• Sonuç bulunamadı

İslam Bilim Tarihinden Bir Sayfa: Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ nehâran (İnceleme, Tenkitli Metin ve Çeviri)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İslam Bilim Tarihinden Bir Sayfa: Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ nehâran (İnceleme, Tenkitli Metin ve Çeviri)"

Copied!
43
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

39

İslam Bilim Tarihinden

Bir Sayfa: Risâle fî sebebi

zuhûri’l-kevâkib leylen ve

hafâihâ nehâran (İnceleme,

Tenkitli Metin ve Çeviri)

Tuna Tunagöz

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı. ttunagoz@cu.edu.tr

Öz

Bu makalede, yıldızların sadece geceleri görülmesinin ne-denlerini açıklamayı konu edinen Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ nehâran adlı eser incelenmektedir. Risalenin adındaki ve aidiyetindeki belirsizlikler, yazmala-rın, biyografik ve tarihi kaynakların desteğiyle giderilmek-te, Ebü’l-Berekât Bağdadi’ye ait olduğu anlaşılan risalenin muhtemel yazım dönemine işaret edilmekte ve mevcut nüs-haları tanıtılmaktadır. Ayrıca, risalenin tahkiki ve tercümesi verilmekte ve metnin içerik analizi yapılmaktadır. Yapılan analiz sonucunda Bağdadi’ye göre yıldızların gündüz görül-memesinin sebebi güneş ışıklarının yıldızların ışıklarını bas-tıracak derecede güçlü olması olduğu tespit edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: İslam Bilim Tarihi, Gökbilim, İslam

Fel-sefesi, Ebü’l-Berekât Bağdadi, İbn Sina. Dîvân DİSİPLİNLERARASI

ÇALIŞMALAR DERGİSİ

(2)

Dîvân

2015/1

40

Giriş

KLASİK DÖNEM İSLAM FELSEFESİ tarihi bir açı-dan İslam bilim tarihi olarak da görülebilir. Nazari ve amelî ilim-lerin birbirinden kopuk uzmanlıklar olarak görülmediği bir çağda, pek çok Müslüman entelektüel bir taraftan karmaşık nazari mese-lelerle uğraşırken, diğer taraftan bugün doğa bilimleri olarak anı-lan sahalarda eser vermişti. Cabir ibn Hayyan (ö. 815), Kindi (ö. ykl. 866), Ebu Bekir Razi (ö. 925), Farabi (ö. 950), İbn Sina (ö. 1037), İbnü’l-Heysem (ö. ykl. 1040), Biruni (ö. ykl. 1061), Ömer Hayyam (ö. ykl. 1132), Ebü’l-Berekât Bağdadi (ö. 1152) ve Nasirüddin Tusi’nin (ö. 1274) çalışmaları bu tespiti örnekleyecek niteliktedir.

İslam bilim tarihinde yoğun mesai harcanan ve değerli ürünler ortaya konan alanlardan birisi de gökbilimdir

(ilmü’l-hey’e/ilmü’l-felek). Bilimsel anlamda gökbilim, aritmetik, geometri ve müzik ile

birlikte matematik bilimler (riyâziyyât) arasında sayılmış ve “yıldız falcılığı” diyebileceğimiz astrolojiden (ilmü ahkâmi’n-nücûm) ayrı tutulmuştur.1

İslam coğrafyasında gökbilim araştırmalarının başlangıcı tercü-me hareketlerine dayanmaktadır. Abbasi Halifesi Mansur’un (slt. 754-775) isteğiyle, Brahmagupta’nın (ö. ykl. 670) Brahma-Sphuta

Siddhanta isimli eseri Muhammed ibn İbrahim Fezârî (ö. 806)

ta-rafından es-Sindhind; sonrasında Batlamyus’a (ö. ykl. 170) ait

Mat-hematikes Suntaksis, birkaç mütercim tarafından el-Mecistî adıyla

çevrilmiş ve bu eserlerden özellikle ikincisi kaynak kitap olmuştur.2 Kuruluş sürecinin ardından, Harizmi (ö. 847’den sonra), Fergani (ö. 861’den sonra), Ebu Ma‘şer Belhi (ö. 886), Sabit ibn Kurre (ö. 901), Neyrizi (ö. ykl. 922), Bettani (ö. 929), Abdurrahman Sufi (ö. 986), Mecriti (ö. 1007), İbnü’l-Heysem, Biruni, İbnü’z-Zerkale (ö. 1100), Cabir ibn Eflah (ö. 12. yy.) gibi uzman alimler, İslam gökbili-mini kaynaklarının ötesine taşıdıkları gibi, Latin Avrupa’daki gök-bilim çalışmalarını da etkilemişlerdir.3

1 İbn Sina, Fî aksâmi’l-ulûmi’l-akliyye: el-Mezhebü’t-terbevî inde İbn Sînâ, nşr. Abdülemir Z. Şemseddin (Beyrut: eş-Şeriketü’l-Âlemiyye li’l-Kitâb, 1988), 267-268. İmla, tarihlendirme ve atıfta Dergi’nin yöntemi takip edilmiştir. (T.T.) 2 Cevat, İzgi. “Fezârî, Muhammed b. İbrâhîm.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam

Ansiklopedisi. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c12/c120334.pdf (eriş. tar. 11.12.2015).

3 Tevfik Fehd, “İlm-i Felek,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. http:// www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c22/c220073.pdf (eriş. tar. 08.12.2105).

(3)

Dîvân

2015/1

41

Bu çalışma, İslam bilim ve düşünce tarihine mütevazı bir

katkı-da bulunmayı ve esasen gökbilim literatürüne ait Risâle fî sebebi

zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ nehâran (Yıldızların Geceleri Görülüp Gündüzleri Görülmemesinin Nedeni Hakkında Risale)

isimli eseri tanıtmayı, tenkitli olarak yayımlamayı ve günümüz Türkçesine kazandırmayı amaçlamaktadır.

I. Risalenin İsmi ve Yazarı

Makaleye konu edilen risalenin isminde ve aidiyetinde ihtilaf vardır. Risalenin dünya kütüphanelerinde tespit edilen on altı nüs-hası bulunmaktadır. Nüshaların tümü aynı metne sahiptir; fakat –başlıktaki küçük farklılıkları önemsemez isek– bunlardan Risâle

fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ nehâran ismini taşıyan

üçü, müellifinden bahsetmemektedir.4 Beşi, eseri, yine aynı isimle Ebü’l-Berekât Bağdadi’ye;5 yedisi, Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib bi’l-leyl

lâ bi’n-nehâr (Yıldızların Gündüz Değil, Gece Görülmesi Hakkında Risale) ismiyle İbn Sina’ya nispet etmektedir.6 Bir risalede ise mü-ellif ve eser ismi yer almamaktadır.7

Bu yazmaları inceleyen muasır yazarlar da risalenin yazarı ko-nusunda farklı görüşler serdetmişlerdir. Esere ilişkin ilk çalışma, İslam bilim tarihi araştırmalarıyla sivrilen Alman araştırmacı Eil-hard Wiedemann’a (ö. 1928) aittir. Wiedemann, 1909 tarihli ça-lışmasında, Bağdadi’ye atfedilen Berlin Milli Kütüphanesi’ndeki nüshayı (no. 466/8) temel alarak risaleyi, serbest ve özet bir şekilde

4 Tahran, Kitâbhâne-i Millî-yi Melik, no. 2412/2; Kitâbhâne-i Merkezî-yi Dânişgâh-i Tahrân, no. 4732/2; Meşhed, Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i Razavî, no. 11452/16. Bazı yazmaların temininde yardımcı olan Doç. Dr. Hayri Kaplan’a müteşekkirim.

5 Tahran, Kitâbhâne-i Meclis-i Şûrâ-yı Millî, no. 3923/22; Kitâbhâne-i Merkezî-yi Dânişgâh-i Tahrân, no. 2783/1, 6710/18; Berlin, Staatsbibliothek, Peter-mann II, no. 466/8; Meşhed, Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i Razavî, no. 6012. 6 İstanbul, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, no. 4832/13; Meşhed,

Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i Razavî, no. 5295/1, no. 5590/3, no. 12124/10, no. 12297/27; Tahran, Kitâbhâne-i Asgar Mehdevî, no. 282/6; Kitâbhâne-i Dânişgede-i İlâhiyyât, no. 709/2.

7 Krakow, Jagiello´nska Biblioteka, Ms. or. fol. (Mf.), no. 218/34, vr. 440b-443a. Nüsha, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin’den Polonya Krakow’a nakledil-miştir.

(4)

Dîvân

2015/1

42

Almancaya aktarmıştır.8 Bunu, Kandilli Rasathanesi’nin kurucu müdürü Fatin Gökmen’in (ö. 1955) çevirisi takip etmiştir. Gökmen, 1937 yılında yayımlanan çalışmasında Meşhed’de ve Selimiye Kütüphanesi’nde olduğunu söylediği fakat kayıt numaralarından bahsetmediği nüshaları kullanarak İbn Sina’ya atfedildiğini söyle-diği risalenin tam metnini Türkçeye çevirmiştir.9 Süheyl Ünver (ö. 1986) ise, Ayasofya Kütüphanesi’nde 4832/13 numaralı yazmayı kullanarak risaleyi serbest ve tasviri olarak tercüme etmiş 1946 yı-lında İngilizce, 1955 yıyı-lında Türkçe olarak yayımlamıştır. Ona göre, bu risale İbn Sina’ya aittir.10

Carl Brockelmann (ö. 1956) Arapça yazma eserler literatürüne dair şaheseri Geschichte der arabischen Litteratur’de, eseri Ebü’l-Berekât Bağdadi’ye;11 ek cildinde ise İbn Sina’ya ait göstermiştir.12 İslam felsefesi tarihine yönelik önemli çalışmalara imza atan Geor-ges Anawati (ö. 1994), İbn Sina eserlerini konu edinen Müellefâtü

İbn Sînâ isimli eserinde risaleyi İbn Sina’ya nispet etmiş;13 aynı konuda eser kaleme alan Yahya Mehdevi (ö. 2000) ve Osman Er-gin (ö. 1961) ise bu aidiyeti şüpheli bularak Ebü’l-Berekât

ismi-8 Eilhard Wiedemann, “Ueber den Grund, aus dem die Sterne bei Nacht sich-tbar und bei Tage verborgen sind von Hibbat Allah Ibn Malka al Jehudi al Bag-dadi,” Jahrbuch für Photographie und Reproduktionstechnik 23 (1909): 49-54. Almanca metni benimle beraber inceleme lütfunda bulunan Prof. Dr. Süley-man Dönmez’e müteşekkirim.

