• Sonuç bulunamadı

TARTIŞMA VE SONUÇ

Belgede ANKARA ÜNİVERSİTESİ (sayfa 114-149)

103

104

Rush vd. (1994) Amerika Texas‘da yaptığı çalıĢmasında Ģeker pancarı ekim alanlarında

% 89 oranında AG-2-2 anastomosis grubu Rhizoctonia izolatı tespit etmiĢlerdir. Bu araĢtırıcıların da bulmuĢ olduğu sonuçlar bizim çalıĢmalarımızla benzerlik taĢımaktadır.

Mahmoodi vd. (2004) Ġran‘da 131 adet Rhizoctonia solani izolatının 44 izolatı AG-2, 58 izolat AG-4, geri kalanı da bilinmeyen AG-grubu olarak sınıflandırılmıĢtır.

Soltaninezhad vd. (2008) Ġran‘da yaptığı çalıĢmasında ise Ģeker pancarı örneklerinden elde ettiği izolatlardan % 95‘i MN, % 5‘ini BN olarak kaydederken, MN‘ler arasından

%37‘sini AG-2, % 36‘sını AG-4, % 2‘sini AG-3, % 1‘ini AG-5 tespit ederken, geri kalan izolatların referans kültürlerle anastomosis grup tespitini gerçekleĢtirememiĢlerdir.

Strausbaugh vd. (2011) Amerika‘da Ģeker pancarı fidelerinden elde edilen izolatların

% 47‘sini AG-2-2-IIIB anastomosis grubu oluĢtururken, % 44‘ününde AG-4 alt grupları oluĢturmuĢtur. Benzer Ģekilde pek çok araĢtırıcı Ģeker pancarında yaygın AG grubunun AG-2-2 olduğunu belirtmiĢlerdir.

Berdugo vd. (2012)‘ya göre dünya çapında AG-2-2 anastomosis grubunun, Rhizoctonia kök ve taç çürüklüğü ile iliĢkili Ģeker pancarında rapor edilen ana anastomoz grubu iken AG-4 Ģeker pancarında çökerten ile ilgili en çok görülen anastomoz grubu olduğunu bildirmiĢlerdir. Bizim de bu çalıĢmada tespit ettiğimiz gibi dünyadaki çalıĢmalarda da en fazla bulunan AG-2-2 anastomosis grubu izolatlardır.

Taheri ve Tarighi (2012) Ġran‘da yaptığı çalıĢmasında 61 adet Rhizoctonia izolatından 43 tanesini AG-2-2-IIIB, 18 tanesini ise AG-2-2-IV olduğunu belirtmiĢtir.

Zhao vd. (2019) Çin‘de yaptığı çalıĢmasında Ģeker pancarlarından elde ettiği 206 adet izolattan, 166 adetinin MN , 38 adet BN, 2 adette Waitea circinata izolatı olduğunu tespit etmiĢlerdir. Aynı Ģekilde yaptığımız bu çalıĢmada bizim de 71 adet izolat içerisinden 33 adet olmak üzere en çok AG-2-2-IIIB anastomosis grubuna ait Rhizoctonia izolatları tespit edilmiĢtir. Dünya‘da birçok farklı bölgelerde Ģeker

105

pancarında hastalık yapan ve yapmayan farklı anastomosis gruba ait birçok Rhizoctonia izolatı tespit edilirken, bizim çalıĢmamızda da benzerlikler göstermiĢtir.

Elde edilen izolatların patojenite testleri sonucunda MN Rhizoctonia solani izolatlarından AG-2-2-IIIB‘ye ait 13 izolat ve AG-4-HGI‘e ait 16 izolat , AG-4-HGII‘e ait 7 izolat ve AG-4-HGIII anastomosis grubuna ait 1 izolat, yüksek virülent (HV) olarak bulunurken, MN AG-5 ve AG-11 izolatları virülent olarak bulunmamıĢtır. BN izolatlardan olan AG-K izolatlarının 1 tanesi yüksek virülent, 3 tanesi düĢük virülent iken, 3 tanesi de virülent bulunmamıĢtır. Yine BN AG-A izolatlarından ise 1 tanesi düĢük virülent olarak tespit edilirken, 2 tanesi de virülent değildir. Rhizoctonia solani AG-2-2-IIIB grubunun en yaygın grup olduğu, yine bu grup ve AG-4-HGI, AG-4-HGII, AG-4-HGIII gruplarının da en virülent gruplar olduğu tespit edilmiĢtir.

Herr ve Roberts (1980)‘ın yaptığı çalıĢmalarda Ģeker pancarları fidelerinden elde edilen AG-2 izolatlarının, AG-4 ve BN izolatlarından kayda değer derecede daha fazla virülent olduğunu bildirmiĢlerdir.

Windel ve Nabben (1989) Amerika‘da yaptığı çalıĢmalarında Rhizoctonia 4 ve AG-2-2 Ģeker pancarı fidelerinde çok patojenik olduğunu, AG-4 izolatlarının kullanıldığı fidelerin % 5‘inin, AG-2-2 izolatlarının kullanıldığıda ise fidelerin de % 9‘unun hayatta kaldığını, bunun yanı sıra AG-5 ve ve binükleat Rhizoctonia‘ların da patojenik olmadığını tespit etmiĢtir. ÇalıĢmamızda elde edilen veriler de bu sonuçları destekler niteliktedir.

Mahmoodi vd. (2004)‘de Ġran‘da Ģeker pancarları fidelerinde yapmıĢ olduğu patojenite testleri sonucunda AG-2 izolatlarının AG-4 izolatlarından daha virülent olduğunu bulmuĢlardır.

