şında Batıdan alınmış, daha çok gümüş üzerinde savatlama tekniği kullanılmıştır.
Küçük süs eşyaları ise genellikle som altın ve gümüşten yapılır, ince motif dokusu içine zümrüt, yakut, elmas ve inci gibi, büyülü bazı an lamları da olduğuna inanılan, kıy metli taşlar yerleştirilirdi.
Ayrıca ayna, kama sapı ve kını gibi
gündelik eşya ile bilezik, kolye, küpe, yüzük ve kemer tokası gibi süs eşyalarında «telkârî» denilen gümüş işçiliğine raslamaktayız. Türklerde maden işçiliğinin ileri bir el sanatı sayılması, kullanılan malzemenin cins ve özelliklerinin iyi bilinmesi kadar, işçiliğindeki sağlamlıktan ve süslemelerdeki in ce ve tutarlı zevkten de gelmekte dir.
CAM S A N A T I
Sırlanmış ve yaldızlanmış cam iş çilik tekniği, Selçukluların etkisiy le gelişmiş ve Eyyûbiler devrine in tikal etmiştir. OsmanlIlarda, öbür sanat kollarında olduğu gibi cam işleri Selçuklu etkisi altında baş lamış ve giderek gelişme göster miştir. Bu gelişmeyi renkli pencere camı ve kandillerde izlemek müm kündür. Rodos Adasında yapılan kazılarda Kanunî (Süleyman II) devrine ait cam örnekleri bulun muştur. Rodos'un Türkler tarafın dan işgalinde cam kullandıkları, Murat III. Surnâmesi'ndeki zenaat- kârların geçişini gösteren minya türde camcıların da yer aldıklarını, Mustafa III. devrinde Tekfur Sara yı civarının camcılara kiralandığı nı, bu mahalden başka yerde cam imalinin yasaklandığını bildiren belgelerden OsmanlIlarda bir cam sanayinin var olduğunu öğrenmek teyiz.
Sultan Abdülmecit, memlekette bir cam sanayiinin kurulmasını iste miş, 1848 de İstanbul'da, Boğazi- çinde Çubuklu denen mahalde bir
cam yapımevi kurulmuştur. Usta sının Mehmet Dede isminde bir Mcvievî dervişi olduğu rivayet olu nur. Bu fabrika AvrupalIların Filig rane ve bizim Çeşm-i Bülbül dedi ğimiz camları imal etmiştir. Vene dik stilinde olan bu örneklerin
renk, biçim ve desenlerinde Türk Sanatkârlarının özelliklerini gör mek mümkündür.
Bunlar dört grupta incelenebilir ler:
a) Çeşm-i Bülbüller : İki cam- ( renksiz) arasına yerleştirilmiş renkli veya düz beyaz camdan, çu buk camdan ipliklerle yapılmış şef faf camlardır. Şerbetlik kupa, sü rahi, baston, kase ya da lâledan denilen vazolara bu teknik uygu lanmıştır. Bunlara Çeşm-i Bülbül denilmesine, dekorların bülbül gö zündeki tahrirlere benzemesi iddia edildiği gibi cam fabrikasının ÇeŞ-
m-i Bülbül denen yerde olmasın dan yapılan eşyalara bu ismin ve rilmiş olduğu da söylenir.
b) Mat - beyaz Camlar: AvrupalI
ların opalin dedikleri ve hamuru kalay oksidi ihtiva ettiğinden süt- beyaz renkte olan, yarı-şeffaf cam lardır. Yine aynı çeşitlerde olup üzerleri ufak çiçek, yaprak ve ta rama hat dekorludur; renkli boya ve yaldızla Piyasada Beykoz cam ları diye namlıdırlar.
c) Renkli camlar : Birleşiminde çe şitli maden oksitleri bulunan ma vi, kırmızı, yeşil, sarı renkte olan camlardır. Üzerleri nadir olarak geometrik şekilde kesmeli ve renk li boyalıdır.
d) Kristaller: Renksiz, cam terkip- li olup kesim tekniğinden dolayı bu isim verilmiştir. Şişe, kâse, ib rik gibi çeşitlerde olup üzerleri geometrik şekil kesme ve yaldız süslemelidirler.
YAZI (I IA T) S A Al ATI
islamiyeti kabul etmiş Milletlerinyüzyıllar boyunca kullandığı ve İs lâmî Güzel Sanatların «en şerif ve lâtifi» en şereflisi ve güzeli diye ad landırılan yazı (H at) sanatı, Türklerin elinde en değerli eserle rini vermiştir. Çok çeşidi olan ya- zı'nın, islâmiyetin ortaya çıktığı za manlarda kullanılan şekli, düz ve basit harflerin birleşmesinden meydana gelmişti. Buna Ma'kıli ya zı deniyordu. (1 )
Daha sonra bu yazıdan kûfî denilen yazı çeşidi icadedilmiştir ki, ilk ceylan derisi üzerine yazılan Ku-
rân-ı Kerîmler bunun en basit ve henüz gelişmemiş şekliyle yazıl mıştır. Daha sonraki yüzyıllarda gelişen ve köşeli, düğümlü, çiçekli gibi başlıca üç ayrı karakter
gös-Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 2 1 0 3 1 0 0 6 * ( 1 ) Bu yazının kaynağını "Finike Alfabe