• Sonuç bulunamadı

D. TİBYÂN’IN DİRÂYET TEFSİRİ YÖNÜNDEN ÖZELLİKLERİ

1. Tibyân Tefsirinin Fıkhî Meseleleri İnceleyişi

Fıkıh ilmi müstakil bir ilim dalı olarak etüt edilmiş ve her konu ince ayrıntılarına kadar fıkıh kitaplarında yazılmıştır. Bütün İslâmî ilimlerde olduğu gibi fıkıh ilminin ilk kaynağı da Kur’an-ı Kerim’dir. Çoğu müfessir tefsirlerinde fıkhî konulara az veya çok yer vermişlerdir. İbnü’l-Arabi, Cessâs ve Muhammed Ali es-Sâbûni gibi müfessirler de yalnız fıkıhla ilgili âyetlerin yer aldığı “Ahkâm Tefsirleri”

yazmışlardır. Fıkıh ilmi müfessirin bilmesi gereken ilimlerden biridir. Müfessir tefsirinde yeri geldikçe fıkhî âyetlerin tefsirine eğilmelidir.

Ayıntâbî tefsirinin dîbâcesinde belirttiği gibi özellikle ahkam konularını ihtiva eden âyetlerin tefsirinde fıkhî meselelerin izahını yapmış, mutavassıt bir tefsir olması hasebiyle çoğu konu yüzeysel geçilirken, diğer konulara nazaran fıkhî konulara daha geniş yer vermiştir. Aynı zamanda bir Hanefi fakîhi olan Ayıntâbî, Sivas’ta müftülük makamında da bulunmuştur. Bu sebeple konuya vakıf bir müfessir olarak bu yönünü ön plana çıkarmıştır. Tefsirinde fıkhî konular işlenirken genellikle dört mezhep imamlarının ve talebelerinin görüşlerine yer verilir, mezhebi bir taassup söz konusu değildir. Ayıntâbî’nin tefsirinde fıkhî âyetleri tefsir ediş şeklini birkaç başlık altında inceleyelim:

a. Tercihte Bulunmadan Sadece İmamların Görüşlerini Nakletmekle Yetinmesi

Ayıntâbî ahkâm âyetlerinin tefsirinde genellikle mezhep imamlarının konuyla ilgili görüşlerini sadece nakletmekle yetinir, onlar arasında bir tercih belirtme yoluna gitmez.

Meselâ besmelenin Fâtiha’dan bir âyet olup olmaması konusunu ele alırken ulemânın bu konuda ihtilaf ettiğini söyleyen Ayıntâbî, İmam Ebu Hanife ve etbâının besmelenin ne Fâtiha’dan ne de diğer sûrelerden bir âyet olmadığını, onun mushaflarda yazılmasının sebebinin sûrelerin arasını ayırmak ve teberrüken sûrelerin onunla başlaması için yazıldığı görüşünde olduğunu söyler. Bu sebepten dolayı Hanefiler besmeleyi namazda cehri olarak okumaz. İmam Şafi ve ashâbının ise besmeleyi Fâtiha’dan ve her sûreden bir âyet saydığı ve bu sebeple de kıraatı

cehri olan namazlarda besmelenin de cehri okunması gerektiği görüşünde olduklarını söyler.265 Ayıntâbî bu rivâyetleri Meâlimü’t-tenzîl266 ve Envâru’t-tenzîl’

den267 sadece nakletmekle yetinir.

Ayıntâbî, “Allah sizi rasgele yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, Hâlim'dir”268 meâlindeki âyetin tefsirinde yeminin çeşitlerini ve hangi lafızların yemin olduğunu anlatır. Geleceğe dair yemin eden bir kişinin bu yemini yerine getirmediği takdirde keffâretin vacip olacağı hususunda âlimlerin ittifak ettiğini, ancak geçmişe dair yapılan yeminlerde keffâret gerekip gerekmeyeceği konusunun ihtilaflı olduğunu, İmam Şâfii’nin keffâret gerektiği görüşünde olduğunu söyler. Eimme-i Hanefiyye ise keffâret gerekmediği görüşündedir. Ancak yemin ettiğinde sözün hilafına olduğunu bilirse o büyük günahtır ve diğer büyük günahlarda olduğu gibi bunda da keffâret gerekmez. Sözün hilafına olduğunu bilmezse o zaman yemin-i lağv olur. Bir kimse Allahu Teâlâ’dan başkasına yemin etse, mesela Kâbe ve nebiyyallah hakkı için dese veya babasına, oğluna yemin etse bu yemin olmaz. İmam Şâfii onun günah olduğu görüşündedir.269Ayıntâbî bu konudaki görüşleri Begavî’den özetle nakleder.270 Beyzâvî’de konu daha muhtasarken,271 Begavî’nin metni ise şöyledir:

