• Sonuç bulunamadı

Camilerimiz ve öyküleri:Sayı 2

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Camilerimiz ve öyküleri:Sayı 2"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Milliyet

camilerimiz

ve

iykuleri

Parasız ilavedir

(2)

FATHİ

Bir imparatorluğu deviren genç

padişah için aldığı kentlere kendi

damgasını vurmak tek işiydi

Î R büyük çağ sona eriyordu 1453'ierde. Bir büyük

imparatorluk tarihe karışıyordu. Bir yenisi uzun bir geleceğe, umutlu günlere sağlam adımlarla ilerliyordu. Bunu gerçekleştiren genç denecek yaşta bir kişiydi. O dönemin koşullan içinde, alınmaz denen ünlü bir kenti almış, tüm dost düşmanın gözünde im ­ paratorluğunun geleceğini biçimlendirmişti. A rtık yeni İmparatorluk bu sınırlar içinde kalamardı. Çünkü bu­ lunduğu çağ içinde önemli bir düzeye ■ ulaşmış, kendine özgü bir örgüt kurmuştu. Üstelik bu değişik, örgüt, yalnız aşkeri alanda kalmamıştı. Bu alanda kalsaydı yeteri; olamazdı, bunu besleyen, geliştiren ekonomik ve küİtüreİ bir temel olmadıkça.

Fatih

Büyük bir kepti alarak yeni bir çağ yaratan genç sultan, imparatorluğunun hangi koşullan içinde biçim­ leneceğini, yeni aşamalara ulaşacağım çolç iyi biliyordu. Bütün yaşamı boyunca düşüncelerini uygulamaya çalıştı.

Caml’nin mihrap ve mimberi

YAPICISININ 5 ASIR SONRA TÜRBESİ

Fatih’in türbesi

BU ALBÜM SANAT TARİHÇİSİ METİN SÖZEN TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

Fotoğraflar: YALÇIN ÇINAR

(3)

Fatih Camii’nin hareketti bir düzeni var

Kentler almak, askeri alanda büyük başarılar elde etmek yadsınmaz bir olaydı. Fakat önemli olan, alman bu kentleri belirli düzeye ulaştırmak, onlara kendi dünya görüşlerinin damgasını vurmaktı. İşte, genç Fatih Sultan Mehmet bunu yaptı.Bütün güçlerinibir araya getirdi ve çağını aşan hoşgörüsüyle bitmiş tükenmiş, fakat doğal olanakları büyük bu kenti, İstanbul’u, imparatorluğunun kültürel alandaki ulaştığı noktaya getirmeye çalıştı. Bunun ilk uygulaması neydi? Bunu sağlarken nasıl bir yöntem kullanmış, sonuçlan ne olmuştu? Bitmiş tü­ kenmiş bu kenti alan genç bir sultanın bu alanda verdiği * en ilginç örneği sunacağız sîzlere.

C am i tam 8 y ıld a

ta m a m la n d ı

"Zamanın meşhur ve tecrübeli ve dağlar deviren mimar mühendisleri hep İstanbul’a toplanıp pek çok evliya büyüklerinin duâlarıyla inşaata başlandı. 1462 senesinde girişilen inşaat 1470 senesinde tamamlanmıştır. Bu mamurenin bitirilmesine ebcet hesabıyla tarih olarak (şeyyet-Allahü erkânüha) mısraı söylenmiştir. Bu ulu cami ve benzeri olmayan mabet İstanbul şehrinin ortasında Karamanlılar mahallesi içinde yüksek bir yer üzerinde yapılmıştır. Câmi-i şerifin olduğu yerde A yasofya’dan sonra birinci derecede sayüacak bir tapmak varmış. Zslzeleden yıkılmış imiş. Fatih SultanMehmet’in ayağının uğuruyla binanın yerin altına varıncaya kadar adını ve izini kaldırıp yerine FatihMehmed Han camii yapıldı.”

Genç Sultan, Bizans İmparatorluğu döneminin önemli bir yapısının ve imparator türbelerinin bulunduğu yeri seç­ mişti kuracağı yeni anıtm yeri için. Bu kente impara­ torluğunun damgasını vurmak için ancak böyle bir yer seçüebüirdi.

