• Sonuç bulunamadı

Ahmet Mithat Efendi ve Jean Jacques Rousseau

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Mithat Efendi ve Jean Jacques Rousseau"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Özlem Nemutlu

AHMET MİTHAT EFENDİ AND JEAN JACQUES ROUSSEAU

ÖZ: Osmanlı modernleşmesinde ve buna bağlı olarak edebiyatın modernleşmesinde Batılı filozof ve sanatçılardan yapılan tercümelerin rolü büyüktür. Modern Türk edebiyatının kurucularından Ahmet Mithat Efendi de Voltaire, Schopenhauer, J.J. Rousseau gibi Batılı filozof ve sanatçılarla yakından ilgilenmiş, onlardan tercümeler yapmıştır. Bu yazıda J.J. Rousseau’nun Ahmet Mithat Efendi üzerin-deki etkisi değerlendirilecektir. Fransız Devrimi’nin müsebbibi olarak görülen Rousseau, Ahmet Mithat Efendi’nin gerek edebî ve fikrî eserlerinde gerekse de gazete yazılarında çeşitli şekillerde atıfta bulunduğu ve etkilendiği bir filozoftur. Hepsinden önemlisi, Rousseu’nun Contrat Social’ini yarım da kalsa bizde ilk tercüme eden Ahmet Mithat Efendi’dir.

Anahtar Kelimeler: Ahmet Mithat Efendi, J.Jacques Rousseau, Contrat Social/ Mukavele-i İçtimaiye

ABSTRACT: The role of translation from Western philosophers and artists is great in the process of Ottoman modernisation and within relation to that in the modernisation of Turkish literature. As one of the founders of modern Turkish literature, Ahmet Mithat Efendi closely dealt with literary men and artists such as Voltaire, Schopenhauer, J.J. Rousseau and translated various literary works from them. In this paper, J.J. Rousseau’s influence on Ahmet Mithat Efendi will be examined. Regarded as one of the initiators of the French Revolution, Ahmet Mithat Efendi refers to Rousseau’s works in his literary and intellectual works, and his articles in newspapers. Most significant of all, though he was not able to complete it, Ahmet Mithat was the first to attempt a translation of Roussaeu’s work titled Conrat Social into Turkish.

Keywords: Turkish, Ahmet Mithat Efendi, J.Jacques Rousseau, Contrat Social.

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 13, Nisan 2016, s. 95-118. * Yrd. Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

(2)

...

Osmanlı Devleti’ni yıkılmaktan kurtarmak için başlatılan modernleşme projesinin ve onun bir parçası olan edebiyatta modernleşmenin tercüme faaliyetleriyle başladığı hepimizce bilinmektedir. Gerek siyasî ve sosyal hayatın düzenlenmesinde gerekse edebiyatın modernleşmesinde Batılı birçok ismin eserleri ya tercüme ya da adapte edilmek suretiyle dilimize kazandırılmıştır. Batılı filozof ve edebiyatçıların, ideolojik yapının şekillenmesinde ve sanat eserlerinin muhtevalarında ve buna bağlı alarak ve-rilecek mesajlarında da etkili olduğunu biliyoruz. Modern Türk edebiyatının kurucu isimlerinden Ahmet Mithat Efendi de Paul de Kock, Adolf Mützelburg, Alexandre Dumas Fils, Octave Feuillet, Charles Mérouvel, Emile Richebourg, Emile Gaboriau, Xenéphon, Hector Malot, Léon Tiseau, Emile Augier, Friedrich von Floto, Anne Radc-liff, P. Corneille’in eserlerini tercüme etmiş; Schaupenhauer, Voltaire, Rousseau gibi Batılı filozoflarla yakından ilgilenmiş, gerek fikrî gerekse de edebi eserlerinde birçok Batılı filozof ve edebiyatçıya atıfta bulunmuştur. Bunların dışında doğrudan doğruya bir ismi zikretmemekle birlikte bazı eserlerinin içeriklerinin belirlenmesinde, dola-yısıyla kendi fikrî yapısının şekillenmesinde okuduğu Batılı yazarların etkisi olduğu da alenidir. Bu etki, Tanpınar,1 Orhan Okay,2 Erdoğan Erbay-Ali Utku,3 Emel Kefeli,4

Fazıl Gökçek5 gibi isimler tarafından çeşitli açılardan değerlendirilmiştir.

İnci Enginün, “Tanzimat yazarlarının hayran oldukları Voltaire’in, Rousseau’nun Türk edebiyatındaki maceraları hâlâ incelenmemiştir. Bu düşünürlerin etkileri sade-ce edebiyatta değil düşünsade-ce yapımızda da bulunmaktadır.” demektedir.6 Ben de bu

yazımda Tanzimat’ın önde gelen yazarlarından Ahmet Mithat Efendi üzerinde Jean Jacques Rousseau etkisini, başka bir ifadeyle Ahmet Mithat Efendi’nin kaynaklarından birini değerlendirmeye çalışacağım. Fransız İhtilali’nin fikir babası ve müsebbiple-rinden biri olarak görülen Rousseau, bizim toplumumuzda III. Selim’den itibaren tanınmaya başlamış, bu tanışmanın etkisi Tanzimat’ta iyice barizleşmiş ve bilhassa 1 Tanpınar, “Namık Kemal’in Yanı Başında Ahmet Mithat Efendi”, 19uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi,

s. 445-474.

2 Orhan Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi, Milli Eğitim Bakanlığı Yay. İstanbul,

1991, 424 s.; Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, (Kitabın “Batılılaşma Devri Türk Fikir Hayatı Üzerine Bir Deneme”, “Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı” gibi bölümleri konumuzla ilgili dikkate değer tespitler içermektedir.) (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2005).

3 Ahmed Midhat, Felsefe Metinleri, haz. Erdoğan Erbay-Ali Utku, Erzurum: Babil Yayınları, 2002, 309 s.;

Ahmed Midhat, Voltaire, haz. Erdoğan Erbay-Ali Utku, Konya: Çizgi Kitabevi, 2002, 371 s.

4 Kefeli, “Ahmet Midhat Efendi ve Tercüme”, Karşılaştırmalı Edebiyat, s. 157-161.

5 Gökçek, “Ahmet Mithat Efendi’nin Çevirileri ve Çeviri Anlayışı”, Küllerinden Doğan Anka, s. 196-206. 6 Enginün, Mukayeseli Edebiyat, s. 13.

(3)

Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal’in yeni devletin vizyonunu belirlemede en çok faydalandığı filozoflardan birisi olmuştur. Rousseau’nun bu etkisi çeşitli çalışmalarda farklı açılardan değerlendirilmiştir. Fert-Millet Temaları Bakımından Jean Jacques

Rousseau Tercümeleri başlıklı bir doktora tezi hazırlayan Ahmet Necmi Yaşar,7 “Türk

Basınında Jean-Jacques Rousseau ve Çevirileri Bibliyografyası” başlıklı yazısında Tanzimat Döneminden itibaren Türk kültür ve medeniyetinde Rousseau etkisini genel hatlarıyla kısaca özetlemiş, ardından Rousseau’dan yapılan tercümelerin ve onun hak-kındaki çalışmaların bibliyografyasını vermiştir. Bizde Rousseau etkisinden bahseden araştırmacıların büyük bir kısmı Cevdet Paşa’dan hareketle Rousseau’nun adının ilk kez Voltaire’le birlikte Reisü’l-küttap Atıf Efendi’nin III. Selim’e sunduğu layihada, eserleriyle Fransız İhtilali’ne sebep olan “meşhur zındık ve dehrî” olarak geçtiğini bildirmektedir.8 Ahmet Necmi Yaşar, Ziya Paşa’nın Tercüman-ı Ahvâl’deki “Maarife

dair bend-i mahsûs” başlıklı yazısında her ne kadar adı geçmese bile Rousseau’nun

Emile ve Contrat Social’in etkisinin çok açık olduğunu söyler.9 Ziya Paşa’dan başka,

Edhem Pertev Paşa,10 Ali Bey, Namık Kemal, Kemal Paşa-zade Said, Ebuzziya Tevfik,

Recaizade Mahmut Ekrem,11 Abdülhâk Hamid, Mehmed Suad gibi isimler üzerinde

de Rousseau’nun çok etkili olduğunu görüyoruz. Ziya Paşa’nın Emile,12 Kemal

Paşa-zade Said’in Fezail-i Ahlâkiye ve Kemâlât-ı İlmiye13 (1862) tercümeleri, Ebuzziya

7 Ahmet Necmi Yaşar’ın çalışmalarından İnci Enginün’ün Mukayeseli Edebiyat’ı (s. 13) sayesinde

haberdar oldum. Ahmet Necmi Yaşar, Fert-Millet Temaları Bakımından Jean-Jacques Rousseau

Tercü-meleri, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü-Elazığ-1985; Yaşar, “Türk Basınında Jean-Jacques

Rousseau ve Çevirileri Bibliyografyası”, s. 366-344.

8 Yaşar, a.g.e., s. 336; Okay, Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, s. 24. 9 Yaşar, a.g.e., s. 336.

10 Ahmet Necmi Yaşar, Rousseau’yu Türk okuyucusuna ilk tanıtan kişinin 1279/1862 tarihli 11 numaralı

Mecmua-i Fünun’da Julie ou la Novelle Heloise’den iki mektup çevirisiyle Edhem Pertev Paşa olduğunu

söyler. (Agy., s. 336, s. 339) Ancak Mecmua-i Fünun’un ilgili sayısında (nr. 11, Zilkade 1279) böyle bir mektup yoktur. Cevdet Perin de Edhem Pertev Paşa’nın “Beka-yı Ruh” başlığıyla tercüme ettiği şiirin Jean Jacques Rousseau’ya değil, lirik şair Jean-Baptiste Rousseau’ya (1671-1741) ait olduğu düşüncesindedir. Bkz. Perin, Tanzimat Edebiyatında Fransız Tesiri, s. 80.

11 Tanpınar, Recaizade Mahmut Ekrem’in, Rübab’da en olgun örneklerini bulacak olan estetiğin programı

gibi gördüğü “Tefekkür” (1888) şiirindeki hissî davranışın Rousseau’nun Yanız Gezerin Hayalleri’nin bizim dilimizdeki son serpintileri olarak görür. 19uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, s. 482.

12 Tanpınar, Ziya Paşa’nın Ebuzziya ile Adana’da iken Tahrirat müdürlüğünü yapan Nâzım Beyin bahsettiği

Rousseau’dan Les Cofession tercümesinin elimizde olmadığını söyler. s. 328-329.

