• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE’DE KIRSAL DÖNÜŞÜM EKSENİNDE MEVSİMLİK TARIM

3.1. Tarihsel ve Sosyo-Ekonomik Bir Olgu Olarak Mevsimlik Tarım İşçiliği

65

66 dışında diğer enerji biçimlerinin kullanılmasıyla hızlı bir artış görülse de tarımsal üretim, insan emeğinin miktarına ve niteliğine bağlı bir iktisadi bir faaliyet olarak varlığını sürdürmektedir. Dolayısıyla mevsimlik tarım işçiliği emeğini yoğun bir biçimde ortaya çıkaran dinamikleri kırsal alandaki toplumsal yapı ve tarımsal üretimdeki belirleyici ilişki biçimlerindeki dönüşüm sürecine işaret etmeksizin değerlendirmek güçtür.

Tarımsal üretim, yaklaşık 12.000 yıl önce toplumsal örgütlenme biçimlerinin temelini24 oluşturmuştur. Tarihsel süreçte biner yıllık dönemler boyunca gerçekleşen değişimler sonuçları bakımından derin etkileri olsa da bu değişimler tedricen ortaya çıktıkları için genellikle “evrimsel” olarak adlandırılmaktadır. Fakat tarımsal üretimdeki emek arzının bir istihdam biçimi olarak yer alması 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sanayileşmenin başlaması ve yaygınlaşması “tarihi hızlandırıp” tarımı da dönüştürerek yeni bir tür dünya ekonomisi yaratmasıyla gerçekleşmiştir. Kapitalist üretim tarzının egemenliği sonucunda tarımsal üretim ve tarımda özellikle kendi “asgari geçimlik”

yiyeceğini sağlayan çiftçileri ve köylüleri yıkıma uğratmış; tarımı ve tarımsal üretim ilişkilerini endüstriyel bir metaya dönüştürerek üretim ve yeniden üretimin doğal temellerine yıkıcı boyutlar kazandırmıştır (Amin, 2008; Bernstein, 2014). Bu süreç kırsal alanda sermaye birikim süreci üretim ilişkilerinin yapısal olarak dönüştüğünü göstermekte; tarım alanlarındaki mülkiyet ilişkilerini ve toplumsal sınıf kompozisyonundaki değişimlere referans vermektedir. Diğer taraftan tarımda meydana gelen bu yapısal değişimlerin en açık kanıtı ise “kırsal nüfusun, toplam nüfus içinde hızla azalarak tarım emekçilerinin sayısının artması”dır (Çınar, 2014a: 85; Lenin, 1996: 44-45).

Çınar’a (2014a: 87) göre kırsal alanda sermaye birikim sürecinin “toplumsal geçim ve üretim araçlarını sermayeye ve dolaysız üreticileri ücretli işçilere dönüştürmek” gibi iki tane çok önemli sonucu vardır. Bu iki sonucu ortaya çıkaran sürecin hareket noktası ise üretim araçları mülkiyetinin el değiştirmesi ve üretim araçları mülkiyeti etrafında oluşan üretimin toplumsal ilişkilerinin çözülmesidir. Yani üretim araçlarının mülkiyetinden özgürleşenler, toprakla olan bağlarının yanında başka birinin serfi ya da kölesi oldukları için feodal ilişkilerden de koparılmıştır. Dolayısıyla tarımda toprak mülkiyetindeki dönüşüm sürecinin izini sürmek tarımsal üretim ilişkilerini ve tarımsal

24 Tarımsal uygarlıkların farklı üretim tarzları içerisindeki gelişim seyri için ayrıca bkz. (Amin, 2008; Akşit, 1967; Bernstein, 2014; Childe, 2014; Pointing, 2000; Şenel, 2004).