Hangi yönden bakılırsa bakılsın burada yükselecek anıtı görebüme olanağı vardı. Böylece, İstanbul yeni bir kimliğe bürünmeye başlıyor, bir bakıma yeni gelenlerin simgesi oluyordu. Bu amaçla geniş bir alanda yapım çalışmaları başladı. 867 yılının Cemaziyelâhır’mda, yani şubat 1463'de. Bu yapım çalışmaları başlamadan önce çalışacak kişilerin sağlıkları için: “ önce Karaman çarşısı içinde Irgat Hamamı’m kırk günde inşa ettirmiştir ki, bütün amele heç gün boy abdesti alıp sonradan çalışsınlar diye. Halen Irgat Hamamı adıyla meşhurdur.” Gü­ cümüze kadar ulaşamadı bu Irgatlar Hamamı. 1916 yılının büyük yangınında gitti. Kalıntıları da zamanla kalktı ortadan, yerine evler yapıldı. Çeşitli görevleri yüklenecek yapıların merkezinde yer alan cami, impara­ torluk mimarisine uygun yeni atılından muştuluyordu göremeye gelenlere. Bursa’da, ardından Edirne’de denenen, İstanbul'da değişik etkilerle ve örneklerle beslenen bu mimari gelecekteki gelişmeleri getiriyordu

(4)

Caminin ilginç yanlarından biri dışardan rampa ile çıkı lan hünkâr mahfilidir...

başlıklarına dayanan, renkli kemerlerin hareketlendirdiği avlu, daha önce örneklerinden, oranları açısından ileri bir adımdı. Hele ince sütun ve başlıklarıyla şadırvanı bu bütünlüğü tamamlıyor, onaltmcı yüzyılın mimarlarına yeni olanaklar getiriyordu. Avludan camiye girişi sağlayan anıtsal taçkapı, üzerinde üç yönden saran yazıtlarıyla sultanın varlığını anlatıyor, bizlere gele­ cekteki serüveni için bir belge niteliği taşıyordu. Ardından içeri girenler bir büyük kubbe, mihrab önünde bir yarım kubbeyle, yanlarda yer alan üç kubbenin sağladığı bir mekâna ulaşıyorlardı. Bütün bu kubbeleri ve yarım kubbeyi tutan, iki büyük ayak ile iki sütundu. Bu yapının içini iyi bilenler şaşırmışlardır anlattıklarımıza. Bu anlatılanların ne ilintisi var demişlerdir bugünkü yapıyla. Haklıdırlar bir dereceye kadar böyle düşünenler. Biz de bu anlattıklarımızı, bulunan belgelere, bırakılan gravürlere, minyatürlere, yapıda kalan bazı eski izlere göre ileri sürüyoruz. Sonra döneceğiz bu yapının bugünkü görünüşüne, değişimine.

CAM İNİN ETRAFI

16 m e d re se , 1 m e k te p

B ir k ü tü p h a n e

Bir h a s t a h a n e

Bir im a re t

B ir fo d la h a n e

Bir k e r v a n s a r a y

B ir h a m a m

Bu geniş alanın ortasında yer alan camiyle beraber, birçok yapı yükseliyordu çevresinde. Bir bakıma o dönemin sosyal ve kültürel yapısının yansımasıydı bu yapılar. Bu yapılar içinde oluşacaktı onaltmcı yüzyılın değerleri. “ Bu camiin mirabı önünde cennet bahçelerine benzer bir güzel bahçe içinde Gazi Fatih’in ve karısının nurlu türbeleri vardır. Bundan başka camiin üç tarafında geniş bir sahraya benzer avlusu vardır ki, sekiz kapılıdır. Bu avlunun iki tarafında cennet gibi bahçeler vardır. Camiin dışında iki tarafta 2emaniye medreseleri vardır ki, bilgi ve marifet öğrenecek talebelerle dopdoludur. Onların da dışında umumi yolun dışarısındaki medreselerin iki tarafında modalara mahsus yerler vardır ki, onlar da talebelerle doludur. B ir aşevi, bir şifa evi, bir büyük misafirhane, bir eski hamam, bir de ebced okuyan

