• Sonuç bulunamadı

SEZAİ KARAKOÇ’UN ORTADOĞU HAKKINDAKİ BAZI ŞİİRLERİ:

A. MODERN DÖNEM ARAP DÜNYASI VE TÜRKİYE’NİN SİYASİ SOSYOKÜLTÜREL

A.2. MODERN TÜRK ŞİİRİ

2.2. MODERN TÜRK ŞİİRİNDE ORTADOĞU’YU ELE ALAN BAZI ŞAİRLER

2.2.1. SEZAİ KARAKOÇ’UN ORTADOĞU HAKKINDAKİ BAZI ŞİİRLERİ:

1933 yılında doğan Sezai Karakoç; yirmi yaşındayken yazdığı “Ötesini

Söylemeyeceğim” başlıklı şiirinde Fransa’nın, Kuzey Afrika’da ve özellikle Tunus ve

Cezayirde’deki uygulamalarına, zulmüne, politikalarına itiraz eden, karşı çıkan dizelere yer vermektedir. “ Bay Fransız”, “Bay Yabancı” ve “Medeni Adam” hitaplarıyla on yaşındaki Tunuslu bir kız çocuğunun ağzından bir konuşma, seslenme formuyla kurulan şiirde, naif betimleme ve öykülemenin yanı sıra sert ve açık ifadelere de rastlanmaktadır:243

Cezayir’de bulunan Fransızların ülkeyi terk edip gitmelerini istemekte olan şair şu mısralarla seslenir:

...

Hiç kimsenin bilmesine imkân yok

İmkân ve ihtimal bile yok sizin bilmenize Bay Yabancı Ve yağmur yağıyor ben bir şeyler olacağını biliyorum244

Sizin def olup gitmenizi istiyorum işte o kadar Ali de istiyor ama söylemekten çekiniyor.245

...

243 ERDEM, Ali, Şiirimizde Ortadoğu, Temmuz Yay., İstanbul 2016, s. 38.

244 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), Diriliş Yay., İstanbul 2014, s.46. 245 a.e., s. 47.

Sezai Karakoç ‘Kutsal At’ şiirinin şu mısralarında: “Yurdunu sevenlerin,

Gözlerini kimse bağlamaz, At üstünde can verirler” Cezayir’de yaşanan savaş

sonucunda yurdunu seven bir insanın canı pahasına yurtlarını savunduklarına, hiçbir şeyden korkmadan hareket ettiklerine ve canlarını feda ettiklerine vurgu yapar:

KUTSAL AT

I.

Yurdunu sevenlerin Gözlerini kimse bağlamaz At üstünde can verirler Atla birlik güneş doğarken

Ve yaşar Cezayir246

Fransa halkının sömürgesi altında kalan Cezayir’de katliamların olduğuna değinen şair, Cezayir halkı kadar kimsenin acı çekmediğini, diğer ülkelerin de bu konuda kayıtsız olduklarını söyler:

II.

Ölüler evlerden Çıkmaz girer

Gençlik açlık masalı Kadınlar Cezayir’de Fransa anlamıyor Cezayir’de atların Gördüğünü kimse görmedi Kimse bu ölümlerle Cezayirli gibi Ve Cezayirli kadar Ölmedi 247

Her şeye rağmen Cezayir’in yaşadığını savunan şair, oraya gitme özlemi içinde olup şehri tasvir etmiş ve ordunun ne kadar güçlü olduğunu şu mısralarla anlatır:

Ama Cezayir yaşıyor Gidelim gidelim Cezayir’e Dağları kıvrım kıvrım şehir Ölümü ikiye bölen nehir Ordu akar aşka kine ve zafere (1957)248

1960 tarihinde yazdığı “Çocukluğumuz” adlı şiirinde; çocukluğunda hayalini kurduğu Bedir’e, Hayber’e ve Mekke’ye duyduğu özlemi ve kurmuş olduğu hayallerinin yok oluşuna hüzünlendiğini ifade eder:

...

