• Sonuç bulunamadı

Başlık: KOAGÜLANT VE ANl'lKOAGÜLANT MADDELERIN ÇtzGILI KAS ÜZERINE ETKILERIYazar(lar):NOYAN, A.Cilt: 7 Sayı: 4 DOI: 10.1501/Vetfak_0000001878 Yayın Tarihi: 1960 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: KOAGÜLANT VE ANl'lKOAGÜLANT MADDELERIN ÇtzGILI KAS ÜZERINE ETKILERIYazar(lar):NOYAN, A.Cilt: 7 Sayı: 4 DOI: 10.1501/Vetfak_0000001878 Yayın Tarihi: 1960 PDF"

Copied!
43
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A.

Ü.

Veteriner Fakültesi tarafından üç ayda bir neşredilir.

Cılt

VII

1960

No.:

4

A. Ü. Veteriner Fakültesi Fizyoloji Kürsüsü Çalışmalarından

Direktör: Prof. Dr. Macit Erkol

KOAGÜLANT

VE ANl'lKOAGÜLANT

MADDELERIN

ÇtzGILI

KAS ÜZERINE

ETKILERI

Ahmet

NOlrAN, D.V.M. Ph.D.

Yaşayan bir hücre

yırtılır

veya parçalanırsa

bunun içindeki sıvı yayılıp

akmaz. Protoplanma hücreden

dışarı

akmaya başlar

başlamaz bu akan kısım

...'üzerind~ bir membran teşekkül ed(:r. Bu zar teşekkülüne

Hsurface precipitation

reaction •• (üst yüzey presipitasyonu)

denir. Bu reaksiyon esas itibarıyle Ca'un

etkisi ile meydana gelen ve sütün ve kanın pıhtılaşmasına

benzeyen bir

olay-dır. Diğer taraftan, eğer izole edilmiş bir kas teli, bir ucu kesik olarak, ca

eriyigene maruz bıruılırııa,

tıpkı "'üst

yüzey pres;pitasyonu"

gibi bir

reaksi-yon husule gelir. Bu reaksireaksi-yon sırasınd:ı kas teli şiddetle kasılır (43,105). Bu

deneylerin sonuçları, kan ve protoplasma pıhtılaşmalarının birbirine bezediği ve

kas kontraksiyonunun

bir nevi protoplasma pıhtılaşması oldugu kanaatını

uyan-dırıyor.

Kan pıhtılaşması ile kas kontrnksiyonu arasındaki bu benzerlik birçok

araş-tıncıları bazı koagülant maddelerin kas üzerine etkilerini

denemeye sevk

et-miştir (35.49,104,105).

Bu araştırıcılar denedikleri koagülant maddelerin kasın

kontraksiyonunu artırdığını görmüşlerdir.

Biz bu araştırmamızda yirmidört kadar koagülant ve antikoagülant

madde-lerin kılıp kası, ve bazılarının aynı zamanda iskelet kası üzerine olan etkimadde-lerini

tetkik ettik. Bundan maksat, elde edebildiğimiz .bütün koagülant ve

antikoagü-lant maddeleri deneyerek, kan pıhtılaşması ile kas kontraksiyonu benzerliklerini

geniş. çapta ortaya koymaktır.

Kan koagülasyonu ve kas kontraksiyonu

buğün fizyolojinin en aktüel ve

en komplike konularındandırlar.

Bu sebeple ve sonuçların

tartışılmasına

(2)

mes-net teşkil etmek üzere kan pıhtılaşma ve kas kontraksiyonu olayları hakkında kısa ve son bulgulara dayanan bir literatür tekrarını uygun bulduk. Zira ileri-- de sonuçlar tartışılırken ele alınan maddenin gerek kan koagülasyonunda, ge-rek kas kontraksiyonunda hangi mekanizmaya etki yaptığım bu ön bilgiye

da-yanarak tartışmak uygun olacaktır. .

Kanın

Koagülasyonu

Kanın pıhtılaşması, henüz bir çok tarafları kesin olarak bilinmeyen çok karışk bir olaydır. Bu konu ile ilgili olarak tetkik. ettiğimiz son yıllara ait he-men her yazıda konunun takibinin güç bir hal alJığına ve kullanılan terimle-rin birçok synonym'leterimle-rinin bulunması dolayısiyle bazan yanlış kullanıldıklarına işaret edilmektedir

(16,64).

Macfarlane (64), kan pıhtılaşma faktörlerinin herbiri için dokuz ila on kadar synonym kuııanılmakta olduğunu ve esaslı anlaşmazlıkların çoğunun basit terminoloji farkından dcğduğunu kaydediyor. Dünya literatüründe bilhııssa 1957 yılında, bu konu ile ilgili terminolojinin bir düzene sokulması gerektiğine dair münakaşalara rastlanmaktadir

(81,106).

Carter

(20),

kan pıhtılaşması mekaniz-masını anlamak için bir hayli temel bilgiye ihtiyaç olduğuna işaret ediyor.

Koagülasyon faktöderinin çoğu Roman rakamları ile isimlendirilmişterciir. Mesela Faktör

VIII,

antihemofilik globulin için kullanılan bir synonym'dir. Brinkhous (16), izahlt terimler yerine Roman rakamları kullanılmasının yanlış-lıklara yol açtığına ve hem de rakamın bir ma na taşımadığına işaret ediyor. Biz bu yazımızda Roman rakamları ile ifade edilen synonym'ler yerine faktörlerin karakterlerini de bildiren synonym'leri kullanacağız. .

ŞEKİL 1'de gösterilen diyağramda reaksiyon sırasına göre çeşitlifaktör': lerin karakterlerini ve koagülasyon mekanizmasındaki roııerini izah edelim.

Yabancı Satıhla

Temas.

Kanın koagülasyonunu başlatan tenbihin yaban-ci satıWa' temas olduğu kabul edilmektedir. Fakat bu "yabancılık" ın ne

01- .

du ğu ve nasıl etki yaptığı henüz aydınlatılmış değildir. Evvelce, su ile ıslanma kabiliyeti olan yüzeylerin (cam, maden, vs.) koagülasyonu ba~tattığı; ı~lanma-yan yüzeylerin ise (gülün yaprakları, plastikler, mumlar, yağlar, reçineler, vs.) p~htılaşmaya man i olduğu sanılıyordu. Fakat Rose ve Broida (89) bu düşünüşü d~stek1emeyen önemli istisnaların bulunduğunu bildirdiler. Örne ğin, nylon cam-dan az IslanabiHr olmasına mukabil camdan fazla koagülasyonu aktive ediyor; collo~ion ıslanabilir olmasına rağmen bu bakımdan aktif değildir.

Sonradan, kan ın pıhtılaşmasını başlatan sebebi depolarize olma ile izah edenler oldu. Kan damarlarının

imima'sı

(iç yüzey) negatif

veaı1ventitia'sı

(3)

KOAGüLANT 'VE ANTIKOAGt}LANT MADDELERIN ÇtZGtLt KAS .••• yüzüne madeni bilezikler geçirip aortanın içine ince bir elektrot yerleştirdiler. Normal elektrik yiıkünün aksine olmak üzere ceryan menbaının negatif ucunu aortanın dışindaki bileziklere, pozitif ucunu ise aortan'n içindeki elektroda ek-leyip elektrik akımı geçirmekle aOl'ta içinde' thromboz teşekkül ettiğini gördü-ler. Aynı yazarlar başka bir araştırmalarında (91) köpeklerin aortasının iç ve

"l' llt1 AllAŞT1ltMADA KULLANILAN ANTıKOAGÜLA~t MADDELER

i-TRYPSİN BEYİN SÜSPAN-ZİYONU AKCİ1iER SÜ5-PANZİYONU

YABANCI SATIHLA TEMAS

nc

+ AHG + Ca

!.ARAMAHsÜiV-İ._.~

ARA MAHSULÜ I } ~ :

Thromboete' ler =ARAMAHSULÜII

!

'r

,~.-AllA M~SULÜ LI } =PLASMA

THMMBO;:~;1kİ

AeG ('Prothrombin active;

i

~dici) ı

i ~~ i

DOKU SıVISI+SPCA+Ca= .'~i i OKZALATLAR

ARA MAHSUW

/:.>'

:...

FOSFATLAR

Ara lIIa'hsulü+ AeG - .... ..' ... , FWORİDLER

DOKU THROJo1BOPLASTiNİ' \...' ~~.... SİTRATLAR .'

,.'

..."

..' .' ../': .•\;/;: d,l-CYSTEIH

...

~:._\.:.:._~r"

riI~~~~RgL

THROMa..o:.~J.\S~i~.:.:_}.:::::..::::;:_.".'~' ..""....

, '. ~:

TROMElCAH

i-

'''PR;;HRCf.f~İ,N<

.'

IHROMBİN

\\J

.

:

~::t<:...

-r~::

i;~a.r~~i

"'\..

.... /'"

~

>0 ~: :.::.;.::."~,_.~

4HEPARİN • •. •..." "', " PIHTILAşMış . •...•..•.

DEFİBRİNE KAN' ...•... - •... ~ '...•..•••Thr,.oıııbin F1brinopepti'd>oJSAFRA TUZLARı

FiBRİNOJEN /.

1

TRYPA" MAVİsı

"' .••• '.0 ••. / TIBRİN MONCfIER .'~'" i

FıB;~;pö'LiME'R"""'''''''''''''''''''-'-'..~

I

NovİRUDilf Fibrin stabilize eden faktör + Ca FİZYOLOJİK fiBRİN COAGULENE THROMBA5E BU ARAŞTıRMADA KULLA~ILAN KOAGÜLAN'!' MADDELER MANETOL CLAUDENE

i

vİTAMiN K CaCl

z

ADRENALİN

ŞEKİL 1. Kanın pıhnlBşma mc:kanizmBslOı ve kOBgülant ve antlJtosgülant mal1delerin etki yerlerini gösterir dıyağram

(4)

dış yüzeyleri arasında 1 - 5 mv kadar bir potansiyel farkı bulunduğunu ve

da-mar yaralanması neticesi bu potansiyel farkm bozuldugunu, yani negatif yüklü

olan iç yüzeyin positif hale geldiğini, ve positif hale gelen yerlerde thromboz

teşekkül etti~iDi tesbit ettiler.

Fizyolojide bilinmektedir ki herhangi. bir dokunun yaralanma!">ı,ncrmal

po-larizasyonu depolarize eder ve normalin aksi bir potansiyel farkı yaratır.

Yu-.'karıd~ki buluşlar, yaralanma neticesi depolarize olmanın kanın koagülosyonunu

başlatan bir tenbih olduğu kanaatını uyandırıyor.

Aynı esasa dayanan deneylerde

yaralanmış kan damarlarında

yaralanma

potansiyelinin meydana gelmesi elektrik akımı ile önlenerek throırilioz teşekkü.

lü önlenmiştir (92).

Margolis (68) cam ile temasın etkilerini tetkik etti ve cam veya benzerı

maddeler ile temas neticesi plazmada aktif bir maddenin

meydana

geldigini,

bu maddenin 60° C'de harııbolduğunu. Al (OH)a tarafından

adsorbe

edilme-diğini ve amonyum sulfat ile çöktüğünü tesbit etti.

ŞEKİL

1'de yabancı

satıbla

temastan

sonraki

sıraya,

PTC

(plasma

tbromhoplastin komponenti), AHG (antihemofilik globulin) ve Ca konmuştur .

