RESÎAURA.N
- w *
-S , “
Kıı m kapı geçmişini özlüyor
Kumkapı meyhaneleri eski
parlak günlerini yitirmiş.
Esnaf, sorunları gidermenin
bir yolunu arıyor. İçlerinden
biri ise şöyle diyor:
“Ermeniler varken buraları
ne kadar iyiydi, güzeldi.
Onlar gerçekten de çok
hürmetkâr insanlardı. Zaten
komşun olacaksa Ermeni
olsun. Kızlan namuslu,
hanımlan, beyleri çok
efendiydi. Onlar gidince
sağdan soldan bir sürü insan
Kumkapı’ya doluşmaya
başladı. Burayı bozdular.”
YAZI: ÖZGE GÜNERKEN FOTOĞRAFLAR: EREN AYTUĞ
G
üzel bir yaz akşamı düşünün. Ilık bir rüzgâr hafiften saçlarınıza do kunuyormuş, dört biryanınızda tı ka basa dolu meyhaneler. Burnunuzda rakı ve balık kokulan, kulağınızda sizi hop oturtup hop kaldıran Çingene ezgileri,
kahkahalar... 1980’lerin Kumkapısı işte böy le anlatılıyor kısaca. En şaşaalı, en debdebeli günlerini geride bırakm ış Kumkapı. Ekono mik krizler, istikrarsız hükümetler, “turizm deki ölü dönem” tadını tuzunu kaçırmış.
Şimdilerde 7 0 ’i aşkın meyhaneden ancak 15-20 tanesi iyi iş yapıyor. Kalanlarsa umutla eski günlerinin geri gelmesini bekliyor ve boş masalara karşı direniyor. Kumkapı ’nın yuvar lak taşlı yollannda yürürken bu eski İstanbul semtinin kendine özgü havası bizi şehirden uzakta küçük bir balıkçı kasabasına götürü yor. .. Kumkapı ’nın son durumunu işinin erba bından öğrenmek dileğindeyiz. Bu duygular içinde meyhaneleri dolaşırken konuştuğumuz meslekte yıllanm ışlar parmaklarıyla Neyzen adlı meyhanenin sahibi Haşan Korkmaz’ı işa ret ediyorlar: “Size en iyi o anlatır.”
Yanma gittiğimizde çok sıcak karşılıyor bi zi. Yanık teni ve beyaz saçlarıyla gözlerinin parlak yeşili hoş birtezat oluşturmuş. Gülüm seyerek bize birer çay söylüyor, biz soruyoruz o yanıtlıyor:
“ 1960’lann başında Kumkapı’da Ermeni ve Rumların işlettikleri 3-4 meyhane vardı. Z a ten asıl meyhaneciliği de onlar bilirler. Türk- ler de bakkal, manav, berber dükkânı işletirler di. Ben de 1984’e kadar manavcılık yaptım.” Eliyle az ilerideki köşeyi, eski manav dükkâ nının yerini işaret ediyor. 1984’te ilk meyha nesi D am la’yı açmış Haşan Korkmaz. Z a manla Türkler de meyhaneciliğe soyunmuş.
Ermeniler gidince...
“ 1980 sonrası Ermeniler gidince meyhane ler de tamamen Türklere kaldı. Çevredeki bü tün dükkân sahipleri dükkânlarını kapatıp yerlerine meyhaneleraçtılar. Ufak olan dük kânlar birer ikişer birleşerek büyük meyhane ler haline dönüştü. Öyle ki belli bir zaman son ra çevrede ne bakkal kaldı ne kasap.”
Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başka nı Nurettin Sözen dönem inde K um kapı’nın “turizm bölgesi” ilan edilmesiyle birlikte be lediyeye verilen bir kira karşı lığında masala rın dışarıya çıkarılmasına izin verilmiş, bölge trafiğe kapatılmış. Zamanla turistler gelmeye başlamış, masalar dolmuş ve Kumkapı yerli ve yabancı turistlerin eğlence mekânı haline gelmiş. Yılların Kumkapılısı bize bunları an latırken hafifçe iç geçiriyor: “Yazın Kumka- pı ’nın asıl müşterisi yabancı turisttir. Turizm sektöründeki durgunluk bize de fazlasıyla yansıdı. Öte yandan ekonomik kriz de yerli tu risti etkiledi. Birçok müşterisini de bu neden
le kaybetti Kumkapı.”
