• Sonuç bulunamadı

Bu başlık altında, el-Basri’ye göre tahsisin tanımlamasını aktaracak, sonra tanımlamanın açıklamasına geçeceğiz. El-Basri’nin tahsisin tanımlamasında Beydâvî’ye muhalefet etmesine de temas edip tahsis ve nesh arasındaki farktan bahsedeceğiz.

Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, tahsisi, “hitabın içerdiklerinden bazılarını çıkarmaktır”

şeklinde tanımlar.600 İsnevî, Beydâvî’nin burada Basrî’nin görüşünü seçtiğini söyleyip hitap yerine lafız dediğine işaret etti.601 “Çıkarma” dediğimizde, İsnevî’ye göre maksat, lafzın zahirinin barındırdığı irade veya hükümdür, hükmün veya iradenin kendisinden olan değil. Öyle ki, o fert ona dâhil olmamıştır ki çıksın. Delaletten de değildir, çünkü

595 En’âm, 6/101.

596 Razî bu fer’i meseleyi ‘el-Mahsûl Fî ʽİlmi Usûli’l-Fıkh’ kitabında aktardı, c. 3, s. 121-140; İsnevi de

‘Nihayetü’s-Sûl Fî Şerhi Minhâci’l-Usûli İlâ ʽİlmi’l-Usûl’ eserinde yer verdi, c. 1, s. 466-470.

597 İnfitâr, 83/13-14.

598 Tevbe, 9/103.

599 Âmidî, el-İhkâm Fî Usûli’l-Ahkâm, c. 2, s. 279; Îcî, Muhtasarü’l-Münteha Mea Şerhi’l-Adudi, s. 207.

600 Basrî, el-Mu’temed Fî Usûli’l-Fıkh, c. 1, s. 251.

601 Beydâvî, Minhâcü’l-Vusûl İlâ ʽİlmi’l-Usûl, s. 124.

delalet söylendiğinde lafızdan bir anlamın anlaşılmasıdır ki, bu tahsisle hâsıl olmaktadır.

Beydâvi’nin “lafız” demesi ise, geneldir ve sayılar hariç başkalarını da kapsamıştır. Zira onun tahsis edicilerden olduğu ileride gelecek. Neshin tahsise benzemesinden ve bazı zamanları çıkarmasından aralarındaki şu farkı belirtmek önemlidir: Tahsis bazılarını çıkarmak, nesh ise tamamen ayırmaktır.602

1. Muhassas

Akla muhassasın, has/özel olduğu gelebilir ki, bu yanlıştır. İsnevî şu sözle buna dikkat çekmiş ve uyarmıştır: O bazı fertlerin ayrılmış olduğu umûm lafızdır, ondan çıkmış bazı fertler değildir. Muhassas, tahsisin ilişkili olduğu veya ona dâhil olduğudur ve o, geneldir. Ona âmm, muhassas ve mahsus da denir.603

2. Muhassıs

İsnevî’nin bu terimlere nasıl baktığını bilmemiz iyi olacaktır. İsnevî usûl terimlerine gösterdiği önemin boyutlarını bu başlık altında ortaya koymaktadır. Onun ‘Nihâyetü’s-Sûl’ kitabını okuyanlar, bu büyük imamın kendinden önceki usûl âlimlerinin eserlerini inceleme ve değerlendirmedeki kudretini, terimlerini aktarmadaki hassasiyetini açıkça göreceklerdir. Beydâvi’nin‘el-Minhâc’ kitabının şerhleri arasında bunun benzeri azdır.

İsnevî, muhassısın tanımında dedi ki: O hakiki muhricdir yani dışarda bırakandır ve mütekellimin iradesidir. Zira hitabın özel veya genel olarak sınırlandırılması sadece irade ile belirlenebilir. Aynı şekilde, iradeye mecazi olarak delalet edene de denir. “Delalet eden” bir şeyin sıfatı olabilir, yani iradeye delalet eden şeyin, hissi, akli veya lafzi de olsa o, tahsisin delilidir ve delilin, medlulü ile isimlendirilmesidir. Kişinin yani iradeye delalet eden şahsın sıfatı da olabilir. O da müridin kendisi, müçtehit veya mukallittir ve mahallin hal ile isimlendirilmesidir. Râzî bu ikincisini yani şahıs sıfatı olmasını nakletmekle yetindi.604

Mecazla muhassıs iki şey üzeredir:

- Genelin zatında özelleştirildiğine delalet eden.