9 M. Fatin Gökmen, “Yıldızların Gece Görünüp de Gündüz Görünmemesi Hak-kında Şeyhürreis İbni Ali Sina’nın Risâlesi,” Büyük Türk Filozof ve Tıb Üstadı İbni Sina: Şahsiyeti ve Eserleri Hakkında Tetkikler (İstanbul: Türk Tarih Kuru-mu Yayınları, 1937), 1-4. Selimiye Kütüphanesi’nin kataloğunda bu risaleye rastlayamadım. Görüştüğüm kütüphane sorumluları da incelemelerine rağ-men bu risaleyi bulamadıklarını ifade ettiler. Sonuç olarak risaleye ulaşama-dığım gibi, şu an ismi geçen kütüphanede olup olmadığını da bilmiyorum. 10 A. Süheyl Ünver, “Avicenna Explains Why Stars Are Visible at Night and Not

During the Day,” Journal of the History of Medicine and Allied Sciences 2 (1946): 330-334; A. Süheyl Ünver, “İbni Sinanın, Yıldızların Gece Görünüp Gündüz Görülmemeleri Hakkındaki Makalesi,” İbni Sina: Hayatı ve Eserleri Hakkında Çalışmalar (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü, 1955), 106-110. Her üç mütercim de, eserin aidiyet sorununa dair bir atıfta bulunmamakta ve müellifinden emin gözükmektedir.

11 Carl Brockelmann, Geschichte der arabischen Litteratur (GAL), 3 cilt (Lei-den: E. J. Brill, 1898-1942), 1: 460.

12 Brockelmann, Geschichte, 1:822.

13 Georges C. Anawati, Müellefâtü İbn Sînâ (Kahire: Dârü’l-maârif, 1950), 188-189.

(5)

Dîvân

2015/1

43

ni öne çıkarmışlardır.14 Son olarak, risale, Türkiye Diyanet

Vak-fı İslam Ansiklopedisi’nin Ebü’l-Berekât Bağdadi maddesinde

Bağdadi’nin;15 İbn Sina maddesinde ise İbn Sina’nın eserleri ara-sında gösterilmiştir.16

Bütün bu çelişkilerin, eserin gerçek sahibinin kim olduğunu belirlemede göz korkutucu bir etkiye sahip olduğu aşikârdır. Bu-nunla birlikte çözüm için imkânlar tükenmiş değildir. Öncelikle, yazmaların tümü aynı metne sahip olduğu için farklı yazarlar ve eserler söz konusu değildir. Yani, tartışılmakta olan tek bir müel-lifin kaleminden çıkan tek bir risaledir. Risalenin isim problemini şimdilik erteleyelim. Müellif için ise, eldeki verilerin Ebü’l-Berekât Bağdadi’ye işaret ettiğini düşünmekteyim.

Öncelikle, İbn Ebi Usaybia (ö. 1269), Uyûnü’l-enbâ’ isimli ese-rinde, Ebü’l-Berekât Bağdadi’nin hayatından ve eserlerinden bah-settiği bölümde, ona Makâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve

ihtifâihâ nehâran adıyla bir risale nispet etmekte ve

“es-Sultanü’l-Muazzam Gıyasü’d-Din Ebu Şüca Muhammed b. Melikşah (Büyük

Sultan, Dinin Destekçisi, Kahramanlık Timsali Muhammed b. Me-likşah)” için telif edildiğini belirtmektedir.17 İbn Ebi Usaybia’nın lakaplarını ve ismini açıkça verdiği hükümdar, öyle gözüküyor ki Büyük Selçuklu Devleti’nin yedinci sultanı Muhammed Tapar’dan (slt. 1105-1118) başkası değildir.18

14 Yahya Mehdevi, Fihrist-i nüshahâ-yı musannefât-i İbn Sînâ (Tahran: Dânişgâh-i Tahrân, 1954), 277; Osman Ergin, İbni Sina Bibliografyası (İs-tanbul: Osman Yalçın Matbaası, 1956), 61.

15 Mustafa Çağrıcı, “Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c10/c100292. pdf (eriş. tar. 04.12.2015).

16 Ömer Mahir Alper, “İbn Sina,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c20/c200202.pdf (eriş. tar. 02.12.2015)

17 İbn Ebi Usaybia, Uyûnü’l-enbâ’ fî tabakâti’l-etıbba’ (Süleymaniye Kütüp-hanesi, Ragıb Paşa, no. 1033), vr. 171b. “Hafaiha” kelimesi basılı metinde “ihtifaiha” olarak geçmektedir. İbn Ebi Usaybia, Uyûnü’l-enbâ, nşr. Nizar Rıza (Beyrut: Dârü mektebeti’l-hayât, t.y), 376. Bundan sonraki atıflarda, basılı metin esas alınacaktır. (T.T.)

18 Tarihî kaynaklar Muhammed Tapar’ı bu sıfatlarla anmaktadır: İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dimaşk, nşr., Süheyl Zekkar (Dimaşk: Dârü Hassân li’t-tıbâa ve’n-neşr, 1983), 244, 250, 255; İbnü’l-İmrânî, el-İnbâ’ fî târîhi’l-hulefâ’, nşr., Kasım Samerrai (Kahire: Dârü’l-âfâki’l-Arabiyye, 2001), 211; İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-târîh, nşr., Ö. Abdüsselam Tedmüri (Beyrut: Dârü’l-kitâbi’l-arabî, 1997), cilt VIII, 429-430; Şemseddin Zehebi, Târîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l-meşâhîr ve’l-a‘lâm nşr., Ö. Abdüsselam Tedmüri (Bey-rut: Dârü’l-kitâbi’l-Arabî, 1993), cilt XXXIV, 21.

(6)

Dîvân

2015/1

44

Klasik dönemden Zehebi (ö. 1348) ve Safedi (ö. 1363), modern dönemden Bağdatlı İsmail Paşa (ö. 1920), Zirikli (ö. 1976) ve Keh-hale (ö. 1987) eseri Bağdadi’ye izafe etmekte, fakat kim için telif edildiğinden bahsetmemektedir.19 Buna karşılık, hiçbiri risaleyi İbn Sina’ya ait eserler listesinde göstermez. Sadece yakın bir ad taşıyan Makâle fî rü’yeti’l-kevâkib (Yıldızların Görülmesi

Hakkın-da Risale) isimli eser İbnü’l-Heysem’e atfedilmektedir.20 Bu eserin yazarına nispetinde bir sorun olmadığı gibi, elimizdeki metin de bambaşka bir içerik sunmaktadır.21 Kısaca, ismi geçen tüm klasik ve modern tabakât kaynakları yazarın Ebü’l-Berekât Bağdadi oldu-ğunda ittifak ederler.

Muhtemel bir belirsizlik, risalenin ithaf edildiği şahsın kimliği üze-rinde yoğunlaşabilir. Zira İbn Ebi Usaybia bu konuda suskun kal-makta, yazmalar da sadece “es-Sultanü’l-muazzam Gıyasü’d-Dünya ve’d-Din” (Büyük Sultan, Din ve Dünya İşlerinin Destekçisi) lakaplı birisinden bahsetmektedir. Bu lakaplar ise, ileride bahsedileceği üzere, birkaç Selçuklu hükümdarları tarafından kullanılmaktadır.

İbn Ebi Usaybia’ya rağmen, bahsedilen lakap vesilesiyle hala İbn Sina ihtimali üzerinde durmamız çözüm adına bir katkı sağlamaz. Zira filozofun yakın temasının olduğu hükümdarlardan22 hiçbirisi; yani Samani hükümdarları Nuh ibn Mansur23 (slt. 976-997), Man-sur ibn Nuh (slt. 997-999) ve İsmail ibn Nuh (slt. 999-1005), Büveyhi hükümdarı Şemsüddevle (slt. 999-1021) ve Kâkûyî Emiri Alüddevle

19 Zehebi, Târîhu’l-İslâm, cilt XXXVIII, 42; Halil b. Aybek Safedi, el-Vâfi bi’l-vefeyât, nşr., Ahmed el-Arnaut ve Türki Mustafa (Beyrut: Dârü ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, 2000), cilt XXVII, 178; İsmail Paşa Bağdadi, Hediyyetü’l-ârifîn: esmâü’l-müellifîn ve âsârü’l-musannifîn, çev., Rifat Bilge, tsh. M. Kemal İnal, Avni Aktuç (Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, 1955), cilt II, 506; Hayred-din Zirikli, el-A‘lâm: kâmusü terâcim li-eşheri’r-ricâl ve’n-nisâ mine’l-Arab ve’l-müsta‘ribîn ve’l-müsteşrikîn (Beyrut: Dârü’l-ilm li’l-melâyîn, 2002), cilt VIII, 74; Ö. Rıza el-Kehhale, Mu‘cemü’l-müellifîn (Beyrut: Müessesetü’r-risâle, 1994), cilt IV, 59.

20 İbn Ebi Usaybia, Uyûnü’l-enbâ’, 559; İbnü’l-Kıftî, İhbâru’l-ulemâ’ bi-ahbâri’l-hükemâ’, nşr., İbrahim Şemseddin (Beyrut: Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, 2005), 129.

21 Bkz. “On Seeing the Stars: Edition and Translation of Ibn al-Haytham’s Ri-sala fi Ru’yat al-kawakib,” Zeitschrift für Geschichte der arabisch-islamisc-hen Wissenschaften 7 (1991-1992): 36-66.

22 Bkz. Alper, “İbn Sina.”

23 Makâle fî’n-nefs ona ithaf edilmiştir. İbn Sina, Makâle fî’n-nefs, British Lib-rary, Oriental Manuscripts, no. 7473, vr. 188b; Anawati, Müellefâtü İbn Sînâ, 160.

(7)

Dîvân

2015/1

45

Muhammed ibn Rüstem (slt 1008-1041)24 bu lakapla anılmazlar.

Dolayısıyla, İbn Sina ihtimalini tümüyle dışarıda bırakmak gerekir. Bağdadi’ye gelince, onun, özellikle tıptaki uzmanlığı vesilesiyle, daha önce ismi geçen Muhammed Tapar, Irak Selçuklu hüküm-darları Mahmud ibn Muhammed Tapar (slt. 1118-1131) ve Mesud ibn Muhammed Tapar (slt. 1134-1152); Abbasi Halifeleri Müster-şid-Billah (slt. 1118-1135), Muktefi-Liemrillah (slt. 1136-1160) ve Kâkûyî Emiri Alaüddevle Feramürz ibn Ali (slt 1095-1141)25 gibi devrin siyasi liderleriyle çalışma imkânı bulduğu bilinmektedir.26

Müsterşid-Billah, Muktefi-Liemrillah ve Alüddevle zaten lakap ol-duğu; Irak Selçuklularının ilk hükümdarı Mahmud ibn Muhammed Tapar’ın lakabı da “Mugisü’d-dünya ve’d-din” (Din ve Dünya İşlerinin Yardımcısı) olduğu için bu seçenekleri baştan eleyebiliriz. Lakin Mu-hammed Tapar gibi, Irak Selçukluların ikinci hükümdarı Mesud ibn Muhammed Tapar da “Gıyasü’d-dünya ve’d-din” diye anılmaktadır.27 24 Danişnâme-i Alâi ona ithaf edilmiştir. İbn Sina, Danişnâme-i Alâi: Alâi Hik-met Kitabı, nşr. ve çev. Murat Demirkol (İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurum Başkanlığı Yayınları, 2013), vr. 1b.