Ama bütün bunlarmeyhaneleri kapatmaya yetmemiş, ama kimi m eyhaneler el değiştir miş. Mülklerin değerlerinde önemli düşüşler kaydedilmiş. “ 15 milyarlık dükkânlar 5 m il yara satılabiliyor. Daha 6 ay önce karşımızda ki meyhane -ki gerçek değeri 12-13 milyardır- 5 milyara satıldı”
“Ya bundan sonrası?”
“Düzelecek, biz hepimiz umutluyuz.” Kırk yıldır Kumkapı ’nm sadık dostlarından biri Haşan Korkmaz. M eyhaneciliğin doğu mundan bugünlerine tanıklık etmiş, onunla büyümüş. Böylecem anavcılıktan m eyhane ciliğe uzanan bir Kumkapı öyküsüne sahip ol muş. Şimdilerde ise kırk yıllık emeğinin kar şılığı, “Neyzen”le meşgul. Neyzen öteki mey hanelere göre müşterisi fazla olan bir mekân gibi görünüyor. Tahtaya vuruyor ve gururla gözbebeği meyhanesini süzüyor.
“Siz doldurmayı nasıl başarıyorsunuz?” “Öncelikle iyi hizmete bağlı. Müşteri bir kere gelip sizi beğenirse bir daha başka yere gitm ez” diyor ve sürekli m üşterinin çok önemli olduğunu vurguluyor da vurguluyor.
Haşan Korkm az’m yanma gelip çöken es m er ve gençten bir adam dikkatimizi çekiyor. Çevresine direktifler verirken bir yandan da konuşmalarımızı hiç kaçırmadan dinliyor. Bu adamın adı: Musa Yıldırım. Elazığ’dan kopa rak 1979’da tanışmış Kumkapı âlemiyle. “O zaman daha küçüktüm. Bir yandan okuyor, bir
CUMHURİYET DERGİ 15 AĞUSTOS 1999. SAYI 699
yandan da meyhanelerde çalışıyordum. Daha sonra Turizm ve Otelcilik okudum. Şimdi Neyzen’inbeşortağındanbiriyim . Şukarşıda gördüğünüz Gölçek Restoran’ın da ortakla- n n danım ”
O da Kumkapı’nın durumundan şikâyetçi. Musa Yıldınm ’ a göre en büyük sorun ‘yanlış tanınm a’. “Buraya daha önce gelmemiş olan insanların bizi yanlış tanıması çok kötü. Kum- kapı’yı sokak ortasında kavga edilen, kişiler arasında devamlı sürtüşm elerin yaşandığı, sarkıntılıkların, cinsel tacizlerin yapıldığı, ra hatça gelinem eyecekbiryer olarak biliyorlar. Halbuki burası öyle bir yer değil. Kumkapı in sanların aileleriyle rahatça gelebilecekleri, yemeklerini yiyip eğlenebilecekleri bir yer.”
Her ikisine de ‘Kumkapı Cinayeti’nin olum suz etkilerini sorduğumuzda ilk olarak Haşan Korkmaz yanıtlıyor: “Hiçbir zaman bir cinayet davası piyasaya bu derece etki etmez, en fazla 1 -2 gün konuşulur sonra unutulur gi der, zaten herkes de olayın iç yüzünü bilir.”
M usa Yıldırım ise tam tersini düşünüyor. “Ne kadar olmadığını söylesek de, Kumka- pı ’ya hiç gelmemiş insanlar ‘Kumkapı Cina yeti ’yle tanıdı burayı. Halk ne zaman Kumka- pı adını duysa aklına cinayet geliyor, medya hâlâ arada sırada bu cinayeti gündeme getiri yor. Ama burayı bilenler için elbette cinayet Kumkapı’nın imajını değiştirmedi. Kafasın da Kum kapı’yla ilgili yanlışbir imaj olanlar, buraya daha önce gelmeyenlerdi.”
Aniden arkamızdan uzanan bir el irkilme m ize yol açıyor. Buzlu ceviz uzatıyor bize. Alıyoruz. Kafasıyla bizi selamladıktan sonra uzaklaşıyoryanımızdan. Kulağımıza eğiliyor Haşan Korkmaz. “Ondan sıkça alışveriş ede riz, bu yüzden misafirlerimize daima ikramda bulunuyor.”
Ruslann gidişi de etkilemiş Kumkapılıları. Konuyu açınca hemen atılıyor Haşan Bey, ve riştiriyor da veriştiriyor. “Bu Türklerdenadam olmaz. Her şeyi kendi kendimize yapıyoruz” diye. Kumkapı ’nın iyi müşterisiymiş Ruslar. Sabahtan alışverişlerini yapıp, döviz getirir; akşamlan iseTürklerRuslan Kumkapı’da mi safir ederlermiş. Yapılan dolar sahtekârlıkla- n Ruslan kaçırınca bir darbe de oradan yemiş Kumkapı.
