• Sonuç bulunamadı

3. KAPSAM

1.2. MİT-TARİH KARŞITLIĞININ OLUŞUMU

1.3.2. Mitleri Açıklamaya Yönelik Yaklaşımlar

1.3.2.2. Yapısalcılık

Malinowski’nin işlevselciliği pek çok yönden eleştirilmiştir. Büyünün ve mitin işlevle açıklanmasının yeterli olup olmadığı üzerine yapılan eleştiriler tez açısından önemlidir Tambiah, Malinowski’nin büyünün teknik olarak geçersiz olsa da pragmatik bir değerinin olduğunu kabul etmesinin, onun Tylor ve Frazer çizgisinden fazla uzaklaştığı anlamına gelmeyeceğine işaret etmektedir.

Malinowski’nin farkı, vurguyu büyünün işlevsel yönüne yapmış olmasıdır, oysa eksik bilim değerlendirmesinin yarattığı sorunlar devam etmektedir95.

belirli bir yapı üzerine kuruludur. Tarihsel süreçte çeşitlenseler de temeldeki yapıları benzerlik göstermektedir. Yapıyı ortaya çıkarabilmek için mitler, mitem denilen ve mitleri oluşturan yapı birimlerine ayrılmalı ve bu birimlerin birbirleri ile olan ilişkileri ortaya konmalıdır. Bu yapıldığında yapının temelde ikilikler (binary) sistemi üzerine kurulu olduğu görülür. Tüm mitoslar tarihsellikten bağımsız olarak belirli bir mantığa göre işlemektedir.

Levi-Strauss’ün yapısalcılığı, Sassure’ün dilbilim alanına getirdiği yenilikle yakından ilişkilidir. Antik çağ filozofları, kelimelerin anlamlarının kelimeleri oluşturan sesler ile ilişkili olduğunu düşünmüşlerdir. Oysa karşılaştıkları bir sorun vardır: Bir dilde belirli anlamlarla ilişkilendirilen bir ses, bir başka dilde bambaşka anlamlara sahip kelimelere dâhil olmaktadır. Bu sorun ancak, kelimelerin anlamlarının onları oluşturan seslerin kendileriyle değil, birbirleriyle kurdukları ilişki ve sıra ile ilişkilendirilmeleri gerektiğinin Sassure tarafından ortaya çıkarılmasıyla çözülecektir. Levi-Strauss dile bakışta ortaya çıkan bu yeniliği mit alanına taşımıştır:

Tıpkı dildeki gibi, mitte de anlam, miti oluşturan unsurların kendilerine değil, bu unsurların birbirleriyle ilişki kurma biçimlerine bağlı olarak ortaya çıkar. Öyleyse, miti oluşturan ve tıpkı dilde seslerin kelimeleri oluşturması gibi, mitte anlatıyı oluşturan bu ‘unsur’lar nelerdir? Levi-Strauss, mitin dil ile birçok ortak yönünün olduğunu, her şeyden önce mitlerin diller yoluyla ve dil içinde ifade edildiklerini ortaya koymaktadır. Ancak tüm benzerliklere rağmen dil ve mit birbirine eş değildir.

Tıpkı fenomenlerin, morfemlerin ve semantemlerin birbirlerinden türemeleri gibi, mitler de bunlardan daha karmaşık, üst katmanda bulunan unsurların bir araya gelmesinden oluşur. Levi-Strauss bunlara “gross constituent unit” adını vermektedir.

Bu birimler, cümle düzeyinde bulunurlar. Levi-Strauss bu birimleri tespit etmenin yolunun, miti, mümkün olan en kısa cümlelere ayırıp bunları hikâyeyi açan

numaralara karşılık gelecek şekilde dizin kartlarına yazmaktan geçtiğini ileri sürmektedir96.

Levi-Strauss'un yaklaşımının bu tez açısından en önemli yönlerinden biri, mitlerin çeşitliliği sorununa verdiği yanıttır. Mitlerin olağanca çeşitliliğine rağmen alt parçalarının birbiriyle kurduğu ilişkinin açığa çıkardığı anlam aynıdır. Dolayısıyla çeşitlilik görünüştedir. Şiir çevrildiğinde mutlaka çarpıtılır, anlam değişikliğine uğrar. Oysa mitin en kötü çevirisinde bile anlam korunur. Levi-Strauss'un bu mit kavrayışı, bir mitin ‘Orijinal/ilk hali hangisidir?’, ‘Hangi versiyonu daha eskidir?’,

‘Mit bu topluma nereden gelmiştir?’ gibi soruları mitin anlamını çözmek bakımından gereksiz kılmaktadır97.

