• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİNİ AÇIKLAYAN REJİM TEORİLERİ

2.1. ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİLERİNİN BTA’LARA BAKIŞI

Uluslararası İlişkiler disiplininin inceleme konusu gerçek hayattaki gelişmeleri yansıtacak şekilde değişmektedir; uluslararası işbirliğine yönelik rejimleri açıklama çabası da bu gelişmeler çerçevesinde gündeme gelmiştir. I. Dünya Savaşından sonra Milletler Cemiyeti’nin kuruluşunu takiben uluslararası örgütler disiplinin ilgi alanında yerini almıştır. Ancak bu dönemdeki çalışmaların daha ziyade

“normatif ve betimleyici” nitelikte olduğu görülmektedir. Nitekim söz konusu çalışmalar II. Dünya Savaşı’nın çıkması ile Realistler tarafından “İdealist” olmakla eleştirilmiştir. Yine de, II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası örgütler kurmaya yönelik daha yoğun bir çaba sergilenmiştir. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Ticaret Örgütü’nün nüvesini oluşturan GATT Anlaşması ve Avrupa’da Avrupa Ekonomik Topluluğu ile başlayan yeni entegrasyon modelinin gelişimi sonucu, uluslararası örgütler ve bölgesel entegrasyonlar uluslararası ilişkiler disiplininin alt başlıkları olarak irdelenmeye başlanmıştır.

Avrupa entegrasyonu deneyimi, ulus-devlet sisteminin geliştiği ve büyük güç çatışmaları ile savaşlara sahne olan kıtada, devletlerin yeni bir oluşum için egemenlik

79 yetkilerini devretmesini ifade etmesi bakımından önemli etki yaratmış, bölgesel ticaret entegrasyonları girişimlerinin önünü açmıştır. Diğer taraftan, bu dönemde AET’yi örnek alan diğer bölgesel entegrasyon girişimleri başarısız olmuştur.

II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası örgütlerin geçirdiği değişime paralel olarak, kurumlara yönelik çalışmalar da normatif yaklaşım yerine teorik bir yaklaşımı benimsemiştir. “Uluslararası örgütler” odaklı çalışmaların ilgi alanı genişlemiştir; “kurumlar” sadece “uluslararası örgütleri” değil, “uluslararası anlaşmaları, kuralları ve düzenlemeleri” de kapsayacak şekilde ele alınmaya başlanmıştır.

1980’lerde yaşanan bu entelektüel dönüşüm çerçevesinde Neoliberal Kurumsalcı yaklaşım gelişmiştir. Kurumsalcılık, kavram olarak liberal bir yaklaşımı ifade etmekte; aktörlerin çıkar odaklı ve “rasyonel” davrandığı varsayımına dayanmaktadır. “Neoliberal” tanımlaması ise, yaklaşımın ilgi alanındaki genişlemeyi ve kapsamının değişimini vurgulamaktadır. Plano ve Olton’un tanımıyla “ulusal sınırların ötesinde ve üyeleri arasında güvenlik, ekonomik, sosyal ve diğer alanlarda işbirliğini teminen resmen oluşturulan kurumsal mekanizmalar”ı ifade eden uluslararası örgütlere odaklanan dar kavramsal çerçevenin, Krasner’in tanımıyla

“aktörlerin beklentilerini de şekillendiren prensipler, kurallar ve karar verme süreçleri”ni117 de kapsayacak şekilde gelişmesi, “kurumsalcılık” ile “neoliberal kurumsalcılık” arasındaki ayrımı ifade etmektedir.

Hegemonik İstikrar teorisi de Neoliberal Kurumsalcı yaklaşımın gelişiminde katalizör rolü oynamıştır. Keohane, “Hegemonya Sonrası” adlı eserinde neden hegemonik gücün uluslararası işbirliğinin ortaya çıkması için gerekli ve yeterli bir unsur olmadığını tartışmaktadır.

Neoliberal Kurumsalcı yaklaşım, zaman içerisinde diğer uluslararası ilişkiler teorilerinin eleştirilerine cevaben argümanlarını geliştirmiştir. 1980’lerin sonlarından       

117 Stephen D. Krasner, “Structural Causes and Regime Consequences: Regimes as Intervening Variables”, International Organization, 1982, 36 (2), s. 185.

80 itibaren bölgesel ticaret entegrasyonları da giderek artan ölçüde rejim teorilerinin çalışma konusu olmuştur.

Söz konusu çalışmalar genel olarak üç soruya odaklanmaktadır; “rejimler neden ve nasıl kurulur?” (rejim oluşturma), “rejimler aktörlerin davranışlarına ve düzenledikleri alandaki işbirliğinin hedeflenen sonucu vermesine nasıl etkide bulunur?” (rejim etkinliği) ve “rejimler kurulduktan sonra devamlılıkları hangi faktörlere bağlıdır?” (rejim sürdürülebilirliği).

