• Sonuç bulunamadı

Başlık: HABERLERYazar(lar):Cilt: 2 Sayı: 4 Sayfa: 657-664 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000476 Yayın Tarihi: 1944 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: HABERLERYazar(lar):Cilt: 2 Sayı: 4 Sayfa: 657-664 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000476 Yayın Tarihi: 1944 PDF"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Prof. Şerif Kılıçel 6 Nisan 1944 de Fakülte top­ lantısına gelen Profesör ve Doçent­ ler acı bir haberle karşılaştılar. Toplantıyı açan Dekan ve Ordina-rius Profesör Dr. Şevket Aziz

Kansu, bir kaç aydan beri rahat-siz bulunan Fransız Dili ve Edebi­ yatı Profesörü Yusuf Şerif Kılıçel'in İstanbulda vefat ettiğini haber ve­ rerek, ruznameye geçmeden evvel

bu arkadaşa karşı saygı sükûtu borcunu ifa etmeği teklif ettiği za­ man, herkes çok derin bir teessür içinde kaldı. Böyle bir haberi hiç kimse beklemiyordu. Herkes Pro­ fesörü gelecek tedris senesi ba­ şında derslerine, avdet edeceğine emindi.

Profesör Yusuf Şerif Kılıçel Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi öğretim heyetine ancak iki sene evvel dahil olduğu halde, bütün Fakülte muhitinde büyük tevazuu ve yüksek nezaketile gerek arka­ daşlarının, gerek talebelerinin bü­ yük muhabbetini kazanmıştı.

Profesör Yusuf Şerif Kılıçel 1890 da babası Mehmet Cevdet beyin Hanya mutasarrıfı bulunduğu sırada Girit'de doğmuştur. Bulun­ duğu mekteplerden daima "Aliy-yülalâ„ derece ile sınıf geçeri Yu­ suf Şerif bey Galatasaray'ı bitir­ dikten sonra Maarif Nezareti tara­ fından Fransa'ya gönderilmiştir. Fransız dil ve edebiyatını çok iyi

bilen Profesör Yusuf Şerif bu vu­ kufunu çok esaslı ve sağlam bir tahsile borçlu idi; zira Paris'e gi­ der gitmez meşhur "Sani le Grand„ lisesine girmiş ve ancak bu liseyi bitirdikten sonradır ki, Sorbonne'ın edebiyat şubesine kaydolunarak

1912 senesinde buradan da mezun olmuştur. Memlekete avdetinde bir müddet Galatasaray'da hocalık yap­ tıktan sonra, pek genç yaşta Da-rülfünun'da muallim ve bilâhare müderris olmuştur. Darülfünun'un islâhı sırasında tekrar Galatasaraya geçen Yusuf Şerif bey bir kaç se­ ne sonra Mülkiye mektebi Fransız­ ca hocalığına tayin olunmuştur. Aynı zamanda 30 seneden beri bazı fasılalarla Harbiyenin, yani Harp Okulunun Fransızca muallim­ lerinden bulunmakta idi. 1942 de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Fransız dili ve edebiyatı profesör­ lüğüne tayin olunan Yusuf Şerif Kılıçel maalesef ancak bir sene ted­ riste bulunmuş, ertesi sene sıhhî vaziyeti dolayısile mezuniyet almak mecburiyetinde kalmıştır. Son de­ rece mütevazi olan bu insanın e-debiyat sahasındaki ilmini ve vu­ kufunu ancak mükerrer temaslar netîcesinde anlamak mümkündür.

Profesör Şerif Kılıçel'in pek çok tercüme ve bir iki telif eseri var­ dır. En tanınmış eseri "Fransız E-debiyatı Tarihi,, dir. ,

Kendisi Fransız Edebiyatı ile iktifa etmeyip, umum Avrupa

(2)

ede-biyatı Tarihi üzerinde de çalışmıştır. Bilhassa son senelerde Garb Millet­ lerinin mukayeseli edebiyatı saha sında tetkikatta bulunmakta idi.

Mesleğine çok bağlı olan Profe­ sör Şerif kılıçel talebesinin ifade­ sine göre çok şahsî ve hususî me-tod kullanır, izah edilen metinler­ den azamî istifadeyi temine çalışırdık Profesör Yusuf Şerif Kılıçel gibi çeyrek asırdan fazla çalışmış, dört beş münevver neslini yetiştirmiş olan emekli muallimlerin ifa etmiş olduk­ ları tarihî rolü de unutmamalıyız.