.Böyle konuşu şu fikirlere dayanır: (1) yabancı satıbla temas neticesi PTC'nin

direkt veya indirekt olarak akti ve edilmesi, Ca ile birleşmesi neticesinde kendini,

göstermektedir.

Eğer serumun kalsiyumu uzaklaştırılırsa aktif olan PTC

akti.

vitesini kaybedıyor (8). (2) Kalsiyum ile PTC'nin

reaksiyonu, AHG

mevcudi-yeti halinde çok hızlanıyor. Burada AHG'in

funksiyonu, PTC

+

Ca

reaksi-yonunu katalize etmek olabilir (64).

(3) Johnson

ve Seegers'in (5S) yaptıkları

araştırmalar AHG' in ilk sıradaki reaksiyonlarda işe karıştığını göstermiştir. (4)

Biggs ve arkadaşları (11) tesbit ettiler ki thromboplastin teşekkülü başlamadan

öIice geçen zamanın uzunluğu, kandaki AHG mıktarına bağlıdır. O halde AHG

thromböplastin teşekkülünün başlangıcında işe karışan bir faktördür.

Plasma

Thromboplastin

Antecedent

(PTA). Buna üçüncü

tbrombo-plastic faktör de denir.

faktörün

noksanlığında

tbromboplastin zamanı uzar

fakat prothrombin zamanı değişmez (14,48). PTA'in karaci~erde

yapıldı~ıoa,

vitamin K'nın mevcudiyetine lüzum olduğuna dair deliller vardır ve dicumarol

tedavisinde bu faktörün azaldığ~ bildiriliyor (78).

Margolis'c (67) göre PTA, cam ile temastan sonra Hageman faktörü

tara-fından akti

ve

edilir. Bigss ve arkadaşları (14) ise PT Nin cam ile aktive

edil-meden sonra etki gösterdiğini ve PTC'in aktivasyonu için

lüzumlu olduğunu

bildiriyorlar. Aynı yazarlar PTA ile Hageman faktörünün sinergetik olarak

et-ki yapabildiğini de kaydediyorlar.

Plasma

Thromboplastin

Komponenti

(PTC). Buna Christmas faktörü

(CF) de denir. Kan dışarı alındıktan sonra ilk birkaç dakika zaıfında

(5)

tbrom-•

KOAGOLANT VE ANTtKOAGÜLANT MADDELERİN ÇtZGtLt KAS ....

bin taşımaz. Sonra thrombin mıktan yıldırım sürati ile artmaya başlar. Bu 'ilk

birkaç dakika durgunluk safhasında thrombocyte'lerle PTC, AHG ve belki di.

ğer faktörlc:r arasında reaksiyoular d.evam ederek nihayet prothrombin'i

throm-bin'e çevirecek olan thromboplasun meydana gelir. Bu andan itibaren

süratle

thrombin teşekkülü başlar.

Eğer kanda PTC veya AHG noksanlıgı varsa, ilk bir kaç dakika olan

dur-gunluk safhası uzar. Thromboplastiıı formasyonti azalır. Thrombocyte'lerin

az-lığı bu durgunluk safhasına tesir etmiyor (11,12).

Biggs ve arkadaşlarıOln

(f

1,12) tecrübeleri

göstermiştir ki PTC

yabancı

satılıla

teması

müteakip aktive edilmektedir.

Sonra

AHG

ile ve

tbrombo-cyte'lerle reaksiyon vermektedir. Bu reaksiyonların mahsulü

de AcG (akselere

edici globulin) ile reaksiyon vererek plazma thrcmboplastin'ini

meydana

geti-riyor. Normalolarak

AHG koagülaı;yon sırasında kandan kaybolur. Fakat PTC

yokluğunda kuııaOllmayarak kanda kalır. Bu durum önce PTC'in

aktive edi1~

diğine delalet eder (27). Keza AcG koagülasyon sırasıoda kandan kaybolur;

fa-kat PTC" AHG veya thrombocyte yokluğunda

kullanılmaz ve kanda

mevcut-tur. Bu durum AcG'in thrombopla~tio teşekkülünün son safhasında

kullanıldı-ğına işarettir.

PTC'in karaciğerde yapıldığıoa

V6

metabolizmasının elverişli karaciğer

funk-siyonuna ve K vitamini mıktarına bağlı olduğuna

dair deliller

bulunmuştur

(65,66,74,96).

Antihemofilik

Globulio

(AHG). Bu faktör

prothrombinin

kullanılması

ve thrombin'e çevrilmesi için

esas faktördür.

İnsan ve köpek hemofilisinde

AHG verilince kanın pıhtılaşmama kusurunu düzeltir (38). Bu faktörün

koa-gülasyondaki yeri hakklOda çok çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Koagülasyonun

başlangıcında işe karıştığına dair ileri sürülen fikirler,

yabancı satıhla temas

bahsinde "!zah edildiler.

Therriault

ve arkadaşları

(99)

AHG'in

AcG (akselerator globulin)

ve

thrombin ile reaksiyon vererek Prothrombinase fermentini meydana getirdiğini

ileri sürdüler. ŞEKİL 1'de thrombin'in

AHG'in de beraber bulunduğu

reaksi-yonlara ve bunlarla AcG'in reaksiyonlarına katalitik etki yaptığı esasen

göste-rilmiştir.

Brinkhous'a (16) göre, bugünkii sonuçlar AHG'in thrombin için bir

subst-rat olduğunu kuvvetle muhtemel

göstermektedir. Bundan ötürü ŞEKİL

1'de-ki diyağramda thrombin'in katalitik et1'de-kisini, AHG'in reaksiyon verdiği

seviye-ye tesir eder şekilde gösterdik .

. Uzviyette AHG'i yapan organ henüz meçhuldür (16).

Thrombocyte'ler.

Şimdiye kadar thrombocyte'lerin dört ayrı faktörü

bu-lunmuştur. Bu faktörler Roman rakamları ile değil de Arabik rakamlarla ayırd,

(6)

NOYAN

edilirler. MacfarIane (64), bu dört faktörün özelliklerini şöyle bildiriyor:

Tk-rombocyte faktörü l'in

aktivitesi AeG faktörüne benzer. Faktör 2, thrombin -

fib-rinogen reaksiyonunu akselere eder. Faktör 3, thromboplastin teşekkülünde işe

karışır. Faktör 4, antiheparin etkiye maliktir.

ŞEKIL '1 'de gösterilen diyağramdaki sıraya göre burada thrombocyte'lerin

tbromboplastin

teşekkülü ile ilgili faktöründen bahsedeceğiz.

Pıhtılaşma

sıra-sında thrombocyte'ler biraraya 'gelip kümeler teşkil ederler; pseudopoda'lar

sa-lıverirler ve nihayet kısm~n parçalanırlar Bu olaya thromboeyte'lerin "viscou!

metamorphosisfti denir. Bu olayın normal kan pıhtılaşmasında önemli bir

saf-ba olduğu kabul edilmektedir. Macfarlane'in (64) Bergsage! ve Hougie'ye atfen

bildirdiline

göre, PTC, AHG ve Ca arasındaki reaksiyon neticesi meydana

ge-len "mahsul!",

viscous metamorphosis'e sebep olmaktadır. Viseous

metamor-phosis sırasında tbrombocyte'lerden,

mikroskor

altında

görülebilen,

granüIIer

çıkarlar. Bu granüller ayrılabilir ve AeG muvacehesinde protbrombini.

tbrom-binc çevirirler.

,Alkjııersig ve Seegers (2) plazmamn AcG'ini oldukça saf bir halde elde

ettiler. Saf thromboeytePaktörü

3, saf AHG, Ca iyonu ve saf prothrombin'in

reaksiyon vermesi ve tbrombine çevrilmesi için serum AeG' ine ihtiyaç

oldu-ğunu tesbit ettiler.

Humphrey ve Jaques (51,52)

thrombocyte'lerin

5 hydroxytryptamio (5

-HT) salıverdiklerini tesbit ettiler. Bu madde kan damarlarının kontraksiyonuna

sebep olur. Etkisi adrenalinden daba kuvvetlidir. İbtimalki vasküler

kontraksi-yon, kanamamn durdurulmasında önemli bir faktördür (64).

Aeeelerator

G!obalin

(AeG). Normal

tbrombocyte'lerde AeG aktivitesi

bulunduğu tesbit edil.i~tir

(100). AeG'in tesir tarzı

henüz

bilinmemektedir,

fakat tbrombopIastin teşekkülünün bızına etkilidir.

~

AeG activitesi' bunun yapısında bulunan serbest sulfhvdryl (- SH)

grup-larından ileri gelir. Sulfhydryl grubunu okside eden maddeler AeG

aktivitesi-ni önleyerek thrombin teşekkülünü inhibe ederler (56).

Buraya kadar sayılan faktörlerin birbiriile

gösterdikleri reaksiyonlar

neti-cesi plazma tbrombopIastin'j meydana gelir. Bunun, kanda bulunan

prothorm-bin ile, Ca'unda bulunması şartiyle, reaksiyonu neticesi thromprothorm-bin teşekkül eder.

ŞEKİL 1'de bu araya bir de doku thromboplastini konmuştur. Doku

thrombo-plastin'i bazı

karakterleri

bakımından plazma thromboplastin'inden

farklıdır.

Mesel4' bemofilik piazmaya thromboeyt'lerin ilavesi pıhtılaşma zamanını

kısalt-'maı.

Fakat döku tbromboplastini pıhtılaşmayı normal hale sokar.

Serum

Protbrombiu

eonversion

aceelerator

(SPCA). Bu faktör, doku

tbromboplastin'i

kofaktörü

tabiatındadır. Brinkbous'un '(16) bildirdiğine

göre,

pek yakın zamana kaç1ar'serumun

protbrombin teşekkülünü

akselere eden bir

(7)

KOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT .MADDELERİN çlZGİLt KAS .•..

tek faktörünün bulunduğusanılıyordu.

Şimdi ise birden ziyade faktörün

bu-lunduğu meydana çıkarılmıştır;

bu sebeple geçen iki sene zarfında SPCA hak-:

kındaki yayınları kıymetlendirmek mümkün olmıyacaktır •.

Stuart

faktörü.

Bu faktör

Hcıugie ve arkadaşları (50) tarafından

Proko-agülantlar ailesine yeni ilave edilmiş bir üyedir. Karaciğerde senteze edilir ve

vitamin K'nın mevcudiyetine ihtiyaç gösterir (5,97).

Prothrombin.

Prothrombin

kar2ciğerde yapılarak kana verilen ve normal

kanda bulunan bir

bileşiktir. Bütün buraya kadar izah erlilen maddeler,

pro-koagtilantlar, prothrombin'i

thrombin'e çevirecek olan prothıombinase'ı

hazır-larlar.

Protbrombin'in

karaciğerde hazırlanması bunun hücrelerindeki

mitocbon-drial ferment sistemine bağlıdır.

Thrombin.

Tbrombin proteoltik ferment karakteri taşır. Sberry ve

arka-daşları (94) tbrombin'in hydrolitik etkisini kesin olarak tesbit ettiler.

