Teklif, “bir şeye düşkün olmak, bir işi güçlüğüne rağmen üstlenmek” mânasına gelen k- l-f kökünden türemiştir. Terim olarak ise teklif, “Allah’ın kulunu bir işi yapma veya yapmama hususunda yükümlü tutması” anlamına gelmektedir.387 Bu bağlamda kendisine bu sorumluluk yüklenen kişiye mükellef denir. Kulların hangi durumda mükellef olup, hangi durumlarda tekliften muaf olacağı kelâm ve fıkıh ilminin konusu olmuştur.
386 Bâkıllânî, el-İnsaf, s. 176.
93
“Yerine getirilmesi mükâfatı, getirilmemesi cezayı gerektiren, güç yetirilemeyecek bir işin imtihana çekme amacıyla başkasından istenmesi”388 anlamında kullanılan bir kelâm problemini ifade eden teklif-i mâ lâ yutâkın caiz olup olmaması konusu kelâm ilminde tartışılmış ve bu mesele Ehl-i sünnet çizgisi içinde de görüş ayrılıklarına sebebiyet vermiştir.
Nesefî, eserlerinde çeşitli yönleriyle teklifi ele almış, Eş‘arî ekolle ayrıldıkları hususları da zaman zaman zikretmiş ve onların görüşlerini detaylandırmıştır.
Nesefî, Eş‘arî’nin teklîf-i mâ lâ yutâk hakkındaki görüşünü şu an elimizde bulunmaya en-Nevâdîr adlı kitabından aktardığını bildirmektedir. Nesefî’nin zikrettiğine göre o, bu kitabında teklîf-i mâ lâ yutâkın caiz olduğunu kaydetmiş389 ve söz gelimi Allah’ın kuluna, iki zıttı bir araya getirmesini emretmesin sefeh (akılsızlık, hikmetsizlik) yahut da imkânsız olmadığını belirtmiştir.390
Bu konudaki Mâtürîdî görüş farklı olmasına ve Nesefî de ekolünün önceki hocaları gibi böyle bir teklifi caiz görmese de Eş‘arî’nin bu görüşünü, onun kendi sistemi içinde makul ve çelişkisiz gördüğü anlaşılmaktadır.391 Zira Nesefî, Eş‘arî’nin bu konudaki görüşünü şu şekilde ifade etmektedir:
Allah’ın, kullarını herhangi bir günahı karşılığında olmaksızın ebedî cehennem azabıyla cezalandırmasını caizdir. Bu, doğru ve hikmetli bir iştir. Zira Allah, kendi mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilir. Her ne kadar bir kulu, gücünün yetmeyeceği bir şeyle sınamak şâhit âlemde çirkinse de bu, kulun kendi mülkünde dilediği gibi tasarruf edememesinden, kısacası Allah katında mükellef olmasından kaynaklanmaktadır. Zira kullar, şâhit âlemde ancak ya bir faydayı celb etmek yahut da bir zararı def etmek için emir verirler. Bir kimseye gücünün yetmeyeceği bir sorumluluk yüklemek ise bu kabilden değildir. Ne var ki Allah katında iş daha farklıdır. Onun katında ne bir fayda ne de bir zarar söz konusu olabilir. Kulun yaptığı fiillerle Allah’tan ne cennet ne de cehennem istihkakı olabilir. İtaat ve masiyet kabilinden olan fiiller sadece delil olarak alınır.392 Şüphesiz O, bir kula cehennemde azap etmek, diğerini ise cennetle
ödüllendirmek hususunda muhayyerdir.393 Böylelikle O’nun, bir kula gücünün
yetemeyeceği bir şeyi yükleyip bunu da azaba düçar olmasına sebep kılması mümkündür. Her ne kadar bir kula gücünün yettiği ya da yetmediği bir şeyi emretmek konusunda Allah’ın muhayyerliği eşit derecede olsa da hakikatte
388 Topaloğlu ve Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, s. 134. 389 Bkz. Eş‘arî, el-Lüma‘, s. 113, 114.
390 Nesefî, Tebsıra, II, 834; Eş‘arî’nin bu görüşü için bkz. İbn Fûrek, Makalât, s. 112. 391 Nesefî, Tebsıra, II, 834.
392 Eş‘arî’nin bu görüşü için bkz. İbn Fûrek, Makalât, s. 99. 393 Eş‘arî’nin bu görüşü için bkz. İbn Fûrek, Makalât, s. 163.