A. A. Fakültemizde Kolloquium.

Sumeroloji ve Hititoloji Ensti­ tülerinde 1944 yaz semesterinde iki kolloquium tertip edilmiştir.

1 30.3.1944, saat 17.30 da Prof. Dr. H. G. G ü t e r b o c k : " Hurri efsaneleri ve onların komşu memleketler mitolojisi ile münase-betleri„ . Konferansçı kendisi tara­ fından birleştirilen hurri tanrısı Kumarbi efsanelerinin kısa bir muh­ tevasını verdi ve onları Kronos ve Typhon'a âid yunan efsaneleri ile mukayese etti.. Bu efsanelerin yolunu Sumerlilerden Hurri'lere ve bunlardan Fenike üzerinden Yuna-nistana kadar takib etmeğe teşeb­ büs etti.

2 13.4.1944, saat 18.30 da ilmî Yard. Dr. S e 1 ç u k A r : " Türk­

çe Etice-Hurrice arasındaki bağlar„. Konferansçı türkçenin muhtelif un­ surlarını hitit ve hurri dillerinin unsurları ile mukayese etti. Karşı­ laştır: Yukarıdaki makale ile. s.

Fakültemizde Konferanslar. İstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. General Tevfik Sağlam 1. IV. 1944 tarihinde öğ­ leden evvel Gülhane Askerî Dok­ tor ve Tatbikat Okulunda "Türk hekimliği ve Gülhane„ konulu bir konferans verdikten sonra, yine ayni günde, öğleden sonra Fakül­ temizde "Veremle Savaş,, konusu etrafında bir konferans vermiştir.

Bu konferansta da Maarif ve Sıhhat Vekilleri erkânı ile Genel­

kurmay Sıhhat Müşaviri, Ankara Fakülteleri Dekanları, sivil ve as­ kerî Doktorlar, Profesörler, Öğret­ menler, Öğrenciler ve seçkin bir dinleyici kalabalığı hazır bulun­ muştur.

General Tevfik Sağlam veremle savaşın lüzumuna işaret ederek, bu savaşı başaran memleketlerde verem gibi korkunç bir hastalığın yarı yarıya inmiş olduğunu belirir tikten sonra, savaşın esasında bir Devlet işi olmakla beraber, gönül­ lü teşkilâtın da bunda önemli bir rol oynadığını söylemiştir.

İstanbul Verem Mücadele Ce­ miyetinin son onbeş yıl içindeki başarılarını kaydeden Rektör, son yıllarda beş dispanser ve Erenkö-yünde veremle savaş hemşiresi yetiştirmek üzere bir okul açıldı­

ğını anlatmış, veremle savaş dis­ panserlerinin kadrosunu çizmiş, zi­ yaretçi hemşirelerin ehemmiyetini belirtmiş ve işe mütevazi bir kad­ ro ile başlanabileceğini ve bununla memleket ve nesil hayrına başarılı işler görülebileceğini tebarüz ettir­ miştir.

(3)

sa-hiplerinin, Kızılay'ın ve Sıhhat Ve­ killiğinin yardımlarîyle ve bilhassa sinema biletlerine yapıştırılan pul­ ların geliriyle bütün bu müessesatı idare ettiği, kısa bir zamanda İstanbul'da mücadele teşkilâtının dispanser ihtiyacını ikmal etmesi imkânına ulaşacağı üzerinde dik­ kati çekmiş ve müteakiben her hayırlı harekete önayak olan in­ kılâp merkezimizin de verem sava­ şına bütün memlekete örnek ola­ cak bir şekilde girişmesini temenni etmiştir.

Veremin sebebi, bulaşması iyi­ leşmesi hakkında umumî malûmat veren ve bütün dünyada bu .hasta­ lığa karşı yapılan savaşların mahi­ yeti hakkında istatistikler göstere­ rek bu savaşın metodla yapıldığı takdirde müsbet neticeler verece­ ğini anlatan Profesör, Türkiye'de nisbet, itibariyle verem bakımından daha müsait durumda bulunan başşehrimizde bu işe biran evvel girişilmesi temennisiyle alkışlar arasında sözlerine nihayet ver­ miştir.

