• Sonuç bulunamadı

Modern Arap ve Türk şiirinde Ortadoğu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Modern Arap ve Türk şiirinde Ortadoğu"

Copied!
215
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DOĞU DİLLERİ VE EDEBİYATLARI ANABİLİM DALI

ARAP DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI

MODERN ARAP VE TÜRK ŞİİRİNDE ORTADOĞU

Hülya TORLAK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Ahmet Kazım ÜRÜN

(2)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... I BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... III YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... IV ÖNSÖZ ... V ÖZET ... VII SUMMARY ... VIII TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ ... IX KISALTMALAR ... X GİRİŞ ... 1

A. MODERN DÖNEM ARAP DÜNYASI VE TÜRKİYE’NİN SİYASİ - SOSYOKÜLTÜREL YAPISI ... 1

A.1. MODERN ARAP ŞİİRİ ... 8

A.2. MODERN TÜRK ŞİİRİ ... 11

BİRİNCİ BÖLÜM 1. BAZI ARAP VE TÜRK ŞAİRLERİN HAYATLARI VE EDEBİ ŞAHSİYETLERİ... 15

1.1. NİZȂR KABBȂNİ ... 15 a) Hayatı: ... 15 b) Eserleri: ... 16 c) Edebi Kişiliği: ... 17 1.2. MAHMUT DERVİŞ ... 18 a) Hayatı: ... 18 b) Eserleri: ... 20 c) Edebi Kişiliği: ... 21 1.3. EMEL DUNKUL ... 22 a) Hayatı: ... 22 b) Eserleri: ... 23 c) Edebi Kişiliği: ... 23 1.4. SEZAİ KARAKOÇ ... 24 a) Hayatı: ... 24 b) Eserleri: ... 25 c) Edebi Kişiliği: ... 26 1.5. CAHİT ZARİFOĞLU ... 27 a) Hayatı: ... 27 b) Eserleri ... 28 c) Edebi Kişiliği ... 28 1.6. ARİF AY ... 30

(3)

a) Hayatı: ... 30

b) Eserleri: ... 30

c) Edebi Kişiliği: ... 31

İKİNCİ BÖLÜM 2. MODERN ARAP VE TÜRK ŞİİRİNDE ORTADOĞU’YU ELE ALAN BAZI ŞAİRLER ... 33

2.1. MODERN ARAP ŞİİRİNDE ORTADOĞU’YU ELE ALAN BAZI ŞAİRLER ... 33

2.1.1. NİZȂR KABBȂNÎ’NİN ORTADOĞU HAKKINDAKİ BAZI ŞİİRLERİ: ... 33

2.1.2. MAHMUT DERVİŞ’İN ORTADOĞU HAKKINDAKİ BAZI ŞİİRLERİ: ... 75

2.1.3. EMEL DUNKUL’UN ORTADOĞU HAKKINDAMKİ BAZI ŞİİRLERİ: ... 117

2.2. MODERN TÜRK ŞİİRİNDE ORTADOĞU’YU ELE ALAN BAZI ŞAİRLER ... 122

2.2.1. SEZAİ KARAKOÇ’UN ORTADOĞU HAKKINDAKİ BAZI ŞİİRLERİ: ... 123

2.2.2. CAHİT ZARİFOĞLU’NUN ORTADOĞU HAKKINDA BAZI ŞİİRLERİ: ... 149

2.2.3. ARİF AY’IN ORTADOĞU HAKKINDA BAZI ŞİİRLERİ: ... 161

3. MODERN ARAP VE TÜRK ŞİİRİNDE ORTADOĞU İLE İLGİLİ BAZI MISRALARIN MUKAYESESİ ... 184

3.1. Şairlerin Şam’daki Vatan Sevgisi, Özlemi ve Toplumsal Olaylara Bakış Acısı ... 184

3.2. Şairlerin Filistin’deki Vatan Sevgisi, Özlemi ve Toplumsal Olaylara Bakış Acısı ... 187

3.3. Şairlerin Beyrut’taki Vatan Sevgisi, Özlemi ve Toplumsal Olaylara Bakış Acısı ... 191

3.4. Şairlerin Ortadoğu’nun Çocuklarına Bakış Acısı ... 192

3.5. Şairlerin Diğer Şehirler’deki Vatan Sevgisi, Özlemi ve Toplumsal Olaylara Bakış Acısı 194 3.5.1. Bağdat ... 194

3.5.2. Cezayir ... 194

3.5.3. Hama ... 194

3.5.4. Afganistan ... 195

3.5.5. Lübnan ... 195

3.5.6. Diğer Ortadoğu Şehirleri ... 195

3.6. Şairlerin Şiirindeki Kimlik Vurgusu ... 196

SONUÇ ... 198

KAYNAKLAR ... 200

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Öğr

enc

ini

n Adı Soyadı Hülya TORLAK Numarası: 144209011005

Ana Bilim/Bilim Dalı Doğu Dilleri ve Edebiyatları/Arap Dili ve Edebiyatı Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Kazım ÜRÜN

Tezin Adı Modern Arap ve Türk Şiirinde Ortadoğu

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Öğr

enc

ini

n Adı Soyadı Hülya TORLAK Numarası: 144209011005

Ana Bilim/Bilim Dalı Doğu Dilleri ve Edebiyatları/Arap Dili ve Edebiyatı Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Kazım ÜRÜN

Tezin Adı Modern Arap ve Türk Şiirinde Ortadoğu

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan, Modern Arap ve Türk Şiirinde Ortadoğu, başlıklı bu çalışma 05.03.2019 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

(6)

ÖNSÖZ

Ortadoğu, günümüzde çeşitli uygarlıkların bulunduğu, farklı kültürlerin kaynaştığı, doğu - batı ve kuzey - güney, gelişmiş veya az gelişmiş ulusların buluştuğu, ancak çatışmaların ve uyuşmazlıkların hiç eksik olmayıp, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını birleştiren, boğazlar vasıtasıyla Karadeniz’i Akdeniz’e, Süveyş Kanalı ile de her iki denizi Hint Okyanusu’na bağlayan stratejik bir bölge olup günümüzde bütün dünyaya yayılan, üç büyük semavi dinin yani Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın doğduğu kutsal topraklardır. Sümer, Habil, Mısır, Pers, Arap, Roma, Selçuklu ve Osmanlı gibi kadim medeniyetlerin doğup serpildiği zengin bir kültür havzasıdır. Bölgenin insanları antik çağlardan beri büyük medeniyetler inşa etmişlerdir.

Ortadoğu jeopolitik, siyasi, sosyokoltürel olarak gerek Arap edebiyatındaki şairlerin gerekse Türk edebiyatındaki şairlerin eserlerinde yerini almıştır. Arap ve Türk edebiyatı şairlerinden Ortadoğuyu eserlerinde elen alan birçok şair veya yazar bulunmaktadır. Arap şairlerden; Nazik el-Melaike, Fetva Tukan, Semih el-Kasım, Muin Beisso, Adonis, Abdülvahap el- Beyati, Sadi Yusuf, Nizar Kabbani, Mahmut Derviş , Emel Dunkul gibi.. Türk şairlerden ise, Kudüs davası ile bütünleşmiş değerli büyüğümüz Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreyya, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Arif Ay gibi şair veya yazarları bu çerçevede zikredebiliriz. Ancak çalışmamızda Arap edebiyatından; Nizar Kabbȃni, Mahmut Derviş ve Emel Dunkul’un şiirlerini, Türk edebiyatından; Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu ve Arif Ay’ın şiirleri üzerine çalışma yaptık.

Çalışma bir giriş ve iki ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Modern Dönem Arap Dünyası ve Türkiye’nin Siyasi-Sosyokültürel Yapısı hakkında bilgiler mevcuttur. Birinci bölümde Arap ve Türk Şairlerin Hayatları ve Edebi Şahsiyetleri, ikinci bölümde ise Modern Arap ve Türk Şiirinde Ortadoğu’yu Ele Alan Bazı Şairlerin Şiirleri hakkındaki bilgileri ihtiva etmektedir. Aynı zamanda bu bölümde şairler arasında mukayese yapılmıştır. Traskiripsiyon sistemini Arapça eser adlarından dolayı kullanmış bulunmaktayız. Yapılan araştırmanın faydalı olmasını temenni ederiz.

(7)

Bu çalışmanın gerçekleşmesinde kaynak temininde yardımcı olan değerli büyüğümüz olan şair-yazar, Şakir KURTULMUŞ’a ve Arif AY’a, tezin ilerlemesinde bana tavsiyelerde bulunan sayın hocam Hasan HARMANCI’ya, ilgi ve desteğini esirgemeyen, engin bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım, çalışmamı bilimsel temeller ışığında şekillendiren sayın danışman hocam Prof. Dr. Ahmet Kazım ÜRÜN’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Hülya TORLAK Konya 2019

(8)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

enc

ini

n

Adı Soyadı Hülya TORLAK Numarası: 144209011005 Ana Bilim/Bilim

Dalı

Doğu Dilleri ve Edebiyatları/Arap Dili ve Edebiyatı

Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Kazım ÜRÜN

Tezin Adı Modern Arap ve Türk Şiirinde Ortadoğu ÖZET

Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayarak stratejik bölge oluşturan Ortadoğu, üç semavi dinin ve en eski uygarlıkların doğduğu yer olarak kabul edilmektedir. Coğrafi bir kavram olarak Ortadoğu,19. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış ve ilk defa 1902 yılında Amerikalı bir deniz subayı tarafından kullanılmaya başlanmıştır.

Bulunduğu konum nedeni ile Avrupa devletlerinin hedefi haline gelen Ortadoğu birçok acıya maruz kalmıştır. O dönemde Ortadoğu’da yaşanan ve hala yaşanmakta olan olaylar, gerek Modern Arap edebiyatında gerek Modern Türk edebiyatında yerini almıştır. Arap dünyasının Batı uygarlığıyla ilk teması 1798’den sonra Napolyon’un seferiyle başlamıştır. Matbaanın Mısır’a girmesi ve gazetelerin yayımlanmasıyla batı dünyasıyla bir kültürel yakınlaşma sürecine girildiği görülmektedir. Türk dünyasının ise, İslâm medeniyeti kadrosu içinde doğmuş olan Divan edebiyatından sıyrılarak Avrupai bir karaktere bürünmeye başlaması 19. asrın ikinci yarısına rastlamaktadır.

