• Sonuç bulunamadı

Ziad Ahmad, The Epistemology of Ibn Khaldûn

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ziad Ahmad, The Epistemology of Ibn Khaldûn"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İ

bn Haldun’un bilgi felsefesi hakkındaki görüşlerine dair 1970’li yıllardan itibaren çeşitli çalışmalar yapılmıştır.1En son

ya-pılan araştırmalardan birisi de Zaid Ahmad’in 1999 yılında Manchester Üniversitesi’nde fel-sefe doktorası olarak hazırladığı The Theoretical Foundation of Ibn Khaldûn’s Epistemology, Sociology of Knowledge and Classification of Science: A Study of Book Six of The Muqaddima (İbn Haldun’un Epistemolojisinin Teorik Temeli, Bilgi Sosyolojisi ve Bilim Tasnifi: Mukaddime’nin Altıncı Kitabı Üzerine Bir Çalışma) isimli tezi-ne dayanan The Epistemology of Ibn Khaldûn adlı eseridir. Yazar, bu çalışmasıyla, tezinin isminden de anlaşılacağı gibi, İbn Hal-dun’un düşüncesinin teorik alt yapısını, bilgi kuramını, bilgi sos-yolojisini, ilimler tasnifini ve bu ilimlerin İbn Haldun’un medeni-yet teorisi içindeki yerini ortaya koymaya çalışmaktadır.

Eser bir giriş, altı bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Eserin başında, felsefe alanındaki çalış-malarıyla tanıdığımız Oliver Le-aman’ın takdim yazısı bulunmak-tadır. Ahmad, bu çalışmasında, İbn Haldun’un en gözde eseri olan Mukaddime’nin, bilgi kura-mının ele alındığı altıncı bölümü-nü esas almakta ve İbn Hal-dun’un bilgi kuramını resmetme-ye çalışmaktadır. Birinci ana bö-lümde, araştırmanın kaynakları ve yöntemi hakkında okuyucuya ge-nel bilgi verilmektedir. Yazar, araştırmanın genelinde takip etti-ği metodu şu şekilde izah etmek-tedir: a) Metnin tematik olarak tanımlanması ve analizi b) Met-nin yorumunda felsefî ve herme-nötik bir yaklaşım geliştirmek c) Metinler arasında karşılaştırmalı analiz yapmak.

İbn Haldun’un felsefî görüşle-rini ve insan tasavvurunu oluştu-rurken Yunan düşüncesinden

zi-yade İslamî değerleri öncelediğini DÎVÂN İlmî Araştırmalar sy. 21 (2006/2), s. 207-215

207

Zaid Ahmad

The Epistemology of Ibn Khaldûn

RoutledgeCurzon, London 2003, xiv+192 s.

1 Bu çalışmaların kısa bir listesi için bkz. Cengiz Tomar, “İbn Haldun”,

DİA, c. XX (İstanbul 1999), s. 9, Nurullah Ardıç, “İbn Haldun ve

We-ber’de Bilgi ve Bilim Sorunu”, Dîvân: İlmî Araştırmalar, sy. 15 (2003/2), s. 139-167.

(2)

belirten Ahmad, ikinci ana bölü-me insanın düşünen bir canlı ola-rak tanımlanması görüşü ile baş-lamaktadır. Düşünme yetisini, in-san psikolojisinin felsefî bir giriş kapısı ve sosyal organizasyonun tesisi olarak telakki eden Ahmad, bu kısımda düşünme kavramının önemi üzerinde durmaktadır. Düşünme kavramından hareketle bireyin sosyal bir varlık olduğuna da değinmekte ve yardımlaşma kavramına da bir alt bölüm ayır-maktadır. Ahmad, İbn Hal-dun’un bilginin oluşumunda vahyin ve nübüvvetin gerekliliği-ni zarurî gördüğünü ve düşünme kavramının yerine, akıl kavramına vurgu yaptığını belirtmekte (s. 22), ayrıca kelam ilminde akıl ye-rine nakil teriminin kullanıldığı-na, tasavvuf ilminde ise fikir yeri-ne zikir teriminin kullandığına dikkat çekmekte (s. 165), bu kul-lanıma bağlı olarak İbn Hal-dun’un bu ilişkiyi göz önünde bulundurarak bilinçli bir tercihte bulunduğunu ifade etmektedir.