* *

Fransa Millî Müzeleri Kon-servatörü ve Ras Şamra hafriyatı Direktörü, Oxford Üniversitesi Pro­ fesörlerinden Dr. C. F. A. Scha-effer, 14. IV. 1944 Cuma günü saat 16 da Fakültemiz Hâmid Der-sevinde "Ras Şamra'da ve Yakın Şark'ta son yıllardaki kazılar,, mev­ zuu üzerinde projeksiyonlu bir kon­ ferans vermiştir.

Schaeffer, konferansın gayesi­ nin harp sonrası yapılacak kazı­ larda, Alaca höyüğün verdiği zen­ gin sonuç üzerine, Anadolu'yu göz

önünde tutmak zarureti olduğunu söylemiştir.

Konferansçı Ugarit (Ras-Şam-ra) kültür tabakalarını ve bu ta­ bakalarda bulunan bir taraftan Anadolu ve Mezopotamya,, diğer taraftan Mısır'la münasebetleri ifa­ de eden kazı mahsullerinin fotoğ­ raflarını prejoksijonla göstermiş ve izah etmiştir. Konferansın Eskiçağ tarihine verdiği sonuç üç esas mad­ de içinde toplanabilir:

1) Ugarit'in yardımı ile Alaca höyük mezarlarını tarihliyebilmek denemesi.

2) III. Amenofis zamanında Ugarit'in Mısır hakimiyeti altında bulunması,

3) Ugarit'ten çıkan çivi yazılı vesikaların Hurri kültür tarihi için önem derecesi.

* *

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Lektörü Mr. R. H u m p h r e y s , Dil Fakültemizde 21. IV. 1944 ve 24. IV. 1944 tarihlerinde "ingiliz Ti­ yatro Muharrirlerinadlı iki konfe-rans yermiştir.

Mr. Humphreys ilk konferan­ sında elli sene zarfında İngiliz tiyat­ rosunda sahne ve seyirciler de dahil olmak üzere büyük bir inkişaf gö­ rüldüğünü kaydetmiş, Shaw ve diğer muharrirlerin yazmış olduk­ ları devamlı piyeslerin seyircilerin görüşlerinde büyük inkılâplar ya­ rattığım söyliyerek sözüne şöyle devam etmiştir:

Birtakım yeni teşekküller va-sıtasiyle tiyatro memleketin en hüc-ra semtlerine ve fabrikalahüc-ra kadar nüfuz etmiştir, ve böylece tiyatro­ yu halka iyi yaklaştırmışlardır. Ti-A. Ü. D. T. C. Fakültesi Dergisi, F.11

(4)

yatro eski dar çerçevelerinden kur­ tulmuş ve her bakımdan tam ma­ nâsiyle hürriyet kazanmıştır. Tiyat­ ro eserleri üç esaslı, grupa ayrılır Birinci grup İbsen'in eserleri tar­ zında realist ve içtimai piyesler, İkinci grup Oscar Wilde'i takibe-derek Somerset Maungham ve Noel Coward'ın içtimai komedileri, üçün­ cü grup ise hayalî ve derin fikirle-' re geniş yer veren Synge, Yeats, Sean O'Casey'nin temsil ettikleri İrlanda mektebinin eserleridir. Bun­ lar sahneye heyecan, iştiyak ve şiiri iade etmişlerdir.

Mr. Humphreys ikinci konfe­ ransını "Bernard Shaw ve Tiyatro­ da modern temayüller,, konusu et­ rafında toplamıştı. İlâveten temsil­ lerden alınan resimler de göster­ di.

* * *

Londra National Portrait Gal-lery'sinin Müdür muavini Mr. J o 1 m St e e g m a n Ankara'da ver­ diği konferansların birincisini Fa­ kültemizde 1.1. IV. 1944 salı günü saat 17.30. da Hâmit Dersevinde "ingiliz resim sanatı „ konusu üze­ rinde vermiştir. Bu konferansta, konferansçı İngiliz resmini 17 nci 18 inci ve 19 uncu yüzyıllarda geçirdiği türlü gelişim devirleri üzerinde durarak bilhassa Hoggart, Reynolds Canstable ve Turher'in manzara ve portrelerinden en tipik olanlarındaki sanat hususiyetlerini tahlil etmiş ve Cansfable manza­ ralarının Avrupa resim sanatında büyük izler bıraktığını "belirtmiştir. Turner impressionizm'nin modern sanat cereyanlarında izler bıraktı­ ğını söyleyerek konftsransda adı

geçen sanatçıların eserlerini epi-dioskop'la gösterip sözlerine niha­ yet vermiştir.