Uluslararası işbirliğini açıklamaya çalışan rejim teorileri, ticaret alanındaki işbirliğinin analizine önemli katkıda bulunma potansiyeline sahiptir. “Rejim”

kavramının tanımı, genel kabul gören “oydaşma tanımı” (Krasner’in rejim tanımı) için bile tartışmalı olmakla birlikte, farklı platformlarda işbirliğini açıklamayı gözeten tez için “rejimler” veya “kurumlar” olarak ticaret anlaşmaları (ikili, bölgesel, çok taraflı veya çoklu) birer akit olmanın ötesindedir.118

Rejim teorileri farklı kriterlere göre farklı sınıflandırmalara konu olmaktadır.119 Tezde DTÖ’nün “2007 Dünya Ticaret Raporu”nda benimsenen sınıflandırma120 çerçevesinde kısa bir değerlendirme yapılacaktır.

Tezde uluslararası işbirliğini açıklamaya yönelik teorileri ele alırken benimsenen sınıflandırmalar yöntemsel bir tercihi ifade etmekte olup, tezin sorunsalı ile sınırlıdır. Bu itibarla, söz konusu sınıflandırmaların “nihai” değil “tasvir edici”

      

118 “Rejim” kavramının tanımına ilişkin eleştiriler için bkz. Susan Strange, “Cave! Hic Dragones: A Critique of Regime Analysis”, International Regimes, Stephen Krasner (ed.), Ithaca: Cornell University Press, 1983, ss. 337-354; Oran Young, “International Regimes: Problems of Concept Formation”, World Politics, 1986 (39), ss. 104-122. Söz konusu eleştirilere cevaben Ruggie bilişsel, Keohane formal ve Wolf davranışsal unsurları ön plana çıkararak “rejim” kavramının tanımını geliştirmeye çalışmıştır. Bkz. Peter, A. Mayer, Hasenclever, and V. Rittberger, “Interests, Power Knowledge: the Study of International Regimes”, Mershon International Studies Review, 1996,40:2, ss. 180-183. Nihayetinde rejim kavramının tartışmalı niteliği sosyal bilimlerdeki “güç”,

“devlet” gibi diğer önemli kavramlardan farklı değildir.

119 DTÖ, “World Trade Report 2007- Six Decades of Multilateral Trade Cooperation: What have We Learnt?”, ss. 64-79,http://www.wto.org/english/res_e/booksp_e/anrep_e/world_trade_report07_e.pdf, erişim tarihi: 15 Ocak 2009; Helen Milner, “International Theories of Cooperation among Nations:

Strengths and Weaknesses”, World Politics, 44, April 1992, ss. 466-469.

120 DTÖ, “World Trade Report 2007: Six Decades of Multilateral Trade Cooperation”, ss. 64-79.

81 olduğu; akademisyenleri belirli düşünce ekollerine göre gruplandırmanın zor olduğu, söz konusu sınıflandırmaların göründüğü kadar net ve katı olmadığı, teorik tartışmaların zamanla geliştiği ve değiştiği, Soğuk Savaşın bitişi, ABD hegemonyasının düşüşü gibi tarihsel gelişmelerin ve disiplinde metodolojik inovasyonların farklı dönemlerde farklı yaklaşımları ön plana çıkardığı göz önüne alınmalıdır.

Bu hususa dikkati çektikten sonra, DTÖ’nün “2007 Dünya Ticaret Raporu”nda benimsediği sınıflandırma çerçevesinde uluslararası ilişkiler teorilerinin uluslararası ticareti düzenleyen rejimler olarak DTÖ ve BTA’lara yansıyan açıklamaları aşağıda özetlenmektedir. Söz konusu sınıflandırma, yatay eksende analiz düzeyi (bireyler/gruplar, devletler ve yapı), dikey eksende ise karar alma sürecinde belirleyici rol oynadığı varsayılan faktörler (güç/çıkar, etkinlik ve fikirler) temelinde bir gruplandırma yapmaktadır.

Tablo 4: DTÖ-BTA’lar İlişkisine ilişkin Uİ Teorileri121

      

121 DTÖ, 2007 Dünya Ticaret Raporu, s. 6

82 Liberalizm, karar alma süreçlerinde ve uluslararası işbirliğinin ortaya çıkmasında bireyler ve domestik aktörlerin fayda odaklı, rasyonel davranışlarının belirleyici olduğunu savunmaktadır. Bu yaklaşıma göre, uluslararası ticari işbirliği/entegrasyonlar da bireylerin ve domestik aktörlerin fayda odaklı talepleri ve bu doğrultuda yaptıkları baskı sonucu gelişmektedir.

İleride daha detaylı olarak ele alınacak Neoliberal Kurumsalcı yaklaşım ise uluslararası işbirliğine “rasyonel” ve “devletçi” bir yaklaşımı ifade eder. Devleti fayda odaklı ve bütüncül bir aktör olarak ele alan bu yaklaşımı savunanlara göre, devletler karşılıklı etkinliği artırma amacı ile işbirliğine gitmektedir. Etkinlik, uluslararası ilişkilerde bilgi eksikliğinden kaynaklanan belirsizliğin giderilmesi, müzakere ve anlaşmazlıkların halli forumlarının oluşturulması ve uygulamanın gözetimi mekanizmaları yoluyla işlem maliyetlerinin azaltılması gibi kurumların sunduğu avantajlar olarak tanımlanmaktadır.

