• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE KURAMSAL ARKA PLAN

2.8. KONUYLA İLGİLİ YAPILAN ARAŞTIRMALAR

2.8.1. Türkiye’de Yapılan Araştırmalar

araştırmasında gelir düzeyi düştükçe yaşam doyumunun düştüğü gözlemlenmiştir.

ve Kız Çocuklarının İhtiyaç Analizi” araştırmasında, kadın ve kız çocukların aşırı yoksulluk içinde ve yetersiz barınma koşullarında yaşadıkları, dil problemi nedeniyle yerel halkla sınırlı iletişim kurdukları belirlenmiştir. Dil probleminin aynı zamanda hak ve hizmetlere erişimde problemlere neden olduğu bulunmuştur. Barınma problemlerinin yanında, düşük gelir düzeyinin çocuk işçiliğini arttırdığı, sık taşınma sorunlarıyla karşı karşıya kaldıkları, kalabalık evlerde yaşadıkları ve çocukların eğitiminde aksamalarla karşılaştıkları belirtilen sorunlar arasındadır.

MÜLTECİ-DER (2017) tarafından İzmir ilinde gerçekleştirilen “Sonsuz Geçiciliğe Çare: Suriyeli Mülteciler Türkiye Vatandaşlığı Hakkında Ne Düşünüyor?” adlı araştırmada zorunlu göç eden Suriyelilerin Türk vatandaşlığı konusunda fikirleri incelenmiştir. 27 kadın, 23 erkek olmak üzere toplam 50 katılımcı ile gerçekleştirilen araştırmada, %88.0’ının Türk vatandaşı olmak istediği, bunun nedenleri arasında en fazla çalışma iznine sahip olma isteğinden (%63.6), ardından eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim isteğinden ileri geldiği saptanmıştır. Türk vatandaşlığı almak isteyenlerin %47.7’si eşit muamele görmek istedikleri için bunu almak istediklerini belirtmiştir. Bu nedenin daha çok kadınlar tarafından dile getirildiği saptanmıştır. Katılımcıların %45.0’ının gelecekte Suriye’de , %21.0’ının ise Türkiye’de olmak istedikleri belirlenmiştir.

AFAD (2017) “Türkiye’deki Suriyelilerin Demografik Görünümü, Yaşam Koşulları ve Gelecek Beklentilerine Yönelik Saha Araştırması”nda Adana, Adıyaman, Bursa, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kilis, Konya, Malatya, Mardin, Mersin, Şanlıurfa illerinde Suriyelilerin yaşam koşullarını incelemiştir. Katılımcıların çoğunluğunun ev/apartman dairesinde yaşadığı bunu harabe binalarda yaşayanların izlediği bulunmuştur.

Katılımcıların % 56.9’unun Türkiye’de faydalandıkları sağlık hizmetlerinden memnun olduğu, %34.9’unun Suriye’deki karışıklıklar düzeldiği zaman Suriye’ye dönmeyi düşündüğü, %25.3’ünün iç savaşın yakın bir gelecekte biteceğini düşünmediği, %35.7’sinin ise gelecekten umutlu olduğu bulunmuştur.

ORSAM’ın (2015a) Gaziantep, Hatay, Kilis, Şanlıurfa, Mersin, Adana, Kahramanmaraş, Osmaniye, Mardin illerinde gerçekleştirdiği “Suriyeli Mültecilerin Türkiye’ye Ekonomik Etkileri: Sentetik Bir Modelleme”