Fibrin teşekkülünde ilk adım, tlırombin etkisi ile fibrinojenden peptid

ay-rılması ve fibrinojenden daha ~z ele~trik yüklü olan fibrin molekülü meydana

gelmesidir. Bu fibrin

monomerleri, ihtimalki elektrostatik kuvvetle,

birbirine

bağlanar~k katı haldeki fibrin ipliklerini yaparlar (63).

Bu fibrin iplikleri de henüz

fizyolojik fibrin değildir. Henüz tabiatı

bi-linmeyen ve plazmada mevcut bir faktör tarafından stabilize edilerek

fizyolo-jik fibrin teşekkül eder. Bu fibrin :;tabilize eden faktör Ca 'iyonu

muvacehe-sinde etkilidir (95).

Kas Kontraksiyonu

ve Bununla

ılgili Fiziksel

ve KimyasalOlaylar

Önce yeni araştırmalara dayanarak kas hücresinin teferruath yapısınıizah

edelim.

İskelet kas hücresinin üç esas şekilli elewenti vardır. Bunlar

myajibril'ler.

granülar cisimler (sareo50me) ve çekirdeklerdir.

Myofibril'ler

sadece -kas hücresinde

bulunurlar ve gruplar

halindedirier.

Bu myofibdl gruplarının aralarını sareoplasma doldurur. Sarcosome'lar

sarcop-lasma'da bulunurlar.

Kas hücresinin üzerini, retiküler veya kollagen tabiatında

gayet ince fibrillerden

yapılmış bir membran örter ki buna sareolemma denir.'

Çizgili kaslarda koyu görünen çizgilere A bandı ve açık görünenlere::

i

bandı

adı verilir. Kasılma sırasında

i

bandı daralır; A bandı fizyolojik sınırlar

için-deki kontraksiyonlarda daralma göstermeı (ŞEKİL

2). .

A bandının

esas proteini

myosin ve

i

bandınıoki de actin'dir.Adenosin

difosfat (ADP) ve adenosin trifosf't

(ATP) actin ile assosiye olmuşlardır.

(8)

i bandlannın

ortasından

geçen ve kas hücresini arzani olarak

temamen

kateden Z hattı, sarcolemma ile irtıbat halindedir.

Sareoıılas ••• Sare080IU , /\. (M1toehondJ'1~ i i i ~

Ir

1••.••

" P

..

J

j(

la

,_ .. ,Q

J

l!

~

ri • o U

...•

til ol

"

•.. ri ' U

"

'"

i

ŞEKİL ,2. Kas hücresinin yapısı, şematik. (H. B Huxley ve Hanson ve S. V. Peııy'den sonra)

Kas hücresinin çok sayıda çekirdeği vardır ve bunlar sareolemma'ya

ya-kın bulunurlar. lhtimaJki kas hücresinin ihtiyacı olan difosfopiridin nükleotid'.

in çoğu çekirdek tarafından senteze edilir.

Sarcosome'lar

kas hücresinin oksidatif

olaylarının

ceryan ettiği

yerdir

ve diğer dokulaım mitochondria'larına

tekabül eder. Kasın ince yapısı

hakkın-da geniş bilgi almak istiyen

okuyucular Huxley ve Hason'a (53) ve Perry'ye

(86) müraatar edebilirler.

(9)

"'- ~"' ~

ı.-lCOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT MADDELERİ N Ç.İZGİLİ KAS ....

COz • HzO

-~trY£RIl0f CYtws 'u

Meyerhof Cyclus'u

Kas hücresinin teferruatlı yapımnı gördükten sonra kasın uyarılma, kon-traksiyon ve gevşeme devrelerinde fizikokimyasalolayları tetkik edel im. Kasın kasılması ile kimyasal otarlar

arasındaki münasebetler olaga-nüstü komplike bir durum gösterir ve birçok tarafları tam anlaşılmış değildir. İyi bilinen taraf, kası1mayı sağlayacak enerjinin meydana gelişindeki olaylardır (61). Bu olayları Meyerhof cyclus'unu ele alarak izah edebiliriz. Bu cyclus'un merkezini teşkil eden glikojen, kas enerjisinin primer kayna. ğıdır. Kas elektrikle uyarılıp aktiviteye sevk edilince kastaKi glikojen kaybı yüzlerce defa artar; tetanus haline geçince

glikojen kaybının 1800 defa arttığı görülmüştür (28).

Kas, oksijene bağlı olmıyan (anaerobik) bir çalışma sistemi ile tecbiz edil-miştir ki. bu

glycolysis'tir.

Kasta glikolitik ferrnent sistemi olaganüstü bir şe-kilde inkişaf etmiştir. (61). Kasta glikojen parçalanması iki safhaya ayrılabilir.

1) Anaerobik safha ki burada glikojen süt asidine parçalanır.

2) Aerobik safhadır ki burada süt asidinin bir kısmı okside olur; geri kalanı tekrar glikojene çevrilir.

Diğer taraftan kontraksiyon enerjisini meydana getiren başka bir reaksiyon, fosfokreatin parçalanmasıdır. Parçalanan fosfokreatin, fosfatını adenosindiphos-phate'a (ADP) vererek kreatin ve adenosintriphoshate (ATP) meydana getirir. Fosfokreatinden fosfatı ayıran kreatirıfosfokinaz fermentidir. Reaksiyon rever-sible'dir.

Kasın akti vitesi sırasında fosfokreatin parçalanması ve meydana gelen ATP tan myosio'in fermentatif etkisi altında anorganik fasfat ayrılması şöyle olur:

Fosfokreatin + ADP

=:;

kreatin,+ ATP Myosin

ATP ---)o ADP

+

anorganik fosfat

Burada meydana gelen enerji bakımından zengin fosfat, bir taraftan gliko-iitik fosforilasyon, diğt:r tarafcan oksidatif fosforilasyon yoluyla ADP'a verile-rek ATP meydana gelir. Oksidatif fosforilasyon, süt asidinin kas hücresin-de mevcut

sarcosom'!arın

(mitochondria) okside edici sistemleri tarafından pyru-vate olarak okside edilmesiyle olur. ŞEKİL ı'de gösterilen büyük sarkozomlar bilhassa A bandına yakın bulunurlar. İhtimalki bunlar oksidatif yolla

(10)

kurduk-ları ATp'ı A bandına kolayca vermek için buraya yakın bulunuyorlar (42). Zi-ra ATP, kontZi-raksiyon sırasında myosin'in ATP - ase'ı tarafından defosforile edilecektir ve bu ferment A bandında konsantre olmuştur (42).

Glykolysis yoluyla meydana gelen süt asidinin bir kısmı yakılır, diğer kıs-mı tekrar glikojene çevrilir. Tekrar glikojene çevrilmesi aerobik bir reaksiyon. dur ve kasın yorgunluğu bu safhada giderilir (61). Yakılarak kaybolan karbon-hidrat, dışardan glikoz almakla telafi edilir.

Kasın Uyarılması. Fizyolojik olarak kas, motor siniri tarafından ak-tiviteye sevkedilir. Sinirin kası nasıl bir mekanizma ile aktiviteye sevk ettiği henüz bilinmemekle beraber, bu durum sinir son uçlarında acetylcholine'in serbest hale geçmesi ile K iyonlarının dışarı, Na iyonlarının içeri hareketi ne-ticesi kas zarının depolarize olması ile ilgilidir (61).

Bozler'e (1 S) göre bağlı bulunan Ca, uyar ma neticesi henüz bilinmeyen bir yoldan kullanılmaya hazır halt> getiriliyor;. kasta kontraksiyonu yaratan kompleksin fermentatif aktivitesini artırıyor ve neticede kontraksiyon husule geliyor.

Sarcolemma'daki elektriksd değişikliğin, myofibrillar adenozintrifosfatazın (ATP - ase) aktif merkezinde iyonik münasebeti değiştirerek aktiviteyi başlattığı kabul edilebilir (86).

Membran depolarizasyonunun kontraksiyon meydana getirme etkisinin kas hücresi içine Z hattı ile (ŞEKİL 2) götürüldüğüne dair deliller bulunmnştur (54).

Kasın Kontraksiyonu. Kontraksiyonu m~ydaDa getiren, yani kısalan, esas yapılar myofibril'lerdir. Bunlar sadece kas hücrelerinde bulunurlar. Myofibril'Jerin yapısında bulunan proteinlerden ikisi bilhassa önemlidider. Bunlar myosiıı ve actin'dıder. Bir de myofibril'lerde bulunduğu en son keşfe-dilen tropomyosin vardır ki bunun funksiyonu hakkıoda henüz fazla bilgi yok-tur (85). Kas hücresinin diğer bir proteini myoglobin'dir. Hemoglobin'e ben-zer bir solunum pigmentidir; oksijeni reversible olaıak bağlar ve kasın lokal bir oksijen reservesi halindedir (61).

ŞEKİL 2'de gösıerilen A band1DlD esas maddesi olan myosin (42) fermeDt karakteri taşır ve ATP parçalanması ile kasın kasııniası arasında doğrudan doğ-ruya bir münasebet vardır. Zira myosin'in ATP . ase etkisi serbest - SH gru-buna bağlıdır ve - SH grubunu bloke eden maddeler myosin'ln ATP - ase etki-sini inhibe ederler (61).

İstirahat halindeki kasta ATP seviyesi sabit tutulur. Bu iş enerji bakımın-dan zengin fosfatın prodüksiyonu ve kullanılmasının dengede tutulması netice-sidir. Yorgunlukta kas hücresi içinde pH düşeceğinden ATP prodüksiyonu için müsait vasat hazırlanmış olur. (80).

(11)

KOAGÜLANT VE ANTiKOAGÜLANT MADDELERiN ÇtZGiLi KAS •... Myofibril'lerin diğer önemli proteini actin'dir. Actin şu bakımdan myo-sin'den farklıdır: Actin kas hücresinden ekstrakte edildiğinde viskozitesi dü-şük bir proteindir. Bu şekiline globular actin (G - aetin) denir. Vasatın pH'sı 6 dan aşağı düşünce ve Mg iyonları mevcudiyetinde G - aktin, fibröz setin (F - aetin) haline çevrilir ve viskozitesi artar. Bu değişiklik aetin dimerlerinin polimerize olmasından ileri gelir. Actin polimerize olunca, G - aktin'de bulu-nan ATP" ADP'a çevrilir (29, 76).

Aetin ile myosin revers;ble bir kompleks yaparlar ki buna actomyosin denir. Bu komplekse giren aetin, F - aetin'dir. Evvelce İnyosin'dcn ~ahsederken bunun ATP - ase akti vitesi gösterebi Imesi için serbest - SH gruplarına malik olması gerekdğini söylemiştik. Aynı - SH grupları aeto - myosin teşekkülü için de esastırlar. Myosin ile aeto - myosin'in ATP - ase aktiviteleri arasında bariz bir fark mevcuttur; Mg myosin'inkini. inhibe eder, aeto • myosin'inkini ise şid-detle aktive eder (84).

Perry (86) aetin - myosin reaksiyonunu şu şekilde izah ediyor: Aetin myo-sin'e Mg - aerin nucleotide bağı ile bağlanır; aetin dimerlerinin arasındaki bağ çözülür ve böylece aetin monomer ünitelerinden birisinin yerini mvo~in alır. Teşekkul eden aeto - myosin'e ATP

,

ilave edilirse myosin'e Mg ile bağlanan aetin nuc1eotide'inin yerini ATP alır ve Myosin - Mg - ATP kompleksi kuru-lut .. Aetin dimederi kendi aralarında Mg ile bağlamrlar. Myosin moleküileri aetin' e bağlı olmadıklarından viskazite azalır. Bu hal kasta gevşeme haline te-kabül eder.