Peygamber’in günümüzde küçük sahabileri biz çocuklardık Bedir’i, Hayber’i, Mekke’yi özlerdik, sabaha kadar uyumazdık

Mekke’nin derin kuyulardan iniltisi gelirdi

Kediler mangalın altında uyurdu Biz küllenmiş ekmekler yerdik razı İnanmış adamların övüncüyle Sabırla beklerdik geceleri

Şimdi hiç birinden eser yok Gitti o geceler o cenk kitapları

247 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 85.

Dağıldı kalelerin önündeki askerler Çocukluk güzün dökülen yapraklar gibi (1960)249

Şair, Kış Anıtı adlı şiirinde “Şam ve Bağdat kırklara karışmıştır, Elde kala

kala Mekke ve Medine kalmıştır, O da yarım kalmıştır” mısralarıyla Şam ve

Bağdat’ın artık yok olmasına, elde sadece Mekke ve Medine şehirlerinin kalmasına ancak onların da bir gün yok olmasına iç geçirmektedir. Şiirin diğer mısralarında, Urfa ve İstabul’u o şehirlerden ayırt etmeyen şair Avrupalıların bu şehirlere göz diktiğini dile getirmiştir:

KIŞ ANITI

...

“Şam ve Bağdat kırklara karışmıştır Elde kala kala Mekke ve Medine kalmıştır O da yarım kalmıştır

Urfa ufala ufala

Bir pul olacak çarpık balıklar üstünde Belki bir tuz bulutu

İstanbul’a küflenmiş

Bir Avrupa akşamı dadanmıştır Eski şehirlerin kimi göğe çekilmiş250

Babil’i yaz yağmurlarına benzeten şair, Lut şehrini gök gürültüsüne, İskendireyi ise bardaktan boşalan suya benzetmiştir. Isparta’da ki soğuğun bitmemesini Kudüs’te yaşanan çilelerin son bulmayışına, kış kadar dondurucu etki yapmasına bağlamıştır:

249 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 98. 250 a.e., s. 160.

Kimi yedi kat yerin dibine batmıştır

Yavaş yavaş çiseleyen yaz yağmuru Babil’dir Lût şehri ansızın gelen gök sesidir

Bardaktan boşanan İskenderiye’dir

Isparta bir güz kırağısı Kudüs bitmeyen bir kış251

...

Sezai Karakoç’un Hızır ile yapmış olduğu yolculuğu ele aldığı şiiri ‘‘Hızırla

Kırk Saat’’ adlı kitabında, Mevlana ve Şems’in karşılaşmalarına değinerek Şam’ın

ilim ve kültür şehri olduğuna da vurgu yapmıştır. Bunun yanısıra Ortadoğu coğrafyasında önemli yere sahip olan onlarca ülke ve şehirlerden de bahsetmiştir. Kudüs, Mekke, Medine, Bağdat gibi ülkelere de değinmiştir. Bunun yanı sıra kendi memleketinin şehirlerine de değinen şair hepsini aynı coğrafyada nitelendirmektedir. Şam ile şiirin’e başlayan şair; Mevlana ve Şems’in karşılaşmalarını, sonra buluşmalarını, Şam’a olan hasretini ve Mevlana’nın mesneviyi nasıl yazdığını şu mısralarla ifade etmektedir:

HIZIRLA KIRK SAAT

Şam’dayız

Mevlâna ve Mesnevi Muhyiddin ve Yasin Şems ve Füsus Şems nasıl değiştirdi

Bengisu sarnıçlarından geçirerek Mevlâna Celâleddin’i

Ve Yasin bir delikanlı biçiminde Ağır ölüm hastalığında

Nasıl iyileştirdi İbn-i Arabi’yi

Mekke çatısında Füsus’un ve Fütuhat’ın yapraklarını ayıklayan Güneşin yağmurun ve rüzgâr’ın yardımcısı kimdi