araştırmasında Suriyelilerin göç ve nedenleri, dış ticaret, işsizlik oranı, ücret düzeyi, enflasyon (gıda fiyatları ve kira enflasyonu), konut satışları, eğitim hizmetleri ve maliyeti ve sağlık hizmetleri ve maliyeti gibi ekonomik değişkenler üzerindeki etkisini incelemiştir. Araştırma sonuçlarına göre Suriyelilerin en önemli ekonomik etkilerinden birisinin işgücü piyasasında olduğu, Suriyelilerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerde ve özellikle enformel sektörde yerel halkın belirli ölçüde işini kaybettiği saptanmıştır. Bir diğer ekonomik etkinin ücret düzeyindeki azalma olduğu, Suriyelilerin işgücü arzını arttırdığı ve özellikle formel olmayan sektörlerde belirgin ölçüde ücret azalmasının ortaya çıktığı belirtilmiştir. Öte yandan Suriyelilerin düşük ücretli ve vasıfsız işgücü gerektiren sektörlerde istihdamı sonucu yerel halktan bir kısmının daha üst gelir düzeyindeki işlerde istihdamını da sağladığı belirtilmiştir. Araştırmada Suriyelilerin düşük eğitim düzeyinde olduğu, istihdam durumlarının şehirden şehire farklılık gösterdiği, iş bulanların büyük bir bölümünün asgari ücret düzeyine yakın gelir elde ettiği ve temel ihtiyaç harcamalarının gelir içindeki paylarında şehirden şehire farklılıklar olduğu saptanmıştır.

ORSAM (2014) Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Irak’ta gerçekleştirdiği “Suriye’ye Komşu Ülkelerde Suriyeli Mültecilerin Durumu: Bulgular, Sonuçlar ve Öneriler”

adlı araştırmasında, ülke nüfusundan daha fazla mülteci ağırlayan Ürdün’de ev kiralarının arttığı, ucuz işgücü olarak çalıştırıldıkları belirtilmiştir. Ürdün’de eğitim hizmetinin tam olarak sağlanamadığı bulunmuştur. Erken yaşta evliliklerin ve çok eşli evliliğin ortaya çıktığı saptanmıştır. Zorunlu göç eden Suriyeliler açısından Lübnan’da da sorunların benzer olduğu, yüksek kira nedeniyle zorlu barınma koşullarında yaşadıkları, eğitim hizmetinin çocuklar için tam olarak sağlanamadığı, erken yaş evlilikler ve çok eşli evliliklerin kötü yaşam koşullarından kurtulmanın çaresi olarak görüldüğü belirlenmiştir. Ürdün ve Lübnan’da olduğu gibi Irak’ta da kiraların yüksek olduğu, barınma sorunu yaşadıkları saptanmıştır.

UAÖ (2014) İstanbul, Ankara, Gaziantep, Hatay, Kilis, Mardin, Şanlıurfa illerinde gerçekleştirdiği “Hayatta Kalma Mücadelesi Türkiye’deki Suriye’den Gelen Mülteciler”, araştırmasında, çok sayıda Suriyelinin yoksulluk içinde yaşadığı, yüksek kiralar nedeniyle barınma sorunu yaşadıkları, kalabalık evlerde yaşamak zorunda kaldıkları, inşaat veya bedensel güç gerektiren diğer işlerde çalıştıkları, yerel halkın aldığı ücretten daha az ücret aldıkları, gelirin en temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediği ve bunun çocuk işçiliğini arttırdığı saptanmıştır.

MAZLUMDER (2014) İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Malatya, Batman, Hatay, Osmaniye, Van ve Bursa illerinde gerçekleştirdiği “Kamp Dışında Yaşayan Suriyeli Kadın Sığınmacılar Raporunda” konut koşullarında ve kullanılan temel ihtiyaç malzemelerinde niteliksel ve niceliksel eksiklikler olduğu, kadınların vakitlerinin çoğunu bu sağlıksız koşullarda geçirdiği, giyim eşyası konusunda sıkıntı yaşadıkları, öz bakımı sağlamak için gerekli araç gerece sahip olmadıkları, zorunlu olmadıkça sağlık hizmetlerinden faydalanmadıkları, gebelik takibi, çocukların aşılanması gibi koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinden faydalanma oranlarının çok düşük olduğu belirlenmiştir. Eşlerinin veya ailelerinin baskısıyla veya kendi inisiyatifleri ile toplumdan izole yaşadıkları, erken yaşta çok eşli evliliklere zorlandıkları bulunmuştur.