Ortadoğu’daki bazı ülkelerin yaşanmışlıkları şairlerin şiirlerinde de etkisini göstermiştir. Bu etki, Modern Arap edebiyatında; Nizȃr Kabbȃni, Mahmut Derviş ve Emel Dunkul, Modern Türk Edebiyatında ise; Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu ve Arif Ay’ın şiirlerinde görülmektedir. Gerek Filistin’de yaşanan gerginlikler gerek diğer Ortadoğu şehirleri; Suriye, Beyrut, Afganistan gibi ülkelerin istilȃ edilmesi edebi eserlere yansımıştır. Kutsal mekan olarak kabul edilen Kudüs ise altı şairin şiirinde de konu olmuştur.

Anahtar Kelimeler: Ortadoğu, Modern Arap Edebiyatı, Modern Türk Edebiyatı, Suriye, Filistin, Kudüs.

(9)

Öğr

enc

ini

n Adı Soyadı Hülya TORLAK

Numarası: 144209011005 Ana Bilim/Bilim

Dalı

Doğu Dilleri ve Edebiyatları/Arap Dili ve Edebiyatı Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Kazım ÜRÜN

Tezin İngilizce Adı Middle East in Modern Arabic and Turkish Poetry SUMMARY

Middle East, a bridge and a strategical area in the middle of Asia, Africa and Europe, is accepted as the place where the three Abrahamic Religions originated. As a geographical term Middle East was firstly used and popularized by an American naval officer in 1902.

The people in Middle East have suffered a lot since Middle East has been a target land because of its location. The tragedies that Middle Eastern people had experienced in that period took part in both modern Arabic and Turkish literature. The first introduction of western civilization to Arab world started after 1798 with Napoleon’s occupation of Egypt. The establishment of printing press and publishing of newspapers in Egypt pioneered a contiguity of Arab culture to western world. As to Turkish Literature, it started to get out of Divan (Classical Ottoman) Literature and transformed into European character after the second half of the 19th century.

The life experiences of the people in Middle Eastern countries have influenced the poetry and so the poems of some poets. This influence can be discerned in the poems of Nizar Kabbani, Mahmut Derviş and Emel Dunkul in modern Arabic Poetry and also in the poems of Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu and Arif Ay in modern Turkish literature. Not only the tensions and tragedies in Palestine but also the invasion of Middle Eastern cities and countries such as Syria, Beirut and Afghanistan has been mentioned in poetry. The aforementioned six poets have all referred to Jerusalem, the sacred city, in their poems.

Key Words: Middle East, Modern Arabic Literature, Modern Turkish Literature,Syria,Palestine,Jerusalem.

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(10)

TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ Bu tezde aşağıdaki transkripsiyon sistemi kullanılmıştır: Sesliler:

آ , َاـ , ىَـ : â يِـ : î وُـ : û َـ: e,a ِـ : i,ı ُـ : u,o

Sessizler: ء : ʼ د : d ض : ḍ, ż ك : k ب : b ذ : ط : ṭ ل : l ت : t ر : r ظ : ẓ م : m ث : ز : z ع : ʻ ن : n ج : c س : s غ : ġ و : v ح : ش : ş ف : f ه : h خ : ص : ق : ḳ ي : y

Transkripsiyon açısından ayrıca şu hususlara riayet edilmiştir:

• Harf-i tarifler cümle başında da küçük harfle yazılmıştır. er- Rasail gibi. • Harfi tarifle gelen kelimelerin başındaki şemsî ve kamerî harflerin okunuşu

belirtilmiştir. Şey’mine’n-nesr, Şey’un ani’l-vatan gibi.

• Terkip halindeki isim ve lakapların cüzleri ayrı değil, bitişik olarak yazılmıştır. Emîru’ş-şu’arâ gibi.

• Arapça eser adlarında eserin ilk kelimesinin baş harfi ile eser adı içinde geçen özel isimlerin baş harfleri büyük, diğer harfler küçük olarak yazılmıştır. İfȃde

(11)

KISALTMALAR a.e. : Aynı eser

Çev. : Çeviren h. : Hicrî Hz. : Hazretleri ö. : Ölümü s. : Sayfa S. : Sayı v.d. : Ve diğerleri

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı M.E.B : Milli Eğitim Bakanlığı yy. : Yüzyıl

(12)

GİRİŞ

A. MODERN DÖNEM ARAP DÜNYASI VE TÜRKİYE’NİN SİYASİ - SOSYOKÜLTÜREL YAPISI

Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayarak stratejik bölge oluşturan Ortadoğu, üç semavi dinin ve en eski uygarlıkların doğduğu yer olarak kabul edilmektedir. Coğrafi bir kavram olarak 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış ve ilk defa 1902 yılında Amerikalı bir deniz subayı tarafından kullanılmaya başlanmıştır.1

18. yüzyılın sonu 19. yy’ın tamamı hatta I.Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Fransa, Britanya, Almanya ve Rusya arasında cereyan eden yarışa şahit olunmuştur. Bu yarış ise, din ve medeniyetle herhangi bir ilişkisi bulunmayan, Avrupa’da bir numaralı devlet olmak için Uzakdoğu’ya giden ticaret yoluna hâkim olma arzusuyla Ortadoğu çevresine hâkim olma düşüncesinden kaynaklanmıştır. Bu etkene daha sonra 20. yüzyıln ilk yıllarında İran ve Irak’ın güneyinde keşfedilen petrol da eklenmiştir. Sonra da çeşitli Ortadoğu ülkeleri ve bu ülkelere bağlı yerlerde büyük ölçüde petrol yataklarının bulunması, bu bölgelere hâkim olmak için yapılan yarışı daha da önemli kılmıştır.2

Ortadoğu tarihte büyük öneme sahip olarak 19.yy.ın ikinci yarısından itibaren geliştirilen ve dünya hakimiyetine sahip olmak isteyen jeopolitik teorilere göre Afroavrasya ana kıtasının merkezini ve kesişim noktasını oluşturmaktadır. Ortadoğu’nun Avrasya kuşağında bulunması kara jeopolitiği acısından önemlidir çünkü II. Dünya savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nin, Ortadoğu hakkında stratejilerini etkileyen görüşleri şöyledir; Türkiye - Irak - İran- Pakistan - Afganistan kuşağına hakim olan gücün Avrasya’ya, Avrasya’ya hakim olan gücün ise dünyaya hakim olma düşüncesinde olmalarından dolayı Ortadoğu her zaman ayrı bir öneme

1 ÇETİNSAYA, Gökhan, İslȃm Ansiklopedisi, “Ortadoğu”, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul 2007,

c.33, s. 403.

2 en-NETŞE, Refik Şakir , Sultan II.Abdulhamid ve Filistin, Çev.: Necmettin GEVRİ, Eşik Yay.,

(13)

sahiptir. Deniz jeopolitiği açısından ise; deniz eksenli güçlerin Afroavrasya stratejilerinin merkezinde bulunmasıyla birlikte, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri gibi deniz ağırlıklı strateji güden güçler için rakip güçlerin hȃkimiyetine bırakılmaması gereken bir savunma hattı olup aynı zamanda Avrasya içlerine ve kıyı denizlerine yönelik stratejik egemenlik için gerekli bir üs konumundaydı.3

5 Haziran 1967 yılında yapılan İsrail-Arap savaşları, İsrail’in ABD ile gizli bir anlaşma içine girdiği ilk savaştı. Bu savaş neticesinde hem iki ülke arasında varılan anlaşma hem de bu iki ülkenin güttüğü amaçlar arasındaki farklılık ortaya çıktı. Siyonist devlet olan İsrail, Amerikan desteği ve taahhüdünden güç alarak radikal Arap milliyetçiliğinin kaleleri olan Mısır ve Suriye’ye saldırdı. Aynı zamanda tamamen kendisine ait olan bir hedefin de peşinden koşmaktaydı. İsrail’in amacı Amerikan’nın planlarında yer almayan Ürdün krallığı ile savaşıp Ürdün nehrinin batısını alarak tüm Filistin’i fethetmek ve Batı Ürdün’ü işgal etmekti.4

Filistin coğrafi konum olarak; Akdenizin güney ucunda bulunup Asya ile Afrika arasında köprü konumundadır. Adını, milattan önce XII. yüzyılda Kavimler göçü sırasında deniz yoluyla buraya gelen Filistler’den almaktadır. Tarih öncesi devirlerden itibaren çeşitli kavimlerin göçlerle gelip yerleşmesine ve bunlara karşı harekete geçen başka üstün güçlerin pek çok istila ve fetihlerine maruz kalmıştır. Bu durumun iki önemli sebebi bulunmaktadır; bölgenin Arap coğrafyası içinde sahip bulunduğu zengin ve stratejik tabiatla üç büyük ilahî dinin gerek doğuş gerekse gelişmesinde oynadığı önemli rol ve içinde bulunan kutsal yerler şeklinde özetlenebilir. Bu sebepten dolayı bölgenin bir başka adı da ı mev’ûd" veya "arz-ı mukaddes"tir.5

1967 Haziran ayında, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin, İsrail tarafından işgal edilmesine, Suriye Golan Tepeleri ve Mısır Sina Çölü’nün eklenmesiyle Filistin bölgesinin Siyonist gaspı tamamlanmış oldu. İsrail 1982 yılında bu bölgelerden

3 ÇETİNSAYA, Gökhan, İslȃm Ansiklopedisi, ‘’Ortadoğu’’, s.403.

4 Gilbert, ACHCAR, Kaynayan Orta Doğu Marksisit Aynada Orta Doğu,Çev.: Rida ŞİMŞEKEL,

İthaki Yay., İstanbul 2004, s. 31.

(14)

sadece Sina Çölünden çekilmiş. 1967’de ise Doğu Kudüs "Kitab-ı Mukaddes" gereği resmi olarak topraklarına katılmış. Aynı zamanda 1981’de Golon Tepeleri "güvenlik" nedenleri ile topraklarına katılmış oldu.6

Şairlerin şiirlerine konu olan kutsal şehirlerden Kudüs’ü, diğer adıyla Beytü’l-Makdis’i yüce Allah çevresini mübarek kılarak, Mescid-i Aksa ile şereflendirmiştir.7 İsrail, Kudüs’ü Yahudileştirme plânını hızla sürdürmekte ve bu

plân çok eskiden beri devam etmekteydi. Zulüm ve baskı ile işgal ettiği topraklardan Arap, Müslüman ve Hıristiyan halkı zorla sürüp çıkararak buraya Yahudileri yerleştirme isteği günümüzde de devam etmektedir.8

Diğer kutsal şehir Mekke, Arap yarımadasının kuzeyinde Batnımekke (Bekke) adlı bir vadi üzerinde kurulmuştur. Merkezinde Kabe’nin yer aldığı bu vadinin ortasındaki çukur alana "Bathaü Mekke" (sel yatağındaki kumluk) denilmektedir. Bu alanın doğusunda Safa ile Merve tepelerinin bulunduğu Ebûkubeys, batısında Kuaykıan, güneybatısında Sevr, kuzeydoğusunda Nur (Hira) ve Sebir dağları yer alır. Hac ibadetinin yerine getirildiği mekanlardan Arafat, Müzdelife ve Mina Mekke’nin doğusunda bulunmaktadır.9 Mekke Peygamber

Efendimiz(s.a.v)’in çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği, islâm âleminin kıblesi olan Kabenin orda olması münasebetiyle de önemli bir yere sahiptir.

