• Sonuç bulunamadı

Dünya tarihinde büyük siyasi davalar:Mithat Paşa davası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dünya tarihinde büyük siyasi davalar:Mithat Paşa davası"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i n . J z . t r i

D Ö R T C U M H U R İ Y E T

1823 te İstanbul'da dünyaya ge­ len Mithat Paşanın asıl adı Ah­ met Şefık'tır. Rusçuktu Hacı Alı Efendinin torunu, Mehmet Eşref Efendi adlı bir ilmiye mensubu­ nun oğludur. Babası, devrinin itibarlı ve saygıdeğer kadıların-dandı.

1834 te Vıdın'e tâyin edilen ba-b?siyle birlikte oraya giden kü­ çük Şefik, Arapça ve Farsça öğ­ rendi. 1835 te Divân-ı Hümâyun kalemine devama başladı. Basan gösterince kendisine, zamanın

Ş m i l l l l l J l l l I H I I I I I I I I I I I I İ l t f l M l l l l l l l g

f

Mithat Paşa

I

dâvası

m ■*

«iiııııııiftııiHtiffiıiffnııııııııınıııÂ

geleneğine uyularak, «Mithat» adı verildi. O günden sonra da kendisi hep bu adla anılmağa başlandı.

Genç Mithat Efendi bir yandan memuriyetine devam ederken, ö-bür yandan bilgisini artırmağa çalıştı. Edebiyata, musikiye, Fran s-reaya çalıştı. Dürüstlüğü, çalış­ kanlığı ile kısa zamanda padişa­ hın da, devrin büyük devlet a-i damları Reşa-it ve Ala-i Paşaların

da dikkatini çekti.

Ali Paşa bu genç ve aydın ada­ mı > 1858 de Avrupa’ya gönderdi. O da Avusturya, Almanya, Bel-jçika. Fransa, Ingiltere, Danimar­ ka. İsveç ve Norveç gibi memle-i ketlermemle-i dolaştı. Tam yedmemle-i ay ta-jrım, ekonomi, endüstri işleriyle ¡'ilgilendi. Eğitim ve ticaret işle-| rinde gösterilen başarıları ince­ ledi. Cehaletin bütün kötülükle­ re sebep olduğunu bir kere daha anladı. Büyük Fransız İhtilâlinin etkisiyle doğup gelişen yeni âle­ mi gördü, hürriyet havasım içine çekti. Türkiye'nin bu âlemin dı­ şında kalanjıyacağma kanaat ge­ tirdi.

Vezir oluyor

Mithat Efendi Avrupa’dan dön­ dükten sonra Âli Paşa onu 1861 de veeir. rütbesiyle Tus*. Valiliği­ ne tğyi/ı etti, Mithat Paşa Tuna vilâyetinde büyük başarılar ger-çekleştirdi. Yollar, köprüler, o-kullar, hastaneler, (bugünkü Zi­ raat Bankasiyle Emniyet Sandığı­ nın dedeleri olan) Menafi Sandık

i lan, ıslahevleri, sanat okulları ¡ yaptırdı. Tarımı, ticareti kolay-¡laştırmak için arabalı taşıt şir­ k etleri, Tuna üzerinde vapur se-fferleri kurdu. Ticaret gelişince hem halkın, hem Hâzinenin geli­ ri arttı. Darlıktan, kıtlıktan ve bunların sonucu olan eşkıyalık­ tan eser kalmadı. Nehirler ıslah edilerek kanallar açıldı, sulama 'işleri düzenlendi. Vilâyetin çeh-Iresi değişiverdi. Halk bu durum-Idan çok memnun kaldı. Nefsini ¡korumak için gizlediği silâhları

i kendi eliyle getirip hükümete tes lim etti.

Fakat bu yenilikler bazı geri kafalıların işine gelmedi. Onlar, Mithat Paşanın bu güzel, çalışma­ larını baltalamaktan geri durma­ dılar. Aralarında, sonradan Ab-dülhamid'in Mithat Paşa’yı yar­

gılamak için kurduğu mahkeme­ nin başkanı olan kadı Süruri E-fendi de vardı.

Mithat Paşa bu adamın yolsuz­ luklarını meydana çıkarıp kendi­ sini kadılıktan ihraç ettirmiş ol­ duğundan, Süruri Efendi ona bü­ yük bir hınç besliyordu. Tezvir­ ler, iftiralar aldı yürüdü. Fakat Âli ve Fuat Paşalar Mithat Pa-' şayi tuttular, entrikalara kulak

asmadılar.

İki büyük vezir, Mithat Paşa­ nın başarılarını bütün memleke­ ti kapsar hale sokmak için 1867 de onu Devlet Şûrası Başkanlığı­ na getirdiler. Mithat Paşa orada da bir jul kalarak birçok faydalı kanunlar, nizamnameler çıkart­ tırdı. Ölçü ve ayarlar metre sis­ temine çeviren nizamname ile madenler kanunu ve tâbiiyet ni­ zamnamesi bunlar arasındadır. Ayrıca genç devlet adamı İstan­ bul'da da Emniyet Sandığı ile sanat okulunu ve bunlara öğren­ ci verecek olan Islahevlerini açtı. Fakat bu arada Devlet Şûrası­ nın yetkileri konusunda Sarayla Babıâli arasında anlaşmazlık çık­ tı. Mithat Paşa istifa etti.

Bağdat'la

Sonra Bağdat Valiliğine tâyin edildi. Aynı yapıcı çalışmalara orada da girişti (1869). Ancak, Saraydaki bazı «Arap hayranı» vezirler onun bu çalışmalarının kendi çıkarlarına aykırı olduğu­ nu görünce iftira ve tezvir kam­ panyasına giriştiler. Mithat Paşa valilikten istifa edip İstanbul'a döndü. Büyük sevgi gösterileriy­ le karşılandı. Abdülâziz d* ken­ disini Sadrazamlığa tâyin etti (1872).

Bu sadrazamlık iki buçuk ay sürdü. Çünkü Tanzimat devrinin iki büyük devlet adamı Âli ve Fuat Paşaların ölümünden sonra padişah meydanı boş bulmuş, is­ tibdadı ve keyfîliği ele almıştı. Memlekette mal, can güvenliği diye bir şey kalmamış, değerli devlet adamları şuraya buraya sürülmüştü.