Üçüncü ana bölümde, İbn Haldun’un ilimler tasnifine yer veren Ahmad, naklî ilimleri müs-takil olarak ele alarak, Mukaddi-me’de naklî ilimlerin felsefî ilim-lerden daha fazla yer işgal etme-sinden hareketle İbn Haldun’un naklî ilimlere daha çok önem ver-diği sonucuna ulaşmaktadır. İbn Haldun, eserinde naklî ilimleri a) Kur’an ve Sünnet b) Fıkıh c) Ke-lam d) Tasavvuf ve Rüya Yorumu şeklinde dört sınıfa ayırmıştır (s.

38). Öte yandan Ahmad, Mu-kaddime’nin altıncı bölümünde Kur’an ve Sünnet’in yoğun bir şekilde işlenme sebebini, diğer İs-lamî ilimlerin bu iki ana kaynak-tan beslenmesine bağlamaktadır. İbn Haldun hukuk ilmini Kur’an ve Sünnet alt başlığında ele almış ve bu ilmi fıkıh, ferâiz ve usul-i fı-kıh şeklinde üç kısımda incele-miştir. Bunun yanında kelam il-mini de değerlendiren Ahmad, İbn Haldun’un kelam ilmini dört aşamada incelediğini ifade et-mektedir: a) Kelam ilminin tanı-mı b) İbn Haldun’da yaratma kavramı c) Kelam ilminin kaynağı d) Kelam ilminin tarihî gelişimi. Zaid Ahmad, İslam düşünce ge-leneğini anlamak için kelam ilmi-nin ne derece hayatî olduğuna vurgu yapan İbn Haldun’a göre, kelam ilminin tevhidi korumak-tan başka bir gayesi olmadığını belirtmekte ve bu durumun Müslümanların itikatlarına olan düşkünlüklerinin bir neticesi ol-duğunu ifade etmektedir. Ah-mad’e göre kelam ilmi, itikadın korunması için aklî delilleri kulla-nan rasyonel bir ilim olarak görü-lebilir. Çünkü bu ilmin en özgün yanı, dinî bir tabiata sahip olması ve Müslüman entelektüellerce salt dinî gayeyle ve dini muhafaza için ortaya konmasıdır. Bu sebep-le kelam ilmi, dinî düşünceyi Mu‘tezile ve Mücessime gibi sap-kın ve bid‘at akımların tesirinden koruma güdüsüyle, gerekli koşul-larda oluşan değerli bir ilimdir.

DÎVÂN 2006/2

208

(3)

İbn Haldun’un ilimler tasnifin-de naklî ilimlerin sonuncusu ta-savvuf ve rüya yorumlama ilimle-ridir. Ahmad, bu iki ilmin birara-da zikredilme sebeplerinin ruhî davranış, görülemeyen melekler âlemi ve ruhî kavrayışla ilişkili ol-masıyla ilintilendirmiş ve bu ilim-leri dört ayrı başlık altında incele-miştir: a) Tasavvufun kaynağına kısa bir giriş b) İdrak ve tasavvu-fun tabiatı c) Keşf kavramı ve ta-savvufun yöntemi d) Son dönem mutasavvıflarının tenkidi ve İbn Haldun’un kişisel değerlendir-mesi (s. 64). Yazara göre İbn Haldun, tasavvuf ilmini başlangı-cından itibaren İslam’da kökenini bulan dinî hukukun bir kategori-si olarak görmektedir. Ahmad, İbn Haldun’un idrak kavramına, tasavvufun tabiatı alt başlığında yer vermiş, bu kavramı insanın düşünen bir canlı olması ile ilinti-lendirerek idrak kavramının çeşit-lerini ve kapsamlarını zikretmiştir (s. 65). Ahmad’e göre İbn Hal-dun, müridin marifeti elde si için doğru bir usul takip etme-sinin gerekliliğini vurgulamış ve bunun da ancak nefs muhasebesi kavramı ile mümkün olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında Ah-mad, İbn Haldun’un tasavvufî terminolojiyi kendi bağlamında anlamlandırdığına örnekleriyle değinmektedir (s. 67). Eserde, tasavvufun tenkidi alt başlığında İbn Haldun’un Allah’ın aşkınlığı-nı “tecellî ve hulûl kavramı” ile açıkladığı ve bu iki kavramı

