• Sonuç bulunamadı

SİYASİ FAALİYETLERİ

II. Osman’ın tahta çıkışının ilk aylarında İran ile Nasuh Paşa vasıtasıyla barış imzalanmıştı. Bu antlaşma Osmanlılara az bir zararla İran meselesini çözme fırsatı vermişti. II. Osman döneminin en önemli siyasi olayı Lehistan-Osmanlı ilişkileridir. Lehistan ile 1617 yılından itibaren bazı sebeplerden dolayı bozulmaya başladı. Olaylar sonucunda II. Osman, Özü Beylerbeyi İskender Paşa’yı Lehistan ordusu üzerine göndermiştir. 1620’de Lehistan ordusu hezimete uğratılmıştır. Bu başarı Genç Osman’ı cesaretlendirmişti ve Lehistan meselesini kesin bir sonuca ulaştırmak için bizzat sefere çıkmaya karar verdi. Genç Osman bir padişah olarak ordunun başında Hotin seferine çıktı, 1621’de Hotin kalesine ulaştı. Ordu içindeki karışıklıklar yüzünden Genç Osman Lehlerin barış isteğini kabul etmek zorunda kaldı. Genç Osman bu seferden sonra hem kalemiyye hemde askeriyye sınıfında önemli reformlar yapılması gerektiğini anlamıştı. Ancak bu idealler için yeterli bir kadroya ve bunları benimsetebileceği bir ortama sahip değildi.43

II. Osman döneminde Anadolu halkı, Celâliler ve ehl-i örf arasında zulüm altındaydı. İstanbul’da pahalılık ve kıtlık artmıştı, bu sebeple yeniçeri ve sipahilerin padişah aleyhindeki eylemlerini teşvik ediciydi. Oluşan ortam ve olaylar nedeniyle kapıkulu isyanı başlamakta gecikmedi. Yeniçeriler Sultanahmet meydanına yürüdüler. İsyancılar padişahın hocası ve kızlarağasının, vezir-i azam Dilaver Paşa, Defterdar Bakî Paşa ile Sadaret Kaymakamı Nişancı Ahmed Paşa’nın idamını istemişlerdi. Taleplerinin reddedildiğini ve elçilerinin tutuklandığını duyunca saraya girmiş ve hiçbir direnişle karşılaşmadan Enderun’a kadar ilerlemişlerdi. Padişah sarayın içinde “Mustafa’yı isteriz” nidalarını duyunca Dilaver Paşa’yı ve kızlarağasını isyancılara teslim etmiş,

yine de durum sakinleşmemiştir. Nihayet bir grup Şehzade Mustafa’yı bularak tellahlara padişahlığını ilan ettirmiş, diğer bir grup ise Genç Osman’ı ele geçirerek bin bir ceza ile sultanı önce orta camiye, oradan da Yedikule’ye götürerek burada feci şekilde öldürmüşlerdir.44

2.3. IV. MURAD (1623–1640)

I. Ahmed’in Kösem Mâhpeyker Sultan’dan 1612’de İstanbul’da doğan oğludur. II. Osman’ın feci şekilde öldürülmesinden sonra ikinci kez tahta çıkan I. Mustafa’nın dengesiz hareketleri üzerine annesinin gayretleriyle padişah oldu. Padişah olduğunda 12 yaşında olduğundan 1632 yılına kadar annesinin vesayeti altında bulunmuş, bu tarihten sonra devlet işlerini bilfiil ele almıştır. 1640 tarihinde tıpkı babası gibi hastalanarak 28 yaşında vefat etmiştir. Gençliğinde validesi Kösem Sultan onu devlet işlerinden uzak tutmak için eğlence ve hareme yöneltmiş, hediyeler vermek ve şenlikler düzenlemek suretiyle avutmaya çalışmıştır.

