• Sonuç bulunamadı

— ürünlerin kullanıcısı oion ve hizmetlerden yararlanan tüm özel ve tüzel kişilerin,

5. TÜRKİYE GERÇEĞİ

Tarih boyunca her devlet yönetim için gerekli olan başka pek çok kuralın yanısıra toprak-insan ilişkilerini düzenleyen bir kurallar bütününü de getirmiştir. Tüm bunlar yürürlükte kaldıkları süre içe-risinde yukarıda değinilen fiziksel çevrenin kapsamında düşünülme-lidir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmadan önce Türk toplumunun içinde yer aldığı Osmanlı Devleti'nde de toprak-insan ilişkilerini düzenleyen benzeri oturmuş kurallar bulunmaktaydı. İşte bu fiziksel çevreyi açıklamak, tasvir etmek üzere yukarıda açıklanan anlamda ve çağına göre oldukça ileri bir düzeyde olduğu savunula-bilecek bir bilgi yığını (defterler halinde) modeli daha 16. yüzyılın başlarında tasarlanıp uygulamaya konmuştur. Dahası, bu model çev-72

re ve ona ilişkin faaliyetler, savaşlar, vb. gibi büyük engellere rağ-men, bazı aksamalarla bile olsa, 400 yıl gibi uzun bir süre devam et-tirilebilmiştir. Bu da tasarımın gerçekçiliğine ve kendi içindeki tutar-lılığına ait güçlü bir kanıttır. Ancak, 19. yüzyılın sonlan ile 20. yüz-yılın başlarında, bir yandan bu model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin dünyanın başka toplumlarında kadastro için geliştirilmiş olanlarla eş anlamlı olmadığının teşhis edilmesi, öîe yandan yeni bir toplum yaratmak ya da Türk toplumunun yaşam biçiminde radikal değişik-likler yapmak üzere fiziksel çevreyi (ulusu ve yurdu) yeniden düzen-leme istek ve azmi, kadastroya daha çağdaş bir anlam getirerek bu-na ait model çevre ve obu-na ilişkin faaliyetlerin tasarımını o günlerin gündemine sokmuştur. Bu teşhis ile bu istek ve azim, Atatürk'ün ön-derliğinde Türk toplumunun ulus olma bilincini su yüzüne çıkaran ve hemen hemen her konuda çağdaşlaşma sürecine ilk ivmelerin verildiği (Cumhuriyetin resmen ilan edildiği) 1923 yılından! hemen sonra bir kararlılığa dönüşmüştür. Ancak, o gün için devlet örgütün-de yetki almış ve sorumluluk yüklenmiş kadroların (Atatürk ve arka-daşlarının) bu kararlılıklarının eyleme dönüşmesini bir süre erteleten bazı nedenler bulunmaktadır. Bunlardan -en önemli ikisi şunlardır :

a)Düşünülen anlamdaki kadastro konusunda o günlerde ülke dü zeyinde yeterli teorik ve pratik bir bilgi ve deneyim birikimi bu lunmamaktadır.

b)O günlerdeki mevcut fiziksel çevre, tasvir edilmek istenen de ğildir. Çünkü bir devrim mantığı içinde, toplumu oluşturan tüm sosyal kurumlarda radikal değişiklikler ve düzenlemeler öngö rülmekte, ülkenin en kısa zamanda bayındırlık hizmetleriyle do natılması düşünülmektedir. Gerek toplum, gerekse mekanda yapılacak bu değişiklik ve düzenlemelerin mevcudu temsil eden bir model çevre tasarımı yardımıyla gerçekleştirilmesi devrim mantığıyla uyuşmamaktadır, çünkü beklemeye tahammül yok tur. Bu yüzden, düşünülen anlamda bir kadastro için tasarımı ya pılacak model çevre ve ona ilişkin faaliyetler yeni oluşturulacak fiziksel çevreye (yeni bir ulus, yeni bir yurt) ait. olacaktır. Yani ilgili fiziksel çevre henüz ortada yoktur.

Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde çağdaş bir kadastro için model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımıyla ilintili olarak ilk yapılanlar bu erteleme nedenleriyle ilgilidir :

a)1925 yılında çıkarılan 3 maddelik 658 sayılı yasa ile Tapu Genel Müdürlüğü bünyesinde bîr kacksstro teşkilatı oluşturulmuştur.

