• Sonuç bulunamadı

Lât, Uzzâ, Menât Putlarını Tanrı Edinme

Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı Mekke toplumunda yaygın olan inanç şekli puta tapıcılıktı. Mekke müşrikleri, geçmiş şirk toplumlarından kendilerine miras kalan putlara taptıkları gibi, çeşitli toplumların inanç kültürlerinde gördükleri kimi putları da Mekke’ye getirip o putlara tapmışlardır. Böylece Mekke ve çevresinde, dönemin müşrik Arapları tarafından tapınılan putların sayıları yüzlerle ifade edilmektedir. Mekke müşrikleri bu putlara, ulûhiyetin çeşitli özelliklerini yüklemek suretiyle ibadet etmekteydiler. Puta ibadetin nasıl olacağını da puta tapan müşrikler belirlemekteydi. Puta tapma inancının herhangi bir kuralı bulunmamaktaydı. Kurallar tamamen tapınma işini yapanların mensup olduğu kabile taassubu kurallarından ibaret sayılırdı. Mekke toplumunun o günkü inanç şekli hakkında, Guy Monnot şöyle söylemektedir: Hz. Muhammed’in (as.) gençlik yıllarında çoğunluğun benimsediği yerli din, kutsal taşlar ve putlar kültünün yanı sıra ağaç kültünü de içeriyordu. Bu nesneler, tanrısal olana bir biçim, bir ad ve bir mekân atfediyordu. Bu dinde, neredeyse hiçbir inanç ve herhangi bir mit yoktu. Davranışlar dinin dışında kalıyordu ve tamamen kabilevî hümanizm’e tabiydi.157

Lât, Uzzâ ve Menât, ismi Kur’ân’da yer alan ve Mekke müşriklerinin taptığı putların en büyüklerindendi. Kur’ân’da bu putların adının geçtiği âyet, Hz.

Muhammed’in (as.) tebliği karşısında Mekke putperestlerinin takındıkları inkârcı tutumu eleştirmekte ve Hz. Peygamber’in (as.) gerek Cibrîl-i Emîn’i görme konusunda, gerekse peygamber olduğu hususunda yalan söylemediğini ve yanılmadığını vurgulamaktadır.

Adeta müşriklere “Hz. Muhammed (s.a.v.)’in söyledikleri nerede sizin bu ilâh olarak kabul ettiğiniz cansız varlıklar nerede” demektedir.

ْۙى ٰزُعْلا َو َت َّلَلا ُمُتْيَا َرَفَا

ى ٰرْخُ ْلْا َةَثِلاَّثلا َةوٰنَم َو

“Siz gördünüz değil mi o Lât ve Uzzâ’yı?

Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menât’ı?”158

157 Guy Monnot, “Kur’an’da Tanrılar”, 246, 247.

158 Necm 53/19, 20.

39

Kur’ân, Hz. Peygamber’e bahşedilen birçok olağan üstü durumu zikrettikten sonra Mekke müşriklerinin bir takım ilâhlık sıfatları yükledikleri düzmece tanrılara ve sembollere dikkat çekerek159 söyleyin bakalım sizin Allâh dışında ibadet ettiğiniz ve ilâhlık vasfı verdiğiniz bu şeyler, kendilerini tavsif ettiğiniz kudret ve azamet vasıflarından herhangi birine sahipler mi?160 demektedir. Yüce Allâh, müşriklerin ağaçtan, taştan yonttukları putların üzerlerine Kâbe’ye benzeterek evler yapıp onlara tapmalarını tevbîh etmektedir. Lât, Tâif’te üzerinde bir ev yapılmış beyaz işlemeli bir taş idi. İbn-i Cerîr (ö. 310/923), Arapların Lât ismini Allâh isminden türettiklerini ve Allâh isminin müennesi olarak kabul ettiklerini söyler. İbni Abbâs (ö. 68/687), Mücâhid (ö.

104/722) ve Rebi’ b. Enes (ö. 140/757) ise Lât kelimesindeki “t” harfini (lette–

karıştırmak-fiilinden türetildiğini ifade etmek için) şeddeli okumuşlardır. Onlar “t”

harfini şeddeli okumalarının sebebini şöyle açıklamışlardır: Cahiliye devrinde bir adam hacılar için sevik (arpayı ezip şeker ve su ile karıştırmak suretiyle yapılan tatlı) yapardı.

O kimse ölünce sevenleri kabrini sürekli ziyaret ettiler ve zamanla ona ibadet etmeye başladılar. Uzzâ, azîz isminden müennes olarak getirilmiştir. Mekke ile Tâif arasında

“Nahle” mevkiinde üzerinde örtü ve ev bulunan bir ağaçtı. “Menât” ise Mekke ile Medine arasında “Kudeyt” yakınındaki “Müşellel” denilen yerde bulunmaktaydı. Araplar Kâ’be’ye hürmet ettikleri gibi bu putlara hürmet etmekteydiler. Kâ’be gibi bunların da hizmetçileri ve bekçileri vardı. Bunlar diğer putlardan daha meşhur oldukları için Kur’ân bunlara ismen yer vermiştir.161

1.1.1 Lât Putu

Lât ismi, kırıp ezmek, karıştırmak, yoğurmak anlamına gelen “lette” kökünden türetilmiştir. Rivâyete göre Lât, arpa veya buğday ununu su ya da yağla karıştırmak suretiyle hazırladığı yemeği, Tâif’teki bir kayanın yanında gelenlere ikram eden bir kimseye verilen isimdir. Bu kimse ölünce de sevenleri tarafından kabri ziyaret yeri haline getirilmiş ve kendisine tapılmaya başlanmıştır.162 Lât, Sakîf kabilesinin putuydu. Üstüne Kâbe örtüsü gibi bir örtü örtmüşlerdi, dört köşe bir kaya parçasından ibaretti. Kureyş

159 Esed, Kur’an’ın Mesajı Meal ve Tefsir, 3: 1081.

160 en-Nesefî, Medâriku’t-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vil, 1180.