12

çocuklar için mektep ile donanmış bir camidir ki, yüksek bir yerden dört tarafında olan imaretlere ibret gözüyle bakılsa hâlis kurşundan gömgök ve güzel binalarla süslenmiş bir yer olarak parlayıp durmaktadır. ”

Onaltı medrese, bir mektep, bir kütüphane, bir hasta­ hane, bir tabhane, bir imaret ve fodlahane, bir kervansaray ve bir hamam caminin etrafında belirli bir düzen içinde yayılıyordu. Ulaşılan mimari de yepyeni bir düşünceyle ve çağı içinde varılması güç bir atılımla, genç sultanın geleceğe umudunu, ulaşmak istediği amacı yansıtmaya çalışıyordu. Bütün bu düşünceyi ve amacı bizlere fazla bir açıklama yapmadan sunuyordu mimari. Hem de bugün çok şeylerini yitirmiş olmakla beraber. Kalanlardan SemaniyeMedreseleri olarak adlandırılanlar iki bölümden meydana gelmişti. H aliç’e bakanlar K a­ radeniz Medreseleri adını alıyordu. Kendileri arasında ayrıca Baş Kurşunlu, A yak Kurşunlu, Baş Çift Kurşunlu, Ayak Çift Kurşunlu diye kısımlara aynlan bu med­ reselerin tam bir benzeri bugünkü Fevzi Paşa Caddesi üzerinde görülen Akdeniz Medreseleriydi. Bu kalan bölümlerin yanı sıra ula, saniye, salise, rabia, hamise, sadise, sabia, semaniye diye sıralanan, Semaniye medreselerin arkalarında yer olan Tetîmme Medreseleri’- nin gücü yetmemiştir zamanımıza ulaşmaya. Ulaşama­ yanlar arasında mektep, kütüphane, hamarn, ker­ vansaray ve bir de hastane vardır. Hastanenin biçimini ancak Başbakanlık A rş iv i’ndeki bir plandan anlayabili­ yoruz bugün. Büyük tabhane ise onarılmaktadır. Hemen tabhane’nin yakınındaki imaret ve fodlahane nin bir bölümü durmaktadır. Yolun kenarında bazı parçaları gözüken kervansaray gibi bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Daha önce de değindiğimiz Irgatlar Hamamı da ortadan kalkanlar arasmdadir. Fatih Sultan Mehmet yapılarının kalan bölümlerinin serüveni burada bitmekte­ dir. Yapılar topluluğunun merkez cami bile ikinci bir dönem yaşamış, yeni bir biçim almıştır,¡1765 yılındaki büyük depremden sonra. Avlusu, mihrab ve yan duvarlarının bir bölümü ve minarelerinin birinci şere­ felerine kadar kalmak üzere cami yenilendi. Üçüncü Mustafa döneminde “ Kırkaltı ay on gün tamamında bir yüz seksenbeş senesi muharreminin âşûrâ günü ve nisanın onbeşinci cuma günü salât-ı cuma ile iptidâ olunmuştur” , cümlelerinden anlaşılacağı gibi 1771 yılında y e ri yapı tamamlanmıştır. Onsekizinci yüzyılın özelliklerini taşıyan bu cami ortada bir kubbe, yanlarda dört yarım kubbe ve köşelerde birer kubbeyle, Şehzade, Sultan Ahm et, Yeni Cami zincirinin son halkası olmaktadır, içinde rokoko üslûbunda bezemeler taşıyan bu yapı, döneminin koşulları içinde gene de ileri bir aşamadır. N e var ki, değişen bölümler camiyle kalmamaktadır. Bugün bura­ sının en dingin köşelerinden biri olan mihrabın ar­ kasındaki bahçe içinde iki türbe dikkati çekmektedir. Bunların birinde bu kenti bizlere sunan, bir çağı devirip yenisini açan, ileriye dönük atılmalarla adını unutulmaz

kılan sultanın türbesi bulunmaktadır. îlk türbesi değildir bugün görülen. 1765 depreminden sonra eski temeller üzerine yeniden yapılmıştır. Dışmdaki oymalı saçak onsekizinci yüzyıl ürünüdür. Bunun dışında, Sultan A ziz döneminde 1865 yıllarında tekrar elden geçmiştir. Fatih’­ in türbesinin serüvenini yaşayan ikinci bir türbe vardır burada, karısı Gülbahar Hatun’un türbesi. Fatih Sultan Mehmet’in türbesi gibi o da sekiz köşeli yapılmıştır, biraz daha küçük olmak üzere.