ﺐﳚ ﺚﻨﺤﻓ ،ﻞﺒﻘﺘﺴﳌﺍ ﰱ ﺮﻣﺍ ﻲﻠﻋ ﺎﻬﻨﻣ ﺊﺸﺑ ﻒﻠﺣ ﺍ ﺫﺈﻓ ﺫﺇ ﻭ ،ﺓﺭﺎﻔﻜﻟﺍ ﻪﻴﻠﻋ

ﱂﻭ ﻥﺎﻛ ﻪﻧﺍ ﺽﺎﻣ ﺮﻣﺍ ﻰﻠﻋ ﻒﻠﺣ ﺍ

ﺎﳌﺎﻋ ﻥﺎﻛ ﻥﺇ ﻥﺎﻛ ﺪﻗ ﻭ ﻦﻜﻳ ﱂ ﻪﻧﺍ ﻰﻠﻋ ﻭﺍ ﻦﻜ ﻮﻫ ﻭ ﺱﻮﻣﺎﻐﻟﺍ ﲔﻤﻴﻟﺍ ﻮﻬﻓ ﻒﻠﺣ ﺎﻣ ﺔﻟﺎﺣ ﻪﺑ

ﻦﻣ ﻟﺃ ﺮِﺋﺎﺒﹶﻜ ﻪﻴﻓ ﺐﳚ ﻭ

ﺪﻨﻋ ﺓﺭﺎﻔﻜﻟﺍ ﻸﻫﺎﺟ ﻥﺎﻛ ﻭﺍ ﺎﳌﺎﻋ ﻢﻠﻌﻟﺍ ﻞﻫﺍ ﺾﻌﺑ

Konuyla ilgili vereceğimiz bir başka örnek ise “Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin, bunu yapmak Allah'ın yolundan çıkmaktır…”272 meâlindeki âyetin tefsirinde üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanların yenilip yenilmeyeceği konusunda ulemânın ihtilaf ettiğini belirten Ayıntâbî, onların (özetle) şu görüşlere sahip olduğunu söyler:

265 Tibyân, I, 7.

266 Begavî, Meâlimü’t-tenzîl, I, 38.

267 Beyzâvî, Envâru’t-tenzîl, I, 5-6.

268 el-Bakara 2/225.

269 Tibyân, I, 172.

270 Begavî, Meâlimü’t-tenzîl, I, 201.

271 Beyzâvî, Envâru’t-tenzîl, I, 121.

272 el-En’am 6/121.

İbn Sîrîn ve Şa’bî âyetin zahirine binaen kasten veya unutularak olsun besmele çekilmeden kesilen hayvanın yenmeyeceği görüşündedirler. İmam Malik, Şâfii ve Ahmed besmele bilerek terk edilse bile müslümanın kestiğinin yenileceğini kabul etmişlerdir. İmam Sevrî ve Ebû Hanife ise besmele kasten terk edilirse helal olmayacağı, ancak unutularak terk edilirse helal olacağı görüşündedir.273 Bütün bu görüşler Begavî’den aktarılır.274 Beyzâvî’de de muhtasar olarak yer alır.275

Konuyla ilgili verebileceğimiz son örnek ise Mâide sûresinin “Ey İnananlar!

İhramlı iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak bir kurbanı ödeme, yahut düşkünlere yemek yedirme şeklinde keffâret ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır” mealindeki 95.

