• Sonuç bulunamadı

Başlık: «II. CİHAN SAVAŞININ SEBEBLERİ» AVRUPA BÜYÜK DEVLETLERİ ve HİTLERYazar(lar):ANCHIERI, Ettore;çev. ÜÇOK, CoşkunCilt: 16 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Hukfak_0000001454 Yayın Tarihi: 1959 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: «II. CİHAN SAVAŞININ SEBEBLERİ» AVRUPA BÜYÜK DEVLETLERİ ve HİTLERYazar(lar):ANCHIERI, Ettore;çev. ÜÇOK, CoşkunCilt: 16 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Hukfak_0000001454 Yayın Tarihi: 1959 PDF"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

« I I . C İ H A N SAVAŞININ SEBEBLERİ» AVRUPA BÜYÜK DEVLETLERİ ve HİTLER

Prof. Ettore Anchieri Çeviren : Prof. Coşkun üçok II. Cihan savaşının sebeplerini araştırmada hareket noktası, Nazi r e j i m i n i n bize bırakmış o l d u ğ u muazzam vesikaları incelemekten başka birşey olamaz. Bu d e v l e t i n , savaşın çıkmasındaki s o r u m l u l u ğ u n a gelince, tarih b u savaştan sonra b i r savaş suçlusu meselesi ( K r i e g s s c h u l d f r a g e ) ile uğraşmadığı g i b i , ileride de uğraşmak m e c b u r i y e t i n d e kalmıyacaktır.

II. Cihan savaşının sebepleri h a k k ı n d a k i araştırmaları karakterize eden şey, I. Cihan savaşından sonra o l d u ğ u g i b i , artık g a l i p l e r l e m a ğ l û p l a r arasında v u k u b u l a n b u husustaki b i r niza' d e ğ i l d i r . Ş i m d i , başlıca b ü y ü k d e v l e t l e r i n , Hitler r e j i m i n e , savaşı açacak kadar k u v v e t l e n m e y e fırsat v e r m e l e r i n d e k i s o r u m l u l u k hisselerini araştırmak g e r e k m e k t e d i r . Hitler rejimini ve o n u n d i n a m i z m i n i b u d e v r i n uluslararası politikasının merkezine koyan b u g ö r ü ş , Nazi tehlikesine karşı k o y m a n ı n tek çaresinin b ü t ü n A v r u p a b ü y ü k d e v l e t l e r i n i n hattâ A . B . Dev­ l e t l e r i n i n çok sıkı b i r i ş b i r l i ğ i ile tek ve müşterek bir cephe teşkil e t m e l e r i gerek­ t i ğ i faraziyesine d a y a n m a k t a d ı r .

Şüphesiz k i , bu basit, her t ü r l ü açıklayıcı d e ğ e r d e n m a h r u m , kendi kendine anlaşılan bir h a k i k a t t i r ; ancak bu husus bizi de A v r u p a b ü y ü k d e v l e t l e r i n i n ara­ larındaki tesanütsüzlüğü ve bunların müşterek t e h l i k e karşısındaki l â k a y d i l e r i n i araştırmaya s e v k e t m e k t e d i r .

A n a hatları ile b u konferansımızda şunları inceliyeceğiz :

Hitler r e j i m i n i n A v r u p a b ü y ü k d e v l e t l e r i n e ve bilhassa Versailles barışın imza eden d e v l e t l e r e karşı takındığı t a v ı r ;

Diğer taraftan bu d e v l e t l e r d e n her b i r i n i n Nazi dış siyasetine karşı takın­ dıkları tavır ve çeşitli aksülameller.

Bu d e v l e t l e r i n b i r b i r l e r i y l e olan m ü n a s e b e t l e r i ; zira, b u münasebetlerde bilhassa g a l i p l e r arasında husule gelen d e ğ i ş i k l i k l e r , bunların A i m a n y a y a karş, takınacakları tavırlarda, çok kere neticeye müessir olan yankılar meydana getir­ miştir.

Önce u m u m î ve iptidaî b i r müşahedede b u l u n m a k g e r e k m e k t e d i r : Bu ds Hitlerin siyasî p r o g r a m ı n ı n , siyasî stratejisi ve propagandası vasıtasıyla gayet

(2)

hir bir şekilde gizlenmiş olmasıdır. Öyle ki, bu programın ihtiva ettiği tehlike ancak derece derece ortaya çıktı ve Avrupa ancak çok geç müşterek tehlikeyi kavrayabildi.

Her nekadar Hitler, programını daha 1924-6 yıllarında «Mein Kampf» adlı eserinde tespit etmiş idiyse de, onun bu eseri, dış ülkelerde çok az, hattâ fazlaca az bilinmekteydi. Bu kitabı okumuş olanlar bile, on yıl sonra, bunun gençlik hezeyanları veya itidalsizlikleri olduğunu, ve iktidara geçince, iktidarın bir neti­ cesi olan sorumluluğun bu tahrikçiyi daha makul yollara sevketmiş olacağını dü­ şünebilirlerdi.

1938 yılına, yani Münih anlaşmasına kadar, gerçekten de, Hitlerin uzun emrivakiler serisine rağmen, onun isteklerinin Versailles barışından arta kalmış olan hükümleri yeniden gözden geçirme çerçevesini aşmadığına inanılabilirdi.

Bu bakımdan, yani Versailles barışının yeniden gözden geçirilmesi mesele­ sinde, Hitler eski müttefiklerin arasındaki görüş ayrılıklarından pek verimli bir şekilde faydalanabildi. Daha çabuklaştırıcı metodlarla, ve silâhsızlanma yolun­ daki çalışmaların neticesiz, kalmasından sonra daha kuvvetli çarelerle iç ve dış durumun daha elverişli olduğu bir sırada Hitler, Mein Kampf'da çizmiş olduğu hedefin birinci kısmı mahiyetinde olmak üzere, Stresemann'ın yeniden gözden geçirme programını gerçekleştirebilmişti.