Şam çarşılarında Şems’e rastlamadı mı Yol bir kıyısında o öbürü bir kıyısında Şems bir soruydu

Bir cevaptı Mevlana Benziyorlardı bir arada

Kişinin kendisiyle yaptığı bir konuşmaya Muhyiddin’in İbnürrişd’e dediği gibi Bir evet bir hayır demedi Mevlâna Hep evet dedi Şems’e bu konuşmada

Şam çarşılarında Mevlâna Aradı durdu Şems’i252

Bir yitirip bir buldu Şems’i Şems bir bengisuyu O’na253

Mevlâna Şam’da Muhyiddin’le konuştu Ona Şems’i sordu

Muhyiddin kabrini açarak

Sabır kitabından bir yaprak çevirerek Şems’in kendisini gösterdi

Sonra yorgun bir Şam öğlesinde Sıcakta çekirgeler kavrulurken

252 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 230. 253 a.e., s. 231.

Çömeldi bir su kıyısında

Hızır’ı gördü alı yeşili gördü suda Şems’i gördü ve buldu kendini

Şam çarşılarında Şems alındı Mevlâna’dan Kendisine Mesnevi verildi

Gökten bir kartal geçse Ve yere düşse gölgesi

Bu acaba, Şems’in mi gölgesi

Yerin altından gelirse Bir su şrıltısı sesi Bu ses Şems’in mi sesi

Çöllerde kumda varsa Kızgın bir ayak izi Bu iz Şems’in mi izi254

İşte böyle böyle kurdu Mesnevi’yi Şems’in ayrılığı

Dudaklara dokunup da Ağza konamayan Bir bengisu gibi255

254 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 231. 255 a.e., s. 232.

Bir başka mısrada şair, Bağdat’ın İslȃm coğrafyası için na kadar çok önemli olduğuna vurgu yapar ve Bağdat’ın yaşadığı çilelerden yakınarak, onun için bir şeyler yapma gayretindedir. Şair şiirinde Hallac-ı Mansuru da konu alarak onun Kur’an okumasından bir ışık alma umudundadır:

Bağdat’tayız

Dönüp duruyoruz yırtıcı kuşlar gibi Çevresinde bir darağacının

Kopabilir miyiz acaba Etinden çileli etinden

Döğmeli ciğerinden bir parça Hallac-ı Mansur’un

Kur’an okuyan yüreğinden Bir ışık kapabilir miyiz 256

...

Türkiye ve bazı Arap beldelerini bir bütün olarak ele alan şair, tüm İslam coğrafyasını bir arada vermiştir:

Mursiye’de Tunus’ta Mısır’da Kudüs’te Mekke’de Konya’da Malatya’da Şam’dayız

Yolları bir urgan gibi

Ayağına sarmış Muhyiddin’iz Güneş hep arkada biz öndeyiz257

...

(HIZIRLA KIRK SAAT)

...

256 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 233. 257 a.e., s. 235.

Kudüs’ün manevi olarak değerine vurgu yapan şair, Peygamberlerin orda bulunuşlarını ve her birinin o kutsal topraklarda mekân edindiğini, Kudüs’ün bir yanının barış bir yanının ise ateş olduğunu şöyle dile getirir:

...

Kudüs’te

Hazırlandı kaya

Yerden yükselmeye bir parça Ata binen Suvariye

İlk dayanak ve ilk adak

Şehit gidişine kasaba taşlarının katılışı

İsa da gelmişti

Arkasında bir fosfor çizgisi Musa da gelmişti

Mermer levhalar dikilmişti İbrahim de gelmişti

Çevresi ateş bir çemberdi Zeytindi sağı Kudüs’ün Solu volkandı

Yusuf da gelmişti

Sağ yanında Bünyamindi Süleyman da gelmişti

Gelişini kadim bir karınca bildirmişti Dâvud da gelmişti

Yankılanmıştı

Gür bir demir sesiyle Mescid-i Aksâ’da

Ayak sesi

Eyyûp da gelmişti Kudüs iyileşmişti258

...