Soltaninezhad vd. (2008)‘nın Ġran‘da yaptığı çalıĢmasında bizim çalıĢmamızda da tespit ettiğimiz gibi Ģeker pancarlarında AG-4 izolatlarını AG-2 izolatlarından daha virülent olarak bulmuĢlardır. AG-2 ve AG-4‘ün her iki izolatlarının da kök çürümesine neden

106

olabileceğini fakat AG-2‘nin yaĢlı bitkilerdeki hastalık Ģiddetinin, AG-4‘ten daha fazla olduğunu bildirmiĢlerdir.

ġeker pancarı fidelerinden elde edilen izolatlarda Bolton vd. (2010) Amerika‘da AG-2-2-IIIB izolatlarının, AG-4 izolatlarından daha virülent olarak tespit etmiĢlerdir.

Hanson ve Mcgrath (2011) Amerika‘da Michigan eyaletinde Ģeker pancarı yetiĢtirme alanlarında fidelerde tespit edilen Rhizoctonia izolatlarının çoğunun AG-2-2 izolatlarına ait olduğunu tespit etmiĢlerdir. Strausbaugh vd. (2011) Amerika‘da Idaho ve Oregon

eyaletinde Ģeker pancarı fidelerinden elde edilen izolatların patojenitesi sonucu AG-2-2 IIIB izolatlarının Ģeker pancarı fideleri üzerinde sıklıkla daha virülent olduğunu

belirtmiĢtir. Dünya‘da da Ģeker pancarında yapılan çalıĢmalar incelendiğinde AG-2-2‘nin daha fazla yaygın olduğu ve daha virülent olduğu kanısı da bizim çalıĢmalarımızda da AG-2-2-IIIB‘nin yaygınlığını ve AG-4 anastomosis grubu ile virülentliğini destekler niteliktedir. Bu gruplar buğday, pamuk, domates, patates , fasulye gibi çeĢitli kültür bitkilerinde de yüksek virülent olma özelliğine sahiptir.

Bazı mikovirüslerin fungus hücrelerine girerek virülent olan izolatlarının hipovirülent hale dönüĢmesine neden olabildiği bildirilmiĢtir (Kahraman ve Yıldız 2019, Hosseinalizadeh vd. 2020). ÇalıĢmamızda aynı anastomosis grubuna ait izolatlar arasında (AG-2-2-IIIB ve AG-4-HGI) hem virülent hem de virülent olmayan izolatların tespit edilmesi, bu araĢtırıcıların tespitlerinin düĢündürmüĢtür.

Zhao vd. (2019) Çin‘de yaptığı çalıĢmasında Ģeker pancarları fidelerinde AG-4, AG-2-2-IIIIB, AG-K, AG-A, AG-5 AG-11, AG-3 gibi anastomosis gruba ait izolatları tespit ederek, AG-4 izolatlarının AG-2-2-IIIB izolatlarından daha virülent olduklarını bildirmiĢlerdir.

O‘sullivan vd. (1991) Ģeker pancarı fidelerinde AG-5 izolatlarının çökertene sebep olduğunu bildirirken, Zhao vd. (2018) Çin‘de Ģeker pancarı ekim alanlarında AG-11 izolatlarını tespit etmiĢlerdir.

107

ÇalıĢmamız sonucunda Ģeker pancarı örneklerinden elde edilen birer adet elde edilen MN R. solani AG-5 ve AG-11 izolatlarının yapılan patojenite değerlendirmeleri sonucunda patojen olmadıkları belirlenmiĢ ve dünyada bu gruplarla ilgili Ģeker pancarında çok az çalıĢma olup, bildiğimize göre Türkiye‘de Ģeker pancarında R. solani AG-5 grubuna ait klasik AG belirleme tanı yöntemine göre belirlenmiĢ birkaç izolat mevcutken, AG-11 grubuna ait hiçbir kaydı bulunmamaktadır. AG-11 anastomosis grubuna Türkiye‘de, AG-5 anastomosis grubuna ise Konya bölgesinde ilk kez rastlanılmıĢtır. Fakat çalıĢmamızda, bu anastomosis grupları Ģeker pancarlarında patojen olarak tespit edilmemiĢtir.

LaMondia ve Martin (1989) AG-A izolatlarının çileklerde virülent olduğunu bildirirlerken, Demirci vd. (1995) Türkiye‘de değiĢik alanlarda elde ettikleri çeĢitli ürünlerde AG-A ve AG-K izolatlarının yaygın oldukları ve konukçu aralıklarının geniĢ olduğunu belirlenmiĢtir.

Elde ettiğimiz sonuçlar ıĢığında BN Rhizoctonia izolatları olarak Ģeker pancarında bulgusu yapılan AG-A ve AG-K gruplarından yine AG-A Türkiye için Ģeker pancarında ilk kayıt olma özelliğini taĢırken, AG-K grubuna ise Konya bölgesinde ilk kez rastlanılmıĢtır.

Tuncer (2008) yaptığı çalıĢmasında Erzincan‘da biber bitkisinde BN Rhizoctonia izolatlarından, % 84.3‘ünü AG-A ve % 11.7‘i de AG-K olarak tespit ederken, BN Rhizoctonia izolatları arasında en fazla izole edilen grup ise AG-A olduğunu patojenite denemesinde ise tüm BN Rhizoctonia izolatların düĢük veya orta derecede virülens oldukları tespit edilmiĢtir.