Aeto - myosin sistemindeki ATP'ın hidrolize olması ile aetin - Mg - myo-sin kompleksi kurulur. Bu durum ka:ita kontraksiyon haline tekabül eder.

Kasın gevşemesi. Marsh (64), 1951 Yılında kasın gevşemesinin özel bir faktörle meydana getirildiğini keşfetti. Sonradan bu faktör Bendall(6) tarafın-dan kas dokusuntarafın-dan izole edildi ve şimdi bu faktöre t'gevşeme faktörü" ~relax-in~ faetor) veya Marsh - Bendan faktörü adı verilmektedir. Aetomyosin'den, sun'i olarak yapılmış ipliklerin bir karakteri vardır ki ATP tarafından yaratı-lan kuvvetli izotonik veya izometrik kontraksiyonlardan sonra gevşeme göster-memeleridir (103). Glisere edilmiş ve kontraksiyona sevk edilmiş kas teline ATP ve Mg ile birlikte izole edilmiş olan gevşeme faktörü ilave edilince kas teli derhal gevşer (6).

Bendaıı (6), gevşeme faktörünün, kasın Mg ile aktive edilen myögen veya myoalbumin fraksiyonuna ait alduğunu gösterdi ve bu faktörün ATP - ase akti-vitesini azaltarak iş gördüğü ve kasın kontraksiyon eyclus'unda önemli bir rol oynadığı kanaatına vardı. Aynı araştırıcı, gevşeme faktörünün aktivitesi ile myokinase aktivitesinin identik oldukl:;;rına dair tecrübeler yaptı (7).

Ca gevşemeyi inhibe eder; ATP parçalanmasını inhibe etmez. Bozler'e

(15)

göre kontrakti! sistem, ATP, Mg ve Ca bir kompleks kurarla r ve bu komplek-sin ferment aktivitesi azdır; bu ise gevşeme hali için karakteristiktir.

(12)

Materyal ve Metod

20 mm ....0 B E E '"

"'

e c, d'

Bu araştırmada 66 kurbağa

CRana esculenta)

kullanıldı. Ekserisi erkek kur-bağa idi; hepsi yaz hayvanları idiler. İzole edilmiş kalbin perfüzyonu için şe-kil ve ölçüleri bizce tertiplenen bir kanül kullanıldı. Künülün ölçüleri ŞEKİL

3'te göster ilmiştir. (A) ile işaretlenmiş olan esas , kanülün üzerine lastik borudan kesilmiş

1

mm. ka-dar genişlikte iki lastik halka geçirildi (Şekil 3, c ve d). Halkalar arasında 1 mm. kadar aralık bırakıl-dı. CB) ile işareılenmiş koruyucu kısım, sıcak hava-lardaki çalışmalarda buharlaşma ile kalbin dış kıs-mının kurumasını önlemektedir. Koruyucu kısım, CA) kanülü üzerinde serbestce' yukarı, aşağı hareket ede-bilir. Kendi haline bırakılınca birinci lastik halka üzerine istinat eder. Koruyucu kısım üzerinde Ce ile işaretli) bir delik vardır. Eğer kalbin dış yüzü ru-tubetini kaybederse "koruyucu kısım parmak ile yukarı itilerek Ce) deliği kalp hizasına getiril ir ve ucu delikten sokulan bd damlalıklakalbin dışı Ringerle ıslatılır.

ŞEKİL 3 Bazı farmakolojik çalışmalarda etkisi denenen

maddenin kalbin dışına da tatbiki gerektiğinde yanı manipülasyonla Ringer etiyiği yerine istenilen madde kalbin dışına tatbik edilebilir.

Hayvanlar dekopite edildikten sonra kurbağa tahtası üzerine sırt üstü ya-tırılıp ayakları toplu iğnelerle tesbit edildi. Güğüs açılıp kalp meydana çıka-rıldıktan sonra bir parça dikiş ip1i~i sağ

arcus aorticus

altından, diğer bir par-ça sol

arcus aorticus

altından ve bir diğer parça

aorta

kökünün altından geçiril-diler. Sağ

arcus aolticus

hemen bağlandı. Sol

arcus aort;cus

kalpten tahminen 1 sm uzaktan bağlaıidı ve bağlanır bağlanmaz, bağlantı yerinin birkaç milimetre alt tarafından ince bir makasla

aorta

delindi. Bu delikten, içinde 0.5 smk. ka-dar Ringer eriyiği bulunan ve eriyiğin dışarı akmaması için ağzı işaret par-mağı ile kapatılmış olan kaiıülün ucu

ventriculus

içine girinceye kadar sokuldu.

Aorta

kökü altından geçirilen iplik bağlandı ve ipliğin uçları (A) kanülü üze-rindeki la'stik halkaların arasındaki boşluk üzerine bir kaç defa sarılarak bağ-landı. Bu şekilde bağlayış, kalbin kanülden sıyrılıp çıkll"a ihtimalini tamamen ortadan kaldırdı. Sağ ve Sol

areu.

c

aorticus'lar

bağlantı yerlerinin üst tarafından kesildiler. Kalbin alt tarafında (dorsal yüzünde) bulunan

vena

cava

ve

sinus

venosus,

bunları civarına bağlayan dokulardan dikkatlice diseke edildiler ve kalp vücuda olan bütün bağları kesilerek ayrıldı.

KanüJün içindeki Ringer eriyiği kalp içindeki kanla karışmış olduğundan ince bir pipet vasıtasiyle geri emilerek boşaltlldı ve tekrar Ringer eriyiği kondu.

(13)

KOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT MADDELERİN ctZGtLl KAS .•.• Ringer eriyiği kanla karışmayıneaya kadar bu ameliye birkaç defa tekrarlandı. Bir ipin ucuna bağlı bulUnan küçül( bir

serre line

kalbin apex'ine tesbit edil-di. Koruyucu kısım esas kanül üzerine geçirildi. Kanül bir statif'e tesbit edil-dikten sonra

serre' line'e

bağh ipin serbest ucu, Palmer mamulatı Starling'in kurbağa kalp hareketleri yazdırıcısına bağlandı.

,

Kalp üzerine olan etkileri denenmiş olan bütün eriyiklerden ,perfüzyon ka-nülü içine 0.2 smk. kondu. Kalp hareketleri islenmiş kağıt üzerine yazdırıldı.

İskelet kası üzerindeki denemeler için kurbağanın m.

gasırocnem;us'u

kulla-nıldı. Kas, siniri ile birlikte diseke edildikten sonra statif'e resbit edildi ve endüksiyon akımıile ve siniri vasıtasiyle tenbih edildi. Kas, deney sırasında Palmer otomatik zaman saati vasıtasiyle ve birer saniye aralıkla devamlı olarak uyarıldı.

Kas üzerine tatbik edilecek olan eriyikler, küçük bir ayırma hunisinden tahminen yanm saniye aralıkla kas üzerine damlatıldı. Kasın hareketleri isli kAğıt üzerine yazdırıldı.

.

Kalp ve kas üzerindeki bütün deneyler oda derecesinde yapıldılar. Etkileri tetkik edilen maddeler şunlardır:

Koagülant maddeler: Kalsiyum kloridi, vitamin K, trypsin, beyin süspen-siyonu) kurbağa akciğer süspensiyonu, pıhtılaşmış kanın serumu (thrombin). adrenalin, ve piyasada mevcut ilaçlardan Coagulene) Claudene, Thrombase ve Manetol.

Antikoagülant maddeler: Sodyum okzalat, sodyum sitrat) sodyum fluorid, sodyum fasfat (iki bazlı), mağnezyum. sulfat, sodyum klorid, sodyum taurocho-Iat, i (+) Cystein) i - askorbik a5it, ve piyasada mevcut veya kürsümüzde evvelce mevcut bulunan iıaç/ardan Dicuman, Thromexan. Novirudin, trypan mavisi ve heparin.

Bütün maddelerin eriyikleri Riııger eriyiği içinde hazırIandllar.

SONUÇLAR

VE TARTIŞMALAR

Koagülant Maddelerin Çizgili Kas 'Uzerine

Etkileri

Bu maddelerin etkilerini izaha geçmeden evvel araştırmamız sırasında mü-şahede edilen bir husum açıklıyalım .. Koagülant maddelerin etkilerini denerken gördük ki kullanılacak konsantrasyon çok önemli bir faktördür. Hemen her koagü. lant madde belirli bir konsantrasyonda kontraksiyonu artırıyor. Fakat daha kon-santre eriyikleri ak~ine kontraksiyonu azaltıyor. Bu sebeple biz çeşitli konsan-trasyonlan deneye) deneye hiç etki gö3termeyen konsantra~yona kadar, hatta

(14)

bun-dan da azına kadar inerek kasılmayı artıran ve artırmayan konsantrasyonları tesbit ettik. Kısaca. çeşit1.i konsantrasyonların etkileri denenmeden koagülant bir mad-denin kas üzerindeki etkisi hakkında kesin kanaata varılamaz .

. Antikoagülant maddeler için durum böyle olmadı. Bu maddeler umumi. yet1e belirli bir konsantrasyona kadar, konsantrasyon nisbetinde, kasılmayı dai-ma azalutlar. Bundan daha düşük konsantrasyonlar etkisiz kaldılar.

Kalsiyum'un Kas

Vzerine

Etkisi: Ca iyonlarının etkisini tetkik için Ca CI2 eriyiği kullanıldı. Ca çok az konsantrasyonlarda. kalp kasının

kontraksiyo-nunu artırdı.

ŞEKİL

4, Ringer eriyiği ile çalışmakta olan kalbe 0.002 mol Ca Cl2'eriyiği (Ringer içinde) verilince kontraksiyonun bariz derecede arttığını

göstermektedir.

ŞEKİL

5'te 0.005 mol Ca Cl2'nin birinci verilişinde kontraksiyon

hemen, hemen

%

10C kadar arttığı, aynı miktarın ikinci defa verilişinde ise önce kontraksiyonların iyice küçüldüğü, sonra kalbin systol halinde. durduğu

J

görülmektedir. .

ŞEKİL 4. Kalp kasına Ca etkisi. (')

=

Ringer; (2)

=

0.002 moICclCI •.

ŞEKİL S. Kalp kasına Ca etkisi. (1) =O.OO~ mol Ca CI.; (2)

=

tekrar 0.005 mol

Ca CI.,

ŞEKIL 6. İskelet kasıoa 0.015 mol Ca CI. etkisi.

İskelet kasına olan etkisine gelince; 0.015 mol Ca Clıı bazı kasıarda hiç bir etki yapmadı

(ŞEKİL

6). bazılarında pek hafjf kontraksiyonu artırdı

(ŞEKİL

7), O, 02 S mol Ca CL2 ile, fazla Ca iyonunun tipik etkisi, gevşemeye

mani olma, müşahede edilmiştir

(ŞEKİL

8) ..