13 İnci Enginün, Sabahattin Eyuboğlu’nun Sait Paşa’nın Rousseau’dan yaptığı tercümeyi, dilini biraz sunî

bulmakla birlikte çok beğendiğini, Sait Paşa’yı hakiki bir tercüme üstadı olarak görmesini dikkate değer bir tespit olarak değerlendirmiştir. Bkz. “Tenkit”, Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, s. 755. Bu bağlamda Türkçeye Rousseau’dan yapılan tercümelerin mukayeselerine ve hangilerinde alanlarının gerektirdiği terim, dil ve üslubun kullanıldığına yönelik çalışmaların yapılması gerekir.

(4)

Tevfik’in Jan Jak Russo (1887/88), Mehmed Suad’ın Bağdat’dan Haleb’e Arabistan

Seyahati, (1321-1904), bizim ediplerimiz ve edebiyatımız üzerinde Rousseau’nun

ne kadar etkili olduğunu göstermeye yeter. Tercüman-ı Ahval, Cüzdan, Kırk Ambar,

Medeniyet, İttihad, Şark, Mecmua-i Ebuzziyya, Hazine-i Evrak, Gülşen, Umran, Ma-arif, İrtika, Servet-i Fünun, Musavver Terakki, Tasvir-i Efkâr, Şebab, İçtihad, Şehbal, Fikir Hareketleri, Tercüme vb. gibi birçok gazete ve dergide Tanzimat’tan 1950’li

yıllara Rousseau’dan bahsedilen yazılar yazılmış, ondan tercümeler yapılmıştır. Bu ilgi, Tanzimat’ın ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadar olmasa da bugün de devam etmektedir. Dolayısıyla adını ilk duyurduğu yıllarda şeriattan beslenen genel kabulle-rin dünyasına uymadığı için çok tabii olarak Voltaire’le birlikte “zındık”lıkla tesmiye edilen Rousseau, Tanzimat’tan itibaren siyasî ve sosyal hayatımızın Batılı şartlara göre tanziminde çok etkili olmuş bir isimdir. Bunun en güzel delili, Rousseau’dan siyasî, felsefî, pedagojik ve edebî sahalarda birçok tercümenin yapılması, yine adı geçen alan-lara yönelik akademik çevrelerde Rousseau’nun çeşitli araştırmaalan-lara konu olmasıdır.14

Diğer taraftan Tanzimat’tan başlayarak Cumhuriyetin kuruluş ve şekillenmesinde de Fransız etkisinin devam etmesinin, Rousseau’nun bizde en çok okunan yazarlardan biri olmasında belirleyici olduğunu göz ardı etmeyelim.

Ahmet Mithat Efendi’nin üzerinde Rousseau etkisini “Edebî Eserlerinde”, “Ga-zete Yazılarında ve Fikrî Eserlerinde” ve Contrat Social’ın yarım kalan tercümesi “Mukavele-i İçtimaiye Dolayısıyla” şeklinde olmak üzere üç başlık altında değerlen-dirmeyi uygun gördüm.

14 Bu konuda Ahmet Necmi Yaşar’ın yukarıda zikrettiğimiz çalışmaları dışında şunlar da ilave olarak

söylenebilir: Özgüç, “Rousseau ve Türkiye”, s. 121-148; Öztürk, “XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatında Voltaire ve Rousseau Çevirileri”, s. 69-79; Nurettin Öztürk’ün bu yazısında “Rousseau, ‘J. J. Rousseau’dan

Tercüme: Tebkiyet’, Mecmûa-i Ebüzziya, 15 Muharrem 1302, C. IV, S. 38, s. 1206-1207” şeklinde

verdiği bibliyografik bilgi hatalıdır. Öztürk, Ebuzziya’nın Ahmet Mithat Efendi’ye verdiği “Tebkit” başlıklı cevap yazısını, Rousseau’dan yapılan tercümenin başlığı gibi düşünmüş, ayrıca “1. Vesika ile birini susturma (bkz. İskât). 2. Başa kakma” anlamlarına gelen (Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe

An-siklopedik Lûgat, s. 1254. ) “tebkit” kelimesini tebkiyet şeklinde okumuştur. “Tebkit” başlıklı kısım,

Ebuzziya’nın Ahmet Mithat Efendi’nin yazısına cevap niteliğinde yazdığı yazının başlığıdır. Ebuzziya Ahmet Mithat’ın yazısından hemen sonra onun üzerinde durdukları meseleyle ilgili izahlarının gereksiz ve yersiz olduğunu Diyojen ile Eflatun’un kölesi arasında geçen bir diyalogdan hareketle anlatır. (Mecmua-i

Ebuzziya, s. 1200.) J.J. Rousseau’nun mektubu ise, bu fıkradan sonra “Jan Jak Ruso’nun Meşahirden

Malerb’e Bir Mektubu” başlığı ile s. 1201-1206 arasında yer almaktadır. Ayrıca yine Nurettin Öztürk’ün yazısında, XIX. Yüzyıl sonuna değin yapılan çevirilerin verileceği söylenmekle birlikte Rosseau’dan yapılan tercümelerden sadece Mecmua-i Ebuzziya’da yayımlananlar yer almaktadır. Dolayısıyla hem bu yazıdaki hem de Ahmet Necmi Yaşar’ın yazısındaki bibliyografyanın gözden geçirilmesi ve Türk edebiyatında J.J. Rousseau etkisinin bütün yönleriyle ele alınması gerekmektedir.

(5)

1. Edebî Eserlerinde

Ahmet Mithat Efendi’nin Hüseyin Fellah (1875), Henüz On Yedi Yaşında (1881),

Esrar-ı Cinayat (1884), Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar (1888), Diplomalı Kız (1891), Ahmet Metin ve Şirzat (1891) ve Gönüllü (1898) romanlarında J.J. Rousseau’dan

bahsettiğini görüyoruz. Tabi onun edebi eserlerinde Rousseau etkisinin bu doğrudan doğruya zikir ve atıflarla sınırlandırılamayacağı kesindir. Hüseyin Fellah’ta15 Civelek,

Şehlevent’le konuşurken hürriyete vurgu yapar, insanların bir başkasının emrinde eşyalaşabileceği ve kendi kimliğini kaybedebileceğinden bahseder. Şehlevend onu dinledikçe “Sen okumuş olsaydın feylesof olurdun.”der. (s. 554) Yazar-anlatıcı araya girerek okura,

Zira işte görüyorsunuz ki Jean Jacques Rousseau gibi ve Voltaire gibi Diyojen gibi meşâhire cihanı sarsacak kadar nam kazandırmış olan fikr-i azâdegî bizim Civelek Mustafa’ya dahi gelmiştir. Ona geldiği gibi sair nice emsaline de gelir. Yani hikmetin başlangıcı için tahsil lazım gelmeyip bir akl-ı selim ve bir tab-ı müstakîm kifaye eder (ki o da safderûnlarda ekseriyetle bulunur) ama tahsil ve tefennün lâzımdır ki bu cevherlerden kıymetdâr olan efkâr vürud eyledikçe kaybetmeyerek bilâkis arkasını işletip mahsûlat-ı fikriyeyi dahi sairlerine nakletmek mümkün olabilsin! Benî beşerin cibilleti tıpkı Civelek Mustafa’nın dediği gibi değil midir?

der.

Burada vurgulanmak istenen ilk husus, Rousseau, Voltaire ve Diyojen gibi filozoflara dünyaca ün kazandıracak olan “fikr-i azedegî”/hürriyet fikri; ikincisi bu hikmetli/felsefî bakış açısı için tahsilin gerekmediği, akl-ı selim ve dürüst tabiatlı yani safderunlarda ekseriyetle bu özgürlüğün bulunduğu; üçüncüsü ise bu hürriyet fikrinin ancak tahsil ve tefennünle daha kıymetli fikirlere yol açabileceği ve bunların diğer insanlara da aktarılabileceğidir. Dolayısıyla Ahmet Mithat Efendi Rousseau karşısında önce komp-leksli olmaktan kaçınarak bahsettiği hürriyet fikri bizim halkımız içindeki insanlarda da görebileceğimiz bir durum der. Aslında bu mukayesede bile kompleksi sezebilmek mümkündür. Ardından Batılılaşma vasıtasıyla bizde önem kazanan ve medenileşmemiz ve böylelikle yıkılmaktan kurtulmamız için şart olan eğitimin önemine vurgu yapar.

Orhan Okay,16 Ahmet Mithat Efendi’nin burada “hakîm” ile “feylesof”; “hikmet”

ile “felsefe”nin farklılıkları üzerinde durduktan sonra Rousseau, Voltaire, Diyojen gibi birbiriyle ilgisiz filozofların isimlerini arka arkaya sıralamasının onun Batı felsefesi hakkındaki bilgisinin sathiliğini ortaya koyduğu fikrindedir. Hatta safderun kişilerin 15 Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Fellâh, haz. M. Fatih Andı, Ankara: TDK Yayınları, 2000.

(6)

filozofça düşündüklerini söylemesiyle “felsefe”yi iyice sıradan, âmiyane bir şekle soktuğunu ifade eder:

Ahmed Midhat’ın bu yıllardaki [1875’te basılan Hüseyin Fellah ilk romanlarındandır.] görüşüne göre, ahkâm-ı hikemiye veya felsefiye, insan zihninin, gerçekleşmesi mümkün olmayan hayâller üzerindeki faaliyetinden başka bir şey değildir. Bu fikirlerini Rousseau’nun tabiî hürriyet düşünceleri üzerine söyler. Bütün Tanzimat yazarları gibi Rousseau’yu oku-muş olan Ahmed Midhat, tabiî hürriyetin, Arşimed’in dünyayı oynatan manivelâsı gibi,

zihnî bir imkân olup gerçekleşmesi mümkün olmadığı inancındadır.17

Ahmet Mithat Efendi Rousseau’yu Voltaire’le birlikte Henüz On Yedi Yaşında romanında da anar.18 Ahmet ve Hulusi, yağmurlu bir gecede çok geç olduğu için

İstanbul’a dönemezler. Hulusi ““muvakkat zifafhaneler”e gitmeyi önerir, Ahmet, “Ben sabahlara kadar Voltaire’in, Jean Jacques Rousseau’nun şerefine konyak par-latabilirim ama o her gün gelin olan nazeninler ile bir dakika bile zifaf olamam, der. (s. 14). Ahmet’in Hulusi’den farklı olarak Voltaire ve Rousseau’yu tanıması ve onlar üzerine konuşmayı geneleve gitmeye tercih etmesi, Ahmet Mithat’ın olumlu kişilerini idealize etme endişesinden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte bu iki yazarın gün-delik meyhane sohbetlerine girecek kadar tanınmışlık kazanması da önemlidir. Ancak yine bu sohbet, iki Batılı yazarın fikrî ve felsefî yapılarına yönelik bir tartışma değil, sadece sıradan bir anmadan ibarettir. Diplomalı Kız19 Juli de Ahmet Mithat Efendi’nin

zengin edebiyat bilgisiyle idealleştirdiği ve yine aynı bilgiyle hayatını yoluna koyduğu roman kişilerinden birisidir. Juli’nin okuduğu yazarlar, genellikle Fransız klasikleri ile romantiklerdir ve bunların arasında Rousseau da vardır. Aynı idealleştirme Paris’te

Bir Türk’ün20 Nasuh’unda da vardır. Yazarın Paris’te Osmanlı’yı çok iyi temsil

et-tirmek için kurguladığı Nasuh, Farsça, Arapça ve Türkçeden yaptığı tercümeleri bir Fransıza beğendirecek ve Voltaire, Corneille, J.J. Rousseau ve Molier, Victor Hugo gibi Fransız klasik ve romantiklerin eserleri ile şark eserlerini mukayese edebilecek kadar Fransızca bilir.