94
böyle bir teklif yani kula gücünün yetmediği bir şeyi yükleme durumu vaki olmamıştır.394
Nesefî, her ne kadar kendi ekolünün prensiplerine uymasa dahi, bu görüşü Eş‘arî’nin prensiplerine göre açıkladıktan sonra Eş‘arîler’den teklîf-i mâ lâ yutâkı caiz görmeyen İsferâyînî’nin görüşünü de nakletmiştir. Buna göre İsferâyînî ehl-i hakkın teklîf-i mâ lâ yutâkı caiz görmediğini zira teklif edilen şeyin gerektirdiği mânanın imkânsız olduğunu söylemiştir. İsferâyînî’ye göre bu tarz bir teklifin caiz olmama sebebi teklifin gerekliliğinin kulun aciz oluşu durumunda sağlanamıyor olmasıdır. Yoksa bunun çirkin bir şeyi emretme ya da sefeh ile alakası yoktur. Çünkü teklifin amacı, muhalefet edildiğinde azabı hak ettirmesidir. Teklif edilen fiili edilmeyenden ayıran da budur. Bu nedenle uyulmadığında bir ceza gerektirmeyen fiiller teklif edilmiş sayılmazlar.395
Görüldüğü gibi bu konuda Nesefî, Mâtürîdî geleneğinden farklı düşünen Eş‘arî’nin görüşünü zikretmekle kalmamış, onu kendi düşünce sistemi içinde temellendirmiştir. Anlaşılan o ki Nesefî, kendi ekolünün benimsemediği bu görüşü Eş‘arî sistemi içinde tutarlı gördüğü için eleştirmemiştir. Zira o Eş‘arî’ye reddiye yazmaya gerek duymadan Mu‘tezile mezhebinin görüşlerini tenkit etmiştir. Bununla beraber Eş‘arî ekolden olduğu halde teklîf-i mâ lâ yutâkı caiz görmeyen İsferâyînî’nin görüşünü de detaylandırmıştır.
Ayrıca bu konu ile alakalı olarak Nesefî, Eş‘arî mezhebine ait olduğunu iddia ettiği bir görüşü daha belirtmiştir. Buna göre, Eş‘ariyye ve Cebrîyye fırkaları, teklifin sahih olması için ne gerçek bir istitâate ne de sebeplerin ve şartların elverişli olmasına gerek görmüşlerdir.396
Güç yetirilmeyenin teklif edilip edilemeyeceği meselesinde Mâtürîdîler hikmete vurgu yaptıkları, Eş‘arîler ise Allah’ın her şeye gücünün yeteceği ve iradesinin sınırlanamayacağı penceresinden baktıkları397 için iki farklı görüş öne sürmüşlerdir. Ancak bu konuda Eş‘arîler ile Mâtürîdîler Allah’ın kuluna böyle bir teklifte bulunmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Onlar bu teklifi vücûp değil cevâz açısından
394 Nesefî, Tebsıra, II, 834. 395 Nesefî, Tebsıra, II, 834, 835. 396 Nesefî, Tebsıra, II, 837.
397 Mustafa Özgen, Eş‘arî ve Mâtürîdî Mezhepleri Arasındaki Görüş Farkları, Konya: Palet Yayınları,
95
değerlendirmişlerdir. Böylelikle Eş‘arîler, vaki olmamış olsa dahi böyle bir teklifin caiz olduğunu söylerken, Mâtürîdîler böyle bir teklifin caiz olmayacağını iddia etmişlerdir.398
Dolayısıyla bu mesele, her ne kadar gerekçeleri farklı iki farklı teori ile açıklanmışsa da pratikte iki mezhep arasında bir ihtilaf oluşturmamıştır. Bu sebeple Ebû Azbe de bu meseleyi iki mezhep arasındaki lafzî ihtilaflar kategorisinde değerlendirmiştir.399