• Sonuç bulunamadı

5. GENEL OLARAK TÜRKİYE’DEKİ

5.7. Ulaşım

Ulaşım, insan hayatının hemen her anında rolü olan bir faktördür. Gerek karayolu, denizyolu ve havayolu ile olsun, gerekse de iletişimi sağlayan bazı aletlerin kullanımı ile olsun, ulaşım her yönüyle hayatımızın içindedir. Hayatımızla bu kadar iç içe olan bir faktör de elbette ki, tüm olumlu ve olumsuz etkilerini bize yöneltebilecektir. Bu anlamda, teknolojinin ilerleme hızıyla ulaşım faktörünün hayatımızı etkileme hızı arasında doğru orantı vardır diyebiliriz. Yalnız, bu etkilemenin sadece olumlu yönde olacağını düşünmek çok büyük bir yanlıştır. Şöyle

ki, özellikle son yıllarda hızla gelişen elektromanyetik iletişim (ben buna ‘dalga iletişimi’ diyorum, ki birkaç ülkenin tekelinde olan cep telefonu sektörü açıkça halkımızla dalga geçerken halkımız da buna çanak tutmaktadır), gerek kuruluş araçları aracılığıyla, gerekse de iletişim araçları aracılığıyla, başta insan öğesi olmak üzere, çevrenin birçok öğesi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Bilimsel çalışmalarla ispatlanmış sonuçlara göre, cep telefonlarıyla iletişimi sağlayan baz istasyonları, kuruldukları yerlerin çevre sağlığını, yaydıkları zararlı ışınlar ve dalgalar nedeniyle olumsuz yönde etkilerken, cep telefonlarının da, vücuda yakın tutulmaları halinde beyin hücrelerinin ölümüne yol açtığı belirtilmektedir.

Ulaşımın taşımacılık boyutunda karşımıza çıkan çevre sorunlarının başında, arabaların şehirlerde yarattığı aşırı hava kirliliği bulunmaktadır. Şehirlerimiz arabalara öylesine teslim olmuş durumdadır ki, Simonnet’in de belirttiği gibi (1993 : 42) araba, ulaşım tekelinin radikal tekeli durumunda bulunmaktadır ve alanlar bütünüyle arabalara göre uyarlanarak yayaların ve bisikletlerin serbest dolaşımı engellenmektedir.

Ulaşım sektöründe, hava kirliliğine önemli derecede ‘katkı(!)’ yapan bireysel taşımacılık yerine, toplu taşımacılıkla, özellikle de demiryolu taşımacılığıyla, hava kirliliğinin önemli derecede azalacağını belirten Çepel (1992 : 186), bu sayede büyük ölçüde enerji tasarrufunun da sağlanacağının altını çizmektedir.

Ulaşım şeklinin hava kirliliğine etkisi konusunda Gürpınar (1995 : 31), büyük şehirlerimizde yoğun olarak görülen hava kirliliklerinin, mevsim koşullarından bağımsız bir şekilde süreklilik arz ettiğini belirterek, bu sürekliliğin başlıca sebebinin, kirlilikte, payının %60-70 kadar olduğu bilinen ulaşımdan kaynaklandığını vurgulamaktadır.

Kent içi ulaşımda toplu taşımacılığın, bireysel ve özel araçlara dayanan sistemlere yeğlenmesinden sonra, örneğin Japonya’da %66’ya varan bir enerji tasarrufunun sağlandığının hesaplandığını belirten Keleş (1997 : 273), demiryolunun ve raylı sistemlerin, kara taşımacılığına yeğlenmesinin de buna benzediğini, bunun gibi, nüfusun ve ekonomik etkinliklerin ve dolayısıyla da kent gelişmişliğinin ülke yüzeyine dağılmasında tek kutuplu bir yerleşme yapısı yerine, çok kutuplu bir yapının üstünlükler taşıdığını vurgulamaktadır.

Ulaşım sisteminin şekillenmesini çok güzel özetleyen Muhteşem Kaynak, bir iktisadi yapıda belirli bir üretim biçimi egemen olmaya başladıkça, o üretim biçimi kendine özgü bir ulaşım sistemini de yaratacağını belirtmiştir (Erbil ,1998:17).

Ülkemizde trafik kazaları ile araç artışı arasında doğru bir orantı olduğunu belirten Erbil ise (1998:17-75), karayolunda araç yığılmasının en önemli sonucunun artan trafik kazaları olduğunu, yolların yapısal bozukluklar göstermesi ve yollardaki araçların çoğunun da yaşlı olmasının trafik kazalarının artmasında önemli etkenler olduğunu vurgulamaktadır.