602 İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl Fî Şerhi Minhâci’l-Vusûl İlâ İlmi’l-Usûl c. 1, s. 473.

603 İsnevî, A.g.e. c. 1, s. 473.

604 Râzî, el-Mahsûl Fî İlmi Usûli’l-Fıkh, c. 3, s. 8.

- Doğru veya yanlış olsun, öyle düşünülmesi ya da öyle nitelenmesi.605 3. Tahsise Müsait Yerler

Genelin tahsis edilmesini işliyorsak, neyin tahsise müsait olduğunu bilmemiz önemlidir. İsnevî bunda diyor ki: “Müteaddid/Birçok”, şeylerde sabit olan hükümdür.

Çünkü tahsis bazılarının çıkarılmasıdır. Bir şeyde bu, tasavvur edilemez. “Birçok”, lafız yönünden bu anlamı taşıyabilir. Allah Teâlâ’nın: “Müşrikleri öldürün”606 sözü gibi ki, lafız olarak tüm müşriklerin öldürülmesine delalet ederken, zimmet ehli ve başkaları bundan tahsis edilmişlerdir.

Tahsis anlam yönünden de olabilir ki, o da üçtür:

a. İllet, tahsis edilmesine cevaz verilmiştir. Yani bazıları cevaz vermiştir, ‘El-Mahsûl’de dediği gibi Şâfiî ve muhakkiklerin cumhuru bunu sakıncalı görmüştür.607 Sonra dedi ki: Meselede birçok görüş vardır. Bu görüşler kıyasta zikredilecektir. Ancak orada “nakd” olarak isinlendirilmiştir. İsnevî âriye satışını illetin tahsis yapmasına örnek verdi. Zira şari’ yaş hurmayla kuru hurma satışını yasakladı ve eksik olmasını illet saydı. Aynı illet ariye satışında da vardır. Ariye satışı, ağaçtaki hurmanın yerdeki hurma ile satılmasıdır ve bununla beraber şari, buna cevaz vermiştir.

b. Mefhumu Muvafaka: Melfûz olan şeyin dışında tahsis caizdir. Allah Teâlâ’nın,

“Onlar öf bile deme!”608 sözü gibi, mantûk, lafzıyla onlara öf demenin haram olduğuna delalet ederken, mefhumu yönünden dövme vesair eziyet vermenin haram olduğuna delalet eder. Gazzâlî609 ve Beydâvi’nin de olduğu bir grup610 hapse mahsus olarak çocuğun borcu nedeniyle hapse atılabilir olduğunu belirttiler.

c. Mefhumu Muhalefe: Mefhuma tercih edilecek bir delil ile tahsis yapması caizdir.

Müsavi/eşit olsa, tercih edilmeyeni tercih etmek olur; mercuh/tercih edilmeyen olursa da asıl itibariyle sakıncalı bir tercih yapılmış olur. İsnevî ise, delilin

605 Burada İsnevi’nin tabirini olduğu gibi aktardık. Bkz. İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl Fî Şerhi Minhâci’l-Vusûl İlâ İlmi’l-Usûl, c.1, s. 473.

606 Tevbe, 9/5.

607 Râzî, el-Mahsûl Fî İlmi Usûli’l-Fıkh, c. 3, s. 11.

608 İsra, 17/23.

609 Gazali’nin el-Mustasfa isimli eserinde bu bilgiye ulaşamadık, ihtimal odur ki İsnevi bunu başka eserlerinden aktarmıştır. Allah daha iyi bilir.

