• Sonuç bulunamadı

Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Asst. Prof. Dr., Ataturk University, Faculty of Letters, Department of History

eğilmez@atauni.edu.tr ORCID ID: orcid.org/0000-0001-9414-4838

Arş. Gör., Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Res. Assist., Ataturk University, Faculty of Letters, Department of History

ahmet.yildirim@atauni.edu.tr ORCID ID: orcid.org/0000-0001-8910-7581

Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi-Journal of Turkish Researches Institute TAED-60, Eylül- September 2017 Erzurum

ISSN-1300-9052 Makale Türü-Article Types

Geliş Tarihi-Received Date Kabul Tarihi-Accepted Date Sayfa-Pages DOI- : : : : :

Araştırma Makalesi-Research Article 26.02.2017 22.06.2017 377-390 http://dx.doi.org/10.14222/Turkiyat3735 www.turkiyatjournal.com http://dergipark.gov.tr/ataunitaed This article was checked by iThenticate.

(2)
(3)

Öz

Türbesi Ordu ili, Kabataş ilçesi, Kuzköy Mahallesinde bulunan ve bölgede Şeyh Halil, Şidlü Dede, Sütlü Baba gibi adlarla bilinen Şit Abdal, bölgenin maddi ve manevi fethinde büyük rol oynayan Horasan erenlerinden ve Abdalân-ı Rûm’dan olup 1395 tarihli şeyhlik beratına göre Hızırü’r-Rûm’un oğlu ve Bâyezid-i Bistamî halifelerindendir. Şit Abdal, fetih hakkı olarak Bayramlu’nun Fidaverende bölgesindeki Kuzköy’de yerleşmiş ve köyün mülküne sahip olmuştur. Burada kurduğu zaviye ile geniş bir bölgede kısa bir sürede saygın bir mevkie ulaşmıştır.

Bölgenin Türkleşmesinde ve iktisadi açıdan kalkınmasında önemli bir yere sahip olan Şit Abdal’dan günümüze 1395 tarihli Arapça şeyhlik beratı, fonksiyonu tam olarak belirlenemeyen işlemeli, oval bir taş ile bakır taslar, üzerinde yazı ve üç adet tutamacı, içerisinde balık deseni olan bir tencere ile makalenin konusunu oluşturan ejderha başlı demir bir asa ulaşmıştır.

Ejderha motifinin genel olarak Çin’den geldiği düşünülse de İslâm öncesi ve sonrasında Türk sanatında yaygın bir motif olarak kullanılmıştır. Anadolu’da ve Türk dünyasında çeşitli örnekleri bulunan ejderha, bazen kanatlı, ayaklı, kulaklı, ağzından ateş püsküren ve vücudu balık pulları ile donanmış bir hayvan olarak tasvir edilmekte iken bazen de ayakları ve kanatları olmayan kulaklı yılan olarak işlenmektedir. Türk mitolojisinde yer-su ve gök kültleri ile ilgili olan ejderha, bolluk ve bereketin aynı zamanda yeniliğin ve koruyuculuğun simgesi olmuştur. En eski zamanlardan itibaren Türkler ejderhayı tanımlarken, luu, büke, nek yılan, evren ve ejder ifadelerini kullanmışlardır. Ejderha motifini ise hemen hemen sanatın her dalında işlemişlerdir.

Abstract

Şit Abdal whose tomb is located in Kuzköy in Kabataş in province of Ordu, is known as Sheik Halil, Şidlü Dede, Sütlü Baba in region and had an important role in material and spiritual conquest of the region and was from Khorasan Eren and Adlan-ı Rum, according to 1395 dated Sheikhood letters, he was son of Khidru’r Rum and succestor of Bayezid-i Bistami. Şit Abdal settled in Kuzköy in the Fidaverende region of Bayramlı and conquered the village as a right of conquest. He reached a respectable position in a short time in a large region with the zaviye he established here.

From Şit Abdal who had an important place in Turkification and economic development of the region, to daytime reached an Arabic Sheikhood Berat dated 1395 and an inlaided oval stone which’s funtion can not be determined exactly and copper containers and a three handled stewpot which has an script on and fish motif in it and a dragon-headed iron scepter which is the subject of this article.

Although the dragon motif was generally thought to originate from China, it was used as a common motif in Turkish art before and after Islam. The dragon, which has various examples in Anatolia and the Turkish world, is depicted as an animal with wings, feet, ears, fire from the mouth, and body with fish scales, but sometimes it is treated as an ears with no ears and wings. The dragon, abundance and abundance in the Turkish mythology, which are related to the earth-water and sky cults, have also become symbols of renewal and protection. From the earliest times, Turks used luu, büke, nek serpent, evren and dragon expressions to define the dragon. The dragon motif has been practiced in almost every branch of art.