Durak (2011) Erzurum ilinde çileklerde en yüksek hastalık Ģiddetini % 54 ile AG-A,

% 47.5 ile AG- K izolatlarna ait olduğu, AG-A‘nın ise en tahripkar grup olduğunu bildirmiĢtir. Binükleat Rhizoctonia AG-A‘nın Çin‘de Ģeker pancarında çökertene neden olduğu bildirilmiĢtir (Wang ve Wu 2012). Akarca (2013) Erzincan ilinde fasulye bitkisinde yapmıĢ olduğu çalıĢmada AG-K binükleat izolatlarının hastalık meydana getirmediğini tespit etmiĢtir. ÇalıĢmamızda ise Ģeker pancarı fidelerinden ve

108

yumrularından izole edilen A izolatlarının virülensliklerinin % 19-53 arasında, AG-K izolatlarının virülensliklerinin ise % 13-69 arasında olduğu belirlenmiĢ diğer çalıĢmalarda olduğu gibi de Ģeker pancarı fidelerinde düĢük ve orta virülenslikte kök çürüklükleri ve çökertene sebep olduğu tespit edilmiĢtir.

Dünya‘da yapılan çalıĢmalara bakıldığında Ģeker pancarında R. solani ile ilgili çok az çalıĢma yapılmıĢ olduğu, Türkiye‘de ise yok denecek kadar az çalıĢmalara rastlanıldığı görülmektedir. Ülkemizde R. solani ilk kez kavunlarda Karahan vd. (1981) tarafından, Ģeker pancarında ise ilk kez Demirci ve Döken (1995) tarafından tespiti yapılmıĢtır.

Bizim çalıĢmamızda Türkiye için Ģeker pancarının ilk kayıtları için önemli bir çalıĢma niteliği taĢımaktadır. Ayrıca patojen ve patojen olmayan anastomosis gruplara ait izolatların bulunuĢu ile önem taĢımaktadır.

Strausbaugh vd. (2011) Amerika‘da, Taheri ve Tarighi (2012) Ġran‘da, Zhao vd. (2019) Çin‘de de tüm izolatlar arasında en çok Rhizoctonia MN AG-2-2-IIIB izolatlarını tespit etmiĢlerdir. ÇalıĢmamızda bu araĢtırıcıların sonuçlarına paralel olarak AG-2-2-IIIB izolatlarının, toplam izolatların % 47‘sini oluĢturduğu belirlenmiĢtir.

Rush ve Winter (1990)‘da yapmıĢ olduğu çalıĢmalarında, kıĢlık buğday ve sorgumdan sonra ayçiçeği, pamuk, soya fasulyesi gibi geniĢ yapraklı mahsullere oranla Ģeker pancarında daha fazla Rhizoctonia kök çürüklüğü, çökerten ve kök verimi düĢüklüğü

tespit ettiklerini bildimiĢlerdir. Yine Windels ve Brantner (2007), R. solani AG-2-2-IIIB‘nin soya fasulyesi ve buğdaya göre mısır köklerinden daha fazla tekrar

geri kazanılmasını, mısırın R. solani‘nin bu AG grubunun enfeksiyonuna karĢı daha dayanıksız olduğundan dolayı olduğunu ifade etmiĢlerdir. Bizim survey çalıĢmalarımızı gerçekleĢtirmiĢ olduğumuz arazilerde, Ģeker pancarından önce münavebede ön bitki olarak çoğunlukla buğday ve mısır kullanılmıĢtır. Bu da yukardaki yazarların ifade ettikleri gibi münavebede Ģeker pancarından önce buğday ya da mısır bitkisinin kullanılmasının bir sonraki Ģeker pancarında Rhizoctonia patojeninin görülme olasılığını artırdığı görüĢünü destekler niteliktedir.

109

Çok geniĢ bir konukçu dizisi olan ve bu konukçular arasında Ģeker pancarı da bulunan R. solani, mücadelesi oldukça zor olan , yıllarca organik materyallerde miselyum olarak, toprakta ise skleroti formunda canlı olarak kalan bir patojendir (Boosalis ve Scharen 1959, Hyakumachi ve Ui 1982, Mohammadi vd. 2003, Tewoldemedrin vd.

2006). Bu nedenle mücadelesi çok zor bir toprak patojeni oldukça zordur. Türkiye‘de de yaygın olarak ekimi yapılan Konya bölgesinde Ģeker pancarlarında oldukça büyük sorunlara neden olan patojenle mücadelede çalıĢmalarının araĢtırılması aĢamasında, MN 4 anastomosis grubu olan AG-2-2-IIIB, AG-4 (HGI, HGII, HGIII); BN 2 anastomosis grubu olan AG-A ve AG-K ile çeĢitlerin reaksiyonu kontrollü iklim odası denemelerinde MN Rhizoctonia izolatlarına (AG-2-2-IIIB, AG-4-HGI, AG-4-HGII, AG-4-HGIII) karĢı kullanılan 10 çeĢidin tamamının dayanıklı olmadığı, AG-A ve AG-K izolatları için en dayanıklı çeĢitler olarak da Lider ve Valentina çeĢitleri olduğu bulunmuĢtur.

Büttner vd. (2004) Ģeker pancarı kök çürüklüğünün entegre kontrol stratejisinin ana çözüm kaynağının dayanıklı Ģeker pancarı çeĢitleri olduğunu ifade etmiĢtir. YapmıĢ olduğu çalıĢmasında kullanmıĢ olduğu dayanıklı tüm Ģeker pancarı çeĢitlerinin R.

solani‘den etkilendiğini fakat kısmen dirençli çeĢitler olduğunu bildirerek bizim çalıĢmamızda paralel sonuçlara eriĢmiĢtir.

Halloin ve Johnson (2000) çalıĢmalarında, dirençli ve hassas farklı Ģeker pancarı çeĢitlerinin karıĢımlarını ekerek, karıĢımda dirençli çeĢit miktarını artırdıkça hastalık ve buna bağlı verim kayıpları azaldığını tespit etmiĢlerdir.

