i n . J z . t r i
D Ö R T C U M H U R İ Y E T
1823 te İstanbul'da dünyaya ge len Mithat Paşanın asıl adı Ah met Şefık'tır. Rusçuktu Hacı Alı Efendinin torunu, Mehmet Eşref Efendi adlı bir ilmiye mensubu nun oğludur. Babası, devrinin itibarlı ve saygıdeğer kadıların-dandı.
1834 te Vıdın'e tâyin edilen ba-b?siyle birlikte oraya giden kü çük Şefik, Arapça ve Farsça öğ rendi. 1835 te Divân-ı Hümâyun kalemine devama başladı. Basan gösterince kendisine, zamanın
Ş m i l l l l l J l l l I H I I I I I I I I I I I I İ l t f l M l l l l l l l g
f
Mithat Paşa
I
dâvası
m ■*
«iiııııııiftııiHtiffiıiffnııııııııınıııÂ
geleneğine uyularak, «Mithat» adı verildi. O günden sonra da kendisi hep bu adla anılmağa başlandı.
Genç Mithat Efendi bir yandan memuriyetine devam ederken, ö-bür yandan bilgisini artırmağa çalıştı. Edebiyata, musikiye, Fran s-reaya çalıştı. Dürüstlüğü, çalış kanlığı ile kısa zamanda padişa hın da, devrin büyük devlet a-i damları Reşa-it ve Ala-i Paşaların
da dikkatini çekti.
Ali Paşa bu genç ve aydın ada mı > 1858 de Avrupa’ya gönderdi. O da Avusturya, Almanya, Bel-jçika. Fransa, Ingiltere, Danimar ka. İsveç ve Norveç gibi memle-i ketlermemle-i dolaştı. Tam yedmemle-i ay ta-jrım, ekonomi, endüstri işleriyle ¡'ilgilendi. Eğitim ve ticaret işle-| rinde gösterilen başarıları ince ledi. Cehaletin bütün kötülükle re sebep olduğunu bir kere daha anladı. Büyük Fransız İhtilâlinin etkisiyle doğup gelişen yeni âle mi gördü, hürriyet havasım içine çekti. Türkiye'nin bu âlemin dı şında kalanjıyacağma kanaat ge tirdi.
Vezir oluyor
Mithat Efendi Avrupa’dan dön dükten sonra Âli Paşa onu 1861 de veeir. rütbesiyle Tus*. Valiliği ne tğyi/ı etti, Mithat Paşa Tuna vilâyetinde büyük başarılar ger-çekleştirdi. Yollar, köprüler, o-kullar, hastaneler, (bugünkü Zi raat Bankasiyle Emniyet Sandığı nın dedeleri olan) Menafi Sandık
i lan, ıslahevleri, sanat okulları ¡ yaptırdı. Tarımı, ticareti kolay-¡laştırmak için arabalı taşıt şir k etleri, Tuna üzerinde vapur se-fferleri kurdu. Ticaret gelişince hem halkın, hem Hâzinenin geli ri arttı. Darlıktan, kıtlıktan ve bunların sonucu olan eşkıyalık tan eser kalmadı. Nehirler ıslah edilerek kanallar açıldı, sulama 'işleri düzenlendi. Vilâyetin çeh-Iresi değişiverdi. Halk bu durum-Idan çok memnun kaldı. Nefsini ¡korumak için gizlediği silâhları
i kendi eliyle getirip hükümete tes lim etti.
Fakat bu yenilikler bazı geri kafalıların işine gelmedi. Onlar, Mithat Paşanın bu güzel, çalışma larını baltalamaktan geri durma dılar. Aralarında, sonradan Ab-dülhamid'in Mithat Paşa’yı yar
gılamak için kurduğu mahkeme nin başkanı olan kadı Süruri E-fendi de vardı.
Mithat Paşa bu adamın yolsuz luklarını meydana çıkarıp kendi sini kadılıktan ihraç ettirmiş ol duğundan, Süruri Efendi ona bü yük bir hınç besliyordu. Tezvir ler, iftiralar aldı yürüdü. Fakat Âli ve Fuat Paşalar Mithat Pa-' şayi tuttular, entrikalara kulak
asmadılar.
İki büyük vezir, Mithat Paşa nın başarılarını bütün memleke ti kapsar hale sokmak için 1867 de onu Devlet Şûrası Başkanlığı na getirdiler. Mithat Paşa orada da bir jul kalarak birçok faydalı kanunlar, nizamnameler çıkart tırdı. Ölçü ve ayarlar metre sis temine çeviren nizamname ile madenler kanunu ve tâbiiyet ni zamnamesi bunlar arasındadır. Ayrıca genç devlet adamı İstan bul'da da Emniyet Sandığı ile sanat okulunu ve bunlara öğren ci verecek olan Islahevlerini açtı. Fakat bu arada Devlet Şûrası nın yetkileri konusunda Sarayla Babıâli arasında anlaşmazlık çık tı. Mithat Paşa istifa etti.
Bağdat'la
Sonra Bağdat Valiliğine tâyin edildi. Aynı yapıcı çalışmalara orada da girişti (1869). Ancak, Saraydaki bazı «Arap hayranı» vezirler onun bu çalışmalarının kendi çıkarlarına aykırı olduğu nu görünce iftira ve tezvir kam panyasına giriştiler. Mithat Paşa valilikten istifa edip İstanbul'a döndü. Büyük sevgi gösterileriy le karşılandı. Abdülâziz d* ken disini Sadrazamlığa tâyin etti (1872).
Bu sadrazamlık iki buçuk ay sürdü. Çünkü Tanzimat devrinin iki büyük devlet adamı Âli ve Fuat Paşaların ölümünden sonra padişah meydanı boş bulmuş, is tibdadı ve keyfîliği ele almıştı. Memlekette mal, can güvenliği diye bir şey kalmamış, değerli devlet adamları şuraya buraya sürülmüştü.
