• Sonuç bulunamadı

II. ARAŞTIRMA

5. GİRİŞ

5.1. Terör Yönetimi Kuramı (TYK)

Terör yönetimi kuramı (Terror Management Theory), insanın zeki ve kendisinin farkında olan bilinçli bir hayvan olduğu bilgisinden yola çıkmaktadır.

Kurama göre, kendisini diğer canlılardan ayıran bu özelliğinin bir sonucu olarak insan, ölümlü olduğunun ve bir gün toprağa geri döneceğinin farkındadır. Bu dehşet verici bilginin yarattığı korkudan korunmak için, tampon görevi gören uzak ve yakın savunma mekanizmaları kullanmaktadır. Yakın savunma (proximal defense) mekanizmasında, ölümle ilgili düşüncelerini bastırıp, mantık çerçevesinde uzak bir geleceğe yollayarak onunla bilinç düzeyinde başa çıkmaya çalışmaktadır. Uzak

80

savunma (distal defense) mekanizmasında ise, kolayca yüzeye çıkabilen bilinçaltındaki ölümle ilgili düşüncelerini, bu dünyaya anlamlı katkılarda bulunan değerli bir birey olduğu düşüncesiyle ve sahip olduğu kültürel değerlere bağlanarak bastırmaya çalışmaktadır. TYK’ye göre, benlik saygısını artırma ya da koruma gereksinimi ile kültürel dünya görüşüne duyulan bağlılığın ardında, ölümlülük bilgisinin yarattığı kaygı ve dehşet duygusundan korunma isteği yatmaktadır (Harmon-Jones ve ark. 1997; Pyszczynski, Greenberg ve Solomon, 1999).

Uzak savunma mekanizmalarından olan kültürel dünya görüşü, yaşamın düzen, kalıcılık ve değişmezlik içerdiğini söyleyen, insanlar tarafından oluşturulmuş sembolik bir kavramdır. Ayrıca, içinde insanlara kişisel değer kazandıran bir dizi ilkeyi barındırmakta ve bu ilkelere göre yaşayan bireylere “gerçek” ya da “sembolik”

ölümsüzlük kazanma umudu aşılamaktadır (Harmon-Jones ve ark., 1997;

Pyszczynski, Greenberg ve Solomon, 1999). Kültürel dünya görüşü, bireyin anlam duygusu geliştirip yaşamının önemini kavramasını sağlayarak, onun ölümlülük bilincinin yarattığı dehşet duygusundan uzaklaşmasına yardımcı olmaktadır (Chatard, Arndt ve Pyszczynski, 2010; Landau, Sullivan ve Solomon, 2010).

TYK’ye göre, benimsedikleri kültürel dünya görüşü temelinde yaşayan insanlar, gerçek ya da sembolik ölümsüzlüğe ulaşmaktadır. İnsanların gerçek ölümsüzlük kazanması, dinsel öğretiler veya insan ruhunun fiziksel ölümden sonra da yaşamayı sürdüreceğini söyleyen diğer kültürel inanışlarla olmaktadır. Sembolik ölümsüzlük ise insanın kendisinden daha yüce ve ölümsüz bir yapının parçası olmasıyla kazanılmaktadır. Bu yapılar; aile, kilise, ulus, şirket ya da devamlılığı olan

81

kuruluşlardan herhangi biri olabilmektedir (Greenberg ve ark., 1995; Pyszczynski, Greenberg ve Solomon, 1999).

Uzak savunma mekanizmalarının ikincisi ise, bireyin, inandığı kültürel dünya görüşüne uygun yaşayarak elde ettiği benlik saygısıdır (Harmon-Jones ve ark., 1997;

Pyszczynski, Greenberg ve Solomon, 1999). TYK’nın bakış açısına göre benlik saygısı, bireyin yaşamının anlamlılığına yaptığı vurguyla, onun ölümlü olduğu bilgisi nedeniyle hissettiği değersizlik duygusunun azalmasına yardımcı olmaktadır. Başka bir deyişle, birey ait olduğu kültürün teşvik ettiği davranışları yaparak diğer üyelerden onay almakta ve onların beğenisini kazanmaktadır. Bu durum onun kendisini değerli hissetmesine ve benlik saygısının artmasına neden olmaktadır.

