• Sonuç bulunamadı

Bumgardner ve Lucas (1993), alaşımdaki farklı element içeriği ile salınım arasındaki ilişkiyi değerlendirdikleri çalışmalarında, Be içeren ve içermeyen, yüksek ve düşük oranda Cr içeren dört farklı alaşım kullanmışlardır. Be içeren alaşımdan diğerlerine oranla daha fazla Ni ve Be salındığı; Be içeren ve düşük Cr miktarına sahip alaşımda da salınımın fazla olduğu; yüksek miktarda Cr içeren, Be içermeyen alaşımda ise salınımın en az olduğunu ifade etmişlerdir.

Çalışmamızda element salınımı incelemesi yapılmadığı halde Ni- Cr temel metal alaşımı ile elde ettiğimiz sonuçların elementlerin değişik konsantrasyonda tek tek incelenmesiyle elde edilen sonuçlardan düşük olması alaşımdaki elementlerin salınımında element etkileşimini açıklamaktadır.

Wataha ve arkadaşları (1998), pH değişiminin nikel esaslı alaşımlardan element salınımınına olan etkisini inceledikleri çalışmalarında yüksek soy metal, soy metal ve temel metal alaşımlarını pH’sı 1-7 arasında değişen solusyonlara bırakmışlardır. Yüksek soy metal ve soy metal alaşımlardan pH 4’te element salınımı artmamış; pH 1’de Ag, Cu ve Pd elementlerinin salınma miktarlarında hafif bir artış görülmüştür. Ni esaslı alaşım ise hem pH 4, hem de pH 1 asidik ortamında ve daha sonra bulunduğu hücre kültüründe, element salınımında önemli miktarda yükselme göstermiştir. Bulgularımızda pH değişikliklerinin element salınımı üzerinde oluşturacağı etkileri önlemek için hücre kültürü vasatı pH 7, 4’ te sabit tutulmuştur.

Dental materyallerin biyouyumluluğunun değerlendirilmesinde, in vitro sitotoksisite testleri yaygın olarak kullanım alanı bulmaktadır (Kawahara ve ark, 1968; Mjør ve Hensten-Pettersen, 1983; Niemi ve Hensten-Pettersen, 1985; Syräjenen ve ark., 1985; Craig ve Hanks, 1988; Bumgardner ve ark., 1989; Craig ve Hanks, 1990; Wataha ve ark., 1992a; Bumgardner ve Lucas, 1995; Wataha ve Lockwood, 1998; Wataha ve ark., 2000).

Dental döküm alaşımlarının sitotoksisiteleri ve element salınımı ile ilgili

Wataha ve ark, 1992b; Wataha ve ark, 1993b; Bumgardner ve Lucas, 1995;

Wataha ve ark, 1995a,b; Wataha ve ark, 1999a,b,c; Nelson ve ark, 1999a,b;

Nelson ve ark., 2001).

Dental materyallerin kimyasal yapılarının komplike oluşu ve bu materyallerden birçok farklı bileşenin salınması nedeniyle bu materyallere karşı oluşan biyolojik cevap incelenirken değerlendirme, salınabilecek bileşenlerin tümü göz önüne alınarak yapılmalıdır. İn vitro sistemler, özellikle doku ve hücre kültürleri, bu tip çalışmalara izin veren yöntemlerdir.

İn vitro testlerin uygunluğu, in vivo testler ve kullanım testleriyle karşılaştırıldığında, in vivo şartları tam olarak taklit edememe ve sonuçları insana uyarlamanın zor olması nedeniyle tartışmalar vardır. İn vitro test sonuçlarının bu koşulları tam olarak yansıtamaması gerçeğiyle birlikte, yeni bir materyalin deney hayvanlarında ya da insanlarda klinik kullanımı etik ve yasal problemleri de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, dental materyallerin sitotoksisitelerinin değerlendirilmesinde in vitro testler başlangıç noktası görevi görmektedirler. Uygun laboratuvar koşullarında gerçekleştirilmesi nedeniyle kontrolü ve tekrarlanabilmeleri kolay, hayvan deneylerinden daha hızlı ve ekonomiktir.

