• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: GENEL DEĞERLENDİRME, ÖNERİLER VE KISITLAMALAR

4.1. TÜRKİYE VE ÜRDÜN’DE ÇALIŞMA HİPOTEZLERİNİN SONUÇLARI

4.1.2. Türkiye ve Ürdün’de Reddedilen Hipotezleri

göstermeye başlamakta, bu da kadınların sosyal ağlara katılamamalarına yol açıp ilerlemeden aynı alt ve orta pozisyonlarda kalmalarına neden olabilmektedir.

başarılı bir kariyer sahibi oldukları halde, bu başarıyı kendi yetkinliklerine bağlamaktansa sıkı çalışma, şans, sağlam bağlantılar ve diğer kişisel özellikleriyle ilgili olduğuna inanmakta olduklarını belirlemiştir. Bu tür düşünceler, kadınların içselleştirdikleri cinsiyete ilişkin kalıp yargılarına bağlı olabilmektedir. Kadınlar; gerekli yeteneklere sahip olup olmadıklarından, bazı meslekleri erkeklerden daha iyi yapıp yapamayacaklarından emin olamadıklarında kendilerini olduklarından daha düşük bir seviyede görmektedir.

Sonuçta kadınların düşük öz güvenleri üst düzey pozisyonlar için uygun olmadıkları algısına ve bu pozisyonlara geldiklerinde de kendilerini başkalarını kandırıyormuş gibi hissetmelerine neden olabilmektedir. Böylece kendi becerilerinden şüphelenen kadınlar, iş yerinde başarılı olma ve ilerleme fırsatlarına imkânsız gözle bakabilmektedir.

Yeterince nitelikli olmadıklarını düşünen kadınların becerilerini, yeteneklerini ortaya çıkarmak istemeyebilecekleri, bu doğrultuda toplantılarda, iş çevresinde işle ilgili düşünceler ve tavsiyeler vermekten uzak durabilecekleri hatta, ilerleme fırsatlarını göz ardı edebilecekleri mümkün görünmektedir. Nitekim üniversite öğrencileri ve profesyonel çalışanlar üzerinde yapılmış bir çalışmada Neureiter ve Traut-Mattausch (2016), Kimlik Hırsızlığı Sendromu olan bireylerin iş piyasasına başarılı bir şekilde girmelerine, gerekli niteliklere sahip olmalarına rağmen yöneticilik pozisyonları için mücadele etmediklerini belirlemiştir.

Clance ve Imes’e (1978) göre Kimlik Hırsızlığı Sendromunu ortadan kaldırmak için kadınların diğer başarılı kadınlarla görüşerek kavrama bağlı bütün düşüncelerinin geçersizliğini fark etmeleri gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle kadınlar üst kademe pozisyonlarda başarılı olan diğer kadınlarla tanıştıklarında yetenekli olduklarına ve yönetici pozisyonlarına ulaşabileceklerine inanacaktır. Ancak bütün dünyada bulunduğu gibi Türkiye’de de terfi edilen, üst düzey pozisyonlarda bulunan kadın sayısı düşüktür.

Böylece kadınların yetersiz niteliklere sahip oldukları, bazı mesleklerde uygun olmadıkları düşüncesi pekişmekte ve aynı alt ve orta düzey pozisyonlarda kalma durumu kanıksanarak devam etmektedir.

Son olarak, Türk kadın katılımcılarda görülen düşük yapışkan zemin algısının bir sebebi de katılımcıların iş gücüne girme amacına bağlı olabilmektedir. Birçok kadın kariyer yapmaktan çok, aileye ikinci gelir getirmek amacıyla çalışmaya başlamaktadır. Nitekim bazı çalışmalar, Türkiye’de ailenin yıllık geliri arttığında kadınların çalışma tercihlerinin azaldığını göstermektedir (Ayvaz Kızılgöl, 2012; Doğrul, 2008).

Yeni terfi fırsatlarından haberdar olmak ve önemli karar vericiler tarafından görünür olmak, sosyal ağ kurmanın bazı avantajlarıdır. Ancak çeşitli aksaklıklardan dolayı kadınlar erkekler kadar sosyal ağlardan faydalanamayabilmektedir. Birçok çalışma, kadınların yeterli düzeyde sosyal ağ kurma davranışlarında bulunamadıklarında, kariyerlerinde ilerlemelerinin zor olduğunu ortaya koymuştur. Bu da bu çalışmada Türk kadın katılımcılardan toplanan verilerde doğrulanmıştır. Türk katılımcılarda sosyal ağ kurma davranışı ile yapışkan zemin arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur. Ancak bu ilişki Ürdün’de anlamsız bulunmuştur. Bunun bir sebebi, nepotizm (Arapça wasta) düşüncesinin yaygınlaşması olabilmektedir. Wong ve Kleiner (1994) nepotizmi, bireyin yetenekleri, becerileri ve vasıflarına bakılmaksızın sırf akrabalık ilişkilerden dolayı, yetkililer veya hissedarlar tarafından işe alımı ve terfi ettirilmesi olarak tanımlamıştır.