Engelkes ve Windels (1996), ġeker pancarı, soya fasulyesi ve fasulye çeĢitlerinin özellikle R. solani AG-2-2-IIIB ve AG-2-2-IV‘e karĢı oldukça hassas olduğunu bildirmiĢlerdir. Ayrıca R. solani‘ye dayanıklı çeĢitlerin olduğunu fakat genellikle bunların ekimde çok fazla tercih edilmediğini ifade etmiĢtir buna gerekçe olarakta hastalık geliĢimini bilmenin zor olduğunu ve hastalığın az yada olmadığı zamanlarda hassas çeĢitlerin dayanıklı çeĢitlere göre daha fazla verim potansiyeline sahip olduğunu bildirmiĢlerdir. Bizim çalıĢmamızda kullandığımız bu 10 adet dayanıklı Ģeker pancarı

110

çeĢidinin R. solani‘nin AG-2-2-IIIB‘ye dayanıklı bulunmadığı görüldüğü gibi AG-4 (HGI, HGII, HGIII)‘e karĢı da hassas olduğu tespit edilmiĢtir.

Ülkemizde Ģeker pancarı için Rhizoctonia türlerinin çeĢit reaksiyonlarına ait detaylı bir çalıĢma bulunmamaktadır. Dünya‘da ise bu konuda yapılan çalıĢmalar çok kısıtlıdır.

Yine dünya‘da yapılan ve bizim yaptığımız çeĢit reaksiyon çalıĢmasında, Ģeker pancarı çeĢitlerinin Rhizoctonia türlerine karĢı hassas olduğu görülmektedir. Dayanıklı Ģeker pancarı çeĢitlerinin, virülensliği % 100 olan mültinükleat Rhizoctonia solani AG-2-2-IIIB olmak üzere AG-4 (HGI, HGII, HGIII) izolatlarına karĢı hiç bir dayanıklılık gösterememiĢtir. Virülensliği % 53 ile düĢük virülensli ve % 69 ile orta virülensli binükleat Rhizoctonia spp. izolatlarına karĢı diğer virülensliği yüksek izolatlara oranla, kısmi bir dayanıklılık görüldüğü olduğu tespit edilerek, Ģeker pancarına karĢı dayanıklı çeĢit geliĢtirme konusunda ve patojenin direncini değerlendirmede farklı bir bakıĢ açısı getirmiĢtir.

ġeker pancarında kök ve taç çürüklüğüne neden olan, çökertene sebebiyet veren Rhizoctonia spp. ile mücadele oldukça zordur ve bu nedenle hastalıkla mücadelede kimyasal mücadeleye yer vermek pratiklik ve çabuk sonuç alınması bakımından tercih edilir olmuĢtur.

ÇalıĢmalarda Konya bölgesi ekim alanlarından survey sonucu elde edilen Ģeker pancarı izolatları içerisinden yaygınlığı en fazla olan Rhizoctonia solani AG-2-2-IIIB anastomosis grubuna ait en agresif izolatlardan biri olan 2G izolatı fungisitlerin etkilerini araĢtırmak üzere kullanılmıĢtır.

Azoxystrobin‘in x10 kat (105 µl) dozunda misel geliĢimi tamamen engellenirken saksı denemesinde tüm dozların genel olarak Ģeker pancarı fidelerinde çökerteni engellemiĢ olduğu görülmüĢ fakat en büyük etki x2 kat dozda (% 95) tespit edilmiĢtir. En düĢük etki ise 1/2 dozda elde edilmiĢtir. Bolton vd. (2010) Ģeker pancarı fidelerinde tespit edilmiĢ olan AG-2-2-IIIB ve AG-2-2-IV izolatlarına karĢı azoxystrobin ve flutolanil‘in yüksek oranda etkili olduğunu bildirmiĢlerdir. Djébali vd. (2014) Tunus‘ta patateste AG-3 izolatları üzerinde kullanılan dozlardaki artıĢtan dolayı Azoxystrobin‘in meydana

111

getirmiĢ olduğu direnci vurgulamıĢtır. Pasche vd. (2004) patateste Alternaria solani izolatlarında,Vaghefi vd. (2016) pancarda (Table beet) Cercospora beticola izolatları üzerinde yapmıĢ olduğu çalıĢmasında, Arabiat ve Khan (2016) Ģeker pancarında Rhizoctonia‘nın AG-2-2 izolatlarında azoxystrobin direncinin yaygın olduğunu bildirmiĢlerdir.

Tolclofos-methyl‘in x2 doz, tam doz, 1/2 kat, 1/50 kat, 1/100 kat ve 1/1000 kat dozları patojene karĢı denenmiĢ ve ilacın dozlarına bağlı olarak misel geliĢimini azaltmıĢ veya engellemiĢtir. Engelleme dozu olarak elde edilen 1/50 kat (0.117 µl) dozunda misel geliĢimi tamamen engellemiĢtir. Saksı denemelerinde x2 doz, tam doz, 1/2 kat doz ve engelleme dozu kullanılması sonucunda x2 kat dozda en etkili sonuç saptanarak Ģeker pancarı fidelerinde kök ve kök boğazı çürümelerini, çökerteni engellemiĢtir. Fakat diğer dozlarda beklenen etki görülmemiĢtir. Kataria vd. (1989) börülcelerde yapmıĢ olduğu çalıĢmasında R. solani ile enfekteli fidelerdeki çürümelere karĢı, tolclofos-methyl‘i en etkili fungisit olarak bulmuĢtur, bunu pencycuron, tiabendazol ve karboksin izlemiĢtir.