İn vitro deneylerin uygunluğu ile ilgili tartışmalar, özellikle in vitro deneylerin nispeten kısa süreli olması (3-7 gün) üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ancak alaşımları biyolojik ortamda ve vücut sıcaklığında bir aydan uzun süre tutmak mikroorganizmalarla kontaminasyon ve ortam bileşenlerinin azalması gibi nedenlerle uygun değildir. Kültüre edilmiş hücrelerle ilgili sınırlamalar yüzünden pek çok deney 168 saatten kısadır (Niemi ve Hensten-Pettersen, 1985; Craig ve Hanks, 1988; Craig ve Hanks, 1990; Wataha ve Lockwood, 1998; Wataha ve ark., 1999a). Literatürlerdeki farklı süreleri göz önüne alarak, çalışmamızda, 24 ve 72. saatler sonunda değerlendirmeler yapılması hücre kültürünün özelliklerini koruması bakımından önemlidir.

İn vitro deneylerde metal örneklerin kullanıldığı çalışmaların yanı sıra, son senelerde metal partikülleri, metal oksitler, metal solüsyonları ile yapılan çalışmalar güncel hale gelmektedir (Brune, 1986; Wataha ve ark, 1991a;

Wataha ve ark, 1993a; Messer ve Lucas, 1999; Messer ve Lucas, 2000; Wataha ve ark, 2000).

Çalışmamızda incelenen temel metal alaşımının (Ni-Cr), ISO standartlarına

uyan örneği Wataha ve arkadaşlarının pek çok çalışmasında kullandığı (Wataha ve ark., 1992a; Wataha ve ark., 1995a,b; Wataha ve ark., 1999a,b,c;

Wataha ve ark.,2002a) örneğe benzer özelliktedir. Restorasyon yüzey cilasının hücre canlılığı üzerindeki etkisini inceleyebilmek için metal örneklerimizin yarısı kumlanmış olarak bırakılmıştır. Bulgularımızda kumlanmış alaşımların hücre ölümü üzerinde parlatılmış alaşımlardakinden belirgin derecede fark göstermesi yüzey pürüzlülüğünün önemini vurgulamaktadır.

Çalışmamızda kullanılan Ni-Cr temel metal alaşımınının sitotoksisitesi, alaşımdan hazırlanan örnekler hücre kültürü vasatında 3 gün bekletildikten sonra elde edilen ekstraktlar kullanılarak; temel metal alaşımlarına katılan Ni, Cr, Co, Ag, Cu, Zn, Mo, Be elementlerinin sitotoksisitesi ise bu elementlerin iyonik çözeltilerinin direkt temaslı in vitro hücre kültürü testleri kullanılarak değerlendirilmiştir.

Çalışmamızda Wataha ve arkadaşlarının (1991b), Schmalz ve Garhammer (2002) L929 fibroblastları ile yaptıkları çalışmalarda olduğu gibi deneyler, metal iyonlarının TC50 değerlerinin altında ve üstündeki konsantrasyonlarda çözeltileri kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

Salınan elementin sitotoksik cevap meydana getirebilmesi için belirli bir konsantrasyonda olması gerekmektedir. Ancak düşük konsantrasyonlarda bile canlı organizmaya zarar veren elementler vardır ki, bunlar diğer elementlere göre daha sitotoksik olarak kabul edilirler (Wataha ve ark., 1991a).

Dental alaşımlardan element salınımı miktarının in vivo ölçümü, tükürük akışının hızlı olması nedeniyle zordur. İn vitro çalışmalarda, alaşımların tükürük ya da tükürük yerine geçen yapay sıvılar veya hücre kültürü vasatları gibi biyolojik sıvılar içerisinde bekletilmesiyle elde edilen ekstraktlar kullanılabilmektedir. Ayrıca birçok çalışmada, çeşitli biyolojik solüsyonlar içerisinde 1 gün ile 1 ay arasında değişen süreler boyunca bekletilerek şartlandırma işlemi yapılan dental alaşımlardan element salınımı incelenmiştir (Brune 1986; Lappalainen ve Yli-Urpo, 1987; Geis-Gerstorfer ve ark., 1991;

Wataha ve ark., 1991b; Arıkan, 1992; Wataha ve Malcolm, 1996; Wataha ve Lockwood, 1998; Wataha ve ark., 1998).

Nelson ve arkadaşları (1999a) beş farklı dental döküm alaşımını, 72 saat boyunca salin solusyonu, hücre kültürü ortamı ya da hem salin hem BSA (bovine serum albumine) içeren solusyonlarda beklettikten sonra bu alaşımları kullanarak MTT ile canlılık tespiti yapmışlardır. Sonuç olarak alaşımların sonraki sitotoksisiteleri azalma görülmüştür. Alaşımların test öncesi bu solusyonlarla şartlandırılmaları, başlangıçtaki labil iyonların uzaklaşmasına neden olarak kısa süreli sitotoksisite testlerinin hızlanmasına yardım edebileceği sonucuna varılmıştır.