Ahdiiiâzi.z, sonradan Mithat Pa şayı Selanik Valiliğine tâyin et ti. ö da orada ü ça y kaldı. Mem leketi sadrazam Mahmut Nedim Paşa çok kötü şekilde idare edi yordu. Her yanda büyük bir hoş-nudsuzluk vardı. Bugünkü Üni-versite'ye eşit sayılabilecek elan »Talebe-i Ulûm» yani medreseler öğrencileri ikide bjr gösteriler yapıyorlardı, Savaş devam eder ken Bulgaristan’daki ordu para sıkıntısı çekiyor, memurlar aylık alamıyorlar, padişahın hâzinesini Rusya’ya kaçırmağa karar verdi ği söylentisi halk arasında dalaşı yordu,
öğrenci nümayişleri üzerine Abdülâziz, Mahmut Nedim Paşa yı azledip sadrazamlığa Müter cim Rüştü Paşayı getirmişti. Mit hat Paşa sandalyesiz bakan ol muş, Şeyhülislâmlığa Hüseyin Hayrullah Efendi, Seraskerliğe de Hüseyin Avni Paşa gelmişler di.
Bu devlet adamları başbaşa ver
diler. Durumu düzeltmek için Abdülâziz’i tahttan indirmekten gayri çare olmadığım anladılar. Bu kararlarını da 17 mayıs 1876 günü uyguladılar, Abdülâziz’i tahttan indirip Topkapı Sarayına gönderdiler, Yerine Murat Efen diyi tahta çıkardılar, Fakat biraz zaman geçince Sultan Murad’m aklında hafiflik olduğu meydana çıktı. Bu arada Abdülâziz makas la damarlarını kesip canına kıy dı. 19 ağustos 1876 da V. Murad tahttan indirilerek yerine II. Ab-dülhamid geçti,
Mithat Paşa kendi hazırladığı kanunu esâsi’yi (Anayasayı) Ab-dülhamide kabul ettirmişti. Za ten büyük Avrupa devletleri de Türkiye’yi buna zorjuyorlardı. Yalnız Abdülhamit, Anayasa met hine meşhur 113, maddeyi de ilâ ve etti ki buna göre padişah «di lediği zaman Millet Meclisini da ğıtmak ve seçimi yenilemek» hak kına sahipti.
23 Aralık 1876 da Meşrutiyet i-lân edildi, Fakat o sırada Mithat Paşaya bir iftira atıldı: Kendisi, padişahın canına kasdetmekle suçlandırıldı. Bunun üzerine Ab dülhamit, Sadrâzamhğmın beşin ci haftasında Mithat Paşayı azle derek Avrupa’ya sürdii. Bunu ya parken Anayasa hükümlerine da yandığım iddia ediyordu. Fakat böyle bir tedbirin verindeliği i-çin ortada bir mahkeme kararı olması lâzımdı ki, bu yoktu.
Bu kargaşalık hayası içinde Rusya, Türkiye’ye harb ilân etti. Abdülhamidin savaşı Yıldız sara yında idare etmesi üzerine, Rus orduları İstanbul kapılarına da
yandılar. Bu arada padişah. Mec-lis-i Mebusan’ı feshetti. Yeniden seçim yaptırdı. İkinci Meclis de padişahın tutumunu tenkid edin ce Abdülhamit bu sefer Meclisi süresiz dağıttı, Tam otuz üç yıl milleti inim inim inletecek ka ranlık ve korkunç istibdat döne mi de böylece başladı.
Beri yandan Mithat Paşa, sür gün gittiği Avrupa’da boş durma dı. Türkiye lehindeki çalışmala rına devam etti, Her yanda bü yük saygı ile karşılandı. Memle keti aleyhindeki asılsız propagan daları boşa çıkarmak için belli başlı Avrupa başkentlerini dolaş tı. O zamanın ileri eğilimlerini temsil eden Sosyalistler ve Pozi-tivistler (Auguste Comte ve çö mezleri) ile görüştü. Bir çok bü yük devlet adamlarının dostluk larım kazandı. Manen üzgün, maddeten para sıkıntısı içinde ol masına rağmen, bu çalışmaları na yılmadan, durup dinlenmeden devam etti
Tevkifi
Fakat Abdülhamit Mithat Pa şanın Avrupa başkentlerinde gör düğü büyük iyi kabulden, oyada yaptığı çalışmalardan fena halde kuşku!anmıştı, Onu yurda getirt mek için çareler araştırmağa baş ladı, Bunun için de şöyle bir plân kurdu:
{!k olarak, âlim, ye ârif bir a-dam olan Cevdet Paşayı Adliye nazırlığına getirdi. O sırada Su riye ayaklanmalar, kargaşalıklar içinde bocalıyordu. Mithat Paşa ilkin oraya vali olarak gönderi
lecek, sonra îştanbula daha ya kın olan bir yere aldırılacaktı.
Mithat Paşa da Avrupa’da va kit geçirmekten usanmıştı, 14 Eylül 1878 de Girit’in Hanya li- j mamna geldi. Sonradan Suriye Genel Valiliğine tâyin edildi. Tu- ; na ve Bağdat Valiliklerinde oldu ğu gibi, orada da geniş bir ısla hat hareketine girişti: Fakat tez-j virler, iftiralar yine alıp yürüdü- j günden, Paşa artık emekliye ay rılmağı düşünmeğe başladı,
Abdülhamit ise bambaşka bir plân kurmuştu: Mithat Paşayı îs-tanbula yakın bir yere getirterek birden tevkif ettirmek. Bunun ü-zerine onu İzmir Valiliğine tâyin etti. Paşa, kendi aleyhinde ha-zırlanan plândan habersiz, orada da yapıcı çalışmalarına devam etti.
1881 yılı başlarında sarayla o-nun adamları genel bir taarruza geçmeğe karar verdiler. Abdül- j hamidin direktifi ile «Abdülâziz | intihar etmedi, öldürüldü» paro lası altında bir kampanya aldı \
yürüdü. «Besleme» basın da bu ; kampanyaya âlet oluyordu. Mit- j hat Paşa tevkif edileceğini anla yınca tzmirdeki Fransız Konso- j
loşluğuna sığındı. Fakat kendisi- j
ne kötülük yapılmıyacağı temin ; edilmesi üzerine, tzmire gelen | Adliye nazırı Cevdet Paşa ve be raberindeki heyet, Mithat Paşa- | yı teslim alıp Istanbula götürdü i Kendisi daha vapurda iken tam j on bir saat sorguya çekildi. Is-tanbula gelince de bir süre Yıl-dız’daki Çadır köşkünde hapse dildi.
