sa­ hibi elimden tutarak, " Seni Ali Rıza Bey'e götüreyim, eli­ ni öp" dedi. Bu suretle merak ettiğim bu büyük üstadı tanı­ mış oldum. Elimdeki aldığım defteri görerek," Otur yanıma sana bir resim yapayım" diye- rek»aldı ve büyük bir süratle bir kaya resmi yaptı. Hayran­ lıkla seyrettim, teşekkür ede­ rek elini öptüm. Çok çalışmak lâzım geldiğini söyleyerek kıymetli nasihatlarda bulun­ du. Adetâ beni teshir etti ve büyüledi. Bu melek insanı ta­ nımış olmaktan dolayı çok heyecanlanmıştım. Yüzlerce insana hocalık etmiş, etkisi altında kalan bir çok kimsele­ ri arkasından sürüklemiş ve ekol yapmış olan bu velûd üs­ tadı zaman, zaman gördüğüm gibi, vefatından biraz evvel de Paşabahçe’deki evinde zi­ yaret etmiştim.

(7)

HORHOR SERÇ/lERt

SMFA:7

HOCfi fiLI RIZfi HfiKKINDfi...

Uğur

DERMAN (*)

- Üsküdar'da dilenirken gördüğü, bitlenmiş bir ihtiya­ rı, Çarşı’daki Büyük Ha- mam'a götürüp kendi eliyle yıkar. Sonra, aynı elbiseleri giyerse tekrar bitlenip kirle­ neceğini düşünen melek ruhlu san'atkârımız, adama: " Sen burada bekle" der. Çünkü, hâdisenin geçtiği I. Cihan Harbi sıralarında tifüs çok yaygındır. Eve giderek, ken- dininkilerden bir takım iç ça­ maşırı ve elbise getirir. Ha­ mamda adamı giydirdikten sonra, memnun edip yollar. Bu arada, dünyalık uğruna varlıklı kimselere yakın ol­ mamayı tercih eden sanatkârımızın, daima geçim sıkıntısı çektiğini ve resim satmakdan da hoşlanmadığı­ nı belirtmeliyim.

Hemcinslerine böylesine kıymet veren bir hakiki insan, sanmayınız ki başka yaratık­ lara aynı alâkayı göstermeye­ cek! O, meselâ bir gülü kopar­ maya kıyamaz. Hassas şairi­ miz Faruk Nafiz Çamlıbel:

" Birgül, dalında durduğu müddetçe tâzedir,

Bir gül, çelenge girdiği gün, bir cenazedir."

Mısralarını sanki Rıza Bey’in hislerine tercüman ola­ rak söylemiştir!

Bir gün, yanında talcbi- senden Nazmi Ziya Bey oldu­ ğu halde, Çamlıca'ya resim yapmaya gidiyorlar. Yanla­ rından bir atlı araba geçiyor. Lâkin sahibi arabayı alabildi­ ğine doldurmuş, üstelik yol da yokuş... Zavallı at zorlanı­ yor. Rıza Bey, hemen sırtın­ dan üniformasını çıkarıp kat­ lıyor, resim kutusuyla beraber arabanın üstüne koyarak:

"Haydi Nazmi Bey" diyor ve yokuş bitene kadar arabayı itiyorlar...

- Tesirli haşarat ilaçları sayesinde, bu gün varlığını neredeyse unuttuğumuz müz'iç bir mahluk vardı. Hani Ahmed Haşim'in: "Her hay­ vanın şikârı, kendisinden da­ ha küçük ve daha müdafaasız bir mahluk iken, bunun gıda­ sı, kendisinden bir milyon de­ fa büyük olan insanın derisi altındadır. Ne ağlanacak ta­ lih" diye bahsettiği tahtakuru­ su! İşte Hoca Rıza Bey'in onunla da bir macerası var: Haseki'de, sevdiği bir talebe­ sinin evine gece yatısına gi­ der. Lâkin uyumak ne müm­ kün! Sabahleyin:" Aman Sü­ heyl'im! Akşama bana su dolu bir tas ve onun içine sığacak bir taş lazım" der. İstedikleri gece yatmadan evvel temin edilir. Ertesi sabah, ev halkı ne görsünler? Hoca, gece ya­ kaladığı o müz'iç mahlukları, tasdaki suyun ortasına ada gi­ bi oturttuğu taşın üzerine tec­ rit etmiştir. Vc talebesinin hayret dolu bakışları arasında der ki: "Süheyl'im! Bu taşı alıp bahçenin öbür ucuna koy ki, bir daha gelmesinler!" . Çünkü o, canını yakanların bile canını yakamıyacak bir mizaca sahiptir.