AFAD (2014) Adana, Adıyaman, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Osmaniye ve Şanlıurfa’da yaşayan Suriyeli kadınların ihtiyaçları, sorunları, memnuniyet düzeyleri ve geleceğe ilişkin beklentilerini konu alan “Türkiye’deki Suriyeli Kadınlar Raporunda” tamamlanmamış harabe binalarda, derme çatma geçici barınaklarda ya da plastik korunak şeklinde yapılmış meskenlerde yaşayanların olduğu, temel ihtiyaçlara erişimde zorluklarla karşılaştıkları ancak yaklaşık %65.0’ının sağlık hizmetlerinden memnun olduğu (çok memnunum % 22.2+ memnunum %45.1) bulunmuştur.

Çoğunluğunun gelecekte Suriye’ye dönmeyi düşündüğü saptanmıştır.

Suriye’den İstanbul’a Gelen Sığınmacıları İzleme Platformu (2013) tarafından yapılan “Yok Sayılanlar; Kamp Dışında Yaşayan Suriye’den Gelen Sığınmacılar” adlı, zorunlu göç sonrası İstanbul’a gelen Suriyeliler üzerine yapılan raporda, Türkiye’ye girişlerinden itibaren karşılaştıkları zorlukları, uğradıkları hak ihlallerini ve kısıtlanan özgürlüklerini konu almaktadır. Araştırma sonucunda katılımcıların büyük çoğunluğunun Türkçe bilmedikleri, bunun gerek kamu hizmetleri gerekse sosyal ilişkilerini düzenlemeleri açısından sorun yarattığı saptanmıştır. Barınma koşullarının hem sağlık hem de fiziksel açıdan son derece kötü olduğu, konutların nemli olduğu, yeterli havalandırma, aydınlatma ve ısınma olanağı olmadığı, buna rağmen yüksek kira ödemek zorunda kaldıkları ve bir odada çok sayıda kişinin yaşadığı belirlenmiştir. Günün çoğu zamanını ev içinde geçiren kadınların, evlerin kalabalık olması ve odaların çoklu kullanımından dolayı sürekli temizlik ve yemek yapmakla uğraştıkları, kalabalık ev yaşamından dolayı mahremiyet ve özel yaşamlarının bulunmadığı, öz bakımlarını arka plana attıkları saptanmıştır. Kadınların genel olarak kadın sağlığı, hijyen ve aile planlaması konusunda desteksiz durumda oldukları, hamile kadınların sağlık hizmetlerine erişiminin yok denecek kadar az olduğu, kadınların evde doğum yapmak zorunda kaldıkları, zorunlu göç edenlerin ve özellikle çocukların, barınma koşulları, yetersiz beslenme ve önleyici sağlık hizmetlerinden yararlanamamaları nedeniyle sık hastalandıkları belirlenmiştir.

Sağır (2018) kadınlarda kültürel uyum, ruh sağlığı ve din üzerine İstanbul, Kilis, Gaziantep ve Konya illerinde gerçekleştirdiği araştırmasında, Suriyeli kadınların erkeklere oranla daha çok depresyon eğilimi taşıdıklarını, daha düşük yaşam memnuniyeti ve bütünlük duygusu puanına sahip olduklarını saptamıştır.

Yaşam memnuniyeti puanları arasında eğitim durumu, medeni durum, ekonomik durum, meslek, yaşadıkları şehir ve Türkçe bilme düzeyi bakımından anlamlı bir fark olduğunu saptamıştır.