İ S T A N B U L
7,30 Açılış - Kısa haberler - Ha fif müzik — 8.00 Haberler — 8.15 Türküler — 8-30 Istanbulun sesi 9.20 Doktorunuz diyor kİ — 9.30 Küçük konser — 10.00 Kapanış.
12.00 Açılı? _ Kısa haberler - Sa lon orkestralarından — 12.20 Şar kılar — 12.40 Hafif müzik — 13.00 Şarkılar — 13,20 Haberler — 13.30 Plâk dolabından — 13.45 Türkü ler — 14.00 Senfonik müzik 15.00
Kapanış-17.00 Açılış - Kısa haberler — 17.05 Hafif müzik — 17.15 Türkü ler — 17,30 Erkekler faslı — 19.00 Haberler . Günlük olaylar — 19.30 Kitap saati — 19,40 Şarkılar —
BULMACA
Başbakanlık Atom E n e rjis i
Komisyonu Genel Sekreterliğinden
Genel Sekreterlik Yayın Şubesine mukavele ile eleman alınacaktır. Test ve mülakat sonunda belli olacak duruma göre 2000 liraya kadar ücret verilebilir. Esas şartlar şunlardır:
1. Yüksek tahsil ve askerliğini yapmış olmak. Ş, İngilizceyi iyi bilmek.
3, Modern kütüphanecilikte eğitim ve tecrübe görmüş
'î** olmak. ' ' •'*
4. Kırk yaşından yukarı olmamak.
İstekliler gerekli belgeler ve bir fotoğrafla beraber Beste kâr sokak 25 numarada Genel Sekreterliğe başvurmalıdırlar. Ankara dışındaki isteklilerin evvelâ yazı ile bilgi vererek ce vap beklemeleri lâzımdır.
(Basın 22368 - A. 14706/17901)
Bayındırlık Bakanlığı j
Karayolları Genel Müdürlüğü
Karayolları 2 nci Bölge Müdürlüğünden I
Bölgemiz yol makineleri ihtiyacı olan 25 metre burçlu bak- | lalı zincir pazarlık usulü ile satın alınacaktır. İsteklilerin 21- i 12-1963 tarihine rastlıyan Cumartesi günü saat 11 de teklif
lerini vermek ve pazarlıkta bulunmak üzere katı teminatla i
birlikte Karayolları 2 nci Bölge Müdürlüğünde mezkûr gün ve ! saatte toplanacak Satmalma Komisyonuna müracaat etmeleri ■ Keyfiyet ilân olunur. (Basın İ - 10812-21981/17911) |
ııı m tı ıı m ır ıı ıı m
n ^ R T
CUMHTTRÎYET
1
İinya
1’arilbini
m m m m -■<İe
.*/ rs g Jlfe ...e-,. D ■■ ■'Duyuik Siyi
ısı Dâvalar
ASorgu ve suçlama
H aksız dava
- t
Sorguyu, Paşaya karşı cephe almış
olan Sururi Elendi idare ediyordu
O
Mütercim Rüştü Peşa di o sı rada Manisadakı çiftliğinde has ta yatmaktaydı. Sultan Hamid o-nu da tevkif ve tamirde tedavi ettirdikten sonra İstanbula ge tirtmeye hazırlanmış, fakat Rüş tü Pasa tamirde ölmüştü.
Mithat Paşanın sorgusuna ts-tanbulda devam edildi. Bazan ge »I
ce yanlarına kadar çalışılmak suretiyle bu iş, on dört gün sür İHIM IIIlllllllllllimmillllllllUlMJ
Mithat Paşa \
dâvası
V I İ I I I U I I I I I I l i M I I I I I I M I I I I I I I I I I I i m i K
4ü. Sorgu işini, daha Tuna Va--/riliği zamanında Mithat Paşaya karşı cephe almış olan Sururi E-fendi idare ediyordu. Abdülha-mid, Sürııri Efendinin Mithat Paşaya olan hıncım bildiğinden, onu ilkin Paşayı sorguya çekme ye, sonra mahkemenin savcılığı na ve nihayet başkanlığına me mur etti. Böylece hak ve adale tin hâkim olduğu memleketlerin hiç birinde eşine satlanmıyan bir durum yaratmış oldu.
Sorgu sırasında Mabeyinci Ra-gıp Bey giderek olup bitenleri sık sık Padişaha anlatıyor, son ra geri gelerek Padişahın istek lerini Süruri Efendinin kulağı na fısıldıyordu. Sorgu kurulu nun arkasındaki yaldızlı koltuk lardan birinde ise Adliye Nazı rı Cevdet Paşa oturmaktaydı. O da zaman zaman eğilip Başkanın kulağına direktifler fısıldıyordu. Bütün bu didinmelere rağmen Mithat Paşa ye arkadaşları aley hinde bir delil bulunamadı.
19 haziran 1881 salı günü itham name hazırlanıp sanıklara yeril di
Btıns göre başta Mithat Paşa olarak Mütercim Rüştü Paşa, Da mat Mahmut Celâlettjn Paşa, Damat Nuri Paşa (ki son ikisi AbdüHlamidin renişte!ew; yani kızkardeşlerinin kocalarıydılar); Fahri. Alt Necip Beyler: Pehli van Mustafa, Cezayirli Mustafa Eoyabedlı Hacı Mehmet adlı sa ray müstahdemlerinin ölüm; baş ka on sanığın da ağır hapis ceza larına çarptırılması isteniyordu. Bu sonuncu zaavllılara kızgın demirlerle işkence yapılmış; mahrem yerlerine kızgın yumur talar konularak, mahkemede söyliyeeekleri sözler kendilerine mrla ebzerletilmişti.