25 Bağdadi, pek bilinmeyen ve neşredilmemiş eseri Risâle fi’l-melâl’i ona it-haf etmiştir. Risalenin iki nüshasını tespit edebildim: Kum, Kitâbhâne-i Âyetullâh Mar‘aşi, no. 12388/16, s. 203-205; Tahran: Kitâbhâne-i Millî-yi Melik, no. 1573/20, vr. 59a-63b. Mahmud Mar‘aşi, Fihrist-i nüshahâ-yı hattî-yi Kitâbhâne-i Büzürg-i Hazret-i Âyetullâhi’l-Uzmâ Mar‘aşî-yi Necefî, 12201-12600 (Kum: Kitâbhâne-i Büzürg-i Hazret-i Âyetullâhi’l-Uzmâ Mar‘aşî-yi Necefî, 2001), cilt XXXI, s. 316; Îrec Afşar vd., Fihrist-i kitâbhâ-yı hattî-yi Kitâbhâne-i Millî-yi Melik vâbeste be-Âstân-i Kuds-i Razavî (Tah-ran: Kitâbhâne ve Mûze-yi Millî Melik, Âstân-i Kuds-i Razavî, 1992), cilt IX, 227.

26 Bkz. Zahirüddin Beyhaki, Tetimmetü sıvâni’l-hikme, nşr., Refik el-Acem (Beyrut: Dârü’l-fikri’l-Lübnânî, 1994), 126; İbnü’l-Kıftî, İhbâru’l-ulemâ’, 258; İbn Hallikan, Vefeyâtü’l-a‘yân ve enbâü ebnâi’z-zamân, nşr., İhsan Abbas (Beyrut: Dâru sâdır, t.y.), cilt V, 342; cilt VI, 76; Şemseddin Şehre-zuri, Nüzhetü’l-ervâh ve ravzatü’l-efrâh, nşr., A. Ebu Şüveyrib (Trablus: Cem‘iyyetü’d-Daveti’l-İslâmiyyeti’l-Âlemiyye, 1988), 344; Zirikli, el-A‘lâm, cilt VIII, 74.

27 İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dimaşk, 429, 441, 443, 494; İbnü’l-İmrânî, el-İnbâ’ fî târîhi’l-hulefâ’, 219, 221, 225; İbnü’l-Cevzi, el-Muntazam fî târîhi’l-ümem ve’l-mülûk, nşr., Muhammed A. Ata ve Mustafa A. Ata (Beyrut: Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, 1992), cilt XVII, 295, 297; Zehebi, Târîhu’l-İslâm, cilt XXXVI, 48, 50. Altıncı hükümdar Muhammed ibn Mahmud da (slt. 1153-1159) dedesi Muhammed Tapar’la aynı lakaba sahiptir; fakat Bağdadi ile teşrik-i mesaisi olmadığı ve onun vefatından sonra iktidara geçtiği için aradığımız kişi olamaz. Bkz. Kıvamüddin Bündari, Kitâbü târihi Devleti Âl-i Selçuk (Mısır: Matbaatü’l-mevsûât, 1900), 210; İbnü’l-Esir, el-Kâmil fî’t-târîh, cilt IX, 226.

(8)

Dîvân

2015/1

46

Bir adayımız daha olduğuna göre, Bağdadi’nin hitabının Mu-hammed Tapar’a mı oğlu Mesud’a mı olduğunu tespit etmemiz gerekir. Ben birkaç nedenle Muhammed Tapar isminin öne çıktı-ğını düşünüyorum:

Öncelikle, risalenin üslubu, Bağdadi’nin ömrünün sonlarında telif ettiği el-Kitâbü’l-mu‘teber fî’l-hikme’yi ciddi biçimde andır-makta; fakat en geç Nisan 1144 tarihli28 bu kitaba nazaran, gelişmiş üslubun önceki evresine tekabül ettiği hissini uyandırmaktadır. Aşağıdaki karşılaştırmada üslup ve kısmen içerik yakınlığı açık bi-çimde gözükmektedir:29 Risâle, par. 6:

نول لا ،ءاوهلاك فاّفش مسج ًاضيأ ءامسلا ّنإ

ءضيُت لاف ،اهيلع اهقاشرإب راونلأا لبقت لاو ،اهل

ًافاّفش ًامسج ءامسلا نكي لم لوف )...( .لمظُت لاو

نم ىرُت لا هيو ،اهئارو نم بكاوكلا هذه رُت لم

.قيقر رادج ءارو

Gökyüzü, hava gibi saydam bir cisimdir, renksizdir ve Güneş’in ışıtmasıyla ışıklanmaz; ne ay-dınlatır ne de karartır. (...) Şayet gökyüzü saydam bir cisim olma-saydı ince bir duvarın ardından bile görülemeyen bu yıldızlar, yedi göğün ardından görüle-mezlerdi. el-Kitâbü’l-mu‘teber, c. II, s. 185:

رظاونلا بجحي لاو ،هل نول لا فاّفش ءاوهلا ّنإ

ام بجحي لا فاّفش ءاملاو .ةّتبلا هئارو اّمع

ام نول لهف .ءاوهلا فافشإ نود هّنكل ،هئارو

ىري لا يذلا ءاوهلا ينبو هنيب قّفريو هب صربي

لب ،تاذلاب ءاوهلا كردي لا صربلا ّنإف .ةّتبلا

.ضعرلاب

Hava saydam ve renksizdir; ar-dındakileri perdeleyemez. Su da saydamdır; ardındakileri perde-leyemez. Fakat onun saydamlığı havadan azdır. Bundan dolayı, görülebilen bir rengi vardır ve asla görülemeyen havadan ayırt edilir. Göz havanın kendisini gö-remez; sadece arazlarını [görür].

28 El-Kitâbü’l-mu‘teber’in eldeki en eski nüshası Şevval 538/Nisan 1144 tarih-lidir. Müellif nüshasından istinsah edilen yazma, Necef Haydariyye/Gare-viyye kütüphanesinde bulunmaktadır. Ahmed Hüseyni, Fihrisü mahtûtâti Hizâneti’r-Ravzati’l-Haydariyye fî’n-Necefi’l-eşref (Necef: Matbaatü’n-Nu‘mân, 1971), 71; Aga Büzürg-i Tahrani, Zeylü keşfi’z-zünûn (Beyrut: Dârü ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, 2008), 91-92.

29 Ebü’l-Berekât Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber fi’l-hikme, nşr. Zeynelabidin Musevi (Haydarabad: İdâretü Cem‘iyyeti Dâireti’l-Maârifi’l-Osmâniyye, 1938-1939). Risale alıntıları, makale sonundaki tahkikli metnin paragrafla-rına göredir.

(9)

Dîvân 2015/1

47

Risâle, par. 3:

ذفني ّ ِهملدملا ليللا فى ناسنلإا ّنأ )...(

،ًالمظُم هدقتعي يذلا ،ءاضفلا اذه فى هصرب

بقرأ دهاشي لا هوو ،اهايرف بكاوكلا لىإ

ىري امّنإ صربلا ّنلأ ؛لكذ امّنإو .هيلإ ماسجلأا

،سمشلاك هتاذ نم ،رون هيلع ام ماسجلأا نم

ضرلأاو لابجلاو ناردجلاو رمقلاك هيرغ نم وأ

.اهوحنو

Kapkaranlık bir gecede, insan gözü, kendisine en yakın şeyle-ri göremezken, insanın karanlık olduğunu zannettiği bu göğü aşıp yıldızları görür. Bu böyle-dir; çünkü göz, sadece, Güneş gibi kendisinden dolayı ya da Ay, yükselti, dağ ve toprak gibi başkasından dolayı ışığı olan şeyleri görür. el-Kitâbü’l-mu‘teber, c. II, s. 331:

ّتمي امّنإ راصبلإا ّنأ ملوعملا رهاظلا نم

ةّيئرملا ءايشلأا لىع ةعقاولا راونلأاب تاناويحلل

ّنإف .امهنيب ط ِّسوتملا ءاضفلا وأ ءاوهلا لىع لا

فى بكاوكلا ينبو اننيب ط ّسوتملا ءاضفلا

لم اذإ اّنم ةبيقرلا ءايشلأا هيف ىرن لا ليللا

لىع بكاوكلا ىرنو ،بكاوكلاك ةيرنتسم نكت

دعُب نع ّ ِهملدملا ليللا فى اهارن رانلاو .اهدعُب

ىرن لا امك راهنلا ءوض فى لهثم لىع اهارن لا

.ًاراهن بكاوكلا

Açıktır ki, görme, hayvanlar için, sadece görülen şey ler üzerine düşen -aradaki havaya veya at-mosfere değil- ışıklar sayesinde mümkün olur. Geceleyin, yıl-dızlarla bizim aramızda yer alan atmosferde, bize yakın şeyleri, eğer yıldızlar gibi ışıklı değil-se göremeyiz. Uzak olmalarına rağmen yıldızları görürüz. Ateşi, kapkaranlık bir gecede, gün ışı-ğında göremeyeceğimiz bir me-safeden görürüz. Gündüz vakti yıldızları da göremeyiz. Risâle, par. 5:

ًاصلاخ تاقولأا نم تقو فى نوكي لاو )...(

صلاخب سيل لكذكف ،هيف طلخ لا ًايفاص

.تاقولأا نم تقو فى فافشلإا

(…) Hiçbir zaman tamamen ka-tışıksız değildir, dola yısıyla hiç-bir zaman tam saydam değildir.

el-Kitabü’l-mu‘teber, c. II, s. 133:

هلوعي لاو حير هيلع ّبهي لا لابجلا خمشأ ّنإو

.تاقولأا نم تقو فى ثيغ هلنزي لاو يمغ

Yüksek dağların zirvelerinde rüzgâr esmez, bulut ol maz, hiç-bir zaman yağmur yağmaz. Risalenin, Bağdadi’nin gençlik dönemine ait olma ihtimali, ri-salenin son paragrafındaki “bu, emsallerinden gerideki kimsenin soruya cevabı ve sorunu bütünüyle çözüşüdür.” ifadesi ile destek-lenebilir. Bir tevazu ifadesinde “tam çözüm sunan kişi” nitelemesi olamayacağına göre, “emsallerinden gerideki kimse” ifadesini

(10)

du-Dîvân

2015/1

48

rum tespiti olarak değerlendirmek ve risaleyi Bağdadi’nin kendi-sini özellikle gökbilim sahasında yeterli görmediği yıllara havale etmek mümkündür. Bu durumda -Bağdadi 1152’de vefat ettiğine göre-30 eserin ithafı için uygun şahıs, 1134 yılında iktidara geçen Sultan Mesud değil, 1105 yılında iktidara geçen Muhammed Tapar olmaktadır.