- Hayatı boyunca pek çok hane değiştiren Rıza Bey, Sa- lacak'da ahşap bir evi kirala­

maya talip olduğu zaman, ya­ kınları: " Sakın ha Hoca! O ev fare doludur, kimse üç aydan fazla barınamaz. Senin kağıt­ larını, boyalarını yer, rahatsız olursun" demişler. Fakat, Rı­ za Bey aldırmayıp orayı tut­ muş. Aylar geçiyor, evi tahli­ ye ettiği falan yok, halinden de, şikayetçi değil. Nihayet, meraklıların suali üzerine gü­ lerek der ki:”Yahu, fareler yi­ yeceklerini, sularını koyunca çıkar mı? Onlar da halinden memnun, ben de... gül gibi geçiniyoruz!"

Bütün bu sözlerden de an­ laşılıyor ki. Hoca Rıza Bey, hiç bir şeyin kendi yüzünden ziyan görmesine tahammül edemiyen bir ruha sahiptir. Resimlerindeki safiyet ve berraklık, belki de ruhunun bu aksinden doğmaktadır.

(*) Ressam Ali Rıza Bey'in Istanbulu" konferansı. Bu konferans Türk Tarih Ku­ rumu Basımevi tarafından 1977 yılında Ankara'da basıl­ mıştır,

Abdülhak

Şinasi HİSAR:

" Bir sene, resim sergisin­ de Galatasaray Lisesinin oda­ larından biri, Üsküdarlı Ali Rıza Bey'in eserlerine ayrıl­ mıştı. Bu kıymetli ressam, adam olarak mahviyeti ve san'atkâr olarak tevazuu ile, hayatında lâyık olduğu

şöhre-(Baştarafı 2. Sayfada)

risinde, "Süheylim, na maz kılanlar pek hoşuma gi­ diyor. Hürmetle camiye gel­ meleri, namaz kılmaları, sonra büyük bir vazife yap­ manın huzuru içinde çıkıp gitmelerini pek beğeniyo­ rum. Namaz farizelerini yap­ mak lâzım, ama ben daima meşgul olduğum için bazen ihmâlim oluyor ve bundan da büyük üzüntü duyuyorum" dedi. A ziz ve ince ruhlu ho­ camın, sanatkarlığı bu ihma­ lini telâfi ediyordu. Yaptığı iş zaten ibadet yerine geçi­ yordu. (ama farkında değil). Müslümanlığı en ince nokta­ larına kadar bilirdi vc gönül­ den İslâm'dı.

Üstadım, Üsküdar'daki evinde ezan sesini duymağa o kadar alışmıştı ki, bu sesi duymadığı zamanlarda ken­ disini çok kötü hissederdi. Bununla ilgili şöyle bir anısı vardır: Rıza Bey, Sadrazam Sait Halim Paşa’mıı kardeşi Nafıa Nazırı Abbas Halim Paşa'nm kızlarına resim ho­ calığı yapıyordu. Bir gün Pa­ şa Rıza bey'e Hcybcliada'da- ki yazlığının o sene boş ola­ cağını, ailesi ile birlikte ora­ da misafir olarak kalmasını söyler. Rıza Bey bu teklin reddedemez vc ailesi ile bir­ likte oraya yerleşir. Lâkin o gece azap içinde kalır, zira ezan sesi duyulmuyor. 2-3 gün sonra oradan kaçaması­ na uzaklaşır. Nedenini so­ ranlara, "Evlerimizi, yaşayı­ şımızı, mahallelerimizi, çar­ şı ve pazarlarımızı, doğru in­

leermeden öldü ve asıl ölü­ münden sonradır ki, tanınma­ ya başladı. Resimlerinin ser­ gisini hiç ummadığım bir ala­ ka ve zevkle seyrettim.