Fakat, müttefiklerin görüş ayrılıkları ve muhtelif memleketlerdeki efkârı umumîyenin barış andlaşmalarının adalete uygunluğundan şüpheleri, Hitlerin politikasının bu ilk safhasındaki tek avantajı değildi.

İçerde de Hitler sınırsız şahsî iktidarının avantajından faydalanıyor, böyle­ ce verdiği kararları gizli tutabiliyor, bir engelle karşılaşmadan hareket edebili­ yor ve dış politikada en tercih ettiği taktiğini ve pek tesirli olan sürpriz meto­ dunu uygulıyabiliyordu.

Hitler, şahsî kaliteleri, hattâ bunların menfi olanları bakımından da avan­ tajlı idi. Gerçekten de onun kültür ve dış politika tecrübesi bakımından zayıf olması, işini güçleştirmek şöyle dursun, meseleleri kaba bir şekilde basitleştirme yolundaki meylini kuvvetlendiriyor ve her türlü diplomatik gelenek ve anlaş­ malara ve hattâ uluslararası ahlâka aykırı hareket etmeğe onu sevkediyordu.

Şahsiyetinin bu iptidaî tezahürlerinin (bunlar arasına kendisinin Allah tara-, fından gönderilmiş olduğu yolundaki sınırsız inancını da koymak gerekir) inkâr edilemez bir siyaset istidadı iie dizginlendiğini de kabul etmek gerekir. Bu isti­ dat bilhassa gayeleri sınıflandırmada ve hareket için en münasip anı seçmede kendisini göstermekte idi.

(3)

ve hesaplı cüreti gayelerine varmakta kendisine hizmet ettiler. Prag darbesine

kadar başarı daima kendisini haklı çıkardı, siyasî ve askerî müşavirlerinin itidalleri

ise haksız çıktı.

Ancak Prag'ın işgal e d i l m e s i , hakikî g a y e l e r i n i ortaya k o y d u : A r t ı k bahse k o n u olan barış andlaşmalarının y e n i d e n gözden geçirilmesi d e ğ i l , andlaşmala-r ı n , hattâ kendisinin imza ettiği andlaşmalaandlaşmala-rm ihlâli idi. Fakat, bu zoandlaşmala-rbaca f e t i h b i r d e n b i r e o n u n g a y e l e r i n i n b ü t ü n A v r u p a için ihtiva e t t i ğ i t e h l i k e y i açıkça ortaya k o y d u .

Bu hareketin meydana g e t i r d i ğ i d e r i n ve geniş y a n k ı , o n u n siyasî istidadının sınırlarını b e l i r t i y o r d u ; başarılarının ne kadar temelsiz o l d u ğ u g ö r ü l ü y o r d u ; zira, uzun süreli hesaplarında, b ü t ü n değerleri bakımından p s i k o l o j i k a m i l l e r i bilmemezÜkten ç e l m e y e kendisini sevkeden manevî zaafı ortaya çıkmıştı. De­ mokrasilerin MT.rrJerinin gösterdiği menfî tezahürlere r a ğ m e n , temsil e t t i k l e r i m e d e n i y e t i n derin m a h i y e t i n i ve bunların sahip o l d u k l a r ı manevî k u v v e t l e r i an-lıyamamıştı.

Hitlerin politikasına karşı m u h t e l i f b ü y ü k d e v l e t l e r i n takındıkları tavrın u m u m î tablosundan burada ancak en m ü h i m b i r kaç noktaya temas e d e c e ğ i m . M ü t t e f i k l e r i n ilk aksülamelini 17.Nisan.1934 tarihli Barthou notası teşkil e t m e k t e d i r . Bunda Fransa, Hitlerin isteklerinin arttırılmasına ve A l m a n silahlan­ masının meşrulaştırılmasına karşı bir protestoda b u l u n m a k y o l u n d a ilk t e ş e b b ü ­ sü ele a l ı y o r d u . Maalesef, t e h d i t k â r muhtevasına rağmen bu nota, A l m a n l a r ı n barış antlaşmasını i h l â l l e r i n i n istemiye istemiye tesbitinden başka birşeye yara-mıyan notalar serisinin ilki hattâ b e l k i de m o d e l i o l d u . Ç ü n k ü bu tespit k e y f i y e t i hiçbir zaman bir m ü e y y i d e ile b i r l e ş m e m i ş t i .

Hitler böylece b u andan itibaren anladı k i , kendi istikbali ve A v r u p a n ı n istikbali bakımından çok m ü h i m olan y e n i d e n silâhlanma meselesinde, düşman­ larının müşterek bir hareketinden k o r k m a y a lüzum y o k t u . Bu zamandan i t i b a ­ ren Hitler, kendi kendini b u n d a n b ö y l e hiçbir zaman müşterek bir h a r e k e t i n olmıyacağına, inandırmaya başladı.

İ m d i , Fransaya, uyuşmaya yanaşmaması y ü z ü n d e n , A l m a n l a r ı n silâhlanma­ larını meşrulaştırarak, bunun sınırlandırılması ve kontrol altına alınmasını önle­ diği yolunda şikâyetler yöneltilmiştir. Ancak Hitler'in ilk amacı olan muazzam b i r Alman ordusu kurma gayesine ulaşmak yolundaki kararına, mevcut d u r u m içinde, hangi müessir kontrol uygulanabilirdi?