Sultan Muhammed Tapar ile oğlu Mesud’un ilgi farklılıkları da bir başka destek olabilir. Zira, Muhammed Tapar ilme, sanata, ilmî meclislere rağbeti ile tanınmaktadır.31 Gazzali (ö. 1111),

Nasîhatü’l-mülûk’u ona ithaf etmiş;32 İbnü’l-Belhi (ö. 12. yy.), Farsnâme’yi onun emriyle yazmıştır.33 Mesud ise, eğlenceye, mizaha ve ava olan ilgisi ile bilinen bir hükümdardır.34 Hatta Zahirüddin Beyhaki’ye göre (ö. 1169), avda bir aslan tarafından yaralanmasının akabinde vefat etmiştir.35

Kısaca, bütün bu hususlar İbn Ebi Usaybia’nın verdiği ayrıntıyı doğrular niteliktedir. Yani risale, Ebü’l-Berekât Bağdadi tarafın-dan, çeşitli vesilelerle görüştüğü36 Muhammed Tapar’ın sorduğu bir soru üzerine telif edilmiştir.

Bu bahsi, eserin ismi ile tamamlayalım. Metnin güçlü desteği bu kez çözümü kolaylaştırmaktadır: Bütün yazmalar ilk paragrafla-rında soru sahibinden –yani Muhammed Tapar’dan– ve sorusun-dan bahsederken şu ifadeyi kullanır: “…kâne bi-letâfeti fikrihî ve

30 İhtilaflı olmasına karşın, bu tarihin tercih gerekçelerine dair bkz. Tuna Tu-nagöz, “Ebu’l-Berakat el-Bağdadi’de Tanrı Düşüncesi” (Doktora Tezi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012), 12-14.

31 Reşidüddin Fazlullah, Câmi‘u’t-tevârîh: Selçuklu Devleti, çev., Erhan Gök-su, H. Hüseyin Göksu (İstanbul: Selenge Yayınları, 2010), 156; Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi 498-511/1105-1118 (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1990), 151-153.

32 Katib Çelebi, Keşfü’z-zünûn an esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn, nşr., Şerafettin Yaltkaya ve Rıfat Belge (İstanbul: Maârif Matbaası, 1941), cilt I, 337; Ah-med Şemseddin, “Temhid,” et-Tibrü’l-mesbûk fî nasîhati’l-mülûk (Beyrut: Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, 1988), 6. Eserin, Muhammed Tapar’ın hakimiyet yıllarında Horasan valiliği yapan kardeşi Sencer’e (ö. 1157) ithafen kaleme alındığı da söylenmiştir. Casim Avcı, “Nasîhatü’l-Mülûk,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/ c32/c320285.pdf (eriş. tar. 10.12.2105)

33 İbnü’l-Belhi, Farsnâme, çev., Yusuf el-Hadi (Kahire: ed-Dârü’s-sekâfiyye li’n-neşr, 2001), 12, 19.

34 Reşidüddin Fazlullah, Câmi‘u’t-tevârîh, 198; Sümer, “Mesud b. Muham-med Tapar.”

35 Beyhaki, Tetimmetü sıvâni’l-hikme, 126.

36 Beyhaki, Tetimmetü sıvâni’l-hikme, 126; Şemseddin Şehrezuri, Nüzhetü’l-ervâh, 344; Zirikli, el-‘lâm, cilt VIII, 74.

(11)

Dîvân

2015/1

49

sekâfeti zihnihî tefekkara fikran hakîmen fî sebebi zuhûri’l-kevâkib

leylen ve hafâihâ nehâran” (…ince düşünüşünün ve bilgi

birikimi-nin sonucu olarak yıldızların gece görülüp gündüz görülmemesibirikimi-nin nedeni hakkında bilgece bir düşünce ortaya koydu.) Kuvvetle

muh-temel, ilk metin, bu açıklayıcı ifadeye eseri betimleyen “Risâle” kaydını ekleyerek başlığını Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen

ve hafâihâ nehâran olarak belirlemiştir. Ardından, önemli

mik-tardaki nüsha bu isme sadık kalmış; fakat zamanla müstensihler vesilesiyle küçük değişimler oluşmuştur. İbn Sina’ya nispet edilen

Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib bi’l-leyl lâ bi’n-nehâr başlığına güvenmek

için ise bir neden yoktur. Görünen o ki, bu nüshalardaki tüm isim-ler, tarihin yıpratıcı ve dönüştürücü etkisine maruz kalmıştır.

II. Risalenin Telif Dönemi

Yazmalar hiçbir ipucu vermediğinden, telif dönemine ilişkin çıkarsama sadece Muhammed Tapar hakkındaki tarihi bilgiler kullanılarak elde edilebilir. Tarihi kaynaklarımıza göre, Sultan Muhammed Tapar, 21 Ocak 1082 tarihinde dünyaya gelmiş, üvey ağabeyi Sultan Berkyaruk (slt. 1092-1104) ile 1098-1104 yılları ara-sında saltanat mücadelesine girmiş ve Berkyaruk’un ölümünün ar-dından Büyük Selçuklu Devleti’nin yedinci hükümdarı olarak 1105 tarihinde tahta oturmuştur.37 Ne var ki, Abbasi Halifesi Müstazhir-Billah’ın (slt. 1094-1118), sultanlığını tasdik ederek ona “Gıyasü’d-dünya ve’d-din” lakabını vermesi ve onun adına hutbe okutması 4 Kasım 1099 tarihlidir.38 Dolayısıyla, telif için tarihlemeyi bugünden başlatmak mümkün olabilir. Fakat bu tarihi, iki nedenden ötürü erken bir başlangıç olarak değerlendiriyorum.

İlki, risalenin, metinden anlaşılacağı üzere, Muhammed Tapar’ın ilim meclisindeki bir tartışma vesilesiyle kaleme alınmış olmasıdır. İlmî tartışmaların hâkimiyet mücadeleleri arasında yapılabilmesi, takdire şayan olacaksa da oldukça zayıf bir ihtimaldir. Diğeri, Berk-yaruk-Muhammed Tapar arasındaki saltanat kavgası devam eder-ken “es-Sultanü’l-Muazzam Gıyasü’d-dünya ve’d-din” lakabını kullanarak bir risale telif etmenin, Bağdadi açısından oluşturacağı risktir. Zira, güç dengeleri sürekli değişmiş, güçlü olanın yanında

37 Özaydın, “Berkyaruk.” Özaydın, “Muhammed Tapar.” 38 İbnü’l-Esir, c. VIII, 429-430; Zehebi, c. XXXIV, 21.

(12)

Dîvân

2015/1

50

görünen halife Müstazhir-Billah, 31 Aralık 1099 tarihi itibariyle hut-belerin tekrardan Berkyaruk adına okunması talimatını vermiştir.39 Bu süreç içerisinde de egemen taraf Berkyaruk olmuş; henüz yirmi üç yaşında iken vefat edişi Muhammed Tapar’ın sultanlığına kapı aralamıştır.40 Hilafet başkenti Bağdat’ta yaşayan Ebü’l-Berekât’ın, meselenin ciddiyetini kavramış olmasını beklemek doğaldır. Do-layısıyla, makul olan, risalenin Muhammed Tapar’ın hakimiyetini tesis ettiği yıl ile vefat ettiği yıl arasında, yani 1105-1118 aralığında yazılmış olmasıdır.

Risalenin Bağdadi külliyatındaki tarihsel yerine dair net bir hü-küm vermek mümkün değildir. Eserlerinin bir kısmının günümüze ulaşmaması, ulaşanlardan da net bir tarih elde edilememesi, sadece eldeki kısıtlı veri üzerinden çıkarım yapmaya imkân tanır. Kur’an ayetlerine ve hadislere atıfta bulunan Risâle fi’l-akl ve mâhiyyetih,41 Yahudi iken ömrünün sonlarında Müslüman olan42 filozofun son eseri olmaya adaydır. Bahsedildiği üzere, Nisan 1144’ten sonrasına ait olmayan el-Kitâbü’l-mu‘teber büyük ihtimalle bir önceki eser-dir. 1143 tarihli yazması bulunan43 Kitâbü’t-tefsîr44 (Kohelet’in Vaiz Kitabının Şerhi),45 Mu‘teber’den önce olmalıdır. Alaüddevle Fera-mürz 1141 yılında vefat ettiğine göre, Risâle fî’l-melâl bu tarihten sonra yazılamaz. Fakat onun hükümdarlığının uzunluğu (1095-1141) herhangi bir tahmini güçleştirir. Çabuk iyileştirici meşhur ilaç terkibi el-Berşeasâ,46 Kitâbü’l-akrâbâzîn’deki47 formülleri açık-ladığına göre, onu takip eder. İlave terkipler içeren Emînü’l-ervâh48

39 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, cilt VIII, 433-435; Zehebi, Târîhu’l-İslâm, cilt XXXIV, 22.

40 Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, 26-37.

41 Bkz. Leipzig, Universitätsbibliothek, Vollers, no. 882/1, vr. 1a-17a; Ebü’l-Berekât Bağdadi, “Ebü’l-Berekât el-Bağdadi, Sahihi Edilleti’n-Nakl fi Mahiyyeti’l-Akl: Akıl Risâlesi,” çev., Ferruh Özpilavcı, İslami İlimler Dergisi 2 (2010): 247-261.

42 İbnü’l-Kıftî, İhbâru’l-ulemâ’, 224. Bağdadi’nin ihtidasına dair ayrıntılı bir açıklama için bkz. Tunagöz, “Ebu’l-Berakat el-Bağdadi’de Tanrı Düşünce-si,” 17-22.

43 S. Abraham Poznanski, “Mitteilungen aus handschriftlichen Bibelkom-mentaren,” Zeitschrift für hebräische Bibliographie 16 (1913): 32.

44 Beyhaki, Tetimmetü sıvâni’l-hikme, 125.

45 Oxford, Bodleian Library, Pococke, no. 274, vr. 1a-177b. 46 Manisa İl Halk Kütüphanesi, no. 1781/6, vr. 152b-155a. 47 İbn Ebi Usaybia, Uyûnü’l-enbâ’, 376.

(13)

Dîvân

2015/1

51

ise muhtemelen el-Berşeasâ’yı. Son dört eser gibi, Risâle fi’n-nefs49

ile yazması bulunmayan İhtisârü’t-teşrîh50 için kesin bir tarih veri-lemez.

Sonuç olarak mümkün tek hüküm, söz konusu risalenin Bağdadi’nin ilk eserleri arasında yer aldığı ve Risâle fi’l-akl ve

mâhiyyetih, el-Kitâbü’l-mu‘teber ve Kitâbü’t-tefsîr’den önce

yazıl-mış olduğudur.

