• Sonuç bulunamadı

1.2. Tanımlama

1.2.3. Küreselleşme Kavramının Çözümlemesi

1.2.3.3. Teknolojik Boyut

Sonuç olarak küreselleşmeyi, salt para piyasaları, DYY, ÇUŞ ve küresel sermaye vb. kısıtlı inceleme birimleri ile ele alan ve daha çok küreselleşmecilerin ve liberalistlerin benimsediği yöntem, bugüne ait verilerin yalnızca bir kısmını açıklayabilmektedir. Kaldı ki ayrıntılarıyla ikinci bölümde değinileceği üzere bu savlar dahi tartışmaya açıktır. Bütün kısıtlılıklarına karşın söz konusu yaklaşım, küreselleşmenin ekonomik unsurlarının verilerine ilişkin saptamaları nedeniyle dikkate alınmaya değerdir. Ekonomik küreselleşmenin unsurlarını şu şekilde sıralamak mümkündür: 1) Uluslararası Ticarete Açık Olmak 2) Sermaye Hareketliliği 3) İş gücü Hareketliliği 4) Üretimin Değişen Yapısı 5) Çokuluslu İşletmeler 6) Teknoloji Üretme ve Kullanabilme Yeteneği 7) Endüstri İlişkilerinde Dönüşüm-Yeni İstihdam Biçimleri (Zengingönül, 2004: 36-98). Buna karşın ekonomik politiğin ve Eleştirel Kuramcıların benimsediği daha kapsayıcı olan inceleme yönteminin tam bir bütünlük sağlamasa da küreselleşeme ile diğer belirleyici kavramlar arasındaki ilişkiyi saptaması nedeniyle, en azından varlık bilim bakımından kendi içerisinde tutarlı olduğunu söyleyebiliriz.

Friedman, Fukuyama, Ohmae gibi çoğunlukla küreselleşme tezini savunan kuramcıların, teknolojinin küreselleşmenin itici gücü olduğu yönünde daha fazla yoğunlaştıkları görülmektedir (Yeates, 2001: 634). Bu yaklaşıma göre iletişim ve ulaşıma ilişkin teknolojiler; daha önceki örneklerle karşılaştırılamayacak ölçüde gelişmiş olmaları nedeniyle, yeni bir dönemi belirlemekte; küresel bütünleşmeyi ve benzeşmeyi sağlamaktadır.

Küreselleşmeyi teknoloji merkezli olarak algılayan Yenilikçi Yaklaşım taraftarlarına göre: “Küreselleşme, iletişim-bilişim teknolojisinin gerçekleştirdiği olanaklardan yararlanarak ekonomik, siyasal, kültürel alanlarda dünyaya yayılma olgusudur." (Önen, 2002: 33).

Küreselleşmecilerce ileri sürülen başlıca tez, ulaşım alanındaki teknolojik gelişmelerin bir önceki küreselleşme evresini, haberleşme alanındaki gelişmelerin ise son küreselleşme evresini hazırladığı yönündedir.

Bu konuda Thomas Friedman (2003: 43), özel bir konuma taşıdığı para piyasalarının seyrine ve gücüne yön veren, ulusların ve bireylerin birbirleriyle etkileşimlerini biçimlendiren ve aslında küreselleşmenin temelini oluşturan şeyin; internetten uydu iletişimine kadar, teknolojideki son gelişmeler olduğuna dikkat çekmektedir. Diğer taraftan Joseph S. Nye (2003: 102) ise benzer şekilde küreselleşmeyi, uluslararası mübadelenin önündeki engelleri azaltmış olan teknolojik ilerleme ve hükûmet politikalarının ortak bir sonucu olarak tanımlamak suretiyle teknolojiyi küreselleşmenin iki temel belirleyeni arasında konumlamaktadır.

Son küreselleşme evresinin bilgi teknolojileri ile yakın ilişkisi, bilginin ekonomik bir kaynak olarak değer bulmasıyla doğrudan ilişkilendirilmektedir.

Buna göre bilgi, günümüzde modern üretim sistemlerinin en önemli girdisi hâline gelmiştir. Dolayısıyla üretimde emek, sermaye ve toprak faktörlerine yönelik talep, bilgi talebiyle karşılaştırıldığında görece azalmıştır (Stonier, 1983: 3’den aktaran, Dura ve Atik, 2002: 40). Bu yaklaşıma göre, iletişim ve ulaştırma teknolojilerindeki gelişme; maliyetleri düşürmek ve etkinliği artırmak suretiyle özellikle para piyasaları ve hizmet kesimi başta olmak üzere küresel ticaretin gelişmesine katlı sağlamakta ve sanayi sonrası toplumlarda yeni iş olanakları yaratmaktadır. Yazında bu durum, “dünyanın küçülmesi” ya da

“dünyanın düzleşmesi” olarak ifade edilmektedir.

