• Sonuç bulunamadı

1.4. Terörün Nedenleri

1.4.4. Terörün Etnik Boyutu

Yeni bağımsızlık kazanan toplumların etnik yapılarındaki farklılıkları bazı grupların fark ederek harekete geçmeleri; Türkiye gibi coğrafi ve jeopolitik duyarlılığı olan ülkelere karşı beslenen düşmanlıklar; ayrıca dış ülkelerin etnik ayrılık tohumları atarak zayıflatma, bölme çabaları etnik terörü büyük ölçüde gündeme getirdiği (İlhan, 1998:176) belirtilmektedir. Etnik terör; bir etnik grubun etnik temele dayalı davasını sürdürmek için gerçekleştirdiği bilinçli şiddet hareketi olarak tanımlanmaktadır (Baharçiçek, 2000: 11). Özellikle son yıllarda gittikçe yaygınlaşan etnik terör, diğer terör tiplerinden farklı bazı özellikler taşımakta ve

etnik terör ile mücadele bu tür terör hareketleri ile karşı karşıya kalan devletler için önemli bir sorun haline gelmektedir.

Etnik terör, belirli bir etnik kimliğe sahip kişilerin, içinde yaşadıkları ülkenin siyasi yapısı içerisinde tek unsur olmamaları durumunda, yaşadıkları ülkeden, toprak talepleriyle birlikte ayrılıp kendi devletlerini kurma amacıyla hareket etmeleri temelinde ortaya çıkan terör hareketleri olarak tanımlanır. Bağımsızlık iddiasıyla ortaya çıkan küçük bazı gruplar, ait oldukları etnik toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul görmemelerine rağmen, şiddet eylemlerine yönelmektedirler. Etnik terör, Ermeni terörü olayında olduğu gibi bazen de tarihi birtakım temeller üzerine de bina edilebilmektedir. Dünyanın bütün devletlerinin, çeşitli kültür ve milliyetleri, zaman içerisinde bünyelerinde eriterek bugünkü yapılarına ulaşmaları dikkate alındığında, dünya üzerinde hiçbir ülkenin etnik alt yapı üzerine kurulacak bir hareket ortaya çıkarmaması çok da mümkün görülmemektedir (Dilmaç, 1997: 133).

Etnik terörde amaç bir “doktrin” kabul ettikleri görüşler doğrultusunda devletin yeniden teşkilatlandırılmasından hareketle, devletin sosyal, siyasi ve ekonomik yapısında değişiklik yaparak bir kadro oluşturmaktır. Bundan sonra ise devlet gücünün yerine kendileri geçerek bu kadroyu her ne şekilde olursa olsun iktidar yapmak, başka bir değişle benimsedikleri ilkelerin yanı sıra “Tek Lider” prensibini de kabul ederek ideolojik düşüncelerini devlet felsefesine hakim fikir haline getirmektir (Yüksek Öğretim Kurulu, 1985: 30-31). Etnik bir grup kendi etnik amaçlarını gerçekleştirebilmek için terörü araç olarak da kullanabilir. Pencap’ın bağımsızlığı için çalışan Sih ayrılıkçıları, İspanya’nın kuzeyindeki Bask teröristleri, İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele veren IRA, Sri Lanka’ daki Tamil Kurtuluş Cephesi bunlardan birkaç tanesidir (Arı, 2004: 550).

Kurban-mağdur bakımından ve maddi-manevi kayıplar açısından en fazla zarar görülen terör türü ırkçı-bölücü terör diye ifade edilen etnik terördür. Etnik terörde haksızlığa uğradığı iddia edilen bir etnik grubun varlığı söz konusudur. Terör örgütünün bu hakkın savunulması, haksızlığa uğradığı düşünülen etnik grubun haklarını elde etmek için mevcut otoriteye yönelik sansasyonel şiddet eylemleri yapmak temelinden hareket ettiği ifade edilmektedir (Sarp, 2014: 512).