Artan benlik saygısı ise, bireyin kendisini iyi hissetmesini sağlayarak ölümlülük bilgisinin yarattığı kaygıdan uzaklaşmasına ya da bu kaygının azalmasına yardımcı olmaktadır (Greenberg, Solomon ve Pyszczynski, 1997; Hayes, Schimel, Arndt ve Faucher, 2010).

Harmon-Jones ve arkadaşları (1997) tarafından yapılan araştırmada, benlik saygısı yüksek olan katılımcıların, kendilerine ölümlü oldukları hatırlatıldığında bile, sahip oldukları dünya görüşüne bağlılıklarında bir artış saptanmamıştır. Başka bir deyişle, ölümlülük bilgisi belirgin hale getirilmeden önce, katılımcıların kültürel dünya görüşüne bağlı olan benlik saygıları artırıldığında, ölümlülük bilgisi belirgin hale getirildikten sonra dahi bu katılımcıların kültürel dünya görüşlerine olan bağlılıklarında bir artış gözlemlenmemiştir. Bunun yanı sıra, Harmon-Jones ve arkadaşları (1997), benlik saygısı yüksek ve orta düzeyde olan bireylerle yaptıkları

82

bir başka çalışmada, ölümlülük bilgisi belirgin hale getirildiğinde benlik saygısı orta düzeyde olan katılımcıların kültürel dünya görüşlerine bağlılıklarında bir artış gözlerken, aynı artışı benlik saygısı yüksek olan katılımcılar için gözlememişlerdir.

Araştırmacılara göre, benlik saygısı yüksek olan katılımcıların kültürel dünya görüşlerine bağlılıklarında bir artış gözlenmemesinin ardında, onların manipülasyondan önce de kültürel dünya görüşlerine bağlılık düzeylerinin yüksek olması yatmaktadır. Bu bireyler sahip oldukları kültürel dünya görüşü aracılığıyla kendilerini daha değerli gördükleri için, kültürel dünya görüşlerine bağlılıkları diğer insanlara göre daha fazladır. Ayrıca, benlik saygısı yüksek olan bireylerin kendi kültürlerine uygun yaşadıklarına dair algıları da daha yüksektir. Bununla tutarlı olarak söz konusu bireyler, normal koşullar altında da kendi kültürel dünya görüşlerine daha fazla bağlılık göstermektedirler.

Ölümlülük bilgisinin insanlar üzerindeki etkisine vurgu yapan TYK’nin, üzerinde durduğu önemli noktalardan bir diğeri, Harmon-Jones ve arkadaşları’nın (1997) araştırmasından da anlaşılacağı gibi “ölümlülük bilgisinin belirgin hale getirilmesi”dir. Ölümlülüğün belirginliği hipotezi’ne göre (Mortality Salience Hypothesis), kendilerine ölümlü olduğu hatırlatılan bireyler sahip oldukları, savundukları psikolojik yapılara (kültürel dünya görüşü ya da benlik saygısı) daha fazla bağlanırlar. Bu yapıları destekleyen uyaranlara karşı olumlu tutumlar sergilerlerken, bu yapıları tehdit eden durum, kişi ya da uyaranlara olumsuz yaklaşırlar. Diğer bir deyişle, ölümlülüğü hatırlatan uyaranlar bireyin kendi kültürel dünya görüşüne daha fazla sarılma gereksinimi duymasına yol açar (Pyszczynski, Greenberg ve Solomon, 1999). TYK temelinde yapılan çalışmalarda, ölümlülük