Esrar-ı Cinayat’ta21 doğrudan doğruya Rousseau’nun İtirafat’tan bahseder.

Kalpa-zan Mustafa’nın mektupları onun edebî kabiliyetinin en önemli göstergeleridir. Hatta iki mektubunda verdiği haberler “bast u temhîd” edilerek, yani genişletilerek birkaç yüz sayfalık bir romana bile dönüştürülebilir ki bu da Mustafa’nın mektupları için zemm, yani olumsuzluk değil, tam tersine medhdir. Ahmet Mithat Efendi’ye göre sözün 17 Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi, s. 267.

18 Ahmet Mithat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında, haz. Nuri Sağlam, TDK Yayınları, 2000. 19 Ahmet Mithat Efendi, “Diplomalı Kız”, Letaif-i Rivayat, s. 593-662.

20 Ahmet Mithat Efendi, Paris’te Bir Türk, s. 16.

(7)

çokluğundan hoşlanmamak iddiasında bulunan Jean Jacques Rousseau’nun İtirafat başlıklı kendi hayat hikâyesinde her hususta uzun uzun değerlendirmeler yaparak cilt doldurmak zenginlik değil âdeta züğürtlüktür.

Esrâr-ı Cinâyat’ta anlatıcı-yazarın Rousseau’nun İtirafât’ından yola çıkarak

söy-lemek istediği, öncelikle kalpazan Mustafa’nın üslubu ile romanın üslubu arasındaki örtüşmeler hususunda okurlarını endişelerini gidermek ve İtirafât’ın dil ve üslubunu eleş-tirirken kendi üslubunun müdafaasını yapmaktır. Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar’da22

aslında kız kardeşi olduğundan habersiz Polini’ye olan duygularını değerlendirmek istediğinde aklına okuduğu romanlar gelir. Dünyada kendileri gibi iki gencin çok saf münasebetlerinin emsalsiz olduğunu, insanlık tabiatına aykırı olduğunu düşünür. Bu sırada aklına Balzac’ın Soletillol romanı ile, muhtemelen bu roman Clotilde de

Lusignan’dır, Jean Jacques Rousseau’nun Noevelle Heloise romanları gelir. Bu romanda

birbirini safiyane bir şekilde çok seven iki insanın neticede mutlaka visale ereceklerini okumak, onu ümitlendirir. (Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar, s. 382-383).

Birçok seyahat romanı yazan Ahmet Mithat Efendi’nin medenileşmeye tepki duyarak tabiata açılmayı, egzotik diyarları görmeyi tercih eden Rousseau’dan bu bakımdan da etkilenmesi tabiidir. Ahmet Metin ve Şirzat’ta23 Ahmet Metin, seyahat

arkadaşları Neofari ve Nikolso’ya gezilip görülen yerlerin layıkıyla tanınabilmesi için Rousseau’nun söylediği ve uyguladığı gibi yaya olarak yapmanın gerekçelerini anlatır. Bilgisi, görgüsü ve medeni tavırlarıyla Neofari’nin hayranlığını kazanan Ahmet Metin’i kıskanan ve ona göre malumatı son derece zayıf olan Nikolso bunun üzerine “güzel bir söz söylemeye fırsat bulmuş itikadıyla hemen atılarak “Şu Cenovalı deli herif mi?” der. “Ahmet Metin müteessirane gülümseyerek “Evet o Cenovalı akıllı herif” cevabını verir. Neofari de, Nikolso da, Ahmet Metin’in cevabından ziyade müteessir tavrından asıl tedaviye muhtaç olanların “meydan-ı hikmette Voltaire ile yarışan Rousseau’ya deli diyenler” olduğunu anlarlar. Böylece Ahmet Mithat Efendi okura J.J. Rousseau’yu doğru anlayan bir Osmanlı olan Ahmet Metin’le J.J. Rousseau’yu “deli” sıfatıyla küçümseyen bir Batılı olan Nikolso’yu mukayese etme imkânı sağlar.

Ahmet Mithat Efendi Rousseau’nun seyahatle ilgili fikrini Gönüllü’de24 de

tekrarlar. Yazar-anlatıcı Sirkeci’den Paris’e trenle giden birisinin bu iki şehir arasın-daki mekânları gerçekten görmüş olamayacağını söyledikten sonra, Roussseau’nun şimendifer yokken posta arabalarıyla yapılan yolculukları bile gerçek yolculuklardan saymadığını söyler.

22 Ahmet Mithat Efendi, Demir Bey yahut İnkişâf-ı Esrâr, haz. M. Fatih Andı, Ankara: TDK Yayınları,

2002.

23 Ahmet Midhat Efendi, Ahmet Metin ve Şirzat, s. 341.

(8)

Başta da belirttiğimiz gibi Ahmet Mithat Efendi’nin edebî eserlerinde Rousseau etkisi burada olduğu gibi sadece atıflarla sınırlı değildir. Orhan Okay, “Felsefe-i Zenan”, “Firkat”, “Cellât”, Fennî Bir roman yahut Amerika Doktorları, Ahmet Metin ve Şirzat,

İki Hud’akâr, Gürcü Kızı yahut İntikam, Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Âlemi,’nde

medeniyetin insanları mutlu etmek yerine onlarda can sıkıntısı, bıkkınlık ve usanç yarattığı, tabiata sığınma ihtiyacı ve özlemi gibi meseleler üzerinde durduğunu, diğer Tanzimat yazarları gibi Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerindeki buna benzer konuların muhtemelen J.J. Rousseau etkisinden kaynaklandığını belirtir.25 Söz gelimi “Felsefe-i

Zenan”daki kadınların birey olma fikri, yolculuk sırasında deniz ve tabiatla tanışma, mektuplaşmalar Rousseau’dan gelen etkiyle açıklanabilir. Okay’a göre bu eserdeki hürriyetin tabiatta ve tabiî hayatta bulunuşu fikri, yine Rousseau’dan gelmiştir. “Firkat”te Memduh’un medeniyetin hürriyetin hâmisi değil tam tersine mâhisi olduğuna, tabîi kanunlara mukabil siyasî kanunların hürriyeti yok ettiğine inanması hep Rousseau etkisinin bir sonucudur. Okay’ın bu konudaki en önemli tespitlerinden biri26 özellikle

“Cellat”taki bir bölümün “içtimâî mukavele” kavramını düşündürmesidir:

Ne fayda ki bu âlemde insanların her biri kendi istedikleri gibi yaşamamak, medeniyet-i hâzıranın cümle muktezîyatından olup insanların hey’et-i umûmiyesi tarafından cebro-lunan sûrette yaşamağa herkes mecbur olduğu hâlde o suret-i umûmiyeden hemen hiçbir kimsenin memnun olamamakta bulunması dahi medeniyet-i mevcûdedeki garâbeti bir kat daha arttırır.

“Firkat”te Memduh saadeti, ne belli bir maaşla çalışılan kalemde ne de sanat ve ticaretle uğraşmakta bulur. Onun seyahati tercih ederek şehirden kaçıp tabiata sığın-ma, tıynetine uygun bir bedevi gibi yaşama arzusu daha baskındır. Aşağıdaki alıntıda Ahmet Mithat Efendi’de Rousseau etkisi bariz bir şekilde gözükmektedir. Bununla birlikte onun bir gayesi de tabiatta Cenab-ı Hakk’ın yaratma kabiliyetini gözlemleyip muhakeme etmektir ki, bu son derece önemlidir:

Âlemde beni memnun edecek seyahatten başka bir şey yoktur. Her gün bir yer görmek ve her yerde Cenab-ı Hakk’ın bir sun’unu görüp keyfiyatı muhakeme etmek ile mütelezziz olurum. Tıynetim dahi bedeviyete pek yakın. Fikrimi İstanbul gibi birçok milyon nüfuslu bir memlekette her gün bin havadis işiterek ve bin türlü şey görerek perişan etmekten ziyade, meselâ bir geceyi bir dağ başında veya bir mağara içine veyahut bir köylü kulübesinde geçirerek yalnız o dağın veya mağaranın veyahut o kulübenin ahval-i hususiyesiyle meşgul

etmeyi kendimce daha hafif görüyorum.27

25 Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi, s. 36-39. 26 a.g.e., s. 275.