Terör önemli bir uluslararası sorun olarak tüm dünya devletlerinin gündemini meşgul etmektedir. Terör ve terörist faaliyetlerin en belirgin özelliği ise şiddettir ve şiddet yolu ile halk arasında korku, yılgınlık ve panik yaratılmak istenmektedir. Etnik terör ise; alt etnik grubun kendi görüşünü yüceltmek için yaptığı bilinçli bir şiddet hareketini ifade etmektedir. Dünyanın her tarafında farklı etnik grupların bulunması etnik temele dayalı terör olaylarının da yaygın bir biçimde ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. 20. yüzyılda devletlerin, büyük çoğunlukla ya imparatorlukların dağılması sonucu ya da sömürge yönetimlere karşı verilen bağımsızlık mücadeleleri sonunda ortaya çıkmış olmaları etnik sorunların da en önemli nedenini oluşturmaktadır. Ayrı bir devlet kurmaya yönelen etnik gruplar, bunu sağlamak için terörü bir silah olarak kullanmaktadırlar (Baharçiçek, 2000: 24).

Psikanalitik nesne ilişkileri kuramı temel alınarak geliştirilen kuram; etniklik sorununa yönelik bir açıklama modeli geliştirme iddiasındadır. Bu model bebeklikten başlayarak insanın büyüme gelişme dönemi boyunca oluşan kimliğinin bir parçasının da “etnik kimlik” olduğunu, etnikliğin psikolojik bir yapı olduğunu varsayar. Etnikliğin bir insanın çocukluk döneminde geliştirdiği ‘ben’ ve ‘ben olmayan’ ayrımında olduğu ‘biz’ ve ‘bizden olmayanlar’ ayrımıyla geliştiğini ve yaklaşık beş yaşına kadar sağlam temellerinin atılmış olduğunu öne sürer. Etnik çalışmaların, farklı etnik gruplar arası ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımından kaynaklandığını, tarih boyunca birbiriyle ilişki içine giren etnik gruplar arasında yaşanan acı tecrübelerin (başta savaş) etnik kimliğin bir parçası haline getirilerek, sürekli kin ve nefret gibi duyuları körüklediğini ve bir fırsat ele geçirilince de karşı tarafa yönelik öç alma girişimlerinde bulunulduğu savunulmaktadır (Volkan, 2001: 79; Akt: Candansayar, 2002: 392). Aslında etnik gruplar “farklı bir kimlik” duygusunun gelecek kuşaklara aktarılmasının bir ürünüdür. Bu duygu bir yandan aynı grubun üyelerini birbiri içinde yakınlaştırıp kaynaştırırken, diğer yandan da onları diğer gruplardan ayırarak geleceğini tehlikeye sokabilmektir. Çünkü bir grubun varlığını sürdürebilmesi için aynı zamanda “düşman”a da gereksinmesi olmaktadır (Karakaya, 1998: 14).

Bazı görüşlere göre etniklik daha ziyade kültürel özellikler ile ilgili bir kavramdır. Bir başka ifadeyle doğuştan sonra elde edilenler ve kazanılanları

kapsamasından daha ziyade biyolojik menşe dışında aranır. Bundan dolayı etnik kimlik ile kültürel kimlik iç içedir ve biri diğerinin yerine kullanılabilir. Etniklik sosyal etkileşimin doğurduğu bir olgu olup, etniklikte biyolojik fark mutlak aranan bir faktör değildir. Etniklik kültürle, bir başka ifadeyle yaşama tarzıyla ilgili olduğundan kültürün herhangi bir unsuruyla özdeşleştirilemediği ve bundan dolayı etnikliğin sadece din, dil, örf ve adetler, ayrı bir edebiyat geleneği, sanat anlayışı ile tek tek ve kültür organik bütününden ayrı değerlendirmenin mümkün olmadığı dile getirilmektedir (Erkal, 2003: 43).