83

bilgisi, kişilerden kendi ölümleri üzerine düşünmeleri istenerek belirgin hale getirilmektedir. Ardından bu kişilerden, kendi kültürel dünya görüşlerini tehdit eden ya da destekleyen başka kişiler hakkında yargıda bulunmaları istenmektedir. Kültürel dünya görüşünün ölümün yarattığı kaygıyı yatıştırdığı düşünülürse, söz konusu bireylerin sahip oldukları kültürel dünya görüşlerine daha fazla bağlanmaları ve bu kültürel dünya görüşüne karşı çıkan ya da ona karşı tehdit olarak algıladıkları insanlara karşı daha olumsuz tutumlar göstermeleri beklenmektedir. Bu beklentiyle tutarlı olarak, ölümlülük bilgisi hatırlatılan bireylerin, bağlı oldukları ahlaki ilkeleri çiğneyenleri ölümlülük bilgisi hatırlatılmayan bireylerden daha eleştirel değerlendirdikleri gözlenmiştir (Solomon, Greenberg ve Pyszczynski, 1998).

Yargıçlarla yapılan bir çalışmada, araştırmanın başında bir grup yargıca ölümlü oldukları hatırlatılırken, diğer yargıç grubuna bu bilgiyi hatırlatacak her hangi bir uygulama yapılmamıştır. Daha sonra her iki gruptaki yargıçların aynı suçluya ne kadar ceza kestikleri karşılaştırılmıştır. Ölümlü oldukları hatırlatılan yargıçların suçlu için kestikleri cezanın, ölümlü oldukları hatırlatılmayan yargıçların kestiği ceza miktarından anlamlı ölçüde yüksek olduğu gözlenmiştir. Diğer bir deyişle, ölümlü olduğu bilgisinin hatırlatılması, yargıçların kültürel değerlerine daha fazla bağlanmaları ve bu değerleri tehdit eden suçlulara karşı daha cezalandırıcı yaklaşmalarıyla sonuçlanmıştır (Rosenblatt ve ark., 1989).

Cox ve arkadaşlarının (2008) çalışması ise, anne ve babaya duyulan bağlılığın ölümlülük farkındalığının yarattığı kaygıyı azalttığını ortaya koymuştur.

Araştırmanın sonuçları, ölümlülük bilgisi çarpıcı hale getirilen iki grup katılımcıdan,

84

anne babalarıyla ilgili olumlu bir anıyı hayal etmeleri istenen katılımcıların, kendilerinden böyle bir anıyı hayal etmeleri istenmeyen diğer gruptakilerden daha az kaygılandıklarını göstermiştir.

Chatard, Arndt ve Pyszczynski, (2010) tarafından, bireylerin yakın oldukları bir kişiyi yitirmelerinin siyasi görüşlerinde herhangi bir değişiklik yaratıp yaratmadığını inceleyen boylamsal bir çalışma ise, yaşadıkları kaybın bireylerin siyasi görüşlerinde uzun süreli bir kutuplaşma etkisi yarattığına dikkat çekmektedir.

Araştırmanın bulguları, özellikle muhafazakâr bireylerin, liberal bireylere oranla siyasal görüşlerinde uzun vadede anlamlı olarak daha katı bir tutum sergilediklerine işaret etmektedir.

Dünya Ticaret Merkezine ait ikiz kulelere 11 Eylül 2001 günü gerçekleştirilen ve terör saldırısı olduğu ileri sürülen saldırının, vatandaşların dönemin ABD başkanı George W. Bush’a ve onun terörizme karşı izlediği politikalara verdiği destek üzerindeki etkilerini inceleyen bir diğer çalışmanın (Landau ve ark., 2004) bulguları da, TYK ve ölümlülüğün belirginliği hipotezinin savlarıyla tutarlılık göstermiştir. Bu çalışma kapsamında yürütülen dört ayrı araştırmanın sonuçlarına göre, kendilerine ölümlü oldukları hatırlatılan bireyler, hatırlatılmayan bireylere oranla Bush’u ve onun terörizme karşı izlediği politikaları daha fazla destekleme eğilimi ortaya koymuşlardır. Ayrıca, araştırmanın bulguları, katılımcılara 9/11 saldırısını anımsatıcı üstü kapalı uyaranların verilmesinin, katılımcıların akıllarına ölüm ile ilgili daha fazla düşünce gelmesine yol açtığını da göstermiştir. Bu bulgulara ek olarak, katılımcılara 9/11 saldırısının doğrudan hatırlatılması ile kişinin ölümlü olduğu bilgisinin etkinleştirilmesinin, katılımcıların