Anahtar Kelimeler: Şit Abdal, Demir Asa,

(4)

Giriş

1980’li yıllarda Ordu Valiliği’nin Ordu ve çevresinin tarihi ile ilgili belgelerin tespiti ve toplanması konusundaki talepleri uyarınca, dönemin Aybastı İlçe Halk Eğitim Müdürü merhum Necip Çağman’ın Kuzköy’de tesadüf ettiği ve incelenmek üzere tarihçi Bahaeddin Yediyıldız’a teslim ettiği, onun da Kuzköy evrakı olarak adlandırdığı bir belge, Şit Abdal’ın kimliği konusunda önemli bilgiler sağlamaktadır. 1395 tarihli Arapça bir şeyhlik beratı olan bu belgenin başı ve sonu kayıptır. Bu belgeye göre, Şit Abdal olarak anılan Şidlü Dede’nin babası Hızırü’r-Rûmi’dir ve kendisi de Bâyezid-i Bistamî1

halifelerindendir2.

Hz. İbrahim’in makamının bulunduğu Halil şehrine gittikten sonra orada Hz. İbrahim’in kabrinden başlayarak Hz. İshak, Hz. Yakûb ve eşinin, Hz. Yusuf’un kabirlerini ziyaret etmiştir. Şit Abdal’da olgunluk halini gören şeyhler, sûfilerin tarikatına sülük etmesi için onu yetiştirdiler. Dünyaya az kıymet veren Halilullah’ı hatırlattığı, tarikata elverişli olduğu ve hakikat ehlinin yolunda gittiği için kendisine “gerek seferde olsun gerek hazerde olsun Halilullah Aleyhisselam’ın alemini taşıma” yetkisi verilmiştir. Böylece Şit Abdal, şeyhler ve fukara arasında girmiştir. Şit Abdal’a şeyhlik icazeti verenler, onun Allah’tan korkmasını, vaktin kıymetini bilmesini, övülen şer’i şerife uygun tarikatı benimsemesini vasiyet etmişlerdir. Belgenin son kısmında ise;

“Büyükler, şeyhler, dervişler ve kardeşler, Allah onların hepsinden razı olsun. Hepsi onun yardımını isteyip kendisini destekleyecekler, onun haysiyetini koruyup menfaatine uygun davranacaklardır. Sonra onun davetine icabet edip ikramda kusur etmeyecek, ihtiyaçlarını karşılama hususunda ihmal göstermeyeceklerdir. Bu hususta şu ayet-i kerimenin mazmununu göz önünde bulunduracaklardır. “(Hatırlayın) o günü ki herkes (dünyada) ne hayır işlediyse karşısında (onu) hazırlanmış bulacak, ne de kötülük yaptıysa onunla kendi arasında uzak bir mesafe olmasını arzu edecek. Allah size (asıl) kendinden korkmanızı emreder. Allah kullarını pek çok esirgeyendir.” (Kur’an:3/30)3

yazılıdır.

Rivayete göre Şit Abdal, günümüzde kabrinin bulunduğu Kuzköy’ün tam karşısına rastlayan ve Gülbahçe adı ile bilinen yerde “Asamı buradan atacağım, asa nereye düşerse beni oraya defnedin” demiştir. Şit Abdal, asasını attıktan sonra asa Kuzköy’e yani bugün kabrinin olduğu alana düşmüş ve asanın düştüğü yerden süt akmaya başlamış fakat akan

1Asıl adı Ebû Yezid Tayfur bin İsa bin Suruşan’dır. Iran’ın kuzeydoğusunda, Tahran-Meşhed karayolunun

üzerindeki Şahrûd’a bağlı Bistam köyünde 9’uncu yüzyılın başlarında doğmuştur. İnsanları Hakk’a davet eden, onlara doğru yolu gösterip saadete kavuşturan ve kendilerine Silsile-i Aliyye denilen büyük âlim ve velilerin beşincisidir. Sultanü’l-Arifin adıyla meşhurdur. İslam velileri arasında önemli bir yere sahip olan Bayezid-i Bistami hazretleri yazılı bir eser bırakmamış ancak sözleri, menkıbeleri, melameti ve yaşam biçimiyle bütün İslam âlemine ışık olmuş, Horasan Erenleri gibi Anadolu’yu gezmiş ve gittiği her yerde Kur’an’ın evrensel mesajlarını iletmiştir. Bkz. Mehmet Hakan Alaşan (2006), Melâmetîler: Horasan Erenleri: Abdalân-ı Rûm, Bacıyân-ı Rûm, Gazîyân-ı Rûm, Ahiyân-ı Rûm, İstanbul: Karakutlu Yayınları, s.142,146.