Şiirin başka mısrasında şair, Bizans sarayında kadehin kırılması ile Kudüs güneşinin sönmesine onun işgal edilişine yakınmakatadır:

...

Bizans sarayında Kristal bir kadeh kırıldı

Bozuldu durdu Güneş saati Kudüs’te259

...

Şair, Kudüs’ün işgal edilmesi sonucunda Kudüs’de başka bir bayrağın dalgalandığını ve oranın İsrail askerleri tarafından işgaline gönderme yapmış. Kudüs’ü işgal eden askerlerin sevinç içinde mabedlerine kavuştuklarına değinmiştir:

Kudüs’te bayrak değişimi Ağlama duvarından Ağlayarak çekilen

Gülerek yaklaşan asker mevsimi 260

...

İsrail’in yapmış olduğu kıyımları anlatan şair, doğudan başlayan acının devam edişini, Filistin’den intikam almak isteyen İsrail’in intikam peşinde olmasına, halkın direnişine vurgu yaparak, kıyametin işaretlerinden bir kaçına değiniyor: “Gök

yarılmadan, Su çekilmeden, Anne unutmadan yavrusunu, Dağlar atılmadan, Bunlar

258 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 261. 259 a.e., s. 269.

mıdır kıyametin işareti” diyerek Filistin’de yaşanan bu olayın bir nevi küçük kıyamet

olduğuna da dikkat çekmiştir:

...

Kan ve savaş öpüştürüyor Filistin’de İsrail

Ve ekmek adına toprağa atılan öç tohumu Doğudan başlayarak

Büyütüyor karamuğunu Buğday susuyor

Konuşuyor karamuk kuşağı Gök yarılmadan

Su çekilmeden

Anne unutmadan yavrusunu Dağlar atılmadan

Bunlar mıdır kıyametin işareti Doğan gün diyor yakın

Batan gün diyor yakın Akşam tanığım diyor Gelecek olana 261 ...

Savaş ve kargaşa içinde olan kentlerin mutlu olamadıklarını söyleyen şair, kazanılan zaferin ; Babil, Mısır, Kudüs ve Mekke’den yükselen bir nida oluşunu şöyle ifade etmektedir:

Samanyolu Destanı

Mutluluk ne mümkün o kentin insanlarına Zafer takıdır kurulmuş geceden geceye

Babil’den Mısır’dan Kudüs’ten Mekke’den yükselen Gökyüzünde bir mıknatıs gibi dönen262

...

Şair, Bağdat, Şam ve Kudüs’ü kurtarma çabası içindedir. Bağdat’ın yok olmasına aynı zamanda Şam’ında kızıl bir akşama bürünmesine içerlenmektedir. Kudüs’ü, Mekke topraklarına taşıma umudu içinde olan şair şunları dile getirir:

Taha’nın bir kavis görmesi

...

Bir deve de Bağdat’ı lokma lokma yutan

Bir hörgücünde Şam bir hörgücünde kızıl bir akşam Kudüs’ü Mekke’ye taşıyacak bir deve bulsam Dicle’de suvarsam onu Fırat’ta yıkasam

Kızılırmak toprağından kına sürsem saçlarına 263

...

Şair, nöbet tutan düşmanların bir gün surun taşları gibi donacağına, Yahya peygamberin müjdeli haberi alması gibi Kudüs’ün bir gün kurtuluşuna ve bu kurtuluş haberinin de çocuklarda yankılanacağına vurgu yapar:

Çile ...

Surun taşları gibi donmuş nöbetçiler

Yahya’nın üstünde bir haberi sabırsızlıkla bekleyen gece Ağızdan ağıza Kudüs’ü aşacak haberi

Roma’yı sarsacak haberi Çocuklarda yankılanacak 264

262 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 305. 263 a.e., s. 307.