Ali Rıza bey, itikadımca büyük bir İstanbul ressamı­ dır. Fakat, İstanbul o kadar büyük ki, ressamlarımız onun güzelliklerini, renklerini, sa- atlereni, mahallelerini, suları­ nı, yeşilliklerini, abidelerini ve çinilerini aralarında pay­ laşmış gibidirler. Bu sana'at- kar da, asıl şehirden ibaret olan İstanbul cihetinin ressa­ mı değil, bir semt ressamıdır. " Üsküdarlı Ali Rıza Bey" di­ ye anılan ve en çok o civarda yaşamış olan ressam, bilhassa Üsküdar, Çamlıca, Acıba­ dem, Kurbağalıdere, Kızıl- toprağa doğru köyümsü ma­ hallelerin ve diğer taraftan Çengelköy, Anadoluhisarı, Rumelihisarı, Kanlıca ve bil­ hassa Paşabahçesi ve Beykoz sahillerinin vc Incirköyü gibi bunlara yakın Boğaziçi ma­ hallerinin ressamıdır. Bütün bu yerler ve bu sular, bu köşk­ ler ve bu yalılar kendisinin asıl komşularıydı. Belki de, kendisini en çok bunlara ya­ kın duyduğu, en çok kendi ru­ hu gibi Asude ve mütevazı ve için için his dolu bulduğu bu komşularıyla anlaştığı için, bunları resmetmeyi bu kadar seviyordu."

( Geçmiş Zaman Köşkle­ ri. A.S. Hisar Sf. 86-94)

sanlarımızı, camilerimizi, dostalarımı, hele ezan sesini. Çok aradım, bulamadım, bu­ naldım." Üsküdar'daki evin­ de beş vakit ezanın İlâhi sesi­ ni duymağa alışmış. Ezan okunmağa başladı mı, neşesi dağdan dağa saatlerle sürü­ yor. Bu ses kulaklarında yan­ kılanmayınca çok bunalmış. Rıza B ey işte böyle bir insan. Ananesine, camisine, sokak­ larına sıkı sıkıya bağlı."

HOCA ALİ RIZA BEY'İN

RESİMLERİNDE

KULLANDIĞI BOYALAR

(Baştarafı 2. Sayfada)

niz, ama solar haaa.." derdi. O derecede düzgün bir insan­ dı, yo k böyle bir adam yeryü­ zünde.

Kendi kullanmadığı bo­ yaları bana da vermezdi. Be­ ni oğlu gibi sevdi ve o nazarla görüp, daima himaye etti. Beni her tarafıyla saran bu müstesna insanın en sevdiği bahtiyar bir öğrencisi oldum. Tabiatı, güzellikleri ve in­ sanları bana sevdirdi. N e ya­ pıp yaptı, beni de kendisine benzetmeğe çalıştı."

Muhterem Hocam Sü­ heyl Bey, her zamanki teva­ zuu ve nezaketi ile sözünü bu­ rada kesiyor, "Ama ben Rıza beyimizin kılı bile olama­ dım" diyor. Bu cümlenin ne derecede doğru olduğunu da, hocamızı yakinen tanıyanla­ rın takdirine bırakıyor, her iki üstadı bu vesile ile hayırla ve rahmetle anıyorum.

HOCA ALİ RIZA BEY TASAVVUF MÜZİĞİ

ve EZAN SESİ

BOZDOĞAN

KEMERİ

Şehrin iki tepesi arasındaki vadiyi aşan bu su ' kemeri, Romalıların şehirlere su getirme çalışm aları sırasında imparator V alens tarafından M .S. 3 6 8 -3 7 8 yılları arasında yaptırılmıştır. Osmanlılar devrinde yeni su tesislerine bağlanarak, B ozdoğan K em eri adıyla hizm etine devam etm iş. 1989- 1990 yıllarında restore edilm iştir.

ST. POLYEUKTOS KİLİSESİ KALINTILARI

Saraçhanebaşı'nda park içinde yer alan kalıntılar, M .S. VI. yüzyılda yapılm ış bir B izans kilisesin e aittir. 1204 yılında Latin istilası sırasında pek çok

mimari bölüm leri sökülerek Venedik'e götürülmüştür. Halen Venedik'te b ir ç o k yapıda bu bölüm ler bulunmaktadır.

KIZTAŞI

Bugün Fatih'le Horhor arasında kalan bir yerde " Kıztaşı" denilen sütun, M .S. V. yüzyılda preifecteus adı verilen şehir ve b ölge sorumlusu ( bu günkü belediye başkanı) Tatianus tarafından İmparator Marcian adına

dikilm iştir. Bu bilgiler, kitabesinden

(8)

HORHOR SRRÇHRR/

SMFA:8

- Haşan Vecih. "Dördüncü Ankara Resim Sergi­

si." Hayat. Sayı 31.1927.