67 emeğin kavranması için önemli bir dayanak oluşturmaktadır. Bu dönüşüm seyri içinde bir yandan küçük köylülerin, ortakçıların, serflerin toprak mülkiyetinden kopma süreci vardır. Diğer taraftan da toprağı sermaye ile işlemeye başlayanların, sermaye sahipliğinin oluşumu bulunmaktadır. Bu süreçte toprak sahipleri işçilerini ücretli işçiye dönüştürerek ve gelir için üretmek yerine kâr için üretmeye başlayarak kapitalist üreticiye dönüşürler.

Bu durumda toprak mülkiyetindeki dönüşümün “doğası gereği doğrudan geçim kaynağı olan toprak işinin kendisini dolaylaştıran, salt toplumsal ilişkilere bağımlı bir geçim kaynağına dönüştürüldüğü” süreç olduğunu söylemek mümkündür. Genel kapsamıyla özetlenmeye çalışılan bu dönüşüm sürecinden iki temel sonuca varılmış olur (Marx’tan akt. Çınar, 2014a: 96):

(1) Tarımın sanayileşmesi ve böylece toprağın üretken gücünün gelişmesi, (2) Ücretli emek, yani sermayenin egemenliğinin kır üzerinde genelleşmesidir.

Tarımın sanayileşmesi ve toprağın üretken gücünün gelişmesi ile tarımsal üretim artmış ve metalaşmıştır. Kapitalizmin doğaya ve toprağa hükmetmesiyle ticaret ekonomisinde “değer” taşıyan kimi ürünlerin yetiştirilmesi sonucunda toprak sahibi olan köylü çiftçiler zorla ticarileştirilmiştir. Kırsal alanlarda yaşanan bu değişim ve dönüşüm ile daha fazla işgücüne ihtiyaç duyularak ücretli emek istihdamı üzerindeki talep giderek artmaya başlamıştır (Bernstein, 2014). Kapitalizmin tarımsal üretim ilişkilerini metalaştırarak dönüştürmesi ile feodal mekanizmaların toprağına bağlı olan ve üretim araçlarının mülkiyetinden ayrılarak “özgürleşen” köylülerin işçi olma süreci, Marx’ın ilkel birikim olarak adlandırdığı sermaye birikim süreciyle açıklanabilir. Köylülerin, üretim araçları mülkiyetinden “özgürleşmeleri” onların üretim araçlarına el konulması, topraklarından ve evlerinden kovulmaları ile gerçekleşmiştir. Zenginler tarafından toprakları gasp edilen, zor yoluyla topraklardan çıkarılan köylüler gündelikçi ve ücretli işçi durumuna düşürülerek üretim araçlarından yoksun bırakıldıkları koşullar altında hayatlarını kazanmak zorunda kalarak yeni bir yaşam biçimine geçmişlerdir. Bu geçiş aşaması köylülükten ücretli işçiliğe geçiş kapitalist üretim biçimine uyumun neden olduğu bir sürecin gelişimi ile gerçekleşmiştir (Çınar, 2014a: 87).

Köylülerin sınıfsal olarak farklılaşmaları oranında toprakla kurdukları ilişki, geçimlik ilişkiden kâr arayışına uzanan çizgide değişim göstermektedir (Şengül, 2017:

67). Bu bağlamda köylülükten ücretli işçiye geçiş sürecinde köylülük ile ücretli işçiliği

68 birbirlerinden ayrı sınıfsal bağlamlarda değerlendirmek gerekmektedir. Köylüleri toprak mülkiyetine göre sınıflandırmakla toprağını kiraya veren yoksul köylüyle kirayla toprak tutan ve toprak satın alan zengin köylüyü; toprağını terk eden yoksul köylüyle toprak

“toplayan” zengin köylüyü; çiftliğini, pek az sayıda hayvanla işleten yoksul köylüyle bir sürü hayvana sahip olan, toprağını gübreleyen, yenilikler getiren vb. zengin köylüyü aynı şekilde değerlendirmemek gerekmektedir (Lenin, 1975: 87; Şeker, 1986: 64). Tarımda metalaşma sürecini, köylülerin mülksüzleşerek ücretli işçiliğe geçiş sürecini köylülerin kendi içlerindeki sınıfsal farklılık üzerinden de ele almak gerekmektedir.