KÜLTÜR MERKEZİ

H a s ta h a n e le r,

k e r v a n s a r a y

h a m a m gibi çok ş e y le r

y itirilm iş , am a

o k u lla r k a lm ış •••

İnsan bu türbelerden çıkıp yapılara tekrar bir göz attığında ister istemez düşünmektedir buralan, ilk yapıldıkları yılların rüzgârıyla. Geniş bir alanda geceli gündüzlü çalışan taşçı ustalarının gününü. Dikilen sütun­ ları, örülen tamamlanan irili ufaklı kubbeleri, büyük bir hünerle yerleştirilen yazıtları, yükselen minareleri. Bu­ yanda burada okumayı aklına koymuşların bir an önce bitmesi için nasıl sabırsızlandıklarını. Bugün nasın geçer akçe üniversiteler, fakülteler varsa burası da öyleymiş o yıllarda. Okumak, Osmanlı örgütü irinde yükselmek isteyenler beklermiş girebilmek için buraya. B ir bakıma bugün de aynı amacı görüyor bu medreseler, biraz kılık değiştirmesine, ocaklarının yerlerini kaloriferlerin alması­ na karşın. Genç üniversiteliler burada yatıp kalkıyor, burada çalışıyor. Bütün bunlara karşın çok şeyleri değişmiş, hastane, mektep, kütüphane, kervansaray, hamam gibi çok şeyi yitmiş bu yapılar topluluğunun. Artık yalnız okumak ateşiyle yananlar değil buralara koşan. Bir yanda ellerinde nüfus cüzdanlarıyla askerlik işlemlerini cezalı düşmemeye çalışan gençler, diğer yanda çarşı pazar, ana caddenin gürültüleri, esanscılar, dinî kitap satıcıları. Diğer yanda gözleri hep yukarlarda kısa saçlı, uzun saçlı, bıyıklı, sakallı, elleri kitaplı, haritalı yabancı gezgiıjler. Onlarla beraber kalabalık halinde yukarılara bakan yerlüer. Yeşilliklerini korumak için etrafları dikenli tellerle çevrili çimenler, çiçekler, ulu çınarlar. Eski geniş taşlı kaldırımların yerlerini alan beton yollar, kalkıp inen güvencinler.

Zaman ne büyük etken. Zamana dayansın, çağlar boyunca yapsın, yaptıranın adını ünlendirsin diye kurulan bu yapılar nasü el değiştiriyor, nasıl bilinmez bir geleceğe karşı direnmeye çakşıyor. .

(5)

Bayazıt Camii’nin genel görünüşü

BİR ZAMANLAR BEYAZIT BÖYLEYMİŞ...

_ _ - ~~

; __

, ...

___ _____ _ ;

BAYAZIT

ı

....-...

J

Beyazıt çevresini donatmış yapılarla

İstanbul'un en can'lı

noktası olmuş, kaderi değişmiştir

I

S T A N E D B 'u n en önemli bir meydanını, onu biçimlendiren bir anıtlar topluluğunu, İstan­ bul’un, İstanbul olalı var plan bir yerini konu ediniyoruz. Tarihin ilk çağlarında, bu kentin sınırlan kesinlikle çizildiğinde, imparatorlar burada toplanmış halkın arasından, salına salma geçerek gider­ lermiş büyük savaşlara. Sultanlar cumaları büyük törenlerle buraya gelirlermiş dinsel görevlerini yapmak için. Burası hep şereflenirmiş büyükler, ulular tarafından sık sık. Diğer günlerde de iş tutanlar, ! alışveriş yapmak isteyenler doldururmuş dört bir yanım. Zaman zaman dışardaki, meydandaki uğultular amtın içinde bile duyulurmuş. Yüzlerce yıl böyle sürmüş, kendisinin sürekli biçim değiştirmesinden başı dönse de büyük halk yığınları bırakmamış burasını, çevresinde oluşan anıtları. Eğer zamansız toplanmalar, bağrışmalar duyulursa, herkes bir kulak verir düşünürmüş o günlerde olup biteceklere. Çünkü o gürültülerin, o toplanmaların ardın­ dan büyük olaylar, büyük değişiklikler gelirmiş. A rdın­ dan da çevredeki kahvelerde kulak verenlerin, düşünenle­ rin yorumu başlarmış günlerce sürecek...