- Şahabeddin. "Sanayii Nefise Münteşirlerin­ den." Servetifünun. N. 1469.1337.

- Seyfiye Sadık imzalı bir yazı. İkdam. N. 7032.23'üncü sene. Yılı yazılmamıştır. ( Nâsır ko­ leksiyonundan)

- Celâl Esat. Yeni Resim Sergisi. “Akşam.” N. 2022.1340 senesi 25 Mayıs.

- Dr. Ahmet Süheyl. "İstanbul ve Boğaziçi ressa­ mı Ali Rıza Bey." Şehremaneti mecmuası No 70. 1930

-Dr. A. Süheyl Ünver. "Ressam Ali Rıza ve Mem­ leketimizin Folkloru." Türk Tıp Tarihi Arşivi N. 14.

1939 _ '

- Prof. Dr. A. Süheyl Ünver. "Ressam A. Rıza Ha­

yatı ve Eserleri" Kemal Matbaası, 1949 - Dr. A. S. Ünver. "Ressam Rıza Beyin Vefatı.” Cumhuriyet Gazetesi. 22 Mart 1930.

- Dr. A. Süheyl Ünver. Haftalık Çınaraltı Mecmu­ ası. ”K. Çınaraltını Seven Bir Ressamımız."

- Cemal Sait. Cumhuriyet Gazetesi. 15 Ağustos 1933. "Ressam Ali Rıza Bey ve Eserleri."

- Ressam M. Sami. Cumhuriyet Gazetesi. 23 mart. 1933. "Ressam Ali Rıza Bey."

- Cumhuriyet gazetesi. 24 Mart 1933. "Halkevin- de Ali Rıza Beyin Resim Sergisi."

- Milliyet gazetesi. 24 Mart 1933. "Halkevinde Ali Rıza Beyin Resim Sergisi."

- Ressam M.Sami 4 Aralık 1932. Milliyet Gazete­ si. "Ressam Ali Rıza Bey ’

- Muallim Vahdi. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası. N. 18.1330.

- Pertev Boyar. "Osmanlı İmparatorluğu ve Tür­ kiye Cumhuriyeti Devirlerinde Türk Ressamları." Ank.,1948 S .5 .78-85.

- Kaymakam Ali Rıza. "Resme Dair." Osmanlı Ressamlar Cemiyeti. 1327.7.N.

- Nurullah Berk."San'at konuşmaları." - Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası. N. 61330

- Nurullah Berk." İstanbul Resim ve Heykel Mü­

zesi", Akbank Sanat K itapları, Ocak 1972 - Adnan Turani," Türk Resim Sanatı" 1989 Köln Şehir Müzesi Sergisi Kataloğu Sf: 61-62

- Nurullah B erk.' Türk ve Yabancı Resminde İs­ tanbul" T.Turing ve Otomobil Kurumu

- Nurullah Berk, * Hoca Ali Rıza'nın Sanatı" Arki- tekt Seri VI Cilt 291960

- Nurullah B e rk," Hoca Ali Rıza'nın Desenleri" Sanat Dünyamız S. 21 Sf. 42 ■

- Uğur Derm an," Üsküdarlı Hoca Ali Rıza Sergi­ si" 1980. Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Md.lüğü

- Süleymaniye Kütüphanesi Ord. Prof. Dr. Sü­ heyl Ünver Arşivi

- Sami Y e tik " Ressamlarımız" 1940 İstanbul

Galerimizin dekorasyonunu üstlenen ve gününde yetişmesi

heyecanını bizimle paylaşarak, titiz çalışma düzenleriyle başarılı

sonuca ulaşan KAOS TASARIM yöneticileri;

SERTAN ÖZBUDUN

ZEKİ KOEN

ALİ KALAYCIOĞLU'na

Gazetemizin dizgi ve mizanpajının

DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. tesislerinde

yapılmasına izin verdikleri için

Genel Müdür

KADİR ERSİNAN'a

Gazetemizin amblem ve diğer

basılı malzemelerinin

dizaynı ile ilgilenen grafiker

ALİ GÜREVİN'e

teşekkür ederiz.