Bir diğer kutsal şehir olan Medine, Hz.Muhammed(s.a.v)’in hicretten itibâren ikamet ettiği yer olup ve ilk halifeler zamanında Arap devletinin merkezi konumundaydı. Medine, Hicaz’da, kuzeye doğru meyilli bir ovada bulunmaktadır. Bu ova kuzeyde ve güneydoğuda şehirden yaklaşık 4 km mesâfede bulunan ve yüksek Arabistan yaylası ile sâhilin (Tihâma) alçak ovaları arasında sınır teşkil eden dağ silsilesinin çıkıntıları olan Uhud ve Ayr dağları ile çevrilmiştir.10 Medine şehri

Hz.Muhammed(s.s.v)’e ve muhâcirlere kuçak açması sebebiyle Ortadoğu için manevi değeri yüksek olan kutsal bir şehirdir.

6 Gilbert, ACHCAR, Kaynayan Orta Doğu Marksisit Aynada Orta Doğu, s. 164-165.

7 Yusuf el-KARDAVİ, Her Müslümanın Ortak Davası Kudüs (2.Baskı), Çev.: İzzet

MARANGOZOĞLU,İstanbul 2010, s.17 .

8 a.e., s. 29.

9 BOZKURT, Nebi ve KÜÇÜKAŞÇI, Mustafa Sabri, İslam Ansiklopedisi , “Mekke”, TDV, Ankara

2003, c.28, s. 555.

10 FR. BUHL, İslam Ansiklopedisi, ‘’ Medine’’ Milli Eğitim Bakanlığı Yay., Eskişehir 2001, c. 7, s.

(15)

Afganistan ülkesi; Milletlerarası camiada, Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesinin ardından büyük yankılar uyandırmış ve Sovyet yöneticilerinin Afganistan’a yardım için girdiklerini dile getirmelerini kimse ciddiye almadığından dolayı, işgalden sonra Sovyetler Birliği sert eleştirilere muhatap oldu. Babrak Karmal tarafından kurulan komünist yönetim içte ve dışta büyük problemlerle karşılaştı. Ekonomik olarak etkileri çok oldu. Gelir düşüklüğü, fakirlik, adaletsiz gelir dağılımı gibi sosyo-ekonomik problemlerin yanı sıra en önemli problem yönetime karşı ayaklanan Müslümanları etkisiz hale getirmekti.11

Afganistan’da yaşanan iç savaşın yüzünü, yazar-şair Erdem Beyazıt muhacir kamplarını gezerken etkilendiği bir olayı şu dizelerle dile getirmiştir: “Muhacir kamplarını gezerken bana en çok dokunan görünümlerden biri her kampın bitişiğindeki mezarlıklar oluyor. Mezarlarında yatanlar sanki bu kamplarda yaşayanlardan daha fazla. Hele çocuk mezarları, kadın mezarları! Rabbim ne kadar çok minnacık mezar var! Ve ne kadar renkli bezlerle, sırma tellerle süslenmiş ve toprağı daha kurumamış kadın mezarları!.. Ah doğum yaparken ölen tazecik anneler, ah dünyayı tanımadan göçen minnacık yavrular!..”12 Afganistan’ın içler acısı bu

manzarasından etkilenmemek mümkün değil! Birçok insanın canına kıyılmış ve savaşın iç yüzü bir kez daha gözler önüne serilmiş.

Ortadoğu’nun bir Akdeniz ülkesi olan Suriye; kuzeyden Türkiye, doğu ve güneydoğudan Irak, güneyden Ürdün, güneybatıdan İsrail, batıdan Lübnan, Akdeniz ve Türkiye ile çevrilidir. Başşehri Şam (Dim aşk), diğer önemli şehirleri Halep, Humus ve Lazkiye’dir.13 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı sonunda Halep Suriye’ye

verilmiştir. Bir muhafaza merkezi olan ve mükemmel bir idâre cihâzına ve birçok mekteplere sâhip olan Halep, bugün yalnız ticaret yeri değil, aynı zamanda bir sanayi şehri ve Şam’dan sonra en önemli bir siyasi ve fikir merkezi olmuştur.14 Fakat şu an

içinde yaşamış olduğu iç savaştan dolayı birçok acılar çekmekte olan Halep’in tarihi eserlere dair sadece döküntüleri kalmıştır.

11 BİLGÜ, İlhan, İslam Ansiklopedisi, “Afganistan”, TDV, İstanbul 1988, c. 1, s. 409. 12 BEYAZIT, Erdem, İpek Yolundan Afganistan’a, Hat Yay., İstanbul 2014, s. 90. 13 ŞAHİN, Cemalettin, “Suriye”, TDV, Ankara 2009, c. 37, s.544.

(16)

Kuveyt, Irak, Bahreyn, Suudi Arabistan, Suriye ve Lübnan gibi ülkelerde kalabalık Şii nüfusu olması sebebiyle mezhep çatışması açısından büyük bir tehlike ve karmaşık bir durum mevcuttu. İran devrimi Şii kimliğinin daha da güçlenmesine sebep oldu. Bu durum iktidarın Sünnilerin elinde olduğu ülkelerde siyasal sonuçlara bir sebepti. Aynı zamanda ortak ulusallık veya ortak ekonomik çıkar duygusunu ters yönde etkiliyordu. Suriye’de geçici olarak farklı bir durum söz konusuydu. 1960’lardan beri iktidarı elinde bulunduran Baasçı rejime, 1970’den itibaren daha çok Şiilerin muhalif kolu olan Alevi cemaatinden gelen, başlarında Esat’ın bulunduğu bir grup subay ve siyaset adamı hâkim olmuştu.15

Doğu Akdeniz’de Ortadoğu’nun önemli liman şehirlerinden biri olan Beyrut Lübnan’ın başşehridir.16 Çeşitli dini ve milli gruplar arasında süren kanlı çatışmalar,

devlet idarecilerine karşı yapılan suikastlar, İsrail’in burayı ve Güney Lübnan’ı işgal etmesi, Batı ülkelerine ait olan askeri güçlerin gelmeleri aynı zamanda grev ve boykotların olması bu şehri problemli hale getirmiştir.

Ürdün’den ihraç edilen Filistinlilerin ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Beyrut’a yerleşmeleri ve İsrail’e karşı çeşitli eylemIere girişmeleri üzerine, İsrail Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Lübnan’dan ve Beyrut’tan çıkarmak için Güney Lübnan’ı işgal etti. Uzun görüşmelerden sonra 21 Ağustos 1982’de Filistinliler ve Filistin Kurtuluş Örgütü Beyrut’u terk etmek zorunda kaldı. 14 Eylül 1982’de Lübnan Devlet Başkanı Beşir Cemayel’in bir suikast sonucu öldürülmesi üzerine İsrail birlikleri aynı gün Beyrut’u işgal etti. Sabra ve Şatila kamplarında bulunan Filistinliler, İsrail desteğinde ki Hıristiyan falanjistler tarafından 16 Eylül 1982’de katledildi. Lübnan yönetiminin ülkede ve özellikle Beyrut’ta on beş yıldır devam eden iç savaşın sona erdirilmesi ve çeşitli dini - siyasi gruplar arasında bölünmüş durumda olan şehrin birleştirilmesi için yürürlüğe koyduğu bir plan çerçevesinde, çatışma halindeki gruplar silahlarını bırakarak denetimleri altındaki bölgelerden çekilmeye başladılar. Barış ve istikrarın kurulması ile Beyrut’un yeniden bölgenin önemli merkezlerinden biri haline gelmesi beklenmektedir.17

15 Albert, HOURANİ, Arap Halkları Tarihi, Çev.: Yavuz ALOGAN, İletişim Yay., İstanbul 2013, s.

501.

16 DURSUN, Davut, İslam Ansiklopedisi , “Beyrut”, TDV, İstanbul 1992, c.6, s.81. 17 a.e., s. 83-84.

(17)

Savaşların hâlâ devam ettiği bir başka ülke ise, Irak olup resmi adı el-Cumhûriyyetü’l-lrâkıyyedir. Başşehri Bağdat’tır. Kuzeyde Türkiye ile 331 kilometrelik bir sınırı bulunan Irak’ın toprakları Doğu’da İran, Güney’de Suudi Arabistan ve Kuveyt, Batı’da Ürdün ve Suriye ile çevrilidir. Basra Körfezi’ndeki dar bir kıyı şeridiyle de dünya denizlerine açılmaktadır.18

Irak’ın önemli şehirlerinden biri olan Bağdat tarihi iki büyük döneme ayrılır; 1500 sene devam eden Abbasi döneminde Bağdat 55 senelik bir döneme istisna edildiğinde hilafet şehri olmuş ve evrensel bir güç kazanmış olan büyük İslâm devletinin merkezini teşkil etmiştir. Aynı zamanda fikri hayatın merkezi ve ayrıca Ön Asya’nın birinci derecede ticaret yeri haline gelen bu şehir, sadece diğer eyalet şehirlerini gölgede bırakmakla kalmamış, büyüklük, debdebe ve zenginlik bakımından o zamanki medeni âlemin en mühim beldesi olmuştur.19 Büyük ticaret

merkezleri arasında sayacağımız bu şehir 2003 yılında Amerika tarafından işgal edilmiştir.

Ortadoğu hem coğrafi açıdan hem de zengin petrol kaynaklarına sahip olmasından dolayı birçok dış kuvvetlerin hedefi haline gelmiştir. İsrail’in ve diğer yabancı ülkelerin Ortadoğu üzerinde oynadığı strateji o coğrafyaya maddi - manevi zararlar vermiştir. İsrail’in geçmişte ve günümüzde de Filistin ve kutsal şehri olan Kudüs üzerine uyguladığı politikalar hala devam etmektedir. Ortadoğu’da yaşanan bu olaylar hem Arap şairlerini hem de Türk şairlerini etkilemiştir. Yaşanan bu acılar şairlerin edebi eserlerine yansımıştır.