Değişiklikleri haber veren, değişiklikleri sürekli izleyen bir yerden ve anıttan söz edeceğiz. İşe anıtın temelinin atıldığı günlerdeki bir öyküyle gireceğiz.

P a d işa h II. B e y a z ıt

« m ih ra b ı n e r e y e k o y a y ım ,

d iy e n u sta b a şın a

Günlerden bir gün, zamanlardan bir zaman bu meydanı taçiandırmayı düşünen dönemin sultanı II . Bayazıt mimarbaşmı çağırır, gerekli emri verir. Gün gelir çalışma

(6)

“ Padişahım, mihrabı nasıl koyalım? diye sordukta Bayazıd-ı Velî 'Şu ayağıma bas’ der. Mimar ayağını padi- * şahın ayağı üstüne bastıkda karşısında Kâbe-i Mükerre- me’yigörür, hemen padişahın ayağma kapanarak mmrabı o istikamette kor; mihrab temeli konuluncaBayazıd-ıVelî caminin hayır ile bitmesi için iki rekât hâcet namazı kılar. Caminin yapısı tamam oldukta bir cuma günü cemaat i kübrâ toplanıp açılır. Bayazıd-ı Velî buyururlar ki ‘ Her kim ki müddet-i ömründe ikindi ve aaşam namazlarının sünnetlerini terk etmemiş ise şu mübarek vakitte o kimse imam olsun, Derya misâl cemaat içinden bir ferd çıkmaz. Bayazıt Han ‘ Çok şükür ömrümüzde seferde hazarde sünnetlerimizi terketmedik’ diyerek kendileri imam olurlar.”

ı I

K oca m e y d a n ı d o ld u ra n

y a p ıla r n e le r g ördü,

n e le r g eçird i

Sultan I I . B ayazıt’m yaptırdığı camide ilk namazı kıldırmasını dillendiren bu öyküden sonra, gene eskilerden caminin özelliklerini bir öğrenelim. Bakalım koca meydanı biçimlendiren bu yapılar topluluğu neler görmüş, neler geçirm iş. Zaman ona neler eklemiş;

"E sk i Saray yakınlarında temeli atılan bu seçme caminin yapılmasına 1500 senesinde başlandı ve 1505 senesinde bitirildi. Bu caminin vasıflan hemen Fatih Camii vasıflanna yakındır. Am a bunun iki düzgün minaresinin birer şerefesi vardır. Ve camiye bitişik değildir. Camiye bitişik olan sağında ve solunda misafirler için iki medrese vardır. Sonradan bu iki bina camiye katılmış ve cami iki tarafından da genişletilmiştir. Bundan dolayı genişliği boyundan uzundur.”

“ Beş kapısı vardır. Dış avlunun dört tarafında çeşitli sütunlar üzerine kubbeler yapılmıştır. Avlunun tam ortasında cemaatin abdest tazelemeleri için çok güzel bu­ ha vuz üzerine sonradan Bağdad Fatihi Sultan IV . Murat tarafından sekiz mermer sütun üzerine güzel biçimli bir kubbe ilave edilmiştir. Havuzun etrafında göklere baş uzatmış uzun ağaçlar tuba gibi durmaktadırlar.”

