• Sonuç bulunamadı

yazılı ilkeleri itibariyle evrensel kabul gören etik standartlar, bütün eleştirilere rağmen asgari düzeyde önemli yararlar sağlamaktadır:

 Etik tanımı ve iş etiğinin unsurları söylem birliği ile tüm dünyada belirlenmiştir.

 Etik standartlar vasıtasıyla işletmelerin tüm paydaşları, haklarından haberdar olabilmektedirler.

 Paydaşların bilinçlenmesi ve böylece güçlenmesi, işletmelerin zararlı faaliyetlerine karşı bir fren mekanizması oluşturmaktadır.

 Karşılıklı etkileşme sayesinde, işletme yöneticilerinde de toplumsal sorumluluk bilincinin oluşturulması sağlanabilmektedir.

 İşletme yöneticileri, şirketlerinin dar kapsamlı faaliyetlerinin dışında geniş perspektifte bütün etkileşenlerini düşünerek kararlar oluşturmaktadırlar.

 Üretici, tedarikçi, satışçı zincirinde gerçekleşen denetim ile, etik uygulamalar geniş bir alana yayılabilmektedir.

 Uluslararası toplantılar ve raporlar vasıtasıyla, bilgi alış-verişi gerçekleşmekte, ilişkiler yakınlaşmaktadır.

Belge ya da imzalar ile taahhüt ettikleri etik ilkelere uyma sorumluluğu taşıyan firmaların ilgi alanlarında asli bir yer tutan iş etiği standartları hakkında yaptığımız literatür taramasındaki eleştirilerden ikisi tez metnine taşındığı gibi, bizim için de üzerinde durulmayı gerektirmektedir:

 Standartların kullanımında farklı amaçlar: Firmalar bu standartları, içeriklerindeki yazılı amaçları için değil, uluslararası yarışın dışında kalmamak için edinmektedirler. İşletmeler bir taraftan, gelişmiş ülkelerde yerleşik büyük müşterilerin zorlaması, diğer taraftan ulusal ve uluslararası arenada prestij kazanmak için, uluslararası tanınırlığı olan standartlar ile firmalarını etiketlemektedirler. Bu şekilde amaç saptırıldığında, denetim mekanizmalarında da etik ilkelere aykırı yolsuzluklara yol açılmakta ve bu defa etik standartlar, yeni etik dışı faaliyetlerin doğmasına neden olmaktadırlar.

 Standartların oluşturulmasında farklı amaçlar : Evrensel uygulanabilirliği olan bu standartlar, küresel bir yönetim aracı olarak oluşturulmuş ve kimse tarafından reddedilemeyecek etik ilkeler ile asıl amaçları

örtülmüş/saklanmıştır. Gelişmiş ülke ekonomilerine ait bazı büyük firmaların standartlara aykırı ve topluma/çevreye zarar veren faaliyetlerde bulunduğu bilinmesine rağmen, düzenleyici kurumlar suskun ve seyirci kalmışlardır. Ayrıca, kısa sayılacak zaman dilimlerinde az gelişmiş ülkeler ve insanlık için çok sayıda yüksek idealler hedeflenmiş, ancak amaçlara zıt olayların gerçekleştiği bu süreçte az gelişmiş ülkelerin zarar gördüğü, buna karşılık gelişmiş ülke işletmelerinin yarar sağladığı tesbit edilmiştir.

Bu eleştiriler, tarafımızca yapılan çalışmada ancak üzerinde düşünülmesi gereken vak‟alar olarak kaydedilmektedir. Kuşkusuz, son derece önem içeren iddiaların akademisyenlerin devam eden incelemeleri ile aydınlatılması, diğer pek çok faydasının yanında, iş etiğinin saflaştırılması bakımından yararlı olacaktır.

İş Etiği Standartları-İş Tatmini İlişkisi Hakkında:

Çalışmamızda dikkate aldığımız standartlardan SA 8000 çalışan haklarına odaklı geliştirildiğinden, diğer yandan ISO 14001 yaşadığımız çevreyi gözettiğinden, bu iki standart, çalışanlarla doğrudan temas etme özelliğine sahip olup, bu husus katılımcılarla görüşmemizde teyit edilmiştir. Diğer standartlardan UN Global Compact‟ın çok anlaşılır on ilkesinin temel ahlak prensipleri üzerine inşa edilmesi ve düstur edindiği onyedi kalkınma hedefinin insancıl ve aynı zamanda idealist yaklaşımı, önceki standartlar kadar kuvvetli olmasa da bu uygulama umut veren bir girişim olarak katılımcıların beğenisini kazanmıştır. ISO 26000 standardı ise, uygulamaların bu çeşitlilik içinde nasıl gerçekleşeceği ile ilgili soruların yanıtı olmuş ve olası tereddütleri gidermiştir.