III. Risalenin Mevcut Nüshaları

Risalenin dünyanın çeşitli kütüphanelerinde tespit edebil-diğim mevcut nüshaları, istinsah tarihleri itibariyle şu şekilde sıralanabilir:51

1. [Meçhul], Zuhûrü’l-kevâkib leylen ve ihtifâihâ nehâran

[sonra-dan eklenmiş], Tahran, Kitâbhâne-i Millî-yi Melik, no. 2412/2, s. 25-31, 659/1260-61, müst. Muhammed ibn Ali Damiğani, Ne-sih, 19 st., 6x15,5 cm.

2. İbn Sina, Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib bi’l-leyl lâ bi’n-nehâr,

İs-tanbul, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, no. 4832/13, vr. 57a-57b, 700/1300-01, Nesih, 32 st. (9x18 cm.), 10,5x19 cm.

3. Ebü’l-Berekât Bağdadi, Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen

ve hafâihâ nehâran, Tahran, Kitâbhâne-i Meclis-i Şûrâ-yı Millî,

no. 3923/22, s. 200-203, 8./14. y.y., Nestalik, 19 st., 13x18 cm.

4. Ebü’l-Berekât Bağdadi, Risâle fî zuhûri’l-kevâkib leylen ve

hafâihâ nehâran, Berlin, Staatsbibliothek, Petermann II, no.

466/8, vr. 47a-48b. ykl. 890/1485, müst. Muhammed b. Ahmed Savi.

49 Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, no. 4855, vr. 104a-109b. 50 İbn Ebi Usaybia, Uyûnü’l-enbâ’, 376.

51 Fihristkân-i nüshahâ-yı hattî-yi İrân (Fenha) (Tahran: Sâzmân-ı isnâd ve Kitâbhâne-yi Millî-yi Cumhûrî-yi İslâmî-yi İrân, 2011), cilt XXII, 369-370; M. Taki Danişpejuh, Fihrist-i Kitâbhâne-i Merkezî-yi Dânişgâh-ı Tahrân (Tahran: Dânişgâh-ı Tahrân, 1911-1991), cilt XIV, 3672; Fihrist-i nüshahâ-yı aksî-yi Merkez-i İhyâ-i Mirâs-ı İslâmî (Kum: Mecmû-i zehâir-i İslâmî, 1998-2008), cilt IV, 172; Wilhelm Ahlwardt, Verzeichnis der arabischen Hands-chriften der Königlichen Bibliothek zu Berlin, cilt V (Berlin: A. Asher & Co., 1887-1899), 139, 140, 157.

(14)

Dîvân

2015/1

52

5. [Meçhul], Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ

nehâran, Meşhed, Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i Razavî, no.

11452/16, 3 vr., 27 Zilkade 1019/10 Şubat 1611, müst. Şihabed-din Ali Tabatabai, 17 st., 12x18 cm.

6. Ebü’l-Berekât el-Bağdadi, Risâle fî zuhûri’l-kevâkib leylen ve

hafâihâ nehâran, Tahran, Kitâbhâne-i Merkezî-yi Dânişgâh-i

Tahrân, no. 6710/19, vr. 65a-65b, müst. Nasirüddin Muham-med Razavi, 11./17. y.y., 42 st. (13x23 cm.), 20x31 cm.

7. İbn Sina, Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib bi’l-leyl lâ bi’n-nehâr,

Meş-hed, Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i Razavî, no. 5295/1, s. 1-2, 1041/1631-32, müst. Muhammed Hüseyin b. Halef Tebrizi, Nestalik, 27-31 st. (11,2x19 cm.), 16,7x25,3 cm.

8. [Meçhul], [başlık yok], Krakow, Jagiello ´nska Biblioteka, Ms. or.

fol. (Mf.), no. 218/34, vr. 440b-443a, 1061/1651, 19 st.

9. [Meçhul], Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ

nehâran, Tahran, Kitâbhâne-i Merkezî-yi Dânişgâh-i Tahrân,

no. 4732/2, s. 27-31, 12./18. y.y., Nestalik, 12 st. (5x11 cm.), 10x17 cm.

10. İbn Sina, Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib bi’l-leyl ve’n-nehâr,

Meş-hed, Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i Razavî, no. 5590/3, s. 146-149, 12./18. y.y., Talik, 17 st. (7,5x13cm.), 13,2x20 cm.

11. İbn Sina, Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib bi’l-leyl lâ bi’n-nehâr,

Meş-hed, Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i Razavî, no. 12124/10, 1 vr., 1308/1890-91, müst. Esedullah ibn Müneccim Mazenderani.

12. İbn Sina, Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib fi’l-leyl lâ bi’n-nehâr, Tahran,

Kitâbhâne-i Asgar Mehdevî, no. 282/6, s. 84, 1309/1891-92, Ne-sih, müst. Muhammed Tahir Meşhedi.

13. İbn Sina, Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib fi’l-leyl lâ bi’n-nehâr,

Meş-hed, Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i Razavî, no. 12297/27, s. 363-364, 1309/1891-92, Nesih, müst. Muhammed Tahir Meşhedi, 31 st., 20,2x33,1 cm.

14. Ebü’l-Berekât Bağdadi, Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen

ve hafâihâ nehâran, Tahran, Kitâbhâne-i Merkezî-yi Dânişgâh-i

Tahrân, no. 2783/1, s. 1-5, 14./20. y.y., Nestalik, 20 st. (7,5x14 cm.), 10,5x17 cm.

15. Ebü’l-Berekât Bağdadi, Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib

ley-len ve hafâihâ nehâran, Meşhed, Kitâbhâne-i Âstân-i Kuds-i

Razavî, no. 6012, Mordad 1311/Ağustos 1932, Nestalik, 16 st. (12x19 cm.), 16,5x22,3 cm.

(15)

Dîvân

2015/1

53

16. İbn Sina, Risâle fi rü’yeti’l-kevakib fi’l-leyl, Tahran, Kitâbhâne-i

Dânişgede-i İlâhiyyât, no. 709/2, vr. 27b-28b, 29 Mordad 1312/20 Ağustos 1933, müst. Habib Simnani, Nesih, 24 st. (11x18 cm.), 13,5x21 cm.52

Fark edileceği üzere, 7./13. yüzyıla ait bir, 8./14. yüzyıla ait iki, 9./15. yüzyıla ait bir nüsha bulunmaktadır. Diğer nüshalardan dört tanesi 11./17. yüzyıla, iki tanesi 12./18. yüzyıla, altı tanesi 14./20. yüzyıla aittir. Dolayısıyla, nüshaların büyük çoğunluğu geç dö-nemlere aittir.

Eldeki en eski nüsha olan 659/1260-61 tarihli Tahran’daki yaz-manın (Melik 2412/2) müellifi belirsizdir. Eser ismi ise sonradan, farklı bir yazı karakteriyle ve kırmızı mürekkeple metnin üst satır arasına sıkıştırılarak eklenmiştir. Bir sonraki, 700/1300-01 tarihli İstanbul (Ayasofya, no. 4832/13) nüshası ise, eseri başka bir isim-le İbn Sina’ya izafe etmiştir. Müellifi meçhul nüshalar, Bağdadi’ye nispet edilenlerle aynı başlığı, yani Risâle fî zuhûri’l-kevâkib

ley-len ve hafâihâ nehâran ismini taşımaktadır. Risale 1105-1118

ara-lığında yazıldığına göre, problemin ilk dönem itibariyle başladığı rahatlıkla söylenebilir. Önceki yazmalar, sonrakileri etkilemiş, 5-7. sıralardaki yazmalarda görüldüğü üzere, aynı yüzyılda yazılan üç nüsha, farklı müelliflere nispet edilerek farklı başlıklarla istinsah edilmiştir.

Bütün bu hususlar şöyle bir değerlendirmeye kapı aralamaktadır: Ebü’l-Berekât Bağdadi’ye ait metin, öncelikle onun adıyla ve onun verdiği isimle yazılmış; sonrasında, kuvvetle muhtemel müstensih ihmaliyle, önce yazar, sonrasında yazar ve eser ismi belirtilmeden çoğaltılmıştır. Eser ismindeki belirsizlik, sonraki müstensihler-ce, içeriğe uygun olarak Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib fi’l-leyl lâ

bi’n-nehâr ismiyle giderilmiştir. En sonunda, yazarı meçhul bu metne, eş-Şifâ’da53 benzer konuları inceleyen meşhur İbn Sina muhtemel 52 Brockelmann, British Museum’da İbn Sina’ya ait Risâle fi

rü’yeti’l-kevâkib fi’l-leyl lâ bi’n-nehâr isimli başka bir nüshadan bahseder (GAS, c. I, s. 822). Fakat onun gönderme yaptığı katalogda 758. sırada yer alan mec-mua (Or. 1750), böyle bir esere yer vermemektedir. Miladi 1850 tarihli, 162 varaklık nestalik mecmuada Farsça Miftâh-ı Hazâyin (vr. 1-76), Arapça el-Kânunü’l-Mesûdî (vr. 77-106) ve Farsça Hülasâtü’l-İnşâ’(vr. 107-162) isim-li eserler yer almaktadır. Charles Rieu, Supplement to the Catalogue of the Arabic Manuscripts in the British Museum (London: Gilbert & Rivington, 1894), 519; Charles Rieu, Catalogue of the Persian Manuscripts in the British Museum, cilt III (London: Gilbert & Rivington, 1879-1883), 1016-1017. 53 Eserin gökbilim (ilmü’l-hey’e) bölümündeki iki faslın başlığı risalenin ismine

(16)

Dîvân

2015/1

54

yazar olarak kaydedilmiştir. Sonraki her bir müstensih, elindeki aslın taşıdığı farklı başlık ve nispetleri günümüze kadar devam et-tirmiştir. Mevcut yazmalara dayalı bu akıl yürütme, aşağıdaki gibi tablolaştırılabilir: BAĞDADİ BAĞDADİ Şura 3923/22 Berlin 466/8 Melik 2412/2 Ayasofya 4832/13 Danişgah 6710/18 Razavi 11452/16 Razavi 5295/1 Mehdevi 282/6 Danişgah 2783/1 Krakow 218/34 Razavi 5590/3 Razavi 12297/27 Razavi 6012 Danişgah 4732/2 Razavi 12124/10 Danişgede 709/2 MEÇHUL MEÇHUL İBN SİNA

Şekil 1: Yazmaların Soy Ağacı54

ve ihtifâiha anha”. 13. Makale, 4. Fasıl: “Fasl fî zuhûri’l-kevâkibi’l-hamse ve ihtifâiha.” İbn Sina bu fasıllarda önce sabit yıldızların, sonra beş gezegenin (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn) ne zaman ve hangi konumda görüle-bileceklerinin matematiksel açıklamasını yapar. Fasıllarda yıldızların gö-rülme/görülmeme nedenine ilişkin bir açıklama yoktur. Bkz. İbn Sina, eş-Şifâ: er-Riyâziyyât (4), nşr., İbrahim Medkur vd. (Kum: Mektebetü Âyetullâh el-Mar‘aşî, 1984), cilt II, 456, 640.