İnce’nin (2018) Şanlıurfa’da gerçekleştirdiği araştırmasında, Suriyelilerin bu bölgeye yoğunlaşmasına neden olan faktörler incelenmiştir. Nitel araştırma yöntem kullanılarak 56 Suriyeli ve 20 saha uzmanı olmak üzere toplamda 76 kişi ve 2 odak grup ile görüşme yapılmıştır. Araştırmada Şanlıurfa’nın tercih

edilmesinde fiziksel yakınlığın yanı sıra kendi bölgeleri ile aralarındaki özgün ilişkilerin belirleyici olduğu, ayrıca iş benzerliği ve ucuz kent olarak görülmesinin de etkili olduğu belirtilmiştir. Ancak bölgede enformel toplumsal ilişkilerin Suriye ile benzer geleneksel yapıya sahip olması nedeniyle ikinci evlilik istismarının arttığı saptanmıştır.

Şatıroğlu-Güldalı (2018) Kayseri ilinde yaşayan eğitim düzeyi yüksek Suriyelilerin sosyo-ekonomik ve kültürel sorunlarını belirlemek amacıyla yaptığı araştırmada 9’u kadın toplam 26 Suriyeli ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirmiştir. Araştırma kapsamında eğitim düzeyi yüksek olan Suriyelilerin çalışma izinleri ve diğer alanlarda yapılan yasal düzenlemeler, toplumsal kabul ve uyum konusundaki düşünceleri ve beklentileri araştırılmıştır. Eğitim düzeyi yüksek olan Suriyelilerde çalışma hayatı açısından iki durumun söz konusu olduğu; birincisinde işin niteliğine bakmaksızın bir an önce kaynağa ulaşmayı hedefleyen, fabrikalarda çalışanların olduğu belirlenmiştir. Bunların düşük ücretle çalıştırıldığı, çalışma izinlerinin olmadığı, emek sömürüsüne maruz kalmalarının yanında eğitim düzeylerinin altında düşük statülü işlerde çalıştıkları için saygınlıklarını kaybettikleri düşüncesi ile baş etmek zorunda kaldıkları belirlenmiştir. İkincisinde ise kısmen nitelikli Geçici Eğitim Merkezlerinde görev yapanların olduğu, bu durumda çalışanlara asgari ücret verildiği, yasal prosedürde bu ücretin gelir olarak değil yardım olarak geçtiği belirtilmiştir.

Ağcadağ-Çelik ve Vural (2018) çok eşlilik (kuma) konulu araştırmasında, zorunlu göç sonrası Kilis ilinde yaşayan ve kocaları çok eşli olan 14 Suriyeli kadın ile yaptığı derinlemesine görüşmelerde, Suriye toplumunda çok eşliliğin yaygın olduğunu, Suriyelilerin ülkemizde de bu uygulamayı devam ettirdiğini saptamıştır. Araştırmada çok eşli evliliğin aileler tarafından normal karşılandığı, çocuğun özellikle erkek çocuğun olmadığı durumlarda erkeğin evlenmesinin hem erkeğin hem de kadının ailesi tarafından normal görüldüğü saptanmıştır.

Şimşek (2017), Şanlıurfa’da Suriyeli zorunlu göç eden kadınların ve aile üyelerinin genel sağlık durumunu ve ihtiyaçlarını saptayarak sağlığı geliştirme programını konu alan araştırmasında, kadınların %15.1’inin hiç okula

gitmediğini, %51.3’ünün 18 yaş ve altında evlendiğini, yaş küçüldükçe, geliş süresi kısaldıkça ve okula giden yıl sayısı azaldıkça adölesan yaş evliliklerin anlamlı ölçüde arttığını, kadınların %29.6’sının 18 yaşından önce doğum yaptığını, akraba evliliği sıklığının %55.8 olduğunu saptamıştır. Ayrıca ruhsal bozukluklarla ilişkili önemli faktörlerden birinin dil olduğunu bulmuştur.

Yıldırım (2017) çalışmasında, 2011 yılı sonrası Ankara’ya zorunlu göç eden Suriyelilerin göç öncesinde ve göç sonrasında yaşadıkları süreçleri, göç sonrası sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamdaki durumlarını ve sorunlarını araştırmıştır.