Haksız dâva
İthamname, Adliye Nazırı Cev det Paşa ile Mahkeme Reisi Sü-rurı Efendi, Müddeiumumi (sav-eı) Lâtif Bey ve Abdülhamid ta. rafından şebekeye sokulan ma-beyınei Ragıp Bey tarafından ha zırlanmıştı. Dikkat edilecek nok ta şudur ki Mahkeme Başkanı, hem ithamnameyi hazırlıyor, hem de kendi hazırladığı itham
name için karar veriyordu. O zaman yürürlükte olan ceza kanununun 170, maddesi gereğin ce «taammüdle katleden kaatilin idamı»; 84. maddesi gereğince de idam cezasının «âmir-i mücbir (zorlıyarak emreden)» hakkında icrası ile emir alıp zorlanarak bu işi yapan asıl Kaatilin idam cezasından istisnası gerekmek teydi.
Bu hükümlere göre V. Mura dın annesi Şevkefzâ Sultan, Mü tercim Rüştü, Mithat, Mahmut ve Nuri Paşalar «âmir-i mücbir» olurlarsa, öbür altı kişinin ma zur tutulması gerekirdi.
Halbuki itham heyeti bunların hepsinin idamına karar verdiğin den, yarısını kaatil, öbür yarısı nı «âmir-i mücbir» olarak kabul etmişti.
Fakat gerekli «ihtiyat tedbir
şeyin Avnı Paşaya derin bir aşk la bağlı bir medeni cesaret sa hibi açık sözlü kadın mahkeme ye gelirse, Abdülazızin intihar ettiğini ispat edecek, dâva da
e-sasından çökecekti,
Duruşma 27 haziran 1881 pa zartesi günü Yıldız köşkü civa rındaki kütüphanenin yanında kurulan büyük bir çadırda baş ladı.
Yolsuzluklar
Mahkeme heyeti şöyle kurul muştu:
Başkan: Mithat Paşanın Tuna Valiliği sırasında görevini -kötü ye kullandığını tesbit ettirerek işinden arttırdığı Süruri Efendi.
Üyeler:
Hristoforidi Efendi, Aynı za manda mahkemenin ikinci başka
leri» de ihmal edilmemişti; Sultan Muradın idamı tehit ediliyor; Sultan Abdülazizin son demlerine kadar olup bitenlerin İçyüzünü çok yakından bilen Arzıniyâz kalfa, duruşmadan ba ğışık tutuluyordu.
Çünkü Abdülaziz tahttan in-dirilişinden sonraki Çerkeş Ha şan suikastine kurban olan
Hü-nı olan bu adam, Fenerli Rum beylerinin ailesindendi. Babası Ethnikı Etriya ihtilâli sırasında devlete ihanet etmiş olduğundan, II. Mahmut tarafından astırıl-mıştı.
Emin Bey, bir Alman mühtedi-siydi.
Teviik ve Hüseyin Beyler şer' iye (dini mahkeme) mensubu
idiler.
Sonuncu üye Takfor Efendi, Ermeni Patrikhanesinde zangoç luk etmişti.
Savcı Lâtif Bey, Mithat Paşa nın can düşmanı olup vatana i-haneti de bir kaç defa sabit ol muş bulunan eski sadrazamlar dan Mahmut Nedim Paşanın ye tiştirmesi, büvütmesiydi.
Oturum açılınca ikinci başkan Hristoforidi Efendi, Mithat Pa şaya şunları söyledi:
— «Sultan Abdülazızi öldür mekten- suçlu bulunuyorsunuz, ithamname size verilmiştir. Bir diyeceğiniz var mı?»
Paşa cevap verdi:
— «Yıllarca üzerinde çalışılan bir iftiranın kanun ve hukuk ka lıbına uydurulması için de gay ret edilmiş. Bunların hepsini ya-lanhyacak delilleri göstermekten âciz değilim Fakat önce siz ce vap veriniz: Bir avukatla istişa reye hakkımız var mıdır, yok mudur?»
„ «Biz üç avukatın adlarını tesbit ettik. Bunlardan birisini tutabilirsiniz.»
Mithat Paşa, kendisine uzatı lan kâğıda baktı. Burada yazılı üç addan sadece avukat Şehri E-fendininkini duymuştu. Onu seç ti. Fakat daha ilk konuşmasında bu adamın kendisini güç durum da bırakmak için hareket ettiği ni anlayınca, savunmasını bizzat yapmaya karar verdi.
Tiyatro q ib L
Mahkeme salonu bir tiyatro dekoru içinde düzenlenmişti Din leyicilere yerler ayrılmış, her kese numaralı giriş kartları da ğıtılmıştı. Her dört kişinin ara sına en güvenilir «hafiyeler» yer lestirilmiş bulunmaktaydı.
Çadırın ilerisinde iki tane tah tadan karakol binası -yaptırılmış, sanıklar mahkemenin karşısına çıkmazdan önce burada ayrı hüc relere hapsedilmişlerdi.
Yargıçlar kurulunun ardında i-ki tane yaldızlı koltuk bulunu yordu. Bunlar, Mabeyinci Ragıp Beyle Adliye Nazırı Cevdet Pa-çaya mahsustu.
Yabancı elçiler Babıâliye or tak bir nota vererek duruşmayı sonuna kadar dinlemek kararın | da olduklarını bildirmişler, ter-j eümanlariyle birlikte gelec_ek [ hukukçularının dâvayı rahatça j
izliyebilecekleri bir yer ayrılma sini istemişlerdi.
Bu nota Abdüihamidi telâşlan I dırdı, İlkin duruşmayı altı gün de bitirmeye kararlı olan Padi şah, bu süreyi üç güne indirtti. Sanıklardan saray müstahdem leri Pehlivan Mustafa ile Ceza- j yirli Mustafa, gördükleri işken- j eelerden bitkin haldeydiler.
Cezayirli Mustafa ağlıyarak: i «Asın, kesin, öldürün, yalnız iş kence yeter!» diye bağırdı.