Teknoloji5 ile kapitalizm arasındaki ilişkiyi irdeleyen yaklaşımlar ise bilişim ve iletişim teknolojisini, küreselleşmenin kaynağı ya da dayanağı olmaktan çok sermayenin küresel ölçekte yaygınlaşmasının bir aracı olarak tanımlamaktadır (Kazgan, 2000: 29). Bu kapsamda son küreselleşme evresine ilişkin olarak esasen sürekli dengesizlik süreci ve bunalım ortamı olan kapitalist sistemin; iletişim teknolojilerini, XX. yüzyılın son çeyreğinde yaşadığı krizden kurtulmak için bir çıkış noktası olarak kullandığı ileri sürülmektedir (Mahçupyan, 1998: 23).

5 Küreselciler, “Elektronik Sürü” olarak adlandırdıkları bilişim teknolojileri vasıtasıyla kimsenin doğrudan yönetme gücüne sahip olmadığı küresel bir sistemin oluştuğunu ileri sürmektedirler (Friedman, 2003: 130). Buna göre, yeni teknolojilere ulaşma olanaklarının artmasıyla bilgiyi elde etme yeteneği tekellerden arındırılmakta, bu suretle ulusal hâkimiyetten küresel hâkimiyete geçiş olarak ifade edebileceğimiz yeni bir kurgu doğmaktadır. Bu ortamda, gelişmekte olan ülkelerin de son derece karmaşık ürün ve hizmetlerin üreticisi veya alt yüklenicisi olmak için gerekli teknolojiye, hammadde ve parasal kaynaklara ulaşma şansına sahip oldukları ileri sürülmektedir (Friedman, 2003: 77). Bu kapsamda, Hindistan’da faaliyet gösteren ve ABD’li firmalar tarafından çalıştırılan; anayurtta maruz kalınan vergi ve ihtiyatlardan (stopaj) kurtulma imkânı sağlayan ülke dışı (off-shore) bankacılıktan, yardımcı muhasebeciliğe, bilgisayar tomografisi (kesityazar) ve MR görüntülerinin yorumlanmasından, telefonla hizmet veren çağrı merkezlerine ya da piyasa araştırması ve firma raporların hazırlanmasına kadar çok değişik kollarda faaliyet gösteren taşeron şirketlerden, söz edilmektedir (Friedman, 2006: 21-40).

Konuya daha çok sosyolojik ve antropolojik (insanbilim) bakış açısıyla yaklaşan kuramcılar teknolojiyi; üretim araçları ve bölüşüm kurallarını belirleyen yönüyle ele alırlar. Böylelikle küreselleşme kapitalist sistemin yaygınlaştırılması olarak değil, sanayi sonrası toplunun, bir başka ifadeyle bilgi çağının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır (Dura ve Atik, 2002: 2-38).

Ekonomik modellerden çok endüstriyel seviyelerin belirleyici olduğunu savunan Raymond Aron’un (1974: 97) “Sanayi Toplumu Kuramı” bu kapsamda; teknolojinin gelişmişliğinden çok, kimlerin tekelinde olmasının ve ne tür sosyal ve idari yapılanmalar yaratmasının önemli olduğunu vurgulaması nedeniyle, küreselleşme ve teknoloji arasındaki ilişkinin belirlenmesinde önemli bir açılım sağlamaktadır.

Teknolojinin yarattığı farklılaşma ile küreselleşmenin etkilerini açıklayan yaklaşımlar, daha kapsayıcı olan bakış açılarıyla dikkat çekmektedir. Bu tarz, bir taraftan teknolojinin küresel ölçekte toplumsal tabakalaşmayı yeniden, nasıl biçimlendirdiğini ortaya koyarken diğer taraftan da küreselleşmenin her ülkeyi ve toplumun bütün kesimlerini neden aynı şekilde etkilemediğini açıklayabilmektedir. Bu yaklaşım, alt kültürler ve alt sınıfların neden yerel kalmaya mahkûm olduklarını, teknolojinin; mekânı bölme, ayırma ve dışlama özelliklerinin bir sonucu olarak ortaya koymaktadır. Böylece teknolojinin küreselleşmeye olan katkılarının ne tür sosyal değişikliklere neden olduğu saptanabilmektedir. Bu yaklaşımla küreselleşmenin neden olduğu kutuplaştırıcı etkiyi açıklamak mümkün olabilmektedir (Bauman, 1999: 9-14).

Ancak bir tarafta küreselleşenlerle diğer tarafta yerelleşenler arasındaki uçurumu teknolojinin neden olduğu farklılaşmaya bağlayan bu yaklaşımın yanlış olmasa da eksik olduğunu söylemek gerekir. Çünkü aynı kutuplaştırıcı etki; çevrenin merkeze tek yönlü bağımlılığını öngören, kapitalist ekonomik sistemin kurduğu dünya düzeninin gereği olarak da ortaya çıkmaktadır (Amin, 1997: 25).

Teknolojinin küreselleşmeye olan etkisini ulaştırma ve haberleşme olanaklarının arttırılması suretiyle uluslararası ticaretin önündeki engellerin kalkması ve sermaye piyasalarının etkinliğinin artması ile doğrudan ilişkilendiren küreselci yaklaşım, teknolojinin üretim ve bölüşümü şekillendiren ve yeniden yapılandıran özelliğini göz ardı etmesi nedeniyle, salt ekonomik bakış açısı itibarıyla bile eksiktir. Esasen, belirleyici olan;

teknolojinin sermayenin kontrolünü sağlayan bir nüfuz aracı olmasıdır (Tözüm, 2002: 155, 158).