Bu yasanın ana amacının Türkiye'de kadastro konusunda teorik ve pratik anlamda bir bilgi ve deneyim birikimini sağlayacak bir birim kurmak olduğu açıktır. Yoksa, bu birimi ülke düzeyinde ka dastro faaliyetlerini hemen başlatacak bir organizasyon olarak görmek yanıltıcı olur. Ayrıca, o günün üst düzeydeki devlet yet kililerinin olayı olabildiğince iyi kavrayıp algıladıklarını ve ger çekçi bir yaklaşımı yeğlediklerini gösteren bir kanıt da aynı yıl da yürürlüğe konan ve numarası 657 olan Harita Genel Müdür-Süğü'nün kuruluş ve görevlerine ilişkin yasadır. Yakından ince lenirlerse bu iki yasa bilgi ve deneyim birikimi bakımından hem mevcudu etkin kullanıma sunacak, hem de yenilerini kazandıra.-cak birbiriyle çok yakından ilgili iki teşkilatın temellerini atmak tadır. Bunlardan 658 doğrudan, 657 ise dolaylı olarak kadastro ile ilişkilidir. Kadastro için bir model çevrede harita ve planla rın oynayacağı rol düşünülünce 657'nin 658'i ne denli bütünle-diği kolayca anlaşılır.

b)Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşundan hemen sonra top lumu pek çok bakımdan değiştiren, yeniden düzenleyen ardarda bir dizi devrim yasaları getirilmiştir. Bunların içlerinde içerik yö nünden ve amaç bakımından toplumun yaşam biçimini en derin lerden etkileyenlerden birisi 1926 yılında yürürlüğe giren 743 sa yılı Türk Medeni Kanunu'dur. Bu yasa yukarıda söylenenlere gö re irdelenirse, kadastro için fiziksel çevrenin belkemiğini oluş turduğu görülür. Çünkü bu yasa, toplumsal kurumlarda öngörü len değişiklik ve düzenlemelerin (yeni bir ulusun toplumsal ku rumlarının) ana çizgilerini bizzat getirmektedir. Bir başka deyiş le, tasviri istenen fiziksel çevreye ilişkin pek çok somut gerçek bu yasa ile getirilmiştir.

1925 yılında 657 ve 658, 1926 yılında 743 sayılı yasaların yürür-iüze girmesi ile kadastro için model çevre ve ona ilişkin faaliyetle-rin tasarımı çalışmaları başlatılmıştır denebilir. 1930 yılında yürür-lüğe giren Tapu Sicili Nizamnamesi aslında bu çalışmaların bir ürü-nüdür ve çağdaş Türk toplumunun geleceğine dönük çağdaş bir ka-dastro için bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımında bir öncü belgedir. Nitekim aradan dört yıl geçtikten sonra 1934 yılın-da bir hafta arayla yürürlüğe giren 2613 sayılı Kayılın-dastro ve Tapu 74

Tahrirî Konunu ve 2644 sayılı Tapu Kanunu ile tasarımlanmış mode!

çevre ve ona ilişkin faaliyetler iyiden iyiye somutlaşmaya başlamış-tır. Daha sonra 1935 yılında yürürlüğe giren Kadastro ve Tapu Tah-riri Nizamnamesi ve 1936 yılında çıkarılan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri hakkındaki kanun iîe tcsarım ken-dince olgunlaşmıştır. Tasarımlanmış olan bu model çevre ve ona iliş-kin faaliyetler, herhangi bir değişikliğe uğratılmaksızın 15 yıla yakın bîr süre uygulanmış ve yürütülmüştür. Bu uygulama ve yürütmeler sırasında gözlenen bir boşluk 1950 yılında çıkarılan 5602 sayılı Ta-pulama Kanunu ile doldurulmaya çalışılmıştır. Daha sonra, ilk tasa-rımlanan model çevrenin özüne dokunmayan ama ona ilişkin faali-yetlerin tasarımlarında düzetme, tamamlama, vb. amaçlarla 1961 yı-lında 203, 1866 yıyı-lında 766, vb. yasalar çıkarılmıştır.

Tüm bunlar ve ilgili öteki belgeler ile uygulamalar geçmişin gfc-bal bîr değerlendirilmesi amacıyla incelenirse şu gerçekleri yakala-mak mümkündür.

a)Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşundan hemen sonra, bi linçli bir amaca dönük olarak, deneme-yanılma ve bir oranda hazır birisinin (İsviçre'ninki) uyarlanması yoluyla bile olsa çağ daş kadastro için sabırla, tasarımlanmış bîr model çevre ve ona ilişkin faaliyetler ve bunların uygulama ve yürütülmeleri, toplu mun mevcut sosyo ekonomik yapısı, bireylerinin, kurum ve ku ruluşlarının birikimleri, devletin olanakları, vb.'lerine ilişkin ger çekler göz önünde bulundurulunca, genelde olumlu karşılanmalı ve hatta takdir edilmelidir. Em azından bunların, kadastroyu top lum düzeyinde kurumsal kıstırdıkları, çeşitli çevrelerde azımsa-namayacak 'bilgi ve deneyim birikimi sağladıkları teslim edilme lidir.