Türkiye’ ye bakıldığında; konumu itibari ile topraklarının bir kısmı Avrupa’da bir kısmı ise Asya’dadır. Üç taraflı denizlerle çevrili olan bu ülkenin kuzeybatısında Bulgaristan ve Yunanistan; doğusunda Gürcistan, Ermenistan, Nahcivan özerk bölgesi (Azerbaycan) ve İran; güneydoğusunda Irak ve Suriye ile komşudur. Resmi adı ise Türkiye Cumhuriyetidir. Türkiye’nin Asyalı, Avrupalı, Ortadoğulu ve Akdenizli olması onu konumu bakımından önemli kılmıştır. Konumunun böyle olması hem coğrafi hem tarihi hem de kültürel acıdan katkı

18 AKKAN, Erdoğan, İslam Ansiklopedisi, “Irak”, TDV, İstanbul 1999, c.19, s. 83.

(18)

sağlamıştır. Bir başka özelliği ise kara kütleleri arasında yer almasına rağmen aynı zamanda denizlerle çevrilmiş olmasıdır.20

Türkiye’de 1950-1960 yıllarındaki gelişmeler 14 Mayıs 1950 seçimleri ile yeni bir döneme başlangıç sayılmıştır. Bu yeni dönem toplum ve devlet yapısının her alanında hissedilememiş ve seçim sonuçları Türkiye ile ilgilenen dış dünyada büyük yankılar uyandırmıştır. İngiliz basınında alınan sonuçların, Türk toplumunun uzun tek parti hükümeti sistemine karşı gösterdiği bir tepki olduğunu, seçimi kazananları dahi şaşırttığı yorumları yapılmaktaydı. Türk inkılâbının etkilendiği kaynaklardan biri olan Fransa’da” Türkler benliklerini idrak etmişlerse bu yüce milletin dört senede dört asırlık hamle yaptığını kabul etmek lazımdır” şeklinde ölçülü bir iyimserlikle karşılanmıştır. Toplumların değişim göstermesi, aydınların ve genç beyinlerin alışılmış, kalıplaşmış gelenek-görenek haline gelmiş yaklaşımlarından sıyrılmaya bu kadar kısa süre zarfında ulaşmış olmaları büyük başarıdır. 22 Mayıs ta Cumhurbaşkanlığına DP genel başkanı Celâl Bayar seçilmiş ve parti başkanlığından istifa ederek tarafsız olma konumunu tercih etmiş. Refik Koraltan Meclis Başkanlığına, Cumhurbaşkanı Hükümeti kurma yetkisi ise Aydın Milletvekili Adnan Menderes’e verilmiştir.21

Bu dönem zarfında gerek sosyal gerek kültürel alanda gelişmeler olmuştur. 1950-1960 arası dönemde eğitimin her alanında sayısal oranda önemli gelişmeler olmuş. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin hazırlattığı ilköğretim Kanun Tasarısı, nüfus artışını göz önüne alarak bütün problemlerin çözümünün çok uzun zamana ve uyumlu çalışmaya ihtiyaç doğurduğunu ortaya koymuş aynı zamanda Halk Eğitim teşkilatını oluşturmuş. Okuryazar oranında yükselme sağlanmış.22 Ancak yaşanan iç

karışıklar sonucunda Türk Silahlı Kuvvetleri 27 Mayıs 1960 yılında yönetime el koymuş. Meclis feshedilerek her türlü siyasî faaliyet yasaklanmıştır. Hareketin hiçbir şahıs veya zümreyi hedef almadığı açıklandığı halde bütün Demokrat Parti milletvekilleri, bazı üst rütbeli subaylar ve bürokratlar tutuklanmış. Fiilî rejime hukukî bir nitelik kazandırmak için geçici bir anayasa çıkarılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütün hak ve yetkileri Millî Birlik Komitesi’ne devredilmiş.

20 TUNCEL, Metin, İslam Ansiklopedisi , “Türkiye”, TDV, Ankara 2012, c. 41, s. 562.

21 YALÇIN, Durmuş ve diğerleri, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi(Diyanet

Vakfı Matbaası), Ankara 2014, s. 548-550.

(19)

Demokrat Partilileri yargılamak üzere Yüksek Adalet Divanı adı verilen olağan üstü bir mahkeme kurulmuş. Bu dönem bir koalisyon dönemi olarak geçmiş.23

1965 seçimlerinde Adalet Partisi genel başkanı Süleyman Demirel Başbakan olmuştur. Ekonomik göstergeler ve sanayi dalındaki gelişmelerle Türkiye ilerleme katletmiştir. 1961 anayasasıyla silâhlı kuvvetlere neredeyse tam özerklik verilerek siyasî hayatın belirleyicisi ve denetçisi durumuna getirilmiştir.24 1972 yılı Türk siyasi

hayatında önemli bir değişime neden olmuştur. İsmet İnönü, Cumhuriyet Halk Partisi başkanlığını Bülent Ecevit’e devretmiştir.1974 yılında Bülent Ecevit hükümeti kurulmuştur. 25 12 Eylül 1980 tarihinde Türk Silâhlı Kuvvetleri ülke yönetimine el

koymuş. Darbe, genelkurmay başkanıyla dört kuvvet kumandanından oluşan ve Millî Güvenlik Konseyi adı verilen cunta tarafından gerçekleştirilmiştir. Bütün yurtta sıkıyönetim ilân edilmiş. Her türlü siyasî faaliyet durdurulmuş, parlamento ve hükümet feshedilmiş, bütün parlamenterlerin yasama dokunulmazlıkları kaldırılmış. Genelkurmay Başkanı ve Millî Güvenlik Kurulu Başkanı Kenan Evren’in devlet başkanı ilân edilmesiyle emekli oramiral Bülent Ulusu başkanlığında bürokratlardan ve emekli subaylardan oluşan bir hükümet kurulmuştur.26 Darbe sonrası normalleşme sürecinin ardından 1983-1993 yıllarında Turgut Özal devletin başına geçmiştir.

A.1. MODERN ARAP ŞİİRİ

Abbasiler döneminden itibaren başlayan yenileşme hareketlerinin II. Dünya Savaşı sonuna kadar eski şiir geleneğinin özünden ayrıldığını söylemek mümkün değildir. II. Dünya savaşından itibaren, şekille birlikte şiirin içeriğinde de değişme başladığı görülmektedir.27 II. Dünya Savaşı’nın ardından 1948’de yaşanan Filistin

trajedisi, Arap dünyasında Arap toplumunun sosyal ve siyasal yaşamında önemli bir dönüm noktası olmasının yanında şiiri ve nesriyle tüm Arap edebiyatı açısından da önemli bir dönüm noktası olmuştur. 1930’lı yılların ikinci yarısından itibaren 1950’lili yılların sonlarına kadar olan süreç pek çok olaylara şahit olmuştur.

23 KÜÇÜK Cevdet, İslam Ansiklopedisi , “Türkiye”, TDV., Ankara 2012, c.41, s. 570. 24 a.e., s. 571.

25 YALÇIN, Durmuş ve diğerleri, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, s. 616. 26 TUNCEL, Metin, İslam Ansiklopedisi, “Türkiye”, s. 572.

27 ÜYÜMEZ, F. Betül, ''Modern Arap Şiirinde Temmuz Akımı ve Cebra İbrahim Cebra'nın Şiirinde

Temmuz Miti'', Şakiyat Mecmuası, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İstanbul 2007, c. 11,

(20)

Bağımsızlık emellerinin boşa çıkması yerini acı ve ızdıraba terk etmiş; millî, dinî ve sol ideolojilerin de uygun zeminler bulmasına sebep olmuştur. Mısır, Irak ve Filistin’de ayaklanmalar olmuş; siyasi cinayetler artarak rüşvet yaygınlaşmıştır. Filistin’in kaybedilmesiyle sorunlar ortaya çıkmış, ordu sıkça siyasete karışmış bundan dolayı askerî müdahaleler artış göstermiştir. Yaşanan bu olaylar edebî anlayışları ve yönelimleri de etkilemiştir.28

Klasik Arap şairlerinin, modern Arap şiirine kaynaklık edip etmediği konusunda, muhafazakârlar ve modernistler arasında olduğu kadar, her iki tarafın kendi mensupları arasında da görüş farklılıkları bulunmaktadır. Çağdaş Arap edebiyatını ve modern Arap şiirini, kültürel geçmişinden koparmak ve onunla herhangi bir bağının bulunmadığını söylemek tarihsel gerçekliğe(realiteye) uymamaktadır. Birkaç asırlık durgunluk döneminden sonra geçen yüzyılın başlarında mısırlı şair Mahmud Sâmi el- Barudi (ö. 1904)’ nin öncülük ettiği ve sonra Arap şiirinde modernleşmeye zemin hazırlamaya başlayan “nahda(edebi yenilik)” hareketi de, Nabiga ez-Zubyâni (ö. 18/604) gibi pek çok cahiliye şairleriyle birlikte, Abbasiler döneminin önde gelen şairlerlerinden Ebû Nuvâs, Ebû Temmâm, el-Buhturî, el- Mütenebbi, Ebû Firâs ve eş- Şerif er-Radi ve benzerlerinin eserleri örnek alınarak veya şiirlerine nazireler yazılarak başlatılmıştır. 29

18.yüzyılın sonlarında Fransa’nın Mısır’ı işgal etmesi, 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Lübnan, Suriye ve Filistin’den Kuzey ve Güney Amerika ülkelerine göçlerin başlaması Araplar’ın Batı şiirini ve edebiyatını tanımasına, onun etkisi altında Arap şiirinin gerek biçim gerekse içerik bakımından klasikleşmiş kalıplarını zorlayan modern şiir anlayışı ve akımlarının doğmasına zemin hazırlamıştır.30

Bu sebepten dolayı Arap dünyasının Batı uygarlığıyla ilk teması 1798’den sonra Napolyon’un seferiyle başlamıştır. Matbaanın Mısır’a girmesi ve gazetelerin yayımlanmasıyla batı dünyasıyla bir kültürel yakınlaşma sürecine girildiği görülmektedir. Bu tarih aynı zamanda modern Arap edebiyatının da başlangıcı olarak

28 ER, Rahmi, Çağdaş Arap Edebiyatı Seçkisi, Vadi Yay., Ankara 2012., s. 24. 29 YALAR, Mehmet, Modern Arap Şiiri, Arasta Yay., Bursa 2003, s. 73-74.