161 İbni Kesîr, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm, 4: 253.

162 Tevfik Fehd, “Lât”, DİA., XXVII: 107.

40

kabilesi ve bütün müşrik Araplar ona tapardı.163 Lât, muhtemelen Lihyanî, Safaî ve Semûd yazıtlarında ismine rastlanan, tanrıça “İlât” ile aynı şeydir. Ayrıca el-Lât ismi, Palmir ve Nabât metinlerinde de geçmektedir.164 Yunan mitolojisinde Zeus’un eşi, Apollo ve Artemis’in annesi, yarı tanrıça Leto ile aynı şeyi temsil ettiği de söylenmiştir.165 Sakîf kabilesi Müslüman olduktan sonra, Peygamberimiz (as.) Muğire b. Şu’be’yi gönderip bu putu yıktırmış ve ateşe verip yaktırmıştır.166

1.1.2 Uzzâ Putu

Uzzâ, Kureyş kabilesinin en büyük putuydu.167 Kureyş kabilesiyle birlikte benî Kinane kabilesinin de putu olduğu söylenmiştir.168 Sözlükte, “çok yüce azîze” anlamına gelir. Gatafanlıların da kendisine taptığı, dikenli bir semure ağacı idi. Lihyanî dilinde

“Hanuzza”, Nebâti dilinde “Uzzaya veya el-Uzza” ve Sâbiî dilinde ise “Uzzayan” olarak yer aldığı görülmektedir.169 Eazz sıfatının müennesidir. Batnı Nahle denilen yerde bulunan, üzerine bina yapılmış bir semure ağcı idi, rivâyete göre ondan sesler gelirdi.

İnsanlar onu ziyaret eder, onun adına kurbanlar keserlerdi. Çocuklarını onun adıyla isimlendirirlerdi.170 Mekke fethinden sonra peygamberimiz (as.) Halid b. Velid’i görevlendirip bu ağacı kestirmiş ve üzerindeki binayı yıktırmıştır.171

1.1.3 Menât Putu

“Menât” kelimesi, kader veya ölüm anlamına gelen “mnv” kökünden türetilmiştir.

Menât, Sâmî çok tanrıcılığının en eski ilâhlarındandır. Sargon öncesi dönemde, Babil verimlilik ilâhesi İştar’ın ismine “Menutum” şeklinde rastlanılmaktadır. Babil esareti sonrasında Yahudilerin taptığı kader-kısmet putu “Meni”nin Arapça karşılığı olduğu da söylenmiştir. Lihyanî dilinde “Manat”, Nebâtî dilinde ise “Manawatu” şeklinde geçmektedir.172 Mekke ile Medine arasında, Müşellel tepesi civarında, Kudayt denilen

163 Suat Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyet, (İstanbul: Kayıhan Yayınevi, 1997), 369; Macit, Kur’an ve Hadislere Göre Şirk ve Müşrik Toplum, 111; Kelbî, Kitâbü’l-Esnam, 48,49.

164 Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyet, 370.

165 Esed, Kur’an’ın Mesajı Meal ve Tefsir, 3: 1082.

166 Kelbî, Kitâbü’l-Esnam, 50.

167 Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyet, 371; Kelbî, Kitâbü’l-Esnam, 53.

168 Murat Sarıcık, İnanç ve Zihniyet Olarak Cahiliye, (İstanbul: Nesil Yayınları, 2004), 204: Macit, Kur’an ve Hadislere Göre Şirk ve Müşrik Toplum, 111.

169 Şevket Yavuz, “Uzzâ”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi (İstanbul: T.D.V. Yayınları, 2012), 42: 268.

170 Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyet, 371; Kelbî, Kitâbü’l-Esnam, 51-56; Sarıcık, İnanç ve Zihniyet Olarak Cahiliye, 204-205: Macit, Kur’an ve Hadislere Göre Şirk ve Müşrik Toplum, 111-112.

171 ibni Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 4: 254

172 Tevfik Fehd, “Menât”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi (İstanbul: T.D.V. Yayınları, 2004), 29: 121

41

yerde sahilde dikili olan bir kaya parçasıydı.173 Evs ve Hazreç kabileleri tarafından kader tanrı(ça)sı olarak kabul edilip, kendisine tapılmaktaydı.174 Ezdî ve Gassânî’lerin tapındığı put olduğu175 ya da bütün Arapların ona ta’zimde bulunduğu rivâyet edilmiştir. Mekke fethinden sonra Hz. Peygamber (as) Ebu Süfyan Sahr b. Harb’ı veya Hz. Ali’yi gönderip Menât’ı yıktırmış ve onun yerine bir mescit yaptırmıştır. Hz. Ali’nin Menât’a ait hediyelerin bulunduğu yerde, “resub ve mihzen” adlı iki kılıcı ganimet olarak Hz.

Peygambere (as.) getirdiği nakledilmiştir.176