Ahdiiiâzi.z, sonradan Mithat Pa­ şayı Selanik Valiliğine tâyin et­ ti. ö da orada ü ça y kaldı. Mem­ leketi sadrazam Mahmut Nedim Paşa çok kötü şekilde idare edi­ yordu. Her yanda büyük bir hoş-nudsuzluk vardı. Bugünkü Üni-versite'ye eşit sayılabilecek elan »Talebe-i Ulûm» yani medreseler öğrencileri ikide bjr gösteriler yapıyorlardı, Savaş devam eder­ ken Bulgaristan’daki ordu para sıkıntısı çekiyor, memurlar aylık alamıyorlar, padişahın hâzinesini Rusya’ya kaçırmağa karar verdi­ ği söylentisi halk arasında dalaşı yordu,

öğrenci nümayişleri üzerine Abdülâziz, Mahmut Nedim Paşa­ yı azledip sadrazamlığa Müter­ cim Rüştü Paşayı getirmişti. Mit­ hat Paşa sandalyesiz bakan ol­ muş, Şeyhülislâmlığa Hüseyin Hayrullah Efendi, Seraskerliğe de Hüseyin Avni Paşa gelmişler­ di.

Bu devlet adamları başbaşa ver

diler. Durumu düzeltmek için Abdülâziz’i tahttan indirmekten gayri çare olmadığım anladılar. Bu kararlarını da 17 mayıs 1876 günü uyguladılar, Abdülâziz’i tahttan indirip Topkapı Sarayına gönderdiler, Yerine Murat Efen­ diyi tahta çıkardılar, Fakat biraz zaman geçince Sultan Murad’m aklında hafiflik olduğu meydana çıktı. Bu arada Abdülâziz makas­ la damarlarını kesip canına kıy­ dı. 19 ağustos 1876 da V. Murad tahttan indirilerek yerine II. Ab-dülhamid geçti,

Mithat Paşa kendi hazırladığı kanunu esâsi’yi (Anayasayı) Ab-dülhamide kabul ettirmişti. Za­ ten büyük Avrupa devletleri de Türkiye’yi buna zorjuyorlardı. Yalnız Abdülhamit, Anayasa met hine meşhur 113, maddeyi de ilâ­ ve etti ki buna göre padişah «di­ lediği zaman Millet Meclisini da­ ğıtmak ve seçimi yenilemek» hak kına sahipti.

23 Aralık 1876 da Meşrutiyet i-lân edildi, Fakat o sırada Mithat Paşaya bir iftira atıldı: Kendisi, padişahın canına kasdetmekle suçlandırıldı. Bunun üzerine Ab­ dülhamit, Sadrâzamhğmın beşin­ ci haftasında Mithat Paşayı azle­ derek Avrupa’ya sürdii. Bunu ya­ parken Anayasa hükümlerine da­ yandığım iddia ediyordu. Fakat böyle bir tedbirin verindeliği i-çin ortada bir mahkeme kararı olması lâzımdı ki, bu yoktu.

Bu kargaşalık hayası içinde Rusya, Türkiye’ye harb ilân etti. Abdülhamidin savaşı Yıldız sara­ yında idare etmesi üzerine, Rus orduları İstanbul kapılarına da­

yandılar. Bu arada padişah. Mec-lis-i Mebusan’ı feshetti. Yeniden seçim yaptırdı. İkinci Meclis de padişahın tutumunu tenkid edin­ ce Abdülhamit bu sefer Meclisi süresiz dağıttı, Tam otuz üç yıl milleti inim inim inletecek ka­ ranlık ve korkunç istibdat döne­ mi de böylece başladı.

Beri yandan Mithat Paşa, sür­ gün gittiği Avrupa’da boş durma­ dı. Türkiye lehindeki çalışmala­ rına devam etti, Her yanda bü­ yük saygı ile karşılandı. Memle­ keti aleyhindeki asılsız propagan daları boşa çıkarmak için belli başlı Avrupa başkentlerini dolaş­ tı. O zamanın ileri eğilimlerini temsil eden Sosyalistler ve Pozi-tivistler (Auguste Comte ve çö­ mezleri) ile görüştü. Bir çok bü­ yük devlet adamlarının dostluk­ larım kazandı. Manen üzgün, maddeten para sıkıntısı içinde ol­ masına rağmen, bu çalışmaları­ na yılmadan, durup dinlenmeden devam etti

Tevkifi

Fakat Abdülhamit Mithat Pa­ şanın Avrupa başkentlerinde gör düğü büyük iyi kabulden, oyada yaptığı çalışmalardan fena halde kuşku!anmıştı, Onu yurda getirt­ mek için çareler araştırmağa baş­ ladı, Bunun için de şöyle bir plân kurdu:

{!k olarak, âlim, ye ârif bir a-dam olan Cevdet Paşayı Adliye nazırlığına getirdi. O sırada Su­ riye ayaklanmalar, kargaşalıklar içinde bocalıyordu. Mithat Paşa ilkin oraya vali olarak gönderi­

lecek, sonra îştanbula daha ya­ kın olan bir yere aldırılacaktı.

Mithat Paşa da Avrupa’da va­ kit geçirmekten usanmıştı, 14 Eylül 1878 de Girit’in Hanya li- j mamna geldi. Sonradan Suriye Genel Valiliğine tâyin edildi. Tu- ; na ve Bağdat Valiliklerinde oldu ğu gibi, orada da geniş bir ısla­ hat hareketine girişti: Fakat tez-j virler, iftiralar yine alıp yürüdü- j günden, Paşa artık emekliye ay­ rılmağı düşünmeğe başladı,

Abdülhamit ise bambaşka bir plân kurmuştu: Mithat Paşayı îs-tanbula yakın bir yere getirterek birden tevkif ettirmek. Bunun ü-zerine onu İzmir Valiliğine tâyin etti. Paşa, kendi aleyhinde ha-zırlanan plândan habersiz, orada da yapıcı çalışmalarına devam etti.

1881 yılı başlarında sarayla o-nun adamları genel bir taarruza geçmeğe karar verdiler. Abdül- j hamidin direktifi ile «Abdülâziz | intihar etmedi, öldürüldü» paro­ lası altında bir kampanya aldı \

yürüdü. «Besleme» basın da bu ; kampanyaya âlet oluyordu. Mit- j hat Paşa tevkif edileceğini anla­ yınca tzmirdeki Fransız Konso- j

loşluğuna sığındı. Fakat kendisi- j

ne kötülük yapılmıyacağı temin ; edilmesi üzerine, tzmire gelen | Adliye nazırı Cevdet Paşa ve be­ raberindeki heyet, Mithat Paşa- | yı teslim alıp Istanbula götürdü i Kendisi daha vapurda iken tam j on bir saat sorguya çekildi. Is-tanbula gelince de bir süre Yıl-dız’daki Çadır köşkünde hapse­ dildi.