Görüşmelerimiz sırasında katılımcılara araştırmamızın konusu belirtilip, standartların tanıtımı yapıldığında, ilgilerinin giderek arttığı gözlemlenmiştir.

Katılımcıların yanıtları belli kategoriler altında gruplandırılarak, iş tatminlerine dair düşünceleri yukardaki tablo ve açıklamalarda anlatılmaktadır. Sorularımıza verilen yanıtlar dışında paylaşılan bilgilere göre tarafımızca başka bazı saptamalar yapılmıştır:

 Katılımcıların tamamı için iş yerleri hayatlarında çok önemli bir yer tutmaktadır. Çalıştıkları iş yeri kendi öz varlıkları hakkında betimleyici bir

özelliğe sahiptir. Bu nedenle iş yerini sevme isteği vardır ve şikayet ettikleri firma uygulamaları nedeniyle mutsuz ve öfkelidirler. Çalışanlar, bu denli değer verdikleri iş yerlerinden de aynı şekilde değer verilmeyi beklemektedirler. İş yerlerinden çok memnun olduklarını anlatan iki katılımcı, adeta kendilerini şirketleri ile özdeşleştirmektedirler (“kurum idealleri ile benim ideallerim örtüşüyor” ve “çocuklarımın isimlerinin yazılı olduğu hediyeler yaptırılıyor”).

 Katılımcıların önemli bir kısmı (yaklaşık %60‟ı) çalıştıkları iş yerlerine güvenmek istemektedirler (“bu standartlar vardır ama ben bilmiyorum”).

 Katılımcıların uygulamaları bilmemesi, var olan standartların uygulanmasında sorunlar ve eksikler olduğunu göstermektedir.

 Var olan standartlar, çalışanlara ulaşmamakta ve karar vericiler seviyesinde takılı kalmaktadır.

 Yabancı ortaklı firmaların bir kısmında, çalışanlara değer verilmediği ve yüksek satış hedeflerinin tutturulması için çok fazla baskı yapıldığı(bazı vakalarda etik dışı davranışa teşvik etme) ifade edilmiştir.

 Katılımcıların büyük bir kısmı (19 kişi) iş güvencelerinin olmadığını, bu tehdidi sürekli hissettiklerini ve yüksek iş arzı nedeniyle işverene karşı güçlerinin olmadığını belirtmişlerdir.

 İş tatminleri yüksek olan katılımcıların çalıştıkları firmalar hakkında aldığımız bilgiye göre, bu şirketlerde etik çalışma kültürü yerleşmiş ve devamlılık göstermektedir. Yöneticiye göre keyfi yönetim uygulanmamaktadır. Çalışanlar ahenkli bir iş ortamında bulunmaktan , değer verilmekten, şirket kararlarına katılmaktan, şirketleri içinde bir varlık ifade etmelerinden çok mutludurlar ve iş yerlerine bağlanmışlardır.

Görüşmelerimiz ve gözlemlerimiz, işletmelerin verdikleri söz, vaad ve taahhütlerin ancak uygulamalarla gerçeklik kazanacağını ve çalışanlarda güven oluşmasını sağlayacağını göstermektedir. Bu paralelde, etik standartların da işletmeler içinde yaşaması halinde, çalışanlara ulaşacağı tabiidir. Diğer taraftan katılımcılarımız büyük yapılarda istihdam edilmelerine rağmen, tarif ettiğimiz etik çalışma koşullarına çok ihtiyaçları olduğunu belli etmişlerdir. Dolayısıyla, bu büyük yapılarda bulunmasını yadırgadığımız çelişkili durumun da ayrı bir

araştırma konusu olabileceği hususunu belirtmek isteriz. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yabancı sermaye ortaklığı bulunan kurumların işletme yönetimi ve insan kaynakları yönetimi (ülkelere göre farklı uygulamalar olup olmadığı ve iş etiği ihlalleri bakımından) hakkındaki uygulamalarının karşılaştırmalı analizi, eleştirilen konularda daha somut bilgi verebilir düşüncesindeyiz.

Alan araştırmamızın otuz kişilik bir örneklem grubu ile gerçekleşmiş olması ve zaman olarak tez hazırlama süresini kapsaması nedeniyle, tez bulguları, sınırlı bir grubun sınırlandırılmış bir zaman içerisindeki çalışma koşulları ve iş etiği uygulamaları hakkındaki düşüncelerini yansıtmaktadır. İleride gerçekleşebilecek benzer çalışmaların sayıca daha fazla katılımcıyı kapsaması ve böylelikle olası nicel araştırmaların bulgularını farklı zaman dilimleri itibariyle ortaya koyması bakımından da yararlı olabileceği görüşündeyiz.

Benzer Belgeler