Kapitalist toprak mülkiyeti, feodal üretim ilişkilerinden farklı olarak tarımsal sermayeye ve topraksız işçiye dayanan yeni bir tarımsal sınıf doğurmuştur. Tarımın meta haline dönüşen bir araç hâline gelmesi sonucunda işgüçleri ya da çalışma kapasitelerinden başka hiçbir şeyleri olmayanlar, asgari geçimleri için bu yeteneklerini satmak zorundadır.

Topraksız ve mülksüzleşen emekçilerin sermayenin egemenliği altına girmesine ve

“özgür” ücretli işçilik koşullarına neden olmuştur25 (Bernstein, 2014). Fakat azgelişmiş tarım yapılarında tarımsal işgücü piyasası, çeşitli kurumsal çarpıklık ve bozukluklarla maluldür ve çoğu zaman “özgür işgücü”nden söz etmek biçimsel görüntülere rağmen imkânsızdır. Bu imkânsızlığın nedeni yarı-feodal bağımlılık ilişkilerinin sürekli tarım işçiliği (yanaşmalık) görüntüsünde yansıyabilmesi; işgücü piyasasının büyük toprak sahibine bağlı aracılar (elçi, dayıbaşı, çavuş vb.) tarafından denetlenmesi ve benzer pek çok kurumsal çarpıklığın varlığıdır. Dolayısıyla kapitalist üretim ilişkilerinin temel belirleyicisi olan ücretli işçi/sermaye ikilisinin varlığı ortaya çıkmaktadır. Bunun başlıca nedeni tipik köylü işletmesinin karma niteliği sonucunda demografik devresinin belirli aşamalarında emek fazlası içererek işgücü “ihraç” edilmesi, diğer aşamalarında ise emek kıtlığı durumuna düşerek yabancı işgücü kullanmasıdır. Keza yıllık üretim devresinin, hasat dönemi gibi belli anlarında köylü işletmesi, yerel olarak var olan veya bölge dışından gelen emek fazlasına ve tarım işçileri kitlesine başvurarak ücretli işgücü istihdam edebilir (Boratav, 2004: 39-41).

25 Kapitalizmin kökleri, gelişimi ve özgür ücretli işçi oluşma sürecinin temeline dair tartışmalarda kullanılan anahtar kavram Marx’ın ilkel birikim olarak adlandırdığı sermaye birikim sürecidir. İlkel birikim kavramına göre kapitalist üretimin toplumsal koşulları, sömürü ve birikim kapitalizm öncesi toplumlardaki var olan imkânlarla sağlanmıştır. Bu nedenle ilkel birikim tipik olarak “piyasa dışı” ilişkiler ve dinamiklerle ya da “ekonomi dışı baskı”larla tanımlanmaktadır (Bernstein, 2014: 40-41). Ayrıca ilkel birikim, doğrudan kapitalizm öncesi feodal beylere bağlayan bağlarından ve üretim araçları mülkiyetinden ayrılarak

“özgürleşmiş” bir şekilde işgücü piyasasına sürülmesinin gerçekleştiği aşamadır (Çınar, 2014a: 87).

69 Tarım işçileri, ILO tarafından yapılan bir tanımlamaya göre dünyanın gıda ve iplik ihtiyacını karşılamak için tarla, meyve bahçeleri, seralar, hayvan yetiştirme tesisleri vb.