İ S T A N B U L

7,30 Açılış - Kısa haberler - Ha­ fif müzik — 8.00 Haberler — 8.15 Türküler — 8-30 Istanbulun sesi 9.20 Doktorunuz diyor kİ — 9.30 Küçük konser — 10.00 Kapanış.

12.00 Açılı? _ Kısa haberler - Sa­ lon orkestralarından — 12.20 Şar­ kılar — 12.40 Hafif müzik — 13.00 Şarkılar — 13,20 Haberler — 13.30 Plâk dolabından — 13.45 Türkü­ ler — 14.00 Senfonik müzik 15.00

Kapanış-17.00 Açılış - Kısa haberler — 17.05 Hafif müzik — 17.15 Türkü­ ler — 17,30 Erkekler faslı — 19.00 Haberler . Günlük olaylar — 19.30 Kitap saati — 19,40 Şarkılar —

BULMACA

Başbakanlık Atom E n e rjis i

Komisyonu Genel Sekreterliğinden

Genel Sekreterlik Yayın Şubesine mukavele ile eleman alınacaktır. Test ve mülakat sonunda belli olacak duruma göre 2000 liraya kadar ücret verilebilir. Esas şartlar şunlardır:

1. Yüksek tahsil ve askerliğini yapmış olmak. Ş, İngilizceyi iyi bilmek.

3, Modern kütüphanecilikte eğitim ve tecrübe görmüş

'î** olmak. ' ' •'*

4. Kırk yaşından yukarı olmamak.

İstekliler gerekli belgeler ve bir fotoğrafla beraber Beste­ kâr sokak 25 numarada Genel Sekreterliğe başvurmalıdırlar. Ankara dışındaki isteklilerin evvelâ yazı ile bilgi vererek ce­ vap beklemeleri lâzımdır.

(Basın 22368 - A. 14706/17901)

Bayındırlık Bakanlığı j

Karayolları Genel Müdürlüğü

Karayolları 2 nci Bölge Müdürlüğünden I

Bölgemiz yol makineleri ihtiyacı olan 25 metre burçlu bak- | lalı zincir pazarlık usulü ile satın alınacaktır. İsteklilerin 21- i 12-1963 tarihine rastlıyan Cumartesi günü saat 11 de teklif­

lerini vermek ve pazarlıkta bulunmak üzere katı teminatla i

birlikte Karayolları 2 nci Bölge Müdürlüğünde mezkûr gün ve ! saatte toplanacak Satmalma Komisyonuna müracaat etmeleri Keyfiyet ilân olunur. (Basın İ - 10812-21981/17911) |

(2)

ııı m tı ıı m ır ıı ıı m

n ^ R T

CUMHTTRÎYET

1

İinya

1’arilbini

m m m m -■<

İe

.*/ rs g Jlfe ...e-,. D ■■ ■'

Duyuik Siyi

ısı Dâvalar

A

Sorgu ve suçlama

H aksız dava

- t

Sorguyu, Paşaya karşı cephe almış

olan Sururi Elendi idare ediyordu

O

Mütercim Rüştü Peşa di o sı­ rada Manisadakı çiftliğinde has­ ta yatmaktaydı. Sultan Hamid o-nu da tevkif ve tamirde tedavi ettirdikten sonra İstanbula ge­ tirtmeye hazırlanmış, fakat Rüş­ tü Pasa tamirde ölmüştü.

Mithat Paşanın sorgusuna ts-tanbulda devam edildi. Bazan ge »I

ce yanlarına kadar çalışılmak suretiyle bu iş, on dört gün sür İHIM IIIlllllllllllimmillllllllUlMJ

Mithat Paşa \

dâvası

V I İ I I I U I I I I I I l i M I I I I I I M I I I I I I I I I I I i m i K

4ü. Sorgu işini, daha Tuna Va--/riliği zamanında Mithat Paşaya karşı cephe almış olan Sururi E-fendi idare ediyordu. Abdülha-mid, Sürııri Efendinin Mithat Paşaya olan hıncım bildiğinden, onu ilkin Paşayı sorguya çekme­ ye, sonra mahkemenin savcılığı­ na ve nihayet başkanlığına me­ mur etti. Böylece hak ve adale­ tin hâkim olduğu memleketlerin hiç birinde eşine satlanmıyan bir durum yaratmış oldu.

Sorgu sırasında Mabeyinci Ra-gıp Bey giderek olup bitenleri sık sık Padişaha anlatıyor, son­ ra geri gelerek Padişahın istek­ lerini Süruri Efendinin kulağı­ na fısıldıyordu. Sorgu kurulu­ nun arkasındaki yaldızlı koltuk­ lardan birinde ise Adliye Nazı­ rı Cevdet Paşa oturmaktaydı. O da zaman zaman eğilip Başkanın kulağına direktifler fısıldıyordu. Bütün bu didinmelere rağmen Mithat Paşa ye arkadaşları aley hinde bir delil bulunamadı.

19 haziran 1881 salı günü itham name hazırlanıp sanıklara yeril­ di

Btıns göre başta Mithat Paşa olarak Mütercim Rüştü Paşa, Da mat Mahmut Celâlettjn Paşa, Damat Nuri Paşa (ki son ikisi AbdüHlamidin renişte!ew; yani kızkardeşlerinin kocalarıydılar); Fahri. Alt Necip Beyler: Pehli­ van Mustafa, Cezayirli Mustafa Eoyabedlı Hacı Mehmet adlı sa­ ray müstahdemlerinin ölüm; baş ka on sanığın da ağır hapis ceza­ larına çarptırılması isteniyordu. Bu sonuncu zaavllılara kızgın demirlerle işkence yapılmış; mahrem yerlerine kızgın yumur talar konularak, mahkemede söyliyeeekleri sözler kendilerine mrla ebzerletilmişti.

Haksız dâva

İthamname, Adliye Nazırı Cev det Paşa ile Mahkeme Reisi Sü-rurı Efendi, Müddeiumumi (sav-eı) Lâtif Bey ve Abdülhamid ta. rafından şebekeye sokulan ma-beyınei Ragıp Bey tarafından ha zırlanmıştı. Dikkat edilecek nok ta şudur ki Mahkeme Başkanı, hem ithamnameyi hazırlıyor, hem de kendi hazırladığı itham­

name için karar veriyordu. O zaman yürürlükte olan ceza kanununun 170, maddesi gereğin­ ce «taammüdle katleden kaatilin idamı»; 84. maddesi gereğince de idam cezasının «âmir-i mücbir (zorlıyarak emreden)» hakkında icrası ile emir alıp zorlanarak bu işi yapan asıl Kaatilin idam cezasından istisnası gerekmek­ teydi.