(9)

Emel Kefeli, “Ahmet Mithat Efendi’nin Romanlarında Edebiyat Coğrafyası:

Acâib-i Âlem” başlıklı yazısında, yazarın “coğrafya” hakkındaki düşünceleri ve

ça-lışmalarından kısaca bahsettikten sonra, farklı coğrafyalarda geçen romanlarından bir seçme yapmış ve bu romanlardaki mekanları tablo hâlinde göstermiş, fikirleri-ni somutlaştırmak için Acâib-i Âlem romanı üzerinde durmuştur.28 Kefeli, Acâyib-i Âlem’in kişilerinden Hicabî’nin “Aksaray’da bir oda içinde dünyaya gel. İshanbul’dan

harice çıkmaksızın büyü! Bu yaşa geldiğin hâlde henüz İzmit’e bile gidip görmemiş ol! Fusûl-i Erbaa [dört mevsim] yirmi otuz defa yekdiğerini takip eylesin de seni hep İstanbul ufku içinde görsün. Ey insanoğlu! Bir coğrafya haritasına hiç nazar-ı ibretle bakmıyor musun? Dünya yalnız senin bulunduğun noktadan mı ibaret? (Ahmet Mithat 2000, s. 246-247)” şeklindeki sözlerinden hareketle, yazarın dünyayı tanımada coğ-rafyaya nasıl bir anlam yüklediği konusunda dikkatimizi çekmek ister. Bundan başka “Âlem-i tedkikatta birkaç adım atabilmek”, dünyayı bir nebze olsun tanıyabilmek için çare olarak görülen seyahatin, “mahbûbe-i tabiata vüsul yolu” [sevgili tabiata ulaşma yolu] şeklinde tanımlanmasında, Tanzimat dönemi yazarlarında önemli bir etkisi olan Rousseau’nun tabiat anlayışının da payı olduğunu ifade eder.29 Kefeli’nin de belirttiği

gibi Ahmet Mithat Efendi bu seyahatleri, genellikle “harita okuma”ya dayalı hayali seyahatlerdir. Bununla birlikte Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar, Hüseyin Fellah,

Süleyman Muslî, Fennî Bir roman yahut Amerika Doktorları, Ahmet Metin ve Şirzat, Kafkas, Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Âlemi gibi bilhassa tabiata ve farklı mekânlara

yapılan yolculukları anlattığı eserlerinde Ahmet Mithat Efendi’nin okurunu tabiatın güzellikleri ve sırları ile buluşturmak istediği alenidir. Bunda şüphesiz belirildiği gibi Rousseau okumalarını etkisi vardır. O, seyahat edemediği zamanlarda haritalara ve seyahat kitaplarına başvurur. Dolayısıyla Ahmet Mithat Efendi’nin edebî eserlerinde bilhassa seyahat romanları vesilesiyle karşımıza çıkan tabiata duyulan hayranlık ve açılma, ferdî hürriyetin idraki, toplumsal düzenlemelerin gerekliliği gibi hususlarda J.J. Rousseau’nun etkilerini görebilmek mümkündür. Acâyib-i Âlem’de Suphi’nin kitaplarını bir İngiliz arkadaşı vasıtasıyla bir Mısırlıya satması ve aldığı parayla seyahate çıkması da anlamlıdır. Suphi, medeniyetin ürünü olan kitapların dünyası yerine seyahati tercih eder. Ancak burada sadece tabiata açılma, “acâib-i tabiiyyeyi görme” gayesi söz ko-nusu değildir, gideceği yerler yine medeni dünyanın ülkeleridir. Suphi, niçin seyahate çıktığını açıklarken “.. Halbuki biz henüz medeniyet-i beşeriyyenin bugün vasıl olmuş bulunduğu terakkiyi dahi görmemişizdir. Terakkiyât-ı beşeriyye bizim memleketimizde görüldüğü dereceden ibaret olmadığını anlayabilmek güç bir şey midir. Bunca ihtiraât-ı cedidenin hangi taraftan geldiğini düşündüğümüz gibi bizim memalik-i mütemeddine 28 Emel Kefeli, “Ahmet Mithat Efendi’nin Romanlarında Edebiyat Coğrafyası: Acâib-i Âlem”, s. 218-230. 29 a.g.e., s. 221.

(10)

ile gayr-ı mütemeddine arasında bir fasl-ı müşterek teşkil eylemekte bulunduğumuz kendi kendisine tahakkuk eder.” demektedir. (Acâyib-i Âlem, s. 250) Dolayısıyla Ah-met Mithat Efendi’nin seyahatten gayesi, başta Rousseau ve Romantiklerde olduğu gibi tabiata kaçış değil, gezip görüp ibret alma, içinde bulundukları toplum ile medeni toplumu mukayese etmedir.30 Burada tam yeri gelmişken şunu da hatırlatmak gerekir

ki, Ahmet Mithat Efendi’nin seyahate bu kadar önem vermesini sadece Rousseau etkisine bağlamamak gerekir. Nitekim Acâib-i Âlem’in kahramanı Suphi “tetkikat-ı tabiiye” vasıtasıyla Cenab-ı Hakkın kudret ve maharetine hayranlığı pekiştirmeyi vur-guladıktan ve Hicabi’ye Allah’ın bile Kuran-ı Kerim’de seyahati tavsiye buyurduğunu

hatırlattıktan sonra “Arzda seyretsinler! Evvelînin akıbeti ne olduğunu görsünler!” mealindeki ayet-i kerimeyi hatırlatır.31 Dolayısıyla Ahmet Mithat Efendi’nin burada

da sentezci bir anlayıştan hareket ettiğini söyleyebiliriz.

Gazete Yazılarında ve Seyahat ve Fikrî Kitaplarında

1884-1887 yılları arasında Tercüman-ı Hakikat‘te Rousseau’ya da atıfta bulunulan dört yazı yayımlanır.32 “Mütenevvia” başlıklı ilk yazıda33 Fezail-i Ahlakiye ve Kemalat-ı İlmiye sahibi Rousseau’nun eğitimin ahlaka tesir etmediği fikrine inanmamasını

eleş-tirir. Bunun için delil olarak İngiltere, Fransa gibi ülkelerde kadın ve erkeklerden suç işleyenlerin daha çok eğitimsiz kişiler olmasını gösterir. Toplumların kalkınmasında maarife çok önem veren Ahmet Mithat Efendi’nin bu hususta Rousseau’dan farklı düşüneceği kesindir. Böyle bir eseri yazan Rousseau’nun eğitimin rolüne inanmama-sını kabullenemez. Diğer taraftan Rousseau’nun bu eserinin daha sonradan Ahmet Mithat’la aralarında mahkemeye gidecek kadar büyüyecek bir tartışma cereyan eden Sait Bey tarafından tercüme edildiğini hatırlayalım.

30 Emel Kefeli de Suphi’nin seyahate çıkmasının kuzey ülkelerindeki terakkiyat-ı medeniyeyi ve acâyib-i

tabiiyyeyi görme gibi iki sebebinin olduğunu belirttikten sonra, Ahmet Mithat Efendi’nin kahramanına bu coğrafyayı niçin seçtirdiğini dönemin siyâsî gelişmeleri ışığında yorumlamıştır. Bkz. a.g.e., s. 223-224.

31 Ahmet Mithat Efendi, Acâib-i Âlem, s. 235.

a Kur’an-ı Kerim’de Âli-İmran, Yusuf ve Neml sûrelerinde seyahatin önemine dikkat çekilmektedir. Söz

gelimi Yusuf Sûresi’nin 109. Âyetinin meali şu şekildedir: “Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “mushaf.diyanet.gov.tr”

32 Ahmet Mithat Efendi’nin edebiyatla ilgili yazılarını yayıma hazırlayan Fazıl Gökçek ve Harika Durgun’a,

konumuzla ilgili metinlerin Latin harfli şekillerinden faydalanmama izin verdikleri için teşekkür ederim.

(11)

“Aynen Varaka: Tercüman-ı Hakikat Matbaasına”,34 başlıklı “Bu da Bir Çerkez”

imzalı yazı ise Çerkez Özdenler oyunu dolayısıyla yazılmıştır. Tarik’te “Bir Çerkez” im-zasıyla yayımlanan bir yazıda Çerkez Özdenler çeşitli açılardan eleştirilmiştir. Eleştirilme gerekçelerinden birisi muharrinin güya Jean Jacques Rousseau’yu takliden mugayir-i diyanet ve insaniyet olarak bu eseri tertip etmesidir. “Bu da Bir Çerkez” imzalı yazıda “hakim-i meşhur” Rousseau’yu tezyifin cahilce bir cesaret olduğu ve keşke Rousseau gerçekten taklit edilebilse şeklinde cevap verilir. Bu yazının sonunda Tercüman-ı

Ha-kikat ismi altında “Biz dahi mütalaamızı yarın yazarız.” ifadesi yer almaktadır. “Bu

da Bir Çerkes” imzalı yazıdan sonra Tercüman-ı Hakikat’in mütalaası olarak imzasız neşredilen yazılardan ikincisinin Ahmet Mithat’a ait olduğu kesindir. İhtiyatlı olmakla birlikte “Bu da Bir Çerkez” imzalı yazının da Ahmet Mithat’a ait olma ihtimalini göz önünde bulundurmalıyız. “Mütaalatımız”35 başlıklı yazıda ise, yazar J.J. Rousseau’nun

hangi eserini taklit ettiğini ve buna göre taklitte başarılı olup olmadığını öğrenmek ister. Ahmet Mithat’a Rousseau’yla ilgili edilen bir diğer itiraz, Rousseau’nun bir eserinde intihara başvurması, Ahmet Mithat’ın da ona öykünmesidir. Ahmet Mithat buna itiraz eder ve ilave olarak hiçbir eserinde intiharı özendirmediğini, ancak Çerkes Özdenler’de olduğu gibi çaresiz kalındığında intiharın dramatik eser için kaçınılmaz olduğunu be-lirtir. Üstelik oyunu izleyen herkesin intihara özenmek yerine onu tercih etmemek gibi bir karara varabileceğini de ilave eder. Bu tartışmalar bize, edebiyat eserinin işlev ve etkisi üzerine Platon ve Aristo’nun görüşlerini hatırlatmaktadır. Çok genel hatlarla ifade edecek olursak Platon, bilhassa gençlerin edebiyat eserlerinden olumsuz etkilenecekleri fikrinden hareketle edebiyatı zararlı bulur, sadece didaktik eserlere önem verir. Aristo ise katarsis/arınma kavramını ileri sürerek edebiyatın da bir çeşit bilgilenme vasıtası olduğunu iddia eder. “Tahsin ve Mütalaa”36 başlıklı son yazı ise yeğeni Mustafa Refik’e

hitaben yazılmış, yazma ve yaratma süreci psikolojisini değerlendiren ilgi çekici bir ya-zıdır. Ahmet Mithat Efendi, bir edebi eserin yaratılma sürecinde yazarların keşiş cübbesi giyme, çekmecede çürük elma bulundurma vs gibi psikolojik olarak ortam ve atmosferi hazırlama endişelerini yersiz bulur. Bu vesileyle Rousseau’dan bahseder:

Jean Jack Rousseau gibi var sen de bol bol gezin! Saha-i tabiatı temaşa et. Fakat bu hâl onun gibi sende dahi bir merdümgirizlikten neşet etmesin. İnsan kendi mensup olduğu cemiyet-i beşeri-yeyi beğenmeyip ondan daima kaçarsa pek gülünç olur. Rousseau dahi böyle gülünç olmuştur.

Keyifle ve ilgiyle okunan bu yazının sonunda Ahmet Mithat Efendi’nin gazete yazarlığı ile edebî yazarlığı pek ayırt etmediği görülmektedir. Onun gazete yazılarına baktığımızda Rousseau’yu genel olarak takdir eder gibi gözükmekle birlikte söz gelimi 34 Tercüman-ı Hakikat, nr. 1927, 18 Teşrinisani 1884.

35 “Mütalaatımız”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 1928, 19 Teşrinisani 1884. 36 Tercüman-ı Hakikat, nr. 3077, 21 Eylül 1887.