“mü-bâyene” terimi bağlamında izah ettiği ortaya konulmaktadır. Fer-ganî, Herevî ve İbn Sînâ’yı bu ekolün içerisinde zikreden Ah-mad, ikinci grupta vahdet-i mut-lak görüşünü zikretmekte, üçün-cü grupta ise “hulûl ve vahdet görüşü”nü savunan İbn Arabî, İbn Seb‘în, İbn Fârız ve Nec-meddin el-İsrâilî’yi saymaktadır. Ahmad’e göre İbn Haldun, bu ekolün İsmailî düşüncenin “imam fikri”nden etkilendiğini iddia etmektedir. Öte yandan “kutup” kavramının da Şiî dü-şünce sistemindeki “nükebâ” kavramıyla benzeştiğini ayrıca vurgulamaktadır (s. 69). Tasav-vufun değerlendirildiği alt başlık-ta, İbn Haldun’un tasavvufu dört ana başlıkta incelediğini ifade et-mektedir. İbn Haldun’a göre mistik tecrübeyi elde etmeye ya-rayan bu ana konular sırasıyla, mücahedât, ezvâk (zevkler) ve nefs muhasebesi kavramlarıdır. İkinci konu başlığı, keşif ve gayb âlemini idrak, üçüncü konu başlı-ğı âlem-i kevn ve kerâmât bahis-lerini içermekte, son olarak ise şa-tahât konusu ele alınmaktadır. Ahmad bu bölümde İbn Hal-dun’un tasavvuf yolunu seçenlere ilk mutasavvıfların yollarını takip etmelerini tavsiye ettiğini belirt-mektedir. Rüya tabiri ilmine ese-rinde genişçe yer veren İbn Hal-dun’un bu ilmin dinî ilimlerden olduğuna Kur’an ve Sünnet’ten delil getirdiğini ve bu hususta hiç şüphe duymadığını da ayrıca

ifa-209

DÎVÂN

(4)

de eden Ahmad (s. 70), İbn Hal-dun’un rüya tabiri ilmini dört alt başlıkta, a) Rüya görmenin süre-ci ve gerçekliği b) Rüya görme-nin çeşitleri c) Rüya yorumuna dair bazı kurallar ve örnekler ve d) Rüya tabiri ilminin tarihî geli-şimi şeklinde zikretmektedir. Ah-mad’e göre İbn Haldun, tasavvu-fu bir olgu olarak izah etmekte ve İslam’ın ikinci yüzyılından sonra insanların yeni eğilimlere yönel-meleriyle sosyal bir reaksiyon ola-rak toplumun ruhî, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarından doğan bir ilim dalı olduğunu vurgulamak-tadır. İbn Haldun’un tasavvuf an-layışını bilgi kuramından hareket-le anlamak zor değildir. Çünkü İbn Haldun’a göre insanı diğer canlılardan ayıran, “ahval”dir. Ahval kavramı kendi içinde “id-rak”i barındırmaktadır. İdrak kavramı ise hem zihni hem de ah-vali kapsamaktadır. Ahval, ibadet ve mücâhede ile elde edilen mis-tik tecrübenin ürünüdür. Ah-mad’e göre İbn Haldun, tasavvu-fu, şahsî tecrübelerinden ziyade sosyal bir gözlemci olarak ele al-makta ve tasavvufun kaynağını İs-lam’ın dışındaki mistik akımlara bağlamak isteyenlere karşı İbn Haldun’un bu ilmi dinî bir zemi-ne oturtmak istediğini belirtmek-tedir. Ahmad’e göre ise bu iki tasnifin yerine, tasavvufu ruhî ilimler kategorisine yerleştirmek daha yerinde bir tavırdır.

