• Sonuç bulunamadı

Sistem Karşıtı Olmayan Eleştirel Bir Yaklaşım

2. BÖLÜM: GÜNCEL SİVİL TOPLUM KAVRAMI VE BU KAVRAMI

2.1. Güncel Sivil Toplumun Kuramsal ve Kavramsal Temelleri

2.1.4. Sistem Karşıtı Olmayan Eleştirel Bir Yaklaşım

yöneticilerin direktiflerine göre hareket ederler. Dolayısıyla eleştiri oklarını üzerine çekecek olan eylemciler, bu politik sorumluluğu üstlenmeye her zaman hazır olmalıdır.

Çünkü birey kendi davranışlarının farkındadır ve davranışlarından sorumludur. Sivil itaatsizlik eylemcisinin farkında ve sorumlu duruşuna yapılan bu vurgu, önceki bölümlerde detaylıca anlatılmış olan toplumsal hareket kuramlarından kaynak hareketliliği teorisinin alt yapısıyla örtüşmektedir. Zira bu teori de bireyi kendi davranışlarının farkında olan ve bu yetisini toplum içinde de kaybetmeyen örgütlenebilir varlık olarak tanımlamaktaydı.

Toplumu, eşit bireyler arasındaki işbirliği olarak tanımladığımızda, haksızlığa uğrayanların bu duruma razı olmama istekleri son derece olağan karşılanır.

Demokrasilerde sivil itaatsizlik protestoları yasa karşıtı olmasına rağmen, anayasal sistemin devamlılığını sağlayan eylemlerdir. Adaletin korunması amacında olan bu direnişler, demokratik toplumlarda ya da adile yakın sistemlerde haksızlıkların giderilmesine önemli katkılarda bulunur (Rawls, 2013: 70).

Sivil itaatsizlik eylemleri bireylerin ve toplumun kendini sorgulayabilmesine vesile olur. Onların sivil toplumun alanı içerisine girmelerini sağlayarak siyasal alana yakınlaştırır ve karar alma sürecinde etkin bir hale ulaştırır. Sivil itaatsizlik eylemlerini özümseyebilen veya kabul edebilen demokrasi, gelişmeye açıktır. Bir diğer ifade ile kendini sorgulayabilen toplumun varlığı, bu varlığa alan açan devlet iktdarı tarafından desteklenmelidir. Protestolara ve direnme eylemlerine devletin ağır cezalarla karşılık vermemesi durumunda sivil itaatsizlik eylemleri demokrasinin bir parçası haline gelir ve sivil toplumun siyasal alanı şekillendirmedeki etkisi hayat bulmuş olur.

eylemleriyle ifade etme imkanı bulan bir sivil toplum yönünde olmuştur. Bu güncel sivil toplum kavramının kuramsal temellerinden biri de, kapitalizm karşıtı olmaması ancak kapitalist sisteme eleştirel bir dille yaklaşması şeklinde karşımıza çıkıyor.

Güncel sivil toplumun savunuları devlet etkinliğinin en aza indirilmesi ya da tamamen ortadan kalkması üzerine odaklanmaz. Zira dinamik bir sivil toplumun var olabilmesi ve siyasal alanı şekillendirici etkide bulunabilmesi için mevcut sistemin aksaklıklarını dile getirmesi ile beraber devletten bağımsız bir biçimde değer üretebilmesi gereklidir (Kaynar, 2009: 49, 52). Nitekim, günümüzde sivil toplum demokrasinin kazanımlarına sahip çıkarken aynı zamanda onu geliştirmenin vazgeçilmez oluşu üzerine odaklanır.

20 yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başlangıcı, birçok ideolojinin dinamik ve etkin politikalar üretememelerine sahne olmuştur. Zira liberalizm devlet etkinliğinin sınırlandırılarak bireyin siyasal sürece katılımını gerçekleştirmede, sosyalizm ise işçi sınıfının komünizme geçişini sağlamada başarılı olamamışlardır. Dolayısıyla toplumu kendi fikirleri doğrultusunda dönüştürmeye çabalayan düşünce sistemlerinin başarısızlığı; ne iktidarı ele geçirmeye çalışan, ne de sistemin bütününe ilişkin kökten bir değişim talebi olan bir sivil toplum kavramının biçim kazanmasına sebep olmuştur (Kaynar, 2009: 48, 49). Bir diğer ifade ile sivil toplum kavramı atık kapitalizmin ya da sosyalizmin savunuculuğundan uzak durarak, sistemin eksik yanlarının geliştirilmesini sağlamak yönünde bir tavır almıştır.

Sivil toplumun yeniden yapılandırılmasında sivil toplumu burjuvaziyle tanımlayan modelden, devletle toplumu sıkı biçimde birleştiren ya da tamamen ayıran yaklaşımdan ve salt kapitalizm eleştirisi yapılan söylemden uzak durulmuştur. Bu yeni kuram, günümüzde toplumsal hareketlerle hayat bulmuştur (Cohen ve Arato: 2013: 415). Öyle ya da böyle adil veya adile yakın bir sistemin varlığını koruduğu toplumlarda güncel sivil toplum, demokrasinin sekteye uğrama ihtimaline karşı her zaman tetiktedir. Ayrıca demokrasiyi kendine şiar edinmiş toplumlarda da sivil toplumun potansiyeli, siyasal sürece hakim hale gelen toplum aracılığıyla adaletsizliklerin önüne geçilmesinde vesile olacaktır.