Bunu fırsat bilen ve müvek killerini savunmak değil, mah vetmek için fırsat bekliyen a- i
vukat Refik Efendi ayağa kalk tı:
— «Müvekkillerim suçlarını iti
raf ediyorlar. Cinayeti bu paşa ların «mir-i mücbir» olacak taz yikleri neticesinde işlemişlerdir. Merhametinize sığınarak cezala rının hafifletilmesini isterim» de di.
O zaman Pehlivan Mustafa ye rinden fırladı:
— «Bana ve iki arkadaşıma et- j mediklerini komadılar. Biz zor ! altında «bu işi yaptık» dedik, j
Hepsi yalandır- Biz Efendimiz j Sultan Abdülazize kıymadık. İs terseniz bizi asm, kesin. Fakat j
yarın âhirette iki elimiz yakanız i dadır» diye bağırdı.
İstanbul I ci Sulh
Hukuk Hâkimliğinden
Satış İlâm
963/16 Tereke Mahkememizce terekesine el konulan Mustafa Cahit Aksüt’e ait Çemberlitaş Ve-zirhan Caddesi 72 sayılı yer de muhtelif fırınlanmış ke restelerin satışına karar ve rilmiştir.Satış günleri 23, 24, 25, 26. 27.12.963 saat 14 30 da icra edi lecektir
Alıcıların belli gün ve sa atte mahallinde hazır bulun maları ilân olunur.
(Basın 22391/17928)
İ S T A N B U L
7.30 Açılış Kısa haberler - Ha fif müzik — 8.00 Haberler — 8.15 Şarkılar — 8,30 Salon orkestraları — 9.00 Türküler ve oyun havaları — 9.30 Küçük konser — 10.00 Ka panış.
12.00 Açılış - Kısa haberler - Sa lon orkestralarından — 12.20 Şar kılar — 12.40 Hafif müzik — 13.00 Şarkılar — 13r20 Haberler — 13.80 Küçük orkestra — 13.45 Bağlama ekipinefen oyun havaları — 14.00 Senfonik müzik — 15.00 Kapanış. 17.00 Açılış Kısa haberler — 17.05 Yurdun sesi — 17.30 Küme faslı — 19.00 Haberler - Günlük olaylar — 19.30 Hafif melodiler — 19.40 Türküler — 20.00 Tiyatro
v l l i ll l l l l l l l l l l l ll l l l l
e te rin
idam kararı
llllllllllllllllllllllllll
tek çare
Hepsi iyiler Ekselans Tanrı
ve Tarih sizinle beraberdir
0
Duruşmanın ou gidişi alması üzerine savcının isteğiyle oturu ma ara verildi. Oturum yeniden açıldığında Pehlivan Mustafa i-le Cezayirli Mustafa sanıklar a-rasında bulunmuyorlardı.
Başkan: «Bu iki sanık suçlarını itiraf ettiler. Ancak Paşalar hak-kındaki dâva devam edecektir» dedi.
Mithat Paşa işkence altında ya pılan böyle bir itirafın kabul e-ıımı m ı ı ı ı ı ı mm i iııım m ıııııııııc
Mithat Paşa
1
dâvası
sım ıııııım ııııım ıııım ıım m ııııiK dilemiyeceğim söylediyse de baş kan kendisini susturdu.
Sanıklardan Sultan Abdülazi zin ikinci mabeyincisi Fahri Bey ve Damat Mahmut Paşa Abdül-azizin öldürülmeyip kendi canı na kıydığını, başkanın söz hakkı vermemesine rağmen, bütün ka-nıtlariyle anlattılar.
O sırada, Abdülazizin kendisi ni öldürmek için kullandığı ma kas ortaya getirildi. Bilirkişi o-larak çağırılan bir hekime, bu makasla intihar edilip edilemi-yeceği soruldu. Hekim:
— «Azmedilirse mümkündür» diye cevap verdi. Bu cevap, mah keme heyetini tatmin etmedi, he kime de artık başka şey sorul madı.
Mithat Paşa 29 haziran 1881 günü sabahı savunmasınına baş ladı. Siyah bir elbise giymişti. Ak saçları ve uzamış ak sakaliy-le, yüzünde nûranı bir heybet vardı.
Mithat Paşanın artık İzmir konsolosluğunda tutulmayıp Ab-dülhamide teslim edilmesi için emir veren Fransa Büyük Elçisi hariç bütün büyük elçiler —ba zılarının eşleri de birlikte ola rak— Mithat Paşanın savunma sını dinlemeye gelmişlerdi.
Savunmanın en heyecanlı ye rinde, Iran Büyük Elçisi Muhsin Haftıır aîİadffı jrörüHSyordu.
italyanın İzmir Başkonsolosu Baron Gioletti ile bu şehirdeki İngiliz Başkonsolosunun eşi Mrs. Dennis de duruşmayı takip için İzmirden gelmişlerdi.