Eserin dördüncü ana başlığı ak-lî ilimlere dairdir. İbn Haldun’un

aklî ilimleri on dört alt başlıkta incelediğini belirten Ahmad, İbn Haldun’a göre aklî ilimlerin insa-nın düşünme yetisinin doğal bir sonucu olduğunu ve insanlık tari-hi ile oluşmaya başladığını vurgu-lamaktadır. İbn Haldun, aklî ilimleri genel olarak dört ana baş-lıkta ele almaktadır ki bunlar, 1) Mantık 2) Fizik 3) Metafizik ve 4) Matematiktir. Matematik ilim-lerini de kendi içinde a) Geomet-ri b) AGeomet-ritmetik c) Müzik ve d) Astronomi olarak dörde ayıran İbn Haldun, Ahmad’e göre bü-tün bu temel ilimleri, felsefenin ana ilkeleri olarak telakki etmek-tedir. İbn Haldun’un bu ilimleri hiyerarşik bir düzene koyduğunu ve aklî ilimler hiyerarşisinde en üstte zikredilen mantık ilmi ile en sonda zikredilen metafiziğin, İbn Haldun’un medeniyet algısını gösterdiğini iddia eden Ahmad, sadece bu iki ilmi özel olarak in-celemeye yoluna gitmiştir. Buna göre İbn Haldun, mantık ilmi ile insanın düşünme yetisi arasındaki ilişkiye vurgu yapmakta ve meta-fiziği, felsefenin alt disiplini ola-rak görmektedir. İbn Haldun bu ilme değinirken mahiyet, vahdet, kesret, vücûb ve imkan gibi kav-ramlara atıf yapmakta, metafiziği bu kavramlardan sonra ele almak-ta ve bu minvalde hem mealmak-tafizik anlayışını hem de tarihî gelenek içinde bu ilmin nasıl algılandığını açıklamaktadır. İkinci kısımda ke-lam ile metafiziğin ayrı ilim dalla-rı olduğunu savunan İbn

Hal-DÎVÂN 2006/2

210

(5)

dun’un metafizik, kelam ve tasav-vufun birbirine karıştırıldığına vurgu yaptığını ve bu konudaki yanlış anlayışlara dikkati çektiğini belirten Ahmad, aklî ilimlerin in-sanlık tarihinin ortak ürünü oldu-ğunu iddia eden İbn Haldun’un bu noktada Aristotelesçi geleneği tekrarladığını, mantıktan metafi-ziğe uzanan aklî ilimlerin, insanın düşünme yeteneğinin bir neticesi olduğunu ve aklî ilimlerin naklî ilimlerden sonra geldiğini savun-duğunu ifade etmektedir.

Ahmad, İbn Haldun’un sihir ve tılsım ilimlerini kitabında zik-retmesini ise onun bilgi kuramı ve medeniyet teorisi ile ilişkisi bağlamında değerlendirmektedir. Felsefenin geçersizliği, filozoflar ve felsefenin doğası alt başlıkla-rında ise Ahmad, İbn Haldun’un felsefe ile ilgili değerlendirmeleri-ne özellikle de mantığa ve filo-zofların mutluluk kavramı hak-kındaki görüşlerine yer vermekte-dir. Ahmad, İbn Haldun’un sefenin geçersizliği bahsinde fel-sefeye, astrolojiye ve simyaya kar-şı çıkmasına rağmen, felsefenin insanlık tarihinin ortak ürünü ol-duğuna değinen İbn Haldun’un felsefeyi külliyen değil, kısmen reddettiğini vurgulamaktadır.

Beşinci ana bölümde bir bilim ve pedagojik metot olarak ilmî fa-aliyet incelenmektedir. Ahmad, İbn Haldun’un eğitim pedagoji-sine, ilme ve geleneksel ilim yön-temlerine on alt başlıkta temas ettiğini belirttikten sonra bu