Levi-Strauss, Sassure’ün kuramından iki kavramı devşirmektedir: langue (dil) ve parole (söz). Bu kavramlar, dilin iki yönüne, iki özelliğine tekabül etmektedirler.

Bunlardan biri, belirli bir anda var olan ve geri döndürülebilir bir duruma işaret ederken, diğeri zamandan bağımsız olarak var olan bir yapıya işaret eder. Langue, tarihten bağımsız olarak tespit edebildiğimiz bir yapıdır; parole ise, yapının belirli bir tarihsel anda karşılaştığımız durumudur. Bir dilde her ikisi de mevcuttur: Aşkın bir yapı ve tarihin belirli anında var olan versiyonu. Levi-Strauss, bu ikili yapının mitlerde de bulunduğunu ileri sürmektedir. Mitte de geri döndürülebilir olan ve geri döndürülemez olan iki yön vardır. Mitler, hem uzak bir geçmişi konu almakta, hem de bugünü ve yarını etkileyen, zaman-üstü bir olaydan söz etmektedirler. Bir yönüyle

96 Claude Levi-Strauss, “The Structural Study of Myth”, The Journal of American Folklore, Vol. 68, No. 270, Myth: A Symposium, (Oct. – Dec., 1955), ss. 428-444, özellikle bkz. ss. 430-435.

97 A.g.e., s. 435.

mitik olay, tarihin çok uzak bir anında cereyan etmiş ve bitmiştir; öte yandan bu olay, adeta tarihe damga vurmuştur. Onu şekillendirmiş ve anlamlı kılmıştır. Mitin konu edindiği olayın bu ikili yönü, langue-parole ikiliğine tekabül etmektedir.

Levi-Strauss, mitin ‘yaban aklın’ ürünü olduğunu ve tarihin ‘evcilleşmiş aklın’ ürünü olduğunu söylemektedir. Yaban düşünce, somutu soyuta bağlayan sınıflandırıcı bir yönelim içermektedir. Bu yönelim sistemli ve iç tutarlılık sahibidir.

Bu sınıflama, yukarı, genele doğru gittikçe temel zıtlıklara ulaşmaktadır98.Yaban aklın olağandışı görünmesi, hem birleştirici hem de çözümleyici bir işlev üstlenmesinden gelmektedir. Bu düşüncenin çözümleyiciliği ve sınıflandırmacı niteliği, yabanılların uygarlardan düşünüş bakımından özsel bir farklılık taşımadığını göstermektedir99. Levi-Strauss, ilkeli bu açıdan yaptakçı (bricolage)100 olarak tanımlamaktadır. Bir mühendisin işini yaparken kavramları kullanmasından farklı olarak bir ilkel yaptakçı olarak, işini içinde bulunduğu maddi yaşam koşulları gereği göstergeler aracılığıyla yapmaktadır. Bu göstergeler imge ile kavram arasında yer almaktadırlar. Levi-Strauss için “Göstergeyle kavramı karşıtlaştıran özellik (...) kavramın gerçek karşısında tümüyle saydam kalmak istemesi, göstergenin ise bu gerçeğe belirli bir insan derinliğinin karışmasını hoş görmesi, hatta bunu istemesidir”101. Levi-Strauss, yaban düşüncenin bilimsel düşünceyle ilişkisini

98 Claude Levi-Strauss, Yaban Düşünce, Çev. Tahsin Yücel, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2004, s. 259-260.

99 A.g.e., s. 263.

100 ‘Elindeki az sayıda aracı, yaptığı her tür işte kullanan ve meslekten olmayan kişi’ anlamında kullanılıyor.

101 A.g.e., s. 45.

mühendis ile yaptakçı arasındaki ilişkiyle benzer görmektedir. Mitik düşüncenin unsurları, “aynı biçimde kavramlar ve algılanan nesneler arasında yer alır”. Bunlar da göstergedir. Mitik düşünce, yaptakçılıkta olana benzer bir biçimde yapılaşmış kümeler kullanarak anlatıyı inşa etmek yerine “olay kalıntıları, olay kırıntıları”

kullanarak yapılaşmış kümeler geliştirmektedir102. Oysa bilim, olay-yapı ayrımı yani olumsallık-zorunluluk ayrımı üzerine kuruludur.

