• Sonuç bulunamadı

Özne İşlevli Mastarlarla Sağlanan Söz Dizimsel Yaptırımlı Çatı

D. Türkçede Çatı

2. Geçişlilik-Geçişsizlik

3.4. Söz Dizimsel Yaptırımlı Çatı

3.4.1. Özne İşlevli Mastarlarla Sağlanan Söz Dizimsel Yaptırımlı Çatı

Eylem kök ya da gövdelerine {-mA}, {-mAk}, {-(I)ş}, {-(U)ş} ekleri getirilerek oluşturulan; kişi ve zaman bildirmeyen yapılara mastar denir (Korkmaz, 2010:109).

Mastarlar ile ondan önce gelen ve kendisine bağlı olan dil birimlerinin oluşturduğu yeni yapılar mastar öbeği olarak tanımlanır. Kurgulanan yeni öbekte asıl unsur olan mastar (isim-fiil) genellikle sonda bulunurken öbeğin oluşturduğu yan önermenin yüklemi konumunda olmasına karşın bitmiş yargı bildirmez. Buna ek olarak mastar öbeği cümleyi özne, nesne, yer tamlayıcısı (dolaylı tümleç) ve zarf gibi ögelerle tamamlar (Karahan, 2015: 55).

Mastar öbeğinin cümleyi özne göreviyle tamamladığı durumlarda söz dizimsel yaptırımlı çatı ulamını yansıtabildiği görülmektedir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda özne konumundaki mastar öbeği temel cümlenin yükleminde işaretlenen özneye yaptırım uygulayan, eylemdeki hareketi ya da durumu “ettiren”, öge niteliği taşır. Ayrıca temel önermede kodlanan yapan/eden konumundaki öge de ikincil özneyi temsil eder. Bir başka deyişle mastar eki almış eylemle kurgulanan mastar öbeği cümleyi özne olarak tamamladığında yaptırımlı çatının birincil öznesini yansıtabilir. Dikkat edilmesi gereken nokta her mastar öbeğinin yaptırımlı çatı ulamını sunamayacağıdır ki burada bağlam devreye girer. Yine bağlam yoluyla anlaşılan, özne konumundaki mastar öbeğinin, yaptırım ulamına katkı sağlarken temel önermenin gerçekleşme nedenini de sunabildiğidir. Böylece temel önermenin de sonucu yansıttığı, mastar öbeğinden oluşan yan önermeyle aralarında bir neden-sonuç ilişkisi kurulduğu belirlenmiştir.

“Kulakları kaç günden beri sokaktaydı. Yusuf hiç bu kadar uzun müddet ondan ayrılmış değildi. Onu müthiş göreceği geldiğini hissediyordu. Boş sofranın başına, kendisine nispet verir gibi alaycı gözlerle bakan annesinin karşısına, tekrar oturmak ona pek acı geldi.” (s. 182)

Cümlede geçen “Boş sofranın başına tekrar oturmak” ve “Kendisine nispet verir gibi alaycı gözlerle bakan annesinin karşısına tekrar oturmak” ifadeleri mastarla öbekleşmiş yan önerme konumundadır. Bu yönüyle cümlede özne kimliğiyle görev almaktadır.

Dikkat edilmesi gereken nokta söz konusu öbeğin; temel önermenin yüklemine yaptırım uygulaması, yüklemde belirtilen eylemin (acı gel-) gerçekleşmesinde “ettiren” unsur olmasıdır. Zira özneye (o/Muazzez) acı gelen, onu üzen, üzmesine neden olan durum, yan önermenin yansıttığı iletidir. Burada iki ayrı iletiden söz edilebilir: İlki sofrada annesi olmasına karşın -Yusuf’un evde olmamasından dolayı- Muazzez’in boş sofraya oturduğu hissine kapılmasıdır ki bu durumda Muazzez’e acı gelen, üzülmesine yol açan unsur dolaylı olarak Yusuf’tur. Muazzez’in annesi (Şahinde) ise metinde açıkça belirtildiği üzere diğer etkileyici unsur, bir başka deyişle Muazzez’in üzülmesine neden olan ögedir.