Tartışma:

Biyolojik fenomen'lerde Ca'un olağan üstü önemi vardır. Kanını sütün ve hücre protoplasmasının pıhtılaşmaları Ca'a bağlTdır (47). Hatta yumurta hücresinin çoğalmaya başlamasını stimule eden etkinin Ca olduğuna dair deliller vardır (73). Motor sinirlerin uyarılmasındı> eksirasyon dalgasının kası aktiviteye sevk edişinde Ca'.un rolü olduğu söyleniyor (15). Kas içinde sinirlerin yaptığı

(15)

KOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT MADDEL£RİN ÇtZGİLl KAS .... uç plikların (end plate) plak terminal) potansiyeli, çevrelerindeki Ca mıktarına ba~lıdır (24).

ŞEKİL 7. İskelet k!lSlOa 0,01S

mol Ca CIı etkisi. 0,025 mol Ca CIı etkisi.ŞEKİL 8. İskelet klSloa

KUlba~a kalbi Ca'a o kadar hassastır ki Ca iyonunun mıktarını kesin olarak tayin için kurbağa kalbi kullanılabilir

(15).

İskelet kası da Ca'a çok hassastır.; fakat bu iyon iskelet kası hücresine ancak çok yavaş girebilir (47). Nitekim kalp kasını systol halinde durduran~Ca mık-tarının iki mislinden fazlası iskelet kasında önemli bir değişiklik yaratmamıştır

(ŞEKİL 7).

İskelet kasının dış zarı oldukca impermeabldir. Bu sebeple çeşitli maddelerin kas teli üzerine olan etkilerini tetkike herzaman elverişli değildir. Mamafi, kalp kasının permeabilitesi çok daha fazladır ve çizgili kas üzerindeki çalışmalarda iskelet kasının bu elverişsizliğini telafi eder (47).

Ca konsantrasyonu artırılınca iskelet kasının kontraksiyonu küçülür. Memeli hayvan iskelet kasında da böyledir. Paul'ün (58) 1960 yılında yayınlanan araş-tırması bunu açıkca göstermiştir. Esasen fazla Ca iyonunun kasın gevşemesine mani olduğunu evvelce kasın gevşeme si bahsinde izah etmiştik. Fazla Ca sadece kasın kontraksiyonunu küçültmez, kanın, sütün ve protoplasmanın pıhtılaşma reaksiyonlarma da mani olur (47).

Gersch ve Deuse (3 "), 0.015 mol ca CIı ile kurbağa

gastrocnemius

kasında kontraksiyonun arttığını tesbit etmişler. Biz ender olarak bazı k~sıarda pek hafif kontraksiyon artışı müşhade ettik isede genel olaraIr bu mıktarda Ca'un bariz bir etki yapmadığını gördük. Diğer araştırıcıların da fikirleri bizim buluşumuzu deın:ek1iyor. Heilbrunn (47) pek çok litaratüre dayanarak yazdığı Genel Fizyoloii kitabında (Sahife 424) "Eğer bir iskelet ırası kitlesi, normal olarak kanda bulunandan daha konsantre bir Ca eri yiğin e maruz bırablırsa pek hafif bir reaksiyon gösterir veya hiç göstermez" demektedir. Bu etki göstermeyiş

(16)

Ca iyonlarının sarcolemma'yı geçememesindendir. Nite1dm Heilbrunn ve Wierci-enski (44) kas teli içine 0.002 mol Ca taşıyan Rir.ger eriyiği enjecte edince kasın irreversible olarak kasıldığını, yani artık gevşeyemı:diğini tesbit etmiştir.

Bizim bu deneyler ile göstermek istediğimiz şudur: Az mıktar

ca

kan pıhtılaşmasını çabuklaştırır; fazlası biHikis pıhtılaşmayı önler. Bu malllmdur. araştırmamız göstermiştir ki aynı etkiler iskelet ve kalp kaslarında da meydana gelmektedirler; yani az Ca'un kas kontraksiyonunu artırdığı fazlasının azalttığı müşhade edilmiştir. .

Thromboplastin'in Kas Üzerine Etkisi: Ca olmadan kan pıhtılaşmaz. Fakat yaralanmış hücreden, daha doğrusu protoplasmadan bir ekstrakt elde edilebilir ki bu, Ca olmadan da kanı veya hücre p~otoplasmasını pıhtılaştım. Heilbrunn'un (47) thrombin'i keşfeden Alexander Sehmidt'e atfen bildirdiğine göre bu araştırıcı ve talebeleri her çeşit hücre ekstraktının at kanı pıhtılaşma-sını şiddetle artırdığını görmüşler. Hücre ekstraktlarının bu etkisi, taşıdıkları doku thromboplastin'inden ileri gelir. Beyin emülziyonu ve akciğer emülziyonu bol mıktarda thromboplastin ta şırlar (1 3, 37).

İşte bu sebeple biz thnmboplastin yerine taze koyun beyni emülziyonu ve kurbağanın kendi akciğer emülziyonunu kullandık. Emülziyonlar, belirli mıktar beyin veya akciğer alınarak belirli mıktar Ringer içinde ince kum ilc birlikce iyice ezilerek hazırlandılar. Emülziyon çökmeye bırakıldı; üstte kalan sıvı alınıp deneylerde kullanıldı,

ŞEKİL 9, bit gram taze beyinin 200 smk. Ringer içinde hazırlanmış emülziyonunun kalp kası üzerine koııtraksiyonu artırıcı etki yaptığını göster-mektedir. ŞEKİL

10,

kurbağanın kendi akciğeri emülziyonunun gene kalp kasını fazla kontraksiyon yapmaya sevk ettiğini gösteriyor. Burada kalbin konuaksiyon yüksekliği

%

50 kadar artma göstermiştir.

ŞEKİL 9 .. Doku thromboplastin'inin kalp kasına etkisi (1 gr. taze beyin

200 smk. Ringerde).

ŞEKİL 10. Doku thromboplastin'inio kalp kasına etkisi (1 çift kurbağa akciğeri 1smk.

Ringerde) ••

Tartışma: Bir hücre varalanma içindeki protoplasma

sol

halinden

gel

ha-line geçer; yani pıhtılaşır. Bu pıhtılaşmış protoplasma başka bir hücreye verilirse

(17)

t<OAGÜLANT VE ANTIKOAGÜLANT MADDELERIN çIZGİLİ KAS., .• onun protoplasmasını da pıhtılaştırır. Tıpkı pıhtılaşmış bir kan diğer koagüle olmamış bir kana ilave ed;lince onu de, hal pıhtılaştırdığı gibi. Bundan başka, pıhtılaşmış kan hücre protoplasmasını pıhtı la~tırır (47).

Biggs ve arkadaşlarının (13) araştırması ğösterdl ki beyin ekstraktı kendi başına thromboplastik aktivite gös,ermez. Ancak önce AcG ve SPCA ile reak-siyon verdikten sonra prothrombin'i thcombin'e çevirebilir. Biz kas üzerinde doğrudan doğruya beyin emülziyonu kullandığımıza ve bu kontraksiyonu artırdığına göre, kas protoplasmasında da AeG ve SPCA veya benzeri maddelerin bulunması gerekiyor.

Biz buradaki deneylede şunu göstermek istedilı.:: Yaralanmış hücrenin, beyin hücrelerinin, meydana getirdiği thromboplastin kanı pıhtılaştırıyor. Eğer kan koagülasyonu ile kas kontraksiyonu birbirine benzeyen olaylar iseler doku throm-boplastin'i (beyin ve akciğer emülziyonu) kasın kontraksiyonunu artırması gerekir. Deneylerimizde doku thromboplastin'i kalp kası kontiraksiyonunu artırmıştır.

Trypsin'in Kas Uzerine Etkisi: Trypsin de thrombin gibi proteolitik bir fermeimir ve kanı pıhtılaştı!ır. Trypsin thromboplastic maddelerdendir ve beyin ekstraktı gibi etki yapar. Fakat AcG ve SPCA ile reaksiyonu çok daha süratlidir (13). Yalınız kan pıhtılaştırma deneylerinde kullanılan tryp~in, kristal trypsin'dir. Adi trypsin'in bir fraltsiyonu vardırki proteinleri parçalar; diğer bir fraksiyonu vardır ki protein parçalamaz, fakat kanı pıhtılaştırır, Halbuki kristal trypsin sadece thromboplastik etkiye sahiptir.

Biz kristal trypsin eıde edemedik fakat adi trypsin ile denemeler yaptık. ŞEKİL 11 Ringer içinde

%

1 nisb~tinde trypsin'in kalp kası üzerine etkisini gösteriyor. ŞEKİL 12 ise

%

0.5 trypsin eriyiğinin etkisidir. Burada her iki tr<.s~de de önce kontraksiyon azalmış, sonra artmıştır. Fakat konsantrasyonu az olan (% 0.5 olan) eriyiğin kontraksiyonu azaltma etkisi çok hafiftir ve ça-. buk geçmiştir. Esasen

%

1 den daha konsantre trypsin eriyikleri kontraksiyonu şiddetle inhibe ettiler.

ŞEKıL 11. Trypsin'in kalp l<asına etkisi.

%

1.

ŞEKİL 12. Trypsin'in kalp kasına etkisi.

%

0.5

İskelet kası üzerinde yaptığımız deneylerde (kasın dışına eriyiği damlatmak suretiyle) kayda de~er bir değişiklik müşahede etmedik.

(18)

'tartışma: .Kan gibi kas protoplasması da sulandırılmış proteolitik fer-mentlerle (trypsin, papain gibi) koagüle olur (104). Wiercienski ve Cookson (104) iskelet kası içine trypsin enjekte ederek kasta kuvvetli kontraksiyon mü-şahede etmişler.

Delezenne (2S), az miktarda Ca iyonunun trypsin'i aktive, fazlasının inhi. be ettiğini söylüyor. Evvelce izah ettiğimiz gibi Ca iyonu kan pıhtılaşmasına da aynı şekilde etki yapar. Diğer taraftan Lenggenhager .•(60) bir trypsin frak~ siyon u ile thrombokatalysin adını verdiği normal kanda bulunan bir koagülas-yon faktörünün identik olduklarını bildiriyor. Bu bulgular kan pıhtılaşması olayında proteolitik bir fermentin işe karıştığını göstermek(edir.

Soya fasulyesinçlen bir madde elde edilmiştir ki bu madde trypsin etki-. sini inhibe eder. Biggs ve arkadaşlarına göre

(13)

soya fasulyesi trypsin inhi-. bitoru, meydana gelen thromboplastin'i tahrip etmektedir.

Daha şonra Alkjaersig ve arkadaşları (1) aynı trypsin inhibitorunun etki-;'sini tetkik ettiklerinde, bunun etkisi altında thrombin teşekkül etmediğini, fakat . prothrombin derivatlarının teşekkül ettiğini buldular ve otorların' kanaatına

göre soya fasulyesi trypsin inhibitoru, bu derivatlardan thrombin meydana gel-mesini önlemektedir.

Sonuç : Tryp~in hafif konsantrasyonlarda kan pıhtılaşmasını artırdığı gibi kas kontrıiksiyonunu da artırmaktadır.

Thrombin'in Kas 'Uzerine Etkisi: Pıhtılaşmış kan thrombin taşır. Biz thrombin yerine pıhtılaşmış kanın serumunu kullandık. ŞEKİL 13 'te pıhtılaşmış (thrombin taşıyan) vı: pıhtılaşmamış (thrombin taşımayan) at kaJl1nın kalp

ŞEKİL 13. Kalp kas! üzerine thrombin'in etkisi. (I) =Pıhtılaşmamış at kanı; (2)

=

Ringer; (~)= Pıbtılaşmış at !lanı; ~4)

=

Ringer.