2http://yunus.hacettepe.edu.tr/~yyildiz/ordutarihindenizler.htm, (E.T.: 15.05.2016)

3 Bahaeddin Yediyıldız – Ünal Üstün (1992), Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları I: 1455 Tarihli Tahrir Defteri,

(5)

Şit Abdal’ın Ejderha Başlı Asası ve Türk Mitolojisinde Ejderha Motifi

süt daha sonra suya dönüşmüştür4. Halk arasında Şit Abdal’a “Sütlü Baba” denilmesinin

sebebi işte bu anlatıdır.

Horasan erenlerinden ve Abdâlân-ı Rûm’dan olduğu anlaşılan Şit Abdal bu anlayışla Kuzköy’e gelip yerleşmiş ve zaviyesini kurarak bölgenin Türkleşmesi, İslamlaşması ve şenlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Fetih hakkı olarak Kuzköy’ün malikânesi Şit Abdal’ın oğlu Şeyh Hasan’ın vakfına bırakılmış ve zaviyenin gelirleri bu sayede sağlanmıştır.5 İki baştan vergilendirilen köyün divanisi, atlı askerlere ödenmekte

malikânesi de zaviyeye verilmektedir.

Şit Abdal’ın bir tası, tenceresi, fonksiyonu tam olarak anlaşılamayan yuvarlak ve işlemeli bir taş ve araştırmamızın konusu olan ejderha başlı demir asası bugüne ulaşmıştır.

Şit Abdal’ın ejderha başlı demir asası, ön, arka, sol, sağ, üst ve genel görünümü aşağıdaki gibidir.

Türk demircilik sanatının nadir bir örneği olan Şit Abdal’ın asası, Türk-İslâm inancının bir sentezi olarak ejderha başı görünümüyle dikkat çekmektedir. Yaklaşık 1,5 metre boyundaki asa, üzerindeki işlemeleri hariç tamamen demirden imal edilmiştir. İşlemeler ise pirinç ile tezyin edilmiş ancak çoğu pirinç dolgu günümüze kadar kendini koruyamamış olsa da gövde ve baş kısmında pirinç ile tezyin edilmiş yerler yine de açıkça görülebilmektedir. Özellikle gözleri belirgin hale getiren hat boyunca pirinç dolgu vardır. Asa, genel olarak, baş, gövde ve uç kısımlarından oluşmaktadır. Yukarıdaki fotoğraflarda da görülebileceği üzere baş kısmı ejderha, boynun hemen altında bulunan boğum noktasından itibaren altıgen biçimli gövde kısmı, gövde ile uç kısımlarını birbirinden ayıran yine bir boğum noktası ve daralıp incelen ve sivri bir hal alan, oval uç noktası bulunmaktadır.

Baş: Bu bölgeyi yılan motifinden ayıran en önemli özelliği, dişleri, dili ve kulaklarıdır. Bilindiği üzere yılanların dilleri uzun, sivri ve çatallı olur. Dişleri ise üst çeneden gayet sivri ve uzunken kulakları da yoktur.

4 Recep Ali Yavuz, Şit Abdal türbedarı, Hüseyin oğlu, 1950 Kuzköy doğumlu; Nuh Pıstıloğlu, Ali oğlu, 1963

Kuzköy doğumlu, köy sakini.

5

(6)

Motif, ön kısımda ağzı açık bir şekilde betimlenmiş olmakla beraber, alt ve üst çenelerin ön kısımları hafif bir kıvrımla yukarıya doğru uzamaktadır. Ağız boşluğunda dil, yassı ve genişten dara uzanan ve uç noktasında sivri bir hal halan yassı ve yayvan biçimlidir. Hem alt çenede hem de üst çenede dişler, dudak kıvrımından başlayarak birbirine paralel ve simetrik ince tırtıklar ile gösterilmiştir. Üst dudakta açıkça okunabilen, Arapça الله“Allah” lafzı bulunmaktadır. Gök ve Yer-su kültü ile ilgili olan ve açık olarak betimlenen ejderha ağzının alt çenesi yeri, üst çenesi de göğü simgelemektedir. Bu, eski Türklerdeki “tengricilik” yani “Gök Tanrı” 6 inancının İslam inancına yansıması

durumuyla ortaya çıkmıştır.

Arka kısım başın üst kısmından başlayan ve enseye uzayan bir hat ile sağ ve sol kulakların alt kısmından başlayarak enseye doğru uzayan zikzak biçimli sekiz sağda ve sekiz solda olmak üzere hat ile bezenmiştir. Başın üst kısmından başlayarak boyun bölgesine uzanan bölüm altıgen biçimlidir. Bu bölge alt alta “v” biçimli iki hat ve bunun hemen aşağısında birbirine paralel iki düz hat ile süslenmiştir. Bu hatların tamamının pirinç ile doldurularak bezendiği ancak zamanla tahrip olduğu, hat boyunca uzanan bazı bölgelerdeki pirinç kalıntısından anlaşılmaktadır. Başın sağ ve sol tarafları ile boyun bölgesinde Arap harfli yazılar vardır. Bu yazılar gayet tahrip olduğundan sağlıklı bir biçimde okunamamaktadır. Yanak ve boyun bölgesi iki taraftan kulakların orta kısmından başlayan pirinç dolgulu bir hat ile bezenmiştir.