Bu hükümlere göre V. Mura­ dın annesi Şevkefzâ Sultan, Mü­ tercim Rüştü, Mithat, Mahmut ve Nuri Paşalar «âmir-i mücbir» olurlarsa, öbür altı kişinin ma­ zur tutulması gerekirdi.

Halbuki itham heyeti bunların hepsinin idamına karar verdiğin den, yarısını kaatil, öbür yarısı­ nı «âmir-i mücbir» olarak kabul etmişti.

Fakat gerekli «ihtiyat tedbir­

şeyin Avnı Paşaya derin bir aşk la bağlı bir medeni cesaret sa­ hibi açık sözlü kadın mahkeme­ ye gelirse, Abdülazızin intihar ettiğini ispat edecek, dâva da

e-sasından çökecekti,

Duruşma 27 haziran 1881 pa­ zartesi günü Yıldız köşkü civa­ rındaki kütüphanenin yanında kurulan büyük bir çadırda baş ladı.

Yolsuzluklar

Mahkeme heyeti şöyle kurul­ muştu:

Başkan: Mithat Paşanın Tuna Valiliği sırasında görevini -kötü­ ye kullandığını tesbit ettirerek işinden arttırdığı Süruri Efendi.

Üyeler:

Hristoforidi Efendi, Aynı za­ manda mahkemenin ikinci başka

leri» de ihmal edilmemişti; Sultan Muradın idamı tehit ediliyor; Sultan Abdülazizin son demlerine kadar olup bitenlerin İçyüzünü çok yakından bilen Arzıniyâz kalfa, duruşmadan ba­ ğışık tutuluyordu.

Çünkü Abdülaziz tahttan in-dirilişinden sonraki Çerkeş Ha­ şan suikastine kurban olan

Hü-nı olan bu adam, Fenerli Rum beylerinin ailesindendi. Babası Ethnikı Etriya ihtilâli sırasında devlete ihanet etmiş olduğundan, II. Mahmut tarafından astırıl-mıştı.

Emin Bey, bir Alman mühtedi-siydi.

Teviik ve Hüseyin Beyler şer' iye (dini mahkeme) mensubu

idiler.

Sonuncu üye Takfor Efendi, Ermeni Patrikhanesinde zangoç­ luk etmişti.

Savcı Lâtif Bey, Mithat Paşa­ nın can düşmanı olup vatana i-haneti de bir kaç defa sabit ol­ muş bulunan eski sadrazamlar­ dan Mahmut Nedim Paşanın ye­ tiştirmesi, büvütmesiydi.

Oturum açılınca ikinci başkan Hristoforidi Efendi, Mithat Pa­ şaya şunları söyledi:

— «Sultan Abdülazızi öldür­ mekten- suçlu bulunuyorsunuz, ithamname size verilmiştir. Bir diyeceğiniz var mı?»

Paşa cevap verdi:

— «Yıllarca üzerinde çalışılan bir iftiranın kanun ve hukuk ka­ lıbına uydurulması için de gay­ ret edilmiş. Bunların hepsini ya-lanhyacak delilleri göstermekten âciz değilim Fakat önce siz ce­ vap veriniz: Bir avukatla istişa­ reye hakkımız var mıdır, yok mudur?»

„ «Biz üç avukatın adlarını tesbit ettik. Bunlardan birisini tutabilirsiniz.»

Mithat Paşa, kendisine uzatı­ lan kâğıda baktı. Burada yazılı üç addan sadece avukat Şehri E-fendininkini duymuştu. Onu seç­ ti. Fakat daha ilk konuşmasında bu adamın kendisini güç durum­ da bırakmak için hareket ettiği­ ni anlayınca, savunmasını bizzat yapmaya karar verdi.

Tiyatro q ib L

Mahkeme salonu bir tiyatro dekoru içinde düzenlenmişti Din leyicilere yerler ayrılmış, her­ kese numaralı giriş kartları da­ ğıtılmıştı. Her dört kişinin ara­ sına en güvenilir «hafiyeler» yer lestirilmiş bulunmaktaydı.

Çadırın ilerisinde iki tane tah tadan karakol binası -yaptırılmış, sanıklar mahkemenin karşısına çıkmazdan önce burada ayrı hüc relere hapsedilmişlerdi.

Yargıçlar kurulunun ardında i-ki tane yaldızlı koltuk bulunu­ yordu. Bunlar, Mabeyinci Ragıp Beyle Adliye Nazırı Cevdet Pa-çaya mahsustu.

Yabancı elçiler Babıâliye or­ tak bir nota vererek duruşmayı sonuna kadar dinlemek kararın | da olduklarını bildirmişler, ter-j eümanlariyle birlikte gelec_ek [ hukukçularının dâvayı rahatça j

izliyebilecekleri bir yer ayrılma sini istemişlerdi.

Bu nota Abdüihamidi telâşlan I dırdı, İlkin duruşmayı altı gün­ de bitirmeye kararlı olan Padi­ şah, bu süreyi üç güne indirtti. Sanıklardan saray müstahdem­ leri Pehlivan Mustafa ile Ceza- j yirli Mustafa, gördükleri işken- j eelerden bitkin haldeydiler.

Cezayirli Mustafa ağlıyarak: i «Asın, kesin, öldürün, yalnız iş­ kence yeter!» diye bağırdı.

Bunu fırsat bilen ve müvek­ killerini savunmak değil, mah­ vetmek için fırsat bekliyen a- i

vukat Refik Efendi ayağa kalk­ tı:

— «Müvekkillerim suçlarını iti

raf ediyorlar. Cinayeti bu paşa­ ların «mir-i mücbir» olacak taz­ yikleri neticesinde işlemişlerdir. Merhametinize sığınarak cezala­ rının hafifletilmesini isterim» de­ di.

O zaman Pehlivan Mustafa ye­ rinden fırladı:

— «Bana ve iki arkadaşıma et- j mediklerini komadılar. Biz zor ! altında «bu işi yaptık» dedik, j

Hepsi yalandır- Biz Efendimiz j Sultan Abdülazize kıymadık. İs­ terseniz bizi asm, kesin. Fakat j

yarın âhirette iki elimiz yakanız i dadır» diye bağırdı.