üzerine etkisi görülmektedir. Ringer ile çalışmakta olan kalbe pıhtılaşmamış at kanı verilince kontraksiyon azaldı. Rınger ile tekrar normal duruma getiri-len kalbe pıhtılaşmış defibrine at kanı verilince kontraksiyon amp!itud'u der-hal yükseldi.

(19)

ŞEKİL 14. Thrombio'in kalp kası üzerine etkisi. Kurbaganın

kendi pıhtılaşmış kanının

serumu. İ{OAGÖLANT VE ANTİKOAG'OLANT_MAOOBLERİN ÇtZGİLt KAS ...•

Avnı deney kurbağanın kendi pıhtılaşmış kanının serumu ile tekrarlandı (ŞEKİL 14). Thrombin bu sefer daha kuvvetli' .

etki gösterdi. İhtimalki kurbağanın kendi kanı-nın iyonik durumu, memeli hayvan kanından' daha müsait etki yapmaktadır.

Tartışma: Thrombin'in proteolitik bir ferment olduğunu ilk ortaya koyan Alexander Schmidt olmuştur. Ferment karakteri dolayı-siyle thrombin fibrinojenden peptid ayırır Bu sebepledirki kaoa thrombin ilave edilirse çabu-cak koagüle olur.

Heilbrunn'a (47) göre hücre uyarılınca kor-teksinden serbest hale gelip hücrenin içine giren Ca, seri halinde reaksiyonlar meydana

getirir 've neticede protoplasma koagüle olur. Bu reaksiyonlarla ihtimal ki throm-bin veya thromthrom-bin'e benzeyen maddeler teşekkül eder.

Bu if.ıde gösteriyorki yalnız kanın değil protoplasmanın koagüle olması sırasında da thrombin veya benzeri maddeler meydana gelmektedir. Bundan başka, Kraus ve Fuchs

(~7)

kasta prothrombin mevcudiyetini ıspat ettiler. Bu olaylar kan ile kas koagülasyonunun müşterek tarafları bulunduğuna bir kere daha işaret ediyor. .

, Thrombin'in kalp kası üzerine etkisi evvelce tetkik edilmiştir. Heuking ve Szent - Györgyi (49) i~ole kedi kalbine kedinin pıhtılaşmış defibrine kanını perfü7yon sıvısı otarak verince kalp kontraksiyonlarının çok arttığını görmüşler.

Bizim bu araştırmada pıhtılaşmış kanın etkisini tetkik edişimizin sebebi, sadece thrombin etkisini bir de kurbağa kalbinde görmek ve en önemli koa-gülant maddeyi denemeden atlayıp geçmemektir. .

Netice: En kuvvetli kan koagülant maddelerinden birisi olan thrombin ka"sın kontraksiyonunu da şiddetle artırmıştır.

f •

Vitamin K'nın Kas Uzerine Etkisi: Vitamin K, kanın pıhtılaşması ile ilgisi olan bir maddedir. V~kıa vitaoiin K,

in viıro

pıhtılaşma ya etki yapan bir madde değildir; .,ncak

in vivo

etki gösterir ve bu etkisi karaciğerde prothrom-bin yapılmasını artırmak suretiyle olur. Vitamin K'yı kas üzerinde dençmemi-zin sebebi tartışma kısmında izah edilecektir.

Vitamin K'nın ("Vitaplex" = methyl naphthoquinon sodium bisulfite)

10-

3,

10-

4,

10-

6 ve

10-

8 nisbetlerindek: eriyiklerinin (Ringer eriyi~i içinde)

kalp ve iskelet kasıarı üzerine olan etkilerini denedik. Kalp kası üzerine

10-

3

ve

10-

4 daima kontraksiyonu azaltıcı etki yaptı. ŞEKİL

15, 10-

4 ün etkisini

(20)

(ŞEKİL 16); bazan hi{bir fark meydana getirmedi; bazan. da, ŞEKİL 17'de görüldüğü gibi, kontraksiyonu azalttı. Mamafi burada vitamin K tatbiki ile bi~1ikte kalp atımı frekans ı arttı; bu frekans artışının kontraksiyon amplitud'u-nu küçültmüş olması muhtemeldir.

ŞEKİL 15. Vitamin K'oın kalp kasına a:kisi. 1

=

10-\ 2 =Ringer.

ŞEKİL 16. Vitamin K'nın kalp kasına etkisi. 1

=

10-5, 2

=

Ringer.

ŞEKİL'17. Vitamin K'DlD kalp kaSlDl etkisi. 1

=

10-5, 2

=

Ringer.

10-4 ve 10- ~ kontraksiyonu hafif artırıcı etki yaptı.

Fakat her deneyde aynı etki görülmedi. ŞEKİL 18'de 10-6

in kontraksiyonu hafif artırdı-ğı, bundan sonra tatbik edilen 10-4 ve 10-3 ün kontraksi.

yonu gittikce azalttıkları görü-lüyor. Bunlardan sonra Rin-ger eriyiğinin tatbiki trascde amplitud azalmasını derhal durdurdu .•

İskelet kası ü:ıerine

Tartışma: Rieben'in (88) bildirdiğine göre vitamin K, Dam ve Schönbeyder tarafından keşfedilmiştir. Vitamin K, yüksek hayvan-ların kanının pıhtılaşması için lüzumludur. fakat bunun sebebi kesin olarak anlaşılmış değildir (471. Otoritelerin çoğuna göre K vitamininin etkisi

indirelt-•

ttir ve kana bol mıktarda prothrombin girmesi ile ilgilidir (47,61).

Prothrombin karaciğerde mitochondrial ferment sistemi tarafından imal .edilir (58,59), ve bu yapımın normalolması karaciğerin normal funksiyon

yapmasına ve K vitamini mevcudiyetine bağlıdır (61). ~araciğer

mito,hondria'

lannda oksidatif fosforilasyon sırasında vitamin K elektron taştyan fermcnt sis-teminde Co-ferment olarak iş görür (70,71). Dicomarol ve irradiyasyon kara-ciğer mitochondria'larında oksidatif fasforilasyonu inaktive eder; vitamin K verilince reksiyon tekrar kazanılır (10,23).

Heilburunn ve Wilson'un (46) araştırmaları, vitamin K'Oln deniz hayvan-ları yumurtahayvan-larının protopladmasını koagüle ettiğini göstermiştir. Gersch ve

(21)

KOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT MADDELERİN çlZGİLİ KAS ...• arkadaşları (36)

Amoeba Proteus

üzerinde vitamin K'oın koagüle edici etkisini gördükten sonra, ileri derecede differansiye olmuş kas hücresi üzerine olan etkisini tetkik ettiler (3.')). Bu yazarla«ın buluşlarına göre vitamin K iskelet kasında (10-4) ve kalp kaunda (10-6) kontraksiyonu artırmış. Bu sebeple biz

koagülant maddelerin kas üzerine etkisini denerken vitamin K'yı da denedik. Bu v;tamin

in vitro

kanı pıhtılaştırmadığına, ancak

in vivo

olarak etki

yaptı~ı-c:

na göre, kas kontraksiyonu üzerine olan etkisi koagülant maddeler gibi spesifik olmıyabilir. Zira ilerioe bahsedeceğimiz gibi, antikoagülant olan Na - taurocbo-lat ile dahi vitamin K'dan daha yüksek kontraksiyon elde ettik.

ŞEKİL 18. Vitamin K'nın iskelet kasına etkisi. 1

=

1O-ş, 2

=

10-', 3

=

10-8, 4

=

Ringer.

Netice: Vitamin K bizim deneylerimizde kas kasılmasını pek a~ artırdı veya hiç etki göstermedi. "İlamin K'nın kas kontraksiyonunu artuış mekaniz-ması izaha muhtaçtır ve ihtimalki spesifik değildir.

Adrenalin'in Kas Üzerine Etkisi: Adrenalin uzviyete enjekte edildiğinde kanın pıhtılaşma zamanını kısalttığı bilinen bir hakikattir. İzole kas üzerine etki yapabileceğine dair deliller de vardır. Bu sebeple adrenaHn'in kas kontra k-siyonu üzerine olan etkisini denedik.

İzole kalbe perfüzyon sıvısı olıırak Ringer içinde hazırlanmış 0,00000015 mol adrenalin verilince kalp kontraksiyonları ve frekansı arttı (ŞEKİL 19).

İskelet kasına, kalbe kullandığımız konsantrasyon etki göstermedi; fakat 0,0000005 mol --;drenalin akontraksiyoou şiddetle küçülttü (ŞEKİL 20).

(22)

ŞEKİL 19. Adrenalin'in kalp kasına etkisi. 1 ••• 0,0001 S mili mol, 2

=

Ringer. 3

=

Ringer,

ŞEKİL 20. Adrenalin'in iskelet kaıına etkisi. 1

=

0,0005 mili

mol, 2

=

Ringer.

Tartışma:

Vosburgh ve Richards

(101)

adrenalin enjekte ettikleri her vak'ada kanı n pıhtılaşma zamanının kısaldığını buldular. Fakat etki yapış mekanizması kesin olarak henüz anlaşılmış değildir. Kandaki prothrombin mık-tarının artması ile irgili oiabileceği düşünüldü fakat Wakim ve arkadaşları (102) prothrombin mıktarında değişme ~lmadığını tesbit ettiler.

N. splanchnicus'un

uyarılması. adrenalin enjeksiyonu gibi etki yapar ve tek taraflı adren çıkarılıp bu tarafın siniri uyarılırsa etki görülmez (17). Büyük hemorajilerden sonra

kanın koagüle olma kabiliyeti çok artar. Bilindiği gibi uzviyetin tehlikeye düş-tüğü böyle anlarda genel adaptasyon syndrome'u dedigimiz olaylar husule gelir ve simpatik sinir sisteminin işe karışması ile epinefrin sahnması artar. Mamafi Scegers (93), büyük hemorajilerden sonra kanın pıhtılaşma kabiliyeti-nin artmasının adrenalinden başka sebeplere de dayandığı kanaatındadır.

Bir de epinefrin'in doku içinde meydana getirdiği oksidasyon mahsülü o-lan

adrenochrome

maddesinin hemostatik etkisi bulunduğna dair araştırmalar var-dır (3/'t.26,32,98).

Neuroth-Schmitt (79) adrenatin'in kalp kası tonusunu artırdığını, fak':lt frekans değiştirmesinin, bu maddenin dozuna ve tecrübeye alınan kurbağanın . yaşadığı 'mevsime göre değiştiğini kaydediyor. •

Bütün bu izahlar adrenaIin'in

in 'Civa

etkilerine aittir; dolayısiyle izole kalp üzerinde bu etkilerin görülmiyeceği tabiidir. Mamafj, Heilbrunn (47) Wanse'ye atfen, hafif konsantrasyonlarda adrenalin'in

Paramecium

protoplasma-sının viskozitesini artırdığını bildiriyor. Viskozite artması, protoplasmanın ko~-güle olması ile husule gelir. Diğer taraftan Heilbrunn (146) Otis'e atfen, adre-nalin'in Ca'u bağlı durumdan serbest hale geçirdiğini kaydediyor. Bu son iki yazarın buluşları, az konsantre adrenalin' in izole ~albin kasllmaslOı artırabileceğini ve fazla konsantrasyonda ise (ŞEKİL 20'de olduğu gibi) kontraksiyona nega~if etki yapabileceğini izah eder.