Ağız bölgesi yüzden ince bir kabartma ile ayrılarak belirgin hale getirilmiştir. Başın üst kısmında kulaklar, gözler ve yay biçimli bir hat üzerinde iki adet burun deliği belirgin olarak işlenmiştir. Kulaklar, ortası delik oval bir kabartma biçiminde olup gözler bir yuvarlak halka içerisinde nokta biçiminde pirinçten yapılmıştır. Gözler arasındaki alın bölgesi ise diğer bölgelere göre yassı biçimdedir. Üst dudağın üstten görünümü ise gagayı andırmaktadır.

Gövde: Asanın gövdesi baş ve uç kısımları arasında altıgen biçimde uzanmaktadır. Gövde üzerindeki düzlüklerde Kur’an’dan ayetler yazılıdır.

Uç: Asanın gövdesi ile uç kısmı silindirik bir çıkıntı ile birbirinden ayrılmaktadır. Bu çıkıntıdan sonra uca doğru daralan ovallik devam etmekte ve uç kısımda sivri bir hal almaktadır.

Uzakdoğu mitolojilerinde geniş bir yer tutan Ejderha motifinin hem İslamiyet öncesi hem de İslamiyet sonrası Türk mitolojisinde ve sanatında önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Türklerde “Hayvan Üslubu”7 adı verilen bu sanat Türk kültüründe

hayvan figürlerinin zaman içerisinde artmasına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Türkler bu sanatı hem ahşap üzerine hem de metallere işlemişler, dokumalarda da sıklıkla

6

Geniş bilgi için bkz. Ünver Günay-Harun Güngör (1997), Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ankara: Ocak Yayınları, s.33-41.

7 Proto-Türklerden itibaren gelişim gösteren bu sanat tarzı, Türklerin göçebe-çobanlık olarak adlandırılan

yaşamlarına paralel olarak gelişmiş ve sanatlarında hayvansal motifleri kullanmalarıyla yayılıp genişlemiştir. Daha çok hayvanlar arasındaki mücadeleleri konu alan bu sanatta, kimi defa da hayvan-insan mücadelelerine yer verilmiştir. Hayvan üslubunun başlıca öğeleri, kartal, geyik, ejderha, at, keçi, pars vs. gibi unsurlar ve Türk yaşam tarzıyla ilgili olanlardır.

(7)

Şit Abdal’ın Ejderha Başlı Asası ve Türk Mitolojisinde Ejderha Motifi

kullanmışlardır.8 Türklere ait kurganlardan9 ele geçirilen sanat eserleri bunun en güzel

göstergesidir. Sanatın her türlüsünü icra eden Türkler, demircilikte de diğer kültürlere nazaran ustalık göstermişler, demiri en iyi biçimde işlemişler ve hayatlarının her aşamasında bu metali kullanmışlardır.10 Demircilikteki maharetli eller sayesinde diğer

kültür ve medeniyetlere karşı üstünlük kurmuşlardır. Makalenin ana konusunu oluşturan Şit Abdal’ın asası Türklerin demirciliği ve sanatı hakkında hiçbir şüpheye mahal vermeyecek kadar görkemli ve önemlidir. Demir asa üzerine işlenen ejderha motifi ise eski Türk inanç ve geleneklerinin İslâmiyet sonrası yaşamlarına ne denli etki ettiği konusunda da bilgi vermektedir.

Mitolojik yaratıklar içerinde kuvvetli bir mevkie sahip olan ejderha, destanlarda, efsanelerde, masallarda, şiirlerde ve çeşitli anlatılarda geçmektedir. Ejderhanın birçok çeşitlemesi vardır. Ejderha tanımı coğrafyadan coğrafyaya değişiklikler arz etmekte, kimi zaman kanatlı, vücudu balık pulu, ağzından ateş çıkaran bir hayvan bazen de kulaklı bir yılan olarak tasvir edilmektedir. Ejderha bazen tek, bazen üç bazen de yedi başlı olarak anlatılmaktadır11. Daha çok yılandan soyutlanmış bir mitolojik hayvan olarak karşımıza çıkan ejderha hemen hemen tüm kültür ve inançlarda yer almaktadır. Çinliler “Lung”, Araplar “Tanin”, Moğollar “Moghur”, İranlılar “Ejderha”, Avrupa’da ise daha çok “Dragon” adı ile bilinmektedir 12 . Türkler ise ejderhayı tanımlarken birçok ad kullanmışlardır. En eski zamanlarda Hunlar, Çin’den etkilenmiş olacaklar ki, ejderha için “Luu” demişler, kendi başkentlerini de Ejderha Şehri manasını taşıyan “Lung-ch’eng” olarak adlandırmışlardır13. Ejderha motifi, gök ve yer-su unsurlarına bağlı olarak geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Çin kaynaklarında Shih-Chi ve Hou-han-shu’da gök ve yer ibadethanelerinden bahsedilirken Hunların bir ejderha festivali düzenlediği anlatılmaktadır14. Büke15, nek yılan16, evren17 gibi adlar da Türklerin ejderha karşılığı