İstanbul I ci Sulh

Hukuk Hâkimliğinden

Satış İlâm

963/16 Tereke Mahkememizce terekesine el konulan Mustafa Cahit Aksüt’e ait Çemberlitaş Ve-zirhan Caddesi 72 sayılı yer­ de muhtelif fırınlanmış ke­ restelerin satışına karar ve­ rilmiştir.

Satış günleri 23, 24, 25, 26. 27.12.963 saat 14 30 da icra edi­ lecektir

Alıcıların belli gün ve sa­ atte mahallinde hazır bulun maları ilân olunur.

(Basın 22391/17928)

İ S T A N B U L

7.30 Açılış Kısa haberler - Ha­ fif müzik — 8.00 Haberler — 8.15 Şarkılar — 8,30 Salon orkestraları — 9.00 Türküler ve oyun havaları — 9.30 Küçük konser — 10.00 Ka­ panış.

12.00 Açılış - Kısa haberler - Sa­ lon orkestralarından — 12.20 Şar­ kılar — 12.40 Hafif müzik — 13.00 Şarkılar — 13r20 Haberler — 13.80 Küçük orkestra — 13.45 Bağlama ekipinefen oyun havaları — 14.00 Senfonik müzik — 15.00 Kapanış. 17.00 Açılış Kısa haberler — 17.05 Yurdun sesi — 17.30 Küme faslı — 19.00 Haberler - Günlük olaylar — 19.30 Hafif melodiler — 19.40 Türküler — 20.00 Tiyatro

(3)

v l l i ll l l l l l l l l l l l ll l l l l

e te rin

idam kararı

llllllllllllllllllllllllll

tek çare

Hepsi iyiler Ekselans Tanrı

ve Tarih sizinle beraberdir

0

Duruşmanın ou gidişi alması üzerine savcının isteğiyle oturu ma ara verildi. Oturum yeniden açıldığında Pehlivan Mustafa i-le Cezayirli Mustafa sanıklar a-rasında bulunmuyorlardı.

Başkan: «Bu iki sanık suçlarını itiraf ettiler. Ancak Paşalar hak-kındaki dâva devam edecektir» dedi.

Mithat Paşa işkence altında ya pılan böyle bir itirafın kabul e-ıımı m ı ı ı ı ı ı mm i iııım m ıııııııııc

Mithat Paşa

1

dâvası

sım ıııııım ııııım ıııım ıım m ııııiK dilemiyeceğim söylediyse de baş kan kendisini susturdu.

Sanıklardan Sultan Abdülazi­ zin ikinci mabeyincisi Fahri Bey ve Damat Mahmut Paşa Abdül-azizin öldürülmeyip kendi canı­ na kıydığını, başkanın söz hakkı vermemesine rağmen, bütün ka-nıtlariyle anlattılar.

O sırada, Abdülazizin kendisi­ ni öldürmek için kullandığı ma­ kas ortaya getirildi. Bilirkişi o-larak çağırılan bir hekime, bu makasla intihar edilip edilemi-yeceği soruldu. Hekim:

— «Azmedilirse mümkündür» diye cevap verdi. Bu cevap, mah­ keme heyetini tatmin etmedi, he kime de artık başka şey sorul­ madı.

Mithat Paşa 29 haziran 1881 günü sabahı savunmasınına baş­ ladı. Siyah bir elbise giymişti. Ak saçları ve uzamış ak sakaliy-le, yüzünde nûranı bir heybet vardı.

Mithat Paşanın artık İzmir konsolosluğunda tutulmayıp Ab-dülhamide teslim edilmesi için emir veren Fransa Büyük Elçisi hariç bütün büyük elçiler —ba­ zılarının eşleri de birlikte ola­ rak— Mithat Paşanın savunma­ sını dinlemeye gelmişlerdi.

Savunmanın en heyecanlı ye­ rinde, Iran Büyük Elçisi Muhsin Haftıır aîİadffı jrörüHSyordu.

italyanın İzmir Başkonsolosu Baron Gioletti ile bu şehirdeki İngiliz Başkonsolosunun eşi Mrs. Dennis de duruşmayı takip için İzmirden gelmişlerdi.

"Hepsi iyiler,,

Mrs. Denniz Mıfhat Paşanın iki eşi Naime ve Sehriban hanımla­ rın yakın arkadaşıydı. Duruşma bitip de sanıklar çadırdan çıkar­ larken çevik bir hareketle Mit­ hat Paşanın yanma yaklaşmış, elindeki bir demet karanfili ona uzatıp Fransızca olarak şöyle demişti:

— «Hepsi iyiler Ekselins... Tan

Ti ve tarih sizinle beraberdir.» Mithat Paşa savunmasında Ab dülâzizin tahttan indirilmesini gerektiren sebepleri uzun uzun anlattı:

— «Bu, şahsi bir mesele değil­ dir. Memleketin geleceğini dü­ şünmek durumunda olanlar, bu­

nu tek kurtuluş çaresi saydılar» dedikten sonra V. Muradın dok­ san üç günlük saltanatının «mem leket için elem verici» olduğunu söylemek cesaretini gösterdi. Son ra şöyle devam etti:

— «Sultan Abdülazlz asla öldü rülmemiştir. İntihar ettiği huku­ ki ölçülerle tesbit edilmiştir. Ben bilhassa bu merd, âlicenap ve desiseden nefret eden Haka­ na böyle bir suikastta bulundu­ ğum ithamını asla kabul ede­ mem. Sadrıâzamhğım yaptığım bir hükümdarın canına kasdet-mem için deli olmam lâzımdır. Halbuki çok şükür aklım başım­ da. Tarihin sinesine intikal et­ miş saygıdeğer bir zatın hâtıra­ sını, peşinen verilmiş karakuşî bir hükme dayanak olarak al­ mak, o zata hakaret etmek de­ mektir. Mahkemenin bundan ka çınmasını diler ve rica ederim.» Mithat Paşanın savunması, de­ lilli ve belgeli olarak, dokuz sa­ at sürdü. Başkan Süruri Efendi sık sık onun sözünü kesiyordu. Bunun üzerine Paşa, sinirlenerek ona şöyle dedi:

İdam kararı

— «Efendi... Savunma hakkı ya vardır, ya yoktur. Ben seni eskiden de tanırım. Yazdığın it­ hamnamenin sadece başındaki «besmele» ile sonundaki tarih doğrudur, o kadar!... Kahredici bir kuvvete dayanılarak ve ada­ let ayaklar altına alınarak bu ithamname ile karar verilebilir ama, bir de mahşer gününün mahkemesi vardır. Niçin işin içyüzünü Sultan Abdülazizin an­ nesinden ve Arziniyaz kalfadan sormuyorsunuz? Yalan söylemi-yeceklerini biliyorsunuz da on­ dan. Şahit dinlemiyecek, vesika tetkik etmiyecek, bilirkişi sözle­ rine aldırmıyacak ve kanunları ayaklar altına alacak olduktan sonra bu dâvaya ne lüzum var? Sizin şahıslarınızda ben, bahtsız vatanımın Tanzimattan önceye geri gittiğini görmekle yeis ve elem duyuyorum. Bu, benim için sizin vereceğiniz bin ölüm kara­ rından, daha elimdir.»