(21)

kabul edilmektedir. Daha önce de bahsedildiği gibi Mısırlıların Nahde dedikleri Mısır Rönesans’ının ilk temellerini atanlarsa 1826’dan itibaren Fransa’ya gönderilen Mısır kültür heyetleri olmuştur. 31

Arap ülkelerindeki Batı kültürünün etkisi özellikle iki bölgede de görülmektedir Bu bölgeler Suriye’nin Hıristiyan azınlıkları ve Kahire’dir. Suriye’nin Hıristiyan azınlıklarındaki birçok genç, Avrupa dillerini öğrenmiş ve Hıristiyan misyonerlerin eğitsel faaliyetlerinin bir sonucu olarak Batı fikirlerinin etkisi altında kaldığı görülmüştür. Kahire’de ise Batı bilimlerini teknik hünerlerini öğrenmek amacıyla Avrupa’ya gönderilen ya da Mısırda yeni kurulan Batı tipi okullarda eğitilen Mısırlıların sayısı gittikçe artmıştır. Bu gençlerin çoğu ülkelerinde bir kültürel Rönesans gerçekleştirmek istiyorlardı. Modern Arap edebiyatının ortaya çıkması, bu kişilerin çalışmalarının bir parçası olmuştur.32 Modern Arap şiirinin

“yenileşme” sürecinde Apollo Grubu da önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu grup 1930’lu yıllarda şair ve eleştirmen olan Mısırlı Ahmet Zeki Ebu Şâdi’nin girişimleri sonucunda oluşmuştur. Grup, Kuzey Amerika’daki göçmen şairlerin etkisiyle romantik bir edebiyat anlayışına sahiptir.33

Nizȃr Kabbȃnî’in, modern şiir’e yönelik düşüncesi, karşıtları ve taraftarlarının yaklaşım tarzlarını karşılaştırmaktır. Ona göre gelenekçilerin bakış acıları; yavaş ve donuk, klasik edebiyatın kutsallığına inanan, şiirin son aşaması saydıkları, her zaman ve her yer için yeterli gördükleri şiirsel kalıplara psikolojik, düşünsel ve tarihsel olarak bağlı kalan, bunlarda yapılacak, herhangi bir değişikliği reddeden insanlardır. Modern şiirin öncüleri hakkındaki düşünceleri ise; yeni bir alın yazısı yaratmaya iten bütün akımları, ciğerlerini temiz havalarına açık tutarak karşılamaktadır. Aynı zamanda tarihi okurlar, ancak onun mezarına gömülmeyi reddetmiştir.34

Modernleşme sürecine bakıldığında yaşanan toplumsal, siyasal olaylar çalışmanın ana bölümünde bahsedilen, Arap şairlerin şiirlerine de konu olmuştur. Bu şairler

31 ÜRÜN, Ahmet Kazım, Modern Arap Edebiyatı, Çizgi Kitabevi Yay., Konya, Ekim 2015, , s. 13. 32 ÜRÜN, Ahmet Kazım, Necip Mahfûz Toplumsal Gerçekçi Romanları, Çizgi Kitapevi Yay, Konya

2002,., s. 14.

33 ADALAR Derya,'' Apollo Grubu: Bir Modern Arap Şiiri Ekolü'', Ankara Üniversitesi Dil ve

Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 47, 2 (2007) 61-81, s. 62.

(22)

şunlardır: Nizar Kabbani, Mahmut Derviş ve Emel Dunkul’dur. Şairler, şiirlerinde Ortadoğu meselesini işleyerek o döneme ait yaşanan olayları eserlerine yansıtmıştır.

A.2. MODERN TÜRK ŞİİRİ

İslamiyet’ten önceki Türk Edebiyatının yayılma alanı bir hayli geniştir. Fakat Anadolu, Ortadoğu ve çevresi, bu alanın dışındadır. Onun için bu dönem edebiyatına, Asya hatta Orta Asya edebiyatı veya edebiyatları denilmiştir. Bu dönem edebiyatında dinî inanç söz konusu değildir. Dinî vasıflardan çok Türklerin kavmî- milî nitelikleri bahsedilmekle beraber başlangıcı kestirilemeyen, İslâmiyet’ten önceki Türk Edebiyatı eski tarihlerden başlayarak aşağı yukarı 11. yüzyıla kadar sürmektedir.35

Türk dünyasının manevi hayatını etkileyen Hoca Ahmet Yesevi (ö. 1166), tarikat kurucusu, şair ve din büyüğü olarak bilinmektedir.36 Tasavvuf ilmini en güzel

şekilde işleyen Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet adlı kitabında akıcı bir dil kullanarak kendisinden sonra gelecek olan nesillere de öncü olmuştur. Bunlardan öne çıkanlar, Tasavvuf edebiyatının öncülerinden Mevlâna Celâleddin-i Rûmî ve Yunus Emre’dir. Hz. Mevlȃna’nın asıl adı Celȃleddin Muhammed’dir. Anadoluya gelip yerleştiği için Rȗmî diye anılmıştır. 1207 (h.604) yılında Belh şehrinde dünyaya gelmiştir.37Mevlȃna Hz. 1273 (h.672) yılında Konya’da vefat etmiştir.38 Mevlȃna’nın bütün çağlar için tuttuğu hoşgörü, neşe ve umut meşalesi onun yüce kişiliği ile kendi çağını da aydınlatmıştır. Anadolu ve İslam dünyasının dervişleri, bazı din adamları ve hükümdarlar Hz. Mevlana’ya taçsız bir maneviyat sultanı gibi bakmışlardır. Şiirlerinde Kuran’ın özünü ve hadislerin gerçek anlamını yani asıl Müslümanlığı temsil etmiştir.39 Şiirlerindeki renk, ışık, neşe, ilâhi aşka bir kuvvet vererek,

tasavvufun tezâhürlerini göstermek için Mesnevisini ve gazellerini yazmıştır. 40 1240

(h.648) yılında doğan Yûnus Emre,41 Türk tasavvuf edebiyatı sahasında kendine has

bir tarzın kurucusu olan Ahmed Yesevî ile başlayan tekke şiiri geleneğini özgün bir söyleyişle Anadolu’da yeniden ortaya koymuş ve Rumeli coğrafyasında gelişen

35 KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı (14. Baskı), Türk Edebiyatı Vakfı Yay., İstanbul 2008, c. 2, s.

18.

36 a.e., s. 137.

37 DİKİCİ, Recep, Hazreti Mevlana ve Mevlevîlik, Aybil Yayınevi, Konya 2011, s. 7. 38 a.e., s. 17.

39 KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı, s. 285.

40 DİKİCİ, Recep, Hazreti Mevlana ve Mevlevîlik, Aybil Yayınevi, Konya 2011, s. 20 . 41 TATCI, Mustafa, Yunus Emre Divan-ı İlahiyat, H Yayınları, İstanbul 2014, s. 30.

(23)

tasavvuf edebiyatında ondan büyük ölçüde etkilenmiştir. Yûnus tasavvufî düşünceyi derinden kavrayarak, akıcı bir üslupla bütün insanlığı ilâhî aşka, kardeşliğe, merhamet ve şefkate davet etmiştir. İnsan olmanın, kendini bilmenin, Cenâb-ı Hakk’a ulaşmanın şartlarını ve yollarını anlatmıştır.42Yunus Emre (ö. Miladî:1320, Hicrî: 720)43

Divan edebiyatının öncülerinden Fuzulî (ö. 1556), Bağdat yöresinde yetişen ve Türk edebiyatının en büyük şâiri olarak kabul edilmiştir. Şiirlerini Ȃzeri Türkçesi ile yazmıştır. Üç dilde şiirler ve çeşitli eserler yazan şair, Divânı ve Leylâ ve Mecnûn mesnevisiyle edebî mevki kazanmıştır.44 Bu şairlerimizin divan edebiyatına önemli

katkıları olduğu görülmektedir. Ancak Türk edebiyatının İslâm medeniyeti kadrosu içinde doğmuş olan Divan edebiyatından sıyrılarak Avrupai bir karaktere bürünmeye başlaması 19. asrın ikinci yarısına rastlamaktadır. İslâmi edebiyatın bütün özelliklerine sahip olabilmek için 11. asırdan 15. asıra kadar uzun bir intibak (uyum) devresi geçirdikten sonra, 19.asrın ortalarına kadar gelişip kökleşerek Türk aydınlarının gözündeki değerini koruyan Divan Edebiyatı, bu asrın ikinci yarısında yetişen idealist, çok kabiliyetli yazarlarla şairlerin dinamikliği ve çabaları ile kırk yıl gibi bir süre içinde yerini hızla batılı bir edebiyata bırakmıştır. 19. asır sona ererken Türk edebiyatı da Batı edebiyatının hemen hemen bütün türlerinde büyük bir başarıya ulaşmıştır.451839’dan sonraki devrin hususiliği memlekette gittikçe

kuvvetini arttıran bir ikililiği doğurması, manzara ve ruh bütünlüğünü kırmasıdır. Bugün dahi halk dilinde ve hatta fikir hayatında o zamanlardan kalan “alafranga” ve “alaturka’(musikide olduğu gibi) “eski” ve “yeni”(zihniyet meselelerinde) tabirleriyle ifade edilen bu ikililik realitesi Tanzimat’ın en büyük kaderidir. 46

Türk Edebiyatı aynı zamanda Osmanlının bir imparatorluk oluşu gerçeğinin doğal sonucu olarak çok ulusluluğa aşina olup dil konusunda da büyük bir esneklik göstermiştir.47 1860’tan sonra, imparatorluğun siyasi ve sosyal durumunda mühim

42 TATCI, Mustafa, İslam Ansiklopedisi, “Yunus Emre”, TDV, İstanbul 2013, c.43, s. 604. 43 TATCI, Mustafa, Yunus Emre Divan-ı İlahiyat, H Yayınları, İstanbul 2014, s. 30.

44 AKYÜZ, Kenan, İslam Ansiklopedisi, ‘’Türkler (Türk Edebiyatı) ‘’, M.E.B Yay., Eskişehir 2001, c.

12/2, s. 554.

45 AKYÜZ, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923, İnkılâp Kitapevi, İstanbul

2014, s.5.