yerlerde çalışan kadın ve erkeklerden oluşur. Çalıştıkları yerler küçük ya da orta boy olanlardan endüstriyel üretim yapan büyük çiftlik veya plantasyonlara kadar çeşitli boyutlarda olabilir. Bu işçiler, ücretli işçi olarak çalışırlar çünkü çalışacakları kendilerine ait ya da kiraladıkları arazileri üretimde kullanacakları tarım araçları yoktur. Bu nedenle diğer çiftçilerden farklı bir grubu oluştururlar. Tarım işçileri sürekli tarım işçileri, geçici tarım işçileri, mevsimlik/günlük tarım işçileri, göçmen tarım işçileri, parça başı ücretle çalışan işçiler, ayni ücret karşılığında çalışan işçiler gibi farklı istihdam ilişkileri içinde bulunabilirler (ILO, 2003: 6). Tanımda da ifade edildiği gibi tarımdaki istihdam şekilleri süreleri ve koşulları bakımından birbirinden farklılaşmaktadır26. Bu farklılaşma kırsal alanda tarımsal istihdam şekillerinden biri olan mevsimlik işgücü göçünün tarımda dönemlik olarak ortaya çıkan işgücü ihtiyacını, işgücünü yeniden dağıtarak karşılamasının sonucudur. Kısa süreler için çok sayıda işçiye ihtiyaç duyulması, tarımsal üretimin makineleşmesiyle birlikte oluşan yapısal bir özelliktir. Yani hasat gibi tarımsal üretimin bazı aşamalarında makine kullanımına geçilmemesi; bazı tarımsal ürünlerde yoğun el emeğine bağlı kalınması ve bu durumun ürünün kalitesiyle ilişkisi olması nedeniyle bu alanlar emek yoğun olarak devam etmiştir (Çınar, 2014a: 22-23; Atalar, 2015: 28).

Tarımda kısa süreli işlerin hâlâ var olabilmesi, makineleşmenin yetersizliği ya da ürün özelliğinin yanı sıra bir de bu işlerde çalışmak isteyecek emeğin miktarıyla ilişkilidir. Dolayısıyla tarımda mevsimlik göçün tek nedeni işverenlerin bu yönde bir talep oluşturması değildir. Aynı zamanda geçici olarak göç etmeye ya da kısa süreli işlerde çalışmak zorunda kalan bir kesimin de bulunması gerekir. Mevsimlik tarım işçilerinin bu tür özellikler gösterebilmesi için sürekli yaşadıkları yerlerde iş alternatiflerinin oldukça sınırlı olması gerekir. Bu açıdan bakıldığında mevsimlik gezici veya geçici tarım işçilerinin tarım sektörünün nitelik gerektirmeyen işlerinde yoğunlaştıkları görülmektedir. İş alternatiflerinin çok sınırlı oluşu, nitelik seviyesinin düşük olmasıyla birlikte düşünüldüğünde, ortaya işgücü piyasasında hareketlilikleri sınırlanmış işçilerin

26 Tarım işçileri homojen bir grup oluşturmamaktadır. İşlerinin şartları, koşulları istihdam şekilleri kategoriler oluşturarak oldukça çeşitlilik gösterir: sürekli (tam zamanlı) tarım işçileri; geçici veya gündelik tarım işçileri; mevsimlik tarım işçileri; göçmen tarım işçileri, parça oranlı çalışanlar veya ayni olarak bir çeşit “ayni” ödeme yapılanlar olmak üzere ayrılırlar (FAO-ILO-IUF, 2005: 25).

70 bu tür mevsimlik işlere yöneldiklerine dair bir sonuç çıkmaktadır. Sonuçta böyle bir kesimin var olması da işverenlerin ucuz ve mevsimlik emek kullanabilecekleri ürünlere daha fazla yönelmesine neden olmaktadır (Atalar, 2015: 28-29).