b)Bununla beraber, yalnızca taşınmaz rrcıts! mülkiyetinin, güvence altına alınmasını amaçlayan bir tercih yapılmıştır. Bu tercihin sınırları içinde tasarımlanmış olan model ççevrenin, vergi refor mu, tarımsal ve endüstriyel kalkınma, arazi kullanımı, kentleş me, turizm, madencilik, ormancılık, vb. gibi ağdaş Türk toplu munun öteki güncel sorunlarının çözümünde ve mevcut toplum sal dinamizminin gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kaldığı ortaya çıkmıştır. Orman kadastrosu, halihazır harita, yapımı, vb.

gibi dinamik bir kadastronun kapsamı içinde olması gereken

ama bugün için kadastrodan bağımsız olarak yürütülmekte olan pek çok faaliyet, bu gerçeği olanca çıplaklığıyla sergilemektedir.

c) Ayrıca, görünen bu yetersizliğe rağmen mevcut model çevre, bir tercih sorunu olarak ele alınıp onun sınırları içinde kalınsa bile, ona ilişkin faaliyetlerin ayrıntılı tasarımintiia ve şimdiye ka-darki uygulama ve yürütmelerde yaygın ve kalıcı bir başarının sağlandığını savunabilmek güçtür. Çünkü, ortaya konmuş olan ürün ve hizmetlerin nitel ve nicel durumu hep yakınma konusu olmaktadır. Nitekim, çok çeşitli kaynaktan gelen aralıksız yakın-malar, Türkiye'de kadastroyu kamuoyu önünde bir sorun olarak hep gündemde tutmaktarır. Sağlanan üretimi ve sunulan hizmeti yoğunlaştırmak ve kaliteyi yükseltmek için alman iyi niyetli ön-lemlerin de her defasında arzulanan sonucu verememesine iki ana neden gösterilebilir. Bunların ilki ve asıl kökende olanı, il-gili fiziksel çevrenin zamana göre değişkenliğinden kaynakla-nan kadastronun dinamikliği ve sürekliliği ilkesinin, sınırları içinde kalınan mevcut model çevrenin ilk tasarımı sırasında ye-terince algılanamamış olması ve bu yüzden model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin dış müdahale olmaksızın kendi kendisini ye-nileme özelliğiyle donatılmamış olmasıdır. İkincisi ve daha yü-zeyde olanı ise, anılan bu boşluğun doldurulması amacıyla za-man zaza-man dış müdahalelerle alınan önlemlerin her defasında, bir faaliyeti oluşturan beş bileşen arasında yukarıda ısrarla vur-gulanmış olan sıkı ilişkinin yeterince dikkate alınmamasıdır. Ör-neğin kimi zaman bir tek yöntemin, kimi zaman yeni pazarlanan bir alet türünün, kimi zaman sezgilerle tasarlanan bir kuralın tüm sorunları çözeceği ve kadastroyu bilmem kaç yılda tamam-layacağına yürekten inanılmaktadır. Oysa verilmiş olan bu sü-relerin ilkinin üzerinden birkaç katı kadar zaman geçmiş olma-sına rağmen sorunlar artıp çeşitlenmektedir. Ayrıca kadastro-nun «tamamlanması» ya da «bitmesi» gibi bir kavram olamaz, ancak «ülkenin her yöresinde kadastro faaliyetlerinin başlatıl-masından söz edilebilir.

Önceki bölümlerde açıklanmaya çalışılan yaklaşımın ışığında geçmişe dönük bu değerlendirmelerden sonra ayrıntılarda geleceğe dönük tahminler yapmak ve öneriler sıralamanın anlamsızlığı orta-76