İki düşünce biçimi arasındaki farkı ortaya koymasına rağmen, Levi-Strauss ilkel/teolojik düşüncenin fetişçi/çoktanrıcı evreye özgü olduğu yönündeki Comteçu düşünceye katılmamaktadır. Ona göre, günümüzde de başta özellikle sanat olmak üzere, toplumsal yaşamda bu düşünce kendini gösterebilmektedir103. Ayrıca langue-parole ikiliği üzerinden günümüzde bu yapının siyasette de var olduğunu, siyasal aktörlerin tarih algılarının bu mitik yapıyı içerdiğini ileri sürmektedir. Levi-Strauss benzer bir şekilde din ile büyücülük arasında evrimsel bir ilişki olduğunu reddetmektedir. “Dinin doğa yasalarının insansallaştırılması, büyününse insan eylemlerini doğallaştırması” olduğunu iddia etmektedir. Ona göre bu, aynı tip düşünme biçiminin, olgular arasında aynı tip ilişki kurma biçiminin iki farklı boyutudur104.

Levi-Strauss dinin, özellikle de ilkellerin dinlerinin bilimsel olarak açıklanmaya çalışılmasında niçin başarısız kalındığının iki önemli nedeni olduğunu ileri sürmektedir. Mitosu açıklamaya dönük bazı girişimlerin, mitosu kolektif bir sanrı, toplumsal duyguların edebi bir ifadesi ya da doğa olaylarının bir tür açıklaması

102 A.g.e., s. 47.

103 A.g.e., s. 261.

104 A.g.e., s. 263.

olduğunu ileri sürmesi karşısında Levi-Strauss, bu açıklamanın geçerli olması halinde, ilkellerin neden yapmayı hâlihazırda bildikleri türden bilimsel bir açıklamada bulunmak yerine böyle bir ifade yolu seçtiklerinin yanıtı olmadığını söylemektedir. Başarısızlığın ikinci nedeni ise, mitoslara yönelik açıklamaların psikolojik yönelimli olmasına ilişkindir. Tylor ve Frazer gibi, psikoloji disipliniyle arasındaki bağları koparmamış olanlar, ilkellerin dinlerini açıklama girişimlerinde psikolojiyi bir destek unsur olarak kullanmışlardır. Bir mitosun anlattığı, var olan toplumsal durumla örtüşürse, mitosun bu durumu yansıttığı; mitos ile toplumsal durum çelişmekteyse, mitosun toplumun bastırılmış kolektif duygularını ifade ettiği ileri sürülebilmektedir. Bu durum, Levi-Strauss’a göre, psikolojik açıklamaların çok

“yavan” kaldığını göstermektedir105.

Levi-Strauss’un kuramına yöneltilen eleştirilerin bir kısmı, onun yapısalcılığının indirgemeci olduğunu iddia etmektedir. Edmund Leach, zihni tamamen ‘binaries’ üzerinden kavramanın sorunlarına dikkati çekmektedir. Bazı düşünsel süreçler dijital bilgisayarlarınkiyle benzerlik taşısa da insan zihninin evrensel olarak ve birebir böyle çalıştığını iddia etmek, fazlasıyla basitleştiricidir.

Terminolojinin ödünç alındığı bilgisayar dünyasında işlemler ikili sisteme göre yapılırken, beynimizin sahip olduğu mekanizmada aynı anda yüzün üstünde bağlantı kurulmaktadır106. Mary Douglas ise, yapıyı ortaya çıkarmanın yapının içerdiği anlamı ortaya çıkarmaya yetmeyeceğini söylemektedir. Douglas’a göre, örneğin bir şiirdeki uyak durumunun a-b-b-a olması onun anlamı hakkında bize fikir

105 Levi-Strauss, a.g.m., s. 428.

106 Edmund Leach, “Introduction,” The Structural Study of Myth and Totemism, (ed.) Edmund Leach, London, Tavistock Publications, 1967, s. xii - xiii.

vermemekte; buna benzer olarak bir mitin biçimsel yapısını ortaya koymak da onu yorumlamak için yeterli veriyi sağlamamaktadır107.