46 TANPINAR, Ahmet Hamdi, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Dergâh Yay., İstanbul

2016, s. 144.

(24)

gelişmeler göze çarpmaktadır ve bunlar edebiyatın gelişmesine de tesir etmiştir. Bu yenileşme hareketleri ve gelişmeler edebi eserlerde kendini göstermiştir.48

Milli Edebiyat Döneminde, Türk edebiyatı tarihi hakkındaki çalışmalar da büyük bir gelişme göstermiş. Tanzimat Devri’nden beri devam eden basit denemeler dönemi kapanarak, Milli Edebiyat Devri’nin sonlarında gerçek manada modern ve ilmi çalışmalar yapılmıştır. Bu yeni dönemi başlatmış olan Fuad Köprülü(1890-1966) Türk edebiyatı tarihi üzerindeki çalışmalarına 1910 yılında başlamıştır. Fuad Köprülü Türk Edebiyatı tarihinin; bütün Türk lehçelerinin edebiyatlarından oluşan bir bütün olduğunu ve bu çerçeve içinde yazılması gerektiğini savunmuştur. 49 Milli

edebiyat şairlerinden ve istiklâl marşının yazarı Mehmet Akif Ersoy dönemin toplumsal gerçeklerini eselerine yansıtarak o döneme ait birçok eser ortaya çıkarmıştır.

1960 yılı Cumhuriyet tarihinde düşünsel alanda bir aydınlığa açılışı, bir düzlüğe varılışı belirleyen bir dönemdir. 1960’ların ilk yarısı düşünsel anlamda gelişme dönemidir; doğallıkla, sanat ve edebiyat alanında da.50 Necip Fazıl’ın

1950’lere kadar 20’li 30’lu yıllardaki biçem, söylem ve içeriği etkisindeki ‘İslamcı’ şiir için de aynı gözlemi yapmak doğrudur. İkinci Yeni’nin öncü şairlerinden Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu ve İsmet Özel gibi şairler İkinci Yeniden beslenen şairlerin artmasıyla bu şiir yeni bir söylem kazanarak, çağdaş bir değişim göstermiş. Amacın her şeyden önce “şiir” olduğunu söyleyen bu yazarlar 1980’li yılların ortalarında aynı dergilerde yazan laik ve İslâmcı şairler arasında bir süre beraberlik yaşanmıştır. İkinci Yeni, Türk şiirinin gelişimi içinde en son modernist atılım olmakla birlikte yeri hiçbir zaman tartışılamayacak tarihsel bir olgudur.51

İkinci yenicilerin şiirlerine göz atıldığı zaman gizliliğin ön planda olduğu görülmektedir.

1960-1980 arası yazılmaya başlayan şiir, dergi merkezli oluşumlarla belirginleşen ve şiirsel yapısı da bu dergilerde kümelenenlerin dünyayı algılayış, yorumlayış tarzıyla çerçevelendirmektedirler. Yirmi yıllık zaman diliminde yazılan

48 AKYÜZ, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923, s. 23. 49 AKYÜZ, Kenan, İslam Ansiklopedisi ,‘’Türkler (Türk Edebiyatı) ‘’, s. 594.

50 DOĞAN, Mehmet H, '' Türk Şiirinde İkinci Yeni Dönemeci'', Hece Aylık Edebiyat Dergisi, S.

53/54/55, (İkinci Baskı), Ankara, Mayıs/Haziran/Temmuz 2001, s. 125.

(25)

şiirin büyük bölümünün düşünsel dokusunu ve söylemini, üç darbenin yaşandığı, toplumun tarihsel kimliği ile bu kimliği yok etmeyi amaçlayan kültürel-siyasal-ekonomik yapılanmadan kaynaklanan çatışma, tepki ve sorgulama oluşturur. 1960-80 arası yayın hayatına giren edebiyat dergilerinden bazıları şunlardır: Türkçe, Değişim, İmece, Türk Kültürü, Yeni Dergi, Yeni Edebiyat, Sesimiz, Edebiyat, Yeni Edebiyat, Mavera vb. İlk ürünlerini bu dergilerde yayınlayan şairlerden birkaçı ise; Erdem Beyazıt, M. Akif İnan, Alâeddin Özdenören, Edip Gönenç, Cahit Zarifoğlu, Metin Altıok, Ahmet Telli, Arif Ay gibi yazarlar eserlerini bu dergilerde yayınlamışlardır. 1960-80’li yıllar, Modern Türk şiirinin en olgun dönemi olarak bilinmektedir.52

“Modern Türk Şiiri” 1950- 60 ‘lı yıllarında büyük hızla kendini geliştirmiş ve o dönemde gerek Türkiye’de gerek Arap dünyasında yaşanan olayları şairler şiirlerine yansıtmıştır. Arap dünyasında yaşanan olayları kendi sorunları ve acıları gibi gören şairlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. O dönemin şairlerinden Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu ve Arif Ay bu çerçevede değerlendirebilir.

52 AY, Arif, ''İki Buçuk Darbe Arası Türk Şiiri'' Hece Aylık Edebiyat Dergisi., S.53/54/55,(İkinci

(26)

BİRİNCİ BÖLÜM

1. BAZI ARAP VE TÜRK ŞAİRLERİN HAYATLARI VE EDEBİ ŞAHSİYETLERİ

Bu bölümde Ortadoğu’yu şiirlerinde işleyen Arap ve Türk şairlerinin hayatları ve edebi şahsiyetleri hakkında bilgiler verilecektir.

3.6. NİZȂR KABBȂNİ a) Hayatı:

1923 yılında Şam’da doğan Nizȃr Kabbȃni 1945 yılında Suriye Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Bu yıllarda Suriye Dışişleri Bakanlığına girmiştir ve sırasıyla Kahire, Ankara, Londra, Pekin, Beyrut ve Madrid’de diplomatik görevlerde bulunmuştur.53 En uzun diplomatik dönemini Çin’de yapmış

ve orda bulunduğu zaman diliminde Arap edebiyatı ve tarihiyle ilgili birçok makale yazmış. Bu makaleleri çeşitli Arap ve Avrupa gazete ve dergilerinde yayımlatarak kitap haline getirmiştir.54 Arap şiirinde İkinci Dünya savaşı sonrasında yenilikçi şair

olarak kabul edilen 55 şair Suriye’nin ve Arap şiirinin en güçlü sembolist şairlerinden

biridir. Arap dünyasında Haziran şiir akımını başlatmış ve bu akımla Arap şiirinde bir yol gösterici olmuş. Otuz beşe yakın yayımlanmış kitabı bulunmaktadır.56

Nizâr Kabbânî, şiir yazmaya başladığı andan itibaren kendi dilini bulur ve kendi ifadesiyle, “Onu insanların, tüm insanların pencerelerine konan bir kuş hâline getirir.” Kabbanî’nin zengin, özverili ve coşkun bir tabiatı olmakla birlikte şiirleri Arap dünyasının hemen her yerinde yayılmış. Yirmiyi aşkın şiiriyle, başta Muhammed ‘Abdülvehhâb olmak üzere, farklı bestekârlarca bestelenmiş, Ümmü Külsûm’dan Mâcide Rûmî’ye kadar çeşitli şarkıcılar tarafından kırk yıldır söylenegelmiş.57

Nizâr Kabbânî, 30 Nisan 1998 tarihinde Londra’da vefat etmiş ve cenazesi Şam’a getirilerek, burada aile mezarlığına gömülmüş.

53 ÜRÜN, Ahmet Kazım, Modern Arap Edebiyatı, s. 119.

54 FINDIKÇI, Metin, Çağdaş Arap Şiiri Antolojisi, Toroslu Kitaplığı, İstanbul 2007, s. 339. 55 ÜRÜN, Ahmet Kazım, Modern Arap Edebiyatı, s. 120.

56 FINDIKÇI, Metin, Çağdaş Arap Şiiri Antolojisi , s. 339.

57 TÜLÜCÜ, Süleyman, ''Nizar Kabbanî ve Eserleri Üzerine Notlar'', Atatürk Üniversitesi İlahıyat

(27)

b) Eserleri:

Çok yapıt ortaya koyan şair ve yazar olan Nizar Kabbâni’nin atmışa yakın eseri mevcuttur. Bunların çoğunu şiir kitapları oluşturur. Ayrıca bazı nesir kitapları olan inceleme, tiyatro ve otobiyografi eserleri de vardır.58 Nizâr Kabbânî’nin sayıları 44’ü bulan bazı şiir ve şiir kitapları şunlardır:

Kālet lî es-semrâ’ (Dimaşk 1944) , Tufûletü nehd (Dimaşk 1948), Sâmbâ (Beyrut 1949), Enti lî (Beyrut 1950), Kasâ’id (Beyrut 1956), eş-Şi’r kındîl ahdar, (Beyrut 1956), Habîbetî (Beyrut 1961), er-Resm bi’l-kelimât (Beyrut 1967), Hevâmiş ‘âlâ defteri’n-nekse (Beyrut 1967), Yevmiyyâtü imre’e lâ mübâliye (Beyrut 1968), Feth (Beyrut 1968), Şu’arâ’ü’l-ardı’l-muhtelle: el-Kuds (Beyrut 1968), İfâde fî mahkemeti’ş-şi’r (Beyrut 1969), Menşûrâtün fidâ’iyye ‘alâ cüdrâni İsrâ’îl (Beyrut 1969), Kitâbul-hubb (Beyrut 1970)- 1990 (“Aşkın Kitabı” adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir.), Kasâ’id mutevahhişe (Beyrut 1970), Lâ (Beyrut 1970), Mi’etu risâleti hub (Beyrut 1970), Ahlâ kasâ’idî (Beyrut 1970), Eş’ârun hârice ‘ale’l-kānûn (Beyrut 1972), İlâ Beyrûti’l-ünsâ ma’a hubbî (Beyrut 1976), Kulle ‘ȃm ve enti habîbetî (Beyrut 1977), Uhibbuki Uhibbuki… ve’l-bakıyyetu te’tî (Beyrut 1978), el-A’mâlu’ş-şi’riyyetu’l-kâmile (Beyrut 1968 I-II, Beyrut 1978) Hâkezâ ektubu târîha’n-nisâ’…,(Beyrut 1981) Kāmûsu’l-’ȃşıkîn (Beyrut 1981), el-A’mâlu’s-siyâsiyyetü’l-kâmile (Beyrut 1981), Kasîdetu Belkîs (Beyrut 1982) 2002 (15 Aralık 1982 tarihinde Beyrut’ta Irak Büyükelçiliği’ndeki patlamada hayatını kaybeden eşi Belkîs’in hatırası için yazılmış şiir)., Eş’ârun mecnûne (Selîm Berekât’ın seçtiği ve yayımladığı şiirler), (Beyrut 1983), Kasâ’id mağdûbun ‘aleyhâ (Beyrut 1986) (“Gazaba Uğramış Şiirler” adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir.), Tezevvectuki… Eyyetuhe’l-hurriyye (Beyrut 1988, 1990, 2006 (“Seninle Evlendim Ey Özgürlük!”) Lâ gālib ille’l-hubb (Beyrut 1989) , Hel tesma’îne… Sahîle ahzânî (Beyrut 1991), Hevâmiş ‘ale’l-hevâmiş (Beyrut 1991), Kasîdetü mâyâ (Beyrut 1993.)59

58 TÜLÜCÜ, Süleyman, ''Suriyeli Çağdaş Arap Şairi Nizâr Kabbâni Üzerine Bazı Notlar'', Atatürk

Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. 28, Erzurum 2007, s. 5.