54 Şekil, mevcut yazmaların kökenlerine işaret etmek ve onları aidiyetleri bağ-lamında tasnif etmek amacıyla çizilmiştir. Kayıt bilgileri verilen yazmalar kronolojik olarak sıralanmışsa da, onlardan üstte yer alanın alttakinin kay-nağı olduğu kesin biçimde söylenemez.

(17)

Dîvân

2015/1

55

IV. Risalenin İçeriği

Risale, Muhammed Tapar’ın sorduğu soru üzerine kaleme alın-mış olsa da, telifin onun isteği üzerine gerçekleştiğine dair açık bir ifade metinde yer almaz. Bağdadi’nin risaleyi, kendi isteğiyle, me-sele üzerinde mesai harcayarak sonradan telif edip sultana ithaf ettiği söylenebilir.

İlk paragrafta, Muhammed Tapar’ın lakapları anılmış ve uzun bir övgünün ardından sorduğu soruya değinilmiştir. Bu müzakerenin nerede ve hangi çerçevede gerçekleştiği açık değildir. Bağdadi’nin anlatımı, kendisinin de aralarında yer aldığı, çok sayıda âlimin işti-rak ettiği bir ilim meclisine işaret etmektedir. Muhammed Tapar’ın başkent İsfahan’daki sarayı, mekân için güçlü bir adaydır.

Anılan müzakerenin içeriği risalenin ikinci paragrafında yer alır. Sultan, etrafındaki âlimlere yıldızların55 sadece gece görülme ne-denini sorar. Bağdadi’nin kifayetsizlikle (duafaü’r-ra’y) itham et-tiği âlimlerin izahı şöyledir:56 Yıldızların ışığının kaynağı Güneş’tir. 55 Ortaçağ gökbiliminde ışık saçan tüm gökcisimleri kevkeb/kevâkib veya necm/nücûm olarak adlandırılmış ve “sabit yıldızlar” (el-kevâkibü’s-sâbite) ve “hareketli yıldızlar” (el-kevâkibü’l-müteharrike/el-câriye/es-seyyâre) olmak üzere temelde ikiye ayrılmıştır. O dönemde Neptün ile Plüton’un varlığı bilinmediği gibi, günümüz gökbiliminde “uydu” olarak nitelenen Ay (Kamer) ile “gezegen” olarak nitelenen Merkür (Utarid), Venüs (Zühre), Mars (Mirrih), Jüpiter (Müşteri) ve Satürn (Zühal) de yıldız kavramı içerisin-de içerisin-değerlendirilmiştir. Hareketli yıldızların son beşi “el-kevâkibü’l-hamse” (beş gezegen); Ay ve Güneş eklenince “el-kevâkibü’s-seb‘a” (yedi yıldız) ola-rak anılmıştır. Yavuz Unat, “Yıldız,” http://www.islamansiklopedisi.info/ dia/pdf/c43/c430296.pdf (eriş. tar. 01.12.2015). İncelenen risaledeki yıldız tasavvuru bahsedilen birikimin dışında değildir; fakat yıldızlar (kevâkib) herhangi bir ayrıma tâbi tutulmaksızın bir bütün olarak konu edilmektedir. 56 Bağdadi bu âlimlerin isimlerini ve uzmanlıklarını bildirmez. el-Mu‘ribü’l-Mahmûdî isimli yazmasını tespit edemediğim eserini Mahmud ibn Mu-hammed Tapar’a ithaf eden (İbn Ebi Usaybia, Uyûnü’l-enbâ’, 380), dolayı-sıyla Selçuklu iktidarıyla olan irtibatı bilinen matematikçi, gökbilimci ve şair Bedî Usturlabi (ö. 1139) bu isimler arasında yer alabilir. Hatta Usturlabi’nin Bağdadi’yi hicveden bir şiir yazması (İbn Hallikan, Vefeyâtü’l-a‘yân, cilt VI, 75) ile Bağdadi’nin kifayetsizlik suçlaması arasında kronolojisi meçhul bir bağlantı da kurulabilir. Bununla birlikte, Usturlabi’nin Risâle fî’l-amel bi’s-safîhati’l-âfâkıyye isimli eserinde, varsayımı zayıflatabilecek bir unsur bu-lunmaktadır. Zira müellif bu risalede, Bağdadi’nin eleştirdiği, yıldızların ışı-ğının Güneş’ten geldiği fikrini benimsememiş gözükür. Fakat, risalenin telif tarihinin bilinememesi ve belirgin mütereddit dili, kesin bir hüküm verme-nin önünde engel teşkil etmektedir: “Yıldızlara gelince, araştırmacılar (ehlü’n-nazar) onların ışıklarının kendilerinden mi kaynaklandığı,2

(18)

Dîvân

2015/1

56

Yıldızlar, gündüzleri, güneş ışığından dolayı gizli kalırlar. Çünkü güneş ışığı, yıldızların ışıklarını bastırır ve görülmelerini engeller. Geceleri ise Güneş batar; böylelikle görülebilirler. Yıldızların ışık-ları, gündüzleri, Güneş’in engelleyici etkisi nedeniyle göğün derin-liklerine ulaşamaz.

Kısaca, izahın temelinde güneş ışıkları ve etkisi yer alır. Muham-med Tapar’ın yetersiz bulduğu yer de tam burasıdır. “Peki, nasıl olur da güneş ışınları, aralarında perde olan Dünya’dan dolayı, gök kürenin yarısına ulaşamaz!” şeklinde bir soru yöneltir. Soru kısa olsa da, şu hususları ima eder gözükmektedir: İzah doğruysa ve yıldızlar sadece güneş ışıklarının olumsuz etkisiyle görülemi-yorsa, onlar küre biçimindeki Dünya’nın Güneş’e bakan yüzünde/ yarısında görülemeyecek, Güneş görmeyen yüzünde/yarısında ise görülebilecektir. Yani 3600’lik burçlar kuşağının yarısındaki yıldız-lar görülemeyecek, diğer yarısındaki yıldızyıldız-lar ise görülebilecektir. Bu durum Dünya diskinin, kendisini çevreleyen küresinin yarısın-da güneş ışığını kesmesi demektir. Fakat Dünya diski, güneş ışığını -Güneş Dünya’dan daha büyük olduğu için- Güneş’e paralel bir açıyla değil, daralan bir açıyla keser.

Sultan’ın ikazı şu şekilde görselleştirilebilir:

a b A B c d DÜNYA GÜNEŞ e

Şekil 2: Güneş ışınlarının Dünya diski tarafından kırılması57 yoksa Güneş ışınlarının üzerlerine düşmesi sebebiyle mi oluştuğu hakkında ihtilaf etmişlerdir. Onların bir kısmı, ışıklı olanın sadece Güneş olduğu ve yıldızların hiçbirisinin ışığının olmadığı fikrini benimsedi. (…) Diğer kısmı da donuk ve ışıksız Ay hariç tüm yıldızların ışıklı olduğunu fikrini benimse-di. Bu [ikinci görüş], kesin ve tartışmaya kapalı olmasa da, iki görüş arasında doğru olmaya yakın olanıdır.” Usturlabi, Risâle fî’l-amel bi’s-safîhati’l-âfâkıyye (Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü, Niğde, no. 1507/2), vr. 17b-18a.

57 A: Dünya gök küresinin kuzey kutbu. B: Dünya gök küresinin güney kutbu. a: Dünya’nın kuzey kutbu. b: Dünya’nın güney kutbu. c: Dünya gök 2

(19)

Dîvân

2015/1

57

Âlimler, Sultan’ın yorumlarına katılır ve Güneş’in Dünya’dan

bü-yük olduğunu; gök kürenin yarısının ışığını kesmeyeceğini ve bu-nun ancak büyüklüğü Güneş kadar olan şey tarafından yapılacağı-nı söylerler. Fakat Sultan bu cevap üzerine de, Güneş tutulmasıyapılacağı-nı kastederek, Dünya’dan daha küçük olan Ay’ın Güneş’in görülmesi-ni engelleyebildiğigörülmesi-ni söyleyerek asıl meselegörülmesi-nin büyüklük-küçüklük değil, konum ve açı olduğunu ima eder: “Güneş’ten kat kat küçük olan Dünya’dan daha küçük bir şey gök küresini perdeleyebiliyor-ken bu nasıl böyle olabilir!”

Şekil 3: Güneş Tutulması58

Batlamyusçu kozmolojiye aşina olduğu görülen genç yaştaki Sultan’ın çıkarım ve yorumlarını Bağdadi takdirle anar ve sonra-sında kendi yorumlarına geçer. Metnin satır araları, Bağdadi’nin geri planda kaldığı ve müzakereyi sadece dinlediğini ihsas etmek-tedir. Bağdadi’nin o gün için asıl uzmanlığının tıp olması ve saray hekimliği rolü bunda etkin olabilir.

Bağdadi, Sultan’ın sorusunu cevaplayabilmek için bazı esasların ortaya konulması gerektiğini söyler. Onun ortaya koyduğu üç esas şöyledir:

(1) Atmosfer (feza), yani hava tabakası saydamdır. Saydam cisim, ışık verenler ile göz arasında aracıdır; doğrudan görülmez. Kristal, yakut, cam, hava ve su saydam cisimlerdir. Fakat bunların

say-küresinin kuzeyindeki son karanlık nokta. d: Dünya gök say-küresinin güneyin-deki son karanlık nokta. e: Dünya gök küresinin dışındaki son karanlık nokta. 58 Kadızade Rumi, Şerhu’l-mülahhas fî ilmi’l-hey’e (Süleymaniye

(20)

Dîvân

2015/1

58

damlıkları arasında fark vardır. Saydam aydınlatan veya karartan bir şey değildir. Göz, saydam olan her şeye nüfuz eder; ışık saçan şeyleri görür. Böyle olduğu için, insan karanlık ortamda kendisine yakın şeyleri göremezken gökteki yıldızları görür. Çünkü göz, Gü-neş gibi kendisinden dolayı ya da Ay, dağ, toprak gibi başkasından dolayı ışığı olan şeyleri görür.

(2) Hava katışıksız olmadığından tam saydam değildir. Havanın içerisinde buhar, duman, toz gibi şeyler vardır. Bunlar da görüşün netliğini etkiler. Bulutlu, sisli ve tozlu havalarda görüş azalır ya da imkânsızlaşır.

(3) Gökyüzü (sema), hava gibi saydam bir cisimdir. Saydam oldu-ğu için renksizdir; aydınlatmaz ve karartmaz. Gökyüzü saydam ol-duğu için sabit yıldızlar yedi göğün ardından görülürler. Fakat yine saydam olan atmosferin aksine, gökyüzü ışık kabul etmez.