Mevsimlik tarım işçisi olmaya hazır kesimlerin varlığı ve ulaşılabilir olması işverenlerin ucuz ve mevsimlik emek kullanabilecekleri ürünlere fazla yönelmesi, tarımsal üretim sürecinin ucuz işgücüne erişilebileceği varsayılarak düzenlenmesine neden olmuştur. Öte yandan küreselleşme ve ülkelerin yerel tarım politikalarının yapısal uyum sürecinin sonucu olarak tarımın ihracat merkezli bir özellik kazanmasından dolayı göçmen emeğine bağımlı hale geldiği de ifade edilmektedir. Buna göre çiftçiler, üzerlerindeki düşük fiyat baskısını emek maliyetlerini olabildiği kadar azaltarak işçilere aktarırlar (Çınar, 2014a: 23; Hoggart ve Mendoza, 1999). Şeker’in (1987: 12-13) Adams’dan aktardığı gibi mevsimlik tarım işçileri ve işveren arasındaki bu ilişki özellikle Latin Amerika’daki işçi-işveren27 nitelikleri bakımından işverenin haklarından, işçinin ise çıkarlarından bahsedilecek durumlarda paternalist ilişkiler söz konusudur. Bu bakımdan mevsimlik tarım işçilerinin işçi-işveren arasındaki ilişkiyi ve işçilerin işveren karşısında konumunu paternalist ve topal ilişkiler28 olarak düşünme gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla mevsimlik tarım işçilerinin sorun alanlarından biri de bu topal ilişkilerin varlığı oluşturmaktadır.

Mevsimlik tarım işçilerinin işverenle kurduğu ilişki sadece paternalist ve topal ilişkiler ağı ile sınırlanmamaktadır. Mevsimlik tarım işçilerinin aynı zamanda bağımlı bir işgücü olarak işverene bağlı bir biçimde egemen üretim ilişkilerinin sarmalında yer alması yukarıda özetlenmeye çalışılan bağlamlarda “özgür ücretli işçi” kavramını bir kez daha sorgulatmaktadır. Özgür ücretli işçi, görünürde kendi isteğine göre emek gücünü satmaktadır fakat bağımlı işçi29 olarak emek gücü üzerinde kontrol sahibi değildir. Yani

27 Latin Amerika’da kırsal işgücünün sağlanması ve denetimi, yerli çiftçilerin topraklarına el konularak onların geçim imkânının ortadan kaldırılmasıyla mümkün olmuştur. Hacienda sistemi özellikle Bolivya’da 1950’li yılların öncesinde büyük arazilerin topraksız köylülere üçte ikisinin kiralanması ve kiralarının da kalan üçte bir araziyi işlemek için gerekli olan emek biçiminde ödenmesi sistemidir. Hacienda sisteminin değişik biçimlerde ve zamanlarda genişlemesiyle yaygın ücretli işgücü kullanımı, marjinal (geçimlikten az) çiftçilikten yararlanma, borç esareti gibi etkenler nedeniyle küçük çiftçiler ve topraksız işçiler tarım işçiliği yapmak durumunda kalmıştır (Bernstein, 2014; Çınar, 2014a; Şeker, 1987).

28 Özellikle gezici tarım işçilerinin konumu paternalist ve topal ilişkileri düşündürmektedir. Bu ilişkiler ağında işveren belirli haklara sahip olup işçilere karşı geleneksel borçları bulunmamaktadır. İşçiler ise bir işverenin yanında çalışmayı bir çıkar ilişkisi olarak kabul etmektedir (Şeker, 1987: 13).

29 ILO raporuna göre bağımlı çalışma ilişkileri yaygın olarak, Güney Asya’da özellikle de Hindistan’ın en yoksul bölgelerindeki çiftçiler, Batı Nepal’deki yerli azınlıklar ve Pakistan’da Müslüman olmayan nüfus arasında görülmektedir. Bu yerlerde bağımlı çalışma ilişkileri özellikle tarımda, ev içi hizmetlerde, tuğla imalatında, halı dokumacılığında, inşaat işlerinde ve taş ocaklarında yaygındır (ILO, 2005: 31-33).