(12)

eğitimin önemi ve hayat tarzı ve sanat anlayışları bakımlarından ondan farklı düşündü-ğünü görüyoruz. Bütün bunlarda Rousseau’yu takdim ve onun fikirlerini telaffuz ederken Müslüman bir kamuoyunun tepkilerinden çekindiğini de göz önünde bulundurmalıyız. Bunun da ötesinde o Rousseau’yu biraz da görmek istediği gibi anlamış ve takdim etmiştir.

Gazete yazıları dışında seyahat ve fikir eserlerine baktığımızda şunları söyleme-miz mümkündür:

Ahmet Mithat Efendi Avrupa’da Bir Cevelan’da37 Rousseau’nun doğduğu şehir

Cenevre’yle ilgili izlenimlerini anlatırken şehrin tarihi hakkında bilgi verir ve bilhassa 18. yüzyılda birçok kanlı hadiseye sahne ve şahit olduğunu anlatır. Bu vurgulama-lardaki gaye, bir taraftan öykündüğümüz Batı medeniyetinin olumsuz taraflarına, diğer taraftan da Batı’nın fikir tarihindeki mücadelelerine dikkat çekmek olabilir. Cenevre’deki elim hadiselerin sebeplerinden biri olarak da Rousseau’nun eserlerini gösterir, onun eserleri “pespayegân-ı ahali”yi kışkırtmış, 1763’te eserleri ve kendisi gıyaben mahkûm edilmiş, âsâr-ı muzırradan dolayı idama mahkûm edilmiş, kararı infaz etmekle yükümlü cellat sadece eserlerini yakmıştır. Ahmet Mithat’ın uğradığı yerlerden birisi de J.J. Rousseau Adası olarak anılan yerdir. Burada ziyaretçileri yazarın heykeli karşılar. Ahmet Mithat Efendi, bir zamanlar Rousseau’nun Contract Social’ini büyük bir dikkat ve ehemmiyetle mütalaa eylediğini, Confessions-İtiraflar ile diğer eserlerini de seve seve okuduğunu, eserlerinin miktarının eşit olmamakla birlikte “hikmetçe” Voltaire ile denk olduğuna karar verdiğini ifade eder. Bir zamanlar idama mahkûm edilmiş olan bu “büyük adam”ın daha sonradan heykelinin dikilmiş olmasını vatanın şükrane-i hikmeti olarak yorumlar, bu heykelin ve dolayısıyla Rousseau’nun hayat hikâyesinin kendisini çok heyecanlandırdığını ifade eder. (s. 819-821) Cenevre şehrine benzerliğinden dolayı Küçük Cenevre diye tesmiye edilen Montrö’nün Vevey kasabasından da Nouvelle Heloise’nin kişilerini burada gezdirmesi ve burayı övücü sözleriyle anlatmaları dolayısıyla bahseder. (s. 843)

Ahmet Mithat, Ahbar-ı Âsâra Tamim-i Enzar’da38 “Siyasî Romanlar” başlığı

altında Courtin’den tercüme ettiği makalesine yer verir. Bu makalede sekizinci asrın sonlarına doğru değişen efkâr-ı umumiyeye bağlı olarak Fransa idare usulünün, me-deni ve ahlakî yapısının da alenen istihzaya alındığı ifade edildikten sonra halktaki söz konusu müstehzi tavrın romanlara da “siyasî” bir suret verdiği anlatılmaktadır. Bu vesileyle Nouvelle Heloise’den bahsedilmekte, bu eserin kendinden öncekilerden farklı olarak yalnız gülmek, eğlenmek için değil gerçek hayatta anlatılanlarla mukayese edilmek ve bir siyasî fikir edinmek gayesiyle okunduğu belirtilmektedir. Ahmet Mithat Efendi, bu yazıdan hareketle romanın her asrın eğilim ve şartlarına göre değiştiğini, 37 Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’da Bir Cevelan, s. 789.

(13)

Voltaire, Rousseau, Diderot ve Montesquieu gibi ilim ve hikmet sahibi yazarların okunmaktan haya edilecek romanların yerine asrın şartlarını dikkate alarak siyasî romanlar yazmalarını takdir eder. Bununla birlikte “Zamanımızın Romancılığı ve Romanları”nı değerlendirirken “Walter Scott ve George Sand’ı tarihî ve dindarane; Balzac’ı ahlakî; J.J. Rousseau ve bir dereceye kadar Victor Hugo’yu da “dinsizcesine romanlar” yazanlar olarak nitelendirir.39

Toplumun kalkınmasında eğitimin çok önemli olduğuna inanan Ahmet Mithat Efendi’nin bu hususta Rousseau’nun fikirlerinden ilham alacağı kesindir. Evlene-ceklere bir rehber olmak üzere yazdığı Peder Olmak Sanatı’nda ebeveynin en başta gelen rolünün çocuk yetiştirmek olduğunu, bunu kendi evladını çocuk yuvasına veren Rousseau’nun bile çocukların mutlaka ana-babaları tarafından bakılması gerektiğine inandığını “Çocuğa bakmanın ücreti şefkat-i validenin lezzetidir. Aylıkçı suretiyle bakanlarda bu şefkati aramak beyhudedir. Onlar yalnız aylıklarını bilirler.” tarzında fikirler beyan ettiğini söyler.40 Burada Contrat Social’de ilk mukavelenin ailede

im-zalandığını söyleyen Rousseau’yu hatırlamamak mümkün değildir.

2. Mukavele-i İçtimaiye Dolayısıyla

Rousseau’nun Ahmet Mithat Efendi üzerindeki en bariz etkisi diyebiliriz ki Contrat

Social’i Mukavele-i İçtimaîye başlığı altında çeşitli sebeplerle yarım kalacak tercüme

tefrikası dolayısıyla olmuştur. Ahmet Mithat Efendi’nin böyle bir tercümesi olduğu-nu ilk kez Tanpınar ifade etmiştir. Tanpınar, Üss-i İnkılap’ta 1876’da Meşrutiyetin ilan edilmesi ve Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe girmesi meselelerinde Ahmet Mithat Efendi’nin şahsî ve ferdî hürriyeti, II. Abdülhamit’in bizzat tebasına bağışladığı bir lütuf gibi gösterdiğini, yeni rejimi müdafaa edenlere karşı hürriyetin alınmayıp verilen bir şey olduğunu ifade ettiğini belirtir ve ondaki bu fikirlerin Contrat Social’i İttihat’ta tercüme ederken söyledikleriyle uyuştuğunu belirtir. Ne var ki İttihat’taki yarım ka-lan tefrikada imza bulunmamaktadır. Orhan Okay’ın bu tercüme dolayısıyla Üss-i

İnkılap’taki kısımları hatırlatmasından sonra bu tercümenin Ahmet Mithat Efendi’ye

ait olduğu kesinleşmiştir. Ancak İnci Enginün’ün Mukayeseli Edebiyat’ın önsözünde atıfta bulunduğu Ahmet Necmi Yaşar’ın yazımızın başında bahsettiğimiz Türkçede Rousseau tercümelerini değerlendirdiği ve 2007’de yayımlanan yazısında Contrat

So-cial tercümelerinden bahsedilirken Ahmet Mithat’ın tercümesine de yer verilmektedir.

Ancak bu bibliyografyada tercüme Şerait-i İctimaiye başlığıyla geçmektedir, halbuki Ahmet Mithat Efendi Mukavele-i İctimaiye başlığını tercih etmiştir.

39 a.g.e., s. 76.

(14)

Ahmet Mithat Efendi, 7-24 Temmuz 1292/19 Temmuz-5 Ağustos 1876 tarihleri arasında tefrika edilen bu tercümeye hangi gerekçelerle başladığını “Mukaddime-i Mütercim” bölümünde açıklar. “Tetkikat-ı amikası” ve “tarafsız”lığıyla şöhret bul-muş olan Rousseau Voltaire’le birlikte Fransız İhtilali’ni hazırlayarak insanlara hür bir medeniyet sunmuşlardır. Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin “ahrarane bir yoldan Tanzimat-i cedide esasını vaz etmekle meşgul olduğu son günlerde” siyasî hukukun düzenlenmesinde temel gördüğü bu kitabın yol göstereceğine inanır. Bu tercümeye niçin başladığını ve niçin bitiremediğini Üss-i İnkılap’ta41 yer alan Rodos’tan kardeşi

Cevdet’e yazdığı mektubunda ayrıntılı bir şekilde anlatır. Kendisinin de belirttiği gibi çok iyi niyetlerle başlayan bu tercüme faaliyeti, bazılarınca hoş karşılanmaz, Fransa’daki büyük inkılabın birinci sebebi olarak gösterilen bu eserin tercümesinden bizde de bir inkılap meydana getireceği endişesiyle “resmiye karib bir surette” men olunur. Kendi ifadelerine göre siyasete hiç bulaşmak ve herhangi bir iddialı yaklaşım içinde bulunmak istemediğinden bu yasaklamaya hiç itiraz etmemiştir. Dolayısıyla aslında dört kitap/dört bölümden oluşan Contrat Social’in sadece iki kitabı tercüme edilir. Ahmet Mithat Efendi, “tenvir-i efkâr” için başlattığı bu hamlenin Rehber-i

Saadet adıyla tercüme edilen eser-i muteber vasıtasıyla devam ettirilmek

istendi-ğini, ancak bunun kendi düşündüklerini gerçekleştirmekten çok uzak olduğunu söyler. Üss-i İnkılab’ı neşre hazırlayan İdris Nebi Uysal’ın, önsözde Ahmet Mithat Efendi’nin Toplum Sözleşmesi’ni Rehber-i Saadet adıyla tercüme etmeye başladı-ğını, ancak çeşitli nedenlerden dolayı bu işten vazgeçtiğini söylemesine rağmen42

Ahmet Mithat’ın ifadelerinden Rehber-i Saadet’le kendi tercümesini kastettiğini iddia etmek çok doğru gözükmemektedir. Kitap olarak basıldığına dair herhangi bir kayda rastlamadığımız için Rehber-i Saadet muhtemelen başka bir eserdir ve yine tefrikadır. Eserin mahiyeti hakkında net bir bilgi edinmek için o devirde çıkan gazetelerin taranması gerekmektedir.