Karayolu ulaşımının genel olarak çevreye etkisine değinen Erbil, motorlu kara taşıtlarının üretiminden bertaraf edilmesine kadar geçen sürede çevreye bıraktıkları kirliliğin ne kadar fazla olacağını tahmin etmenin pek zor olmadığını; motorlu taşıtların hem üretim esnasında hem de kullanım esnasında, başta hava olmak üzere birçok çevre öğesinin sağlığını olumsuz etkilediğini ve Greenpeace’in bir raporunda Endüstri Devrimi’nden bu yana havadaki karbondioksit oranının %30 kadar arttığının ve bu dengenin karbondioksit lehine bozulmaya devam ettiğinin belirtildiğini vurgulamaktadır. Otomobil kullanımını teşvik eden bireysel taşımacılığın ekonomik maliyetinin de diğer ulaşım sistemleriyle kıyaslanamayacak kadar çok olduğunu belirten Erbil, sorumsuz davranışlardan kaynaklanan sorunlardan ne hava kirliliğinin sınır tanıdığını, ne de iklim değişikliğinin adamına göre davrandığını vurgulayarak bir anlamda, batacak gemide tüm insanlığın bulunacağını anlatmaktadır.

Dünya üzerinde, günden güne yaygınlaşan ve yarattığı fayda yok ettiği faydaya göre çok az olan karayolu ulaşımı için bir Amerikan hükümet görevlisi, karayolu sisteminin toprağı nasıl kısırlaştırdığını (hatta öldürdüğünü) anlatmak amacıyla, asfaltın, toprağın en son ürünü olacağını belirtmiştir (Brown, Kane, 1999 : 77).

Ulaşım sistemimizde karayolunun yoğun olarak tercih edilmesinde çarpıcı bir nokta da, okulların açılmasıyla, sadece İstanbul’da, günlük trafiğe çıkan araç sayısının %25 kadar artmasıdır. Bunun ülke genelinde ne kadar bir artış yarattığı dikkate alınırsa, sadece okullar açıldı diye, ulaşımın ve havanın ne kadar kirleneceğini kestirebilmek hiç de zor değil.

Ulaşım sorunlarının da çağa ayak uydurarak ‘çağdaş’ bir şekil aldığı günümüzde öne çıkan sorunlardan birisi de,‘elektromanyetik kirlilik’tir. Elektromanyetik kirlilik, yaşadığımız, soluduğumuz alanlarda bulunan elektrik akımı taşıyan kablolar, radyo frekans dalgaları yayan radyo ve televizyon vericileri ile cep telefonu vericileri (baz istasyonları), mikro dalga yayan ev aletleri vb. aletlerin yarattığı, insanın ve diğer canlıların üzerinde bozucu etkiler yaratan “elektromanyetik alanlar” dır. Günlük yaşamımızda sıkça kullandığımız elektrikli aletler, enerji hatları, telsizler, radyo ve televizyonlar, bilgisayarlar ve son olarak hayatımıza giren son beş yıldır yoğun olarak giren ve çok tartışılan GSM hücresel telefon sistemleri gibi çoğunluğu haberleşmeye dayanan aletler, elektromanyetik kirlilik kaynaklarının başta gelenleridir (“Elektromanyetik Kirlilik ve Etkileri” , 2004). Cep telefonlarıyla iletişimi sağlayan baz istasyonlarının insan ve çevre sağlığına; cep telefonlarının da doğrudan insan sağlığına zararları birçok bilimsel çalışma ile ispatlanmış olmasına rağmen, ülkemiz insanının boş vermişliği ve ‘bana bir şey olmaz’ zihniyeti, son beş yılda cep telefonu kültürünün, tüm kültürlerden daha hızlı ilerlemesine neden olmuştur diyebiliriz. Kendini ‘dalga iletişimine’ kaptırma yolunda hızla ilerleyen ülkemizde en az tartışılan konulardan birisi, cep telefonlarına bağlı iletişimin neden olduğu çevre ve sağlık sorunlarıdır. İnsana ne kadar yakın olursa o kadar zarar verici etkiye sahip olan baz istasyonlarının, yerleşim yerlerinden mümkün olan en uzak yerlere kurulması yoluyla, bu istasyonların, doğaya olmasa bile doğrudan insana yapacağı olumsuz etkiler azaltılabilir. Bunun yanında gelişen iletişim teknolojisinin hızına ayak uyduramayan ve tüketim hırsının kurbanı olan bazı ürünler ve makineler, çevreye yayabilecekleri tehlikeli etkiler göz önüne alınmadan, bir kenara atılabiliyor. Bunlara karşı alınabilecek en iyi önlem ise, yeniden kullanım ve etkili denetim olacaktır.