71 işçinin emek gücü onun rızası dışında alınır, satılır ve kontrol edilir. Dolayısıyla kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu bir toplumda mevsimlik bir tarım işçisinin çalışmayı seçmek ya da seçmemek gibi bir özgürlüğe sahip olduğunu söylemek zordur. Üstelik işgücü piyasasında emek güçlerini satan diğer işçilik biçimlerine nazaran daha az alternatiflerinin olması onların yaratılan sınırlandırmalar içinde seçecek başka yollarının olmadığının göstergesidir (ILO, 2005; Çınar, 2014a).

Mevsimlik tarım işçisi olarak emeklerini arz edenler açısından bakıldığında ise sınırlandırmalar, zorlamalar ve zorunluluk hâlleri içinde bu işçi kesiminin dezavantajlı olarak nitelenen bazı gruplardan oluştuğunu iddia etmek için yeterli kanıt vardır. Bu grupları genel olarak oluşturan topraksız ve yoksul olan kesimler mevsimlik tarım işçisi olarak iç göçlere dayanarak yer değiştirmek zorunda kalmaktadır. ILO (2003: 49-50) araştırmasına göre ülkelerde bulunan etnik ve ırksal azınlıklar ile herhangi bir ülkeye ya da bölgeye yeni gelen göçmenlerin mevsimlik tarım işçi nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturduğunu göstermektedir. Özellikle bölgesel gelişmişlik düzeyindeki farklılıkların belirgin olduğu ülkelerde ekonomik olarak geri kalmış, iş imkânlarının sınırlı olduğu bölgelerden endüstriyel tarımın geliştiği bölgelere doğru yer değiştirme hareketliliği meydana gelmektedir. Örneğin, Hindistan’ın yoksul eyaletlerinden olan Bihar eyaletinden endüstriyel tarımın geliştiği Punjab eyaletine; Latin Amerika’da yerli kabilelerin yaşadığı dağlık bölgelerden endüstriyel tarımın giderek geliştiği yeni bölgelere doğru bir hareketlilik olduğu görülmektedir (ILO, 2005: 30).

Mevsimlik tarım işçiliği hareketliliği sadece ülkelerdeki bölgeler arası farklılıktan dolayı ortaya çıkan iç göçlerle karşılanmamaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için mevsimlik tarım işçisi istihdamımın uluslararası bir boyutta da hareketliliğe sahip bir yapıya sahip olduğu görülmektedir30. Örneğin, Birleşik Devletler’de tarımda geçici olarak istihdam edilen ve yasadışı olarak bazı çiftliklerde çalışanlarının çoğunun genç, Meksikalı ve Hispanik kökenliler olduğu görülürken; İspanya’da Afrikalı göçmen işçiler kayıt dışı olarak mevsimlik tarım işçiliği yapmaktadır. Norveç’te ise tarımda mevsimlik işçi olarak Doğu Avrupalı göçmenlerin çalıştığı görülmektedir. Kanada’da da ise tarımsal üretimdeki faaliyetlere yönelik emek talebini Meksika, Jamaika ve Karayip ülkelerinden

30 Ülkelerin uluslararası ölçekte mevsimlik tarım işçi istihdamını misafir, yabancı ve göçmen işçiler üzerinden karşılamaları maksadıyla geliştirdikleri programlar ve sözleşmeler için ayrıca bkz. [Birleşik Devletler’in Bracero Programı (1942-1964); Fransa’nın OMI Sözleşmesi; Kanada’nın Seasanol Agricultural Workers Programme (SAWP)].

72 gelen misafir işçiler ve göçmenler çalıştırarak karşılamaktadır. Öte yandan kimi ülkelerde her ne kadar tarımsal üretimde iş gücü iç göçlere bağlı olarak sağlansa da Meksika’da tarımsal işgücü emek talebinin mevsimlik tarım işçiliğinin yerel emek gücü kaynağı dışında bir diğer önemli kaynağını Guatemala arasında yapılan anlaşmalar sonucunda yoksul ve aileleriyle göç etme eğiliminde bulunan işçiler oluşmaktadır. Türkiye’de ise mevsimlik tarımsal üretimde emek gücü arzında ağırlıklı olarak Çingeneler ve Kürtler31 yer almaktadır. Türkiye’de belirli bir yerel mekânda düşük ücreti ve statüsü olan bu işleri yapacak birileri bulunmayınca göçmen işgücüne daha fazla ihtiyaç duyulması bir norm olmasa da 2000’li yıllardan sonra yabancı göçmenler tarım üretim faaliyetlerinde mevsimlik tarım işçisi olarak istihdam edilmiştir32 (Çınar ve Lordoğlu, 2010; Çınar, 2014a; Hoggart ve Mendoza, 1999; Martin, 2002).