85

Bush’u ve Bush’un terörizme karşı izlediği politikalara verdikleri desteği artırdığı görülmüştür. Bu çalışmaların sonuncusunda ise, katılımcılara ölümlü oldukları bilgisinin hatırlatılmasının yaklaşan seçimlerde başkan adaylarından hangisine destek verileceği üzerindeki etkisi araştırılmış ve aday John Kerry’ye karşı George W.

Bush’un katılımcılardan daha fazla destek aldığı anlaşılmıştır. Kendilerine ölümlü oldukları bilgisi hatırlatılmayan katılımcıların Kerry’ye verdikleri destek Bush’a verdikleri destekten fazla olsa da, ölümlülük bireyler için belirgin hale geldiğinde sonuçlar tersine dönebilmiştir. Başka bir deyişle ölümlülük bilgisinin belirgin hale getirilmesi, seçmenlerin oy verme davranışlarına dair niyetlerini etkilemiştir.

Bassett ve Connelly (2011) tarafından TYK temelinde yapılan ve kayıt dışı göçmenlere ilişkin tutumları inceleyen çalışma da yazınla tutarlı sonuçlar göstermiştir. Bu çalışma, insanların kendilerininkinden farklı bir kültürden gelen göçmenlere karşı hâlihazırda olumsuz tutumlar beslemeye eğilimli olduklarına işaret etmiştir. Buna ek olarak, ölüm kendileri için daha belirgin hale getirilen insanların ülkeye dışarıdan gelen göçmenlere ilişkin tutumlarının daha da olumsuzlaştığı belirlenmiştir. Bassett ve Connelly, sahip oldukları kültürel dünya görüşüne karşı bir tehdit algıladıklarında insanların daha olumsuz tutumlara yönelebildiklerine dikkat çekmişlerdir.

Terör Yönetimi Kuramı’nı temel alarak göçmenlere ilişkin tutumları inceleyen bir başka çalışma (Weise ve ark., 2012) ise, kendilerine ölümlü oldukları bilgisi hatırlatılan ve sağ kanat yetkecilik düzeyi yüksek olan katılımcıların göçmenlere karşı daha olumsuz tutumlar gösterme eğiliminde olduklarını ortaya

86

koymuştur. Bulgular ayrıca, sağ kanat yetkecilik düzeyi düşük olan katılımcıların kendilerine ölümlü oldukları bilgisi hatırlatıldığında göçmenlere ilişkin daha esnek, hoşgörülü ve olumlu tutumlar sergilediklerine işaret etmiştir. Diğer bir deyişle, ölümlülük bilgisi belirgin hale getirildiğinde yüksek sağ kanat yetkecilik düzeyine sahip bireyler göçmenleri kendi kültürel dünya görüşlerine karşı bir tehdit olarak algılarken, açık fikirli olmayı benimseyen sağ kanat yetkecilik düzeyi düşük bireylerin göçmenlere daha olumlu yaklaştıkları anlaşılmıştır.

Kendilik bilinci ile ölümlülüğün belirginliği arasındaki ilişkiyi araştıran bir başka çalışma ise, kendilik bilinci düzeyi yüksek olan bireylerin, ölümlü oldukları gerçeğini kendilik bilinci düzeyi düşük olan bireylerden daha fazla düşündüklerini ve bu konuda daha yüksek bir bilinç düzeyine sahip olduklarını ortaya koymuştur. Aynı çalışmada ölümlü oldukları bilgisi kendilerine hatırlatılsın ya da hatırlatılmasın yüksek düzeyde kendilik bilincine sahip olan bireylerin, sıradan yaşamlarında da ölümlülük üzerine düşündükleri için kendi kültürel dünya görüşlerine daha fazla sarıldıkları bulmuştur (Taubman-Ben-Ari ve Noy, 2010).