Ürdün’de yapılmış bir çalışmada katılımcıların %63’ü nepotizmin iş bulma konusunda önemli rol oynadığını ifade etmiştir (National Council for Family Affairs, 2018). Benzer bir çalışmada, Tlaiss ve Kauser (2010) Lübnan’da nepotizmin işe alma ve terfi etme kararlarında önemli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Ürdün gibi toplulukçu kültürlerde aile üyeleri arasında bağlantıların önemli olduğu ve bunların birbirine destek olması gerektiği düşünülmektedir. Bu doğrultuda katılımcı kadınların işyerinde ilerleme olasılığının kendi becerilerinden ve çabalarından ya da sosyal ağlar içinde bulunmaktan çok, üst düzey pozisyonlardaki akrabalara bağlı olduğuna inanmaları mümkündür. Bu inanış kadınların kariyerde ilerlemek için sosyal faaliyetlere katılmanın gerekli olmadığını düşünmelerine neden olmuş olabilmektedir. Böylece kadınlar çalışma saatlerinden sonra, hafta sonlarında ve hatta aynı bölümde iş arkadaşlarıyla sosyal ağ kurma davranışları gibi çabaları gereksiz bulmuş da olabilmektedirler. Öte yandan, kadın çalışanların sosyal ağ kurma faaliyetlerinde bulunmama sebebi, işyerinde ilerlemenin sadece sıkı çalışmaya bağlı olduğunu düşünmeleri de olabilmektedir (Shambaugh, 2008; Stahl, 2020). Her ne kadar Frankel (2014), kadınların sadece sıkı çalışarak terfi edilmediklerini, başarılı bir kariyer gelişiminde birkaç faktörden birinin sosyal ağ kurma olduğunu ifade etmişlerse de, Ürdünlü katılımcı kadınların, sosyal ağlar içinde yer alarak değil de yüksek düzeyde eğitimli olmalarına güvenerek, işlerinde yetkin olduklarını ve sıkı çalışarak kariyerlerinde ilerleyebileceklerine inandıkları düşünülebilmektedir.

Bu çalışma sonuçlarına göre, Ürdünlü katılımcılarda cinsiyete ilişkin içselleştirilmiş kalıp yargılar, hem sosyal ağ kurma davranışları hem de yapışkan zemin üzerinde önemli bir role sahiptir. Ancak Ürdünlü kadın katılımcılarda sosyal ağ kurma davranışları ile yapışkan zemin arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Daha önce

bahsedildiği gibi bu sonuç, Ürdünlü çalışan kadınların, iş hayatında nepotizmin yaygın ve etkili olmasına inanmalarına ya da sosyal ağ kurmaktan ziyade eğitimlerine ve sıkı çalışmalarına güvenerek iş yerinde yükselmenin mümkün olacağına inanmalarına işaret ediyor olabilmektedir. Diğer bir deyişle Ürdünlü kadın katılımcılar sosyal ağ kurma davranışlarının kariyer ilerleme üzerinde bir etkiye sahip olduğunu düşünmemektedir.

Ayrıca Ürdün’de eril ve muhafazakâr kültürün özellikleri bulunmaktadır. Kadınların çalışıyor olmalarına rağmen iş bittikten sonra farklı sosyal faaliyetlerle uğraşmaktansa eve dönmeleri ve aile ihtiyaçları ile ilgilenmeleri beklenmektedir. Buna göre, kadınların çalışma saatlerinden sonra ve hafta sonlarında örgüt dışında işle ilgili olsa bile faaliyetlere katılmalarını veya erkek iş arkadaşlarıyla görülmelerine eleştirel gözle bakılabilmektedir. Bu tür sosyal etkinlikler terfi fırsatlarından haberdar olmak ve ilerlemek açısından önemli bir kaynak olmakla beraber, genel kabul görmüş eril kültürel değerler, kadın çalışanları sosyal ağlarda yer almaktan alıkoymaktadır. Ürdünlü kadın katılımcılar, örgüt içi sosyal ağ kurma davranışlarına dikkat etmelerine rağmen resmi olmayan türde faaliyetlere ve iş arkadaşlarıyla yemeğe çıkma veya çalışma saatlerinden sonraki faaliyetlere katılma gibi sosyal davranışlara pek katılmadıklarını ifade etmiştir. Buna göre, Ürdünlü katılımcı kadın çalışanların, cinsiyete ilişkin içselleştirilmiş kalıp yargıları nedeniyle sosyal ağ kurma davranışlarında bulunmadıkları ancak, sosyal ağlarda yer almamalarının onların alt ve orta düzey pozisyonlarda uzun süre çalışmaya devam ediyor olmaları üzerinde bir etkisi olmadığını düşündükleri anlaşılmaktadır.