“ Bir dış avlus.u, bir iç avlusu bulunan ve şadırvanının üstü IV . Murat tarafından örtülen bu yapı Türk mimarisi’nde büyük atılımların işaretçisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bursa ve Edim e gibi eski başkentlerde aşılan bir çok zorluklar İstanbul’da eski Fatih Camisiyle yeni bir denemeye sahne olmuş, Bayazıt Camisinde bir adım daha ileri gidilmiştir. Türk mimarisinin köklü gelişimini bilmeyenler yapıyı hep A yasofya’mn bir benzeri olarak görmüşlerdir. Bu yalnız yapıiann planına bakarak verilmiş bir yargıdır .¡.Biraz da Türk mimarisini yeterince bilememekten, yeterince üzerine eğilmemekten gelen bir yargı. Bu yafadan sonra artık Türk mimarları anıtsal

14

(7)

Camideki ilginç yazılardan biri

J

mimarinin sınırlarım zorlayacak bir güce erişecekler ve Bayazıt Camiin bu atılımın ilk büyük basamağı olarak kalacaktır. İşte böyle bir yapının içinin özelliklerini gene eskilerden dinleyelim:

“ ikinci Bayazıd-ı VelîCamii göklere baş uzatmış yuvar­ lak ve yüksek bir kubbedir. Kıble tarafında mihrabın ve kıble kapısının üzerinde yanm kubbeler de büyük kubbeye ilave olunmuştur Caminin sağında solunda üzüm rengi iki somaki direkleri vardır ki, benzerleri belki M ısır’da Sultan Kalavun Camiinde bulunabilir. Bu; direkler üzerinde göz dolduran çemberlere asılmış iki kat kandiller ile süslenmiş bir camidir. Caminin sağında Osmanoğulları sultanlarının cuma namazı kılacakları bü­ yüksek makam kısmı yapılmıştır ki, benzeri yoktur. Sonraları Sultan İbrahim bu kısmın üç tarafına altın yaldız kaplanmış kafesler yaptırmıştır ki böylece cennet köşklerine dönmüştür. Mihrab ve mimber ve müezzin mahfili kısımları saf mermerden sâde olarak yapılmıştır. Mihrab üzerindeki Kur’an-ı Kerim ayeti Şeyh Hamdullah Efendi'nin yazısıdır.”

VE ETRAFI

M e k te p , k e r v a n s a r a y .

İm a ret, m e d re se

ve çifte h a m a m

İstanbul’da kendi adıyla anılan tepede ve meydanda yer alan II . Sultan Bayazıt Camii yalnız anıtsal cami bölümünden ibaret değildi. Çeşitli yapılan, çevresinde topluyordu. Bu yönden Fatih Camii ve Külliyesi’nden sonra İstanbul ikinci kez benzer bir yapı topluluğu görüyordu. Mektep, kervansaray, imaret, medrese ve bir çifte hamamın biçimlendirdiği yapılann merkezinde cami yer alıyordu. Ek yapılar belirli bir düzen içinde caminin çevresine toplanmamıştı. Biraz dağınık bir görünüşleri vardı. Amacı bulunduğu tepeyi gereğince değerlendir­ mekti. Bugün bu yapılardan neler kaldı diye düşünürsek, aklımıza ilk gelen, kuşkusuz Bayazıt Genel Kitaplığı olarak kullanılan yapıdır. Bu eski imaret yapısı 1883 yılında kitaplık olarak kullanılmaya başlanmıştı. Sonra büyük gaileler atlatmış, Cumhuriyet döneminde tekrar ele alınarak ömrünü bu işlere vermiş kitap düşkünü bir kişinin yenilmez çabasıyla bugünlere ulaşmıştır. Artık dar gelmektecür okuyanlara. Savaş sonrası yapılarına benzeyen Dişçilik Mektebi kalan bölümlerinin sınırlarına

(8)