Bugünün Kumkapısı, Bizans döneminde “küçük iskele” anlamına gelen “Kontoskali- on” adım taşımaktaymış. O dönemde burada kara içine sokulmuş, önü bir mendirekle ko runmuş olan Kontoskalion Limanı ve ona açı lan bir sur kapısı bulunmaktaymış. Eski liman zamanla dolunca yerini, kente kum getiren ge milerin yük boşalttıkları iskeleler almış. Yedi- kule’den doğuya derlendiğinde M armara kı yısının beşinci kent kapısı olan Kumkapı b u - . günkü ismini böyle almış. İstanbul’un O s manlIlara geçmesinden sonra, 11. M ehmed’ in (Fatih) Rumlara karşı bir denge öğesi olarak kente getirttiği Ermenilerin bir bölümü Kum- kapı ’ya yerleştirilmiş. Kısa süre içinde Kum- kapı, yakınındaki Sam atya’dan sonra Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşandığı önemli semt lerden biri haline gelmiş. Semt sakinlerinin ana ekonomik uğraşı ve gelir kaynağı öteden beri kayıkçılık ve balıkçılık olduğundan, aynı zamanda balık hali de burada bulunduğundan Kumkapı İstanbul’un m eyhaneleriyle ünlü semtlerinden biri olmuş. Ermenilerin katkısı da atlanmamak diyor Haşan Korkmaz.
“Onların açtığı 3-4 meyhaneden bugünlere geldi Kumkapı. M eyhaneciliği de onlardan öğrendik sayılır.” Musa Yıldırım da kafasıyla onaylıyor bu sözleri. Ona göre Erm eniler gi dince burada doğru dürüst pilaki yapan yer kalmamış. “ İşin mutfağını onlar biliyordu.O günleri düşündüğümde, Ermeniler varken bu raları ne kadar iyiydi, güzeldi diyorum. Onlar gerçekten de çok hürmetkâr insanlardı. Zaten komşun olacaksa Ermeni olsun. Kızları na muslu, hanımları, beyleri çok efendiydi. On lar gidince sağdan soldan bir sürü insan
Kum-kapı’ya doluşmaya başladı. Burayı bozdular.” M usa Y ıldınm kanşıyor söze:
“Buraya birçok yerden insanlar geliyor. Es kiden dışarıdan İstanbul ’ a gelen insanlar göz lerini Topkapı’da açarlardı, şimdi ise Kumka- p ı’da açıyorlar: Türkiye’nin doğusundan ge len insanların yanı sıra İran, Romanya gibi ül kelerden turist sıfatıyla gelerek buralarda ya şayan insanlar da var. Bu insanlar Kumka- pı ’daki han gibi evlerde ‘pislik ve sefalet’ için de yaşıyorlar. Müşteri rahatsız oluyor.”
Erm eniler gidip yerlerine yeni insanlar ge lince K um kapı’nın çehresi de değişmiş. Ha şan Korkmaz ne kadar buranın şimdiki sakin lerinden yakınsa da kopamamış buralardan. Herkes gibi o da bekliyor gelecek güzel günle ri ve yeni bir döneme daha tanıklığı.
M usa Y ıldınm gelecekten umutlu, şimdi lerdeki bekleyişin boşuna olmadığını söylü yor. “Kumkapı Esnaflar Demeği ’ni tekrar ha yata geçirdiklerinden söz ediyor.” Derneğin öncelikli programında müşterinin rahatsızlık duyduğu konuları gidermeye çalışmak ve K um kapı’yı tanıtm ak var. Haşan Korkmaz birden ayağa kalkıyor, bize el sallayıp “Hadi bana eyvallah” diyor. Şaşınyoruz, henüz daha saat beş ve K um kapı’da hayat başlamamış. “Artık yaşlandım, bu saatlerden sonra işi gençlere bırakıyorum.”