dadir. Geleceğe dönük tek tahmin yapılabilir. O dabugüne değin yeğ-lenmiş olan yaklaşık 'biçiminde ısrar edilmesi durumunda kısır dön-günün sürüp gideceği ve Türkiye'de yıllar sonra kadastronun yine bir sorun olarak gündemleri dolduracağıdır. Eğer Türkiye'de bugün için kadastro konusunda gerçekçi bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımının da bir tasarım sorunu olduğunun bilincine varılır ve yaklaşımda buna göre davranılmak istenirse geleceğe dö-nük bir öneride bulunabilir (Jaeques, R.-J.A. Pavvel, 1981). Bu öneri, ürünlerin kullanıcısı ve hizmetlerden yararlanan, uygulayıcı, araştı-rıcı kesimlerden kadastro konusunda olabildiğince bilgi ve deneyim birikimi sağlamış olan kişi ve kuruluşların katılımıyla Türkiye'de ka-ctastro için model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımının tasar-lanmasının (Rzevski, 1981) gerçekleştirilmesi biçimindedir. Buradan uzun, orta ve kısa vadeli hedefleri olan birkaç seçenek üretilebilirse, bunlardan politik ve ekonomik platformda tercih edilecekler üzerin-de asıl tasarıma başlanabilir. Türkiye'üzerin-de bu konularda oldukça çok bilgi ve deneyim birikiminin oluşmuş olduğuna ve anılan netlikte bir tasarımı gerekli olan en kısa süre içinde gerçekleştirebilecek potan-siyelin hem uygulayıcı hem de araştırıcı kurum ve kuruluşlarda ar-tık var olduğuna inanılmalıdır. Yeterki aralarında uzlaşmacı bir dil, anlayış ve toplum yararına dönük amaç birliği sağlanıp, eylemlerde koordinasyon kurumsallaştınlarak bu potansiyel harekete geçi-rilebilsin.

6. SONUÇ

Kadastro herşeyden önce bir uygarlık ürünüdür ve bir toplum-da katoplum-dastro için uygulanmakta ve yürütülmekte olan model çevre ve ona ilişkin faaliyetler o toplumun yaşam biçiminden bir kesittir.

Çağdaş bilimsel yaklaşımlar bunların tasarımında ne oranda etkili olmuşsa buradan çıkacak ürünler ve hizmetler de toplumun gereksi-nim ve beklentilerini o oranda karşılayacaktır. Daha önceki ile kar-şılaştırıldığında, genelde Türkiye'de kadastro konusunda böylesi bîr yaklaşımın Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda benimsenmiş olduğu gözlenir. Toplum ve Devlet ile ilgili o günlerin koşul ve olanaklarıy-la mevcut bilgi ve deneyim birikimine ilişkin gerçekler göz önünde

bulundurulunca benimsenmiş olan tasarımın genelde olumlu karşı-lanması gerekir. En azından bunun Türk toplumunda, kadastro olgu-sunu kurumsallaştırdığı ve kendisiyle ilgili 60 yıllık bir bilgi vs dene-yim birikimi sağladığı görülüp açık yüreklilikle takdir edilmelidir. An-cak, bu takdir duygusunun, anılan birikimin gerçekçi bir analizinin yapılarak bilimsel bir süzgeçten geçirilmesinden, içinde yaşanılan günlerin çağdaş bilimsel yaklaşımlarına hala uyup uymadığının öl-çülmesinden, bir başka deyişle toplumun kendi kendisiyle hesaplaş-masından alıkoymamalıdır.

Türk toplumunun geleceğini biçimlendirmekte küçümsenemeye-cek bir rolü olacak çağdaş bir kadastro için gerçekçi bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin tasarımında, anılan bu 60 yıllık birikim olumlu ve olumsuz yönleriyle mutlaka reğerlendirilmesi gereken bir hazinedir. Kadastroda öğretim, uygulama ve araştırma ilişkilerinin geçmişi ve geleceği buradan kendiliğinden bütün çıplaklığıyla çıka-caktır. Bu nedenle öğretim ve araştırma kurumlarıyla uygulama ku-rumlarının herhangi bir çağrı beklemeden çok sıkı bir işbirliğine girip gerçekçi analizler yapmaJarı gerekmeden çok sıkı bir işbirliğine girip gerçekçi analizler yapmaları gerekmektedir. Bu analizler, kadastro için bir model çevre ve ona ilişkin faaliyetlerin çağdaş vs rasyonel bi ratsarımında, gereken seçici, birleştirici, ayırıcı, vb. malzemeler hazırlayacaktır. Bir başka deyişle, şu anda öğretim ve araştırma kurumlarında tek boyutlu bir itibar gören gelişmiş ülke toplumlarında üretilmiş teorik ve pratik bilgiler, yöntemler, ara,ç ve gereçler, ancak bu malzeme ile birlikte bilimsel bir senteze ulaştırılabi-lirse Türk toplumu için en yararlı bir biçimde kullanılabilir. Sanayi tasarımı gibi bir kcvromın sözünün edildiği ve hatta, sistematik bir eğitiminin verildiği şu günlerde, dünün değil bugünün çağdaş anlayışında, tek boyutlu değil çok boyutlu bilimsel yollar apaçık ortadadır. Bu yüzden kadastroya ilişkin tasarımlarda bugüne değin duraksamadan başvurulmuş olan gelenekçi deneme-yanılma yolu çok zorunlu kalınmadıkça artık tarihsel gelişimlerin yazıldığı sayfalara bı-rakılmalıdır. Bununla beraber, kadastro konusunun özelliği nedeniyle ona ilişkin tasarımlarda deneme-yanılma yolunun zorunlu tek seçenek olduğuna inanılmış olunabilir. Ancak, bu inançla hemen eyleme geçmeden önce, deneme-yanılma yolunun çok boyutlu çağdaş bilimsel temellere oturtulması çabalarını da, gözden geçirmek gerekir (Popper, 1866, 1977, 1874; Magee, 1873; Rzevski, 1981).