Araştırmada Suriyelilerin ülkelerine geri dönmeyi istedikleri, göç sürecinde ortaya çıkan sorunlarla başa çıkmada zorlandıkları, ekonomik ve sosyal yaşamdaki durumlarının gerilediği saptanmıştır. Savaşın bitmesi konusunda umutsuz olmalarına rağmen Suriye’ye geri dönmeyi istedikleri belirlenmiştir.

Beyazova-Seçer (2017) İstanbul’da gerçekleştirdiği, Suriyeli ebeveynlerin çocukları için eğitim arayışlarını inceleyen niteliksel çalışmasında, ebeveynlerin eğitime yükledikleri anlam ve beklentileri, eğitim sisteminin sunduğu olanak ve kısıtlılıkları, Suriyeli ebeveynlerin bunlara karşı kullandıkları kaynak ve stratejileri incelemiştir. Çalışmada aileler için eğitimin önceliğe sahip olduğu, ancak yoksunluğun çocukların eğitim yaşamı üzerinde olumsuz etki yaptığı ve Suriyeli çocukların eğitime ulaşılabilirliğinin %60.0 düzeyinde olduğu belirlenmiştir.

Karakaya, Margırıt-Coşkun, Özerdoğan ve Yakıt (2017) araştırmasında, zorunlu göç sonucu İstanbul’da ikamet eden Suriyeli kadınların doğurganlık özelliklerini etkileyen faktörleri saptamak amacıyla, 50 evli kadınla odak grup görüşmesi gerçekleştirmiştir. Araştırma sonucunda katılımcı kadınlar, ülkelerinde erken yaş evliliklerin yaygın olduğunu belirtmişlerdir. Çocuklarının olmaması durumunda çoklu evlilikleri normal kabul ettiklerini, doğurganlık sayısında kocanın, aile büyüklerinin, oğlan çocuk isteğinin etkili olduğunu, toplumun kadınlara çocuk doğurma konusunda baskı yaptığını, kadınların sahip oldukları yüksek doğurganlık hızından memnun olduklarını ve bunu Türkiye’de de sürdürmek istediklerini saptamıştır.

Sevlü (2017) zorunlu göçü yaşayan kadınların diğer göçmenlere oranla daha olumsuz etkilendiklerini belirlemeye yönelik araştırmasında, kadınların gündelik hayat deneyimleri ve kentte var olma mücadelesini incelemiştir. Gaziantep ilinde 38 kadınla gerçekleştirdiği derinlemesine görüşmelerde kadınların toplumsal cinsiyet, göçmenlik durumu ve milliyetleri dolayısıyla üçlü bir dışlanmayla karşı karşıya kaldığını, buna rağmen, göç sürecinde her zaman mağdur olarak anlaşılmamaları gerektiğini, zayıf direniş taktikleri geliştirdiklerini belirtmiştir.

Küçükşen (2017) tarafından Konya ilinde 14 Suriyeli zorunlu göç eden ile gerçekleştirilen araştırmada, kadınların sosyal dışlanma algısı incelenmiştir.

Araştırma bulgularına göre Suriyeli kadınların hem sosyal dışlanmanın sosyal yardım boyutunda hem de sosyal ilişkiler boyutunda ayrımcı ve dışlayıcı bir tutuma maruz kaldıkları saptanmıştır. Bazı semtlerde yoğun olarak yaşadıkları, beslenme ve giyim ihtiyaçlarını minimum düzeyde karşıladıkları ancak barınma konusunda zorluklarla karşılaştıkları belirlenmiştir. Kadınların zorunlu nedenlerden dolayı çok eşli evlilik yaptıkları ve bunun yerel halkın tepkisine neden olduğu belirtilmiştir. Yerel halkın zaman zaman maddi yardımda bulunduğu ancak komşuluk ilişkisi kurmadığı saptanmıştır.