olarak kullandığı diğer sözcüklerdir.

Ejderhanın yedi başlı çeşitlemesi Kaşgarlı’da şöyle geçmektedir.

“Yeti başlığ yil büke, Yabakuların18 en büyüğü olduğu gibi yiğitlere de bu

ad verilir ve Büke Budrac denilir19.

8 Bahaeddin Ögel (1985), Türk Kültür Tarihine Giriş, c.V, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s.137-140. 9 İslamiyet öncesi dönemde Türklerin mezar geleneğidir. Mezar üzerine toprak yığma yoluyla oluşturulan tepe,

korunaklı yer anlamına gelir.

10 Cemal Anadol-Fazile Abbasova-Nazile Abbaslı (2007), Türk Kültürü ve Medeniyeti, İstanbul: Bilge Karınca

Yayınları, s.129.

11

Metin And (2007), Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s.322.

12 Zeki Tez (2008), Mitolojinin Kültürel Tarihi: Doğu ve İslam Mitolojisi, Mitolojik Söylenceler, İstanbul: Doruk

Yayınları, s.44.

13

Bahaeddin Ögel (1995), Türk Mitolojisi II, Ankara: TTK Yayınları, s.566.

14 Yaşar Çoruhlu (2011), Türk Mitolojisinin Ana Hatları, İstanbul: Kabalcı Yayınları, s.154.

15 Kaşgarlı Mahmud (2003), Divanü Lügat-it-Türk, Çev., Besim Atalay, III. Kısım, Ankara: TDK Yayınları, s.227. 16

Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügat-it-Türk, III. Kısım, s.155.

17 Anadolu inançlarında yüz veya bin yaşına değen yılanların evrenleşeceği yani ejderhaya dönüşeceği ve

melekler tarafından göğe çekileceği inancı hâkimdir. Bkz. Emel Esin (2001), Türk Kozmolojisine Giriş, İstanbul: Kabalcı Yayınları, s.43.

18 Karahanlıların çağdaşı, gayrı Müslim bir Türk boyudur. Hükümdarları Divanü Lügat-it-Türk’de de belirtildiği

gibi Büke Budrac’tır.

(8)

Dede Korkut Kitabında da

“… Yidi başlı ejderhaya yetüp vardum, Heybetinden sol gözüm yaşardu.

Hey gözüm, namerd gözüm, muhannet gözüm,

Bir yılandan ne var ki korkhdun didüm” 20denilmektedir.

Şehnâme’de “Türk orduları demirden, çelikten kurulmuş ordulardır” diyen Firdevsî, Türklere karşı ilk defa savaşacak olan Rüstem’in babası Zal’dan aldığı öğütü şöyle tarif etmiştir.

“Türkler savaşta erkek ejderdir, Nefesleri alev, hınçları belâ yağmur, Bayrakları, zırhları siyah demir, Bilekleri ve külahları demirden, Sen, yeryüzü demir diyorsun, Süngüler havada bir zırh sayacaksın, Yer ve dağ demir oldu diyeceksin.”21

Ortaçağın Ermeni müverrihlerinden olan ve Türklerin Anadolu tarihine dair verdiği bilgilerle önemli bir yere sahip olan Urfalı Mateos, Çağrı Bey ve kuvvetlerinin 1016-1021 yılları arasında Anadolu’nun doğusunda bir prenslik olan Vaspurakan’a yaptıkları akını anlatırken “Kanatlı yılanlar, bütün Hıristiyan memleketlerini ateşe vermek üzere geldiler. Kana susamış yırtıcı hayvanların ilk ortaya çıkışı böyle olmuştur. Bu zamanda Türk olarak adlandırılan barbar millet Vaspurakan’a geldiler”22 demektedir. Aynı yazar, 1064 yılında

Anı kentini fetheden Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan için “İranlıların ejderi” tanımlaması yapmaktadır23.

Ejderha Türk mitolojisinde su, bolluk ve yeniden doğuşun simgesi sayılmıştır24.