Mussolini bu sırada meseleyi açıktan açığa ortaya koymuştu: Eğer silâhsız­ lanma konferansı başarısızlıkla sona ererse, Almanya serbestçe silâhlanabile-cekti, ve onu bundan menetmek için tek bir çare kalıyordu ki, o da bir önleyici

(4)

savaştı. Ancak, Fransa yalnız başına savaşmaya hazır mıydı? Buna verilecek cevap ne yazık ki pek şüpheli değildi.

Böyle bir durumda Fransa'nın yapacağı en iyi şey, Louis Barthou'nun yap­ maya çalıştığı şeydi: Memleketinin diplomatik durumunu takviye etmek; batida (İngiltere'de) bulamadığı desteği doğuda aramak; Rusya'yı da içine alarak, Almanya'nın en geniş şekilde kontrolünü sağlıyan bir sistem kurmak.

Bu niyetin yani bir Doğu Locarno'sunun gerçekleşmemesi üzerine dahi, ve 1935 yılı yazına kadar, Nazisme karşı tesirli bir müşterek cephe kurulması İtal­ ya'nın da iştirakiyle henüz imkân dahilinde idi.

İdeoloji ve barış antlaşmalarını yeniden gözden geçirme siyaseti bakımın­ dan iki totaliter rejim arasındaki tesanüde rağmen Roma ile Berlin arasında de­ rin bir anlaşmamazlık sebebi de mevcuttu: Tuna havzasındaki rejobet ve Anschluss, yani Avusturya'nın Almanya'ya ilhakh meselesi. 1934 Temmuzunda, Viyana'daki Nazi darbesi sırasında, bu gerginlik İtalyan Tümenlerinin Brenner geçidine yürümelerine sebep olmuştu. (Ve Mussolini, Şubat 1934'deki İngiliz, Fransız ve İtalyan angajmanlarına rağmen, kendisinin Avusturya bağımsızlığının savunması için bu durumda askerî tedbirler almakta yalnız kaldığını tespit et­ mek mecburiyetinde kaldı).

Barthou da İtalya'yı bu elverişli konjoktürden faydalanarak bir antinazi an­ tantına kazanmayı, bunun için de Roma ile Belgrad arasındaki gerginliği izale etmek yolunu denedi.

Barthou'nun feci ölümünden sonra, bu niyeti ancak kısmen gerçekleştirile­ b i l d i : Bambaşka bir espri ile onun ardgeleni Pierre Laval, 1935 Ocak ayında Ro­ ma'da bazı anlaşmalar imza etmeğe muvaffak oldu. Bunların gayeli aynı zaman­ da Almanya ile Fransa arasında da bir yakınlaşma temin etmekti.

Üç ay sonra, Almanya'da mecburî askerlik hizmetinin kabulünden sonra, Fransız Flandin kabinesinin s'ryaşeti, Stresa'da eski müttefikler arasında bu müş­ terek cephenin kurulmasına sebeb oldu. Bu ümitlerin doğmasına sebep olduğu nispette şüpheli noktaların da doğmasına sebep o l d u : Bunların en vahimleri arasında, Laval - Mussolini görüşmelerinin tahtında müstetir olanlar ve Stresa'da Mussolini'nin artık iyice bilinen Habeşistan üzerindeki niyetleri hakkında hüküm süren sessizlik vardı.

Bundan daha vahim olan şey de, Stresa cephesinin daha doğuşundan itiba­ ren acze mahkûm olmasıydı. Hattâ bu hâl, daha 1935 Haziranında İngiltere ile Almanya arasında savaş gemileri hakkındaki anlaşma imza edilmeden ve Ha­ beşistan meselesi açıkça ortaya çıkmadan başlamıştı. Çünkü bugün biz artık İn­ giliz delegelerinin daha konferansın başlamasında, hükümetlerinin, barış

(5)

and-(aşmalarının ihlâli hâlinde zecrî tedbirlerin uygulanmasını Oygun görmediklerini

beyan ettiklerini biliyoruz. Bunun böyle olduğunu Çörçil söylemektedir.

Hitler, bu birleşmenin zayıf noktalarını keşfetmekte gecikmedi. İngiltere ile

imza ediıen deniz anlaşması çok geçmeden b u sallantılı d u v a r d a b i r rahne açtı. Bu anlaşma yapılır yapılmaz A l m a n y a için bir sigorta anlaşması m a h i y e t i n i al­

mıştı. , Bundan sonra Habeşistan b u h r a n ı b u b i r l e ş m e d e n arta kalanı da çökertti ve

Hitlere bir rahatlık devresi açtı. Bu sırada Hitler,- A l m a n O r d u s u n u n y e t i ş t i r i l m e ­ sine ve teçhizine çalıştı ve İtalya ile Habeşistan arasındaki aniaşmamazlığın şüpheli neticesini bitaraflık içinde b e k l e r k e n , barış andlaşmasını y e n i d e n nasıl ihlâl ede­ ceği hususunda hazırlandı.

Bütün neticeler içinde yalnız b i r tanesinden korkmaktaydı,- o da b u aniaş­ mamazlığın bir uyuşma ile halli i d i ; z i r a , b u t a k d i r d e Stresa cephesi y e n i d e n c a n l a n a b i l i r d i .

1935 Aralık ayında Hoare - Laval p l â n ı n başarısızlığa uğraması ile b u t e h ­ like ortadan k a l k t ı . Fakat, 1936 M a r t ı n d a , M u s s o l i n i p e t r o l e u y g u l a n a n zecrî t e d ­ b i r l e r sonunda çok kritik b i r d u r u m a d ü ş t ü ğ ü n d e n , Habeşistanla b i r barış yap­ maya m e y i l l i g ö r ü n ü n c e b u t e h l i k e y e n i d e n b e l i r d i .