(23)

ŞEKİL 21. Thrombase'ın hıp kaıına etkisi. 5 smk. Ringerde 0.22 g.

etkili madde.

KOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT MADDELERİN ÇtZGİLt KAS .•.•

-

/

Netice: Adrenalin kullanılan doza göre değişik etkiler göstermektedir ve kas üzerine olan etki mekanizması henüz kesin olarak söylenemez.

Kanı koagüle ettiren ve buraya kadar izah ettiğimiz maddelerden başka piy~sada bulabildiğimiz birkaç koagülant iHicın da kas üzerine olan etkilerini denedik.

Thrombase'ın Etkisi: Thrombase'ın müessir maddesi kan plasmasından elde edilmiş thromhindir. ŞEKİL 21

Thrombase'ın kalp kası üzeı ine etkisini göstermektedir Tatbik edilir edilmez kasılma şiddetle artmıştır.

Bu preparatın esas madd~si throm-bin olduğuı,a göre konunun tartışması-na lüzum görmüyoruz; zir? evvelce thrombin için yapılan tartışma buna da caridir. (Thromaase steril ampul-lerde toz h;:lindedir).

Claudelie'in Kas Vzerine Etkisi: Bu preparat hayvan dokularından elde

edilen bir koagülant ilaçtır; siteril ampullerde sıvı halinde olan şekli bu araştır-mada knlIanıld'l. Kalp kası ve iskelet kası üzerine hafif kontraksiyonu - artırıcı etki yaptığı ŞEKİL 22 ve 23 te görülmektedir.

Celaudene'in prospektüsüode hangi dokulardan elde edildiği blldirilmiyor. Fakat herdokudan elde edilen ekstraktiarda th~omboplasrin ve thrombin gibi

t

korgülant fahtörler bulunduğunu evvelki kısımlarda izah etmiştik

ŞEKİL 22. Claudenf"in kalp kasına etkisi. 1

=

1 vol. Claudene

+

1

vol. Ringer, 2

=

Ringer.

ŞEKİL 23. Claudeoe'in iskelet kasıoa etkisi .. 1 = Orijinal ampul sıvısı

aynen, 2=;: Ringer.

,

c

Oa g u i e n e ' i n K a s

V

z e

ı-

i n e E t k

i

s i : Coagulene'in

prospektü-süiıde hayvan kanından elde edilmiş bir kan pıhtıhıştırıcı ncadde olçluğu biI-diriliyor fakat maddenin ne olduğu kaydedilmiyor. İhtimalki thrOmbin

(24)

taşı-ŞEKİL 24. Coaıulene'in k~lp kasına etkisi. 1

=

Orijinal ampul sıVısı

aynen. 2

=

Ringer.

maktadır. ŞEKİL H'te kalp kası üzerine ampul halindeki sıvı aynen kulla. nılarak hafif kon traksiyon artışı görül üyor.

Coagulene Ringer ile çeşitli kon. santrasyonlarda sulandırılarak dene~di fakat etki göstermedi. Ancak ampul sıvısı aynen kullanılınca haf jf konuak. siyon artışı müşahede edildi.

Manetol'ün Kas Vzerine Etkisi:

Manetol omuriliğinden (med. spinalis) hazırlanmış hemostatik bir ilaçtır. Steril ampuller içinde sıvı halindedir. Bu preparatı çeşitli konsantrasyonlarda kul-lanmamıza ra~men kalp ve iskelet kas-larında kontraksiyonu artırıcı etki~ini elde edemedik. Etkileri ŞEKİL

25. 26, 27

ve

28'

de görülmektedir.

-ŞEKıL 25. MRDetol'ün kalp kasına etkisi. 1

= %

O 05 g. etkili

madde. 2

=

Ringer.

ŞEKİL 26.~Manetol'ün kalp kasına etkisi. 1

=

% 0.01 g etkili

madde. 2

=

Ringer.

Manetol kuvvetli bir koagülant ilAç olduğuna göre kas üzerine kontraksi. yon u artırıcı etki yapmayışı tetkike de~er bir konudur.

Na - okzalatın Kas Vzerine Etkisi:

Okzalatlar Ca ile birleşerek onu çökertir ve eriyikten ayırırlar. Dolayısile gerek kan. gerek kas üzerindeki etkileri, Ca yokluğun-dan ileri gelir. ŞEKİL

29, 0,015

.mol Na - Okzalatın kalp kast

üze-rine olan etkisini göstedyor. Burada kontraksiyon hemen, hemen sıfıra düştü; Ringer durumu düzeltmedi; ŞEKİL 27. Manetol'ün kalp kasına etkisi: ca CI2 eriyiği çok yavaş

(25)

ŞEKtL 29. Na - Okzalat'ın kalp kuına

=

etkisi 1.

0.015 mol, 2 = Ringer, 3

=

Ca CIs 0.015 mo).

KOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT MADDELERiN ÇtZGiLİ KAS •... üzerine 0,015 mol Na • okzalat. etki yapmadı.

ŞEKtL 28. Menetol'ün iskelet kısına etkisi. 1 = % 0.1 g. etkili madde, 2

=

Ringer.

Tar

t1Şro

a:

İçine bir damla okzalat eriyiği konmuş olan bir damla de-niz suyuna tecrübe için kullanılan bazı deniz hayvanlarının yumurtaları ko-nursa bu sıvı içinde yumurtalar " üst yüzey presipitasyonu" reaksiyonu gös-termezler (47). Evvelce söylendiği gibi, bu reaksiyonun meydana gelmesi için Ca mevcudiyeti şarttır.

Aynı sebeple okzabılar ca ile birleşip vasatı Ca'suz bırakarak kas hücresi pro-teinlerinin koagüle olmasına, başka bir deyimle kontrak-siyon yapmasına, engel ol-maktadırlar.

Okzalatın kas gevşeme-si üzerine olan etkisi de

incel enmiştir .

Masselbach'ın (72) bildirdiğine göre kas modelinde eğer Marsh - Bendall raktöı:ü (gevşeme faktöı ü) mevcut değilse okzalat kas gevşemesine hiç etki yapmaz; bu faktörül\ mevcudiyet i halinde ise gevşemeyi çabuklaştırır.

Okzıılatlar kasta karbon hidrat katabolizmasmı inhibe ederler. (31). Okzalatm meydana getirdiği kontraksiyon azalmasının kolay restore edil-memesinde ihtimalki hem kas gevşemesini tacil etmesinin, hem de karbon hidrat katabolizmasını inhibe etmesinin rolleri olabilir.

F o s rat 1 arı n K a s

tl

zer i n e E t kj1e ri: Fosfatlar da Ca'u okzalat-lar gibi çökertirler. Biz deneylerimizde Na2 HP04

+

12 H20 kullandık.

Şe-kil 30, 31 ve 32 fosfatın kalp kası üzerine etkilerini gösteriyorlar. Burada dik-kati çeken bir husus var ki o da Na • fosfat, okzalatın iki misli

(26)

konsanttas-yonda kullanılmış olmasına rağmen Ringer ile derhal restore edilmesi ve kon-traksiyonun hemen nonıial seviyeyi bulmasıdır.

ŞEKİL 30. Na - fosfat'ın kalp kasına etkisi. 1 = 0.025 mol, 2

=

Ringer.

ŞEKİL 31. Na - fosfat'ın kalp kasma etkisi. 1

=

0.025 mol, 2 = Ringer.

~EKİ i.:. 32. Na - fosfat'ın kalp kasına etkis;.1 =.0.0125 mo\' 2

=

Rluger.

Tartışma: Fosfatların kan pıh-tılaşmasını ve kas kontrak~iyonunu, inhibe edişleri Ca'u çökertişlerine bağlı olduğuna göre bunun tartı-şılmasına lüzum yoktur. Fosfatların daha konsantre kullanılmasına rağ-men Ringer ile kas aktivitesinin çabuk restore edilişi, okzalatın Ca'u bağlamasından başka, ihtimalki kar-bOD hidrat katabolizmasını inhibe etmesi ve dolayısiyle şeker asitleri içinde en toksik bir bileşik olma-sındandır (31) •.

Sitratların Kas Üzerine Etkileri

,

: Sitratlar da kanı n pıhtılaşmaslDı ön-lerJer ve bu etkileri, vasatta Ca yolduğu yaratmalarından ileri gelir. Tesir mekanizması okzalattan farklıdır. Okıalat Ca'u çökertir; sitrat ise Ca'u çökert-mez fakat dissosiye olmıyan şekle yani inaktif şekle sokar (31, 47). Biz de-neylerimizde Na. sitrat kullandık. ŞEKİL 33, 34 ve 35 çeşitli

konsanttas-ŞEKİL 33. Na - Citrate'ın kalp kasma etkisi. 1

=

0.015 mnl, 2 ~

Ringer, 3 =Rınger

:)EKİL 34. Na - Citrate'ın kalp kasıoa --eikisi:1--= 0.0015 moi:-2-

(27)

ŞEKİL 36. NaF'in kalp kasma et-kisi. 1

=

0,015 mol, 2

=

Ringer.

KOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT MADDELERIN ctZGtLl KAS, .",.

yonlarda Na - sitratın kalp kası üzerine olan etkilerini 'göstermektedir, Etkile-rin Ringer ile oldukça çabuk tamir edildiği görülmektedir.

ŞEKİL 35. Na. Citrate'm kalp kasma etkisi:1

=

0.0015 mol, 2

=

Ca CIı 0,002 mol, 3

=

Ringer. 4

=

Na - Citrate 0.00015 mol, S

=

Ringer.

0,015 mol Na - Sitrat iskelet kası üzerine etki yapmadı.

Tartışma

:

Sitratların etkisi Ca yokluğuna bağlıdır ve bu konu evvelee tartışıldı. Yalnız sitratın kas üzerine olan menfi etkisi Ringer ile çabuk r~to-re edilebiliyor. Bu durum sitratların okzalatlar kadar toksik olmamasından ile-ri gelir. Mesela, 5 gram okzalik asit bir insanı öldürmeye kafidir, fakat 40 gram sitrik asit bir arıza yapmaz (31).

Peter-CS7), ~zviyette normal curumda metabolizma sırasında ara mahsulü olarak teşekkül eden sitratın Ca aktivitedni regüle etmekte bir rolü olması ih-timalini ileri sürüyor.

Fluoridlerin Kas Üzerine Etkisi : Fluoridler de sitratlar gibi Ca'u in-aktif şekilde bağlarlar ve kan pıhtılaşmasını önlerler. Biz deneylerimizde Na _ fluorid kuI1andık, ŞEKİL' 36, 0.015

j

mol Na - fluorid'in kalp kasına etkisini gösteriyor. ŞEKİL 37 ise aynı mıktar~ NaF'in iskelet kası üzerine etkisini gös-termektedir. Dikkat edilecek olursa, va-satta 'Ca yokluğu yaratan diğer antikoagü. lantların (okza1at, fosfat. sitrat gibi) 0,015

mol eriyikleri iskelet kası üzerine etki gös-termemişlerdi. Halbuki aynı mıktlir NaF iskelet kasında kontraltsiyonu şiddetle azaltmıştır (ŞEKİL 37). Ringer eriyiği f1uorid'in kalp kası üzerine olan etkisini

(28)

Tartışma: Fluorid'in kas üzerine kontraksiyonu azaltıCı etkisi esas itiba-riyle ea'u inaktif şekilde bağlamasındandır. Fakat ayrıca kasta anaerobik gliko-liz sırasında iş gören bir fermenti inaktive edişinin de rolü olabilir.