"Hepsi iyiler,,
Mrs. Denniz Mıfhat Paşanın iki eşi Naime ve Sehriban hanımla rın yakın arkadaşıydı. Duruşma bitip de sanıklar çadırdan çıkar larken çevik bir hareketle Mit hat Paşanın yanma yaklaşmış, elindeki bir demet karanfili ona uzatıp Fransızca olarak şöyle demişti:
— «Hepsi iyiler Ekselins... Tan
Ti ve tarih sizinle beraberdir.» Mithat Paşa savunmasında Ab dülâzizin tahttan indirilmesini gerektiren sebepleri uzun uzun anlattı:
— «Bu, şahsi bir mesele değil dir. Memleketin geleceğini dü şünmek durumunda olanlar, bu
nu tek kurtuluş çaresi saydılar» dedikten sonra V. Muradın dok san üç günlük saltanatının «mem leket için elem verici» olduğunu söylemek cesaretini gösterdi. Son ra şöyle devam etti:
— «Sultan Abdülazlz asla öldü rülmemiştir. İntihar ettiği huku ki ölçülerle tesbit edilmiştir. Ben bilhassa bu merd, âlicenap ve desiseden nefret eden Haka na böyle bir suikastta bulundu ğum ithamını asla kabul ede mem. Sadrıâzamhğım yaptığım bir hükümdarın canına kasdet-mem için deli olmam lâzımdır. Halbuki çok şükür aklım başım da. Tarihin sinesine intikal et miş saygıdeğer bir zatın hâtıra sını, peşinen verilmiş karakuşî bir hükme dayanak olarak al mak, o zata hakaret etmek de mektir. Mahkemenin bundan ka çınmasını diler ve rica ederim.» Mithat Paşanın savunması, de lilli ve belgeli olarak, dokuz sa at sürdü. Başkan Süruri Efendi sık sık onun sözünü kesiyordu. Bunun üzerine Paşa, sinirlenerek ona şöyle dedi:
İdam kararı
— «Efendi... Savunma hakkı ya vardır, ya yoktur. Ben seni eskiden de tanırım. Yazdığın it hamnamenin sadece başındaki «besmele» ile sonundaki tarih doğrudur, o kadar!... Kahredici bir kuvvete dayanılarak ve ada let ayaklar altına alınarak bu ithamname ile karar verilebilir ama, bir de mahşer gününün mahkemesi vardır. Niçin işin içyüzünü Sultan Abdülazizin an nesinden ve Arziniyaz kalfadan sormuyorsunuz? Yalan söylemi-yeceklerini biliyorsunuz da on dan. Şahit dinlemiyecek, vesika tetkik etmiyecek, bilirkişi sözle rine aldırmıyacak ve kanunları ayaklar altına alacak olduktan sonra bu dâvaya ne lüzum var? Sizin şahıslarınızda ben, bahtsız vatanımın Tanzimattan önceye geri gittiğini görmekle yeis ve elem duyuyorum. Bu, benim için sizin vereceğiniz bin ölüm kara rından, daha elimdir.»
Mithat Paşadan sonra ffâma? â^shmuıt ve Nuri Paşalarla Fah ri, Necip, Ali ve Sait Beyler mü dafaalarını yaptılar. Hepsi de müspet oylar ve deliller göstere rek suçsuz olduklarım söyledi ler. Başkan, son olarak bir diye cekleri olup olmadığım sorduk tan sonra:
«— Muhakeme bitmiştir, karar yarın bildirilecektir» dedi.
Ertesi gün mahkeme saionu o-larak kullanılan çadırın içi din leyicilerle tıklım tıklım dolu i-di. Yalnız elçiliklerden kimse gelmemişti. Yabancı çevreler du ruşmanın gidişinden, verilecek kararı anlamışlar, mânevi bir protesto olarak son oturumlara gelmiyorlardı.
Başkan Süruri Efendi mahke menin kararım bildirdi: Bu, it hamnamenin tıpkısıydı. Başkan kararı okurken, verilen cezalar bölümü üzerinde, sayfaların ka-, rışmış olduğu görüldü. Sürürü
Efendi bulamadığı bölümü müs veddesinden okumaya çalışırken kekeledi. O zaman Mithat Paşa gayet sakin, söze karıştı:
— «Efendi, kekelemeden oku yunuz» dedi. «İthamname hepi mizde var. Kararınızın da onun aynı olduğu anlaşılıyor. Millet sağ olsun. Altmış yaşından son ra Ömrün geri kalanının, bundan fazlasına tahammülü yoktur.»
Tereddütler
Mahkûmlar birer birer mahke me salonundan çıkarıldılar, hüc relerine götürüldüler. Hürriyet Babasının kaçmaması için kapı lara dikilen cahil tüfekçiler ara sında bile onun nur yüzüne ba kıp ağlıyanlar vardı...
Kararın temyiz süresi on beş gündü. Mithat Paşa ile arkadaş ları, bu süre içinde karara itiraz larım hazırlayıp verdiler
Padişah yine de tereddüt için deydi. Fakat üst mahkeme itiraz ları inceleyip önceden verilen karara uyarak mahkemenin hük münü tasdik edince, Kızıl Sul tan için tereddüt devresi de sona erdi.
Fakat, dış görünüşü kurtarmak için kararın şer’an tasdikini Şev hülislâmdan istedi. Ayrıca, ara larında saldırmazlık yapmış dev let adamlariyle müşirlerden (ma reşallerden) bir heyet toplıyarak «kararın infaz edilip edilmemesi konusunda ne düşündüklerini» kendilerinden sorduriu:
Bu soruya sebep şudur: Devrin Şeyhülislâmı Üryanîza-de Ahmet Esat Efendi, Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesinin ka rarını gözden bile geçirmeksizin tasdik etmiş; buna karşılık Fet va Emini bu kararı tasdik etmek istememiş, kendisine yapılan baskılar karşısında şiddetle a-yak diremiş:
— «Kaide ve usulünü bilmedi ğimiz adlî mahkemeler tarafın dan sorguya çekilip suçlananlar için neden bizim reyimize baş vuruyorlar? Eğer şeriatçe bir hüküm isteniyorsa, bunların şe-riatin bize emrettiği şekilde, ye niden yargılanmaları gerekir» demiştir.
Abdülhamid bu cevap karşısın da çok telâşlandı. Şer’î mahke menin nasıl bir karar vereceği
bilinmiyordu. Üstelik ulemanın, özellikle Arap ülemasının, Mit hat Paşaya büyük saygısı vardı.
Tek çare
İşte bunun içindir ki Padişa hın elinde tek çare kalıyordu:
Konuyu ilkin Vekiller Heyeti ne sevketmek, sonra da eski sad razamlarla müşirler ve ferikler den (generallerden) kurulu bir meclise havale etmek.
Böylece Mithat Paşanın mah kûmiyetini bütün devlet büyük lerine tasdik ettirerek onun halk vicdanındaki itibarını kırmak ve dış müdahaleyi önlemek.