H i t l e r i n Locarno paktını feshetmesi ve Ren bölgesini askerî işgal altına al­ ması çok m u h t e m e l d i r k i , b u d u r u m u n v e r d i ğ i bîr ilhamla o l m u ş t u r ; b u ise

m u h a k k a k t ı r k i , M u s s o l i n i ' y i Habeşistan işini sonuna kadar g ö t ü r m e ğ e teşvik e t m i ş t i r . Bu andan i t i b a r e n , aslında hiç d e ahenktar o i m ı y a n A l m a n politikası ile

İtalyan politikasının yakınlaşması kaçınılmaz b i r hâl almıştır,

1936 Martında 20 kadar A l m a n t a b u r u Ren bölgesini işgal e t t i ğ i z a m a n . Fransa gene VersaiîJes ve Locarno andlaşmalarının ihlâli karşısında b i r aksülâ-m e l d e b u l u n aksülâ-m a k hususunda yalnız kalaksülâ-mıştı. İngiliz H ü k ü aksülâ-m e t i askerî harekâtta b u l u n m a y ı tavsiye e t m e d i ; Polonya, Belçika ve Romanya da aynı f i k i r d e idiler. Tabiidir k i , bu d u r u m d a zecrî t e d b i r l e r i n u y g u l a n m a k t a b u l u n d u ğ u İ t a l y a ' d a n , Fransa ile b i r l i k t e hareket etmesi istenemezdi.

Bugün bize, o zamanlar D e m o k r a s i l e r i n ; Flitleri, neticeleri uluslararası d u ­ r u m ve d i k t a t ö r ü n A l m a n y a ' d a k i prestiji b a k ı m ı n d a n çok rriühim olan b i r hare­ kete s e v k e t m e k t e n a l ı k o y m a k hususundaki, son elverişli fırsatı kaçırmış o l d u k ­ ları bedihî g ö r ü n m e k t e d i r .

A n c a k , d e m o k r a s i l e r i n karar v e r m e hususundaki bu acizleri, Habeşistan me­ selesi ile yakın alâkası olan savaş t e h l i k e s i n i n henüz mevcut o l d u ğ u düşünülürse k e n d i l i ğ i n d e n anlaşılır. Ayrıca H i t l e r ' i n k u v v e t i n i n miktarı b i l i n m e d i ğ i g i b i , ne­ reye kadar g i t m e ğ e kararlı o l d u ğ u da b i l i n m e m e k t e i d i . Bu sırada Hitlerin b u

50

(6)

cüretkâr jesti yaparken, hayatının en korkulu saatlerini geçirdiği de bilinmiyor­ du. Ayrıca unutmamak lâzımdır ki, Avrupa umumî efkârı, Hitlerin bu arzusunun haklı olup olmadığı hususunda parçalanmıştı ve şaşkın bir vaziyetteydi. Hitler de bir yandan bu isteğinin Avrupa'da ileri süreceği son istek olduğunu temin etmekteydi.

Habeşistan'ın fethinden ve zecrî tedbirlerin kaldırılmasından hemen sonra İtalya'nın «POSSİDENTES» in, yani Demokrasilerin yanına gelip onlarla birlikte cephe alması imkânı belki henüz mevcuttu. Bu şans da, İtalya'nın Habeş" impara­ torluğunun tanınması meselesinden ve Alman ve İtalyan menfaatlerinin yakın­ laşmasına yeni bir sebep teşkil eden İspanyol iç savaşının çıkması yüzünden kullanılamadı.

Bu andan itibaren, bir yandan Fransa'nın durumu gittikçe zayıflarken, bir yandan da Almanya'nın durumu Japonya ile Antikomintern paktının yapılması ve Roma - Berlin mihverinin yavaş yavaş meydana gelmesi ile kuvvetlendi.

İki totaliter rejim arasındaki bağlar İngiliz - İtalyan yakınlaşması sırasında, yani GENTLEMEN'S AGREEMENT'ten 1938 Paskalayası anlaşmalarına kadar, daha sıkı olmaktan geri kalmadı. Zaten bu İngiliz - İtalyan anlaşmasını da, İspanyol iç savaşının ortaya çıkardığı tezatlar kâğıt üstünde kalmaya mahkûm etmişti.

Bu nispeten sakin geçen devre içinde Hitlerin programının geliştirilmesine, Neville Chamberlain'in CLİVEDEN SET Alman taraftarı grupunun ve Berlin'deki İngiliz Büyükelçisi Henderson'un yatıştırma politikalarının yardım ettiği şüphe­ sizdir.

Tarihin acı bir istihzasıdır ki, Chamberlain tam bu politikasını uygulamaya başladığı sırada, Roma ve Berlin, Londra'nın vermiş olduğu kararların tam ak­ sine vahim kararlar almakta idiler:

Tam bu sırada Mussolini Münih'e meşhur ziyaretini yapmıştı ve Antiko­ mintern paktına girdiğini bildiriyordu, Uluslar Kurumundan çıkıyordu ve Avus­ turya'yı kendi talihiyie başbaşa bırakıyordu. Hitler ise İngiltere ile bir ittifak ümidini tamamiyle kaybettiğinden, bu memleketi de Almanya'nın kuvvetli düş­ manları arasında saymaya başlıyor ve meşhur 5 Kasım gizli toplantısında siyasî ve askerî şeflere Mein Kampf'a uygun olan genişleme programını gerçekleştir­ mek hususundaki kararını bildiriyor ve hattâ bunu bir Avrupa savaşı bahasına da olsa yapmaya hazır olduğunu söylüyor. Bundan başka Avusturya'yı ilhakla İşe başlıyacağını bunu Çekoslovakya'nın takip edeceğini ve mümkün-ve lü­ zumlu ise bu işe 1938'den itibaren girişeceğini ilâve ediyordu.