Fakültemizde Talebe temsili.

Ders senesinin sona ermesi münasebetiyle 29 Nisan 1944 cu­ martesi • günü Fakültemiz Fransızca şubesi son sınıf talebesi tarafından Fransız lisanında olarak Alfred de Musset'nin " İl ne faut jure de rien „ komedisi temsil edilmiş­ tir. Fakülte Dekanı, Profesörler, Doçentler, Fransızca Enstitüsü tale­ besi ve bazı davetlilerin huzurunda yapılan temsil çok muvaffakiyetli olmuş, oynıyanlar tekrar tekrar alkışlanmıştır.

Temsilden evvel piyesi birkaç kelime ile takdim eden son sınıfa mensup bir kız talebe ezcümle de­ miştir ki: " Bu piyes 1943-1944 senesi esnasında Doçent Bayan Âdile Ayda ile olan " konuşma „ derslerimizde temrinlerimize esas teşkil etmiştir. Piyesin bütün cüm­ leleri Fransızca olmak üzere izah ve tahlil edildikten sonra, örnek alınarak üzerinde varyasiyonlar yapılmış, bilhassa " gallîcisme „ 1er, yani Fransız diline has ifâde şe­ killeri üzerinde durulmuştur. Bu suretle pek yakından tatbik ettiği­ miz ve âdeta ezberlediğimiz piyesi ön beş gün evvel şahneye koyma­ ğa karar verdik... „

Temsilin sonunda Fakülte de­ kanı Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu kısa bir hitabede bulunarak Fakülte sahnesinde ilk defa olarak yabancı dilde piyes temsilini Dil öğretimi bakımından hayırlı bir

(5)

te-şebbüs ve başlangıç olarak karşıla­ dığını söyledikten sonra bu işe önayak olan Fransız Dili ve

Ede-biyatı Doçenti Âdile Ayda ile oy-nıyanları ayrı ayrı tebrik etmiştir.

Çanakkale Zaferi. Talebe toplantısı Kolu tarafın­ dan 18. III. 1944. Cumartesi günü saat 16 da Hâmid Dersevinde Ça­ nakkale zaferinin yıldönümünü kut­ lama töreni tertip edilmiştir.

Dekan Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu'nun toplantıyı açışından sonra,

Prof. Enver Ziya Karal Çanakkale harblerinin tarihini ve Doç. Şükrü Akkaya da bizzat Yedek subay ola­ rak iştirakettiği bu harplere ait ha­ tıralarını anlattılar. Daha sonra Ta­ lebeler İbrahim Alâeddin Gövsa'nın hatıralarını, Süleyman Nazif'in "Ba-tarya ile ateş,,ini, Mithat Cemal'in "Çanakkale şehitleri,, parçasını bü­ yük bir heyecanla okudular ve İs-. tiklâl Marşı hep bir ağızdan söyle­ nerek programa son verildi.

Talebe Çayı.

21, VI. 1944 Cuma günü tale­ be toplantı kolu tarafından saat 16 da bir çay ziyafeti verilmiştir. Zi­ yafette talebe ve öğretmenler sami­ mî bir gün geçirmişlerdir. Sayın

Maarif Vekilimiz Hasan- Âli Yücel de toplantıyı şereflendirerek talebe ve öğretmenlerle samimî hasbihaller-de bulunmuştur. Talebeler seçme

şiirler okudular, millî türküler söy­ lediler, klâsik parçalar çaldılar. Top­ lantı samimî bir hava içinde saat 19 a kadar devam etti.

Tıbbiyen'nin 117 nci Yıldönümü.