âyetinin tefsiri ile ilgilidir. Ayıntâbî, kasten öldürülen ava karşılık verilecek ceza ile ilgili âlimlerin ihtilaf ettiklerini söyler. İmam Mâlik ve Şâfiî’ye göre avlanan hayvana denk olan ceza, hayvanın yaratılış ve hey’etine göre takdir olunur. İmam Ebû Hanife’ye göre ise kıymet itibariyledir. Avın avlandığı yerde ve ona en yakın bir mekandaki kıymet ölçüsüne göre kıymet biçilir. Eğer avlanan hayvanın kıymeti bir kurban kıymetinde ise av yapan şu üç cezadan birini seçmede muhayyerdir: Dilerse öldürülen hayvana denk bir hedy alır; veya kıymeti kadar yiyecek alır ve eğer aldığı şey buğday ise bir fakire yarım ölçek, buğdaydan başka bir şey ise her fakire birer ölçek tasadduk eder; yahut da her yarım ölçek karşılığında birer gün oruç tutar.

Eğer avlandığı hayvanın kıymeti keffâret kurbanının tutarında olmazsa fakiri doyurmak ve oruç tutmak arasında muhayyerdir.276

b. Âyetlerden Hiçbir Mezhebe Nispet Etmeksizin Fıkhî Sonuçlar Çıkarması

Ayıntâbî, bazı konularda mezhep görüşlerine yer vermeden birtakım fıkhî sonuçlara varır. Örnek verecek olursak “Ey inananlar! Doğrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeple, bu yıllardan sonra Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar”277 meâlindeki âyetin tefsirinde müşriklerin niçin necis oldukları konusunu tartışan

273 Tibyân, II, 40.

274 bk. Begavî, Meâlimü’t-tenzîl, II, 127.

275 bk. Beyzâvî, Envâru’t-tenzîl, I, 319.

276 Tibyân, I, 474.

277 Tevbe 9/28.

Ayıntâbî, müşriklerin cünüp olup yıkanmadıkları ve abdest almadıkları için necsü’l ayn olduklarını, hatta suyun onların kullanımından dolayı necis olacağını söyler.

İslâm’a geldiklerinde üzerlerine guslün vacip olduğunu söyleyen Ayıntâbî, onlarla musâfaha yapanın da abdestinin bozulacağını söyler.278 Begavî’nin tefsirinde de benzer görüşler mevcuttur.279

Yine konuyla ilgili bir örnek de, “Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun Peygamberi ve namaz kılan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir”280 meâlindeki âyetin Hz. Ali hakkında nazil olduğunu söyleyen Ayıntâbî, o namazda rukûda iken dilencinin birinin gelip ondan bir şey istediğini, Hz. Ali’nin de parmağındaki yüzüğünü göstererek dilencinin yüzüğü almasını sağladığı rivâyetini anlattıktan sonra, “İş bu delildir ki salâtta ameli kalîl anı iptal etmeye” diyerek yapılan küçük bir işin namazı bozmayacağını iddia etmiştir.281 Burada konuyla ilgili hiçbir mezhebin görüşüne başvurmaksızın direkt neticeyi açıklamıştır.

Konuyla ilgili vereceğimiz son örnek Bakara sûresi “Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın” meâlindeki 187. âyetin tefsirine dairdir. Orucun fecri sâdıktan güneşin batmasına kadar tamamlanması gerektiğini ifâde eden Ayıntâbî, “İş bu delildir ki gurûpta şekk eden kimseye ekl caiz olmaya”282 diyerek güneşin batıp batmamasında şüpheye düşen kimsenin orucu bozmaması gerektiği sonucuna hiçbir mezhebin görüşüne değinmeksizin varmıştır.

c. Zamanındaki Güncel Meselelere Değinmesi

Ayıntâbî’nin tefsirinde güncel meselelere olan ilgisini gösteren tek bir örneğe rastladık.

O “Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden korkun”283 âyetinin açıklamasını yaparken zamanının güncel olaylarından olan parayla mushaf yazmanın hükmü konusunda “İş bunda

278 Tibyân, II, 169.

279 bk. Begavî, Meâlimü’t-tenzîl, II, 281.

280 el-Mâide 5/55.

281 Tibyân, I, 459.

282 Tibyân, I, 137.

283 el-Bakara 2/41.

mesâhifi ücretle yazmaya kerahet vardır” demek sûretiyle parayla mushaf yazmanın mekruh olduğu sonucuna varır.284