(28)

İnceleme ve Tiyatro Eserleri:

‘Ani’ş-şi’r ve’l-cins ve’s-sevre (Beyrut 1972) (Şair Münîr el-’Akiş’le karşılıklı konuşma/diyalog), el-Kitâbe, ‘amelün inkılâbî (Beyrut 1975) (Makaleler), Şey’ mine’n-nesr (Beyrut 1979) , el- Mer’e fi şi’rî ve fî hayâti (Beyrut 1981) ( Şairle (Kabbani) karşılıklı konuşmalar), Mâ hüve’ş-şi’r (Beyrut 1981) (Makale), el- ‘Asâfîr lâ tatlübü te’sîrete dühûl (Beyrut 1981) (Şairlerin akşamlarına başladığı sözler), Ve’l-Kelimat ta’rifü’l-gadab, I-II (Beyrut 1983) (Kitaplardan seçme nesirler), Cumhûriyyetü Cünûnistân (Beyrut 1988) (Üç Perdelik Oyun), La’ibtu bi-itkan ve hâ hiye mefâtîhî (London 1990) (Diyaloglar)60

Otobiyografi:

Kıssatî ma’a’s şi’r: Sîre zâtiyye (London 1973), es- Sîretü’z-zâtiyye... li-Sayyâf ‘ Arabi (London 1987).61

c) Edebi Kişiliği:

Nizȃr Kabbȃni’nin şiirlerindeki ifadelerde cesaretlik, açıklık hemen fark edilir. Günlük konuşma diline yaklaşan sade ve doğal bir üslubu vardır. Dilde sadeliği savunduğu için varoluşçu temaları reddeder. Şiirin okuyucu tarafından anlaşılabilir olması görüşündedir. Şiirlerinin bir kısmı şarkı sözü olarak bestelenmiştir. Kabbȃni’nin gözde teması aşk ve kadındır. Bunun için ona Arap dünyasında “Kadın Şairi” lakabı verilmiştir. İlk şiirlerinde özellikle kadınlar, düzey olarak ideal görünseler de, daha çok şehevi yönden işlenir.62 Kadın konusu, sanat

yaşamının bütün safhalarında yer alır ve gelişim bakımından süreklilik gösteren en geniş tema olmuştur. 63 Evlilik dışı ilişki sonucu hamile kalmış bir bayana yapılan

haksızlığa şiddetle “Hamile” adlı şiirinde karşı çıkmıştır. Bu şiirde kadını cinsel bir meta olarak gören tutumundan uzaklaşıp kadının toplumsal sorunlarını işlemeye başlamıştır. Çok evlilik ve kadınlara karşı yapılan diğer haksızlıklara çattığı “Ekmek,

Haşhaş ve Ay” adlı şiiri öylesine tepki almış hatta Suriye parlamentosunda bu şiir

yüzünden Kabbȃni’nin yargılanması istenmiştir. Onun bu durumu dini otoriterlerin

60 TÜLÜCÜ, Süleyman, ''Suriyeli Çağdaş Arap Şairi Nizâr Kabbâni Üzerine Bazı Notlar'', s. 6. 61 a.e., s. 6.

62 ÜRÜN, Ahmet Kazım, Modern Arap Edebiyatı, s. 120.

(29)

tepkisini çekmiş; Ezher âlimlerinden Şeyh Ali Tantavi onun eserlerini şımarık bir zengin çocuğunun ahlâk bozucu arsızlığı olarak değerlendirmiş. Siyasi şiirleriyle de ünlü olan yazarın “Metâ yulimûne vefâte’l-Arab”(Arapların Ölüm Haberini Ne Zaman Duyuracaklar) adlı şiiriyle Arap dünyasının içinde bulunduğu siyasal ve toplumsal gerçekleri buruk bir alaycılıkla dile getirmiştir. 64

1960’lı yıllardan itibaren Filistin topraklarında kurulan İsrail Devletine karşı duygu ve düşüncelerin yanı sıra yerlerinden yurtlarından edilen Filistinlilerin dramatik durumunu edebiyata yansıtmıştır. O, Filistin topraklarında olup bitenlere büyük bir hassasiyet göstermiştir.65 İsrail’in Filistin topraklarını haksız yere

işgalinden sonra kaleme aldığı “Kudüs” adlı şiir, Nizâr Kabbânî’nin en ünlü şiirlerinden biridir. Modern Arap Edebiyatında, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Ahmed Şevkî’nin elde etmiş olduğu başarıyı 20. yüzyılın ortalarında Nizar Kabbani yakalamıştır.66

1.2. MAHMUT DERVİŞ a) Hayatı:

1941 yılında Akka yakınlarında bir köyde doğan yazar toprak sahibi Sünnî bir Müslüman ailenin çocuğudur. 1948 yılında İsrail devletinin kurulması ve el-Berve’nin İsrail tarafından işgal edilmesinden dolayı ailesi köyden göç etmek zorunda kalmıştır.67 17 yaşındayken Lübnan sınırlarından gizlice Filistin’e giren

Derviş, hayatının en acı günlerini şu dizelerle dile getirmiş: “Bir gün akşam vakti bu gece Filistin’e dönüyoruz dendi bana. O gece onlarca km. engebeli dağlar ve vadiler boyunca yürüyecektik ben, amcalarımdan biri ve bize rehberlik yapacak bir başka adam. Sabah olduğunda adeta çelikten bir duvara çarpışçasına hayal kırıklığına uğradım. O an ben önceden söylendiği gibi Filistin’deydim. Fakat nerede o Filistin! Evime dönememiştim ve ancak bin bir güçlükten sonra evimin yakılıp yıkıldığını öğrenebildim.” On yıl sonra Mahmut Derviş, Lübnan’dan geri döndüğünde köyünün

64 ÜRÜN, Ahmet Kazım, Modern Arap Edebiyatı, s. 120. 65 a.e., s. 120-121.

66 a.e., s. 121. 67 a.e., s. 112.

(30)

İsrailliler tarafından viraneye çevrildiğini görünce çok üzülmüş. Bundan dolayı kendisi de yeni bir ad taşımaya başlamıştır: ‘Filistin’de Filistinli bir sığınmacı’. Bu isim ömrünün bundan sonraki yaşamında İsrail askerleri ile köşe kapmaca oynamasına neden olmuştur. Aynı zamanda İsrail pasaportu da taşımamaktadır. Çünkü kendi öz vatanına kaçak yollarla girmiştir. 1967 yıllarında üç kez tutuklanmış ve hapis yatmıştır. Bu zaman diliminde yeni bir aşamaya geçen şair, bu yaşanmışlıklardan sonra “Sürgün Şair” ünvanını da almıştır. Üniversite öğrenimi için Moskova’ya giden şair istediğini bulamayınca geri döner.68 1970’li yıllarda Mısır’a gitmiş, 1972’de ise Beyrut’a geçerek aylık Şuûn Filistiniyye (Filistin İşleri) dergisinin editörü olarak Filistin Kurtuluş Örgütü için çalışmaya başlamıştır. 1975’te FKÖ Araştırma Merkezi Müdürü olarak atanarak 1982’de İsrail’in Güney Lübnan’ı işgal etmesinin ardından FKÖ Beyrut’tan uzaklaştırılınca Derviş Kıbrıs Rum kesimine yerleşmştir. 1987 ‘de Filistin yönetimine seçilen Derviş, 1993’te Oslo Anlaşmasını protesto ederek yönetimden çekilmiştir. Zira ona göre bu anlaşma Filistin problemini çıkmaza sokacak ve Filistin devleti hayalini ortadan kaldıracaktır. O, bu temel muhalefet düşünceleriyle şiir ve edebiyat çalışmalarına devam etmiş Tunus’u terk edip Paris’e yerleşmiştir. Burada Filistin davası ile ilgili düşünce ve duygularını dile getirmeye devam etmiştir. Bir süre sonra Filistin’e yerleşmeye karar veren Derviş, Ürdün’ün başkenti Amman’da kaldıktan sonra Batı Şeria’ya gelerek Gazze’ye yerleşmiştir. Amman ve Gazze arasında gidip gelerek kültürel ve edebi faaliyetlerini sürdürmüştür. Ayrıca daha önce yayınına ara vermiş olduğu el-Kermel dergisini çıkarmıştır. Birçok eseri Türkçeye tercüme edilen Derviş, geçirdiği açık kalp ameliyatı sonucu 9 Ağustos 2008’de yaşamını yitirmiştir.69

Sabra ve Şatilla’da 1982 yılının Eylül ayında yaşanan katliamın ardından yazdığı Beyrut Kasidesi ile 1984’te Sovyetler Birliği Lenin Ödülünü almıştır. Şiir ve yazıları nedeniyle birçok kez tutuklanarak cezaevinde yatan şair, 2006 yılında adı Nobel Edebiyat Ödülü adayları arasında yer almıştır. Lirik şiirinde geniş bir insanlık tarihini ve coğrafyasını konu edinmiştir. 2008 yılı Mayıs ayında 2. Beyoğlu Şiir Festivali kapsamında Türkiye’ye gelmiştir. Birçok şiiri Marsel Halife, Macide

68 YILMAZ, Nurullah, Filistinli Şair Mahmud Derviş, Fenomen Yay., Erzurum 2013, s. 14. 69 ÜRÜN, Ahmet Kazım, Modern Arap Edebiyatı, s. 113.