P a tro n a H a lil h a m a m ı

İlgililer ise “ Burası bir güzel oto garajı olur” diye düşünmektedirler. Kitaplık sıkışmış, gelecek kuşaklar okumak ister, öğrenmek ister kime ne. Gürültüden uzak olması gereken bir yerde, garaj düşüncesi parlak, gelirli gelmektedir kimilerine. Gerçi artık yapı garaj olmasa da önü otopark olmuştur, el kadar önü, kalabilmiş çınarların dibi. Dalmayalım imarete, diğerlerine de bir göz atalım. Bakalım onlar ne türlü bir yaşamı sürdürüyorlar: Temeli cami bittikten sonra 1506 yılında atılan ve 1507 yılında tamamlanan menderese meydanın . ortasında durmak­ tadır bugün. Şimdi o da kitaplıktır, eski yazmaları taşır benliğinde.Güzel bir avlu etrafındaki odalan ve dershane­ siyle ferah bir görünümü vardır. Eskiden bilim yolunda ün yapmışlar burada ders verirlermiş, dört bir yanda tanınırmış o yüzden. Eğer bu yapının yanından Ordu Caddesi’ne çıkar, Aksaray'a yürürseniz bir koca kubbeli yapı çıkar i önünüze . Halk. Patrona Halil Hamamı diye adlandırır bu yapıyı. Kenti imar etmek için yıkımı amaç edinenler hep 1730 ayaklanmasının bu ünlü hamam dellâkım öne sürerek yıkmak için uğraşıp ‘durmuşlardı. . Herhalde Sultan B ayazıt’m özellikle çifte hamamına P a t­ rona Halil burada bir zamanlar dellâklık etmiş diye böyle bir işlemle karşılaşmak zor gelmiştir. Geçmişini anlatama­ mıştır yeni yöneticilere. Bunlara karşılık Konyalı A şık Mehmet bakın neler demiş bir zamanlar bu hamam konusunda. Ondokuz kıta tutan bu destanın üç kıtasını verelim:

Medhiyeyi yazdım ağalar beyler Bâyezidde kebir hamama mahsus Girenler içine gönüller eğler Vaktinde yapılmış hünkâra mahsus

Sabah seher vakti açdır hamam Soyunur hizmete Çakır Mustafam Buyurun efendim buyurun ağam Nezâketde o yadigâra mahsus Sultan Bâyezıdin çifte hamamı Cihanı tutmuştur şöhreti nâmı Beyan idem hatmederken kelâmı Yarısı hâtûna niğâra mahsus

Ordu Caddesi’ne bakan bölümü erkeklere, fakülteye bakan bölümü kadınlara ayrılmış bu çifte hamam gerçi artık yıkılmaktan kurtuldu ama, özel kişiler elinde deri deposu olmaktan bir süre kurtulamadı. Deri deposunun burada ne işi var diyenleriniz çıkabüir. Anlatalım. Gün g e l­ miş Sultan B ayazıt’in hamamım bile, devletin hamamım bile satmışız parayı veren kişilere. Sonra ellerinden geri alamaz duruma düşmüşüz. îş işten geçmiş böylece. Bir hamamın başına gelenler bunlar. Y a çevresinde bu yapıların yer aldığı meydanın durumu? B ir zamanlar mermerden zafer taklarının altından imparatorlar

geçer-f - ---*

ı

Beyazıt kulesi

miş, gün gelmiş-Sultan Bayazıt üstünü çevresini donat­ mış yapılarla İstanbul’un en can alıcı noktası olmuş. Sonra kurbanlık hayvanlar burada satılır hale gelmiş, kaderi değişmek olunca başka değişiklikler gelmiş ardından. Ramazanlarda Bayazıt Camii’nin avlusu her türlü eşyanın satıldığı sergi yeri haline gelince paşalar, beyler, güzel eşyalara, kitaplara düşkünler I üşüşmüş, çınarların dibinde edebiyata, sanata düşkünler dinlenip

sohbeti koyulaştırmışlar, ardından dönem değişmiş, ülkede yenilikler birbirini kovalarken eski Harbiye ve I Maliye Nezâretleri binaları üniversitenin fakülte binaları | * olmuş, canlanmış koca meydan tekrar birdenbire. Gençler,

¡ihtiyarlar eski çınarların altında birbirine karışmış. Meydan fıskiyeli bir havuza ve yeşilliklere kavuşmuş, | değişmeden olur mu denmiş, koca meydanın özellikli

kahveleri kaldırılmış, meydan indikçe inmiş aşağıya. Kalmış bir çamur deryası içinde bir süre. Ardından planlar programlarla başlamış yapım, programlardan planlardan cayılmış, kalmış her şey, Eski eşya satıcıları boy /göstermiş, doldurmuş dört bir yanı. Dingin meydan eski plak sesleri, haşarat öldürücü ilaç satanların sesleriyle dolmuş. Kitaplıkların önü otopark da olunca kitaplıklarda çalışanlar başlamn kaçışmaya. “ Hediyesi 10 lira” diye bağırarak cami avlusunda satış yapanlar, duyuramaz olmuşlar seslerini.