Hammer’a ait kayıtlarda Sultan Murad’ın “uzun boylu, dolgun yüzlü, beyaz tenli, siyah saçlı, gözleri büyük ve tehdid-amiz” olarak tarif edilmektedir. Eşine az rastlanan bir güç ve kuvvete sahip olduğu, bu nedenle sürat ve maharetle ok ve yay kullandığı, hatta attığı okla kalkanı böldüğü söylenir. Ata binmekte de mahir olduğu söylenilir. IV. Murad’ın dış görünüşüne de önem verdiği, II. Osman’ın aksine güzel ve gösterişli kıyafetler giymeyi sevdiği yazılmıştır. Mizaç gereği sert, heybetli, sinirli ve otoriterdir. Kaynaklar devlet işlerinde düzen ve disiplini sevdiğini, ihmal ve lakaytlığı şiddetle cezalandırdığını kaydederler. Hükümdarlığı sırasında sık sık tebdil-i kıyafetlerle sokaklarda teftişe çıkması ve suçlu bulduklarını cezalandırması piyeslere konu olmuştur. Dönemi Kadızadelerin etkisiyle, içki ve tütün yasağının en katı şekliyle uygulandığı bir dönemdir.

SİYASİ FAALİYETLERİ:

Tahta çıktığında, hazine yağmalanmış, bu nedenle “cülus” bahşişi dağıtılmamış, hazine ve maliye buhranlı bir dönemde idi. Sadarette olan Kemankeş Ali Paşa, padişahın çocuk yaşta olması ve valideye yakınlığından yararlanarak memuriyetleri açık arttırma ile tevcih etmiş, rüşvetsiz iş görmemeye başlamıştı. 1624’te Bağdat’ın İranlılar tarafından işgalini padişahtan gizlemesi idamına sebep olmuştur. Yerine Çerkez Mehmed Paşa’nın atanması olumlu bir gelişme olarak nitelendirilse de Valide Kösem Sultan’ın devlet işlerinde nüfuzunun hatırı sayılır olması idari buhranın bertaraf edilmesini geciktirmiştir.

Dönemde yaşanılan Abaza Mehmed Paşa isyanı yüzünden birçok vezir-i azam değiştirilmiştir. Zorbaları yatıştırmak için IV. Murad, Topal Recep Paşa’yı vezir-i azam yapmıştır. Recep Paşa, zorbaları saraya sokarak padişahın musahiplerinden Musa Çelebi ve diğerlerini teker teker öldürmeyi başarmıştır. Çevirdiği entrikalar sebebiyle hayatından endişe ettiğinden padişahı tahttan indirmeyi cüret etmiştir. IV. Murad artık tertipçi ve zorbaların başında Recep Paşa’nın olduğunu anlamıştır ve Recep Paşa’nın başını kestirmiştir. Recep Paşa’nın öldürülmesinden 20 gün sonra Sultanahmet meydanında toplanan zorbalar, ayak divanına davet edildi. Padişah zorba liderlerini yakalatıp öldürttü. İstanbul ve Anadolu da birçok zorba vezir-i azam tarafından katledildi. Sonunda idareyi tamamen ele almış memleketin her yerinde asayişi temin etmiştir.

Osmanlıdaki bu durumdan yararlanan İran şahı Bağdad’a saldırmış ve ele geçirmiştir. IV. Murad Bağdad’ın mutlaka geri alınmasını istemiştir. Bağdad seferine bizzat kendisi çıkmıştır. IV. Murad şahı savaşa zorlamak için İran içlerine yönelmiş, Tebriz hiçbir direnişle karşılaşmadan alınmıştır. Şah ortaya çıkmayınca padişah İstanbul’a dönmüştür. Murad’ın dönüşünü ve kışın gelmesini fırsat bilen şah Revan’ı geri almıştır. İran sorununu ciddiye alan Sultan Murad İran üzerine yeni bir sefere karar vermiştir. İstanbul’dan hareket eden padişah 76 günde Haleb’e varmış ve 16 Ekim’de Bağdad’ı kuşatmıştır. Şah yine sultanın karşısına geçememiş, Bağdad tamamen ele geçirilmiş ve bir daha kolay kaybedilmemesi için Sünnî Türkler burada zorunlu iskâna tabi tutulmuşlardır. Bu olay neticesinde 1639 yılında Osmanlı ile İran arasında Kasr-ı Şirin antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmanın en önemli taraflarından birisi geçerliliğini pek az değişiklikle şimdiye kadar sürdürebilmiş olmasıdır.