S A N A T G A I I Rİ S İ

Hoca

Ali Rıza,

tabiat

karşısındaki

tutumu ve

tekniğiyle

eskiden çok

yeniye dönük öncü bir sanatçıydı.

İşte fıstık ağaçları, huzur veren

çardaklı

kahve

ve

deniz..

HOCA ALİ RIZA

TÜRK RESİM SANATI

DÜNYA RESİM SANATI

1858 Üsküdar'da doğdu.

1865 Babası Üsküdarlı Mehmet Rüştü Efendi öldü. Bir hattat gibi güzel yazı yeteneği vardı.

1878 Kuleli Askeri Idadisi'nde okudu. Harbiye'ye girdi. Bu okulda, aralarında H.Zekai Paşa'nm bulunduğu 6 arkadaşı ile birlikte, Resim Atölyesi kurulması için zamanın Askeri Okullar Nazırı Ethem Paşa'ya dilekçe ile başvurdu. Açılan atölyeye Osman Nuri Paşa ( 1839-1906) tayin edildi. Yapı­ lan resimler padişah Abdülhamid Il'yc takdim edildi ve mükafatlandırıldılar. Nuri Paşa'dan sonra, Süleyman Sey- yid'in ( 1842-1943) öğrencisi oldular.

1884 Harbiye'yi bitirdi. Mülazım-ı sani rütbesi'yle Resim muallim muavinliğine ve Harbiye Matbaa baş ressamlığı­ na tayin edildi. Bir yandan Darüşşafaka'da resim dersleri verdi.

1908 Meşrutiyetin ilk yıllarında Osmanlı Ressamlar Cemi­ yeti Başkanlığı yaptı. Osman Asafla birlikte cemiyetin dergisini çıkardı.

1910 Sağlık gerekçesiyle Yarbay rütbesiyle emekliliğini istedi ve tamamen resme yöneldi. Üsküdar Kız Sanayi Okulu, Ameli Hayat Mektebi ve Çamlıca Kız Lisesi'nde öğretmenliğe devam etti. Artık heryerde ' HOCA ALI RI­ ZA" diye anılıyordu.

1928 Celal Esat Arseven'in Paris'te düzenlediği sergiye re­ simleri ile katıldı.

1930 Üsküdar'da öldü. Karacahmet'te yatar. Bir erkek: Nasır Çizer ve üç kız: Hamdiye Çizer, Kadriye Çizer, Ni­ met Ener adında dört çocuğu olmuştur.

Resimleri çok dağılmıştı. Öğrencisi Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, Hoca Ali Rıza'nın eserleri ve yaşayış tarzını be­ nimsemiş onları bir araya getirmeye çalışmış, çeşitli notlar alarak hep hocasının hatırasına sahip çıkmış, devam ettir­ miştir. Elindckileri Süleymaniye Kütüphanesine bağışla­ mıştır. Eserleri, Oğlu Nasır Çizer'den, Kemal Erhan ve Yapı ve Kredi Bankası'nın koleksiyonuna intikal edenlerin dışında Ankara Milli Kütüphane'de ve bir çok koleksiyon­ da bulunmaktadır. Belki de dünyanın en çok resim yapan ressamıdır.

1863 Tıbbıyc-i Şahane'deki resim çalışmaları ile dikkati çeken Şeker Ahmet Paşa Abdülaziz tarafından Paris'e gön­ derildi.

1868 Şeker Ahmet Paşa yapıtlarıyla Paris'te sergilere katıl­ maya başladı.

1874 Yurda dönen Şeker Ahmet Paşa ülkemizdeki ilk re­ sim sergisini açtı.

1883 Türkiye'nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi, Çinili Köşkün yanında 20 öğrencisi ile öğretime başladı.

1905 Halil Paşa "Salon des Artistes Français"de sergilediği kadın portresiyle bronz madalya kazandı.

1908 Osmanlı Ressamlar Cemiyeti kuruldu.

1909 Şevket Dağ, Münih Sergisinde madalya kazandı. 1910 Sanayi-i Nefise Mektebi ve Arkeoloji Müzesinin ku­ rucusu, Ressam Osman Hamdi öldü.

1912 Nazmi Ziya GUran'ın bir yapıtı Paris Resim Sergisine kabul edildi.

1914 Ressam Mihri Müşfik Hanımın teşvikiyle kızlar için Resim ve Heykel bölümünden oluşan Sanayi-i Nefise Mektebi açıldı.