Neredeyse bütün küreselleşmeci yazarların tezlerini internetin kullanımının yaygınlaşmasına dayandırdıkları görülmektedir. Buna karşın daha az popüler kullanımı olan, ancak stratejik nitelikli teknolojik gelişmelerin küreselleşmeye olan katkısı neredeyse göz ardı edilmektedir.6

6 1980’lerden itibaren kıtalar arası haberleşmede kullanılmaya başlanmasıyla o zamana kadar sahip olunan haberleşme imkânlarını otuz kat artıran fiber optik kablo (Naisbitt, 1982: 67), uydu haberleşmesinin sağladığı farklılaşma ve Yıldız Savaşları Projesi olarak bilinen Füze Kalkanı tasarımı bu kapsamda ilk akla gelen örneklerdir. Burada interneti ayrıcalıklı kılan onun bilgi yaratma, toplama, depolama vb. özellikleri değil, sermayeye sağladığı akışkanlık, ticarete sağladığı katkıdır.

Diğer taraftan, barutun askerî alanda, buhar gücünün endüstride kullanılması, çelik sanayisinin gelişmesi gibi stratejik etkiler yaratan teknolojik gelşmelerin en az ulaştırma ve iletişim teknolojilerindeki atılımlar kadar önemli olduğunu kabul etmek gerekir. Bu nedenle küreselleşmeyi iletişim teknolojisinde son dönemde yaşanan gelişmelere bağlayan yaklaşımın maddi hatalarla dolu olduğunu söyleyebiliriz.

Bu konuda bir diğer eleştiri, küreselleşmenin oluşumunda iletişim teknolojilerinin öneminin, son küreselleşme evresi ile kısıtlı tutulmasına yöneliktir. Son dönemde yaşanan iletişim devriminin büyük farklar yaratan niteliğini saklı tutmak üzere, bu sorunun cevabını tekrar başa dönerek sermaye piyasalarının giderek artan öneminde aramak yanlış olmayacaktır.

Esasen, iletişim kolaylıklarının küresel ölçekte yaygın bir refah artışı getirdiğini, bunun da küreselleşmeyi yarattığını söylemek kolay değildir.7 O hâlde, belirleyici olan teknolojinin sağladığı olanakların yaygınlaştırılması değil yaratmış olduğu güç farklılaşmasıdır.

Son olarak küreselleşmeyi sadece ulaştırma ve haberleşme teknolojilerindeki gelişmelerle açıklayan yaklaşımın, teknolojik farklılaşmanın şekillendirdiği; başta sosyal, siyasi, askerî alanlar olmak üzere ulusal ve uluslararası ortamdaki değişiklikleri izah edemediğini de belirtmek gerekir.

7 Eğer böyle olmasaydı, 1860’larda denizaltından geçen ve Chicago ve Londra, Melbourne ve Manchester’i neredeyse gerçek zamanlı bir şekilde birbirlerine bağlayan telgraf şebekesinin küreselleşmeye olan katkısı göz ardı edilmezdi (Hirst ve Thompson, 2007: 1). Gerçekten de küreselleşmecilerin ileri sürdüğü üzere, 1930’da 250 dolar olan New York ve Londra arasındaki üç dakikalık bir telefon konuşmasının, 1990’da 3,32 dolara düşmesinin sağladığı büyük iyileşmeye karşın, bugün dünya nüfusunun 1/3’ü elektrikten yoksundur. 1990 yılı verilerine göre Bangladeş, Çin, Mısır, Hindistan, Endonezya ve Nijerya’da yaşayan insanların telefon konuşmaları toplamı Kanada’dan yapılan görüşmelerden daha azdır (Şenatalar, 2007: 2).

Sonuç olarak, gerek küreselleşmecilerin gerekse konuya toplumsal bilimci bakış açısıyla yaklaşanların, teknolojinin küreselleşmeye olan etkilerini bütüncül bir şekilde kavrayamadıklarını söylemek mümkündür. İncelemede esas alınan yaklaşıma göre teknoloji; üretim yapısını, yöntem ve süreçlerini şekillendirmesi, ortak yeteneklerin geliştirilmesini olanaklı kılması nedeniyle çağları tanımlayan bir nitelik arz etmektedir. Ancak özellikle son küreselleşme evresinde adeta eşyanın tabiatını değiştiren teknolojik gelişmelerin bile küreselleşmeyi tek başına açıklamaya yetmediği görülmektedir. Teknoloji ile küreselleşme olgusu arasındaki belirleyici unsur, teknolojik farklılaşmanın güç ile olan ilişkisi, diğer bir ifadeyle asimetri yaratma özelliğidir. Diğer bir ifadeyle teknolojinin yaratılmasından çok bir güç unsuruna dönüştürülecek oranda etkin olarak kullanılması önemlidir. İkinci bölümde de değinildiği üzere tarihte küreselleştiren odakların teknolojiyi üretenlerden çok üretime dönüştürenler olduğu görülmektedir (Attali, 207: 70).