Adı geçen heyet 21 temmuz 1881 de Mabeyinde, yani Padişa hın «gözü önünde» toplandı. Yir mi beş kişilik heyetten on beş üye hükmün yerine getirilmesini istediler. On üye de «hafiflet ' meşini istemek» suretiyle a
lara «hayır» diyebildiler. Abdülhamid bu kuruldan böy le bir karar alırken iki amaç gü-, düyordu:
1 — Devrinin büyüklerine iste diği bir kararı —ne kadar kanlı, korkunç olursa olsun— tasdik ettirebileceğini göstermek,
2 — Sultan Abdülazizin ölü münde V Muradın «âmir-i müc bir» olduğunu ispat etmek ve o-nu halk viccdantnda, tarih hu zurunda suçlamak.
Fakat, Mithat Paşanın idamı ihtimalinin belirmesi âüzerine Avrupada yer yerinden oynadı. İngiltere ve İran Büyük Elçile ri çok gayret gösterdiler. Abdfil hamid bu ısrarları zaten bekli yordu. İlkin iki eniştesini, Da mat Nuri ve Damat Mahmut Pa şaları affetti.
Sonra da «âmir-i mücbir» olan Sultan Muradın tesiri altında cinayete muvafakat ettikleri i-çin» Mahmut ve Nuri Paşaların cezalarını müebbet sürgüne çe virdi.
Bu uydurma duruşmanın sona erişinden bir ay sonra mahkûm lar «İzzettin» vapuru ile ilkin Cidde’ye, sonra kara yoluyla Taife götürüldüler. Yanlarına çamaşır almalarına bile izin ve rilmemiş, hfepsi çok kötü kama ralara yerleştirilmişti. Mithat Paşanın yânında üç yüz kuruş vardı. Onunla bile çamaşır al masına izin verilmedi.
Df>T?T
Paşalar illdiirülfiyorf
O
Tâif bu korkunç cinayet yüzün den yasa bürünmüştü. Kışlada bir ölüm sessizliği vardı. İki kaa-til kumandan, olayın askerler ü-zerındeki kötü etkisini önlemek için onları talime çıkardılar. Son ra bando - mızıka çaldırarak on lara Zeybek oynattılar.
İkinci gün, şehitlerin eşyaları nı kaldırdılar. Yirmi gün sonra da haraç - mezat sattılar. Bir lis-ıııı lis-ııııınlis-ıııılis-ıııı 11111111111111111111;
|
Mithat Paşa \
\
dâvası
îıııııııııiHiııııııınıııiMiıınıunMiiî tesini yaparak Saraya gönderdi
ler. . .
Sultan Hamit, cinayetin ıkınct günü, bununla ilgili telgrafı alın ca Taife şöyle bir telgraf çek tirdi :
«Bunlar kaçmıştır. Eğer vefat etmişlerse, ne »uretle hasta o l muşlardır? Hastalıkları ne ise . memurlar, hekimler ve ağaları tarafından birer mazbata yapı larak mühürlensin ve Saraya gön derilsin.»
İstenilen mazbata hemen gön -derildi. Cinayet haberi Tâif’te he men duyulmuştu, Kızıl Sultan i-se paşaların öldüklerine hâlâ inanamıyordu.
Söylendiğine göre, Mithat Pa şanın mezarının açılıp başının ke silerek kendisine yollanmasını emretmiş, bu baş, bir kutuya ko nulup üzerine «Padişaha mahsus fildişi mamulatıdır» diye yazıla rak İstanbula gönderilmişti.
Bir başka söylentiye göre de, 1908 İkinci Meşrutiyet inkılâbın dan sonra Mithat Paşanın meza rı açılmış ve kafatasiyle vücudü-nün bütün öteki kısımlarının o-rada olduğu görülmüştü.
Gemi Rodos’a gelince mahkûm ların fotoğrafları çekilerek İs tanbula, Yıldıza gönderildi. Ge mi güneye doğru gittikçe sıcak artıyor, durum daha kötüleşiyor du. Paşalar bitkin haldeydiler. Nuri Paşa, affedileceğini sanmış tı. Umudunun kırılması üzerine delilik belirtileri göstermeğe baş ladı..
Sürgünlerin ancak güverteye çıkmalarına izin veriliyordu. Bir birleriyle konuşmaları yasaktı. Kendilerini denize atmasınlar di ye sıkı muhafaza altındaydılar.
Cidde’den Tâif’e yolculuk da çok güç şartlar altında geçti. Bu arada komik sahneler de eksik olmadı 1
Kafile Mekke'de iki gün kaldı. Mekke Şerifini ziyaretleri sıra sında paşalar, bando - mızıka ile karşılandılar!
Zindan vazifesi görecek olan Tâif kışlası iki katlı, sevimsiz bir bina idi. Alt katı muhafızlara, (ist katı mahkûmlara ayrılmıştı. Nürf Paşa aklını tamamen o y nattığından ayrı bir odaya kapa tılmıştı. Bütün mahkûmlar, çok sıkı muhafaza altındaydılar, dı şarısı ile haberleşmeleri, birbir-leriyle konuşmaları yasaktı. Fa kat yemek zamanları bir araya geldiklerinden, bu son yasak kal dirildi.
Mithat Paşanın ayaklarına pranga vurulmuştu. Çamaşır de
ğiştirmek istediği zaman panto • lonunu parçalamak gerekiyordu. Bunun, Mekke Şerifi tarafından verilmiş keyfi bir emirle yapıl dığı anlaşıldığından, önüne ge -çildi.
Bütün bu zulümler arasında Mithat Paşa cesaretini bir an kay betmedi. Eviyle gizlice mektup laşıp ailesine de cesaret veriyor du. Kur’an-ı Kerimi yeniden ez-berliyerek ikinci defa «Hafız» ol du.
Böylece üç uzun yıl geçti.
Uğursuz karar
Günün birinde Mithat Paşanın sağ küreğinde «şir-ipençe» çıbanı çıktı. Bir askeri hekim, bunu söz de «tedavi» ediyordu. Bir gün bu adam, lâf arasında «Avrupada şimdi mahkumları kloroformla öldürüyorlar» dedi. Bu sözler, mahkûmlarda şüphe uyandırdı.-Acaba kendilerini öldürmek için ne gibi bir vasıta kullanılacak tı? Bu aralık Mithat Paşayı bir seferinde içeceği süte, ikinci se ferinde yiyeceği yemeğe zehir katarak öldürmeğe kalkıştılar. Fakat bu teşebbüsler âkim kaldı. Günün birinde Mekke’den Tâ-if’e Albay Lûtfi Bey kumanda sında iki bölük askerle iki top geldi. Albay, Mithat Paşanın sa dık adamı Arif Ağayı çağırarak ona efendisini zehirlemesi için e-mir verdi ama, adamcağız buna razı olmuş görünerek gidip duru mu paşalara bildirdi.