1937 yılı Kasım ayında Chamberlain Berchtesgaden'i ziyaret ettiği zaman kullanmış olduğu realist dil ve kendisinin doğuda Status Ouo'yu muhafaza

(7)

et-menin güçlüğünü burada kabul etmiş olması ancak Hitleri teşvike ve ihtiyatla

da olsa Anschluss yolundaki harekete cesaret etmeğe şevketti.

1937 Martında Anschluss gerçekleşince, Fransa geçici aksülâmel arzulan göstermekten bir defa daha yalnız kaldı. Mussolini ise artık kaçınılmaz kabul ettiği bir neticeye anlayışla boyun eğdi. Versailles barışının bu sefer sınırlarla ilgili hükmünü ihlâlde ümit etmediği bir kolaylıkla başarı kazanması, stratejik bakımdan elde ettiği avantajlar, kudretinin ve prestijinin artması, bunların ken­ disine verdiği emniyet, Anschlussu Münih'in meşum bir prelüdü hâline getirdi. Almanya'da Nazi olmıyanalr bile «Hitler herşeyi harpsiz başarır = Hitler macht alles ohne Krieg» sözüne inanmaya ve bunu tekrara başladılar.

Mayıs 1938'de patlak veren Çek krizi sırasında Berlindekiler Roma Hükü­ metinin ingilizlere, Çek meselesinin İtalya'yı ilgilendirmediğini bildirdiğini bili­ yorlardı. Gerçekten de Mussolini bu krizde hiçbir diplomatik rol oynamadı; Ber­ lin tarafından kendisine bu hususta bilgi verilmedi, ve kendisi ancak son da­ kikada Münih'de farazi fakat prestiji yükseltici bir aracı rolünde sahneye çıktı. Berlin'de İngiltere'nin işe müdahale etmiyeceği de biliniyordu. İngiliz vesi­ kaları Chamberlain'in politikasının zaten parçalanmış ve karışık olan Fransız ka­ binesine klavuzluk ettiğine ve onu 21 Eylülde imza edilmiş olan ve Prag Hükü­ metine yollanan ultimatuma iştirake sevkettiğine ve Almanların küstahça istek­ lerine, Hitler ve Chamberlain'in Godesberg'te 22-24 Eylül görüşmelerinden Mü­ nih kapitülâsyonuna kadar boyun eğmeğe mecbur ettiğine hiçbir şüphe kalmamıştır.

Acaba İngiliz diplomasisini, tarihinde hiç görülmemiş bu alçaltıcı harekete 1938 Eylülünde sevkeden sebepler nelerdi? Hangi gerçek gayelere ulaşmak is­ tiyordu? Bu, İngilizlerin o zamanki askerî zaafları ile izah edilebilir mi? Yahut Rusya'nın Çeklere yardıma hazır olmaları korkusu ile izah edilebilir mi? Ve ni­ hayet Chamberlain'in, Hitler'in iyi niyetine olan mutlak inancı ile izah edilebilir mi?

Sovyetlerin resmî tarihçilerinin, yatıştırma politikasının hakikî ve gizli gaye­ sini Alman dinamizmini doğuya doğru, yani Çekoslovakya, Polonya ve Rusya'ya doğru yöneltmek olduğu yolundaki iddiaları şimdiye kadar ele geçen kaynaklar­ da teyid edilmemektedir.

Ne Chamberlain'in komünizme karşı herkesçe malûm olan hisleri, ne de Rusya'nın Münih konferansına davet edilmemiş olması (zira Hitler ve Mussolini muhakkak ki Ruslarla aynı masaya oturmayı kabul etmiyeceklerdi) bu tezi ka­ bul için yeter sebep teşkil etmezler.

Ayrıca zaten Sovyet politikasının bu krizdeki tutumunun tefsiri hakkındak' münakaşa henüz bitmemiştir. Moskova hükümetinin birçok kereler Fransa ve

(8)

Çekoslovakya'ya karşı girmiş olduğu angajmanlara riayete hazır olduğunu bil­ dirmiş olduğu bir hakikattir. Ancak aynı hükümet meselenin köllektif emniyet çerçevesi, yani Uluslar Kurumu çerçevesi içinde halledilmesini tercih ettiğini de işaretten geri kalmamıştır.

Bu mealdeki Rus teklifleri daima İngiliz kabinesi tarafından reddedildiler. Diğer taraftan, kaynakların birbirine uymaması yüzünden, Polonya ve Ro­ manya'nın Sovyet birliklerinin topraklarından geçip Çekoslovakya'ya yardım et­ melerine müsaade etmiş olup olmadıkları meselesi karanlık kalmıştır. Bununla beraber bu mesele bize tâli bir mahiyette gözükmektedir. Zira, gerçekten de Polonya'nın bunu reddetmiş olmasının veya Romanya'nın ortaya çıkardığı güç­ lüklerin Sovyetler Birliğinin durumunu tâyinde mühim rol oynadığı düşünü­ lemez.

Bu durumda Rus politikasının en gerçeğe yakın bir şekilde izahı bizce Max Beloff'un izahıdır:

Moskova hükümeti daha krizin başından beri ne İngiltere'nin ne de Fran­ sa'nın Çekoslovakya için savaşmıyacaklarını bildiğinden, girişmiş olduğu taah­ hütlere sadık olduğunu ve Alman tecavüzüne karşı koymaya karar verdiğini sonuna kadar bildiriyordu. Bu tekrar edilen teminatlarla Moskova'nın Fransa ve İngiltere'yi savaşa teşvik etmek istediği pek akla yakın gelmektedir. Çünkü böylece Alman tehdidini Rusya doğudan batıya çevirmiş olacaktı.