1923 lhap Hulûsi, Galatasaray Lisesi Salonunda ilk Afiş Sergisi’ni gerçekleştirdi.

* Nazmi Ziya Güran Sanayi-i Nefise Mektebine müdür ol­ du.

1926 Sanayi-i Nefise Mektebi çifte saraylar binalarından biri olan Cemile Sultan Sarayına (bugünkü binasına) taşın­ dı.

* Türk Ressamlar Cemiyeti adını "Güzel Sanatlar Birliği" olarak değiştirdi.

1928 Yurtdışmdan gelen genç sanatçılar "Müstakil Res­ samlar ve Heykeltraşlar Birliği"ni kurup, Ankara'da ilk re­ sim sergilerini açtılar.

* Sanayi-i Nefise Mektebi "Güzel Sanatlar Akademisi"ne dönüştürüldü.

1938 Hoca Ali Rıza’nın ilk toplu sergisi (ölümünden son­ ra) Eminönü Halkcvi'ndc açıldı.

1863 Manet'in "Açık Havada Kahvaltı" adlı ünlü tablosu Louvre'da açılan resim sergisinde yer aldı.

1870 Edouard Manet empresyonist resim tekniğini yapıtla­ rında uygulamaya başladı

1874 Paris'te ilk Empresyonist resim sergisi açıldı. 1881 Pablo Picasso doğdu.

1882 Resim çalışmalarını geliştirmek isteyen Toulouse- Lautrec Paris'e geldi.

1886 Paul Gauguin empresyonist resim tarzından ayrı ya­ pıtlar üretmeye başladı.

1888 Van Gogh ve Paul Gauguin Arles'de iki ay süreyle birlikte çalıştılar.

1890 Bir bunalım sonucu intihar eden Van Gogh öldü. * Art Nouveau üslubunun ilk örnekleri görülmeye başladı. 1892 Ekspresyonizmin önde gelen sanatçılarından Edward Munch Berlin’de sergi açtı.

1905 Fovizm adlı resim akımı Paris sonbahar sergisinde ortaya çıkıyor.

1907 Georges Braque ile Tanışan Picasso, onunla birlikte kübizmin temelleri üzerine çalışmalara başladı. Ayni yıl içinde Picasso analitik kübizmin ilk örneklerinden "Les Demoiselles d'Avignon"u yaptı.

1910 Wassily Kandinsky ilk soyut resmini gerçekleştiriyor. 1912 Picasso,kübizmin "Bireşimei" (Sentetik) aşamasını başlatıyor.

1914 Paul Klee, kendisine yeni bir renk dünyasının kapıla­ rını açan Tunus yolculuğuna çıktı.

1918 Herşeye kesin bir karşı çıkma olan "Dada" hareketi, savaş sonrası hızla yayılıyor.

1919 Yeni Plastikçiliğin Almanya'daki karşılığı olan "Bau- haus" Walter Gropius yönetiminde kuruluyor.

1924 "Gerçeküstücülük Bildirgesi" Paris'te yayınlandı. 1926 Empresyonist ressamların önde gelenlerinden Claude Monet öldü..

1930 Amerikan Gerçekçiliği ortaya çıkıyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

 萬芳醫院空中農園的四季禮讚

The factors of primary care physician’s decision of referral their patients lie on the restraint on hospitals’ clinical service, the avoid of the waste of medical resources, and

Radionuclides are mainly observed in mucks extracted from layers of different depths during oil-and gas production process which accumulate in several areas while

ANKARA — Mustafa Kemal Paşanın, İ- lılaf devletleıinin hakkımızda idam hükmünü andırır sulh şartlarını zor i a kabul ettirme­ ye kalkışacaklarını,

Yeni Türkiyenin kurucusu ve ruh vericisi olan Büyük Devlet Adamı­ nın başarmış olduğu muazzam esere devam etmek vazifesile mükellef olan zatın Meclis

Gerçekleştirilen çalışmada ilk 4 dozda sırasıyla (0,125, 0,25, 0,5, 1 mg/ml) CPE grubunun grup içi farklı dozlardaki etkileri incelendiğinde, CPE grubuna

Köyün içindeki Rumeli Fe­ neri ise, 1855 yılında, Kırım Savaşı sırasında Fransız ve Ingiliz savaş gemilerinin İs­ tanbul Boğazı’na rahatlıkla girebilmeleri

[r]