Al-Hiyasat ve arkadaşları (2002) altı temel metal ve bir yüksek altın alaşımından elde ettikleri örnekleri 72 ve 168 saat boyunca distile suda bekletmelerini takiben elde ettikleri ekstraktları kullanarak MTT yöntemiyle hücre canlılık tespiti yapmışlardır. Buna göre; element salınımı ve buna bağlı olarak sitotoksisite, şartlandırılma süresine bağlıdır. Süre uzadıkça salınan iyon sayısı artacağından sitotoksisite de artmaktadır. Ayrıca alaşım içerisinde Cr ve Mo, alaşımın korozyona uğramasını engellerken; alaşımın Cu içeriği alaşımın salınım ve korozyona yatkınlığını arttırıp sitotoksik özelliğinin artmasına neden olur.

Aynı araştırmacıların 2003 yılında yaptıkları benzer bir çalışmada, kullandıkları

alaşımların ekstraktları değil kendileri sitotoksisite testine tabi tutulmuş; Cu içeren metal alaşımı dışındaki tüm alaşımlarının sitotoksisiteleri yüksek altın alaşımıyla kıyaslanabilir hale gelmiştir.

İn vitro deneylerde dental materyalin sitotoksisitesi ve hücrelerde canlılık tespitinin yanı sıra; hücre morfolojisi ve metabolik aktivitedeki değişiklikler, membran bütünlüğü, oksijen tüketimi, hücresel enzim aktiviteleri, DNA, RNA sentezi, mitoz insidansı, protein sentezi ve total protein miktarı, biyosentez kapasitesi ve ATP seviyesindeki değişiklikler, oksidatif stres, hücre proliferasyonu da değerlendirilmektedir (Woody ve ark., 1977; Arvidson ve ark., 1986; Hensten-Pettersen, 1988; Browne, 1988; Schmalz, 1994;

Bumgardner ve Lucas, 1995; Hanks ve ark, 1996; Messer ve Lucas, 1999;

Messer ve Lucas, 2000).

Sitotoksisite testlerinde hücre kültüründe kontrol grubu olarak deney grupları ile aynı koşullar altında hiçbir materyal olmaksızın hücre kültür dizileri kullanılmaktadır. Çalışmamızda kontrol grubu olarak, aynı koşullar altında metal örnek ve iyon çözeltisi içermeyen hücre dizisi kullanılmıştır.

İn vitro hücre kültürü testlerinde primer hücre kültürü ya da devamlı hücre kültürleri kullanılabilir. Ancak primer hücre kültürlerinde hücrenin ömrünün kısa olması, deneyin tekrarlanabilme ihtimalinin zayıf olması ve genetik değişikliklere bağlı olarak test sonuçlarının farklı çıkma ihtimali söz konusudur (Schmalz, 1994; Wataha, 2001). Bu nedenlerden dolayı çalışmamızda daha önceki araştırmalarda da olduğu gibi devamlı hücre kültürleri kullanılarak farklı bulguları ortadan kaldırmak düşünülmüştür.

Memeli hücreleri, dental materyallerin biyouyumluluk testlerinde ilk olarak 1955 yılında Kawahara ve arkadaşları tarafından kullanılmıştır. Günümüzde ISO 10993-5 standartları, sitotoksisite deneyleri için Balb/c 3T3 fare fibroblastlarını (Craig ve Hanks, 1990; Wataha ve ark, 1992a; Wataha ve ark,

1999a,b; Wataha ve ark, 1999a,b,c; Nelson ve ark., 2001; Wataha ve ark, 2002a; Al-Hiyasat ve ark, 2002; Al-Hiyasat ve ark, 2003a,b; Al-Hiyasat ve ark, 2005) ve L929 fare fibroblastlarını (Woody ve ark., 1977; Wennberg, 1988;

Wataha ve ark, 1994a; Schedle ve ark., 1995; Schmalz ve ark., 1998; Wang ve Li, 1998; Sjögren ve ark., 2000) önermektedir. Fare ya da insan fibroblast (Can ve ark., 2004) hücrelerinden başka insan gingival fibroblast (Arvidson ve ark., 1986; Exbrayat ve ark., 1987; Naji ve Harmand, 1990; Schedle ve ark., 1995;