Tıbbiyenin kuruluşunun 117 nci yıldönümü 13. III. 944 İstanbul Üni­ versitesi konferans salonunda par­ lak bir törenle kutlanmıştır. Mera-rasime İstiklâl marşiyle başlanmış, müteakiben söz alan Rektör Ord. Prof. Tevfik Sağlam, Tıp bayramı­ nı hazırlıyan Tıp Talebe Cemiye­ tine teşekkür etmiş ve onuncu de­ fa kutlanan bu bayramın tıp ale­ mindeki önemine işaret etmiştir. Bundan sonra Tıp Fakültesi Deka­ nı Fahri Arel söz almıştır. Tıbbi­ yelilere kısa bir hitabede buluna­ rak doktorların vazifelerinin ehem­ miyeti üzerinde durmuştur. Ondan sonra Profesör Fahrettin Kerim, hekimliğin inkişafını ve tarihçesini anlatmıştır. Aynı gece Taksim gazinosunda Tıp Talebe Cemiyeti­ nin hazırladığı baloda tıbbiyeliler bayramı kutlanmıştır.

Ord. Prof. Ebulülâ Mardin'in Öğretim hayatının

30 ncu yıldönümü. 17. III. 1944 tarihi İstanbul Hu­ kuk Fakültesi Profesörlerinden Ebu­ lülâ Mardin'in öğretim hayatının 30 uncu yıldönümü idi. Bu münase­ betle İstanbul Üniversitesi Devlet­ ler Hukuku Enstitüsünde bir tören yapılmıştır. Fakültemiz de sayın Profesörü meslek hayatındaki bu kutlu gününde tebrik eder.

(6)

Dr. Reşit Galip'in ölümünün Onuncu Yıldönümü 5. III. 1944 tarihi; okul sırasın­ dan Vekillik makamına kadar her bulunduğu yerde ilk düşüncesi fe­ ragatli millet ve memleket hizme­ ti, ilk duygusu ateşli milliyetçilik ve halkçılık plan Dr. Reşit Galip'i kaybedişimizin onuncu yıl dönü­ müdür.

Reşit Galip, mensup • olduğu neslin övünüp imrenerek anacağı bir insandır. Bilhassa Türk Tarih Kurumu'nun kuruluş ve inkişafında büyük hizmetler görmüş, Türk Ta­ rih tezinin en samimî bir müdafii olmuştu.

Prof. Oberndorfer İstanbul Üniversitesi Profesör­ lerinden Oberndorfer 1. IV. 1944 te ölmüştür.

On' seneden beri Üniversitede genel Patoloji sahasında çalışarak kıymetli eserler vermiş ve Kanser Enstitüsünü idare etmiş olan bu ilim adamının cenazesinde çok ka­ labalık bir talebe kütlesi, Profesör­ ler ve dostları bulunmuşlardır. Tıp Fakültesi Dekanı Fahri Arel, mezar başında bir hitabede bulunarak hizmetlerini saygı ile anmıştır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar Büyük romancımız Hüseyin Rahmi Gürpınar 8. III. 1944 tarihin­ de Öldü.

Zamanını ve muhitini romanla­ rında yaşatan ve kırk yıldan fazla

bir zamandanberi geniş bir halk kütlesi tarafından sevilerek okunan Hüseyin Rahmi Gürpınar, edebiya­ tımızda da şahsiyetini belirtmiştir.

Yazıcılık hayatına 1883 te Ter­ cümanı Hakikat gazetesi muharriri sıfatiyle başladı. 1896 da İkdam gazetesinin roman ve hikâye mu­ harriri oldu. Şöhreti de bu tarihten itibaren başlar. Romanları halk ta­ rafından büyük bir rağbet görü­ yordu. Hattâ, onun kadar çok eser yazarak okuyucu bulmak, şimdiye kadar pek az romancımıza nasip olmuştur denebilir: her basılışı be­ şer bin tane olmak üzere, yedi sekiz defa basılan eserleri vardır. Çoğu roman, bazısı tiyatro, makale ve tenkid eseri olmak üzere kitapla­ rının .sayısı altmışı geçer.

Bütün ömrü boyunca bekâr yaşamış olan Hüseyin Rahmi, Hey­ beli Ada'nın bir tepesinde ve çam­ lık içindeki evinde okumak ve yazmakla meşgul olmuş ve yalnız eserlerinin temin edebildiği para ile geçinmiştir.