Yine Kataria vd. (1991), kanola tohumlarında uyguladıkları Tolclofos-methyl‘in AG-2‐

1 ve AG-4 izolatlarıyla istila edilen saksılarda fidelerdeki çökerteni % 75-100 oranında engellediğini tespit etmiĢlerdir. Yine Kataria ve Verma (1993), Tolclofos-methyl‘in kanola fidelerinde R. solani AG-2-1 izolatlarının meydana getirmiĢ olduğu çökerteni ve çıkıĢ sonrası kök çürüklüğünü kontrol ettiğini ifade etmiĢlerdir. Harris vd. (1993) Tolclofos-methyl‘in biberde Rhizoctonia spp. izolatları üzerinde çökertene etkili olmadığını fakat binükleat Rhizoctonia izolatları üzerinde biber fidelerinde çökerteni engellediğini tespit etmiĢlerdir. Long ve Xiaolin (2001) laboratuvarda yapmıĢ olduğu Petri testlerinde tolclofos-methyl‘in çeltikten elde edilen R. solani geliĢimi için iyi bir kontrol sağladığını bildirmiĢlerdir. ÇalıĢmamızda da bu sonuçlara benzer Ģekilde fungisitin x2 kat dozunun % 62.5 oranında çökerteni engellediği tespit edilmiĢtir.

Flutolanil‘in x2 doz, tam doz, 1/2 kat, 1/50 kat ve 1/100 kat dozları patojene karĢı denenmiĢ ve ilacın dozlarına bağlı olarak misel geliĢimini azaltmıĢ veya engellemiĢtir.

Engelleme dozu olarak elde edilen 1/2 kat (1.225 µl) dozunda misel geliĢimi tamamen engellenmiĢtir. Misel geliĢimi denemelerinde elde edilen engelleme dozları saksı denemelerinde kullanılmıĢtır ve yapmıĢ olduğumuz saksı denemesinde x2 doz, tam doz,

112

1/2 kat doz ve engelleme dozu kullanılmıĢtır. Saksı denemelerinin değerlendirilmesi sonucunda x2 kat dozda çok düĢük etki görülmüĢtür. Bolton vd. (2010) Ģeker pancarı fidelerinde tespit edilmiĢ olan AG-2-2-IIIB ve AG-2-2-IV izolatlarına karĢı flutolanil‘in yüksek oranda etkili olduğunu bildirmiĢlerdir. Özer ve Bayraktar (2015) Bolu‘da patatesler üzerinde elde ettikleri Rhizoctonia izolatlarına karĢı flutolanil‘in en etkili fungisit olduğunu tespit etmiĢlerdir. Zhao vd. (2019) Rhizoctonia izolatlarının, in vitro‘da flutolanil‘e karĢı son derece hassas olduğunu, geliĢtirilmiĢ flutolanil ortamında (flutolanil-amended media) 2 adet dirençli izolata rastlanmıĢtır. Bu dirençli izolatların Ģeker pancarı fideleri üzerinde belirli sıcaklıklarda misel geliĢme oranını düĢürdüğünü ve patojenin virülensliğini düĢürdüğünü ifade etmiĢlerdir. Cotterill vd. (1989) propiconazole ve flutolanil‘in Petri çalıĢmasında agar üzerinde R. solani geliĢmesini engellediğini fakat saksı denemelerinde enfekte olan bitki sayısını azaltmadığını bildirmiĢlerdir. Bizim çalıĢmamızda da benzer Ģekillerde Petri çalıĢmasında patojen geliĢimini yarı dozda engellediği halde, saksı denemesinde x2 kat dozda kısmen (%

32.5) çökerteni engellediği görülmüĢtür.

Fludioxonil‘in engelleme dozu olarak elde edilen 1/2000 kat (0.07 µl) dozunda misel geliĢimi tamamen engellenirken, saksı denemesinde x2 kat dozda çok düĢük etki (% 25) saptanarak Ģeker pancarı fidelerinde kök ve kök boğazı çürümelerini, çökerteni az oranda engellediği görülmüĢtür. Fakat diğer dozlarda beklenen etki görülmediği gibi tüm Ģeker pancarı fideleride çökerten meydana gelmiĢtir. Djébali vd. (2014), R. solani AG-3 grubunda patojeninin patates bitkisinde fludioxonil ve pencycuron‘a duyarlı olduğunu, fakat azoxystrobine karĢı dayanıklı olduğunu bildirmiĢlerdir. Da Silva vd.

(2017) fludioxonil ve azoxystrobin‘in mısır fidelerinde R. solani‘ye karĢı yüksek aktiviteye sahip olduğunu söyleseler de Hamada vd. (2011) buğdaydan elde edilen R.

cerealis izolatlarına karĢı fungisit direnci riskini değerlendirmek için yapmıĢ olduğu çalıĢmalarında, iprodione‘a dayanıklı mutantların ayrıca fludioxonile karĢı direnç gösterdiklerini ve difenoconazole‘a duyarlı olduklarını tespit etmiĢlerdir. Bizim çalıĢmamızda da Petri çalıĢmasında patojen geliĢimini 1/2000 kat dozda engellediği halde, saksı denemesinde x2 kat dozda fungisit kullanılmasına rağmen kısmen (% 25) çökerteni engellediği görülmüĢtür.

113

Pyraclostrobin+ Epoxiconazole‘un engelleme dozu olarak elde edilen 1/50 kat (0.19 µl) dozunda misel geliĢimi tamamen engellenirken, saksı denemelerinde tam dozda orta etkili (% 50) sonuç saptanarak Ģeker pancarı fidelerinde kök ve kök boğazı çürümelerini, çökerteni kısmen engellediği görülmüĢtür. x2 kat dozda tam doza göre çok daha az oranda (% 32.5) bir koruma sağlanırken, diğer dozlarda beklenen etki görülmediği gibi tüm Ģeker pancarı fideleride çökerten meydana gelmiĢtir. Meyer vd.

(2006) soyafasulyesinde görülen Rhizoctonia yaprak yanıklığı ve R. solani AG-1-IA anastomosis grubuna ait izolatlarda in-vitro‘da Fludioxonil ve Pyraclostrobin+Boscalid karıĢımını oldukça etkili bulmuĢlardır.