Bütün bunlardan daha da önemlisi J.J. Rousseau’nun Contrat Social’in yarım da kalsa ilk kez Ahmet Mithat Efendi tarafından tercüme edilmiş olmasıdır. Vedat Günyol, 1946’da kendi yaptığı tercümenin önsözünde Türkçeye ilk kez 1913’te çevrildiğini ancak birtakım hatalar ve eksiklikler taşıyan bu tercümeden sonra ikinci çevirinin Hüseyin Cahit Yalçın tarafından Fikir Hareketleri’nde tefrika edildiğini söyler; dilinin eskiliğine rağmen daha başarılı gördüğü bu çeviriden ve Selmin ve M. Evrim’in “İçtimai Mukavele” adıyla yaptıkları tercümeden sonra sözü kendi tercü-mesine getirir.43 Günyol, yarım da kalsa eserin ilk kez 1876’da Ahmet Mithat Efendi

tarafından tercüme edildiğinden habersizdir. Bundan başka onun belirtmediği ancak 41 Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap, s. 452-453.

42 Uysal, “Üss-i İnkılap Hakkında”, Üss-i İnkılap, s. 12. 43 Günyol, “Çevirenin Birkaç Sözü”, Toplum Sözleşmesi, s.VIII.

(15)

Ahmet Necmi Yaşar’ın yazısı dolayısıyla haberdar olduğumuz, Contrat Social’in başka tercümeleri de vardır. 1913’ten önce 1911’de İçtihad’da eserin Haydar Rifat tarafından parça parça tercümeleri yayımlanmıştır. Bazı kaynaklarda Namık Kemal’in de bir tercümesi olduğu ve hatta çekindiği için yayımlamadığı söyleniyorsa da44

şim-dilik böyle bir tercümeye rastlanmamıştır. Ancak diğer yazarlarda olduğu gibi Namık Kemal’de de Rousseau’nun yoğun bir etkisi vardır. Namık Kemal’in Menemenli Rif’at Beye yazdığı mektupta,45

Jul Simon (Fransız filozofu) ile uğraşmak da, Pascal ile uğraşmak kabilindendir. Daha ciddi, daha muhakkık, daha makbûl kitaplar bul, anları oku... Meselâ Jean Jack Rousseau’nun Contrat Social’i, yahud, Blutschli’nin (Jean Gaspard, droit İnternatiuonal Codifle müellifi) Lugatü’l-Hukuk’u yahud Stuart Mill’in Self Goverment’i gibi,

ifadeleri yer almaktadır.

Mevcut kaynaklar doğrultusunda Ahmet Mithat Efendi’nin 1876’daki tercü-mesi, yarım kalmakla birlikte Türkçede ilk Contrat Social tercümesidir.46 Kitabın o

zamandan günümüze birçok tercümesi yapılmıştır.47 Bu tercümeler ile Ahmet Mithat

Efendi’nin tercüme ettiği iki bölümü mukayese etmek, yazarların tercüme anlayışları konusunda fikir edinmek bakımından önemlidir.48 Ancak bütün tercümelerin

mukaye-sesi ayrı bir çalışma konusudur. Mukayeseli edebiyatın önemli çalışma alanlarından biri olan bu tarz çalışmalarda ilgili dili bilmek ve konuyla ilgili metoda hâkim olmak gerekir. Biz burada Ahmet Mithat Efendi’nin tercüme anlayışı hakkında çok kısa ve genel bir bilgi vermek için onun tercümesi ile Hüseyin Cahit Yalçın’ın 1935’te 44 Perin, Tanzimat Edebiyatında Fransız Tesiri, s. 150.

45 Namık Kemal, Namık Kemal’in Hususi Mektupları II, İstanbul ve Midilli Mektupları-I, s. 358. 46 Hilmi Ziya Ülken de Rousseau’nun Mukavele-i İçtimaiye’sinin sadece (A.) tarafından yapılan

tercü-mesinden bahseder. Bkz. “Tanzimat’tan Sonra Garp Tercümeleri”, Uyanış Devirlerinde Tercümenin

Rolü, s. 251.

47 J.J. Rousseau’nun Contrat Social’ından yapılan tercümelerden bazıları: Toplum Sözleşmesi, çev. Vedat

Günyol, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi, İstanbul, 2013, (İlk baskı Toplum Anlaşması adıyla MEB Yayınları, 1946), 136 s.; Toplum Sözleşmesi ya da Siyaset Hukuku İlkeleri, çev. İsmail Yerguz, Say Yayınları, 2008, 191 s.; Toplum Sözleşmesi, çev. M. Tahsin Yalım, İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2006, 183 s; Toplum Sözleşmesi, Ahmet Şensılay, İstanbul: Anahtar Yayınları, 2010, 214 s.; Toplum

Sözleş-mesi, çev. Ali Alper, İstanbul: Roman Oda Yayınları, 2013, 134 s.; Toplum SözleşSözleş-mesi, çev. Şemsettin

Yeltekin, İstanbul: Araf Yayınları, 2013, 195 s.; Toplum Sözleşmesi, çev. Ankara: Banu Kaynak, 2014, 216 s.; Toplum Sözleşmesi, çev. Enver Günsel, Ankara: Tutku Yayınları, 2015, 190 s.

48 Contrat Social’in Türkçeye tercümelerinin tamamını görmemekle birlikte bunlardan bir kısmının birbirini

tekrarladığını, bir kısmında da aşırı yorumlamalara gidildiğini ve anlamayı zorlaştıran Öztürkçe kelimelerin tercih edildiğini gördük. Bu tarz metinlerin tercümelerini mukayesemize dahil etmek istemedik.

(16)

Fikir Hareketleri’ndeki Sosyal Mukavele yahut Siyasî Hukuk Prensipleri49 tercüme

tefrikası ve Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisinden çıkan Vedat Günyol’un Toplum

Sözleşmesi tercümesini mukayese etmek için birkaç örnek paragraf aldık. 1913’te

Hariciye emeklilerinden Ayın/A imzalı biri tarafından yapılan Mukavele-i İçtimaiye

yahut Hukuk-ı Siyasiye Kavaid-i Esasisiyesi başlıklı tercümeyi50 ise çok yoruma

dayalı ve anlaşılmaktan uzak ağır ve ağdalı bir dil tercih edildiği için mukayeseye dâhil etmedik. Dolayısıyla Ahmet Mithat Efendi’nin tercümesi ve yukarıda adı geçen diğer tercümeler ile Contrat Social’in51 orijnal metnini mukayese ederken tercümede

hangi anlayışın52 takip edildiğini tespit etmeye çalıştık53. Elbette böyle bir çalışma

için sadece birkaç paragraf yeterli değildir, tercüme metinlerinin tamamının orijinali ile mukayese edilmesi gerekir. Ancak böyle bir çalışma, tekrar söylemek gerekirse, bu makalenin boyutunu aşacaktır.

49 J.J. Rousseau, Sosyal Mukavele yahut Siyasî Hukuk Prensipleri, terc. Hüseyin Cahit Yalçın, Fikir

Hareketleri, nr. 111, 7 Kanunıevvel 1935-nr. 147, 15 Ağustos 1936.

50 J.J. Rousseau, Mukavele-i İçtimaiye yahut Hukuk-ı Siyasiye Kavaid-i Esasisiyesi, Müellifi: Fransa

Meşahir-i Hükemasından Jan Jak Ruso, Mütercimi: Mütekâidîn-i Hariciyeden Ayın/A, Kitaphane-i İslâm ve Askerî-İbrahim Hilmi, 1329/1913, 240 s.

51 J.J. Rousseau, Contrat Social, Ou Princıpes Du Drouıt Polıtıque, Précédé De, Discours, Lettre A

D’Alambert Sur Les Spectacles, Et Suıvı De, Consıdératıon Sur Le Gouvernement de Pologne Et La Réforme Projetée En Avrıl 1772, Lettre A.M. De Beaumont, Archevéque De Parıs, ETC., ETC., Édıtıon, Revue D’aprés Les Meılleurs Textes, Paris, Garnıer Fréres, Lıbraıres-Édıteurs, 6, Rue Des Saınts-Péres, 6, s. 239-340.

52 İnci Enginün, Türkçede Shakespeare Çevirileri ve Etkileri (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008) başlıklı

çalışmasında tercümede iki anlayıştan bahseder. Bunlardan birincisi daha çok Hasan Bedrettin ve Mehmet Rifat’ın benimsediği mealen tercüme (s. 34-40) diğeri ise Hasan Sırrı’nın benimsediği anlamı feda etmek uğruna aynen tercümedir. (s. 41-65) Muallim Naci bu iki görüşe de uyan aynen, mealen veya genişletilerek yapılabileceğine inanmaktadır. (s. 114)

53 Tercüme metinlerin Fransızca asıl metinle mukayeseleri hususunda hocam Prof. Dr. Rıza Filizok’a çok

(17)

La famille est donc, si l’on veut, le premier modèle des sociétés politiques: le chef est l’image du père, le peuple est l’image des enfants; et tous, étant nés égaux et libres, n’aliènent leur liberté que pour leur utilité. Toute la différence est que, dans la famille, l’amour du père pour dans Élat, le plaisir de commander supplée à cet amour que le chef n’a pas pour ses peuples. (Contrat Sacial, J.Jacques Rousseau, s. 240-241)

Mukavele-i İçtimaiye Sosyal Mukavele yahut

Siyasî Hukuk Prensipler Toplum Sözleşmesi

İmdi familyalar cemiyet-i siyasiyenin (yani hükümet-lerin) birinci numunesi de-mek olur. Bu cemiyetin reisi (hükümdarı) peder surettir. Efrat-ı milleti ise çocuklar su-retidir. Ve cümlesi müsavi ve hür yaratılmış olduklarından kendi hürriyetlerini satmazlar illa yine kendi istifadeleri için satarlar. Hükümet-i siyasiye ile familyalar arasında şu fark vardır ki pederin çocuklarına olan muhabbeti çocuklarına olan hizmet-i hıfziyesinin ücret ve mükâfatı olur ve bir hükümette ise hubb-ı riyaset hükümdarın milleti hakkında mevcut olmayan muhabbetin yerine kaim olur.