Konuları bazan romantik, fa­ kat yazılışı tamamiyle realisttir. Ha-yatımızm, hele İstanbul hayatının muayyen devirlerdeki pek çok saf­ halarını bütün çıplaklığiyle çok defa gülünç, bazan hazin olarak," onun yazılarında bulmak kabildir. Abdülhak Hâmid kendisine hitap ettiği şiirinde ona "Türklerin Emil Zola'sı» demişti.

Hepsi çok tanınmış olan ro­ anlarının başlıcaları Şık, Müreb-biye, Cehennemlik, Şıpsevdi, Gul-yabani, Hayattan Sayfalar, Kadınlar Vaizi v. s. dir. Mutallâka adlı eseri Âlmanca'ya tercüme edilmiştir.

(7)

eşer-leride şunlardır:

Hazan Bülbülü, Tokuşan Kafa-lar, Kadın Erkekleşince, Mesuduz... Ayrıca muhtelif Avrupa . ediplerin­ den tercümeler yapmış, gazete ma­ kalelerinden toplanmış seçmelerden meydana gelmiş bir eseriyle, ken­ disine hücum eden bazı muharrir­ lere cevap olarak yazdığı tenkid tarzında iki eseri de vardır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Bü­ yük Millet Meclisinin Altıncı Dev­ resinde de Kütahya mebusu bulun­ makta idi.

Çanakkale Zaferi ve Meçhul Asker Anıtı.

Çanakkale'de şehit olmuş Meh­ metçiklere, Alçıtepe'de dikilecek olan anıt için açılan müsabakanın neticesi 2.IV.1944 tarihinde belli oldu. Müsabakaya iştirak eden 37 eseri Orduevi'nin yeni büyük salonunda görenler sevinç ve öğünç duydular. Atatürk Anıt-Kabir müsabakasında tecrübe kazanan Türk mimarları

kendilerini burada göstermek fırsa­ tını bulmuşlardı. Millî Müdafaa Ve­ kâletinin açtığı bu müsabaka Ata­ türk Anıt-Kabir müsabakasından daha başarılı olmuştur. O zaman birçok meşhur sanatçıların iştirak etmiş olmasına rağmen şimdiki ne­ tice bir çok bakımdan daha üstün

bir derece göstermektedir. Birinci müsabakada, bazı değiştirmeler ve düzeltmeler yapılmadıkça jüri hiç bir projenin inşa ettirilmesini uygun görmemişti. Bu defa ise inşasına derhal başlanılabilecek birkaç eser bulunmaktadır. Gerçekten bu ikinci müsabakanın en şerefli neticesi tak­ dir ve mükâfata değer bir değil, bir­

çok eserin bulunmasında gözük­ mektedir.

Mehmetçik için yapılan mezar bugünkü genç mimarlara verile­ bilecek en büyük vazifelerden biri idi. imtihan başarı ile kazanılmıştır. Projelerin birçoğunda ne istedi­ ğini bilen, büyük yapıcılık gelene­ ğinden alınmış inanla kendine gü­ venen, Türk gençliğinin vakur dili konuşuyor.

Müsabakanın neticesini buraya kaydediyoruz:

Birinci: Y. Mimar Feridun Kip (3000) lira mükâfat.

İkinci: Y. Mimar Kadri Duna, Y. Mimar Fasih Metigil, Y. Mimar Nobar Acemoğlu, Y. Mimar Maruf Ünal, Yüksek Mimar Sermet A. Ceylan, (2000) lira mükâfat.

Üçüncü: Y. Mimar Eyyüp Kö-mücrüoğlu. (1000) lira mükâfat.

Bundan başka üç eser de mans-yon olarak ikinci derecede mükâ­ fat almışlardır:

A) Y. M. Sedat Hakkı Eldem, Y. M. Samim Oktay, Y. M. Rahmi Bediz, Y. M. Demirtaş Kamçıl.

B) Y. M. Leylâ A. Turgut, Y. M. Asım mutlu.

C) Y. M. Bekir İhsan Ünal, ikinci derecede mükâfat kazanan projenin her biri 500 lira almıştır.