Akşit ve diğerleri (2016), Nevşehir’e bağlı Hisar köyüne zorunlu göç eden Suriyeli ailelerin köyde sürdürmeye başladıkları yaşamları üzerine, 23 yerli halk ve 25 Suriyeli olmak üzere toplam 48 kişiyle nitel yöntemler kullanarak yaptıkları araştırmada, Suriyelilerin yerli halkla sosyal karşılaşmaları, köy içindeki sosyal konumlarının biçimlenişi ve bunun zorunlu olarak dâhil oldukları emek ilişkisine etkisi ve bundan nasıl etkilendiklerini saptamıştır. Araştırma sonucunda Suriyelilerin eğitim, sağlık, barınma gibi temel yaşamsal haklara ulaşamadıkları, çocuklarının geleceğinden kaygı duydukları saptanmıştır.

Döner’in (2016), Hatay ilinde 57 katılımcıyla gerçekleştirdiği araştırmasında yerel halk ile zorunlu göç eden Suriye halkı arasındaki iyi ilişkilerin bozulma nedeni incelenmiştir. Suriyeliler ile yerel halk arasında en fazla yaşanan çatışma konuları arasında, Suriyelilerin düşük ücretle çalışması ve hayat pahalılığındaki artış olduğu belirlenmiştir. Çalışmada bir tarafı rahatsız eden sorunların diğer

taraf için farklı sorunlar teşkil ettiği, bu sorunların birbiriyle bağlantılı sorunlar yumağı oluşturduğu saptanmıştır.

Uludağ (2016) araştırmasında zorunlu göç nedeniyle Türkiye’ye gelen Suriyelilerin göç sürecinde yaşadıkları zorluklara karşı geliştirdikleri mücadele pratiklerini Ankara İli Altındağ İlçesi Önder Mahallesi’nde yaşayan Suriyeliler üzerinden incelemiştir. 9 kadın 6 erkek toplam 15 Suriyeli ile yapılan nitel araştırmada; göçün bir mağduriyet değil mücadele olarak görülebileceği, yaşamlarında pek çok olumsuz değişim ve zorluk olmasına rağmen, gündelik hayatın içinde mücadele ettikleri saptanmıştır.

Deniz, Hülür ve Ekinci (2016) Kilis ve Gaziantep illerinde yaşayan 100’ün üzerinde katılımcı ile gerçekleştirdikleri derinlemesine görüşmelerde, Suriyelilerin kent hayatına tutunmak için geliştirdikleri strateji ve taktikleri, zorluklarla başa çıkma yollarını saptamıştır. Geçimlerini sağlamak için aile içerisinde birden fazla kişinin çalıştığını, çocukların çalıştırıldığını ve bunun çocukların eğitim hayatını sonlandırdığını, Suriyeli esnafın yerel halka hitap eden mekânlar açmayı tercih ettiğini, kadınların dışarıda rahatsız edilmemek için yerel halkı taklit ederek giyindiğini belirlemiştir.

Özgür-Baklacıoğlu ve Kıvılcım (2015) zorunlu göç sonrası İstanbul’da yaşayan 30’u kadın ve 3’ü Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks (Lgbti) Suriyeli ile yaptığı çalışmada, toplumsal cinsiyet perspektifini temel alarak katılımcıların barınma koşulları, ekonomik durumları, aile yapıları ve çocuk işçiliği konularını ele almıştır. Ayrıca Türkiye’deki Uluslararası Koruma Mevzuatını toplumsal cinsiyete duyarlılık çerçevesinde incelemiştir. Geçici koruma yönetmeliğindeki aile tanımının çekirdek aileyi kapsadığı, oysa savaş nedeniyle eşlerini kaybeden kadınların anne baba veya kayınbaba veya kayınvalide ile birlikte Türkiye’ye geldiği ve onlarla yaşadığı, dolayısıyla tanımın bu kadınları kapsamadığı, ilaveten Suriyelilerin çok eşli evlilik yapmaları nedeniyle, bu tanımın ikinci ve üçüncü eş olan kadınları kapsamadığı belirtilmiştir.