...

Batı illerinin ismini anmaya korktuğu, Bağdat, Şam ve Kudüs’de bir gün zafer güneşinin doğacağını, kutlu din topraklarının bir gün aydınlığa kavuşacağını şair şöyle ifade eder:

GÜL MUŞTUSU

...

Hiç görmediği büyük şehirlerde Bir şey olacak biliyor ama ilerde Bağdat’ta Şam’da Kudüs’te İsmini söyleyemediği

Söylenmesi âdeta yasak olan Batı illerinde

Güneşin battığı yerlerde

Kaynayan bir cehennem gibi coşarak Işıklı ve kutlu din toraklarını

Toza dumana ve kana boğan O yerlerde265

...

Şair, tüm İslam coğrafyaları için Allah’a niyazda bulunmakta, peygamberlere ve erenlere seslenerek, diriliş sancağını taşıyacak olan insanların, şehit gömleklerini giyinip kazanılacak olan topraklara gül dikmesini önerir:

...

Mekke’ye Medine’ye Şam’a Kudüs’e Bağdat’a İstanbul’a

Semerkand’a Taşkent’e Diyarbekir’e Yetiş peygamber imdadı yetiş

Yetiş Allah’ın izniyle Yetiştir erlerini

Diriliş bayraklarını taşıyan Şehit gömleklerini peşin giymiş Ateşten, sudan geçer gibi geçen Allah önünde her varı yok gören Dağların üstünde erip

Kentlere şafaklar gibi ağan Küçük askerlerini

Gül diksinler diye yeni topraklarına İnsanın ta gönlüne

Yetiştir erenlerini Allah’ım

Ȃmin 266

...

Şair, kelimelerin her birinin yarım kalmasına, beldelerin yabancılar tarafından işgal edilmesi sonucunda orda sadece yabancı dillerin konuşulmasına ve beldelerin kendi dillerini kaybetmesine yani kendi benliklerine ait olan dilin yok olmasından yakınmaktadır. İki beldenin, Şam veya Kudüs’ün aydınlık bir geleceğe kavuşacağını hayal eden şair şu mısraları söyler:

SES

Kelimeler yarıdır bütün değil Eşyanın dilini henüz öğrenemedim

Kentinkiniyse ticarete verdim gitti bir kervanla Belki de Şam’dadır şimdi

Bir şamdandır belki de Kudüs’te267

...

1982 yılında yazdığı “Şehirlerim “ şiirinde gördüğü şehirlerden bahsettikten sonra, görmediği şehirlere değinir. Şiirlerinde genelde İslam coğrafyasını anlatan şair aşağıdaki mısralarda da Bağdat ve Şam’ın kayboluşuna, karanlıklar içinde kaldığına yakınmaktadır:

ŞEHİRLERİM

Gördüm Diyarbekir’i Konya’yı Bursa’yı Görmediğim şehirlere karşılık

Şiraz Isfahan Semerkant

Basra Bağdat Şam kaybolmuş ve karanlık.

Bir anının uzak akisleri

Kurumuş ağacın sararmış çiçekleri Aydınlığı çalınmış lâmbanın pervaneleri Sönmüş bir deniz gibi batık 268

...

Şair “Alın Yazısı Saati” şiirinde genelde Kudüs ve diğer İslami coğrafyalara vurgu yapmakla birlikte Kudüs’ü kutsal bir şehir ve tüm insanlığın şehri olarak nitelemekte, şiirin ilk mısralarında Kudüs’e hitap eden şair Kudüs’ün sesiyle seslenerek artık onun aydınlığa çıkmasını şu mısralarla ifade eder:

ALINYAZISI SAATİ (1979-1988)

Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir. Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.

Altında bir krater saklayan şehir. Kalbime bir ağırlık gibi çöküyor şimdi.

267 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 406.

