• Sonuç bulunamadı

1.5. Ulûmü’l-hadîs’in Kaynakları

2.1.3. Te’vîl/Yorumlama

İbnü’s-Salâh bazı görüşleri tevil ederek o anda mevcut olan veya gelecekte oluşması muhtemel yanlış anlamaları düzeltmeye çalışmıştır. İbnü’s-Salâh’ın te’vîle başvurduğu hususlardan birisi sikanın ziyadesi bahsinde geçmektedir. İbnü’s-Salâh’ın Hatîb’ten

226 Yani bir hadis için hem sahih hem de hasen derken “bu hadis sahihtir, aynı zamanda ibaresi ve anlamı da güzeldir” demek istiyor olabilir. (Bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 39.) Tirmizî’nin farklı kullanım şekillerini analiz eden Itr’a göre ise Tirmizî’nin bu vb. kullanım tarzları şöyle kategorize edilebilir: Bir hadis, tek bir sahih isnadla vârid olduysa Tirmizî, “sahih garîb” der. Yine tek bir isnadla gelir, isnad sahih olmaz ama zayıf da olmazsa “hasen garîb” der. Buradaki hasen, hasen lizâtihîdir. Hadis, birçok tarikten vârid olur da sahih derecesine çıkarsa “hasen sahih (li-gayrihî)” der. Hadisin tarikleri içinde garîb olan varsa “hasen sahih garîb”

der. Burada kastettiği şey, “hasen sahih” dediğindeki ile aynıdır; yani hadis, birçok tarikten gelmekle sahih (li-gayrihî) derecesine yükselmiştir. Tirmizî, bu durumu kastederek böyle demektedir. Yalnız hadis bir tek tarikten mervî olup da “hasen sahih garîb” dediyse o vakit “bu hadis tek tarikten gelmekle garîbdir, sıhhat yönünden ise sahih mi hasen mi olduğunun tam kestirilemediğini” söylemek istemektedir. Bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 39-40, dipnot 2.

227 Nesâî’nin Ahmed b. Sâlih el-Mısrî hakkındaki görüşü için bkz. Nesâî, Ebû Abdurrahmân Ahmed b. Şuayb, ed-Duafâ ve’l-metrûkûn, thk. Mahmûd İbrâhîm Zâyid, Dâru’l-Va’y, Haleb-1396, s. 22.

228 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 390.

229 Ebû Ya’lâ el-Halîlî, Halîl b. Abdullâh (ö. 446), el-İrşâd fî ma‘rifeti ulemâi’l-hadîs, thk. Dr. Muhammed Saîd Ömer İdrîs, Mektebetü’r-rüşd, Riyâd-1409, I-III, c. I, s. 424; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 390.

230 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 391. Neseî’nin cerhine konu olan ravinin Mısırlı Ahmed değil eş-Şemûmî nisbeli Ahmed b. Sâlih olduğu da söylenmektedir. Bkz. Süyûtî, Tedrîb, c. V, s. 546 vd. Başka örnekler için bkz.

İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 62-3, 144, 284.