D-2-PHOSPHOGLYCERİC ASİr A D

PX

PHOSPHOENOLPYROVİc ASİT ATP Phosphopyruvic , tran9phosphorilase J. or P PYBUVİC

AstT;XDPNH:

tactic + H DehydrogenaSQ 1-tACTİC ASİT DPN' ENOLASE ~

(fluorid ile inhibe 'ed~lir)

II

Tr

ŞEKİL 38

ŞEKİL 37. NaF'in iskelet kasına etkisi. 1

=

0.015 mol, 2= Ringer.

Anaerobik glikolizde glikojenden süt asidinin meydana gelişi bir sürü zin-cirleme devam eden reaksiyonlar sonunda olur. Bu reaksiyonların bir noktaslD-da aktivite gösteren bir ferment f1uor ile inhibe edilir (ŞEKİL 38).'

2 - Fosfogliserik asitten fosfoenolpiruvik asit husule gelişi bir dehidrasyondur ve bu reaksiyonu katalize eden ferment enolase'dır. Fos-fat mevcudiyetinde fluor bu fermenti şiddetle in-hibe eder. Feımentİn ak-tivatörü Mg'dur. Fluor, Mg - fluorofosfat şeklin-de bir bileşik kurar ki bu pek az dissosiye olur (34).

SaCra Tuzlanoın

Kas

Üzerine

Etkisi:

Taurocbolate'ların hepa-rine benzer aotikoagü-lant aktiviteleri olduğu !iteratürde kaydedilmektedir (31). Bu sebeple Na - tau-rocholate'ın kas kontraksiyonu üzerine etkisini denedik.

Na - taurocholate'm

%

0.05 nisbetinde Ringer içindeki eriyiği kalp kasın-da ekseriya kontraksiyonu azalttı (ŞEKİL 39). Fakat bir kalpte, aynı

koosan-184

(29)

KOAGÜLANT VE ANTİKOAGÜLANT MADDELERİN ÇtZGİLt KAS .•••

trasyondaki eriyiği, kontralrsiyonu şiddetle arttırdı (ŞEKİL 40). İskelet kasında an::ak

%

1 ni~be[indeki eriyikleri etki gösterdi ve kontraksiyonu azalttı

(ŞE-KİL 41).

ŞEKİL 39. Na • ta.urocholat-e'ın kalp kasına etkisi. 1

=

% O. OS, 2

=

Riııger.

ŞEKİL 40. Na - taurocholate'ın kalp kasina .etkisi. % 0.05.

ŞEK İL 41. Na -. tauroclıolare'ın iskelet kasma. etkisi. 1

=

% 1, 2

=

% 2, 3

=

Ringer,

Tartışma: Literatürde Na. taurocholate'm heparin gibi etki yaparak ka. nın pıhtılaşmasıı;ıa mani oldu~undan ve etkisinin cystein etkisine benzediğin-den bahsediliyor. Kas üzerine

etkisi is~, bildiğimize göre, evvelce tetkik edilmemiştir. Antikoagülant etkisine uygun olarak kas m kontraksiyonunu da ekseriya azalttı. Fakat bu arada kalp kasılmasını artıra-bildiği de görüldü.

ılgi çekicidir ki kan pıh-tılaşması üzerine de aynı şe-kilde birbirinin zıddı sonuçlar alınabileceği !iteratürde kayde. diliyor. Rieben (88), Sterner ve Medes'e atfen, taurochol asidinin antikoagülant etkisinin cystein etkisine benzediğini bil.

diriyor. Diğer taraftan Carter ve Warnar'in (18) bildirdiklerine göre, bazı araş-tırıcılar cystein gibi - SH grubu taşıyan m3dıielerin antikoagülant olduğunu, diğer bazıları aksine koagülant olduğunu bulmuşlar.

BUDdan başka, evvelce izah ettik ki kamn ve hücre protopla~masının pıh-tılaşmaları birbirine çok benzeyen olaylardır. Hatta kanı ve protopıasmayı pıh-ulaştıran maddeler yumurta hücresine parthenogenetic etki yaparlar, yani bunu çoğalmaya sevkederler; antikoagülant maddeler ise, mesel~ heparin, çoğalmasını önler dedik. Taurocholate'lar için bem antikoagülantır deniliyor, hem de lite-ratürde l'arthenogenetic maddeler arasında adı geçiyor (47). Bazı ferment

(30)

aktivitelerini inhibe eden m:ıddelerin, küç~k dozlarda bazan aksine aktiviteyi artırdığı Loewi (62) tarafından da kaydediliyor.

Literatürde kaydedilen bu bulgular bizim kas üzerine taurocholate'ın etki. lerine ait buluşlarımızı kısmen izah eder.

L - askorbik Asidin Kas Üzerine Etkisi: L - askorbik asidin antikoagü. lant etkisi olduğu Rieben (88) tarafından 1947 de bildirildi. Bu sebeple vita-min C'nin kas üzerine etkisini denedik. ŞEKİL 42 de görülen 0.1 mol gibi oldukça konsantre olan eriyigi, kalp kası üzerine derhal kasılmayı inhibe edici bir etki yaptı ve Ringer uzun müddet kalbi normıl hale getiremedi. ŞEKİL 43 de 0.02 mol eriyiğin etkis i görülüyor. Bu konsantrasyon, bundan evvel et. kilerini tetkik etmiş olduğumuz öteki antikoagülantlardan fazla olduğu halde etkisi onlardan çok daha hafiftir. .

ŞEKİL -42. Vitamin C'nin kalp kasına etkisi. 1

=

0.1 mol, 2 =Ringer, 3 Ringer.

ŞEKİL -43. Vitamin C'nin kalp kasına etkisi. 1 = 0,02 mo!. 2

=

Ringer.

İskelet kasına 0.1 mol vitamin C etki göstererek kontraksiyonu küçülttü (ŞEKİL 44).)

ı..: ,

(31)

KOAGÜLANT VE ANTtKOAGÜLANT MADDELER tN ÇtZGtLt KAS .... Tartışma :Rieben (88) bütün amin asitlerinin kan pıhtılaşması üzerine et-kilerin i incelerken i -askorbik asidin prothrombin aktivitesini azaltığtnı ve et-kinin irreversible olduğunu tesbit etti. Bundan çok sonra, 1959 da, Flute ve Howard (33), kobayları vitamin C'siz besleyerek hayvanların kan pıhtılaşma du. rumunu tetkik ettiler. Bu hayvanlarda prothrombin zamanı uzamış olmakla be-raber, kanın cam ile temasında pıhtılaşma faktörlerinin tam olarak aktive edi!. mediğini gördüler. Böylece yazarlar, vitamin C no~sanlığlDda bozukluğa uğra-yan faktörlerin plasma thromboplııstin antecedent (PTA) veya Hegeman faktö-rü olduğu kanaatındadırlar. Zira yabancı ;;atıhla temas neticesi, adı geçen fak-törler thromboplastin teşekkülünü başlatırlar (67).

Yukarıda izah edilen iki fikirden birisi

in viıro

olarak vitamin C'nin an-tikoagülant etkisi olduğunu, diğeri

in vivo

olarak vitamin C noksanlığının pıh-tılaşmayı aksattığını bildiriyor.

Bizim kas üzerindeki buluşlarımız

in viıro

antikol'gülant etkisine uyuyor. Bu durum karşısında 1 - askorbik asidin sadece asiditesi dolayısiyle kasılmayı azaltabileceğıni düşündük ve denediğimiz konsantrasyonda C vitamini eriyikle-rinin pH'larını tayin ettik;

0.1

0001 olanın pH'sı 7,

0.02

0001 olanın 6

cıva-rında olduğunu gördük. pH'sı 7 olan eriyik kasılmayı pH'sı 6 olandan fazla küçülttüğüne göre etkiyi pH kıymetine bağlayamayız. Zira kalbin normal ça-lışmasıoı sağlayan Ringer eriyiğinin de pH'sı 7 civarındadır.

Neutra. Tuzların Kas Üzerine Etkileri: Neutral tuzların ancak yüksek konsantrasyonda kan pıhtılaşmasını yavaşlattığı !iteratürde kaydediliyor (9,88)' ve bu tuzlara misalolarak fa MgS04• NaCl ve Na2S04 veriliyor.

Bu araştırmada MgS04 ve NaCl kullanıldılar. MgS04'ın çeşitli

konsan-trasyonlarda kalp kasına etkileri ŞEKİL 45)46 ve 47 -de gösterilmiştir. En konsantre MgS04 eriyiğinin etkisi dahi Ringer ile derhal düzeldiği

traseler-den görülmektedir.

ŞEKıL 45.MgSO"ın kalp kasma ~ı:tkisi. 0.025 mo!, 2=

Ringer-ŞEKİL 46. MgS04'ıo kalp kasına eikisi.

1 = 0.G125 mol, 2

=

Ringer.

NaCl, kurbağa için izotonik olan

%

0.65 konsantrasyonda kullanıldı. Etki-si MgS04'inkine benzemekte ve Ringer ile derhal tamir edilmektedir (ŞEKİL 48).

Şekil

ŞEKIL 6. İskelet kasıoa 0.015 mol Ca CI. etkisi.
ŞEKIL 52. Cyste'n'in kalp kasını etkisi. 1 = 0.01 mol, 2 - Ringer, 3 =

Referanslar

Benzer Belgeler

Bart- hold's Bueh über die islamische Zivilisation ( W.. sich hierüber kein zutreffendes Urteil abgeben, ehe nicht die Rückwir- kungen hiervon auf die türkische Wirtschaft

Bu suretle ancak tapu siciline malik olarak kaydedilmiş kimse iktisapta bulunabilir (29). Adi zaman aşımının şartlarını MK 638 den de anlaşılacağı üzere üçe irca

Giriş kısmında anlatıldığı gibi F sınıfı kuvvetlendiricilerde ideal durumda bütün çift harmonikler kısa devre olacak şekilde, tek harmonikler de açık

Evrensel bir hak olan eğitim hakkı göçmen, mülteci, sığınmacı, geçici koruma statülü birey için bir hak olarak uluslararası sözleşme ve direktifler içerisinde

Kişilerin Siyasete İlgi Düzeyi İle Sosyal Medya Aracılığı İle Bir Siyasal Gösteri, Miting Veya Eyleme Katılma Durumu Arasındaki İlişkinin Düzeyi Tablo 39.. Araştırma

Maksimum akım hızı ve ortalama akım hızı doksazosin grubunda tedavi öncesi değerle- re göre istatistiksel olarak anlamlı (p&lt;0.001) oran- da yükselirken plasebo

Kedi ve küpeklerden izole edilen Ecoli suşlarından.. saptanan CNF loksini ile sorhaz

Hastaların yaĢ, cinsiyet, hastalık ve diyaliz tedavisine iliĢkin özelliklerine göre diyaliz tedavisine uyum durumları incelenmiĢ; diyaliz programına uymanın ne kadar