Her ne olursa olsun, bu 1938 yaz ve güz krizinde birşey açık ve münakaşa­ ya yer vermez şekilde bellidir': Bu da, Demokrasilerle Sovyetler Birliği arasında­ ki karşılıklı itimadın bulunmayışıdır. Bunun neticesinde de tarihî neticeleri pek büyük olacak bir işbirliği mümkün olamamıştır.

1938 yılında demokrasilerin tek başlarına silâhlı bir müdahalede bulunma larının daha iyi olacağı faraziyesini burada bir kenara bırakmak gerektiği kanaa­ tindeyim. Savaşın 1938'de, 1939'da olduğundan daha kârlı olacağı meselesine gelince, bu farazî bir tarih mevzuu olabilir.

Fakat, Münih politikasının neticelerine, yeni yatıştırma politikasına gelince, bunların menfi olduğunda şüphe yoktur. Bu politikanın hedefi yoktu, ister ne bahasına olursa olsun, barışı muhafaza etmek amacını gütsün, isterse Sovyet tezine göre Alman dinamizmini doğuya yöneltmek amacını gütsün.

Münih'te Hitler, Çekoslovakya hakkındaki tasarısını kısmen gerçekleştire­ bilmişti. Fakat bu da yeni bir zaferdi. Konferansın kabul edilmesi bile onu askeri suükastten kurtarmış idi. Bu suikast bu sırada büyük bir başarı ihtimaline sahipti. Hitlerin Münih'te başarı kazanması, parteneri Mussolini nezdindeki nüfuzu­ nu arttırmıştı. Mussolini de ihtiraslarını tatmin etmekte sabırsızlık gösterdiği

(9)

için, onu İtalya'yı tamamiyle Almanya'ya bağlıyacak olalı bir ittifaka meyletti­ riyordu.

Münih anlaşmasının neticeleri arasında Rusya'nın Almanya'ya karşı duru­ mundaki değişikliği de kaydetmek gerekir. Demokrasilere karşı artan bir iti­ matsızlığın ifadesi olan bu değişikliği, Stalinin 10 Mert 1939 tarihli nutkunda görmek mümkündür.

Bu nutuk Rusya ile Almanya arasında müzakerelere ve 23 Ağustos tarihli saldırmazlık paktının imzasına yol açtı. Münih konferansının üzerinden altı ay­ dan az bir mühlet geçmişti ki, Prag'ın Almanlar tarafından işgal edilmiş olması Avrupa hükümetleri ve umumî efkârına Hitler'in politikasının gerçek mahiyetini ve gerçek gayelerini göstermiş ve yatıştırma politikasının son taraftarlarının da hayallerini yıkmıştı. Chamberlain bile artık harbin yeni kapitülâsyonlara tercih edilmesi gerektiğini kabule mecbur olmuştu.

Fakat buna karşı ingiliz ve Fransızların gösterdikleri aksülâmel artık çok geç kalmıştı. Londra ve Paris hükümetleri tarafından Polonya, Romanya ve Yu­ nanistan'a yardım garantisi verilmesi, Hitler'e artık gerçekleşmek üzere olan bir koalisyon tehlikesini göstererek onu biraz şaşırttı; fakat Polonya'ya hücum yolunda yaptığı hazırlıkları da durdurmadı. Her ne kadar Hitler bunları birer tah­ ta kılıç olarak vasıflandırıyorsa da, gene de bu yardım garantilerinden propa­ ganda maksadiyle istifade etmeyi ve bunları Almanya'yı çember içine alma ve Almanya'ya karşı bir önleyici savaş hazırlamanın açık delilleri olarak gösterme­ yi bildi.

Hakikatte bu garantiler hiç te bu mahiyette değildiler. Zira, bu yoldaki be­ yanlar birer yardım anlaşması haline getirilmeden ve çok açık stratejik sebepler­ den ötürü Sovyet Rusya'nın da katılacağı daha geniş bir sistemin çerçevesi içine sokulmadan önce savunma bakımından bir işe yaramadılar.

Bu garantiler; hiçbir suretle Polonya'ya hücum için hazırlanmış olan prog­ ramı, hele Hitler'in, kalyayla imza edilen Çelik Pakt'ın hemen ertesi günü 23 Mayısta askerî şeflerine açıkladığı gibi, bir genel savaş bahasına da olsa haklı gösteremezdi.

Bu beyanların tutanakları, savaşın çıkmasında Hitler'in sorumluluğunun, hafifletici sebepler tanımayan ezici delillerini ihtiva eden üç vesikadan birisidir. Hitler şöyle diyordu-. «Alman politikasının hedefi Danzig dşği! doğudaki hayat sa­ hasının genişletilmesi ve böylece milletin gıdasının temini ve Baltık meselesinin hallidir. Daima düşmanların yanında bulunması muhtemel; olan Polonya'nın da esirgenmesi tabiatiyle bahse konu olamazdı. O halde Polonya'ya ilk münasip fırsatta hücum edilmek gerekiyordu... Ancak Polonya'ya hücum etmeden önce de batı devletleriyle bir savaşı önlemek için onu yalnız bırakmak lâzımdı. Eğer

54

(10)

savaşı doğuya inhisar ettirmekten emin olunamazsa, o zaman başlıca batıda hü­ cuma geçerek aynı zaman da Polonya işini de halletmek daha yerindeydi».