Neomarksizm, uluslararası işbirliğinin anlamlandırılmasında ekonomik güç ilişkilerine öncelik vermektedir.122 Dünya ekonomisi dominant merkez ve bağımlı çevre ülkelerinin kapitalist sistem tarafından belirlenen ve korunan hiyeraşi içerisindeki ilişkisi çerçevesinde şekillenmektedir. Çevre, merkezin zenginliğinin kaynağıdır. Merkezdeki sanayileşmiş ülkeler mevcut yapıyı sürdürebilmek için işbirliğine gitmektedir. Merkez ve çevre ülkeler arasındaki ticaret anlaşmaları ise daha ziyade “bağımlılık kontratları”dır.123

Realizm ise güç ve çıkar odaklı devlet merkezli bir yaklaşımı ifade eder. Bu yaklaşım askeri güvenliğe uluslararası ticaret konularından daha çok önem verir. Bu bağlamda, uluslararası işbirliği ve ticaret anlaşmaları da güç maksimizasyonu ve çıkar odaklı geçici girişimler olarak değerlendirilir. 1940’lardan 1970’lere kadar uluslararası ilişkilerde çalışmaların temel ağırlık merkezi Realist yaklaşım olmuştur.

1970’lerden sonra ise Realist teori, uluslararası sistemi daha iyi açıklayabilmek

      

122 Bu yaklaşım Dünya Sistemleri yaklaşımı olarak da adlandırılmaktadır.

123 DTÖ, 2007 Ticaret Raporu, s. 67. 

83 maksadıyla çeşitli alt kısımlara ayrılmıştır. Neorealizm, Post-klasik Realizm ve Hegemonik İstikrar bu yeni yaklaşımlar arasındadır.

Neorealist yaklaşımda Realizmden farklı olarak, sistemsel unsurlar ön plana çıkar. Uluslararası sistem anarşiktir ve sistemin doğası gereği ulus-devletlerin temel güdüsü hayatta kalmaktır. Uluslararası sistemde güç hiyeraşisi önem kazanır.

Rasyonel devletler arası ilişkiler “sıfır-toplamlı” bir oyundur; birinin kazanımı diğerinin kaybı anlamına gelir. Ortaklıklar anarşiyi kısa süreyle dindirse de sona erdiremez. Uluslararası güç hiyeraşisinde konumunu koruma amaçlı işbirlikleri ve bloklaşmalar geçicidir.

Post-klasik Realizm’e göre uluslararası ilişkilerde güç belirleyici öneme sahip olmakla birlikte, amaç değil araçtır (ulus-devletin güvenlik ve bekasını sağlamak için). Devletler çatışma olasılığını düşürmek, ülkenin refahını artırmak ve uluslararası dışsallıklarla başa çıkabilmek için işbirliğine giderler.

Hegemonik İstikrar teorisi, liberal bir uluslararası sistemin ancak bu konuda başı çekmek için gerekli irade ve güce sahip bir “hegemon”un uluslararası sistemin diğer aktörlerinin de desteğini arkasına almak suretiyle gerekli müdahale ve teşviki ile mümkün olabileceğini savunmaktadır. Hegemon devlet uluslararası sistemde üstünlüğünü korumak üzere işbirliğini teşvik eder. Hegemon aynı zamanda, belirli norm ve değerlerin uluslararası toplum tarafından benimsenmesini ister. Böylelikle diğer aktörler, hegemonun konumunu ve sistemin devamını kabul edip sürdürecektir.

Yapısalcı yaklaşımda, “rasyonel, çıkar odaklı tercih”, “kural temelli karar” ile yer değiştirir. Sonucu belirleyen sadece aktörlerin tercihleri değildir; sistem ve aktörler karşılıklı etkileşim içerisindedir. Yapı aktörün algılarını; algılar aktörün tercihlerini ve sonuçta davranışlarını belirler. Ortak tutum da sistemi etkiler.

Yapısalcı Yaklaşımın bir alt dalı olan İngiliz Okulu, sistemin aktörleri nasıl etkilediğinden çok, uluslararası kural ve normların ulusötesi yayılmasını inceler;

“ortak güvenlik” (collective security) yaklaşımında olduğu gibi belirli bir görüşü

84 paylaşan devletleri biraraya getiren etkileri inceler ve uluslararası toplumun küresel düzenin idamesinde önemine vurgu yapar.

Yine Yapısalcı yaklaşımın bir alt dalı olan Zayıf Davranışsalcılık ise normların ve prensiplerin nasıl ortaya çıktığı ve genel kabul gördüğü ile ilgilenir;

elitler, düşünce toplulukları ve moral girişimcilerin (bireylerin) rolüne vurgu yapar.