610 İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl Fî Şerhi Minhâci’l-Vusûl İlâ İlmi’l-Usûl, c. 1, s. 475.

mefhumuna tercih edilmesi şartını burada geçerli görmüyor, çünkü İsnevî’ye göre muhassısta rüchan şart değildir. Râzî, rüchan şartı olmadan mefhumu muhalefenin tahsis yapmasını caiz görmektedir ve İsnevî de onun bu görüşünü desteklemektedir.

İsnevî bu şartı, el-Hâsıl’ın sahibi ve Beydâvî’nin zikrettiğini,611Râzî’nin ise ihmal ettiğini612 söyledi ki, doğru olan da budur. İki delili cem etmesi sebebiyle muhassısta rüchan şart değildir. Örneğin Hz. Peygamber’in (s.a.v), “Su, kuleteyne ulaşınca pislik taşımaz.”613 ve “Su tahirdir, bir şey onu necis etmez”614 hadis-i şerifinin mantuku, suyun necis olmayacağına delalet etmektedir. Ancak hadisin mefhumu, mantukuna tercih edilir.615

Mefhumun tahsisi konusunda fıkhi meselelerden biri de, İsnevî’nin ‘et-Temhîd’

eserinde aktardığı şu örnektir: Geçiş yolu üzerinde necaset olursa onu suya bulaştıran hayvandan ötürü su necis olmaz, ancak isticmar (taşla temizlik) etmişse bu onu necis yapar. Nevevî, Şerhü’l-Mühezzeb’de bunda ihtilafın olmadığını iddia etti ancak tahkikte bunun aksine bir vecih getirdi.616

İsnevî, Beydâvi’nin el-Minhâc’daki sıralamasına uyarak tahsis yapılması caiz olan son konuya geçmeden önce, onun bir sözünü açıklamaya başladı: “Bedayı vehmettiriyor”

sözünün açıklamasında birçok fayda olduğunu söyledi: Bazı insanlar tahsis caiz olmadığını, çünkü emirlerde olmasının bedayı vehmettirdiğini, haberde olmasının da yalanı vehmettirdiğini ve ikisi de Allah (c.c) için imkânsız olduğunu, imkânsızın vehminin caiz olmadığını söylediler. Cevaben bunlara şöyle denir: Sözkousu muhassısla irade veya iradeye delalet eden delil ile giderilir. Eğer lafzın aslen tahsis ihtimali taşıdığını biliyorsak, vukuuna delalet eden delil muradın açıklayıcısıdır, beda ve yalan sadece muradın harici olduğunda lazım olur. Râzî ve İbni Hâcib’in sözleri emir ve haberde ihtilaf

611 Ermevî, el-Hâsil Mine’l-Mahsûl Fî Usûli’l-Fıkhi, c. 1, s. 529; Beydâvî, Minhâcü’l-Vusûl İlâ ʽİlmi’l-Usûl, s. 124.

612 Razî, İsnevi’nin değindiği gibi bu şarta burada yer vermedi, Bkz. Râzî, el-Mahsûl Fî İlmi Usûli’l-Fıkh, c. 3, s. 11.

613 Darimi, “Necaset”, 758; İbni Mâce, “Necaset”, 517.

614 Ahmed, “Taharet”, 11818; Tirmizi, “Necaset”, 66.

615 İsnevî, et-Temhîd Fî Tahrîci’l-Furû Ale’l-Usûl, s. 372; İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl Fî Şerhi Minhâci’l-Vusûl İlâ İlmi’l-Usûl, c. 1, s. 476.

616 İsnevî, et-Temhîd Fî Tahrîci’l-Furû Ale’l-Usûl, s. 371-372.

olduğunu iktiza eder. Ancak bu öyle değildir, çünkü Âmidî ve Şeyh Ebû İshâk’ın

‘Şerhü’l-Lümaʽ’de açıkça belirttiği gibi sadece haberdedir.617

4. Tahsis Yapılması Caiz Olan Son Nokta

Önemli usûl konularından biri de tahsis yapılması caiz olan son noktadır. İsnevî bu konudaki ihtilafı aktarırken dedi ki: Tahsis yapıldıktan sonra geriye kalacak miktarın zabtında üç ana görüşte ihtilafa düştüler:

a. Ebü’l-Hüseyin el-Basri geriye bir çoğunluğun kalması gerektiğini savundu.