Diğer bir çalışmada ise, ölümlülük bilgisinin çarpıcı hale getirilmesinin, ileride çocuk sahibi olma isteği üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Kendilerine ölümlü oldukları bilgisi hatırlatılan bireylerin ileride çocuk sahibi olma isteklerinin, kendilerine bu bilgi hatırlatılmayan bireylere oranla daha fazla olduğu anlaşılmıştır (Fritsche ve ark., 2007). Araştırmacılara göre bireylerin çocuk sahibi olma isteğindeki artış, ölümlü olmanın getirdiği kaygı ve endişeyi azaltma arzusundan

87

kaynaklanmıştır. Araştırmacılar ayrıca, çocuk sahibi olmanın, kişinin yaşamını ve iyilik halini olumlu yönde etkilediğini de belirtmişlerdir.

Ölümlülüğün belirginliği kavramına evrimsel açıdan yaklaşan diğer bir araştırmanın sonuçları, kadınların eş seçiminde bulunurken, menstruasyon döneminde bulunmanın yarattığı etkilerin yanı sıra çevresel ipuçlarından da yararlandıklarına işaret etmiştir (Vaughn, Bradley, Byrd-Craven ve Kennison, 2010).

Bulgular, menstruasyon dönemindeki kadınların, normal koşullar altında daha maskülen görünüşlü erkekleri çekici bulma eğilimi gösterdiklerini; ancak ölümlü oldukları hatırlatılan menstruasyon dönemindeki kadınların, maskülen görünüşlü erkeklerden ziyade sıradan görünüşlü erkekleri daha çekici bulma eğiliminde olduklarını göstermiştir. Araştırmacılar bu durumu, sıradan görünüşlü erkeklerin toplumsal istenirlik düzeyinin maskülen görünüşlü erkeklerinkinden yüksek olmasıyla ilişkilendirmişlerdir. Onlara göre, kendilerine ölümlü oldukları hatırlatılan kadınlar, toplumsal normlara uygun davranma eğilimi ile sıradan görünüşlü erkekleri tercih etmişlerdir. Ayrıca, maskülen görünüşlü erkeklerin fiziksel açıdan tehlikeli olma riskleri diğer erkeklerinkinden fazla olacağından, kadınların doğurgan dönemlerinde ölüm tehlikesini en aza indirgeyebilecek erkekleri, yani ortalama görünüşlü erkekleri tercih etmiş olabilecekleri düşüncesi de araştırmacıların değerlendirmeleri arasındadır.

Yukarıdaki araştırmalara ek olarak, sanatsal yaratıcılığı güdüleyen etmenler arasında ölümlülük bilgisinin de olabileceği görüşünden yola çıkılarak yapılan pek çok çalışmayı derleyen Landau, Sullivan ve Solomon (2010), insanın, kendisine ve

88

sahip olduğu kültürel dünya görüşüne sanat ile bir anlam kazandırarak yaşadığı varoluşsal dehşet duygusundan uzaklaşabildiğini söylemişlerdir. Başka bir deyişle, kişinin ölümlü olduğunun farkında olması, sanatsal yaratıcılığı güdüleyen etmenlerden yalnızca biri olsa da, bu yaratıcılığın ardındaki temelin daha iyi anlaşılması açısından bu bilgi önemlidir.

Batı kültürlerinde yapılan çalışmaların yanı sıra, toplulukçu Doğu kültürlerinde, örneğin, Japonya’da (Heine, Harihara ve Niiya, 2002) ve Hong Kong/Çin’de (Tam, Chiu ve Lau, 2007) yapılan çalışmalar, ölümlülüğün belirginliği hipotezinin Doğu kültürlerine de genellenebileceğine işaret etmektedir. Bu çalışmalar, sahip oldukları kültürel dünya görüşleri ve ait oldukları gruplar ölümlü oldukları hatırlatılarak tehdit edilen insanların, kendi gruplarına daha çok bağlandıklarına ve kendi gruplarını diğer gruplardan daha üstün gördüklerine dikkat çekmektedir.