Buna ek olarak, Muazzez’in zoruna giden, annenin karşısına oturmasıdır. Yani acıya yol açan doğrudan ne Yusuf ne de annedir. Bunların neden olduğu eylemi gerçekleştirmek, acının birincil nedenidir. Tüm bu anlamsal bağ {-mAk} mastar ekinin öbekleştirdiği yan önerme yoluyla alıcıya sunulmuştur. Genel olarak bakıldığında şöyle özetlemek mümkündür:

hissettiren: birincil özne: (Yusuf) Yusuf'’un olmadığı sofraya oturmak

(Annesi/Şahinde) Kendisine nispet verir gibi alaycı gözlerle bakan annesinin karşısına tekrar oturmak

acıyı hisseden: ikincil özne: Ona (Muazzez) 3.4.1.1.1. {-mA}

Eylem kök ya da gövdesine gelerek sözcüğün sistemde ad göreviyle yer almasını sağlayan mastar ekidir. Bu şekilde oluşan mastar/mastar öbeği temel önermenin öznesini oluşturur.

Bir başka deyişle bu dil birimiyle temel cümlenin yüklemi arasında özne-yüklem ilişkisi söz konusudur. Mastar öbeklerinin cümleyi özne göreviyle tamamladığı durumlarda bazen yaptırımlı çatı ulamını yansıttığı görülür. Özellikle cümlede eden/ettiren anlam ilgisinin ağır bastığı böyle bir durumda mastar öbeği birincil özne olarak yer alarak temel cümlenin yükleminde işaret edilen özneye yaptırım uygulayan ögeyi temsil eder.

“Bilhassa Yusuf’un yaralanması ve Kübra ile annesinin Kaymakamlara taşınmaları onları daha çabuk olmaya şevketti.” (s. 56)

Bilhassa Yusuf’un yaralanması onları daha çabuk olmaya şevketti şevkeden/birincil özne: Yusuf’un yaralanması,

şevkolan/ikincil özne: Onları (Şakir, Hacı Etem, Hilmi Bey)

Kübra ile annesinin Kaymakamlara taşınmaları onları daha çabuk olmaya şevketti.

şevkeden/birincil özne: Kübra ile annesinin Kaymakamlara taşınmaları şevkolan/ikincil özne: Onları (Şakir, Hacı Etem, Hilmi Bey)

“Hiç konuşmayan Yusuf’un, böyle tek tük de olsa, söz söylemesi Salâhattin Bey'i hayrete düşürüyor ve o, Yusuf’ta bir değişiklik başladığını seziyordu.”

(s. 108)

hayrete düşüren/birincil özne: Hiç konuşmayan Yusuf’un, böyle tek tük de olsa, söz söylemesi

hayrete düşen/ikincil özne: Kaymakam Salâhattin Bey Örnek metinde iki ayrı yaptırımdan söz edebiliriz.

a. Hiç konuşmayan Yusuf’un, böyle tek tük de olsa, söz söylemesi Salâhattin Bey'i hayrete düşürüyor

Hiç konuşmayan Yusuf’un, böyle tek tük de olsa, söz söylemesi Salâhattin Bey'i hayrete düşürüyor: Selahattin Bey’in hayrete düşmesini nedeni, hiç konuşmayan Yusuf’un, böyle tek tük de olsa, söz söylemesidir. Ancak eylem / yüklem aynı zamanda biçim birimsel çatı yöntemiyle yaptırımlı çatıya sokulmuştur: “düş-ür-” Sözdizimsel ve biçimbirimsel yaptırımlı çatının birlikte uygulandığı bir örnektir.

b. Hiç konuşmayan Yusuf’un, böyle tek tük de olsa, söz söylemesi(yle) o, Yusuf’ta bir değişiklik başladığını seziyordu.

sezdiren /birincil özne: Hiç konuşmayan Yusuf’un, böyle tek tük de olsa, söz söylemesi sezen/ikincil özne: Kaymakam Salâhattin Bey

Selahattin Bey’in Yusuf’ta değişiklik sezmesinin nedeni, hiç konuşmayan Yusuf’un, böyle tek tük de olsa, söz söylemesidir.