Yapılan bu eleştirilerin temas ettiği alan psikolojidir. Nur Yalman, Levi-Strauss’un çalışmalarında psikolojik öğelerin durumunun belirsizliğine işaret etmektedir. Ona göre, Levi-Strauss’un yapıtlarında, mitlerin yapısının toplumda ne ölçüde bilinçli bir şekilde taşındığı konusu çözüme kavuşmamıştır. Mitin yapısı kendisini, farkındalığın söz konusu olduğu bir düzeyde mi göstermektedir, yoksa Jungcu bir ‘kolektif bilinçaltı’nın varlığından mı söz edilmektedir, bunun yanıtı verilmemektedir108.

Yapısalcılığın tarihsel olanı dışlaması ve sistem üzerine yoğunlaşması bir diğer eleştiri konusudur. Yapısalcılığın Sassurecü kuramın sınırlılıklarını devraldığı;

bu kapsamda tarih ile arasına mesafe koyduğu; eylemin, olayın, ve benzerlerinin yapısalcı çalışmalara ancak sistemin devamlılığına hizmet ettiği sürece dahil edildiği belirtilmiştir109. Ancak bu durumu aşmaya dönük çabalar da bulunmaktadır. Edmund Leach, Malinowski’nin mit anlayışına genel hatlarıyla katılmakla birlikte mit ile ritüelin işlevi sosyal uyum, harmoni ve birliktelik sağlamaya dönük olduğu yönündeki Malinowskici yorumu reddetmektedir. Mitlerin ve ritüellerin içerdiği/ifade ettiği çatışmalar son kertede denge ve eşitlik içermektedir.

Malinowskici okul, kültürü tüm unsurlarıyla uyumlu bir bütün, bir sistem olarak görmekte, bu bağlamda, kültürü ve sistemi temsil eden tek bir mit olduğunu

107 Mary Douglas, “The Meaning of Myth,” a.g.e., s. 64.

108 Nur Yalman, “The Raw: the Cooked :: Nature : Culture,” a.g.e., s. 86.

109 Marshall Sahlins, Historical Metaphors and Mythical Realities, USA, The University of Michigan Press, 2010, s. 6.

düşünmektedir. Oysa Leach’e göre bu yaklaşım yetersizdir çünkü sosyal yapının kararsız olduğu durumlarda bu durumun nasıl olup da kültür içinde temsil edildiği sorusu yanıtsız kalmaktadır. Mitler anlatıcının, miti sahiplenen kesimin kimliğini/statüsünü onaylar. Bu durumun doğal sonucu olarak, mit bir statüyü onaylarken diğer potansiyelleri reddeder. Leach, Kachin topluluklarını incelediği yapıtında110, tüm Kachinlerin onaylayacağı tek bir mit versiyonu olmadığını göstermiştir. Soy çizgilerine ilişkin mitler farklı kabilelerde farklı şekillerde, o kabilelerin konumlarını haklılaştıracak değişikliklerle anlatılmaktadır. Dolayısıyla mitler çeşitlilik gösterdiği gibi kendi içinde de birçok çelişki barındırabilmektedir.

Leach, bu mitlerin geçmişte yaşanmış, tarihsel olaylar dizisi ya da o topluma ilişkin kurallar sistemi olarak değil, hak ve statüleri vurgulayan fikirler/değerler sistemi olarak görülmesi gerektiğini söylemektedir111. Leach’e göre, mit ve ritüel bölünmeye/parçalanmaya da hizmet edebilir. Sosyal yapı kararsızsa bu da mitlerde temsil edilir112.

Leach, ritüeli ve miti bir simgeler sisteminin unsurları olarak değerlendirmektedir. Antropologun görevi, incelediği toplumun simgeler dizgesini kendi diline yaklaşık olarak tercüme etmektir. Yaptığı çeviri sonucu elde ettiği şey teknik terimler, kavramlar ve benzeri unsurlardan oluşan bir başka simgeler dizgesidir.

110 Bkz. Edmund R. Leach, Political Systems of Highland Burma, London: The London School of Economics and Political Science (University of London) G.

Bell And Sons, Ltd., 1964.

111 A.g.e., s. 268.

112 A.g.e., ss. 264-278.

Bu iki simgeler dizgesinin ortak yönü aynı yapıya sahip olmalarıdır113. Leach, simgeler ve yorumlama üzerine yaptığı vurguyla yorumsamacılığa yaklaşmıştır.