Ne diyor ne diyor Kudüs bana şimdi Hani Şam’dan bir şamdan getirecektin Dikecektin Süleyman Peygamber’in kabrine Ruhları aydınlatan bir lâmba

İfriti döndürecek insana: Söndürecek canavarın gözlerini İfriti döndürecek insana 269

...

Kudüs’ün kutsallığını birçok mısralarında ele alan şair, Kudüs’ü “ Tanrı şehri

ve bütün insanlığın şehri” olarak nitelemektedir. Kudüs’ün manevi güzelliğini

Allah’ın ve bütün insanlığın şehri olarak tanımlamış. Onun değerine vurgu yapmıştır. İşgalin her yeri talan etmesi sonuçunda insanların şehri terk etmesi, ezanların minarelerde okunmaması ve şehitlerin hüzünlü bakışlarını anlatmış şair:

...

Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir. Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.

Yeşile dönmüş türbelerin demiri Zamanın rüzgâr gibi esen zehriyle Ve yatırlar patır patır kaçıyor geceleri

Boşaltıyorlar işgal edilmiş bir şehri boşaltır gibi Kaçıyorlar Lût şehrinden kaçar gibi

Tuz heykele dönüşmemek için Tanrı gazabıyla Susmuş minarelerin azabıyla

Yıkılmış cami kubbelerinin ıstırabıyla

Ve şehit kemiklerinin bakışı bir başka bakış 270

269 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 627. 270 a.e., s. 628.

...

Kudüs’ün yerle bir olup, işgal toprakları altında olduğuna vurgu yapan şair, kurşunların çiçeklerin yerini aldığını, masum çocukların ve kadınların şehit olmasını, bunca yaşanan zulümün masûmlara karşı yapıldığını, insanların yurtlarından göçe zorlanmakta olduğunu ve o kutsal topraklarda artık peygamberlerden eser kalmadığını şu mısralarla ifade eder:

Ve Kudüs şehri. Artık yer şehri, toprak şehri.

Bakır yaprakların, çelik gövdelerin, acımasız yüreklerin. Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların.

Kurşundan çiçeklerin şehri. Gülle kusuyor ana rahmi

Bomba parçalıyor beynini bebeğin.

Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var Uçak var gök yok utanç var

Ve kime karşı bunlar Mâsum insanlara karşı

Binlerce yıl oturdukları yurtta kalmak isteyenlere karşı Ve kim tarafından bütün bunlar

Roma’nın, Babil’in, Asur’un ve Firavunların Ve nice milletlerin zulmünü görenler tarafından Zalime olan öcünü mazlûmdan almak

Zalim olmak ve en zalim olmak

Ve artık ne İbrahim ne Yakup ve ne Musa var Tersinden okunan Tevrat hükümleri

Karaya boyanmış Mezmurlar 271

Kudüs’ün işgal edilmesi ve çaresizliği, içindeki suskunluğuyla kor ateşlerde yanmanın ızdırabı ile Allah’tan hüküm isteyen Kudüs’ün acısını anlatmış şair:

Ve Kudüs şehri. İçiyle ve ruhuyla suskun Göklere kaçmış hayaliyle

Bir pervane gibi ışığa uçmuş gönlüyle Bir başka âleme göçmüş hakikatı Tanrı katına varmış

İki elini kavuşturup divana durmuş Hüküm istemiş 272

Şair, Maide Süresi’nin 32. Ayet’ini hüküm olarak göstermiş; “ Haksız yere

bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Ve haksız yere insan öldürenin cezası ölüm” Kudüs’ün haksızlık uğruna işgali ve orda birçok can kaybının olmasını

kınamaktadır şair. Zulüm için savaşmanın önemine de vurgu yapmıştır:

Yeryüzüne yeryüzü kadısına Hüküm ki:

Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibir Ve haksız yere insan öldürenin cezası ölüm

Ve fitne, Arzı fesada verme, daha büyük suç adam öldürmekten Fitne bastırılıncaya kadar savaşın!