Mithat Paşadan sonra ffâma? â^shmuıt ve Nuri Paşalarla Fah­ ri, Necip, Ali ve Sait Beyler mü dafaalarını yaptılar. Hepsi de müspet oylar ve deliller göstere rek suçsuz olduklarım söyledi­ ler. Başkan, son olarak bir diye­ cekleri olup olmadığım sorduk­ tan sonra:

«— Muhakeme bitmiştir, karar yarın bildirilecektir» dedi.

Ertesi gün mahkeme saionu o-larak kullanılan çadırın içi din­ leyicilerle tıklım tıklım dolu i-di. Yalnız elçiliklerden kimse gelmemişti. Yabancı çevreler du ruşmanın gidişinden, verilecek kararı anlamışlar, mânevi bir protesto olarak son oturumlara gelmiyorlardı.

Başkan Süruri Efendi mahke­ menin kararım bildirdi: Bu, it­ hamnamenin tıpkısıydı. Başkan kararı okurken, verilen cezalar bölümü üzerinde, sayfaların ka-, rışmış olduğu görüldü. Sürürü

Efendi bulamadığı bölümü müs­ veddesinden okumaya çalışırken kekeledi. O zaman Mithat Paşa gayet sakin, söze karıştı:

— «Efendi, kekelemeden oku­ yunuz» dedi. «İthamname hepi­ mizde var. Kararınızın da onun aynı olduğu anlaşılıyor. Millet sağ olsun. Altmış yaşından son­ ra Ömrün geri kalanının, bundan fazlasına tahammülü yoktur.»

Tereddütler

Mahkûmlar birer birer mahke me salonundan çıkarıldılar, hüc­ relerine götürüldüler. Hürriyet Babasının kaçmaması için kapı­ lara dikilen cahil tüfekçiler ara­ sında bile onun nur yüzüne ba­ kıp ağlıyanlar vardı...

Kararın temyiz süresi on beş gündü. Mithat Paşa ile arkadaş­ ları, bu süre içinde karara itiraz­ larım hazırlayıp verdiler

Padişah yine de tereddüt için­ deydi. Fakat üst mahkeme itiraz­ ları inceleyip önceden verilen karara uyarak mahkemenin hük münü tasdik edince, Kızıl Sul­ tan için tereddüt devresi de sona erdi.

Fakat, dış görünüşü kurtarmak için kararın şer’an tasdikini Şev hülislâmdan istedi. Ayrıca, ara­ larında saldırmazlık yapmış dev let adamlariyle müşirlerden (ma reşallerden) bir heyet toplıyarak «kararın infaz edilip edilmemesi konusunda ne düşündüklerini» kendilerinden sorduriu:

Bu soruya sebep şudur: Devrin Şeyhülislâmı Üryanîza-de Ahmet Esat Efendi, Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesinin ka­ rarını gözden bile geçirmeksizin tasdik etmiş; buna karşılık Fet­ va Emini bu kararı tasdik etmek istememiş, kendisine yapılan baskılar karşısında şiddetle a-yak diremiş:

— «Kaide ve usulünü bilmedi­ ğimiz adlî mahkemeler tarafın­ dan sorguya çekilip suçlananlar için neden bizim reyimize baş­ vuruyorlar? Eğer şeriatçe bir hüküm isteniyorsa, bunların şe-riatin bize emrettiği şekilde, ye­ niden yargılanmaları gerekir» demiştir.

Abdülhamid bu cevap karşısın da çok telâşlandı. Şer’î mahke­ menin nasıl bir karar vereceği

bilinmiyordu. Üstelik ulemanın, özellikle Arap ülemasının, Mit­ hat Paşaya büyük saygısı vardı.

Tek çare

İşte bunun içindir ki Padişa­ hın elinde tek çare kalıyordu:

Konuyu ilkin Vekiller Heyeti­ ne sevketmek, sonra da eski sad­ razamlarla müşirler ve ferikler den (generallerden) kurulu bir meclise havale etmek.

Böylece Mithat Paşanın mah­ kûmiyetini bütün devlet büyük­ lerine tasdik ettirerek onun halk vicdanındaki itibarını kırmak ve dış müdahaleyi önlemek.

Adı geçen heyet 21 temmuz 1881 de Mabeyinde, yani Padişa­ hın «gözü önünde» toplandı. Yir­ mi beş kişilik heyetten on beş üye hükmün yerine getirilmesini istediler. On üye de «hafiflet ' meşini istemek» suretiyle a

lara «hayır» diyebildiler. Abdülhamid bu kuruldan böy le bir karar alırken iki amaç gü-, düyordu:

1 — Devrinin büyüklerine iste­ diği bir kararı —ne kadar kanlı, korkunç olursa olsun— tasdik ettirebileceğini göstermek,

2 — Sultan Abdülazizin ölü­ münde V Muradın «âmir-i müc­ bir» olduğunu ispat etmek ve o-nu halk viccdantnda, tarih hu­ zurunda suçlamak.

Fakat, Mithat Paşanın idamı ihtimalinin belirmesi âüzerine Avrupada yer yerinden oynadı. İngiltere ve İran Büyük Elçile­ ri çok gayret gösterdiler. Abdfil hamid bu ısrarları zaten bekli­ yordu. İlkin iki eniştesini, Da­ mat Nuri ve Damat Mahmut Pa­ şaları affetti.

Sonra da «âmir-i mücbir» olan Sultan Muradın tesiri altında cinayete muvafakat ettikleri i-çin» Mahmut ve Nuri Paşaların cezalarını müebbet sürgüne çe­ virdi.