Bumgardner ve Lucas, 1995; Messer ve Lucas, 1999; Messer ve Lucas, 2000;

Grill ve ark., 2000) ve insan epitelyal hücreleri (Niemi ve Hensten-Pettersen, 1985; Exbrayat ve ark., 1987; Wennberg, 1988), insan osteoblastları (Naji ve Harmand., 1990), THP-1 insan monosit makrofajları (Wataha ve ark, 1995c;

Wataha ve ark, 1996; Edwards ve ark., 1998; Wataha ve ark, 1999a; Wataha ve ark, 2000; Wataha ve ark, 2002b; Heil ve ark., 2002), insan mast hücreleri (Schedle ve ark., 1995) gibi pek çok hücre üzerinde çalışılmaktadır.

Dental materyallerin sitotoksik etkilerinin incelenmesinde hücre tipleri arasında duyarlılık farkı olduğu bildirilmektedir. Wataha ve arkadaşlarının (1994) dört farklı hücre dizisinin (L929 fare fibroblastı, Balb/c 3T3 fare fibroblastı, ROS 17/2.8 rat osteoblastı, WI-38, insan fibroblastı), dental alaşımlardan salınan 14 metal iyonuna (Ni, Cr, Co, Ag, Cu, Zn, Be, Al, Au, Cd, Ga, Pd, Ti, V) gösterdikleri biyolojik cevabı inceledikleri çalışmalarında, hücrelerin iyonların büyük bir kısmına farklı cevaplar verdiği; bu farklılığın kullanılan hücre dizisine olduğu kadar pasaj sayısına da bağlı olduğu belirtilmiştir. Ancak bu farkın fazla olmayışı, değişik hücrelerin sitotoksisite testlerinde kullanılmasında sorun teşkil etmez.

Dental materyallerin etki alanındaki primer hedef dokular pulpal, mukozal ve gingival dokulardır. Dental alaşımlardan salınan elementler sitotoksik etkilerini özellikle mukozal ve gingival dokular üzerinde gösterdiklerinden, çalışmamızda gingival dokuyu oluşturan hücrelerden ISO 10993-5 standartlarının uygun gördüğü L929 fare fibroblast hücresi kullanılmıştır.

Hücre kültürü deneylerinde hücrelerin beslenmesi ve gelişimi için hücre tipine göre farklı hücre kültürü vasatı kullanılmaktadır. Dental alaşımların sitotoksisitelerinin değerlendirildiği çalışmalarda fibroblast hücreleri için genellikle DMEM (Craig ve Hanks, 1988; Wataha ve ark, 1991a,b; Wataha ve ark, 1992a; Wataha ve ark, 1993a,b; Schedle ve ark, 1995; Wataha ve ark, 1995a,b; Wataha ve Malcolm, 1996; Wataha ve Lockwood, 1998; Nelson ve ark., 1999a,b; Wataha ve ark, 1999a,b,c; Grill ve ark, 2000; Keiser ve ark., 2000; Huang ve ark., 2001; Al-Hiyasat ve ark., 2002, Al-Hiyasat ve ark., 2003a,b; Can ve ark, 2004); insan gingival fibroblastları ile α-MEM (Bumgardner ve Lucas, 1995; Messer ve Lucas, 1999; Messer ve Lucas, 2000);

epitel ve fibroblast hücreleri ile Eagle’s MEM (Niemi ve Hensten-Pettersen, 1985; Arvidson ve ark., 1986; Wennberg, 1988) ve Eagle’s Basal Medium (BME) (Exbrayat ve ark., 1987; Schmalz ve ark., 1998); osteoblast ve fibroblastlarla IMDM (Iscove’s Modified Dulbecco’s Medium) (Naji ve Harmand, 1990); insan monosit-makrofajları ile RPMI-1640 (Wataha ve ark, 1996; Edwards ve ark, 1998; Nelson ve ark., 2001; Heil ve ark., 2002) kültür vasatları kullanılmaktadır. Çalışmamızda, fibroblast ve epitelyal hücre dizileri ile sıklıkla kullanılan DMEM hücre kültürü vasatı kullanılmıştır.