naklettiğine göre fukahâ ve hadisçilerin cumhuru sikanın ziyadesinin makbul olduğunu düşünmektedir231. Sikanın ziyadesine bir örnek vermek gerekirse bir rivayet önce mürsel ya da munkatı‘ olarak nakledilir sonra bir sika tarafından muttasıl olarak rivayet edilirse senedde sikanın ziyadesi oluşur. Zira sika, diğer isnadlardan düşmüş olan raviyi kendi isnadında zikrederek ravi ilavesi yapmıştır232. Az önce cumhura isnad edilen görüşe göre bu ziyadenin makbul olması gerekir. Fakat aynı Hatîb, Kifâye’sinde zikrettiği bir hadisten233 sonra bir hadisi bir grup ravi mürsel, diğer bir grup muttasıl olarak naklederse hadisçilerin çoğuna göre bu hadisin mürsel kabul edileceğini, yani sikanın ziyadesine itibar edilmeyeceğini söylemiştir234. Oysa sikanın ziyadesi kabul edilmiş olsaydı bu hadise muttasıl denilmesi gerekirdi235. Bu durumda bir yandan çoğunluğun sikanın ziyadesini makbul saydığı söylenirken öbür taraftan sikanın yaptığı bir ziyadenin (ravi ilavesi) yine çoğunluk tarafından kabul edilmediği söylenmekte ve ortaya bir çelişki çıkmaktadır. İbnü’s-Salah bu çelişkiyi fark etmiş, sikanın ziyadesine mutlak makbul gözüyle bakan çoğunluğun ravi ilavesi söz konusu olduğunda farklı davranmasının sebebini anlamaya çalışmıştır. Ona göre bu âlimler, cerhin tadile tercih edilmesi gerektiği düşüncesine dayanarak bu konuda böyle bir hüküm vermiş olmalıdırlar236. Zira cerh eden, tadil edene ilave olarak cerh sebebini bilmektedir. Bu ilave bilgi de cerh edenin hükmünü, ta‘dîl edeninkinden üstün yapmaktadır. Mürsel hadis, senedinden bir ravinin düşmüş olması nedeniyle cerh edilmiştir. Cerh müfesser olmak kaydıyla tadile tercih edileceğinden237 çoğunluk, genel kanaatlerinin aksine cerh sayılan irsâli (hadisin mürsel kalmasını) vasla (muttasıl sayılmasına) tercih etmişlerdir. İbnü’s-Salâh her ne kadar cerh edenin daha fazla bilgiye sahip olması nedeniyle cerhin ta‘dîle tercih edilmesini kabul ediyorsa da bu konuda çoğunluğa katılmamaktadır. Zira ona göre bir hadisi muttasıl olarak rivayet eden sikanın yanında mürsel olarak rivayet edene nazaran daha fazla bilgi

231 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 85.

232 Krş. Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, “Ziyâdetü’s-sika”, s. 367; Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, “Ziyâde”, s. 432-3.

233 Hadis, يلوب لاا حاكن لا hadisidir. Bkz. Buhârî, Sahîh, c. VII, s. 15.

234 Bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 71-2. Muttasıl olarak rivayet edenler: Yûnus b. Ebî İshâk es-Sebîî, Yûnus B. İshâk’ın oğlu İsrâîl ve Kays b. er-Rebî’dir. (Bkz. Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 411.) Mürsel olarak rivayet edenler: Süfyân es-Sevrî ve Şu’be b. el-Haccâc’tır. (Bkz. Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 411.)

235 Hatîb’in hakkında hüküm verdiği aynı hadis hakkında Buhârî’ye (ö. 256) sorulmuş o, muttasıl olana göre hüküm vermiş; “sikanın ziyadesi makbuldür” diye de eklemiştir. Bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 72.

236 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 88.

237 Krş. Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, “Cerh ve Ta’dil”, s. 48 vd. özellikle 4 No’lu madde.

vardır. Zira sika mürsel hadisten düşen raviyi bilmekte ve yerine koymaktadır. Dolayısıyla sikanın ziyadesi bulunan muttasıl tarik, mürsel tarike göre tercihe daha uygundur238.

Bazı âlimlerin bazı sözleri/görüşleri cumhurun görüşüne aykırı bir durum arz edebilmektedir. Bu gibi durumlarda İbnü’s-Salâh te’vîle başvurarak görünüşteki çelişkiyi gidermeye çalışmıştır. Örneğin Hâfız Ebu’t-Tâhir es-Silefî (ö. 576/1180)239, hıfz ve itkân ehline göre âlî isnadın, bilinenin aksine (en kısa isnadla Hz. Peygambere ulaşmak değil yalnızca) isnadın sahih olmasından ibaret olduğunu söylemiştir. Nizâmülmülk (ö. 485/1092) de benzer bir ifadeyle ravileri yüze ulaşsa da Rasûlüllâh’a (a.s.) kadar isnadı sahih olarak varan hadislerin, âlî olduğunu söylemiştir. İbnü’s-Salâh onların bu söyledikleri şeyin hadisçiler arasında bilinen âlî isnâd kabilinden olmayıp manevi bir âlî isnâd olduğunu söyleyerek bu görüşleri yorumlamıştır240.

Yorumlanan bir görüş de Şâfiî’ye (ö. 204/820) nispet edilen “Yeryüzünde ilim (hadis) hakkında Mâlik’in (ö. 179/795) kitabından daha doğrusunu bilmiyorum241.” sözüdür. İbnü’s-Salâh’a göre bu söz, Buhârî ve Müslim Sahîh’lerini telif etmeden önce söylendiği için Sahîhayn’ın Kur’ân’dan sonra en sahih kitaplar olduğu görüşünü bozmaz242.