Bu beyanların muhtevası ve onun emrettiği harekât programı tek başları­ na, İngiltere'nin Polonya'ya garanti vermekle Varşova ve Berlin arasındaki muhtemel bir anlaşmayı akamete uğratmış olduğu ve bundan ötürü de Hitler'in Polonya'ya hücumdaki' sorumluluğunun, İngiliz hükümeti tarafından hafifletil­ miş ve paylaşılmış bulunduğu yolundaki tezi çürütmeğe kâfidir.

Bunun tamamiyle aksine 23 Mayıs tarihli harekât programı, Polanyayla her hangi bir şekilde anlaşma imkânını göz önünde bulundurmamaktaydı. Diğer taraftan, Prag'ın işgalinden sonra, Polonya dış politikasının sorumlusu olan Al­ bay Beck, Hitler'e arazi terki yolundaki bir politikanın memleketi için doğuracağı neticelerden artık şüphe edemezdi. Şüphesiz ki, Albay Beck'in hareket tarzında bazı hatalar mevcuttu. Ancak 1939 yazında takip ettiği ve bazılarının onu bun­

dan ötürü suçlu buldukları gerginlik politikası artık kendisine, başka bir seçim imkânı bırakmıyan bir durum tarafından dikte edilmekteydi: Ya Çekoslovakya'nın başına gelenlere yani arka arkaya parçalanarak yok olmaya Polonya da razı

olacaktı, yahut da Fransız ve İngiliz yardımının devam ettirdiği zayıf bir başarı ümidiyle silâhla karşı koyacaktı.

Biraz önce açık stratejik sebeplerden ötürü Sovyetler Birliği ile bir işbirliği olmadan Batılı devletler tarafından Polonya'ya tesirli bir yardımın yapılamıya-cağmı söylemiştim, imdi, bu mesele, yani Sovyetlerin Alman tehdidi karşısında takınacağı tavır meselesi ilkbahardanberi iki düşman tarafı yani Demokrasileri ve Almanya'yı meşgul etmekteydi.

Bundan dolayıdır ki, aynı zamanda Moskova'da birbirine paralei ve zıd gö­ rüşmeler başladı. Bunların neticesi savaş öncesinde büyük devletlerin hangi cep­ hede bulunacaklarını tâyin etti.

«Sovyetlerin hareket hattını tâyin eden ve onu Almanya ile 23 Ağustos ta­ lihli pakta sevkeden sebebler nelerdi?» sorusuna şimdilik ancak faraziyelerle cevap verilebilir.

Stalin daha ilkbaharda Almanya'ya yaklaşmayı tercih mi etmişti ve böylece 10 Mart tarihli nutkunda ve Molotov'un 31.Mart tarihli nutkunda Rus politikasın­ daki kati değişikliğin bir işareti görülebilir miydi?

italya'nın Moskovadaki büyük elçisi Rosso'nun Roma'ya göndermiş olduğu çok ferasetli raporlara göre Rusların Demokrasiler ve Almanya arasında seçme­ leri ancak batılı devletlerin Polonyaya yardım garantisi vermelerinden sonra mümkün olmuştur. Zira Sovyetler artık ne Almanya ile Polonya arasındaki bir işbirliğinden ne de bu iki devletin birlikte kendisine hücum etmesinden

(11)

korkmu-Bunun aksine, Rusyanın askerî ve siyasî bakımdan batılı devletlere angaje

olması ancak A l m a n y a ' n ı n Rusya'ya düşmanlığına sebep o l u r ve Rusya'nın e m ­ n i y e t i n i de a r t t ı r m a z d ı . Gerçekten de Rusya, b i r A l m a n saldırışı karşısında, Fran­ sa'dan ve İ n g i l t e r e ' d e n hangi tesirli ve vasıtasız y a r d ı m ı b e k l i y e b i l i r d i ?

Stalin, m u h a k k a k t ı r k i , H i t l e r ' i n nihaî g a y e l e r i , yani A l m a n y a ' n ı n d o ğ u y a d o ğ r u meşum ilerlemesi hakkında hayallere kapılamazdı. Fakat A l m a n diktatö-r ü y l e anlaşma ve onunla b i diktatö-r l i k t e Polonya'ya h ü c u m , Rusya'ya ş i m d i k i m ü t t e f i k i ­ nin müstakbel t e h d i t l e r i n e karşı daha mücehhez olma imkânını sağlıyacaktı.

Diğer t a r a f t a n , ağer yaz ayları içinde v u k u b u l a n g ö r ü ş m e l e r d e Stalin De­ mokrasilerle A l m a n y a arasında b i r seçimde b u l u n m a k t a t e r e d d ü t ettiyse d e , İ n g i ­ liz ve Fransızların askerî bîr anlaşma imza e t m e k t e yavaş d a v r a n m a l a r ı da o n u , Hitler'i geçici b i r m ü t t e f i k olarak tercihe karar v e r m e ğ e ş e v k e t t i .

Sovyetler Birliği ile saldırmazlık paktının imza edilmesi her halde H i t l e r ' e , 23 Mayıstaki gizli konferansta bahsettiği Polonya'ya hücum için elverişli fırsatı v e r d i .

Alman-Sovyet anlaşmasının imzasının arifesinde, 22 Ağustosta v u k u b u l a n Obersaizberg gizli konferansında Hitler Polonya'ya karşı hareketin başlamasi tarihi olarak 26 Ağustosu tespit e t m i ş t i . Diktatörün ve bilhassa dışişleri bakanı Ribbenti'op'',:n görüşüne g ö r e , Rusya ile anlaşma, Fransız ve İngiliz müdahelesi i h t i m a l i n i asgarîye i n d i r m e k t e i d i . Bu anlaşma d e n i l e b i l i r k i , o n l a r ı n , savaşın d o ğ u y a münhasır kalacağı y o l u n d a k i inanışlarını t a k v i y e e t t i .