Bu uydurma duruşmanın sona erişinden bir ay sonra mahkûm­ lar «İzzettin» vapuru ile ilkin Cidde’ye, sonra kara yoluyla Taife götürüldüler. Yanlarına çamaşır almalarına bile izin ve­ rilmemiş, hfepsi çok kötü kama­ ralara yerleştirilmişti. Mithat Paşanın yânında üç yüz kuruş vardı. Onunla bile çamaşır al­ masına izin verilmedi.

(4)

Df>T?T

Paşalar illdiirülfiyorf

O

Tâif bu korkunç cinayet yüzün den yasa bürünmüştü. Kışlada bir ölüm sessizliği vardı. İki kaa-til kumandan, olayın askerler ü-zerındeki kötü etkisini önlemek için onları talime çıkardılar. Son ra bando - mızıka çaldırarak on­ lara Zeybek oynattılar.

İkinci gün, şehitlerin eşyaları­ nı kaldırdılar. Yirmi gün sonra da haraç - mezat sattılar. Bir lis-ıııı lis-ııııınlis-ıııılis-ıııı 11111111111111111111;

|

Mithat Paşa \

\

dâvası

îıııııııııiHiııııııınıııiMiıınıunMiiî tesini yaparak Saraya gönderdi­

ler. . .

Sultan Hamit, cinayetin ıkınct günü, bununla ilgili telgrafı alın­ ca Taife şöyle bir telgraf çek­ tirdi :

«Bunlar kaçmıştır. Eğer vefat etmişlerse, ne »uretle hasta o l­ muşlardır? Hastalıkları ne ise . memurlar, hekimler ve ağaları tarafından birer mazbata yapı­ larak mühürlensin ve Saraya gön derilsin.»

İstenilen mazbata hemen gön -derildi. Cinayet haberi Tâif’te he men duyulmuştu, Kızıl Sultan i-se paşaların öldüklerine hâlâ inanamıyordu.

Söylendiğine göre, Mithat Pa­ şanın mezarının açılıp başının ke silerek kendisine yollanmasını emretmiş, bu baş, bir kutuya ko­ nulup üzerine «Padişaha mahsus fildişi mamulatıdır» diye yazıla­ rak İstanbula gönderilmişti.

Bir başka söylentiye göre de, 1908 İkinci Meşrutiyet inkılâbın­ dan sonra Mithat Paşanın meza­ rı açılmış ve kafatasiyle vücudü-nün bütün öteki kısımlarının o-rada olduğu görülmüştü.

Gemi Rodos’a gelince mahkûm­ ların fotoğrafları çekilerek İs ­ tanbula, Yıldıza gönderildi. Ge­ mi güneye doğru gittikçe sıcak artıyor, durum daha kötüleşiyor­ du. Paşalar bitkin haldeydiler. Nuri Paşa, affedileceğini sanmış­ tı. Umudunun kırılması üzerine delilik belirtileri göstermeğe baş­ ladı..

Sürgünlerin ancak güverteye çıkmalarına izin veriliyordu. Bir birleriyle konuşmaları yasaktı. Kendilerini denize atmasınlar di­ ye sıkı muhafaza altındaydılar.

Cidde’den Tâif’e yolculuk da çok güç şartlar altında geçti. Bu arada komik sahneler de eksik olmadı 1

Kafile Mekke'de iki gün kaldı. Mekke Şerifini ziyaretleri sıra­ sında paşalar, bando - mızıka ile karşılandılar!

Zindan vazifesi görecek olan Tâif kışlası iki katlı, sevimsiz bir bina idi. Alt katı muhafızlara, (ist katı mahkûmlara ayrılmıştı. Nürf Paşa aklını tamamen o y ­ nattığından ayrı bir odaya kapa­ tılmıştı. Bütün mahkûmlar, çok sıkı muhafaza altındaydılar, dı­ şarısı ile haberleşmeleri, birbir-leriyle konuşmaları yasaktı. Fa­ kat yemek zamanları bir araya geldiklerinden, bu son yasak kal dirildi.

Mithat Paşanın ayaklarına pranga vurulmuştu. Çamaşır de­

ğiştirmek istediği zaman panto • lonunu parçalamak gerekiyordu. Bunun, Mekke Şerifi tarafından verilmiş keyfi bir emirle yapıl­ dığı anlaşıldığından, önüne ge -çildi.

Bütün bu zulümler arasında Mithat Paşa cesaretini bir an kay betmedi. Eviyle gizlice mektup­ laşıp ailesine de cesaret veriyor­ du. Kur’an-ı Kerimi yeniden ez-berliyerek ikinci defa «Hafız» ol­ du.

Böylece üç uzun yıl geçti.

Uğursuz karar

Günün birinde Mithat Paşanın sağ küreğinde «şir-ipençe» çıbanı çıktı. Bir askeri hekim, bunu söz­ de «tedavi» ediyordu. Bir gün bu adam, lâf arasında «Avrupada şimdi mahkumları kloroformla öldürüyorlar» dedi. Bu sözler, mahkûmlarda şüphe uyandırdı.-Acaba kendilerini öldürmek için ne gibi bir vasıta kullanılacak­ tı? Bu aralık Mithat Paşayı bir seferinde içeceği süte, ikinci se­ ferinde yiyeceği yemeğe zehir katarak öldürmeğe kalkıştılar. Fakat bu teşebbüsler âkim kaldı. Günün birinde Mekke’den Tâ-if’e Albay Lûtfi Bey kumanda­ sında iki bölük askerle iki top geldi. Albay, Mithat Paşanın sa­ dık adamı Arif Ağayı çağırarak ona efendisini zehirlemesi için e-mir verdi ama, adamcağız buna razı olmuş görünerek gidip duru­ mu paşalara bildirdi.

O sırada Mithat Paşa ailesine yazdığı bir mektupta şöyle diyor du:

«Bu, belki de son mektubum­ dur. Çünkü yemeklerimizi kesme leri, kâğıt - kalemleri kaldırma­ ları, bizleri baskı altına almaları hepimizi öldürmek içindir.»

Gerçekten, artık paşalar da asker karavanasından yer olmuş lardı. Aksi bir tesadüf sonucu Mithat Paşanın takma dişleri kı­ rılmış olduğundan, hürriyet b a­ bası, haftanın beş gününde ken­ di isteğiyle oruç tutuyordu. Albay Lûtfi Bey nihayet uğursuz

kararını, 7 Mayıs 1884 gecesi uy­ gulamayı tasarladı. Mithat P a ­ şanın oturduğu daireyi sıkı bir kordon altına aldı. Geç vakit Pa­ ganın sadık uşağı Arif Ağayı ça­ ğırdı :

*— Bu gece Mithat Paşanın işi­ ni bitireceğiz. Sana zehir verdik, söz verdiğin halde'alıp kullan* madın. Sen, geceleri paşanın ya­ sında yatıyorsun. Bu gece onun nında kapısını bize açacaksın. Aç­ mazsan hakkında hayırlı olmaz.» Arif Ağa: «Ben böyle şey ya­ pamam, kapıyı açamam» dedi.