Yeryüzünden fesat kalkıncaya kadar Ey insanlık, ey insanlar

Ey gündüzden daha gündüz, Hakikattan daha hakikat Müslümanlar.273

272 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 629. 273 a.e., s. 630.

Dicle’ye bir o kadar yakınken uzak oluşumuzdan yakınan şair, Bağdat’ın da bizim bir parçamız olduğuna ve Dicle’den yeni bir doğuşa vurgu yapar:

Ne kadar uzaktık Dicle’den Çok yakınında doğmuşken

Dicle ki aşağılarda köpüklerinden

Bir şehir doğurmuş Bağdat’tır bu senin ülken Bağdat’tır bu kardeşim senin ülken

Ayın Dicle’ye düşüp toprağa yükselmesi yeniden274

...

Bağdat’a duyduğu hasreti mısralarında bahseden şair oraya olan özlemini içsel bir yaklaşımla açıklamıştır. Bağdat onun için islam uygarlığı’nın başkenti olmuştur. Şair Bağdat’tan bahsederken bütünlüğe de vurgu yapmıştır. Bizim bir parçamız olduğunu söylemesine rağmen ondan mahrum bırakıldığımızı ve insaların da kendi kendini mahrum bırakmasından yakınmaktadır:

Görmedim Bağdat’ı ne kadar görmek istemişken Bizi mahrum bırakmışlar birbirimizden

Kendimiz mahrum bırakmışızdır kendimizi kendimizden Bağdat ki Kerbelâ şehitlerinin kanıdır harcı

İslam uygarlığın Başkenti275

...

Bağdat’ın yok olmasına, insanların buna neden sessiz kaldığını sorgulayan şair, Bağdat’ta devrilen bir taşı’ın, bir evin kendisini de yıktığını hüzünlü bir şekilde şöyle ifade eder:

Ve haberci diyor ki: n’oldu Bağdat Nerde onu koruyan sur ve perde

274 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 631. 275 a.e., s. 632.

İnsan ki yaşar eserde İnsan nerde ve eser nerde

Devrilen her taş benim taşım Yıkılan her ev benim

Benden yıkılıyor hepsi ben yıkılıyorum Yıkılan benim 276

...

Şair, Şam’ı çok önceden tanıdığına, kan bağı kadar yakın olduğuna, dedesinin de o topraklarda bulunduğuna işaret eder. “Ey kalbimin içinde uyuyan şehir, Hiç bir

uçak hiç bir tren hiç bir otomobil, Hiç bir muştu hiç bir belge hiç bir kanıt hiç bir, Seni alıp bana getirmemiştir, (Beni alıp sana gelememiştir)” kalbinin derinliklerinde

uyuyan şehri yani Şam’ı hiçbir aracın ona getiremeyeceğini, belgelerden dahi alamadığını ve kendisinin de oraya ulaşamadığını, oraya duyduğu özlemi dile getirir:

Ben Şam’ı bin yıl öncesinde bilirim Annemin sütü kadar yakın bana Babamın uğradığı son antik çarşı Dedemin kılıcını dayadığı surlarına

Ey kalbimin içinde uyuyan şehir

Hiç bir uçak hiç bir tren hiç bir otomobil Hiç bir muştu hiç bir belge hiç bir kanıt hiç bir Seni alıp bana getirmemiştir

(Beni alıp sana gelememiştir) 277

...

276 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 634. 277 a.e., s. 636.

Şam’da yeni bir günün doğacağını herkesin yeniden o şehre dönüş yapacağını umut etmektedir şair. Askerlerin, birgün savaşı kazanıp yeniden doğan Şam şehrine dönüş yapacaklarını ve yeni bir dirilişe çağrı yapmaktadır şair:

Yeniden doğuş diriliş sûru çalınca Benim geri döneceğim şehir Şam’dır Bir Başşehre döner gibi dönecek askerler