(Ahmet Mithat Efendi,

İtti-had, nr.8, 7 Temmuz 1292/19

Temmuz 1876)

Binaenaleyh aile, siyasi sos-yetelerin ilk örneğidir deni-lebilir. Şef babanın hayali-dir, hak da çocukların. Hepsi müsavi ve hür doğdukları için, hürriyetlerinden an-cak kendi faydaları uğrun-da vazgeçerler. Bütün fark şundadır: Ailede babanın çocuklarına karşı duyduğu muhabbet, gösterdiği ihti-mamların mükâfatını teşkil eder. Devlette ise emretmek zevki bir şefin kendi halkına karşı malik olmadığı bir mu-habbetin yerini tutar. (Hüseyin Cahit Yalçın, Fikir

Hareketleri, S.111, s.110)

Onun için aileye politik toplumların ilk örneği di-yebiliriz: Bu toplumlarda baş bir baba, halk da ço-cuklar gibidir; hepsi de eşit ve özgür doğdukları için, özgürlüklerinden ancak çı-karları uğrunda vazgeçer-ler. Aradaki bütün ayrılık şudur: Ailede babanın ço-cuklarına olan sevgi onlara gösterdiği özeni karşılar, devletteyse, devlet başka-nının kendi halkına besle-mediği bu sevginin yerini hükmetmek zevki alır. (Vedat Günyol, s.5)

Ahmet Mithat, kaynak metne daha sadık bir tercüme, kelimesi kelimesine bir tercüme denemiştir. Fakat seçtiği Türkçe kelimeler, çok uygun değildir. Buna karşılık Hüseyin Cahit Yalçın ve Vedat Günyol yorumlayıcı bir tercümeyi tercih etmiştir. Ter-cümelerin hepsinde de üslup yansıtma endişesi bulunmamaktadır. Kaynak metindeki paragraf bağı (o halde) iki tercümede de ihmal edilmiştir. İki tercümede de ikinci şahsa hitap ortadan kaldırılmıştır.

(18)

Les combats particuliers, les duels, les rencontres, sont des actes qui ne constituent point un état; et à l’égard des guerres privées, autorisées par les Établissements de Louis IX, roi de France, et suspendues par la paix de Dieu, ce sont des abus du gouvernement féodal, système absurde, s’il en fut jamais, contraire aux principles du droit naturel et à toute bonne politie, (Contrat Sacial, J.Jacques Rousseau, s. 244)

Mukavele-i İçtimaiye Sosyal Mukavele yahut

Siyasî Hukuk Prensipler Toplum Sözleşmesi

Muhaberat-ı hususiye yani düello ve müsadame-i bey-nü’l-şahseyn gibi şeyler birer harekettirler ki medeniyetçe makbul bir hâl teşkil demez-ler. Fransa Kralı Dokuzun-cu Lui’nin müsaade ettiği ve (pedodiyo-Paix de Die”) yani musalaha-i ilahiye de-nilen mütareke-i umumi-yenin terk ve tatil eylediği işbu muhaberat-ı hususiye derebeyliği hükümet-i cab-barenesininsuistimalatından olup beğenilmez bir suret ve hukuk-ı tabiye ve siyaset-i müstahseneyetevfik kabul etmez bir fena harekettir. (Ahmet Mithat Efendi,

İtti-had, nr. 11, 12 Temmuz 1292/

24 Temmuz 1876)

Hususi kavgalar, düellolar, çarpışmalar bir hal teşkil edemeyecek hareketlerdir. Fransa Kralı IX cu Louiz’nin müesseseleri tarafından mü-saade edilen ve Dieu Sulhu ile kaldırılan hususi harpler feudal hükümetin suistimal-leridir ve gayet manasız bir sistemdirler; tabii hukuka ve her türlü iyi bir hükümete mugayirdirler..

(Hüseyin Cahit Yalçın, Fikir

Hareketleri, S. 113, s. 141 )

İnsanla insan arasındaki kav-galar, düellolar, çarpışmalar, bir durum yaratmayan işler ve davranışlardır. Fransa kralı IX: Louis yasalarının izin verdiği, sonra da Tan-rı BaTan-rışı’nın bir zaman için yasak ettiği özel savaşlara gelince bunlar aslında saçma bir düzen olan (var olduysa eğer) derebeylik yönetiminin kötülükleridir ve doğal hukuk ilkelerine, her türlü yönetim politikasına da aykırıdırlar. (Vedat Günyol, s. 10)

Anlamı daha açık ve kolay anlaşılabilir olan bu paragraf, üç mütercim tarafından da esas itibariyle doğru tercüme edilmiştir. Ahmet Mithat Efendi’nin öğretici tavrı tercümelerine de yansımaktadır. Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Dieu Sulhu” diye çevirdiği ibareyi A. Mithat, “pedodiyo- Paix de Die” yani musalaha-i ilahiye denilen mütareke-i umumiye” şeklinde tamamen açıklayıcı bir tavırla çevirmiştir. Bu çeviride, kelimenin aslı, tercümesi ve yorumu vardır. Paragrafın birinci cümlesini Ahmet Mithat Efendi ve Hüseyin Cahit Yalçın, Vedat Günyol’a göre daha doğru tercüme etmiştir.

(19)

Je suppose les homes parvenus à ce point où les obstacles qui nuisent à leur conservation dans l’état de nature l’emportent, par leur résistance, sur les forces que chaque individu peut employer pour se maintenir dans cet état. Alors cet état primitive ne peut plus subsister; et le genre humain périroit s’il ne changeoit de manière d’être. (Contrat Sacial, J.Jacques

Rousseau, s.247)

Mukavele-i İçtimaiye Sosyal Mukavele yahut

Siyasî Hukuk Prensipler Toplum Sözleşmesi

İnsanları ol noktada farz edi-yorum ki kendilerinin hâl-i tabiisi içinde yaşayagitmele-rini bazı mevani men etmiş ve her ferdin kendi beka-yı mevcudiyetini temin için sarfedebileceği kuvvet o mevaniye mukavemetten aciz kalmış, bu hâlde insanın ilk ahval-ı bedeviyesi artık de-vam edemiyor. Eğer kendi idare-i mahsusasını değiştir-mezse nev-i beşerin kaybolup gideceğini tahakkuk etmiş.

(Ahmet Mithat Efendi,

İtti-had, nr. 12, 13 Temmuz 1292/

25 Temmuz 1876)

“İnsanları öyle bir hale eriş-miş farzediyorum ki o zaman, tabiat halinde yaşamalarına zarar veren engeller her fer-din tabiat hali içinde mevcu-diyetini idame için kullanabi-leceği kuvvetlere tesadüfleri sayesinde galip geliyorlar. Böyle olunca, o ilk hal artık devam edemez. İnsan nev’i, hayat tarzını değiştirmezse mahvolur.

(Hüseyin Cahit Yalçın, Fikir

Hareketleri, S. 113, s. 142)

İnsanları öyle bir noktaya varmış salım ki, doğal ya-şama halindeyken korunma-larını güçleştiren engeller, diretme güçleriyle, tek tek her kişinin bu durumda ka-labilmek için harcayacağı ça-balara üstün gelsin. O zaman bu ilkel durum sürüp gidemez artık; insanlar yaşayışlarını değiştirmezlerse, yok olup giderler.

(Vedat Günyol, VI, s. 13)

Üç tercüme de kaynak metni yansıtmamaktadır. Metni kısmen anlayan Hüseyin Cahit Yalçın’ın tercümesi, Vedat Günyol’unkine göre daha doğru gözükmektedir. Metni en iyi anlayan Ahmet Mithat Efendi’dir, fakat o da bir mealen tercüme yapmıştır.

Ahmet Mithat Efendi’nin tercümesini diğer tercümelerle mukayese etme hususunda bir örnek cümle üzerinde daha durmak gerekirse, orijinal metnin aslındaki “Chap. III. — Du droit du plus fort. (Bölüm III-En Güçlünün Hakkı” başlığı altındaki “Obéissez aux puissances.” (Contrat Social, s. 242) cümlesi, Ahmet Mithat Efendi tarafından “Devletlere itaat ediniz” şeklinde tercüme edilirken (İttihad, nr. 9, 8 Temmuz 1292/3), “Güçlüye itaat ediniz:” (Şemsettin Yeltekin/Araf, s. 11), “Güçlere boyun eğiniz!” (Tahsin Yücel/İş Bankası, s. 6), “Otoriteye itaat edin” (İsmail Yerguz/Say, s. 60), “Bütün güçlere boyun eğin” (M.Tahsin Yalım/Kalkedon, s. 20), “Güçlüye boyun eğin demek...” (Ali Alper/Oda, s. 11), “Güçlere boyun eğin” (Ahmet Şensılay/Anahtar Kit., s. 42), “Ortaya çıkan güçlere itaat edin” (Enver Günsel/Tutku, s. 23), “Güçlere boyun eğin.”

(20)

(Banu Kaynak/Nülifer, s. 18) tercüme edilmiştir. Ahmet Mithat Efendi, “Güç, kuvvet, iktidar, otorite” anlamlarına gelen “Puissance” kelimesini diğer mütercimlerden farkı olarak “Devletler” şeklinde tercüme etmiştir. Kanaatimce burada kastedilen de “güç”e, iktidar”a sahip olan “devlet”tir. Dolayısıyla Ahmet Mithat’ın tercihi diğerlerine göre daha doğru ve mantıklı gözükmektedir. Ayrıca onun genel tavrının devletin istikrarın-dan yana olduğunu da unutmamalıyız. Bu cümlenin bulunduğu “Galibin Hakkı” ve “Esaret”, “Hükümdar”, “Hükümdarın Kudret-i Nüfuzu”, “Heyet-i Kanuniye” başlıklı kısımlara “Mütercim Tarafından İzah”, “İcmal”, “Bir ‘Mühim’ İzah” gibi başlıklar altında Ahmet Mithat Efendi kendi yorum ve değerlendirmelerini eklemiştir. Ahmet Mithat Efendi, orijinal metinde yer alan ve diğer tercümelerin de yer verdiği bazı dipnotları atlamış, ancak onlardan farklı olarak söz konusu ilavelerde bulunmuştur. “Galibin Hakkı” kısmının sonuna eklediği “Mütercim Tarafından İzahat”ta (İttihad, nr. 9, 8 Temmuz 1292/20 Temmuz 1876) kuvvetin haklı yapmadığı, tam tersine kuv-veti yapanın hak olduğu tekrar vurgulandıktan sonra herkesin mahpus hayatı yaşadığı “zindan” gibi bir ülke yerine herkesin müşterek sahip olduğu “bahçe” gibi bir ülke tasavvur eder. Peder hükmündeki hükümetin evladı konumundaki tebaasına zorba-lıkla hükmettiğinde ancak iktidardayken sözünü geçirebileceğini, bunun da insanları isyana sevk ettiğini, halbuki hakikatleri olduğu gibi gösterip tebaasını mutlu etmeye ve kötülüklerden korumaya çalışan bir idarede zorlayama gerek kalmadan herkesin üzerine düşen vazifeyi yerine getireceğini iddia eder. Fert, toplum ve millet bazında “esaret”in mahiyetinin tartışıldığı “Esaret” bölümünden sonra yapılan “İzah”ta ise Ah-met Mithat Efendi, muharebelerde galip olanın mağlup olan üzerindeki hak meselesinin tarihçesine dair görüşlerini açıklar ve her zaman olduğu gibi burada da Batı hukuku karşısında Şeriat-ı Ahmediye’yi savunur. Avrupalı hukuk âlimleri söz konusu hakkın kadim zamanlardan beri mevcut olduğunu kabul etmekle birlikte bunun medeniyete muvafıklığını ilk kez J.J. Rousseau’nun dile getirdiğini ve bu yüzden de tebrike şayan bir başarıya sahip olduğunu iddia etmektedirler. Ahmet Mithat Efendi ise bu tebrik için “biraz nai ve belki tereddüt bile ederiz” dedikten sonra İslamiyette büyük günahların ve kefaretlerin sadakası olarak bir kul azat etmenin ne kadar büyük insanî ve medenî bir hareket olduğunu hatırlatır ve değerlendirmesini şu cümle ile bitirir: “Demek isteriz ki hikmet-i medeniyetten ayrılmayan dinimiz bu noktada dahi tebaüd etmemiştir.” (İttihad, nr. 12, 13 Temmuz 1292/25 Temmuz 1876) “Hükümdar” başlıklı kısmın sonuna eklediği “İcmal” kısmında ise (İttihad, nr. 13, 14 Temmuz 1292/26 Temmuz 1876) “Galibin Hakkı” kısmına ilave ettiği izahta olduğu gibi tartışılan meseleye açıklık getirmek ister, hükümet ve halk arasındaki muahedenin mahiyeti üzerinde durur. Ahmet Mithat Efendi, Rousseau’dan hareketle Cumhuriyet Türkiye’sinin temel düsturlarından olan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” hükmünün ilk telaffuzu olarak görebileceğimiz değerlendirmelerde bulunur. Ancak Ahmet Mithat Efendi’ye göre mesele bundan ibaret değildir, her fert devlete söz verdiği hizmet ve itaati yerine