Buraya kadar aktarılan örneklerden de anlaşılabileceği gibi TYK pek çok değişkenle ilişkilidir. TYK’nın ilişkili oldu değişkenler arasında dindarlık (Aksüt Çiçek, 2008; Jonas ve Fischer, 2006), etnik kimlik (Portelinha, Verlhiac, Meyer ve Hutchison, 2012), iç grup yanlılığı (Harmon-Jones, Greenberg, Solomon ve Simon, 1996), saldırganlık (McGregor ve ark., 1998), benlik saygısı (Greenberg ve ark., 2009) ve yaşamın anlamlılığı (Simon ve ark., 1998) da yer almaktadır. TYK ile ilişkisi kurulan değişkenlerden bir diğeri ise bu araştırmanın da konusunu oluşturan futbol fanatizmidir (Kökdemir ve Yeniçeri, 2004). Kökdemir ve Yeniçeri’ye göre bir takımın fanatik bir taraftarı olmak güçlü bir kültürel dünya görüşüne bağlanma

89

örneğidir. Başka bir deyişle, takımına fanatizm bağı ile bağlanmış bir birey için bu, bir yaşam biçimini ve onun sosyal kimliğini yansıtan önemli bir kültürel dünya görüşünü ifade etmektedir. Kendi kültürel dünya görüşüne ölümlülük farkındalığı nedeniyle daha çok bağlanan bireylerin tehdit hissettikleri anda karşı tarafı -sembolik veya gerçek olarak- yok etme isteğiyle hareket etmeleri Kökdemir ve Yeniçeri’nin de ifade ettikleri gibi olası görünmektedir. Wann, Schrader ve Wilson’a (1999) göre, takımlarıyla yüksek düzeyde özdeşleşen bireyler için takımlarının galibiyeti oldukça önemlidir. Yazarlara göre bunun nedeni, bu bireylerin takımlarının galibiyeti sayesinde benlik saygısı kazanıp, kendileriyle ilgili olumlu düşünebilmeleridir.

Daha önce de belirtildiği gibi bu araştırmada, katılımcıların futbol fanatizmi, takımla özdeşleşme ve takıma psikoloji bağlılık düzeyleri TYK temelinde incelenmiştir. Söz konusu değişkenlere ilişkin bilgiler I. Araştırmada anlatıldığı için, burada tekrar edilmemiştir.

Hatırlanacağı gibi, futbol fanatizmi, takımla özdeşleşme ve takıma psikolojik bağlılık, bireylerin bir takımı ne ölçüde destekledikleri, benimsediklerini ve takımlarını ne ölçüde kimliklerinin bir parçası haline getirdiklerini ortaya koyan değişkenlerdir. Funk ve James’e (2001) göre, insanlar çeşitli aşamalardan geçtikten sonra takımla özdeşleşme göstermeye ve takıma bağlanmaya başlamaktadırlar.

Takım bir süre sonra insanların, inançlarının ve değerlerinin temsilcisi haline gelmektedir. Bu bağlılık bireylerin tutumlarına ve buna bağlı olarak davranışlarına yansımaktadır. Bir futbol takımını desteklemenin kültürel dünya görüşünün bir yansıması olduğu düşünüldüğünde, bu çalışmada “ölümlü olduğu bilgisi hatırlatılan

90

taraftarların, fanatizm, takımla özdeşleşme ve takıma psikolojik bağlılık düzeylerinin bu bilginin hatırlatılmadığı taraftarlarınkinden anlamlı ölçüde yüksek olacağı”

tahmin edilmektedir. Bu denenceden hareketle araştırmanın amacı; ölümlülük bilgisi belirgin hale getirilen katlımcıların futbol fanatizmi, takımla özdeşleşme ve takıma psikolojik bağlılık düzeylerinde artış olup olmayacağını test etmektir.

91

Benzer Belgeler