O sırada Mithat Paşa ile Mah -mut Paşa yatsı namazını kılmış­ lar, saat onbire doğru odalarına gidiyorlardı.

îki rekât namaz

Arif Ağa, dönüp geldiği sırada Mithat Paşayı görünce:

— «Aman efendim, inmeyin! Bu gece sizin işinizi bitirecekler, hep odada oturun» dedi. Böylece Mithat Paşa ile arkadaşlarını hep orta odada tutmak istiyor­ du.

Mithat Paşa hemen orta odaya geldi. Odadakilere Arif Ağanın sözlerini anlattı. Bir tedbir dü­ şünmeğe başladı. Subaylardan biri olayı hemen albaya haber

verdi. Mehmet Lûtfi Bey, Arif Ağayı yakalatıp kışlaya^ göndert-ti. Sonra bir subay geldi.

— «Ihtilâttan menedildiniz. Bu vurun, odalarınıza gideceksiniz»,

dedi.

Mithat ve Mahmut Paşalar: — «Biz, bir yere gidemeyiz. İs­ terlerse bizi, süngü ile çık a rır-’ lar» dediler ve haklarında kötü

niyet beslendiğini delilleriyle an­ lattılar. Muhafızlardan binbaşı Bekir Bey bu sözleri reddetti. Sonra şöyle dedi:

— «Şimdiki halde Döyle bir e-mir yoktur. Lâkin asker olan, al­ dığı emri yerine geti’ meğe mec­ burdur. Herkes odasına gitsin ve hiçbir şeyden korkmasın.»

O gece albay Lûtfi Beyle bin­ başı Bekir Bey kışla kapısının yanındaki odada kaldılar. Kale­ deki askerlere cephane dağıttı -lar. Gerekli emirleri verdiler. Geceyarısmdan bir saat sonra Mahmut Paşanın uşağını uyandır j dılar. Binbaşı Bekir Beyin ya mna getirip bir odaya kapattı -lar.

Sabahın saat ikisine doğru, Be­ kir Bey de mahpusların bulun­ duğu bölüğe geldi. Her mahpu­ sun kapısı önüne ikişer süngülü asker dikildi.

Mithat Paşa, o akşamki kaygı­ lardan yorgun düşmüş, yatağına uzanmıştı. Tam bu sırada oda kapısı büyük bir gürültü ile kı­ rıldı. Aynı odada yatan Namık | Paşazade Ali Bey, hemen dışa -riya alındı. Kaatiller de M ithat: Paşaya saldırdılar.

Yaşlı ve vakur devlet adamı, Türk milletinin hürriyet kahra­ manı Mithat Paşa, asla dövüş­ medi, karşı komadı. İzin isteyip iki rekât namaz kıldı.

Öldürüyorlar

Sonra Mithat Paşa, metin, telâş­ sız bir sesle şunları söyledi:

— «Allahtan korkun! Vatan ve milletin muhafazasına memur 0 -lan ve askerlik mesleğinin şeref­ li elbisesini taşıyan zabitlere, böyle cinayetler işlemek yakış­ maz 1»

Fakat kaatiller dinlemediler, boynuna yağlı ve sabunlu bir ke­ ment geçirip bir kaç dakika için­ de onu boğdular, cansız bıraktı -lar.

O aralık, Mahmut Paşanın yat ‘tığı odanın kapısını da kırdılar. Mahmut Paşa:

— «Aman Allah! Bizi öldür­ mek istiyorlar!» diye bağırdı. Dövüşmek için yerinden fırladı. Kısa bir kavga oldu. Kaatiller, Paşanın kollarını sopalarla vura vura kırdılar.

Dışarıdan onun sesini işiten halk, şöyle bağırıyordu:

— «Ey müslümanlar! Cinayet işliyorlar! Paşaları öldürüyor­ lar! Zalimlere lânet!»

Kaatiller, önceden hazırladık­ ları yağlı ve sabunlu ipi Mahmut Paşanın da boynuna geçirdiler, iki yandan asılarak kuvvetle sık tılar ve zavallı cesur vezir, son nefesini verdi.

Mithat Paşayı şilte üzerinde ol­ duğu halde, kışla hastanesi yakı­ nında, ölülerin yıkandığı yere kaldırdılar. Mahmut Paşa da o -raya götürülürken biraz kımılda­ dı :

Fransız milletini yıllar boyunca ikiye bölen mesele:

DREYFUS DAVASI

Referanslar

Benzer Belgeler

Maguire kı- şın daha fazla D vitamini sağlamak için çocuklara daha fazla süt içirmek yerine dışarıdan ilaç şeklinde D vitamini desteği vermenin aynı zamanda demir düzeyini

Suriyeli sığınmacıların ve mültecilerin sorunlarının sadece ulusal ve uluslararası politikanın bir konusu olarak değerlendiriliyor oluşu, ülkelerin yabancı halklarla

Horner sendromuna yol açan çeşitli sinir paralizileri vagal schwannomlar ile servikal sempatiklerden köken alan schwannomların ayırıcı tanısında yardımcı olabilir, ancak

專利分析 前五名得獎名單 名次 姓名 系所單位 級別 題目 1 林瑩真 藥學研究所 博二 糖尿病傷口癒合 小分子藥品、生技藥 品、材料(擇一以上分析) 2 侯建宏 醫學檢驗暨生

The consistency of responses about tobacco-use behavior was also assessed using another item related to smoking frequency, item 3 (During the past month, on how many days did you

Bilim ve Teknik dergisi ortaokul ikinci sınıftan beri takip ettiğim, daha ayın başlarında büyük bir heyecanla almak için markete koştuğum dergim. Eve geldiğim anda elimdeki

Buna göre taraklı denizanalarının oral lobları (birini ağız diğerini boşaltım açıklığı olarak düşünebiliriz) içinde bulunan saç benzeri mikroskobik

After Sultan Abdulaziz was remowed from the Çırağan Palace; and after Sultan Abdülhamit started to inhabit the Yıldız Palace and add new pavilions to it, the Malta Pavilion and