(21)

getirmeye mecburdur, ferdi/halkı temsil etmek üzere getirilen hükümdar da onlardan biri olduğuna göre kendi kendisine teminat vermesi saçmadır. Burada elbette Ahmet Mithat’ın kastettiği seçilen bir lider değil, verasetle tahta geçen hükümdardır. Umumun iradesinden, menfaatinden ayrılan asilerin cezalandırılması mecburi olduğu gibi, hü-kümetin iradesi aksine olan bir umumi fikir ve hareket söz konusu olursa o zaman da hükümetin değişmesi şarttır. Devri için oldukça cüretkâr olan bu metin ve yorumlar, kanaatimizce bu tercüme tefrikasının neden yarıda kaldığını anlamak için bir fikir vermeye yeter. “Hükümdarın Kudret-i Nüfuzu” kısmının sonuna eklenen küçük bir izahtan sonra üzerinde durduğumuz değerlendirme ilaveleri içerisinde en dikkat çekeni “Mütercim Tarafından Bir ‘Mühim’ İzah” başlığıyla “Heyet-i Kanuniye”nin sonuna ilave edilendir. Ahmet Mithat, Rousseau’nun kanun koyucunun vasıflarını sıralarken “Öyle ise insana kanun koymak için Allah lazımdır.” cümlesinden hareketle, onun muhakemeye maddiyattan başlayıp maneviyat aşamasına geldiğini belirtir. Ancak Rousseau’nun fark edemediği mertebe-i rububiyet ile mertebe-i insaniyet arasında mertebe-i nübüvvet, yani peygamberlik mertebesinin bulunmasıdır. İnsanlığın bütün eğilim ve arzularını bildiği halde bunlara kapılmayan ancak peygamberlerdir. Ahmet Mithat Efendi’ye göre aslında Rousseau’nun bahsettikleri bizim de isteklerimize uy-maktadır. Kanunların en gelişmişi, önceki peygamberlerin söylediklerini içeren Şer-i şerif-i Ahmedî’dir. Ahmet Mithat Efendi’nin bu tavrı aslında Tanzimat’tan itibaren toplumu Batılı anlayışlara göre değiştirmek, ancak değiştirirken de gelenekle bağını koparmadan hareket etmek isteyen aydınların geneline özgüdür. Kimi zaman bu tavrı, biraz da aslında Batı’dan getirmek istediğimiz veya bizde eksik olarak gördüklerimiz, dikkatlice bakıldığında bizde aslında vardı, biz onları göremedik demek isteyen biraz da kompleksli bir bakış açısının ürünü olarak değerlendirmek mümkündür.

Ahmet Mithat Efendi ise gerekli gördüğü izah ve yorumlara rağmen bu tercümeye ihtiyaç olmadığını söylemez. Öyle olsa bu tercümeye girişmezdi. Kanaatimizce gayesi, Fransa’da ihtilale sebep olan ve Osmanlı’da zındık ve dehrî olarak bilinen Rousseau’yu kamuoyuna kabul ettirmektir. Tabi izahat ve icmallerden de anlaşılacağı üzere o doğ-rudan doğruya onun fikirlerinin uygulanmasından yana da değildir.

Netice olarak bizdeki modernleşme faaliyetlerinde J.J. Rousseau’nun etkisi büyük-tür. Toplum ve fert olarak “hürriyet” kavramının telakki edilmesinde, siyasi hukukun tanziminde, “adalet” ve “kanun” fikirlerinin yerleşmesinde Rousseau okumaları-nın rolünü yadsımak mümkün değildir. Tanpınar şiirde “biz”den “ben”e geçişte bile Rousseau’nun etkisine işaret eder.54 Osmanlı aydınlarının, Batı gibi bir sanayi devrimini

tecrübe etmediği hâlde medeniyetten kaçıp tabiata sığınma arzularını dile getirmele-rinde, Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinde de gördüğümüz gibi Rousseau etkisi söz konusudur. Rousseau’nun çok üzerinde durduğu bu medeniyet düşmanlığı, Müslüman 54 Tanpınar, 19uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, s. 271.

(22)

Osmanlı’nın bir bakıma “kafir Batı”dan kuşku ve endişe duymasıyla da birleşmiştir diyebiliriz. Nitekim daha sonraki metinlerde sömürgeci ve istilacı tutumundan dolayı “medeniyet”ten bir “canavar” olarak söz edilecektir. Modern Türk edebiyatının kurucu-larından Ahmet Mithat Efendi de gerek edebî eserlerinde, gerek gazete yazılarında ve fikrî çalışmalarında Roussseau’ya tamamen bir hayranlık duymak yerine onu kendine ve daha çok da içinde bulunduğu toplum şartlarına göre değerlendirmiş, bize gerekli olan yönleriyle olumlu bulmuş, yine bize ve kendi fikrî ve estetik yapısına uygun gelmeyen yönlerini olumsuz değerlendirmelere tabi tutmuş, kimi zaman da doğru anlayamamış veya anlamak istememiştir. Özellikle ferdî hürriyetin ve eğitimin rolünü vurgularken, seyahat ve başka coğrafyaları anlattığı romanlarındaki tabiatla ilgili de-ğerlendirmelerde bulunurken, tabiatın saf düzenini insanı mutsuz eden medeni ortama tercih ederken Rousseau’dan ilham almıştır. Ancak onun seyahati tercih ederek tabiata açılması, sadece Rousseau’dan esinlenmeye bağlı değildir. O, Kur’an-ı Kerim’in de tavsiyesine uyarak içinde yaşadığı Osmanlı toplumunu medeni toplumlarla mukayese etmek için de seyahate çıkar. Bununla birlikte Ziya Paşa, Namık Kemal, Edhem Pertev Paşa, Münif Paşa, Ebuzziya Tevfik, Said Kemalpaşazade vb. Tanzimat devrinin diğer aydınları gibi siyasî ve sosyal hayatın düzenlenmesinde Rousseau’dan o da faydalanmış, onun bizim toplumumuz için gerekli gördüğü fikirlerini yerleştirmeye çalışmış, ancak bunu yaparken her zamanki eleştirel tavrını korumuştur. Devletin ayakta kalması için medenî ve siyasî düzenlemelerin gerekli görüldüğü ve birtakım çarelere başvurulduğu bir dönemde bu konuda Batı medeniyetinin önde gelen isimlerinden J. J. Rousseau’ya baş vurması ve Batı siyaset felsefesinin temel metinlerinden olan Contrat Social’ini tercüme etmekle başlaması, Ahmet Mithat Efendi’nin bu önemli meselelerde hiç de tesadüfî hareket etmediğini gösterir. Bundan başka Mukavele-i İçtimaiye tercümesinin diğer tercümelerle mukayese edildiğinde Ahmet Mithat Efendi’nin metne hakimiyeti, devrin şartlarını ve okurunu göz önünde bulundurarak mümkün olduğunca en iyi anlamı vermeye çalışması, ilk tercüme olması gereği sınırlı da olsa siyaset felsefesi terimlerine başvurması vurgulanması gereken hususlardır. Ahmet Mithat Efendi’nin Kanun-i Esasi’nin ilanından ve yürürlüğe girmesinden önce ve bunun için hazırlıkların yapıldığı bir dönemde hayli anlamlı ve bilinçli olan Contrat Social tercümesi yarıda kalmasaydı siyasî ve sosyal tarihimiz için elbette daha manalı olacaktı.

Bu yazı vesilesiyle bizim gayemiz, Ahmet Mithat Efendi’nin edebî ve fikrî eser-lerine birçok Batılı filozofla birlikte J.J. Rousseau’nun da önemli ölçüde kaynaklık ettiği gerçeğini ortaya koymaktır. Elbette böyle bir çalışma, Rousseau’nun eserlerini Fransızca aslından okumak ve buradan hareketle Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerindeki malzemeyi değerlendirmek suretiyle daha manalı olacaktır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Modernleşme sürecinde elde edilen modernlik durumlarında kadınların çalışma hayatına girişlerindeki artış, eğitim alanında, okullarda, üniversitelerde öğrenci

In this study, we explored the changes of serum BDNF levels in alcoholic patients at baseline and after one-week alcohol withdrawal. Methods: Twenty-five alcoholic patients

Single dipole modelling of the right visual cortical activation at 100 ms (P100 m) after stimulus onset demonstrated a significantly shorter peak latency and a trend for

Bazı öğretim elemanları, öğrencilerinin yalnızca topluluk önünde çalarken değil, yanlarında tek bir kişi dahi olsa heyecanlandıklarını dile getirmişlerdir. Bu durumu

Three 24‐hour dietary recalls by telephone 

This study was undertaken to evaluate the antihypertensive effect of stevioside in different strains of hypertensive rats and to observe whether there is difference in blood

In the 4-month-old offspring, however, the Bcl-2 protein levels in the liver and cerebellum of both male and female pups were higher in the TCDD group as compared with the

In vitro study demonstrated that the anti-tumor effects of LOR in COLO 205 cells were mediated by causing G(2)/M phase cell growth cycle arrest and caspase 9-mediated