Difenoconazole+Propiconazole‘ün engelleme dozu olarak elde edilen 1/2 kat (11.55 µl) dozunda misel geliĢimi tamamen engellenirken, saksı denemelerinde hiçbir dozda etki sağlanmadığı gibi her bir saksıda Ģeker pancarı fidelerinde çökerten meydana getirme suretiyle ölümler meydana getirdiği gözlemlenmiĢtir. Bolton vd. (2010) Ģeker pancarında R. solani AG-2-2-IIIB ve AG-2-2-IV‘de, Kataria vd. (1991), Rhizoctonia izolatlarına karĢı yapmıĢ oldukları çalıĢmalarında Propiconazole tek baĢına R. zeae ve R. oryzae‘ye karĢı güçlü aktivite gösterirken, R. solani‘ye daha az etkili bulmuĢlardır.

Bizim denememizde bu araĢtırıcının sonuçlarına benzer Ģekilde Ģeker pancarı fidelerinde R. solani‘nin neden olduğu çökerteni hiçbir Ģekilde engellemediği tespit edilmiĢtir. Bunun nedeni olarakta çalıĢmamızda kullandığımız patojenin % 100 olan virülensliği ve birim alana düĢen yüksek inokulum seviyesinden kaynaklandığını düĢündürmüĢtür.

Spiroxamine+Prothioconazole‘ün engelleme dozu olarak elde edilen 1/2 kat (1.12 µl) dozunda misel geliĢimi tamamen engellenirken, saksı denemelerinin değerlendirilmesi sonucunda çift dozda orta etkili sonuç (% 65) saptanarak Ģeker pancarı fidelerinde kök ve kök boğazı çürümelerini, çökerteni engellediği ve x2 kat dozda biraz daha düĢük etki ile (% 45) çökerteni kısmen engellediği gözlemlenmiĢtir. Khan vd. (2009) Ģeker pancarlarında hastalık meydana getiren Rhizoctonia AG-2-2-IIIB grubu izolatlara uygulanan tam doz azoxystrobin ve prothioconazole‘un fungal geliĢimi durdurduğunu tespit etmiĢlerdir.

114

Sedaxane+Fludioxonil+Metalaxyl-M‘in x2 doz, tam doz, 1/2 kat, 1/50, 1/100, 1/1000, 1/2000 ve 1/5000 kat dozları patojene karĢı denenmiĢ ve ilacın dozlarına bağlı olarak misel geliĢimini azaltmıĢ ve/veya engellemiĢtir. Engelleme dozu olarak elde edilen 1/1000 kat (0.37 µl) dozunda misel geliĢimi tamamen engellenirken, kontrol Petrilerde fungusun koloni çapı ortalaması 59.8 mm olarak ölçülmüĢtür. Misel geliĢimi denemelerinde elde edilen engelleme dozları saksı denemelerinde kullanılmıĢtır ve yapmıĢ olduğumuz saksı denemesinde x2 doz, tam doz, 1/2 kat doz ve engelleme dozu kullanılmıĢtır. Saksı denemelerinin değerlendirilmesi sonucunda en etkili dozun tam dozda (% 87.5) elde edildiği gözlenirken, engelleme dozunda herhangi bir etkinin görülmediği ve tüm fidelerde çökertenden kaynaklı ölümler meydana gelmiĢtir.

Sneh vd. (1996) patojen olmayan Rhizoctonia‘ların tarla topraklarındaki yaygınlıklarına göre, hastalığın baskılanmasında büyük faktör olabileceğini ve bazılarının bitkileri patojenlere karĢı koruyabileceği ve hatta bitki geliĢimini artırabileceğini ifade etmiĢlerdir.

Burpee ve Goulty (1984), Ichielevich-Auster (1985b) yaptığı araĢtırmalarında, BN Rhizoctonia izolatları ve patojen olmayan R. solani‘nin çeĢitli bitki hastalıklarına karĢı etkili bir biyokontrol ajanı oldukları belirtilmektedir. lchielevich-Auster vd. (1985a), Cubeta vd. (1995), Villajuan-Abgona vd. (1996a), Sneh vd. (1996)‘nin bildirdiklerine göre, patojen olmayan veya hipovirülent Rhizoctonia izolatları, Rhizoctonia spp.

popülasyonlarının % 10 ila % 30‘luk bir kısmını meydana getirebildiklerini ifade etmiĢlerdir. Bunların arasında binükleat Rhizoctonia‘lara ait anastomosis gruplar olabildiği gibi, multinükleat Rhizoctonia‘lara ait anastomosis gruplar (AG-1, AG-2, AG-3, AG-4, AG-5, AG-7, AG-10, AG-B1, Waitea)‘da olabilmektedir. Bu gruplar Rhizoctonia‘nın mücadelesinde hipovirülent ırk olarak kullanılmaktadır. BN Rhizoctonia‘larda bir konukçuda patojen değilken baĢka bir konukçuda patojen olduğu bildiren çok az sayıda araĢtırma vardır ve bu türlerde toprakta saprofit olarak yer alanlar arasında düĢük virülenslik gösteren veya virülenslik göstermeyen türler hipovirülent özellik göstermektedirler (Sneh vd. 1996). Binükleat türlerden oluĢan bu türler biyolojik mücadelede kullanılabilmektedir (Gutiérrez ve Torres 1990, Sneh vd. 1994, Herr 1995).

ÇalıĢmamızda da AG-K ve AG-A binükleat Rhizoctonia izolatları tespit edilmiĢtir.

115

Bunların patojen olmayan izolatlarının biyolojik mücadele‘de kullanılması ile de Rhizoctonia ile mücadelede etkin sonuçlar alınabileceği düĢünülmektedir.