Bağdadi, bunun ardından yıldızların gündüz görülememe nede-nine değinir. Ona göre, yıldızlar, gökyüzünün gündüzleri aydınlık, geceleri karanlık olmasından dolayı gizli kalmazlar. Çünkü, Güneş gökyüzünden asla kaybolmaz; sadece bulunduğumuz konumda görünmez olur. Aksine, yıldızlar, gözlerimizin gündüz vaktinde yeryüzüne ve de toz, duman gibi etkenlerle bulanık bir hal alan atmosfere ulaşan Güneş ışıklarıyla meşgul olmasından dolayı gizli kalırlar. Çünkü, atmosfer bulanık olsa da ışık kabul eder; böyley-ken ışığı iletme özelliği azalırsa da tamamen ortadan kalkmaz.Bir başka deyişle, yıldızların görülememe nedeni, onların ışıklarının olmaması veya sönükleşmesi değil, daha güçlü bir ışığın olumsuz etkisidir.59 Aynı şekilde, geceleyin, güçlü kandil ve meşaleler ara-sında oturan insan çevresindeki aydınlık oranında yıldızları göre-memeye başlar.

Bağdadi yukarıdaki izahına güvenmektedir. Fakat gökyüzünün ışık kabul ettiği varsayımı kabul edilecekse –ki “lev” şart kipini kullanan Bağdadi buna hala inanmamaktadır– alternatif bir açık-lama yapılabileceğinden bahseder. Eğer gökyüzü gerçekten ışık alıyorsa, yani kendisi yanılıyorsa, yıldızların gündüzleri görülme-mesinin nedeni, gözlemcinin çevresindeki topraksı mat cisimlerin Güneş’ten aldığı ışıkların oluşturduğu aydınlık olacaktır.

59 Benzer bir yaklaşım Usturlabi tarafından da sergilenir. Ona göre, karan-lık bir kuyunun içerisindeki birisi, Güneş ışığının olumsuz etkisine maruz kalmadığı için, görüş açısındaki bir yıldızı gündüz vaktinde görebilecektir. Usturlabi, Risâle fî’l-amel, vr. 18a.

(21)

Dîvân

2015/1

59

Risâle’de yer alan çoğu görüş, dönemin doğa felsefesi ve

gök-bilim literatürünün büyük etkisini taşır. Fakat detaylardaki ayrış-malar ile müstakil eser kaleme almanın gereği olarak bütüncül ve görece kapsamlı bir açıklama sunmuş olması, Bağdadi’nin katkısı olarak değerlendirilmeye adaydır.

Saydamlık üzerine inceleme, İbnü’l-Heysem’in Kavl fi’d-dav’ isimli risalesindeki içeriğe çok yakındır. Aralarındaki fark, gökyü-zünün ışık kabul edip etmemesi konusunda ortaya çıkar. Bağdadi, gökyüzünün ışık kabul edişini reddederken, İbnü’l-Heysem, say-dam ya da mat, her şeyin ışık kabul ettiğini söyler.60

Yıldızların kendi ışığına sahip olduğu ve ışığını Güneş’ten alan tek yıldızın Ay olduğu İbn Sina ile İbnü’l-Heysem tarafından açıkça ifade edilmiştir.61 Diğer taraftan, eş-Şifâ’nın “Nefs” kitabının ışık-renk farkı, saydam ve parlak konusuna ayrılmış bölümü (3. Maka-le, 3. Fasıl), Bağdadi’nin temel perspektifi ile uyum halindedir. İbn Sina, özetle, (a) yıldızların sadece karanlıkta görülebileceğini; (b) gündüz vakti Güneş’in yıldızların ışığını bastıracağını; (c) yıldızla-rın her zaman ışıklı olmakla birlikte, şartlar olgunlaşmadıkça göz tarafından algılanamayacağını ifade etmektedir.62

60 İbnü’l-Heysem, Kavl fî’d-dav’ (London, British Library, IO Islamic, no. 1270), vr. 13a-13b.

61 İbn Sina, eş-Şifâ: et-Tabîiyyât (2), cilt II, 38. İbnü’l-Heysem, yıldızların ışık-larını konu edinen Kavl fî advâi’l-kevâkib isimli risalesinde bu konuyu uzun uzun tartışır. Ona göre, filozoflar Ay hakkındaki bilgilerini genelleştirerek tüm yıldızların ışığını Güneş’ten aldığı hükmüne varmışlardır. Fakat bu gö-rüş zannidir ve vakıaya mutabık değildir. Ay hariç tüm yıldızlar kendi ışığı-na sahiptir. Eğer yıldızlar kendi ışıklarıışığı-na sahip olmasalardı, tıpkı Ay gibi, bazen hilal şeklinde görülmeleri gerekirdi. İbnü’l-Heysem, Kavl fî advâi’l-kevâkib (British Library, IO Islamic, no. 1270), vr. 10b, 12a. Ayrıca bkz. Bağ-dadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt II, 137, 139, 155.

62 “Yıldızlara gelince, sadece karanlıkta görülürler. Çünkü ışıkları Güneş ışık-larını bastıramaz, böylece hiçbir şeye ışık saçıp onları aydınlatamazlar. Işık-larının varlığı ortadan kalkmaz, görülmeleri karanlık esnasında mümkün-dür, karanlıkta görülürler. Bizzat görülmelerinin sebebi karanlık değildir. Işıkların bir kısmının diğer kısmına baskın olduğu bilinmelidir; sonuçta bastırılanlar görülemezler. Örneğin Güneş ışığı zayıf ateşin ışığını ve yıldız-ların ışığını bastırır, onlar Güneş parlakken görülemezler. Bu durum görül-meleri için karanlığa ihtiyaç olduğu anlamına gelmez; aksine gözlerimizin, onları görmek için karanlık değil ışıklı olmalarına ihtiyaç duyduğu anlamı-na gelir. (…) Sen havadaki toz parçalarının, ışıtılmış olanlarının karanlıkta görülebileceği bir cinsten olduğunu biliyorsun. Eğer insan karanlıktaysa ve toz parçalarının üzerine ışık düşmüşse bu toz parçalarının görülmesi müm-kün olur. Eğer insan ışıktaysa bu mümmüm-kün olmaz. Bu insan gözüyle alakalı bir durumdan dolayı böyledir, toz parçalarının ışığı ile alakalı bir 2

(22)

Dîvân

2015/1

60

Risâle’deki temel görüşler, el-Kitâbü’l-mu‘teber’in ilgili

bahisle-riyle de uyumludur. Fakat, Mu‘teber’in verdiği bilgiler, farklı konu-lar çerçevesinde ele alındığı için Risâle’ye göre dağınıktır ve bütün detayları içermez.63 Bununla birlikte, mantık, fizik ve metafizik cilt-lerinden oluşan Mu‘teber, Risâle’de bahsedilmeyen birkaç önemli hususa değinmekte ve ondaki bazı eksiklikleri tamamlamaktadır. Bu ilaveler yıldızların doğası, görme ve nefis teorisi çerçevesinde yapılmaktadır:

Mu‘teber’e göre, tüm yıldızlar, küresel, birleşimsiz ve katı

cisim-lerdir. Yıldızların doğası, ister hareketli (mütehayyire) ister hare-ketsiz (sabite) olsun aynıdır. Bu fiziksel özellikler gök kürelerinde de vardır ve bunların hiçbirisi fesada tâbi değildir.64 Ayrıca, yıldızlar Dünya’nın çok uzağındaki cisimlerdir. Mesafenin çokluğu onların küçük olarak algılanmalarına neden olur, fakat gerçek durum bu-nun tersinedir. Mesafe, görülme bağlamında olumsuz bir etki oluş-turduğundan, görülemeyen yıldız sayısı görülenden fazladır.65

Bağdadi’nin en önemli ilavelerinden ve özgün görüşlerinden birisi, onun görme idrakine yönelik açıklamalarında ortaya çıkar. Filozof, düşünce tarihindeki görme (ibsâr) teorilerini, görülenin suretinin göze ulaşması (intibâ‘) sonucunda görme ile gözbebe-ğinden görülene doğru bir ışının (şua) çıkması sonucunda görme olarak temelde ikiye ayırır.66 Her iki kanadın, karşıt görüşü çürüt-mek için geliştirdiği kanıtları kullanarak her iki görüşü de reddeden Bağdadi,67 ikinci tezden ilham alarak68 görmenin, gözden çıkan ışı-ğın (nûr) ışıklı cisimlerle karşılaşması sonucunda oluştuğunu ifade

durumdan dolayı değil. İnsan gözü, baskın bir ışığın etkisi altındaysa onları göremez, böyle bir etkiye maruz değilse onları görür. (…) Işıklı şeylerin bir kısmı diğerlerinden parlaktır, bazıları da diğerlerinden sönüktür. Kastedi-len, parlak olanların sönük olanların yapısına etki etmesi değil, gözlerimize etki etmesidir. (…) Gözlerimizin o esnadaki acziyetinden dolayı sönükler parlak olanlarla beraber görülemezler. Gözlerimiz, parlak ışıklı nesnelerin gözlerimizdeki etkisi ortadan kalktığında onları görme imkânına kavuşur.” İbn Sina, eş-Şifâ’: et-Tabîiyyât (6), cilt II, 93-94.

63 Bkz. Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt II, 45, 125, 132-134, 137-139, 185, 331, 347-348.

64 Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt II, 134, 138-139. 65 Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt III, 166. 66 Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt II, 324. 67 Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt II, 326-329.

68 Ferruh Özpilavcı, “Ebu’l-Berekât el-Bağdadi’de Nefs Teorisi” (Yüksek Lisans Tezi, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000), 49.

(23)

Dîvân

2015/1

61

eder.69 Ona göre, koni (mahrûtî) şeklindeki bu ışık, nefsin kullandığı

bir araç konumundadır. Dolayısıyla, gören, ışık ve göz aletlerini kul-lanan nefisten başkası değildir.70 İbnü’l-Heysem71 ve İbn Sina72 tara-fından benimsenen intibâ‘ tezini reddettiği görülen Bağdadi,73 yine Meşşai perspektife aykırı olarak, tüm iç ve dış idraklerin nefse ait olduğunu ve nefsin bölünmez bir birlik arz ettiğini eklemektedir.74

Bağdadi yıldızlara dair en dikkat çekici yorumunu, sudur teorisini -yani Meşşai varoluş açıklamasını- eleştirdiği pasajlarda yapmak-tadır. Aristoteles’i Meşşailiğin fikrî önderi ve muhtemelen apokrif

Esûlûcyâ Aristâtâlîs etkisiyle sudur teorisinin kurucusu olarak

tas-vir eden filozof,75 tüm Meşşaileri, yıldızları eksik değerlendirmiş ol-makla suçlamaktadır. Ona göre, yıldızlar, evrenin işleyişinde rolü olan, ruhaniyet ve güç sahibi varlıklardır. Bu sebeple akıl ve nefis sahibi olmamaları düşünülemez. Tıpkı gök küreleri gibi, akla ve nefse sahiptirler.76

69 “Görme, ister gözde olsun ister görülende, ışık (nûr) ile gerçekleşir. Gözle-rimizdeki ışık, tıpkı güneş, ay ve kandil vb. başka ışıklı şeylerde olduğu gibi, sadece hizasındaki şeye ulaşır. Aynı şekilde, gözün görüş alanı genişlediğin-de, hizasındakilerin genişliğinden dolayı dıştaki ışık dağılır ve göz görebil-diği şeyleri göremez olur. Görme, gözün hizasında iken, gözden görülene ulaşan ışık ile gerçekleşir. Bu, güneş ışınının (şua) hizasındaki şeylere ulaş-ması gibidir ve bu ışının cisim olup olmaulaş-ması ile ilgili hüküm göz ışığı için de geçerlidir.” Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt II, 332.