Sokak satıcıları büyük bir sorun
M usa Yıldırım K um kapı’nın sorunlarını anlatmayı sürdürüyor: “Sokak satıcıları Kum- kapı için büyük bir sorun. Bunlar zorla insan lara bir şeyler satmaya çalışıyorlar. Bunun için ilk iş olarak karakolla görüşüldü, artık her ak şam üç dört polis burada dolaşıp satıcıları de netleyecek. Sonra ‘rehberlik’ denen işi kaldı racağız. Rehberler başlangıçta dil bilen ve ge len yabancı misafirleri iyi bir şekilde ağırlaya cak kişiler olarak işe alınmışlardı. Sonraları bu insanlar yapmaları gerekeni unutarak işi müşteriyi zorla çalıştığı restorana sokmaya hatta yolunu kesip kolundan tutmaya kadar götürdüler. Artık kimse meyhanesinde rehber çalıştırmayacak, çalıştıranlara belli bir ceza uygulanacak. Her pazar ve ayda bir pazar or tak fiks mönüler ve uygun fiyatlar belirleyip halkı çekmeyi planlıyoruz.”
K um kapı’nın önemli bir otopark sorunu varmış, yine ulaşımında güçlükler yaşanıyor muş. “Kumkapı ’ nın en büyük sorunlarından
Hasan Korkmaz: Ruslan da kaçırdık.
Musa Yıldırım: Fiyatlarımız ucuz.
biri otomobille gelenler için otopark yerinin bulunmaması, otomobilsiz gelenler için ise belli bir saatten sonra dönüşün taksiden başka alternatifi olmaması. Otoparkyeri için devle tin daha önceden aynı nedenle istim lak ettiği bir bina var, otopark yapılması için girişim le rimiz başladı .Bunun yanı sıra ulaşım sorunu henüz konuşulmamakla beraber sabaha kadar
dolmuş seferlerinin konulması sanırım a k ^ en yatkın çözüm.”
“ Size bir şeyler hazırlattım haydi sofraya geçelim.”
Kocaman bir kayık tabak dolusu çoban sala tası , tam ortasında şampanya bardağı içindeki limon suyuna daldın İmiş havuç dilimleri, do mates soslu karides, kalam ar tava, yoğurtlu semiz otu, patlıcan ezme, fava ve meyve taba ğı iştah açıcı biçimde alesta.. .
Yemek yerken söz dönüp dolaşıp yem ekle re ve fiyatlanna geliyor. Baştan sona donatıl mış bir masanın yani mezesiyle, balığıyla, iç kisiyle, kalamar, midye veya karides tavasıy la, meyvesiyle kişi başına yedi ila on beş m il yon arasında değiştiğini öğreniyoruz.
“Fiyatlanmız Taksim, Etilerve Boğaz’daki balık lokantalanndan çok daha ucuz. Balığı mız daha taze, çünkü balık hali yanıbaşımızda olduğu için balığı günlük alıyoruz.
En çok gençlerin gelememesinden yakını yor: “Genelde orta yaştaki kitleye hitap ediyo ruz. Oysa ki gençlerin olmadığı yer hiçbir za man gerçek bir canlılığa kavuşamaz.”
“Ama burası gençler için pahalı galiba.” Başıyla sözlerimizi onaylıyor.
“Evet onlar için pahalı sayılabilir ama gidip Çiçek Pasajı’na birayla midye tava yiyebili- yorlarsa aynı şeyi burada dayapabilirler. Ayrı ca buranın esnafı gençlere karşı çok ılımlı, on ların gelmesini istiyor. Zaten biramn fiyatı üç yüz bin, midye tava iki yüz elli bin lira. Yani birçok yere kıyasla f y atlarımız ekonomik.”
Şimdi birdenbire klarnetten yayılan bir tak sim odayı dolduruyor. Bir Çingene grubu, bir klarnet, bir kanun, bir keman, bir dümbelek yukarı kattan aşağı doğru iniyorlar. Esmer tenli, güleç yüzlü adamlar ortalığı ayağa kal- dınveriyorlar. M asasına göre muamele yap mayı da ihmal etmiyorlar. Karadenizli olduk ları belli olan bir grubun masasına gittiklerin de, “gel a böle, gel a böle bu yana”yı, orta ya şın üzerindeki bir masaya yanaştıklarında es kilerden birkaç alaturkayı çalmaya duruyor- 1 ar. Bizi en çok şaşırtan şey i se üç turi stin m a sasına gittiklerinde kendi yorumlarını katarak verdikleri muhteşem caz resitali oluyor.
Gece sona ererken vedalaşıyoruz Kumkapı- lılarla. Neyzen’egidip de ola ki fazla bir hesap ödediyseniz -özellikle siz gençler- bizden söylemesi, Haşan Korkmaz ve Musa Yıldı- n m ’a başvurun.
Müşteri gitgide azalmış Kumkapı ’da. Gençler ise en az gelenlerden. Kumkapı meyhanecileri gençlerin gelmeyişine üzülüyor.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a T o ro s Arşivi