Sonuç olarak, bu çalıĢmada Ģeker pancarlarında görülen kök çürüklüğü etmenlerinden en önemli payı Rhizoctonia spp. oluĢturmaktadır ve R. solani en önemli patojen olarak karĢımıza çıkmaktadır. ÇalıĢmada 71 adet Rhizoctonia spp. izolatı elde edilmiĢ, 61 adedi MNR, 10 adedi BNR olarak tespit edilmiĢtir. MNR'lardan AG-2-2-IIIB, AG-4-HGI, AG-4-HGII, AG-4-HGIII, AG-5 ve AG-11, BNR izolatlardan da AG-A ve AG-K grupları saptanmıĢtır. En fazla ve en virülent olarak tespit edilen grup AG-2-2-IIIB‘dir.

ÇeĢit reaksiyon çalıĢmasında kullanılan 10 çeĢidin MNR‘lara karĢı etkili olmadığı, BNR izolatlarında AG-K‘ya karĢı Lider ve Valentina, AG-A'ya karĢı da Valentina, Eldorado, Rodeo ve Lider çeĢitleri bulunmuĢtur. Ġlaç etkinliklerinde AG-2-2-IIIB‘nin en virülensli izolatıyla birlikte 8 adet fungisit kullanılmıĢ, yapılan petri ve saksı denemelerinde en etkili fungisit olarak Sedaxane+Fludioxonil+Metalaxyl-M ve Azoxystrobin olduğu tespit edilmiĢtir.

Ülkemizde bu çalıĢmanın ıĢığında diğer diğer Ģeker pancarı ekim alanlarında da bu çalıĢmaların yapılıp, Rhizoctonia‘nın Türkiye genelinde anastomosis gruplarının ve hastalık yapma yeteneklerinin belirlenmesi gerekmektedir. Hatta Ģeker pancarı ile ürün rotasyonuna girecek bazı bitkilerin (örneğin, mısır, buğday gibi) bu patojenin enfeksiyonuna daha hassas olabileceklerinden dolayı, bu bitkilerde olabilecek potansiyel Rhizoctonia patojenlerinin anastomosis gruplarının da belirlenmesi ürün rotasyonu planması açısından önemlidir. Bu toprak patojeni ile etkili bir mücadele yöntemi olarak fungisit kullanımı yanı sıra, ürün rotasyonu, dayanıklı çeĢit kullanımı ve biyolojik mücadele ajanlarının kullanımı gibi diğer yöntemlerin de entegre edilmesinin doğru olacağı kanısındayız. Bu gerekçe ile entegre mücadeleye yönelik daha kapsamlı çalıĢmaların yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

116 KAYNAKLAR

Ajayi-Oyetunde, O. O. ve Bradley, C. A. 2017. Identification and characterization of Rhizoctonia species associated with soybean seedling disease. Plant Disease, 101(4), 520-533.

Alfaig, E. A. A., Suleimain, K.H. ve Elhaj, A.M. 2011. J. Sci Tech. 12(2), 1-6.

Akarca, Z. 2013. Erzincan ilinde fasulye bitkilerinin toprak üstü aksamlarından izole edilen Rhizoctonia türlerinin anastomosis grupları ve patojenitesi. Yüksek Lisans tezi. Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Bitki Koruma Anabilim Dalı, Erzincan.

Ali, S. S., ve Venugopal, M. N. 1992. Interaction between Meloidogyne incognita and Rhizoctonia solani in damping-off and rhizome rot disease of cardamom seedlings. Nematologia Mediterranea, 20, 65-66.

Allen, M. F., Boosalis, M. G., Kerr, E. D., Muldoon, A. E. ve Larsen, H. J. 1985.

Population dynamics of sugar beets, Rhizoctonia solani, and Laetisaria arvalis: Responses of a host, plant pathogen, and hyperparasite to perturbation in the field. Applied and Environmental Microbiology, 50(5), 1123-1127.

Anderson, N.A. 1982. Genetics and pathology of Rhizoctonia solani. The Annual Review of Phytopathology, 20, 329-347.

Andika, I. B., Wei, S., Cao, C., Salaipeth, L., Kondo, H. ve Sun, L. 2017.

Phytopathogenic fungus hosts a plant virus: A naturally occurring cross-kingdomviral infection. Proceedings of the National Academy of Sciences, 114(46), 12267-12272.

Anees, M., Edel-Hermann, V. ve Steinberg C. 2010a. Build up of patches caused by Rhizoctonia solani. Soil Biology and Biochemistry, 42, 1661-1672.

Anees, M., Tronsmo, A., Edel-Hermann, V., Hjeljord, L. G., Héraud, C. ve Steinberg, C. 2010b. Characterization of field isolates of Trichoderma antagonistic against Rhizoctonia solani. Fungal Biology, 114, 691-701.

Anonim. 2004. ġeker Sanayi Ġstatistikleri (1926-2003), Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ., 225, 3, Ankara.

Anonim. 2015. Türkiye Ġstatistik Kurumu, Tarım Ġstatistikleri Özeti http://www.tuik.gov.tr EriĢim Tarihi: 10.06.2016.

Arabiat, S. ve Khan, M. F. 2016. Sensitivity of Rhizoctonia solani AG-2-2 from Sugar Beet to Fungicides. Plant Disease, 100(12), 2427-2433.

117

Ayala, G. J., Buttne, G., Guitierrez, H., HeijBroek, W., Ioannides, P., Nihlgaard, M., Richard, M. M., Panella, L., Rossi, V., Rosner, H., Schneider, J. H. M. ve Wouters, A. 2001. Integrated control of Rhizoctonia root rot-first results of an I.I.R.B trial series. Proceedings of the 64th IIRB Congress, pp.397-400.

Aydın, M. H. ve Turhan, G. 2009. Rhizoctonia solani‘nin fungal antagonistlerinin belirlenmesi üzerinde araĢtırmalar. Anadolu Ege Tarımsal AraĢtırma Enstitüsü Dergisi, 19(2), 49-72.