78

KAYNAKLAR

A.koff, R.L. (1962) : The Scientific Method, New York, VViley.

Aksoy, E. (1975) : Mimarlıkta Tasarım, letim ve Denetim, Trabzon.

Churchmann, C.-R. Ackoff - E.L. Arnoff (1968) : Introduction to Operations Re-search, New York, VViley.

Cross, N. (1981) : Desing Method and Scientific Method, -Design : Science ; Method, Proceedings of the 1980 Design Research Society Confersnce (Edi-törleri : R. Jacgues ve J.A, Powel), VVestbury House.

Degerstedt, K. (1981) : Handling of Geodetic and Cartographic Data at the Na-tional Land Survey of Sweden, -Proceedings of the InternaNa-tional Sympo-sium Management of Geodetic Data (Editör : C.C. Tscherning), Koben-havn, 24-26 Ağust 1981.

Gregory, S.A. (1966) (Editör) : The Design Method, London, Buttervvrths. ^ Gürkan, O. (1982) : Jeodezide Veri Yönetimi, -Prof. Dr. Ekrem Ulsoy Jeodezi Simpozyumu, 9-10 Eylül 1982, Trabzon.

Jacques, R.-J.A. Powel 1981) (Editörler) : Design : S.ience : Method, - Procee-dings of the 1980 Design Research Society Conference, VVestbury House.

Jones, J.C. - D.G. Thornley (1963) (Editörler) : Conference on Design Methods,-Papers presented at the Conference on Systematic and Intuitive Methods in Engineering, Industrial Design, Architecture and Communications, Lon-don, September 1962, Pergamon Press.

Koçak, E. (1983) : Kadastral Haritaların Güncelliği ve Modern Teknoloji Olanak-ları, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Bölge Müdürleri Semineri, 21-23 Şubat 1983, Ankara.

Magee, B. (1973) : Popper, Fontana/Collins.

Olgaç, S. (1965) : Medeni Hukuk Mevzuatı, Hak Kitabevi, istanbul.

Özen, H. (1971) : Kadastro Bilgisi, KTÜ - Jeodezi Bölümü, Trabzon.

Özen, H. (1980) : Türkiye Koşullarında Koordinat Kadastrosu, KTÜ - İnşaat Mi-marlık Fakültesi, Yayın No. 118/31, Trabzon.

Popper, K.R. (1965) : The Öpen Society and its Enemies, Routledge and Kegan Paul.

Popper, K.R. (1972) : The Logic of Scientific Discovery, Hutchinson.

Popper, K.R. (1974) : Objective Knowledge : An Evolutionary Approach.

Rzevski, G. (1981) : On the Design of a Design Methodology, - Design : Scîen.e : Method, Proceedings of the 1S80 Design Research Society Conference, VVestbury House.

Tansuğ, B. - T. Uzel (1976) : Kadastro Tekniği, istanbul.

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası (1962) : Türkiye Kadastrosu Hakkında Rapor, Ankara.

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası (1963 a) : Harita, Tapu ve Ka-dastro Sektörü, Ankara.

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisten Odası (1963 b) : TBMM Üyeleri Gözü ile Kadastro Davamız, Ankara.

BÜYÜK ÖLÇEKLİ HARİTALAR İÇİN BİR BÖLÜMLEME ÖMERİSİ

Doç. Dr. Ergun UĞUR GEO Mühendislik

Bir sistem içinde çoğalan tüm teknik ürünlerin, saptanan sı-ralama ıkuralları uyarınca 'biriktirîlmeleri gerekir. Bu biriktirmenin gerçekleştiği yere klasik anlamda «arşiv», çağdaş anlamda «veri bankası» denmektedir. Arşiv statik ve durağan, veri bankası dina-mik ve devingendir.

Harita paftalarının ya da onları oluşturan değer dizilerinin de

Benzer Belgeler