Te’vîl ile çözüme kavuşturulmaya çalışılan diğer bir şey de Sahîhayn hadislerinin tamamının sahih olduğunu ima eden bazı sözlerdir. Buhârî (ö. 256/870), bir ifadesinde el-Câmi‘ isimli eserine sadece sahih hadisleri aldığını243; Ebû Nasr el-Vâyilî es-Sizcî (ö.

444/1052); fıkıhçılar ve diğer ilim ehlinin Buhârî’nin Sahîh’indeki hadislerin sıhhati

238 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 88. İbnü’s-Salah başka benzer durumlarda da sikanın ziyadesine (çoğunlukla) itibar edileceğini söylemektedir. Bkz. Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 72. Başka bir tevil örneği için Bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 158-160. Burada İbnü’s-İbnü’s-Salâh, kendisine göre caiz olmayan ma’dûma icazet gibi icazet türlerine bazı âlimlerin niçin cevaz verdiğini anlamaya çalışmıştır.

239 Bu zat hakkında ilave bilgi için bkz. Zehebî, Siyer, c. XXI, s. 5.

240 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 263.

241 İbn Abdilber, et-Temhîd, c. I, s. 77; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 18.

242 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 18. Benzer şekilde Hâkim’in hocası Hâfız en-Nîsâbûrî’nin (ö. 349) [Tam adı:

Ebû Ali el-Hüseyn b. Ali b. Yezîd en-Nîsâbûrî’dir. Bkz. Salahahaddin Polat, “Ebû Ali en-Nîsâbûrî” DİA, c. X, s.

92-3; Ebû Ya’lâ el-Halîlî, el-İrşâd fî ma‘rifeti ulemâi’l-hadîs, c. III, s. 842.] “gök kubbenin altında Müslim’in kitabından daha sahihinin olmadığını” söylemesi, (bu sözün geçtiği kaynak için bkz. Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali, Târîhu Bağdâd ve züyûlüh, thk. Mustafâ Abdülkâdir Atâ, Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye, Beyrût-1417, I-XXIV, c. XIII, s. 102.) Mağripli âlimlerden Müslim’i Buhârî’ye tercih edenlerin görüşlerinin bir yansımasıdır. İbnü’s-Salâh’a göre bu sözle Sahîh-i Müslim’in önsöz hariç, sahih hadis dışında bir şey barındırmaması kastedilirse ancak o zaman bu söz kabul edilebilir. Fakat içinde sahih dışında hadis barındırmıyor olması, Sahîh-i Müslim’i Sahîh-i Buhârî’den daha üstün yapmaz. Buhârî’nin hadisleri daha sahihtir. (Bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 18-9.)

243 Bkz. Aynî, Bedreddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed, Umdetü’l-kârî şerhu Sahîhi’l-Buhârî, nşr. Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, ts., c. I, s. 10; İbn Hacer, Ebu’l-Fadl Ahmed b. Ali el-Askalânî, en-Nüket alâ Sahîhi’l-Buhârî ve yelîhi “et-Tecrîd ale’t-tenkîh”, thk. Ebu’l-Velîd Hişâm b. Ali es-Suaydenî ve Ebû Temîm Nâdir Mustafâ Mahmûd, el-Mektebetü’l-İslâmiyye li’n-neşri ve’t-tevzî‘, Kâhire/Mısır-2005/1426, I-II, c. I, s. 75 ve 97;

İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 26.

konusunda icmâ‘ ettiğini244; Humeydî (ö. 488/1095) de Sahîhayn hariç içindeki hadislerin tamamı hakkında geçmiş âlimlerin sahih hükmü verdiği başka hiçbir kitabın bulunmadığını245 söylemiştir. İbnü’s-Salâh’a göre onların bu sözlerindeki Sahîhayn hadislerinden maksat, kitapların yalnızca asıl kısımlarında geçen rivayetlerdir yoksa bâb başlıkları ve benzeri yerlerde geçenler değildir. Zira buralarda geçen hadisler(in hepsi) için “kesinlikle sahihtir”

hükmü verilemez246.