Yoksulluk ve mülksüzlüğün ötesinde mevsimlik tarım işçiliğini yapmaya hazır olarak bekleyenlerin etnik kökene, ırka, cinsiyete, kabileye ve kasta yani aidiyete dayalı ayrımcılık eklenmektedir. Mevsimlik tarım işçiliği farklı aidiyetlerin, kimliklerin, yaşam biçimlerinin karşılaşması ve karşılaşmanın bir sonucu olarak farklılıkların ve eşitsizliklerin yeniden üretilmesine dair özgün bir zemin sunmaktadır. Güvencesiz, zor ve kötü işlerin mevsimlik tarım işçiliğinde bu farklılıklara göre yapılanması süreci özellikle Hindistan’da kast sisteminde, Latin Amerika’daki yerliler ve Birleşik Devletler’de Latin Amerika kökenlilerin deneyimlerinde açığa çıkmaktadır (Çınar, 2014a: 28-29).

Yukarıda özetlenmeye çalışılan çerçevede tarımsal üretimde kapitalist üretim ilişkilerinin hâkimiyetini ilan etmesiyle mevsimlik tarım işçilerinin gündelik yaşamlarında toplumsal ve ekonomik olarak pek çok sorunu ayrımcı ve eşitsiz bir zeminde deneyimledikleri görülmektedir. Ülkelerin mevsimlik tarım işçiliğini ortaya çıkaran toplumsal dinamikleri ve deneyimleri her ne kadar farklılık gösterse de mevsimlik tarım işçilerinin ekonomik ve toplumsal koşullara dair gündelik yaşam deneyimleri ve pratikleri benzerlik göstermektedir. Tarımda kapitalist nitelikli istihdam koşulları ve

31 Ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. (Küçükkırca, 2015; Önen, 2012; Uzun, 2015).

32 Türkiye’de mevsimlik tarımsal üretimde yer alan yabancı göçmenlere çeşitli tarımsal üretim ve hayvancılık faaliyetlerinde karşılaşmak mümkündür. Örneğin, fındık hasadında Gürcü ve Suriyeli, çay toplamada Gürcüler, kayısı hasadında Suriyeli, ot biçme ve hayvan bakımında Azeri, İranlı ve Orta Asya’dan gelenler, pamuk, narenciye ve sebze üretiminde Irak ve Suriyeliler, çobanlık için Afganlar ve Suriyeliler en sık karşılaşılan yabancı işçilerdir (Dedeoğlu, 2018; Kalkınma Atölyesi, 2016: 32-33; Toksöz, 2016: 30-34).

73 emek arzı göz önüne alındığında mevsimlik tarım işçiliğinin ucuz, kayıtsız, kontrol edilebilir ve esnek bir emek biçimi olması nedeniyle işverenler tarafından tercih edilen bir iş gücü olduğu görülmektedir. Öte yandan tarihsel olarak tarımdaki dönüşüm sürecinin kırdan kente kopuş sürecini tetiklerken, kırda eşitsiz olarak yaşanan bu dönüşümün kendine özgü dinamikleri nedeniyle az topraklı ve topraksız yoksul köylülerin önünde emek güçlerini mevsimlik tarım işçisi olarak satmaktan başka bir alternatif bırakmamaktadır.

3.2. Türkiye’de Kırsal Alanda Toplumsal Dönüşüm ve