IV. Murad döneminde diğer bir dış sorun Venedikliler ile yaşanmıştır. Avlonya limanında demirlemiş olan donanmasının Venedik hükümeti adına faaliyette bulunan Marino Capello tarafından zorla götürüldüğünü öğrenen IV. Murad, limanın bombalandığını ve gemilerin kaçırıldığını duyunca çok hiddetlenerek Osmanlı ülkesinde bulunan bütün Venediklilerin idamını, ticari ilişkilerin kesilmesini ve Spalato gümrüğünün kapatılmasını emretmiştir. Venedik uzlaşmak için her yolu denemiş ve 1639 yılında antlaşmaya varılmıştır. Bu antlaşma sayesinde Osmanlılar Akdeniz’deki hâkimiyetlerini bir kez daha tescil ettirmiş oldular. IV. Murad döneminde Hindistan ile de bağlantı kurulmuş ve Hint elçileri huzura kabul edilmiştir. Bu durum padişah olarak IV. Murad’ın Osmanlı otoritesini tekrar uzak doğuya kadar duyurmuş olması açısından kayda değerdir.45

IV. Murad dönemi, âlim, şair, edebiyatçı, tarihçi vb. sahalarda yetişmiş fikir adamı ve sanatkârlar açısından Osmanlıların en dikkat çekici dönemlerinden birisi olmuştur.

2.4. I. İBRAHİM (1640–1648)

Sultan I. Ahmed’in 1615’te doğan en küçük oğludur. Annesi Kösem Mâhpeyker Sultan’dır. Kaynaklar onu fiziği bakımından ağabeyi Murad’a benzetmiş, karakterininse sinirli, çabuk konuşan, sabırsız birisi olduğunu yazmışlardır. Hammer onu anlatırken “ IV. Murad gibi zalim, I. Mustafa gibi meczup değildi; III. Murad gibi, bedeni kudretine huccet olmak üzere yüz evlat bırakmadı; tarihte onun namını belirleyen sadece dizginlenemez safahatıdır” demektedir. Sultan İbrahim şehzadeliğinde iyi bir tahsil görmemiş, bilakis her gün öldürülmek korkusuyla bir hücrede sürdürdüğü yaşamı sinirlerini bozmuştur. Onun bu ruh hali kendisine haksız yere deli denmesine sebep olmuştur.

Sultan İbrahim, saltanatın ilk dönemlerinde gayet makul bir insan portresi çizmiş hatta kendisine büyük ümitler bağlamıştır. Girit seferi hazırlıklarının ciddiyetle yürütülüp yürütülmediğini bizzat takip etmiş, tersaneye sık sık giderek çalışmaları izlemiş, çalışanları teşvik etmiş, Anadolu’nun ve Rumeli’nin her yerine emirler göndererek Girit seferi için hazırlıkların ciddiyetle ve süratle yapılmasını emretmiştir. Bunlardan başka saltanatının ilk yıllarında Kemankeş Kara Mustafa Paşa’yı vezir-i

45 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III. Cilt, II. Kısım, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1982, s. 280-281; İnal, a.g.e., s.307-311.

azamlıkta bırakması, bürokraside ve devletin teşkilatında adli, mali, idari ve askeri düzenlemelerin yapılmasını emir ve takip etmesi hakkındaki ruh hastası, sefil ve benzeri yakıştırmalarla tezat teşkil etmektedir.

Sultan İbrahim Kösem Sultan’ın bir tertibi ile tahttan indirilmiştir. Tahttan indirilen padişah küçük bir yere hapsedilmiş daha sonra öldürülmüştür.

SİYASİ FAALİYETLERİ:

IV. Murad’ın 1638 yılında iş başına getirdiği Kemankeş Kara Mustafa Paşa’yı değiştirmeyen Sultan İbrahim isabetli bir icraat yapmıştır. Böyle davranarak son yıllarda her tahta çıkışta yaşanan saray için hizip çalışmalarının yaşanmasına engel olmuştur. İlk önce İran ile imzalanan Kasr-ı Şirin antlaşması hükümleri karşılıklı olarak tekid ve teyit etmiştir.