A y n ı g ü n Londra'dan gelen resmî ve sert ve A l m a n y a ' y a , İ n g i l t e r e ' n i n , A l -man-Rus anlaşmasına r a ğ m e n , Polonya'ya karşı girişmjş o l d u ğ u angajmanlarda hiçbir d e r i ş i k l i k olmadığını ve ingiliz h ü k ü m e t i n i n kendisine düşeni yapmaya kararlı o l d u ğ u n u b i l d i r e n notası bile onların b u inançlarını sarsmadı.

Hu f i k i r , ingiltere ile Polonya arasındaki ittifakın imza e d i l m e s i n d e n ve hat­ tâ ayr.ı zamanda yani 25 Ağustosta İtalya'nın savaşa katılmıyacağını b i l d i r m e s i n ­ den sonra bile bir inanç olarak değilse de b i r ü m i t olarak hâla m e v c u t t u .

Bu d u r u m d a İtalya'nın seçmiş o l d u ğ u hareket tarzı, başlıca Kont Ciano ve Büyükelçi A t t o l i c o taraflarından idare e d i l m e k t e olan antialman d i p l o m a t i k taar­ ruzunun bir neticesiydi. İtalyan dışişleri bakanının Salzburg'ta 1 1 - 1 3 ağustos t a r i h l e r i n d e Hitler ve Ribbentrop ile yaptığı g ö r ü ş m e l e r d e Nazi şeflerinin Çelik Paktın iki mânaiı kelimeleri altında gizli kalan niyetleri hakkında e d i n d i k l e r i in­ t i b a l a r bu politikaya sebep o l m u ş t u .

Bu d i p l o m a t i k d e v r e çiğ b i r ışıkla Nazi politikasının küstahlığını ve ital­ ya'nın i t t i f a k t a k i aşağı m e v k i i n i a y d ı n l a t m a k t a d ı r . Bu hususta, gelecek k o n f e r a n ­ sımda teferruat hakkında b i l g i v e r m e ğ i ümit e t m e k t e y i m .

(12)

İtalya'nın Almanya'yı yalnız bırakması, maalesef bu müttefikinin meşum ka­ rarlarına hiçbir itidal tesiri icra edemedi.

Aynı zamanda vuku bulan bu iki hâdisenin, yani İtalya'nın Almanya'yı yal­ nız bırakmasının ve İngiltere'nin Polonya ile bir ittifak imza etmesinin yegâne neticesi, Polonya'ya saldansın 26 Ağustostan 1 Eylüle bırakılması oldu. Bunun da iki gayesi vardı: Bir yandan batılı devletlerin doğrudan doğruya yapacakları bir saldırışa karşı mücehhez olmak için zaman kazanmak ve İngiliz müdahelesini

önlemek için son bir gayrette bulunmak. ' • Son günlerde İngilizlerin ve İtalyanların savaşı önlemek için ümitsizce yap­

tıkları teşebbüsler de bir netice veremedi. 2 Eylülde Mussolinin'in savaşı bir mü­ tareke veya konferansla durdurmak yolunda yaptığı son teşebbüs te başarısızlığa uğradı. Çünkü, Hitler'in Polonya da motorize tümenleri ile kazandığı başarı za­ feri kazanmak yolundaki imanını kuvvetlendirmişti.

Bayanlar Baylar artık bitirmem gerekiyor. İki savaş arasında geçen 20 yıllık hâdiseleri, bilhassa 1933-39 yılları arasındaki hadiseleri tefsir etmenin lüzum­ suz olduğuna inanmaktayım. Yaşadığımız devirde de tıpkı buna benzer endişe verici hâdiseler ve durumlar mevcuttur. Tarihçilere olduğu gibi bugün sorumlo oian devlet adamlarına bunların bir ders olmasını temenni ederiz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak, bu çalışmada iletişim kopukluklarını düzeltme davranışlarının neler olduğu, iletişim kopukları düzeltme davranışlarının gelişimi ve

Diğer üç araştırmada (Bahçeli, 1997; Demirel, 1997; Civelek, 1990), normal sınıflara yerleştirilen zihin engelli çocukların durumları, ayrı eğitim gören zihin

Bu araştırmada kaynaştırma konusunda hazırlanan bilgilendirme programının öğretmen adaylarının kaynaştırmaya yönelik tutumları üzerinde etkili olup

Bu araştırmalardan birincisinde, ailelerin Türkiye’de yürütülen Küçük Adımlar Programına ilişkin görüşlerine başvurulmuştur (Kırcaali-İftar, 2000);

Zıhın engelli çocuğun topluma kazandı­ rılmasında, kaynaştırma pıogram I arının yaygın­ laştırılması ve bu programların başarı ile yü­ rütülmesi önemli bir

ses bozukluğu olan çocukta aynı zamanda artıkulasyon sorunu da varsa bu oran % 52'ye çıkmaktadır Silverman ve Van Opens (1980) 133 ilkokul öğret­ menine kekemelik,

Bununla birlikte, iç hukukun, yer itibariyle yetki kurallarının yanında Türk vatandaşlarının (m.41) ve yabancıların (m.42) kişi hâllerine ilişkin konularda, özel

Malik ile rehinli alacaklı arasında yapılan boşalan dereceye ilerleme sözleşmesiyle taşınmaz maliki, derecelerden biri boşaldığında, o derecede yeni bir rehin