noktada ilmin düşünme ve anla-ma ile sanatın ise melekeyle oluş-tuğuna vurgu yaptığını ifade et-mektedir. İbn Haldun’un kendi dönemindeki eğitim sistemini eleştirdiğini ve eğitim sisteminin düzelmesi için çözüm yolları tek-lif ettiğini belirten Ahmad, İbn Haldun’un temel eğitime ve ço-cuk eğitimine de değindiğine, Arap ve Arap olmayan unsurların İslamî eğitim geleneklerine atıflar yaptığına işaret etmektedir. İbn Haldun, Ahmad’e göre, iletişim sürecini iki kısma ayırmıştır. Bi-rinci aşamayı sözlü iletişim, ikin-cisini ise yazılı iletişim olarak ad-landırmakta ve insanlığın sonraki nesiller tarafından anlaşılmasının yazılı iletişimin gelişmesine bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Yazı-lı geleneği dinî ve felsefî olarak iki kategoriye ayıran İbn Hal-dun’un, insanlık tarihi bakımın-dan yazının tarihî gelişimini açık-ladığını belirten müellif, bu kı-sımda İbn Haldun’un önem ver-diği dilleri ifade ederek kendi dö-nemine kadar süregelen edebiyat türlerini yedi başlıkta sınıflandır-dığını belirtmektedir. Sonraki kı-sımda Ahmad, İslâmî ilim gelene-ğinin ayrıntılarını ve metne dair yaptığı yorumları ortaya koymak-tadır. İhtisarın konumu ve iyi bir pedagojik yöntem alt başlığında İbn Haldun’un, ihtisarın zararlı ve öğrencinin zihnini karıştıran kötü bir metot olduğunu belirtti-ğini ifade eden Ahmad, İbn Hal-dun’un eğitim anlayışının, kültür

211

DÎVÂN

(6)

ve medeniyet teorisi içinde önemli bir yer işgal ettiğini ve İbn Haldun’a göre eğitimin üç aşaması olduğuna işaret ettikten sonra kısaca İbn Haldun’un öğ-retim yöntemini izah etmektedir. Bu yönteme göre öğretmen öğ-renciye, ilgili disipline dair temel ilkeleri öğretmelidir. Daha sonra konuya dair kısaca açıklama yap-malı, aynı zamanda öğrencilerin hazır bulunuşluğunu ve zihinsel durumlarını da gözlemlemelidir. Öğrenci, öğrendiği ilmi anlamalı ve ona dair problemleri kavrama-lıdır. İkinci aşamada öğretmen, konuya dönüş yaparak kısaca ko-nuyu tekrar özetlemelidir. Konu-ya dair bütün yorum ve açıklama-ları yaptıktan sonra öğretmen ih-tilaflı olan konulara da değinme-lidir. Bu aşamanın sonunda öğ-renci, bilgiyi davranışa dönüştür-melidir. Son aşamada öğretmen, öğrencilerine konuyu üçüncü kez tekrarladıktan sonra ilgili disipli-nin tüm ayrıntılarını öğrencileri-ne aktarmalıdır. Bu üç aşamalı yöntem, İbn Haldun açısından çok etkili ve kalıcıdır. Ahmad’e göre İbn Haldun’un eğitimde ıs-rarla vurgu yaptığı kavramlar ted-riç ve tekrardır. İkinci kısımda öğretmenin görevlerini tartışan İbn Haldun’un, eğitim metotla-rından habersiz cahil öğretmen-leri eleştirdiğini ifade eden Ah-mad, İbn Haldun’a göre iyi bir pedagojik yöntemin, eğitimin yaş gruplarına göre ayrıldığı, sürekli, uzun soluklu, aralıksız bir eğitim

süreciyle ve bir öğrencinin aynı zamanda iki farklı disiplinle meş-gul olmaksızın yapılması gerekti-ğini vurgulamaktadır. İbn Hal-dun’a göre öğrencilerin başarısız-lığının asıl sebebi, yanlış eğitim metodundan kaynaklanmaktadır. Ahmad, alet ilimleriyle ilgili kıs-mın değerlendirmesini yaparken İslam felsefesinden hareketle ilimlerin tasnifine dair tarihî geli-şimi özetlemektedir. İlim elde et-mek için yapılan yolculuklara da değinen İbn Haldun’un, ilim ta-lebesinin, konunun uzmanlarıyla birebir görüşmesinin onun anla-yışını da derinleştirdiği görüşünü vurguladığını belirten Ahmad, bunun sebebini farklı coğrafî geç-miş ve değişik sosyo-kültürel çev-relerden edinilen bilgiye bağla-yan İbn Haldun’un aynı zaman-da bilginler ile siyasetçiler arasın-daki irtibata da dikkat çektiğini ifade etmektedir. Ahmad’e göre İbn Haldun, bilginlerin teorik meselelerle uğraştığını siyasetçile-rin ise pratikle ilgilendiğini ve bu ikisi arasındaki dengenin bireyler tarafından korunması gerektiğini iddia etmektedir. Bunun yanında İbn Haldun’un Arap olmayan unsurların İslamî ilimlerin gelişi-mindeki mühim konumuna ve Arap diline yaptıkları katkılara değindiğini ve bu doğrultuda di-lin, bilginin transferinde oynadığı role de vurgu yaptığını ortaya koymaktadır.