Craig ve Hanks (1988), parlatılmış ve dökülüp hiçbir işlem yapılmamış temel ve soy metal alaşımlarının sitotoksisitelerini, Balb/c 3T3 fare fibroblastları ile direkt temasta olacak şekilde in vitro hücre kültürü testlerinde, MTT yöntemiyle hücre canlılığını değerlendirmişler, iki günlük inkübasyon sonunda hücre morfolojilerinin, dökülüp işlem yapılmamış alaşımlarda daha fazla etkilendiği gözlemlenmiştir.

Messer ve Lucas (2000), ışık mikroskobu ile morfolojik incelemelerinde saf Ni ile temas eden insan gingival fibroblast hücrelerinin alt tabakadan kalktığını, yuvarlaklaşarak morfolojilerini değiştirdiğini gözlemlemişlerdir.

Akpınar (2001), hücre iskeleti elemanlarının morfolojileri ve mitotik

incelediği çalışmasında, kumlanmış alaşımlarla temasta kalan fibroblastların aktin filamanlarının lamellipodia uçlarında kırılma ve stres liflerinde eğilmeye rastlamıştır.

İn vitro deneylerde Ni iyonlarının fibroblastların içine alınabildiği; çekirdek, sitosol, mitokondri ve bazı enzimlere bağlanabildiği gösterilmiştir (Craig ve Hanks, 1988; Bumgardner ve Lucas, 1989; Bumgardner ve Lucas, 1995;

Wataha ve ark, 1993,b). Edwards ve arkadaşlarının (1998) yaptıkları çalışmada insan makrofaj hücrelerinin Ni iyonunu ilk 4 saat içerisinde çekirdeği içerisine almaya başladığını saptamışlardır.

Dental alaşımlardan salınan metal iyonları hücre kültürü vasatında bulunan serum proteinleri ve enzimlerle bileşikler meydana getirirler. Bu bileşikler hücre tarafından alınabilir, depolanabilir. Naji ve Harmand (1990), çalışmalarında metal iyonlarının hücre çekirdeği ve mitokondri tarafından alındıklarını saptamışlardır.

Craig ve Hanks (1990), Ni ve Cr iyonları kullandıkları çalışmalarında Ni iyonunun hücre organellerinin morfolojileri üzerinde oluşturduğu değişikliğin yanısıra bazı enzim sistemlerini değiştirmesi ve Ni’ in hücre canlılığı üzerindeki negatif etkisinin Cr’ dan daha fazla olması çalışmamızla uyumluluk göstermektedir.

Wataha ve arkadaşlarının (2002) insan makrofajları ve düşük konsantrasyonda Ni, Ag, Cu ve Hg iyonları kullanarak yaptıkları çalışmalarında MTT yöntemi ile mitokondrial aktiviteyi ve total hücresel protein seviyesini incelemişler, iyonların her iki metabolik aktiviteyi belirgin şekilde etkiledikleri; her iyonun etki mekanizmasının kendine özgü olduğu sonucuna varmışlardır.

Genel olarak hücre canlılığındaki azalma hücre nekrozu ve apopitozis ya da diğer mekanizmalarla ilişkilendirilmiştir. Metal iyonlarının hemapoetik

konulmuştur (El Azzouzi ve ark, 1994; Evans ve ark, 1994). Schedle ve arkadaşlarının (1995) L929 fibroblastları, insan gingival fibroblastları ve insan mast hücrelerine 13 metal iyonunun (Ni, Cr, Co, Ag, Cu, Zn, Mo, Au, Pt, Pd, Sn, In, Ga) değişik konsantrasyonlarının etkisini araştırdıkları çalışmalarında, dental alaşımlardan salınan metal iyonlarının toksik konsantrasyonlara ulaşamadığını; ancak iyonların tek başlarına değişik konsantrasyonlarda, insan fibroblastları ve mast hücreleri üzerinde hem hücre nekrozuna hem de apopitoza bağlı olarak belirgin sitopatojenik etkilere neden oldukları belirtilmiştir.