(31)

Rumi ve Ahmed Kabur tarafından bestelenen şair, Hamas ve el-Fetih örgütleri arasındaki çatışmaları da eleştirel bir yaklaşımla şiirlerinde konu edinmiştir. İsrail kökenli Fransız yönetmen Simone Bitton, 1997 yılında Fransız televizyonunda, kendisi hakkında bir Mahmut Derviş belgeseli yayımlamıştır. Filistin ulusal marşı “Neşîdu’l-İntifâda”nın söz yazarıdır. Özgürlüğe verdiği önemi şu sözlerle dile getirmiştir: “Ben aslında kendimi yazmak, çiçekleri yazmak, böceklerden bahsetmek isterim. Ama bunlardan bahsedebilmek için öncelikle özgür olmam gerekir. Benim özgür olmam için ülkemin özgür olması gerekir.”70

b) Eserleri:

Tuyur bila ecniha (Kanatsız Kuşlar), Ȃşikun min Filistin (Filistin’den Bir Aşık), 14. Baskı, Dar’l-Avde, Beyrut, Evrâku’z-zeytun (Zeytin Yaprakları), 11. Baskı, Daru’l-Avde, Beyrut, 1993, 1989: Divânu Mahmut Derviş (2 Cilt), Daru’l- Avde, Beyrut, 1990: Zâkira li’n- nisyân (Hafıza Unutmak İçindir), el-Müesesetu’l- Arabiyye, Beyrut, 1990: er-Rasâil(Mektuplar), Daru’l-avde, Beyrut, 1993: Erâ mâ urîdu (İstediğimi Görüyorum), Daru’l- Cedîd, Beyrut, 1993: el-Asâfîru temûtu fi’l-Celil ( Serçeler fi’l-Celilde Ölüyor), Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Tilke sûratuha ve hâzâ intiharu’l-ȃşık (İşte Onun Resmi ve Aşığın İntiharı), Daru’l- Avde, Beyrut, 1993: Habibeti tenhedu min nevmîha (Sevgilim Uykusundaan Uyanıyor), 8. Baskı, Daru’l-Avde, Beyrut, 1993: Muhavele rakam 7 (7 Numaralı Uğraş), Daru’l- Daru’l-Avde, Beyrut, 1993: Yevmiyyatu’l-huzni’l-ȃdi (Normal Bir Hüznün Günlükleri), Daru’l- Avde, Beyrut, 1993: Hiye uğniye hiye uğniye (O bir şarkıdır, O bir şarkıdır), Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Vasfu hâletinâ (Halimizin Tasviri), Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Verdun ekall (Biraz Gül), el- Müessesetu’l- Arabiyye li’dirâsa, Beyrut, 1993: A’râs (Düğünler), Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Ȃhiru’l-leyl (Gecenin Sonu), Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Divânu hısar li Medâihi’l-Bahr, Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Divânu medhi’z-zılli’l-Ȃli (Yüce Gölgenin Övgüsü Divanı), Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Vedâan eyyetuhe’l- harb (Hoşçakal Ey Savaş), Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Şey’un ani’l-vatan (Vatan Hakkında Birşey), Daru’l- avde, Beyrut, 1993: Uhibbuk ev lâ uhibbuk (Seviyorum, Sevmiyorum), Daru’l- avde, Beyrut, 1994: Ȃbirune fi kelâmin abirin (Gelip-Geçen Sözle Gelip-Geçenler), Daru’l- avde, Beyrut, 1994: Limâzâ

(32)

terakte’l-hısâne Vahiden? (Niçin Kısrağı Yalnız Bıraktın?), Riyad er-Rayyis Books, Londra, 1998: Ehade aşara kevkeben (11 Yıldız), Daru’l-Cedîd, Beyrut, 2000: Serîru’l-ğaribe (Zavallının Yatağı), Riyad er- Rayyis Books, Londra, 2001: Cidariyye (Duvarlık), Riyad er- Rayyis Books, Londra, 2002: Hâletu hısar (Kuşatma Hali), Riyad er- Rayyis Books, Londra, 2003: Lâ ta’tezir amma faalte (Yaptığından Özür Dileme), Riyad er- Rayyis Books, Londra.

Nesir alanındaki eserleri:

Şey’un ani’l-Vatan, Vedâan eyyetuhe’l- harbu, Vedâan eyyuhe’s-selâm, Yevmiyyâtu’l-huni’l-ȃdi, Zâkira li’n-nisyân, Fî vasfi hâletinâ, er-Rasail (Semîh el Kasîm ile birlikte).71

c) Edebi Kişiliği:

Çok sayıda şiir koleksiyonun sahibi olan Derviş’in adı, Filistin davasıyla özdeşleşmiştir. Filistin’in adeta ulusal şairi olan Mahmûd Derviş’in şiirleri üslup açısından karmaşık ya da çok sanatlı değildir. Bununla birlikte o, günlük kullanımda olan basit, herkesin anlayacağı sözcüklerden güçlü anlamlar yaratabilmeyi ve yoğun duyguları ortaya koyabilmeyi başarmış bir şairdir. Başlangıçta şiirler, Filistin halkının bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadeleyi hiç bırakmayan direnişçi kahraman üzerinde odaklanmaktaydı. 1982’de FKÖ’nün Beyrut’tan dışlanmasının ardından pek çok Filistinli gibi o da umutlarında bir hayal kırıklığı yaşamış ve şiirlerinde Filistinlilerin güçsüzlüğünü anlatan bir yaklaşım benimsemiş. Şiirlerinde genelde uluslararası politikanın önemine vurgu yapmıştır.72

Mahmude Derviş, 66 yıllık ömrünün yaklaşık 40 yılını Filistin’in milli şairi olarak Filistin davasına adamıştır. New York’ta Columbia Üniversitesi’nde Edward Said ile birlikte olduğu yıllarda şairliğinin en parlak dönemini yaşamıştır. Edward Said’e göre Derviş’in şiiri kayıp lirik şiirin gecikmiş dramaya dönüşmesi için verilen bir mücadele örneğidir. Derviş, bütün şiirlerini ana dili olan Arapça yazmış olmakla

71 BOZGÖZ, Faruk, Filistin ve İki Şair Emel Dunkul, Mahmut Derviş, Araştırma Yay., Ankara 2004,

s. 95-97.

(33)

beraber İngilizce, Fransızca hatta İbranice okuyordu, Özellikle Fransız şair Arthur Rimbaud’dan çok etkilenmiştir.73

1996 yıllarındaki Gazze saldırıları sırasında kendisine Ürdün’ün başkenti Amman’da özel bir ev tahsis edilmiş olmasına rağmen Ramallah’ta kalmak hakkında ki düşüncelerini şöyle dile getirmiş “Benim için sürgün belli bir coğrafi bölgeye hapsolmak anlamına gelmiyor. Nerede olursam olayım sürgünümü yanımda taşıyorum. Tıpkı vatanım kabul ettiğim dilimi yanımda taşıdığım gibi.”74

Derviş, bazen duygusal davranıp kendini lirizme kaptırarak şiirsel alandaki demirbaşlara yönelmiş, bu alandaki ezberleri bozmuş, bazen de lirizmden uzaklaşarak “ritim” faktörü ile “nesir” sanatı arasında bir konum belirmeye çalışmıştır. Zira her iki konudaki geniş bilgisi ve engin deneyimi sayesinde ne tam olarak nesir alanına girmiş, ne de tam anlamıyla ritim faktöründen vazgeçebilmiştir. Üstelik bu konularda tarafsız kalmayarak her iki konuda da, şiiri maceraya ve sürekli yeniyi aramaya teşvik eden her türlü sansasyonel durumlara hazırlayan açık bir alanda durmayı tercih etmiştir.75 Dervişe göre şiir bir gizem ve sonsuzluk kavramını

ifade eder. Şiir’de şekil ve üslup açısından kesin bir kayıt olamayacağı gibi, üzerinde anlaşılmış genel bir tanım da yoktur.76

1.3. EMEL DUNKUL a) Hayatı:

Modern Arap Şiirinde “altmışlar kuşağı” şairlerin önde gelenlerinden biridir. 1940 yılında Mısır’da doğmuş. Kendisi de zaten “eş-Şi’ru’l- Amûdi” olarak bilinen; vezinli, kafiyeli, aruzlu klasik şiirler yazmıştır. Arap kültürünün en önemli kaynakları olan Fıkıh, Tefsir, İslâm Hukuku ve pek çok şiir kitabına sahip olan Emel Dunkul’un babasının kütüphanesi; şairin ilk mektebi, babası da şairin ilk öğretmeni olmuştur. Üniversite öğrenimini tamamlamamıştır. İskenderiye ve Suveyş’te devlet memuru olarak çalıştıktan sonra 1966 yılında Kahire’ye yerleşmiş ve kendini şiire adamıştır. Siyasi şiir, onun gözde teması olmuştur. 1967’de Arap yenilgisinin

73 YILMAZ, Nurullah, Filistinli Şair Mahmud Derviş, s. 44. 74 a.e., s. 28.

75 a.e., s. 76. 76 a.e., s.84.

Referanslar

Benzer Belgeler

Boronik asit fonksiyonel grupları ile diol duyarlı bir nanomateryal olarak geliştirilen nanoparçacıklar, ilk olarak, doğal bir antioksidan bileşik olan kafeik asit için uygun

Kaydileştirme ve kaydi sistem, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 10/A maddesi ile düzenlenmiştir. Düzenlenme yeri nedeniyle, kural olarak, sadece Sermaye Piyasası Kanunu

The primarily aim of this research was to determine the ef- fect of single dose (6 mg/kg, SC) gamithromycin on the speci- fic cardiac damage markers (Troponin I and CK-MB mass) in

Süperiletken arıza akımı sınırlayıcılar (SFCL-Superconductor Fault Current Limiters), reaktörlerin veya yüksek empedanslı transformatörlerin aksine, normal

Hayvan alım satımında kefalet müddeti tahriren tayin edilmemiş olupta kefalet hayvanın bir vasfına müteallik değil ise mebide keşfedilen ayıptan bayiin mesuliyeti, teslim vakı

According to Debord, in societies in which modern conditions of production prevail, the whole of life presents itself ”as an immense accumulation of spectacles.” The spectacle

Bunun iki nedenden kaynaklandığını düşündük birincisi daha çok güç, otorite ve özellikle erkek çocuklarda kimlik oluşturmada baba ilk örnek olduğu için,

Modern Türk şiirinde şairlerin okur algısı birbirlerinden farklı veya aynı olabildiği gibi, bir şairin okur algısının zaman içinde değişebildiği de