Altıncı ana bölümde dil ve ede-biyat bahisleri incelenmektedir.

DÎVÂN 2006/2

212

(7)

Bu kısımda Ahmad, İbn Hal-dun’un dil ve edebiyat ile ilgili görüşlerini beş kısımda ele al-maktadır. Birinci kısım Arap dili-nin dilbilgisi, sözlükbilimi ve söz-dizimi ile ilgilidir. Ahmad, ikinci kısımda Arap dilinin gelişimi ve yapısını, üçüncü kısımda dil zev-kinin gelişimini, dördüncü kısım-da kısım-da nesir ve şiiri konu edinmek-tedir. Beşinci ve son kısımda ise İbn Haldun’un dile olan bakışını ve yorumlarını değerlendirmekte (s. 129), beyan ilminin incelikle-rine dikkat çekerek, örnekleriyle konuya açıklık getirmekte, daha sonra da beyan ilmine katkıda bulunan İslam bilginlerini zikre-derek edebiyatla ilgili kısma geç-mektedir. Ahmad’e göre İbn Haldun, Arap edebiyatını anla-mak için bu kültüre ait öğelerin bilinmesi gerektiğine vurgu yap-mış ve İslam’ın ilk dönemlerinde şarkı ve müziğin edebiyat ilmi içinde üretildiğini belirtmiştir. İbn Haldun’un dilbilimci olmak-tan öte bir şahsiyet olduğuna vurgu yapan Ahmad, İbn Hal-dun’un dilin toplumsal yönüne değindiğine ve bu yönüyle kültür ve medeniyet üzerindeki etkisinin dilin zenginleşmesinde de önem-li bir unsur olduğuna dikkati çek-tiğine işaret etmektedir (s. 135). Dilin doğası ve gelişiminin ardın-dan İbn Haldun, çağdaşı olan be-devîleri incelediği alt bölümde dilin yozlaşmasına atıfta bulun-muş ve Ahmad’e göre, bu yozlaş-manın medeniyetin

sosyo-kültü-rel bir fenomeni oluşuna vurgu yapmıştır. Bu yönüyle de dilin, medeniyetin başarı seviyesini gös-teren toplumsal bir faktör oldu-ğuna dikkati çekmiştir (s. 138). Çağdaşı olan hadarî toplumlara işaretle batı ile doğunun dilleri-nin farklılığına atıf yapan İbn Haldun, hadarîlerin Arap olma-yan toplumlarla kültürel ilişki kurdukları için dillerinin yozlaştı-ğını, Mağrib, İspanya ve Afrika örnekleriyle izah etmektedir. Ah-mad, İbn Haldun’un dilin yoz-laşmasında optimist bir tavır ta-kındığını, halbuki bu durumun yeni bir dilin oluşumu olarak de-ğerlendirilmesi gerektiğini ifade etmekte ve dilin yozlaşmasının şehirleşmenin, genişlemenin ve etkileşimin bir neticesi olduğu yorumunu yapmakta (s. 139) ve İbn Haldun’un klasik Arapçanın öğreniminde takip edilmesi gere-ken usule vurgu yaptığını ifade ettikten sonra İbn Haldun’un Arap filolojisine ve bu dilde me-leke kazanmanın önemine işaret ettiğini belirtmektedir. İbn Hal-dun, Arap filolojisinde teorinin, dil melekesi kazanmada ise prati-ğin ağır bastığını ifade etmiştir. Klasik Arapçanın doğal işitme sü-reci ve pratikle nesilden nesile ak-tarılageldiğini vurgulayan İbn Haldun’un Mudar kabilesinin di-linin yozlaşmasında kültürlerarası etkileşime dikkati çektiğini belir-ten Ahmad, İbn Haldun’un kla-sik Arapçanın öğreniminde Kur’an, hadis, hitabet ve şiirin

213

DÎVÂN

(8)