Umûmun “adamlar” gibi çoğul veya )نم(, )ام( veya )نيأ( gibi edatlarla gelmiş çoğul olması, umûmun tekil için kullanılmış olması ve ta’zim için olduğunu bilinmesi hariç fark etmez. Allah Teâlâ’nın: “Sonra da ona ölçülü bir şekil verdik. Biz ne güzel şekil vericileriz!”618 âyetinde olduğu gibi. Bu, Râzî’nin benimsediği görüştür.619

b. Siğanın medluluna bağlı kalmak adına tahsis edilen lafzın kullanılabileceği, en az şeye kadar tahsis edilmesi caizdir. İsnevî bu görüşü Kaffâl eş-Şaşi’ye nisbet etti.

Buna göre “adamlar” gibi çoğulda tahsis yapılabilir. Üç de olsa olur, çünkü ilerde geleceği gibi sahih olan, çoğulun en azı üçtür. )نم(, )ام( veya )نيأ( gibi edatlarla gelmiş çoğul olmayanlarda tekile kadar olabilir, çünkü tekilin en azı birdir. “Bana ikram edene ikramda bulunurum” sözünde olduğu gibi bir kişiyi dahi kastetse olur.

Anlaşıldığı kadarıyla İsnevî’nin tercih ettiği görüş budur.

c. Mutlak olarak bire kadar tahsis yapılabilir, çoğul veya tekil olması fark etmez. Allah Teâlâ’nın: “Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu topladı” dediklerinde…”620 âyetinde olduğu gibi. Âmidî’nin dediğine göre âyetteki sözü söyleyen Naim b. Mûsâ el-Eşca’i’dir.621 Ancak İsnevî bu istidlale itiraz etmiş ve bu âyetteki sözü söyleyenin Naim b. Mûsâ el-Eşca’i olmadığını ifade etmiş ve

617Âmidî, el-İhkâm Fî Usûli’l-Ahkâm, c. 2, s. 283; el-Şirazi, Şerhü’l Lümaʽ, s. 342; İsnevî, Nihâyetü’s-Sûl Fî Şerhi Minhâci’l-Vusûl İlâ İlmi’l-Usûl, c. 1, s. 477.

618 Mürselât, 77/23.

619 Râzî, el-Mahsûl Fî İlmi Usûli’l-Fıkh, c. 3, s. 12-13.

620 Âl-i İmrân, 3/173.

621 Âmidî, el-İhkâm Fî Usûli’l-Ahkâm, c. 2, s. 285.

şunu söylemiştir: “Er-Risale’de okuduğuma göre bunu diyenler Uhud’dan geri kalan o dört kişidir.”622

İsnevî görüşü İbni Hâcib’den ayrıntılı bir şekilde nakletti. Ancak İbni Hâcib’in eserinde bu ayrıntıyı bulamadığımız için sadece İsnevî’nin ondan naklettiğini aktarmakla yetineceğiz. İsnevî, İbni Hâcib’in başka yerde olamayan bir ayrıntıya girdiğini beyan ederek şöyle dedi:

- Tahsis, “Baktım” sözü gibi muttasıl, “Cahiller dışındakilere ikram edin” sözündeki gibi istisna veya “Bilgin insanlara ikramda bulun” sözündeki gibi bedel olursa bire kadar tahsis caizdir. “Bilgin insanlara ikramda bulun” gibi sıfat, “Şayet bilginlerse ikramda bulun” gibi şart ise ikiye kadar tahsis caizdir.

- Tahsis, munfasıl veya sınırlı umûmda ise ikiye kadar caizdir. “Şehirdeki herkesi öldürdüm” sözündeki gibi sınırlı değilse veya “narın hepsini yedim” sözündeki gibi bin olma ihtimali dahi olan çok şeyle sınırlı ise kalan umûmun medluluna yakın olana kadar tahsis caizdir.623