O sırada Mithat Paşa ailesine yazdığı bir mektupta şöyle diyor du:
«Bu, belki de son mektubum dur. Çünkü yemeklerimizi kesme leri, kâğıt - kalemleri kaldırma ları, bizleri baskı altına almaları hepimizi öldürmek içindir.»
Gerçekten, artık paşalar da asker karavanasından yer olmuş lardı. Aksi bir tesadüf sonucu Mithat Paşanın takma dişleri kı rılmış olduğundan, hürriyet b a bası, haftanın beş gününde ken di isteğiyle oruç tutuyordu. Albay Lûtfi Bey nihayet uğursuz
kararını, 7 Mayıs 1884 gecesi uy gulamayı tasarladı. Mithat P a şanın oturduğu daireyi sıkı bir kordon altına aldı. Geç vakit Pa ganın sadık uşağı Arif Ağayı ça ğırdı :
*— Bu gece Mithat Paşanın işi ni bitireceğiz. Sana zehir verdik, söz verdiğin halde'alıp kullan* madın. Sen, geceleri paşanın ya sında yatıyorsun. Bu gece onun nında kapısını bize açacaksın. Aç mazsan hakkında hayırlı olmaz.» Arif Ağa: «Ben böyle şey ya pamam, kapıyı açamam» dedi.
O sırada Mithat Paşa ile Mah -mut Paşa yatsı namazını kılmış lar, saat onbire doğru odalarına gidiyorlardı.
îki rekât namaz
Arif Ağa, dönüp geldiği sırada Mithat Paşayı görünce:
— «Aman efendim, inmeyin! Bu gece sizin işinizi bitirecekler, hep odada oturun» dedi. Böylece Mithat Paşa ile arkadaşlarını hep orta odada tutmak istiyor du.
Mithat Paşa hemen orta odaya geldi. Odadakilere Arif Ağanın sözlerini anlattı. Bir tedbir dü şünmeğe başladı. Subaylardan biri olayı hemen albaya haber
verdi. Mehmet Lûtfi Bey, Arif Ağayı yakalatıp kışlaya^ göndert-ti. Sonra bir subay geldi.
— «Ihtilâttan menedildiniz. Bu vurun, odalarınıza gideceksiniz»,
dedi.
Mithat ve Mahmut Paşalar: — «Biz, bir yere gidemeyiz. İs terlerse bizi, süngü ile çık a rır-’ lar» dediler ve haklarında kötü
niyet beslendiğini delilleriyle an lattılar. Muhafızlardan binbaşı Bekir Bey bu sözleri reddetti. Sonra şöyle dedi:
— «Şimdiki halde Döyle bir e-mir yoktur. Lâkin asker olan, al dığı emri yerine geti’ meğe mec burdur. Herkes odasına gitsin ve hiçbir şeyden korkmasın.»
O gece albay Lûtfi Beyle bin başı Bekir Bey kışla kapısının yanındaki odada kaldılar. Kale deki askerlere cephane dağıttı -lar. Gerekli emirleri verdiler. Geceyarısmdan bir saat sonra Mahmut Paşanın uşağını uyandır j dılar. Binbaşı Bekir Beyin ya mna getirip bir odaya kapattı -lar.
Sabahın saat ikisine doğru, Be kir Bey de mahpusların bulun duğu bölüğe geldi. Her mahpu sun kapısı önüne ikişer süngülü asker dikildi.
Mithat Paşa, o akşamki kaygı lardan yorgun düşmüş, yatağına uzanmıştı. Tam bu sırada oda kapısı büyük bir gürültü ile kı rıldı. Aynı odada yatan Namık | Paşazade Ali Bey, hemen dışa -riya alındı. Kaatiller de M ithat: Paşaya saldırdılar.
Yaşlı ve vakur devlet adamı, Türk milletinin hürriyet kahra manı Mithat Paşa, asla dövüş medi, karşı komadı. İzin isteyip iki rekât namaz kıldı.
Öldürüyorlar
Sonra Mithat Paşa, metin, telâş sız bir sesle şunları söyledi:
— «Allahtan korkun! Vatan ve milletin muhafazasına memur 0 -lan ve askerlik mesleğinin şeref li elbisesini taşıyan zabitlere, böyle cinayetler işlemek yakış maz 1»
Fakat kaatiller dinlemediler, boynuna yağlı ve sabunlu bir ke ment geçirip bir kaç dakika için de onu boğdular, cansız bıraktı -lar.
O aralık, Mahmut Paşanın yat ‘tığı odanın kapısını da kırdılar. Mahmut Paşa:
— «Aman Allah! Bizi öldür mek istiyorlar!» diye bağırdı. Dövüşmek için yerinden fırladı. Kısa bir kavga oldu. Kaatiller, Paşanın kollarını sopalarla vura vura kırdılar.
Dışarıdan onun sesini işiten halk, şöyle bağırıyordu:
— «Ey müslümanlar! Cinayet işliyorlar! Paşaları öldürüyor lar! Zalimlere lânet!»
Kaatiller, önceden hazırladık ları yağlı ve sabunlu ipi Mahmut Paşanın da boynuna geçirdiler, iki yandan asılarak kuvvetle sık tılar ve zavallı cesur vezir, son nefesini verdi.
Mithat Paşayı şilte üzerinde ol duğu halde, kışla hastanesi yakı nında, ölülerin yıkandığı yere kaldırdılar. Mahmut Paşa da o -raya götürülürken biraz kımılda dı :
Fransız milletini yıllar boyunca ikiye bölen mesele:
DREYFUS DAVASI