Özkarslı’nın (2014) araştırmasında Suriye’den Türkiye’ye yaşanan göç hareketlerinden kaynaklanan enformel işgücünün varlığı Mardin ili örneğinde ele

alınmış, Mardin’deki Suriyelilerin enformel iş piyasalarına eklemlenme süreçleri ve şekilleri incelenmiştir. Araştırmada elde edilen saha araştırmasında Suriyelilerin bir kısmının, iç savaşın sebep olduğu ekonomik sebeplere dayalı olarak doğrudan iş olanaklarını değerlendirmeye yönelik göçlere dâhil olduğu, çalışma amaçlı gelen Suriyelilerden cinsiyet bazında erkek nüfusunun önde geldiği, bu grup içerisinde evli nüfusun oldukça fazla olduğu, Suriye’deki iç savaş nedeniyle eğitimini tamamlayamamış genç nüfusun göç sürecinde yer aldığı saptanmıştır.

Apak’ın (2014) araştırmasında Suriyelilerin uyum durumları, gelecek beklentileri, sosyo-demografik ve sosyo-ekonomik özellikleri Mardin ili çerçevesinde incelenmiştir. Araştırmada Suriyelilerin göç etmesinde etkili olan nedenlerin başında can güvenliği endişesi ve ekonomik sıkıntılar olduğu, Mardin’e uyum sağlamada zorluk yaşamadıkları, uyumun kolaylaştırılmasını sağlayan birçok faktörün olduğu bulunmuştur. Araştırmada katılımcıların büyük çoğunluğunun evli olduğu, yarısına yakınının hiçbir gelirinin olmadığı belirlenmiştir.

Koyuncu (2014) Konya ilinde gerçekleştirdiği çalışmada, zorunlu göç eden Suriyelilerin yaşadıkları sorunları, Konya’yı tercih nedenlerini, dil problemlerini, ihtiyaçlarını, beklentilerini, sosyal ve kültürel hayatlarını, Konya halkının Suriyelilere yönelik fikirlerini ve komşuluk ilişkilerini belirlemiştir. Suriyelilerin karşılaştığı en temel sorunlar arasında dil probleminin olduğu, dil eğitimi verecek kurum ve kuruluş eksikliği olduğu ve yerel halkın Suriyelilere mesafeli ve temkinli yaklaştığı bulunmuştur.

Seydi (2013) Suriye iç savaşının Suriyelilerin eğitim sürecine yansımalarını konu alan ve toplamda konunun uzmanı 15 Suriyeli akademisyen ve eğitimciyle (Elazığ, Eskişehir, İstanbul ve İngiltere’de ve ABD’de yaşayıp sıklıkla Türkiye’ye gelen) gerçekleştirdiği araştırmasında, Suriye savaşının uzaması sonucunda, bir neslin eğitimsiz kalma ihtimali olduğunu, Suriyelilerin Türkiye’de alacakları eğitimin Türkiye’yi yakından ilgilendirdiğini, eğitimin aksaması durumunda

bunun kısa ve uzun vadede Suriye gibi Türkiye için de öngörülmesi güç sonuçlar doğuracağını bulmuştur.

Pala (2013) 1990’lardan itibaren Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgesinde yaşanan iç göç sonrası Diyarbakır iline yerleşen kadınları konu alan araştırmasını 15 katılımcıyla gerçekleştirmiştir. Göç ve yeniden yerleşmenin kadınlar açısından ayır edici yönlerinin bulunduğu, göçün özellikle yaşam alanını, geçim ekonomisini, sosyal ve kültürel alanı ve dolayısıyla gündelik hayatı değiştirdiği saptanmıştır. Göçün, ekonomik nedenlerin de kaynaklık ettiği, sosyal ve kültürel sorunlar dizisi olarak belirlendiği araştırmada, para veya geçim araçlarını elinde bulundurmayan kadınların işsizlik, düşük ücretle çalıştırılma gibi konuları zorunlu göç sonrası dile getirmediği, göçle gelen ekonomik problemlerin ev içi şiddete neden olduğu saptanmıştır.