önemine değindiğini ve ardından dil zevkinin gelişimine dikkat çektiğini belirtmektedir. Ayrıca İbn Haldun, kendi döneminde çocuklara yönelik klasik Arapça öğretiminin metot olarak yanlışlı-ğına da değinmiş, dil öğrenirken başlangıç aşamasında gramerin değil, doğrudan edebî metinlerin öğretilmesinin daha yararlı olaca-ğını tavsiye etmiştir. Ahmad, dil öğrenimi ile ilgili bölümleri de-ğerlendirirken “zevk” kavramının İslam düşüncesi içindeki farklı il-mî disiplinlerdeki kullanımlarını da açıklamaktadır. İbn Hal-dun’un dil ile ilgili kanaatlerini üç kategoride ele alarak bunları ede-bî zevk, doğal konuşma süreci ve Arap dilinin tarihî ve sosyolojik yönü olarak tasnif eden Ahmad, Arap dilinin cümle biçimini na-zım ve nesir cümleleri olarak ele alan İbn Haldun’un, bu biçimle-rin çeşitlebiçimle-rini zikrettiğini, fakat Kur’an’ı bu iki biçimin dışında tuttuğunu da ayrıca vurgulamak-tadır. Şiir sanatının hususiyetleri-ne de değihususiyetleri-nen Ahmad, şiirin Arap toplumundaki önemine, form ve üslubuna dair kısaca bilgi ver-mektedir. Yazara göre İbn Hal-dun, Arapların kültüründe şiirin ne kadar büyük bir yeri olduğuna da değinmiş ve Arap şiirini dört ana bölüme ayırmıştır: a) İslam öncesi dönem b) İlk İslamî nem c) Büyük hanedanların dö-nemi ve d) Arap olmayan liderle-rin dönemi. Bu dönemleliderle-rin özel-liklerinden de kısaca bahseden

yazar, bir sonraki kısımda çağdaşı olan bedevîlerin ve şehirlilerin Arap şiirine dair yaklaşımlarına değinmektedir. İslam medeniye-tinde Arap edebiyatının büyük bir rol oynadığına dikkati çekerek şiirin sosyal bir fenomen olduğu-na atıfta bulunup medeniyetin durumunu ve başarısını yansıttı-ğını vurgulamaktadır.

Sonuç ve değerlendirmeler adlı son ana bölümde müellif, bu ça-lışmasıyla İbn Haldun’un kuram-sal şemasını yeniden inşa etmeye çalıştığını ifade ederek asıl amacı-nın İbn Haldun’un bilgi kuramı-nın teorik temelini ve bilgi sosyo-lojisini “umran” kavramı çerçeve-sinde ortaya koymak olduğunu belirtmekte, Mukaddime’de zik-redilen bütün ilimlerin epistemo-lojik bir şema dahilinde İbn Hal-dun’un zihninde kendine ait bir yeri olduğunu iddia etmektedir. Eserinin sonunda İbn Haldun’un bilgi kuramını yansıtmaya çalışan üç ayrı grafiğe yer veren Ahmad, ilk grafikte genel olarak medeni-yetin oluşum süreci ve toplumla-rın bedevî umrandan hadarî um-rana geçişini resmetmektedir. Bu grafik bağlamında Ahmad, İbn Haldun’un, medeniyet teorisine insanı fizyolojik ve felsefî olarak tanıtmayla başladığını ve bu yö-nüyle insanın düşünme yetisinin toplumun temelini oluşturduğu-nu düşündüğünü ifade etmekte-dir. İnsanın temel ihtiyaçlarının karşılandığı basit toplumlar İbn Haldun’a göre medeniyetin

baş-DÎVÂN 2006/2

214

(9)