İstanbul'da Barbaros Heykeli. Cumhuriyet devrinde millî ben-; ligimizi idrak yolunda başarılan ciddî işlerin güzel ve manalı bir gösterisi olarak 25 Mart 1944'günü İstanbul'da büyük Türk Amirali Barbaros Hayrettin Paşanın bir hey­ keli dikilmiştir. Amiralin

(8)

yüzyıllar-dan beri ihmal edilmiş olan Beşik­ taş'taki türbesinin etrafı açıldıktan sonra, bu meydanı süslemek için bundan daha güzel bir eser düşü­ nülemezdi. Onbinlerce halkın göz­ leri önünde karadeniz ve hava kuv­ vetlerimize, gençlik teşkilâtımıza bağlı kıtaların iştirakile gereken ilgi ve parlaklık içinde yapılan heykelin açılma töreninde Millî Şefimizin etrafını örten Türk Bayrağının kor-delasını uğurlu eliyle kesip heykeli açması, bu olaya hususî bir mâna ve değer vermektedir.

Bilindiği; gibi Amiral Barbaros, tarihimizin en ihtişamlı ve kudretli bir devresinde yaşamış, Türk Bay­ rağını zaferden zafere götürerek yüzyıl süren Akdenize mutlak su­ retle hâkimiyetimizin temellerini kurmuştur. Elindeki vasıtaların mah­ dut olmasına rağmen, kat kat üstün düşman kuvetlerini, cesareti, maha­ reti, kısaca dehası sayesinde yen­ mesini bilmiştir. Preveze deniz mu­ harebesi Türk dehası ve gücünün en tipik bir örneğidir. Fakat Bar­ baros'ta en çok dikkate değer ci­ het, sırf kendi inisiyatifi ve gayreti ile Kuzey Afrika'da kurmuş oldu­ ğu saltanatı, şahsına maletmiyerek bunu o zamanki büyük Türk Dev­

letine katmak, devletin kendisine vermiş olduğu paye ve mevki ile iktifa etmek suretiyle şahsî hırs ve ta-roalardan tamamiyle sıyrılarak Ka­ nunî Sultan Süleyman devrinin Türk satveti ile mütenasip bir büyüklük göstermiş, memlekete ve millete hizmeti her şeyin üstünde tutmuş olmasıdır.

Hakikî yurt severlere her ba­ kımdan en mükemmel bir örnek teş-kil edebilecek olan bu kadar fera­ gat, fazilet ve asalet sahibi kah­ raman bir evlâdına heykel dikmek suretiyle Cumhuriyet devrinde Türk Ulusunun gösterdiği kadirşinaslık, bu milletin kendisine gerçekten hiz­ met etmiş olanları hiç bir zaman unutmayacağını, böylelerini daima minnet ve şükranla anacağını, bağ­ rına basacağını gösteren canlı, bir misaldir.

Bu anıtın Türk heykelcileri tarafından yapılmış olması, bütün ifadede Türk duyuşu ve düşünüşü­ nün tecelli etmesi de yine Cumhu­ riyet devrinde dev adımlarla iler-liyen Türk sanatçılığı adına göğüs­ leri kabartacak bir olay olarak ay­ rıca kayda değer.

Referanslar

Benzer Belgeler

The impacts that global warming has created and will probably create on aquatic ecosystem can be listed as increase in water temperature and drying of the lakes, regression

Her ne kadar farklı yıllara ait, farklı çevresel koşullara sahip kazılardan elde edilen örnekler farklı dayanıklılıklarda olsa da femur gövdesi kuvvetli yapısı

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü öğretim elemanları ve öğrencileri olarak, bölümümüzün merhum öğretim üyelerinden

Osteogenesis (kemikleşme) sürecinde iki tür kemikleşme merkezi görülür: İntramembranöz (birincil) kemikleşme ve endochondral (ikincil kemikleşme) (Resim 1,

Keza, marjinal faydanın doğrusal veya artan eğilimde olduğu durumlarda da hoşgörülen hırsızlık üzerinden bir gıda transferi mümkün olmayacaktır.. Karşılık

Yaşam alanlarında yaşlı ve engelli gibi farklı özellik ve kapasitede bireylerin de yaşadığı bilinciyle bireylerin yaşam kalitesini artıracak tasarımların yapılması

İnsanların ve toplumların kimliklerini, ait oldukları kültürel sistem belirler. Bu sosyal gerçek, sosyal bilimcilerce ulaşılan bir genellemedir. Toplumsal grupların

Ancak Anadolu’da uzun bir dönem yaşamış ve daha geniş bir yayılma göstermiş, ayrıca beslenme kültürleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğumuz Hititlerin