Bu çalışmadan elde edilen sonuçlardan biri, Ürdünlü kadın katılımcıların yaşadıkları aile ile iş arasındaki çatışmanın cinsiyete ilişkin içselleştirilmiş kalıp yargılar ile yapışkan zemin arasındaki ilişkiyi etkilememiş olmasıdır. Diğer bir deyişle, Ürdünlü katılımcı kadınlardan alınan verilere göre cinsiyete ilişkin içselleştirilmiş kalıp yargılar ile yapışkan zemin arasındaki ilişkide aile-iş çatışmasının düzenleyici rolü anlamsızdır. Ürdünlü kadın katılımcıların verdikleri cevaplardan, hem cinsiyete ilişkin kalıp yargılarının düşük olduğu hem de düşük seviyede aile-iş çatışması yaşamakta oldukları anlaşılmaktadır. Ürdün’de aile ihtiyaçlarının karşılanması kadınlardan beklendiği halde kadınlar hem ailelerinden hem sosyal çevrelerinden hem de çocuk bakım merkezleri gibi farklı yerlerden destek alabilmektedir. Diğer taraftan Ürdünlü kadın katılımcılarının yüksek düzeyde eğitimli olmaları sebebiyle gelenekçi rollere uymak yerine, aileyle ilgilenme ve çocuklara bakma konularında daha eşitçilik düşüncelere sahip olmuş olmaları muhtemeldir. Nitekim Ürdünlü kadın katılımcıların %75’i düşüncelerini, erkekler de evle ilgilenmek ve çocuklara bakma sorumluluklarını kadınlarla aynı düzeyde üstlenmelidir şeklinde ifade etmiştir.

Buna göre, aileye dair sorumlulukların kadınların rollerinden biri olduğunu ancak bunun tek önemli rolü olmadığını düşünmektedir. Bu halde Ürdünlü katılımcı kadın çalışanların aileye yönelik sorumlulukları paylaşmak gerektiğine inanarak aile-iş çatışmasını daha az yaşadıkları biçiminde yorumlanabilmektedir. Sonuç olarak kadınlar aile ile işleri arasında bir denge kurarak ailevi sorumlulukları işle ilgili görevlerin yerine getirmesini fazla etkilememesini sağlayabilmektedir. Ayrıca Ürdünlü katılımcıların %63’ü, verdikleri bir cevapta, aile sorumluluklarının kadınların iş yerinde ilerlemesinde önemli bir etkisi olmadığını da ifade etmiştir. Buna Ürdünlü kadınların yaşadıkları aile-iş çatışma seviyesinin düşük olması da eklediğinde bu değişkenin kariyer üzerindeki öngörülen etkisi kaybolmuş olabilmektedir.

Ayrıca Ürdün’den elde edilen verilerde, kadınların aile-iş çatışması yaşadıkları halde cinsiyete ilişkin içselleştirilmiş kalıp yargılar ile yapışkan zemin arasındaki ilişkide sosyal ağ kurma davranışının aracılık etkisi bulunamamıştır. Bu da Ürdünlü kadın katılımcılarının daha düşük düzeyde aile-iş çatışması yaşamakta olmalarına bağlanabilir.

Nitekim Ürdünlü kadın katılımcılarının çoğu, aile sorumluluklarının kariyerleri için faydalı olan faaliyetlere ayırdıkları zamanı etkilemediğini ifade etmiş, sadece katılımcılarının %25’i aileleriyle zaman geçirdiklerinden dolayı diğer faaliyetlere zaman ayıramadıklarını belirtmiştir. Sonuçta Ürdünlü katılımcıların aileyle ve cinsiyet rolleriyle ilgili düşünceleri cinsiyete ilişkin içselleştirilmiş kalıp yargıları ile uyumlu olduğu halde, sosyal ağ kurma davranışları ve yapışkan zemin algısının üzerinde önemli bir etkiye sahip değildir.

4.2. TÜRKİYE VE ÜRDÜN BULGULARININ GENEL DEĞERLENDİRMESİ