Bandoni, R. J. 1971. Safranin-O as a rapid nuclear stain for fungi. Mycologia 63:873-874.

Berdugo, C., Hillnhütter, C., Sikora, R. ve Oerke, E. C. 2012. A Resistance Bioassay forRhizoctonia Root and Crown Rot and Damping-off Caused by the Anastomosis Groups AG 2-2IIIB and AG 4 in Sugar Beet. Journal of Agricultural Science and Technology. A, 2(3A), 294.

Bhattacharya, A. N. ve Lubbadah, W. F. 1971. Feeding high levels of beet pulp in high concentrate dairy rations. Journal of Dairy Science, 54(1), 95-99.

Bockus, W. W. ve Shroyer, J. P. 1998. The impact of reduced tillage on soilborne plant pathogens. The Annual Review of Phytopathology, 36, 485–500.

Boine, B., Renner, A. C., Zellner, M., Zellner, M. ve Nechwatal, J. 2014. Quantitative methods for assessment of the impact of different crops on the inoculum density of Rhizoctonia solani AG2-2IIIB in soil. The European Journal of Plant Pathology, 140, 745-756.

Bolton, M. D., Panella, L., Campbell, L. ve Khan, M. F. 2010. Temperature, moisture, and fungicide effects in managing Rhizoctonia root and crown rot of sugar beet.

Phytopathology, 100(7), 689-697.

Boosalis, M. G. ve Scharen, A. L. 1959. Methods for microscopic detection of Aphanomyces euteiches and Rhizoctonia solani and for isolation of Rhizoctonia solani associated with plant debris. Phytopathology, 49, 192-198.

Borodynko, N., Moliszewska E. ve Wiśniewski W. 2011. Choroby buraka cukrowego.

[Diseases of sugar beet]. Biuletyn Agrotechniczny KWS, 1(10), 1-22.

Botha, A., Denman, S., Lamprecht, S. C., Mazzola, M. ve Crous, P. W. 2003.

Characterization and pathogenicity of Rhizoctonia isolates associated with black root rot of strawberries in the Western Cape Province, South Africa. Australas.

Plant Pathology, 32, 195-201.

Bharathan, N., Saso, H., Gudipati, L., Bharathan, S., Whited, K. ve K. Anthony. 2005.

Double‐stranded RNA: distribution and analysis among isolates of Rhizoctonia solani AG‐2 to‐13. Plant Pathology, 54(2), 196-203.

118

Buddemeyer J. ve Märländer B. 2004. Integrierte Kontrolle der Späten Rübenfäule (Rhizoctonia solani Kühn) in Zuckerrüben – Einfluß von Anbaumaßnahmen und Fruchtfolgegestaltung sowie Sortenwahl unter Berücksichtigung des Maises.

[Integrated control of crown rot in sugar beet roots (Rhizoctonia solani Kühn) – the impact of tillage factors, crop rotation, and selection of varieties, including maize]. Zuckerindustrie, 129, 799-809.

Buddemeyer, J. ve Märländer, B. 2005. Genotypic reaction of sugar beet to Rhizoctonia solani root and crown rot – Susceptibility, yield and quality at different levels of infestation. Journal of Plant Diseases and Protection, 112, 105-117.

Buhre, C. 2008. Einfluss von Fruchtfolge, Bodenbearbeitung, Sortenwahl undZwischenfruchtanbau auf den Befall von Zuckerrüben mit Rhizoctonia solani. [The influence of crop rotation, tillage of soil, cultivar choice and catch crop on sugar beet infestation by Rhizoctonia solani]. Dissertation, Faculty of Agriculture, Göttingen University, Göttingen, Germany, 137 pp.

Buhre, C., Kluth, C., Bürcky, K., Märländer, B. ve Varrelmann, M. 2009. Integrated control of root and crown rot in sugar beet: Combined effects of cultivar, crop rotation, and soil tillage. Plant Disease 93(2), 155-161.

Burke, D. W. ve Hall, R., revised by Harveson, R. M. and Yuen, G. 2005. Fusarium root rot. Pages 13-15 in: Compendium of Bean Diseases, 2nd ed. H. F. Schwartz, J. R. Steadman, R. Hall, and R. L. Forster, eds. American Phytopathological Society, St. Paul, MN.

Burpee, L. L. ve Goulty, L. G. 1984. Supprresion of brown patch disease of creeping bentgrass by isolates of non pathogenic Rhizoctonia spp. Phytopathology, 74, 692-694.

Büttner, G., Führer Ithurrart, M. E. ve Buddemeyer, J. 2002. Späte Rübenfäule Rhizoctonia solani Verbreitung, wirtschaftliche Bedeutung und integrierte Bekämpfungskonzepte. [Crown rot of sugar beet roots caused by Rhizoctonia solani occurrence, economic importance and integrated methods of control]. Zuckerindustrie, 127, 856-866.

Büttner, G., Pfähler, B. ve Märländer, B. 2004. Greenhouse and field techniques for testing sugar beet for resistance to Rhizoctonia root and crown rot. Plant

Breeding, 123(2), 158-166.

Carling, D. E., Kuninaga, S. ve Leiner, R. H., 1988. Relatednes within and intraspesific groups of R. solani: A comparison of grouping by anastomosis and by DNA hybridization. Phytoparasitica, 16, 209-210.

Carling, D. E., Rothrock, C. S., MacNish, G. C., Sweetingham, M. W., Brainard, K. A.

ve Winters, S.W. 1994. Characterization of anastomosis group 11 (AG-11) of Rhizoctonia solani. Phytopathology, 84, 1387-1393.

Belgede ANKARA ÜNİVERSİTESİ (sayfa 114-149)

Benzer Belgeler