Türk halkı yılanı (kulaklı yılan) hazinelerin bekçisi ve koruyucusu olarak görmüştür. İnanca göre yılan ya da kulaklı yılan yani ejderha hayat ağacının bekçiliğini yapmaktadır25.

Bu ejderha abırga veya acırga olarak adlandırılmaktadır26. Savaşçı kahramanlar ve kutsal

kişiler ejder tarafından ya tutulur ya da korunur. 15’inci yüzyıla tarihlendiği düşünülen Hacı Bektaş efsanesinin metninde, Hacı Bektaş’ın düşmanlarından korunmak için bir ejder

20 Muharrem Ergin (1997), Dede Korkut Kitabı I: Giriş – Metin – Faksimile, Ankara: TDK Yayınları, s.237. 21 Abdülkadir İnan (1998), “Türklerde Demircilik Sanatı: Tarihte ve Folklorda”, Makaleler ve İncelemeler, II,

Ankara: TTK Yayınları, s.229.

22 Urfalı Mateos (2000), Urfalı Mateos Vekâyi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Çev.,

Hrant D. Andreasyan, Ankara: TTK Yayınları, s.48.

23

Urfalı Mateos, Vekâyi-Nâme, s.119.

24 Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.155.

25 Necati Gültepe (2014), Kızılelma’nın İzinde: Onbin Yıllık Turan Dünyasının Sırrı, İstanbul: Ötüken Yayınları, s.383. 26

(9)

Şit Abdal’ın Ejderha Başlı Asası ve Türk Mitolojisinde Ejderha Motifi

tarafından bir mağarada saklandığı, sonra da ejderin Hacı Bektaş’ın emri ile gökyüzüne çıktığı anlatılır27.

Çift ejder gökyüzü ve evrenin simgesi ve düzenleyicisidir28. Gök kubbenin en

alttaki çığrısını (felek) bir çift ejderin çevirdiği hakkında ibareler bir Uygur kağanına sunulmuş mani dinine ait metinde yer almaktadır. Yusuf Has Hacib, gök çığrısını bir ejderin (evren) çevirdiğini şu dizelerle anlatmaktadır.

“Yarattı, kör, Evren tuci evrilir, Anıng birle tezginç yime tezyinir.”29

Gök ejderi, Türkçe ifadeyle Kök-luu veya evren hem göksel mekânın hem de zamanın simgesidir30.

Ejder, On İki Hayvanlı Türk Takviminde bir takvim varlığıdır ve Ejder Yılı, en uğurlu en hayırlı yıl olarak varsayılmaktadır31. Ejderha yılı, bolluk ve bereketin

sembolüdür32. Divanü Lügat-it-Türk’de icadı ve gelişimi hakkında önemli bilgi verilen 12

Hayvanlı Türk takviminde yıllar sırasıyla Sıçgan Yılı, Ud Yılı, Pars Yılı, Nek Yılı, Tawışgan Yılı, Yılan Yılı, Yund Yılı, Koy Yılı, Biçin Yılı, Takagu Yılı, İt Yılı ve Tonğuz Yılı olarak verilmektedir. Bu takvimde özellikle beşinci yılın adının değiştiği görülmektedir. Bu yıl bazen balık, bazen luu (ejderha)33 ve DLT34’de olduğu gibi Nek yani

Timsah yılı olarak verilmektedir. “Nek Yılı, girdiğinde yağmur çok yağar, bolluk olurmuş” bilgisi yine Kaşgarlı tarafından bize verilmektedir35. Aynı eserde “Nek Yılan”36 denilerek

ejderha tarif edilmiştir. Çünkü ejderha ne tam bir yılan ne de tam bir timsahtır. Yine de Türk mitolojisinde yılan ile ejderhanın bir arada olduğu düşünülmektedir.

Azerbaycan mitolojik inancına göre evin, bahçenin, suyun, yolun, dağın vb. her şeyin iyesi yani koruyucusu vardır. İnanışa göre bunlara selam vermek şarttır37. Ev iyesinin

yılan olarak tasavvur edilmesi, Azerbaycan’da evde yaşayan ve dokunmadıkça evdekilere zarar vermeyen yılana olan inanç şeklinde korunmuştur. Bu inanç Anadolu’da da vardır. Bu koruyucu yılanların Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın soyundan gelenlerin evlerini koruduğuna inanılır38. Anadolu’nun hemen her yerinde ev meleği olarak nitelendirilen

27 Pertev N. Boratav (2012), Türk Mitolojisi: Oğuzların, Anadolu, Azerbaycan ve Türkmenistan Türklerinin

Mitolojisi, Çev., Recep Özbay, Ankara: Bilgesu Yayınları, s.66-67.