“Ziyaretlere başladığı zaman Yusuf’a, annesinin tavsiyesine uyarak, hiçbir şey söylememiş olması, şimdi onu, daha sıkı bir ketumiyete ve hatta bazen mufassal yalanlar icadına sevkediyordu.” (s. 186)

sevkeden/birincil özne: Ziyaretlere başladığı zaman Yusuf’a, annesinin tavsiyesine uyarak, hiçbir şey söylememiş olması

sevkolan/ikincil özne: Onu (Muazzez)

“Salâhattin Bey'in hastalığı ve Yusuf’un evden gitgide uzaklaşması Şahinde'yi tamamen başıboş bırakmıştı.” (s. 108)

başıboş bıraktıran/birincil özne: Salâhattin Bey’in hasta olması, Yusuf’un evden gitgide uzaklaşması

başıboş kalan/ikincil özne: Şahinde 4.4.1.1.2. {-mAk}

Eylem kök ya da gövdesine gelerek sözcüğün sistemde ad göreviyle yer almasını sağlayan mastar ekidir. Bu şekilde oluşan mastar/mastar öbeği temel önermeyi özne göreviyle tamamlar. Dolayısıyla sözü edilen mastar öbeği ile temel cümlenin yüklemi arasında özne-yüklem ilişkisi söz konusudur. Bu şekilde kurgulanan yapılarla bazen yaptırımlı çatı ulamının yansıtıldığı görülür. Özellikle cümlede eden/ettiren anlam ilgisinin sunulduğu bu örneklerde mastar öbeği birincil özne olarak yer alarak temel cümlenin yükleminde işaret edilen özneye yaptırım uygulama işlevini yerine getirir.

“Bu kasvetli ve şıpırtılı günde hiç ses çıkarmadan ilerleyen kafileyi görmek insana elinde olmayan bir ürkeklik veriyordu.” (s. 7)

verdiren/birincil özne: Bu kasvetli ve şıpırtılı günde hiç ses çıkarmadan ilerleyen kafileyi görmek

ürkek olan/ikincil özne: İnsan

Ver- eylemi, biçim birimsel yaptırımlı çatıya uygun, verdir-biçiminde dilde kullanıma çıkışı sıklıkla karşılaşılan bir durumken burada söz dizimsel yaptırımlı çatının yeğlenmesinde öznenin canlı kanlı nitelikte olmayışının rolü vardır. Yol açma, neden olma özelliklerinin bir başka deyişle yaptırımın istem dışı olduğu durumlarda vericini söz dizimsel yaptırımlı çatıya başvurduğu söylenebilir.

“Senelerden beri aklına getirmek istemediği hadiseleri ve manzaraları bu kadar canlı olarak gözünün önünde görmek, Yusuf’a o zamana kadar duymadığı cinsten bir üzüntü verdi.” (s. 155)

üzüntü verdiren/birincil özne: Senelerden beri aklına getirmek istemediği hadiseleri ve manzaraları bu kadar canlı olarak gözünün önünde görmek

üzülen/ikincil özne: Yusuf

“Sabahları kalktığı zaman kendisine böyle kahvaltı hazırlayacak veya sadece kolunu mavi yorganın üzerine uzatıp uyuyacak bir kadın yerine, herhangi bir köy odasının isli kalaslı tavanını görmek Yusuf’a bir an için pek acı geldi.”

(s. 176)

acı gelmesine neden olan/birincil özne: Sabahları kalktığı zaman kendisine böyle kahvaltı hazırlayacak veya sadece kolunu mavi yorganın üzerine uzatıp uyuyacak bir kadın yerine, herhangi bir köy odasının isli kalaslı tavanını görmek

acı gelen/ikincil özne: Yusuf

Geldir-102eyleminin ölçünlü dilde olmayışı, vericinin söz dizimsel çatıyı kullanmasına yol açmıştır.

“…Fakat gene Muazzez'e bir kere bakmak, bu kızcağızın dünyanın en masum insanı olduğundan şüphe etmeyi bile imkânsız kılıyordu.” (s. 198)

imkânsız kıldıran/birincil özne: Muazzez'e bir kere bakmak imkânsız olan/ikincil özne: Yusuf’un şüphe etmesi

“Muazzez'e bugün hâkim olan dalgınlık ve dünyaya yabancılık onun yavaş yavaş Yusuf’tan da uzaklaşmasının bir başlangıcı olamaz mıydı? Bunu düşünmek ona fevkalade acı geliyordu.” (s. 198)

acıyı hissettiren/birincil özne: Muazzez'e bugün hâkim olan dalgınlık ve dünyaya yabancılığın onun yavaş yavaş Yusuf’tan da uzaklaşmasının bir başlangıcı olduğunu düşünmek

acıyı hisseden/ikincil özne: Ona (Muazzez)

102 Bu çalışmada ölçünlü dilde yer almayan söz varlığı, “” işaretiyle gösterilecektir.