Dental alaşımlardan salınan elementler ağız mukozasından diffüzyonla bağ dokusuna veya dentin tübüllerinden pulpaya geçebilir. Tükürüğün yutulmasını takiben sindirim sistemindeki dokular tarafından emilerek, dokularda birikebilir veya dışarı atılabilir. Dişeti ve diş dokularında varlığı gösterilen çeşitli elementlerin karaciğer, böbrek, dalak ve beyne taşınıp birikebildiği tespit edilmiştir (Syrjänen ve ark., 1985; Craig ve Hanks, 1988; Wataha, Hanks, 1996). Arıkan (1992), temel metal (Ni-Cr) alaşımlarından yapılan protetik restorasyonların hastalara uygulanmasından önce ve sonra, tükürük ve serumlarındaki Ni seviyelerini ölçtüğü çalışmasında, sonuçların günlük diyetle alınan ortalama Ni seviyelerine göre oldukça düşük olduğunu bildirirken, Brune (1986), yüksek Ni içeren temel metal alaşımlarından in vitro olarak Ni salınım miktarlarının günlük diyetle alınan miktara oldukça yaklaşabildiğini belirtmiştir.

Schmalz ve arkadaşları (1998) metal iyonları (Ni, Ag, Cu ve Zn) ile 3 ve 7 gün süresince hücre kültürü ortamında bekletilmiş 7 metal alaşımının ekstraktlarının L929 fare fibroblastlarının canlılığına olan etkisini MTT yöntemiyle değerlendirdikleri çalışmada, metal iyonlarının alaşım ekstraktlarına oranla daha fazla sitotoksisite göstermesi çalışmamızla uyum göstermektedir.

Hornez ve arkadaşları (2002) 36 ticari alaşım, 14 deneysel alaşım ve değişik konsantrasyonlardaki saf metal iyonlarının (Ni, Cr, Ag, Cu, Zn, Au, In, Sn, Pt, Pd, Ti) hücre canlılığı üzerine etkilerini inceledikleri araştırmada Au, In, Sn, Pt, Ti, Pd iyonları yüksek konsantrasyonlarda bile en az düzeyde sitotoksisite gösterirken (hücre canlılığı yüzdesi % 70-99); Cr, Ag, Cu iyonları toksik; Ni, Co ve Zn iyonları ise yüksek oranda toksik bulunmuştur.

Çalışmamızda, seyreltik ve derişik konsantrasyonlarda ve 24 ve 72 saatlik sürelerde en yüksek toksisiteye sahip iyonlar Be, Ag, ve Cu iken; bunları Ni, Cr, Co, Zn takip etmiş; en düşük toksisite ise Mo elementinde gözlenmiştir.Bu bulgular benzer olarak yürütülen çalışmalar sonuçları ile uyum içerisindedir.

Wataha ve arkadaşları (2000) yaptıkları çalışmada, insan monositlerinin 24 saat boyunca subletal konsantrasyonlardaki Ag, Be, Co, Hg, Ni ,Pd ve Zn iyonlarına maruz kalmalarını takiben oksidatif stres analizi yaparak, metal iyonlarının monositlerdeki glutathion seviyelerini düşürerek ya da yükselterek oksidatif stres seviyesini etkileyebildikleriniifade etmişlerdir.

Wataha ve arkadaşları (1996) makrofaj hücrelerinden dental plağın bulunduğu ve bulunmadığı ortamlarda interlökin -1β ile tümör nekroz faktörü –α salınımını inceledikleri çalışmada, metal iyonları (Ni, Ag, Cu, Au, Hg,) kullanmışlar; dokularda bazı metal iyonlarının, özellikle Ni bulunmasının hücrenin enflamatuar cevabını değiştirebileceği sonucuna varmışlardır.

Wataha ve arkadaşları (1995) makrofaj, osteoblast ve fibroblast hücrelerini değişik konsantrasyonlardaki metal iyonlarına (Ni, Ag, Cu, Zn, Au, Hg, Pd, Pt) maruz bırakarak hücre canlılığı, protein üretimi ve LDH (Laktat Dehidrojenaz) salınımını ölçmüşlerdir. Makrofajların benzer konsantrasyonlarda, diğer hücrelere ters reaksiyon verdiği görülmüştür. Ayrıca protein üretimi ve hücre metabolizmasını etkilemek için gerekli konsantrasyonların hücre ölümüne neden olan konsantrasyonlardan daha düşük olduğu, buna bağlı olarak öldürücü

olmayan konsantrasyonların dokuların enflamatuar cevabını yönlendiren proteinlerin sekresyonunu değiştirebileceği gözlenmiştir.

Sonuç olarak her metal elementi alaşım veya iyon halinde olsun belli konsantrasyonlarda hücrelerin biyolojik özelliklerine tek başlarına etki ettiklerinden alaşım ve elementlerinin ayrı ayrı değerlendirilmeleri gerekmektedir.

Benzer Belgeler