28 Tez, Mitolojinin Kültürel Tarihi, s.44.

29 Emel Esin (2001), Türk Kozmolojisine Giriş, İstanbul: Kabalcı Yayınları, s.43; Yaşar Çoruhlu (1999), Türk

Mitolojisinin ABC’si, İstanbul: Kabalcı Yayınları, s.143.

30 Esin, Türk Kozmolojisine Giriş, s.44. 31 Tez, Mitolojinin Kültürel Tarihi, s.50. 32

Kaşgarlı Mahmud (2005), Divânü Lügati’t-Türk, (Çeviri, uyarlama, düzenleme, Seçkin Erdi, Serap Tuğba Yurteser), İstanbul, s.173. Ejderha yılı burada timsah yılı olarak adlandırılmıştır. Türk mitolojisinde ejderha, kulaklı yılan-timsah karışımı olarak tasvir edilmektedir. Bkz. Bahaeddin Ögel (2006), Türk Mitolojisi, II, Ankara: TTK Yayınları, s.566.

33 Bahaeddin Ögel (2014), Türk Mitolojisi, II, Ankara: TTK Yayınları, s.718. 34 Divânü Lügati’t-Türk.

35

Kaşgarlı Mahmud (2003), Divanü Lügat-it-Türk, Çev., Besim Atalay, I. Kısım, Ankara: TDK Yayınları, s.344-348.

36 Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügat-it-Türk, III. Kısım, s.155.

37 Fuzuli Bayat (2007), Türk Mitolojik Sistemi, II, İstanbul: Ötüken Yayınları, s.262. 38

(10)

yılanı incitmek, korkutmak veya öldürmek uğurlu sayılmaz. Yılanın öldürülmesi, evde bolluk ve bereketin azalmasına ev sakinlerinin rahatsızlanıp hastalanmasına hatta ölmesine sebebiyet vereceğine yorumlanır. Bu yılanların tesiri ev ile sınırlı kalmaz, bağ ve bahçelere kadar sirayet eder39. Evlerin çevresinde görülen yılan için evin sahibi / yatır, gibi

tanımlamalar yapılmaktadır. Ordu bölgesinde bir halk inancına göre bolluk getiren yağmurun uzun süre yağmaması durumunda, bir yılanın öldürülüp ağacın dalına asılmasıyla yağmur yağacağına inanılmaktadır.

Sonuç

Orta Asya’dan taşınarak Selçuklular aracılığıyla Anadolu’ya getirilen ejderha motiflerine Anadolu’nun birçok yerinde rastlamak mümkündür. Bunlar arasında en görkemli olanı şüphesiz Cizre Ulu Camii’nin tunç kapı tokmağıdır. Bu sanat eserinde karşılıklı duran iki ejder ve ortada bir aslan başı figürü bulunmaktadır. Çift ejderli kapı tokmağının aslı Danimarka’da Kopenhag David’s Samling Müzesi’nde bulunmaktadır. Cizre Ulu Cami kapı tokmağının güzel bir benzeri Berlin Devlet Müzesi’nde sergilenmekte ve 13. yy. başlarına tarihlendirilmektedir.40 Erzurum’da bulunan üç kümbetlerden birinin

pencere kenar süslemesinde ejderha (kulaklı yılan) ile tavşanın mücadelesi sahnelenmektedir. Görüldüğü üzere, ejder motifi her ne kadar uzak doğu motifleri arasında yer alsa da, Türkler aracılığı ile Anadolu’ya kadar taşınmıştır. Sanatın hemen her dalında ejder motiflerine rastlanılmaktadır. Taş ve demir işlemeciliği ile kabartma sanatı haricinde, Türk halı dokumacılığında da ejderha motifleri sıkça işlenmiştir. Şit Abdal asası örneğinde de olduğu gibi Ejderha motifi hem İslâm öncesi hem de İslâm sonrası Türk toplumlarda yaygın bir biçimde kullanılmıştır.

39 Bayat, Türk Mitolojik Sistemi, II, s.265. 40

(11)

Şit Abdal’ın Ejderha Başlı Asası ve Türk Mitolojisinde Ejderha Motifi

Resim 1. Şit Abdal'ın Kuzköy'de Bulunan Kabri

(12)

Resim 3. Halı Üzerine İşlenen Ejderha Motiflerinden Örnekler

(13)

Şit Abdal’ın Ejderha Başlı Asası ve Türk Mitolojisinde Ejderha Motifi

(14)

Kaynaklar

Alaşan, M. H. (2006). Melâmetîler: Horasan Erenleri: Abdalân-ı Rûm, Bacıyân-ı Rûm, Gazîyân-ı Rûm, Ahiyân-ı Rûm, İstanbul: Karakutlu Yayınları.