Bütün bunlara karşın, bu meydanın kaderinde gene de büyük olaylar yaşanmış tarih boyu. Geleceğe dönük, yeniliklerden yana düşünceler burada gür biçimde söylenmiş, duyurulmuş herkese.

Caminin mihrab duvarının arkasında oğlu Yavuz Sultan Selim ’in yaptırdığı türbede yatan Sultan Bayazıt acaba ne düşünmektedir? Bütün bu bıraktıklarının değiş­ mesini nasıl karşılamaktadır? Adını verdiği meydanda oluşan, ortaya atılan yeni düşünceleri anlamamakta dire­ nenleri bir kez olsun uyarmak isteğinde midir bilinmez. B ayazıt’m yanı sıra yapıların mimarı Yakup Şah özenip bezenip oluşturduklarının kimisinin eksilip, kimisinin bir süre deri depo u olmasını nasıl karşılamaktadır? Bugüne

kadar adının kitaplarda gizli kalmasının nedenlerini araş­ tırmış mıdır? Onlar zaman denen güçlü etkenin bir gün gelip yapılarla beraber kendilerini de unutturacağmı düşünmüşlerdir. Kendileri kendilerinden öncekileri nasıl

unutmuşlarsa. Bütün bunların yanında hattatların babası Şeyh Hamdullah biraz daha şanslıdır. A d ı kitaplar arasında kalmamıştır, yazılmıştır açıklıkla her yere. Zaman

ona bir başka türlü işlemiştir, yap mm | mimarına işledi­ ğinin tersine...

Meydanlar-, inmeler çıkmalar, çınar altında kalabilmiş, bölümlerde

çaylarını,

kahvelerini içenler, kitaplıklarında

okumaya, gürültüler arasında okuduğunu anlamaya çalışanlar, , mimarına hattatlar, sultanlar, eski kitap satıcıları, simitçiler, gidenler gelenler, toplananlar d a ğı­ lan1 ar ve uzun bir zaman süresi. Devam lı eklenen, devamlı bir şeyleri alıp götüren. Sabahın alacakaranlığın­ da meydanı temizlemeye başlayanla akşam evine koşanın araladığı zaman...

--- -Y A R IM

---ŞEHZADE VE NURUOSMANİYE

16

ı

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu proje İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Bilgisayar Mühendisliği öğrencisi Ahmet Yenal Çeltik ve Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği öğrencileri Beste Şenol

Bu araştırmanın amacı elektrofizyolojik olarak KTS tanısı almış hastaların tedavilerinde kullanılan steroid iyontoforezi, lokal kortikosteroid enjeksiyonu ve NSAII

Bu arada Alaeddin Yavaşça musikiye de hizmet vermek için Kültür Bakanlığı'nın yeni kurduğu Klasik Türk Müziği Ku- ruluşu'nda görevli olduğunu

Halide Edib, diğer bütün yazıları için de kullandığı hususi olarak dar - uzun kesilmiş kâğıt­ lar üzerine en ince teferruatına kadar hazırladığı

Bugün dilerseniz, Ağacamii yanındaki Sakı- zağı sokak (onlara cadde diyorlar) üstündeki vitrininde, kavanozlarda kompostoların turşula­ rın, tabaklarda güzel

• 28 Şubat 1962 yılında, liderliğini Alexander Kluge’nin yaptığı 26 sinemacı Oberhausen’de, Alman kısa film günleri sırasında bir araya gelmiş ve Oberhausen

ilgili açıklayıcı ve bilgi tazeleyici yazılar (tamamı en çok 10 daktilo sayfası). Tarama Yazılan.. Yeterli sayıda bilimsel maka- leyi tarayarak bir konuyu

Resonant (ahenk yaratan) liderlik; duygusal zeka seviyesi yüksek, çevresiyle uyumlu, güçlü ve güvene dayalı ilişkiler kurabilen, sadece kendi duygularını değil,