langıç düzeyidir. İbn Haldun bu durumu “bedevî umran” olarak nitelendirmektedir. Toplumun daha karmaşık toplumsal ve kül-türel şekillere bürünmesi, ilimler-de ve sanatlarda başarı kayilimler-detme- kaydetme-si, eğitim geleneğini tesis etmesi ve bu minvalde hayatını tezyin etmesi ise İbn Haldun tarafından “hadarî umran” olarak nitelendi-rilmektedir. Son tahlilde Ah-mad’in verdiği ilk grafik, İbn Haldun’a göre medeniyetin olu-şum sürecini genel hatlarıyla or-taya koymaktadır. İkinci grafikte ise düşünme yetisi, İbn Hal-dun’un medeniyet teorisinin merkezinde yer almaktadır. İbn Haldun’a göre Tanrı’nın insana verdiği akletme yetisiyle insanoğ-lu, yardımlaşma ve iş bölümünü gerçekleştirmektedir. Bu durum-da durum-da sosyal organizasyon oluş-makta ve bu sosyal organizasyo-nun neticesinde insanlar, mede-niyeti teşekkül ettirmektedirler. Ayrıca bu grafikte, iş bölümü ve yardımlaşma ile sanatların oluşu-mu birbirlerini beslemektedir. Sa-nat ve bilgi ile eğitimde süreklili-ğin sağlandığını belirten İbn Haldun’a göre medeniyetler bu şekilde oluşmaktadır. Bu grafikte-ki igrafikte-kinci bilgi türü ise İbn Hal-dun’un düşünme yetisi ile bera-ber zikrettiği Tanrı’dan gelen va-hiy kaynaklı bilgidir ki, bu bilgi türü ilimlere temel teşkil etmek-tedir. Bilgi ve ilimle, eğitim ger-çekleştirilmekte ve neticede yine

medeniyet teşekkül etmektedir. Ahmad, üçüncü ve son grafikte ise İbn Haldun’un bilgi kuramını ve ilimler tasnifini resmetmekte-dir. Ahmad’e göre İbn Haldun açısından Tanrı’dan gelen bilgi-nin ürünü iki çeşittir: Vahiy kay-naklı bilgi ve insanın düşünme yetisi. İnsanoğlu düşünme yetisi ile iki tür bilgi üretir: İlim ve fel-sefe. Üçüncü bilgi türü ise her iki yöne de açık olan ve aslen nebevî bilgiden neşet eden, fakat insan zihniyle de yorumlanan naklî ilimlerdir. Naklî ilimler tefsir, ha-dis, fıkıh ve kelam ilimlerinden ibarettir. Naklî ilimlerin, ilim ve felsefeyle kesiştiği nokta ise ma-neviyatı da içinde barındırmaları-dır. Bu üç ilmin öğrenimi alet ilimleriyle tam olarak gerçekleşti-rilir. İbn Haldun’a göre alet ilim-leri dilbilimi, edebiyat, şiir ve ne-sirdir. Felsefî ilimler ise mantık, aritmetik, geometri, astronomi, müzik, fizik ve metafizikten mü-teşekkildir. Ruhî ilimleri ise tasav-vuf, rüya yorumlama ve tılsım ilimleri teşkil etmektedir. İbn Haldun’un Mukaddime adlı ese-rinin ilimler tasnifini konu olan altıncı kısmını çok titiz ve dikkat-li bir üslup ve metotla ele alan Ahmad’in bu çalışması, pek de zengin olmayan İbn Haldun lite-ratürü içinde, İbn Haldun’un bil-gi kuramını inceleyen en yeni araştırmalardan birisi olması ha-sebiyle gözden kaçırılmaması ge-reken bir eser hüviyetindedir.

215

DÎVÂN

Referanslar

Benzer Belgeler

Öte yandan CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in konuyla ilgili soru önergesine verilen yanıtta, sorunun üstünün örtülmesi politikasından vazgeçildiği

Persian education was a fuller cultural and vocational preparation for the life of the bureaucracy and gentry, iii. Sanskrit learning performed, mainly,

Begum, Rehmani (1985) wrote a book entitled, "Sir Syed Ahmad Khan: The PoHtics of Educational Reform".''s in her book, she gave a detailed account of political conditions

The third study was for “ Baker”, and it was about designing strategies and form analysis, which tackled a series of levels of architectural models, including the followings:

Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim

el-Ezdî lügatle tefsir yaparken zaman zaman Kur’an’ın Kur’an ile tef- sir metoduna başvurarak yaptığı tefsirleri teyid etmeye

Zira en yalın haliyle, “za- manı etkin kullanmaya yönelik bilinçli bir çaba” 64 olarak da ifade edilen zaman yönetimi konusundaki bilinçsizlik, bireyin stres, depresyon gibi

Yusuf Şevki Yavuz, “Be’s”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklo- pedisi (Erişim 19 Mayıs 2020).. Efendi’nin yaşadığı döneme damga vuran alimlerden biri