Anadol, C. – Abbasova, F. – Abbaslı, N.(2007). Türk Kültürü ve Medeniyeti, İstanbul: Bilge Karınca Yayınları.

And, M. (2007). Minyatürlerle Osmanlı–İran Mitologyası, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Bayat, F. (2007). Türk Mitolojik Sistemi, II, İstanbul: Ötüken Yayınları.

Boratav, P. N. (2012). Türk Mitolojisi: Oğuzların, Anadolu, Azerbaycan ve Türkmenistan Türklerinin Mitolojisi, (çev., Recep Özbay), Ankara: Bilgesu Yayınları.

Çoruhlu, Y. (1999). Türk Mitolojisinin ABC’si, İstanbul: Kabalcı Yayınları. Çoruhlu, Y. (2011). Türk Mitolojisinin Ana Hatları, İstanbul: Kabalcı Yayınları.

Ergin, M. (1997). Dede Korkut Kitabı I: Giriş – Metin – Faksimile, Ankara: TDK Yayınları.

Esin, E. (2001). Türk Kozmolojisine Giriş, İstanbul: Kabalcı Yayınları.

Gültepe, N. (2014). Kızılelma’nın İzinde: Onbin Yıllık Turan Dünyasının Sırrı, İstanbul: Ötüken Yayınları.

Günay, Ü. – Güngör, H. (1997). Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ankara: Ocak Yayınları.

http://yunus.hacettepe.edu.tr/~yyildiz/ordutarihindenizler.htm, (15.05.2016)

İnan, A. (1998). “Türklerde Demircilik Sanatı: Tarihte ve Folklorda”, Makaleler ve İncelemeler, II, Ankara: TTK Yayınları, 229-231.

Kafesoğlu, İ. (2012). Türk Milli Kültürü, İstanbul: Ötüken Yayınları.

Kaşgarlı Mahmud, (2003). Divanü Lügat-it-Türk, (Çev. Besim Atalay), I,II,III, Ankara: TDK Yayınları.

Kaşgarlı Mahmud, (2005). Divânü Lügati’t-Türk, (Çeviri, uyarlama, düzenleme, Seçkin Erdi, Serap Tuğba Yurteser), İstanbul.

Ögel, B. (1985). Türk Kültür Tarihine Giriş, c.V, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

Ögel, B. (1995). Türk Mitolojisi II, Ankara: TTK Yayınları. Ögel, B. (2014). Türk Mitolojisi, II, Ankara: TTK Yayınları.

Pıstıloğlu, N. (22.04.2016). Köy sakini, Ali oğlu, 1963 Kuzköy doğumlu. (Sözlü Tarih) Tez, Z. (2008). Mitolojinin Kültürel Tarihi: Doğu ve İslam Mitolojisi, Mitolojik

Söylenceler, İstanbul: Doruk Yayınları.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekâyi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), 2002. (Çev. Hrant D. Andreasyan), Ankara: TTK Yayınları.

Yavuz, R. A. (22.04.2016). Şit Abdal türbedarı, Hüseyin oğlu, 1950 Kuzköy doğumlu. (Sözlü Tarih)

Yediyıldız, B. – Üstün, Ü. (1992). Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları I: 1455 Tarihli Tahrir Defteri, Ankara: TTK Yayınları.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu konfe- ranslarda tropikal mimarlık, bir dizi iklime duyarlı tasarım uygulaması olarak tanım- lanmış ve mimarlar tropik bölgelere uygun, basit, ekonomik, etkili ve yerel

Sp-a Sitting area port side width Ss- a Sitting area starboard side width Sp-b Sitting area port side Ss- b Sitting area starboard side Sp-c Sitting area port side Ss- c Sitting

Taşınabilir kültür varlıkları için ağırlıklı olarak, arkeolojik kazı ve araştırmalara dayanan arkeolojik eserlerin korunması ve müzecilik hareketi ile daha geç

Sakarya İli Geyve İlçesi Geleneksel Konut Mimarisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı,

Tasarlanan mekân için ortalama günışığı faktörü bilgisi ile belirlenen yapay aydın- latma kapalılık oranı, o mekân için gerekli aydınlık düzeyinin değerine

Şekil 1’de görüldüğü gibi otomatik bina yönetmelik uygunluk kontrol sistemlerinin uygulanması için temel gereklilik, nesne tabanlı BIM modellerinin ACCC için gerekli

yüzyıl başlarının modernist ve ulusal idealleri doğrultusunda şekillenen mekân pratiklerinin doğal bir sonucu olarak kent- sel ölçekte tanımlı bir alan şeklinde ortaya

ağaç payanda, sonra ağaç poligon kilit, koruyucu dolgu tahkimat: içi taş doldurulmuş ağaç domuz damlan, deneme uzunluğu 26 m, tahkimat başan­ lı olmamıştır (Şekil 8).