70 Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt II, 331-334.

71 İbnü’l-Heysem, Kitâbü’l-menâzır: I-III, nşr. Abdülhamid Sabra (Kuveyt: el-Meclisü’l-vatanî li’s-sekâfe ve’l-fünûn ve’l-âdâb, 1983), 158; “On See-ing the Stars,” 36-38; H. Gazi Topdemir, Modern Optiğin Kurucusu İbnü’l-Heysem: Hayatı, Eserleri ve Teorileri (Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi, 2002), 46-54.

72 İbn Sina, en-Necât mine’l-gark fî bahri’d-dalâlât, nşr., M. Taki Danişpe-juh (Tahran: İntişârat-ı Dânişgâh-i Tahrân, 2008), 323; Aydın Sayılı, “İbn Sina’da Işık, Görme ve Gökkuşağı,” İbn Sina: Doğumunun Bininci Yılı Ar-mağanı, der., Aydın Sayılı (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2014), 279-285. 73 Shlomo Pines, Plotinos’un görmeyi, varlığın hakikatlerini barındıran

nefsin, kendisinden çıkıp nesneye ulaşan nur ile uyanıp dikkate gelmesi olarak açıkladığını ve Bağdadi’nin görüşlerinin bu teoriye yakın olduğunu ifade etmektedir. Özpilavcı, “Ebu’l-Berekât el-Bağdadi’de Nefs Teorisi,” 51. 74 Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt II, 354, 403-404.

75 Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt III, 148.

76 “Yıldızların tümünü, aklı ve nefsi olmayan atıl şeyler olarak değerlendirip akıl ve nefsi, hareketlerinden dolayı gök kürelerine nispet ettiler. Dediler ki: ‘Gök küreleri değerli, ezeli ve ebedi cisimlerdir. Onların her birisi nefis ve hayat sahibi olmayı hak eder; hatta buna insandan daha çok layıktır.’ Onlar yıldızları, çok sayıda olmalarına rağmen unuttular; herhangi birisi için 2

(24)

Dîvân

2015/1

62

Dolayısıyla, Bağdadi’nin Risâle’deki görüşlerinin İbn Sina ve İbnü’l-Heysem’in yaklaşımları üzerine kurulduğu; fakat her iki dü-şünürden farklı bir görme teorisi sunan ve yıldızlara nefis atfeden

Mu‘teber ile bu uyumun önemli derecede ortadan kalktığı

yorumu-nu yapmak mümkündür. Bu durum, zamanla İbn Sina eleştirmeni olarak ünlenen77 Bağdadi’deki fikrî değişimi göstermesi açısından önemli olduğu gibi, incelenen Risâle’nin onun ilk eserlerinden bi-risi olduğu tespitini güçlendirecek niteliktedir.

V. Tahkik ve Çeviri Yöntemi

İran kütüphanelerinden yazma taleplerim icabet görmediğin-den ve başkaca teşebbüslerim akim kaldığından, listelenen nüs-haların sadece sekizini (Melik, no. 2412/2; Ayasofya, no. 4832/13; Şûrâ, no. 3923/22; Berlin, no. 466/8; Krakow, no. 218/34; Razavi, no. 5295/1; Razavi, no. 5590/3, Razavi, no. 12297/27) temin edebil-dim. Yazmaların tümüne sahip olmak elbette daha uygundu. Buna rağmen, birkaç sebeple henüz tenkitli neşri yapılmamış bu risaleyi yayımlama teşebbüsünden vazgeçmedim. Ulaştığım yazmalarda esasa ilişkin farklılıkların olmaması, değişik coğrafyalara yayılmış nüshaların aynı muhtevaya sahip olduğunu ifade etmekteydi. Ka-talogların, ulaşamadığım yazmalardan yaptığı alıntıların aynı met-ni sunması, tahkikin eldeki imkânlarla da mümkün olabileceğimet-ni teyit etmiş oldu.

Bu sekizden üç nüshayı (Şûrâ, no. 3923/22; Krakow, no. 218/34, ve Razavi, no 12297/27) tahkikten çıkardım. Çünkü Şûrâ, no. 3923/22, hemen hemen aynı metne sahip Berlin, no. 466/8’den daha fazla hata içermekteydi; Krakow, no. 218/34 eski nüshalarda noktasız yazılmış bazı kelimeleri yanlış noktalayarak hatalı bir

me-ne me-nefis me-ne akıldan bahsettiler. Sanki onları, bedende uzuvlar me-ne ise onun gibi, gök küresindeki cüzler olarak gördüler. Halbuki bedendeki uzuvlar da atıl değildir. Gök kürelerinden her birine bir tür güç atfetmişken bu nasıl böyle olabilir? Düşüncede feleklere yükselmemişken, akıl ve nefsi feleklere nispet edip yıldızlardan nefyetmenin, onları bundan soyutlamanın anlamı nedir? Halbuki ışınları, ışıkları, güçleri ve ruhaniyetleri vesilesiyle ortaya çı-kan fiillerinden dolayı onlar buna daha layıktır.” Bağdadi, el-Kitâbü’l-mu‘teber, cilt III, 157; ayrıca bkz. cilt III, 167-168.

(25)

Dîvân

2015/1

63

tin oluşturmuştu;78 Razavi, no. 12297/27 ise, öncekilere hiçbir ilave

katkı sağlamayan muahhar bir metindi.

Tahkiki, İslam Araştırmaları Merkezi’nin yöntemi doğrultusunda yaptım.79 Kısaca özetlersem: Müzekker-müennes, fiil-fail uyum-suzluğu gibi açık hataları ve anlam açısından önem arz etmeyen küçük farklılıkları dipnotları artırmamak için metin içine yansıt-madım. Dipnotta farklılıklara işaret ettiğim yerlerde ise, yazılı keli-me dilbilgisi ve/veya anlam açısından doğru olsun ya da olmasın, nüshaya tâbi oldum. Elden geldiğince dipnot sayısını az tutmaya çalıştım, fakat yazmalardaki küçük farklılıkların çokluğundan dola-yı arzuladığım hedefe ulaşamadım. Nüshalar arası fazlalıkları “+”, eksiklikleri “–” işareti ile gösterdim. Cümleler arasında uyuşmazlı-ğa yol açtığı için metinden çıkarılmasını teklif ettiğim bir kelime-yi, yönteme uyarak metinde bıraktım. Fakat dikkatten kaçmaması için “

˼˻

” işaretleri arasına aldım. Kullanılan yazmaların varak ya da sayfa bitimlerini köşeli parantez ile belirttim. Metni, anlaşılırlığını artırmak için uygun paragraflara ayırdım ve her bir paragrafa nu-mara verdim. Gerekli yerlerde dipnotta açıklamalar yaptım.

Tahkikte kullanılan nüshaların simgeleri, kayıt numaraları ve te-mel nitelikleri şöyledir:

1. Melik, no. 2412/2, s. 25-31 (

م

): Müellifini anmayan risalenin

Zuhûrü’l-kevâkib leylen ve ihtifâihâ nehâran isimli başlığı

son-radan eklenmiştir. Muhammed ibn Ali Damiğani tarafından 659/1260-61 tarihinde istinsah edilmiştir. Nesih türü yazıya sa-hip metnin sayfaları 19 satırdır ve 6x15,5 cm boyutundadır. El-deki en eski tarihli metin olsa da, kritik nahiv ve ifade hatalarına sahiptir.

2. Ayasofya, no. 4832/13, vr. 57a-57b (

ص

): İbn Sina’ya atfedilen metin, Risâle fî rü’yeti’l-kevâkib bi’l-leyl lâ bi’n-nehâr başlığı-nı taşımaktadır. Risalenin ve ayrıca Kindi’nin on dokuz felsefi ve bilimsel eserinin de yer aldığı bu kıymetli mecmuanın Fuat Sezgin tarafından tıpkıbasımı yapılmıştır.80 Mecmuadaki bazı 78 Örneğin, “tevakkud,” “yûkadu”ya; “iffet,” “fıkh”a; “ve’d-din,” “ve’llezine”ye;

“feza,” “kaza”ya dönüşmüştür (vr. 440b).

79 Bkz. “Arapça Tahkik Dizgi Bibliyografya Esasları” İslam Araştırmala-rı Merkezi, http://www.isam.org.tr/index.cfm?fuseaction=objects2.detail_ content&cid=64&cat_id=4&chid=4 (eriş. tar. 25.12.2105).

80 Fuat Sezgin, ed., Codex Ayasofya 4832: A Collection of Mathematical, Philo-sophical, Meteorological, and Astromical Treatises, Frankfurt am Main: 2

Referanslar

Benzer Belgeler

Gecikmenin önemli nedenlerinden bir diğeri de dergimi- zin yazım kurallarına uymayan makalelerin gönderilmesidir.. Bu makalelerin yazım kurallarına uygun hale getirilmesi önemli

In order to understand the fluctuations of PLF, data series are compared both geographically and airline based. The purpose of this comparison is to uncover the..

Olgular 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 Ekstra kardiyak Yok Yok Tek umbilikal arter DWM DWV Yok Yok Yok Hidrosefali DWV + abdomino ve hidro thorax Yok Yok DWM VSD Var Yok Var Yok

Garcia Velasco ve arkadafllar›n›n çal›flmalar›nda (31); do¤umun 48 saat geciktirilme- si nifedipin ile %88.46 ve ritodrinle %92.31 olarak gerçekleflmifl ancak nifedipin

According to regression analysis results external factors with regard to the sub- dimension of sustainability drivers and green behaviour evaluation with regard to

Şekil 5.5.. Biopsi sonucu pozitif olan test verileri için çizilmiş Şekil 5.6’daki grafik incelendiğinde Online Calculator yönteminin diğer teşhis yöntemlerine

Ekonomik, etik, yasal ve gönüllü sosyal sorumluluk, iş tatmini ve işte kalma niyeti arasında personelin işletmedeki pozisyonuna göre farklılık

Rangarajan S.K. [19], tarafından bulunan bu yöntem Devay ve Meszaros adlı iki bilim adamı tarafından [20], korozyon çalışmalarında ilk defa kullanılmıştır. Polonya,