Buz (2006), İran, Somali ve Irak’tan gelen 40 zorunlu göç eden ile Ankara’da gerçekleştirdiği araştırmasında, zorunlu göç sürecinde kadınların erkeklerden daha olumsuz etkilendiklerini belirlemeyi ve göçte kadın deneyimini görünür kılmayı amaçlamıştır. Kadınların zorunlu göç nedenleri, göçü tek başına gerçekleştirme, sorumluluk ve rollerindeki artış, psikolojik olarak olumsuz etkilenme ve iş bulmada yaşanan güçlükler boyutunda zorunlu göç sürecinden erkeklere göre daha olumsuz etkilendikleri belirlenmiştir. Kadınların göç sürecine tek başına çıktığı, göç sürecinde aktif ve bağımsız oldukları, politik nedenler dışında gelenler için göçü erkek şiddetinden kaçmak için bir stratejisi olarak kullandıkları saptanmıştır. Kadınların göçe daha iyi uyum sağlamalarının olumlu bir boyut olarak görüldüğü araştırmada, toplumsal cinsiyet nedeniyle kadınlardan beklenen rol ve sorumlulukların arttığı ve çocukların yaşamlarında merkezi hale geldiği saptanmıştır.

Tekin-Yılmaz (2005) Hakkâri’nin kırsal gölgelerinden Van il merkezine göç eden kadınların, göç sürecinden etkilenme biçimlerini belirlemek amacıyla gerçekleştirdiği araştırmada, kadınların hem göç kararında hem de göç edilecek yerin seçiminde karar verici konumda olmadıklarını, göç sonrası sosyal baskı nedeniyle mekânsal hareketlilik yaşayamadıklarını, göç öncesi ekonomik

rahatlığa sahip olmalarına rağmen, göç sonrası yoksullukla karşı karşıya kaldıklarını saptamıştır. Evin geçimini sağlamakla yükümlü erkeğin iş bulamaması sonucu, evin geçiminin genç erkeklerin, kadınların ve çocukların sırtına yüklendiği belirlenmiştir.

Buz’un (2002) çalışmasında Türkiye’de BMMYK Ankara ofisine sığınma amacıyla başvuran, Avrupa ülkeleri dışındaki ülkelerden gelen ve başta Ankara olmak üzere Konya, Karaman, Isparta ve Burdur illerinde ikamet eden ve üçüncü bir ülkeye gitmeyi bekleyen zorunlu göç edenlerin sığınma sürecinde karşılaştıkları sorunlar incelenmiştir. Sağlık, eğitim, ekonomi, çalışma yaşamı ve uyum sorunlarının incelendiği araştırma 506 zorunlu göç eden ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda katılımcılardan, çocuklarından eğitimine devam edemeyenlerin %90.0 oranında olduğu, %80.6’sının herhangi bir sağlık sorunuyla karşılaştığında sağlık sorununu çözemediği, %69.6’sının herhangi bir gelire sahip olmadığı, %69.5’inin kısa süreli de olsa hiç çalışmadığı, %99.0’ının uyum ve sosyal ilişki kurma sorunu yaşadığı saptanmıştır.

Cesur-Kılıçaslan (2001) Ankara ilinde bulunan BMMYK’ya sığınma başvurusu yapan kadınlarla gerçekleştirdiği “Mülteci Kadınların Sorunları” araştırmasında, göç sonrası geniş ve çekirdek aile oranında düşme gözlendiğini, parçalanmış aile oranında ve aile reisi kadınların oranında artış olduğunu saptamıştır. Eşleri yanında olmayan kadınların, bazı sorunlarla karşılaştığı, en çok karşılaştıkları sorunlar arasında aile gelirini tek başına karşılama ve çocukların bakımını tek başına üstlenme konularının geldiği bulunmuştur. Zorunlu göç eden kadınların karşılamakta güçlük çektiği temel ihtiyaçları arasında sırasıyla; barınak, gıda, sağlık ve giyim olduğu belirlenmiştir.