Avusturya ile kesin uzlaşma sağlanmadığı için askıda bulunan sorunlar çözüme kavuşturularak Zitvatoruk antlaşmasına yedi yeni madde eklenmiştir. Son senelerinde ise Don Kazakları’nın eline geçmiş olan Azak kalesinin geri alınması için faaliyetlere başlanmış, yapılan seferle kale düşürülmüştür. Bu sayede Rusların Karadeniz’e inmesi yarım asır geciktirilmiştir.

İbrahim döneminde en önemli dış gelişme Venedik ile ilişkilerde yaşanmıştır. Sünbülağa vakası adı verilen bir olay 1644 yılında Osmanlı Venedik ilişkilerini bozmuştur. Maiyeti ve hazinesi ile bir haç kervanı ile giderken Girit açıklarında Malta korsanları tarafından yolları kesilmiş ve malları yağmalanmıştı ve bu bir harb sebebiydi. Ayrıca Girit adasının stratejik bakımdan önemli bir yerde olması sebebiyle Osmanlılar I. Ahmed’den beri adanın fethini düşünmekteydiler. Aynı zamanda bir korsan yatağı haline geldiğinden Mısır, İstanbul ticareti için bir tehdit içeriyordu. Dolayısıyla Sünbülağa vakası bir bahaneydi ve IV. Murad’ın toparladığı donanma ve ordu için kolay bir sefer olarak değerlendirilmişti. Sonuç olarak Venedik’e karşı savaş ilan edildi. Ancak Girit’in en muhkem kalesi olan Kandiye’nin kuşatması uzadıkça uzadı tam 24 sene sürdü. Sultan İbrahim döneminde Girit Osmanlı ordusunun ve donanmasının talimhanesi haline gelmişti. Hanya’nın fethiyle Osmanlı Girit adasına ayak basmış bu da Osmanlı Venedik savaşlarının başlamasına sebep olmuştur. Savaş kısa zamanda Dalmaçya, Mora, Girit ve Boğazlara yayılmıştır. Fetih 1669 yılına kadar uzamıştır. Sultan İbrahim’in saltanatının ilk yıllarında mali ve idari önemli reformları vardı. Bunların arasında tasarruf amacıyla yeniçeri ve sipahilerin sayılarının azaltılması,

vergilerin düzenli toplanması ve sikke tecdidi gibi tedbirler vardı. Ancak bütün bu tedbirler artan devlet ve saray harcamalarını karşılamaya yetmedi. Mali bunalım yüzünden rüşvet yaygınlaşmış, Varvar Ali Paşa örneğinde olduğu gibi devlette isyanlar patlak vermiştir.46 Sultan İbrahim’in hareme düşkünlüğü ve devletin kötü gidişatı üzerine Valide Sultan’ın onayı ile 1648’de tahttan indirilerek yedi yaşındaki oğlu Şehzade Mehmet tahta geçirilmiştir.

2.5. IV. MEHMED (1648–1687)

IV. Mehmed Sultan İbrahim’in 1642 yılında Hatice Sultan’dan doğma oğludur. Kösem Sultan’ın içinde bulunduğu bir askeri ayaklanma sonucu tahta çıkarılmıştır. Kaynaklar onu orta boylu, beyaz tenli fakat güneşten yanık çehreli, ata çok bindiği için öne mütemayil duruşlu olarak tarif etmektedir. Tarihçiler av merakı yüzünden kendisine avcı lakabını uygun görmüşlerdi. Tahta çıktığında küçük yaşta olduğu ve vesayet altında bulunduğu için iyi bir eğitim almamış fakat sarayda ihtimamla büyütülmüştür. Gerek büyük annesi gerekse de darbeci ocak ağaları onu devlet işlerinden uzaklaştırarak bağımsız bir şekilde devleti idare ettiklerinden devlet işlerine uzak durmuştur.

Hammer, IV. Mehmed’i yeryüzünde “Allahın gölgesi unvanını temsil etmekten uzak…” , “halkına yorulmak bilmeyen bir avcının hikâyesinden başka bir şey bırakmayan bir padişah” olarak tanımlar.