Devlet ile birey arasındaki egemenliğin devredilmesine ilişkin tartışmayı aşan güncel sivil toplum, yönetimlerin demokratik bir yapıya ulaşması uğrunda fikirlerin tartışıldığı bir alan açmaktadır. Hedefi hukuk devletinin temel ilkelerini hayata geçirmek olan bu alanın amacı sistemi dönüştürmek değil, demokrasinin hakim olduğu bir yönetimi işaret etmektir.

Teknolojik gelişmeler ve özellikle elektronik haberleşme alanındaki ilerlemeler, bilgiye ulaşmadaki hızın yanı sıra bireyi devletin sınırlılığı fikriyle buluşturmaktadır.

Uluslararası toplumla birleşebilen birey, böylelikle evrensel boyutlara ulaşmakta ve sivil toplumu da evrenselleştirmektedir. Sivil toplum, ulus devlet sınırlarını aşmakta olduğundan, toplumlar sürekli olarak birbirileriyle iletişim ve etkileşim halindedir.

Dolayısıyla dünyanın herhangi bir yerinde vuku bulan bir gelişme, geçmişe oranla çok daha hızlı bir şekilde dünyanın başka bölgelerini de etkiler hale gelmiştir (Doğan, 2013:

357). Herhangi bir teknoloji, toplumsal hareketlerin belirleyeni olamaz (Castells: 2013:

197) ancak günümüzdeki bu etkileşim, kökten bir kapitalizm eleştirisi yapmayan toplumsal hareketlerin dünyanın farklı bölgelerinde ancak benzer biçimlerde cereyan etmelerini açıklar niteliktedir.

Küresel güç aktörü haline gelmiş olan sivil toplumum yansımaları ortak iyiyi amaç edinen sivil toplum örgütleri, toplumsal hareketler, protesto ve direnme eylemleri ile kendini göstermektedir. Günümüze dek genel kabul görmüş sivil toplum yaklaşımları devlet kontrolü altında olmayan alanlar ya da devletin kendisine belirlediği sınırlar dahilinde hareket eden bir sivil toplumu öngörürken, artık sivil toplum kuramı bu dar çerçeveden kurtarılmıştır. Zira sivil toplum, toplumsal-tarihsel süreçte ulaşılması gereken bir ideal olarak tezahür etmektedir (Demirel, 2013: 3, 5).

Sivil itaatsizliğin önemli koşullarından biri olan belirli ölçülerde adil ve demokratik bir düzenin varlığı ile birlikte bireyin nasıl bir hükümete saygı duyacağını ifade edebilme hakkı burada anlam kazanmaktadır. Mevcut anayasal düzene karşı çıkmayan güncel sivil toplum kavramı, devlet iktidarına karşı saygılıdır ancak hükümetin adaletsiz uygulamalarını eleştirme hakkını bireylere tanır.

Amacı var olan düzeni yıkmak değil düzeni daha yaşanabilir kılmak olan sivil toplum demokrasi, çoğulculuk, gelir adaleti, siyasal katılım, savaş karşıtlığı, daha temiz bir çevre, cinsiyet aytımcılığının önüne geçilmesi gibi konularda harekete geçer. Özgürce iletişime giren bireylerden oluşan çağdaş sivil toplum kuramında devlet ve toplum birbirini ötekileştirmez. Ne mevcut düzenin savunuculuğunu yapar, ne de devlet otoritesinin karşısında durur (Demirel, 2013: 82, 83, 86). Bu iki noktadan da uzak durarak eleştirel bir duruşla sistemin eksikliklerinden kaynaklanan adaletsizkikleri dile getirerek çözüm yolları arar.

Bu aşamada güncel sivil toplumun kuramsal temellerinin birbirileriyle ne kadar iç içe olduğu göze çarpar. Zira günümüzde sivil toplum ne devletten tamamen ayrı ne de onunla iç içe geçmiş durumdadır. Devletin kendisine demokratik biçimde ve hukuksal bazda alan açmasıyla ve siyasal sürece hakim hale gelir. Dolayısıyla devlet otoritesine karşı saygılıdır ancak tekil haksızlıklara karşı örgütlenebilir. Sistemin geneline husumet beslemeyen bu duruş, sadece demokratik biçimde sisteme dahil olmak ve haksızlıkların ortadan kaldırılması yönünde bir mücadeleye girişmek ister. Bu mücadeleyi sivil itaatsizlik eylemleri ve protestolar aracılığıyla yürüterken, farklı ideolojileri de bir araya getirebilir.

2.2. Kavramsal Temelleri ve Ortaya Çıkış Süreçleriyle Yeni Toplumsal