Sultan Mehmed, 1656 yılından itibaren Köprülüler’i sırasıyla vezirliğe getirmekle çok isabetli bir karar vermiştir. Kaynaklarda satır aralarında kaydedilen bazı olaylar onun aslında devlet işlerine duyarsız kalmadığını da ortaya koymaktadır. Girit seferinin uzamasına çok üzüldüğü ve Kandiye’nin fethini gerçekleştirmek için Rumeli’den bizzat sefere iştirak etmesi bunun kanıtıdır. Son senelerini av partilerini düzenlemekten vazgeçerek altı cephede savaşarak geçirmiştir.

Kadızade Mehmed Efendi, radikal görüşlere sahip bir tarikatın üyesi olarak padişahın şahsiyetinin oluşmasında etkili olmuştur. Bu tarikatın etkisinde kalarak kahvehaneleri kapattığı, içkiyi yasakladığı, şehirdeki oyunu ve çalgıcıları küreğe koydurduğu bilinmektedir. Fakat bütün bunlara rağmen merhametli, duygusal, cömert, iyi bir fiziğe sahip ve keskin bir nişancı olduğu da rivayet edilmektedir. Âlim birisi

değildi fakat onları himaye etmekten geri durmazdı. İyi kalpli, merhametli ve kan dökmeyi sevmeyen bir kişilikte olması nedeniyle kendisine karşı entrika çevirenleri sezememiştir. Batı cephesindeki mağlubiyetler, asker arasında huzursuzluk yaratmış ulufelerin verilememesi tahttan indirilmesinin şartlarını hazırlamıştı. Buna engel olamayacağını anlayan padişah, oğlu Mustafa’nın tahta geçirilmesini istemiş fakat Şehzade Süleyman’a biat edilmiştir. Böylece sultan 46 yaşında tahttan indirilmiş ikamete mecbur tutulduğu Edirne sarayında 1693 yılında ölmüştür. Altı zevcesi tespit edildiği halde kadından çok ava düşkün olduğu bir gerçektir.

SİYASİ FAALİYETLERİ:

Tahta ilk çıktığında 7 yaşında bir çocuk olması sebebiyle devlet işlerini vezir-i azam Sofu Mehmed Paşa yürütüyordu. Ancak gerek devlet işlerine müdahale eden ağalar gerekse Büyük Valide Kösem Sultan yüzünden otorite tesis etmekte güçlük çekmiştir. Devletin ve memleketin siyasi, sosyal ve ekonomik durumu da hiç iyi değildi. Sofu Mehmed Paşa mali işlerde tecrübeli bir devlet adamı olduğu için önce harcamaları kısıtlayarak denk bir bütçe sağlamaya çalıştı. Saray harcamalarını sınırlı tuttu, gümrük, tuzla gibi mukataalardaki görevlilerin beraatlarını yoklattırıp hak etmeyenlerin beraatlarını vermediği gibi beraatlarında istihkaklarını azalttı. Sofu Mehmed Paşa’nın bu tedbirleri saray ağaları, Büyük Valide ve Valide Sultan’ın eleştirilerine neden oldu. Sipahi ulufelerinin ödenmesinin gecikmesi de eklenince İstanbul’da büyük bir buhran ortaya çıktı. Sipahiler acemilerinde katılımıyla Sultanahmed Camii etrafında toplanarak isyana başladılar. Şeyhülislamın haklarında katledilmeleri doğrultusunda fetva vermesi sipahileri iyice galeyana getirdi. Ardından gelişen olaylar sonucu vezir-i azam ve şeyhülislamın yeniçerilere sığınması bu defa sipahi ve yeniçeri çatışmasına yol açtı. Bu isyanda yeniçeriler galip çıktı ve nüfuzları arttı. Tarihe “vak’a-i vakvakiye” olarak geçen çınar vakası olayı da bu dönemde gerçekleşmiştir. Devletin kötü gidişatı yüzünden isyan eden asiler IV. Mehmed ile görüşmüş, padişahın devlet işlerini üstlenebilecek yaşa geldiğini ve devlet işlerine bizzat el koymasını talep etmişlerdir. Genç padişah işin ciddiyetini anlayıp önlemler almış, saraydan firar edenler yakalanarak Sultanahmet’deki meşhur çınar ağacına asılmışlardır.