• Sonuç bulunamadı

Sefere Çıkacak olan Gemiler

Belgede 1574 Tunus seferi organizasyonu (sayfa 66-70)

XVI.yy’da Osmanlı donanması hızlı bir şekilde gelişim gösterdi. I.Selim’in askeri harekatları ile zenginleşen devlet, I.Süleyman döneminde altın çağını yaşadı. Hazinede yaşanan bolluk devletin çeşitli kurumlarına da yansıdı. Eğitime ve askeriyeye yapılan yatırımlar, Osmanlı Devleti’ni dönem dünyasında en önemli aktör haline getirdi. Özellikle askeri bilim ve buna bağlı teknolojilerin geliştirilmesiyle Osmanlı denizcileri XVI.yy’a damgasını vurdu. Elbette Osmanlı denizcileri güçlü, cesur ve bilgeydi ancak bu bireysel özellikler tek başına yeterli gelemezdi. Geniş coğrafyada destek gören organizasyonların yapılması, çeşitli güvencelerin verilmesi ve mali desteğin de sağlanması denizlerdeki başarıların önemli sebepleri arasında gösterilebilir. Bu dönemde denizciler kadar diğer bir önemli gelişme ise, onların kullandıkları gemiler idi.

Kuruluş döneminde batı denizciliği ve gemi teknolojisi tesiri altında Karamürsel Bey, kendi adını taşıyan gemiler inşa ettirmiş idi. Ancak bu gelişme Osmanlı donanmasında başka tür gemilerin de olmadığı manasına gelmez. Nitekim Karesioğulları, Saruhanoğulları ve Aydınoğulları gibi denizci beyliklerin Osmanlı Devleti tarafından ortadan kaldırılmasıyla birlikte, onların sahip olduğu denizciler ve gemiler bu coğrafyanın yeni sahibine devredildi.

I.Süleyman döneminde Kuzey Afrika’daki kaptanların İstanbul’a bağlanması ile birlikte, onlarla gelen gemiler de Osmanlı Devleti envanterine eklendi. Bu dönemde çok çeşitli gemilere sahip olan Osmanlı donanmasında günden güne değişimler ve etkileşimler meydana gelmekteydi. Bu etkileşimlerden birisi de II.Selim dönemine kadar Portekizliler

ile Hint Okyanusu’nda yapılan mücadeleler sonucu gelişim gösterdi. Çoğunluğu küçük ve kürekli olan Osmanlı gemilerinin buradaki başarısızlıkları, donanmada kalyon tipi büyük yelkenli gemilerin yer almasında etkili oldu.

6.2.1. II.Selim Döneminde Donanmadaki Gemiler

1574’e kadar Türkler çok çeşitli gemilere sahipti. Bu çeşitliliği sağlayan bir takım nedenler vardı. Irmaklar, denizler ve okyanuslara göre gemiler değişkenlik göstermekteydi. Diğer yandan yelkenli veya kürekli oluşu, büyüklüğü, hızı ve yük kapasitesi kullanım alan ve amaçlarına göre gemiler değerlendirilmekteydi.

Osmanlı donanmasının büyük bir kısmı kadırgalardan oluşmaktaydı. Esasen kadırgalar Roma döneminden kalan kürekli gemilerdi. Ancak kadırgaların rüzgar ile yol alabilecek yelkenleri de bulunmaktaydı. Ana malzemesi ağaç ve ağacın işlenmiş halleri olan bu gemiler Osmanlı’ya kadar bir takım değişiklilere uğrayarak kullanıldılar. Uzunlukları 40 metreden biraz daha fazla olmakla birlikte değişkenlik göstermektedir. Diğer taraftan kadırgalar geniş gemiler değillerdi. Üstelik bu gemilerin üst tarafında rüzgar, yağmur, kar ve güneş gibi doğal şartlardan koruyacak herhangi bir tavanı ve gemi mürettebatının olağanüstü durumlarda sığınabileceği bir bölmesi dahi yoktu. Doğal şartlardan korunmak için gemi üzerine sağlam kumaştan yapılan örtüler gerilmekteydi. Yaklaşık 350 mürettebatı bulunmakla birlikte bunların 100 tanesi askerdi. Geriye kalanlar ise; kürekçi, dümenci, yelkenci, halatçı ve reis idi. XVI.yy’da Osmanlılar bu gemiye top ve tüfek gibi ateşli silahların kullanılabileceği bölümler eklediler.

II.Selim döneminde donanma envanterinde bulunan diğer bir gemi ise baştarda idi. Bu gemi kaptanlar, vezirler ve padişahlar tarafından tercih edilmekle birlikte savaş alanlarında da kullanılmaktaydı. Kullanıcı sınıfına göre özellikleri değişmekteydi. Kadırgada olduğu gibi bu geminin yapımındaki ana madde ağaç ve buna bağlı yan ürünlerdi. Sıradan bir baştarda ortalama 45 metre uzunluğundayken kaptanların, vezirlerin ve padişahların kullandıkları baştardalar 65 metreden uzun ve çap olarak daha büyüktü. Kürekçiler tarafından hareket ettirilen bu gemilerin aynı zamanda yelkenleri de vardı. XVI.yy’da sıradan bir baştardada yaklaşık 800 mürettebat bulunurken bu sayı paşa

baştardasında çok daha fazlaydı.109 Savaşlarda merkez komuta noktalarını korumak ve gerekli durumlarda düşmana ani baskınlar yapmak için kullanılan baştardaların I.Süleyman döneminden sonra donanmadaki sayıları arttı.

II.Mehmed’in İstanbul’u fethetmesi ile birlikte Osmanlı Devleti, Akdeniz ve Karadeniz arasında stratejik bir noktayı ele geçirmiş oldu.110 XV.yy’da bu iki deniz ve arasında kalan bölgelerin denetimi tam olarak Türklerin elinde değildi. Bir taraftan Osmanlı Devleti’ne karşı oluşturulan haçlı deniz kuvvetleri diğer taraftan korsanlar Türk denizcilerini zor duruma düşürmekteydiler. Daha batının birleşik deniz kuvvetleri ile başa çıkacak ölçüde olmayan Osmanlıların denizlerdeki haberleşmesi de tehlike altındaydı. Haberleşme sorunu halletmek üzere yeni bir gemiyi daha Osmanlı donanmasına kazandırdılar. Bu kalite veya kalyata olarak bilinen küçük boyutlu bir tür gemi idi. Boyları yaklaşık 35 metre idi ancak sonraları daha kısa kalyatalar da yapılmaya başladı. Gemi esasen kürekçiler tarafından hareket ettirilmekte idi. Bu kuvvete ek olarak çoğu Osmanlı gemilerinde gördüğümüz gibi rüzgardan faydalanmak için kalyataların direği ve yelkeni de bulunmaktaydı. Bu gemiler XVI. yy’a kadar daha çok haberleşme, casusluk, keşif ve takip amacı ile kullanıldılar. XVI.yy’da savaş alanlarının birbirine uzaklığı nedeniyle kalyatalar üzerine top eklenerek doğrudan savaş alanlarında kullanılmaya başladı. Yapılan değişim ve geliştirme çabaları sonucu II.Selim döneminde büyük kalyataların mürettebatı 400’den fazla idi.

XV.yy’da Osmanlılar kendilerine has yeni bir gemi yaptılar. Bu gemi daha sonra mavna veya mavuna olarak anıldı. Mavnalar XV.yy’ın ortalarına kadar kıyıya yakın yerlerde ticari ürünleri taşımak amacıyla kullanıldı. Zaten kelime anlamı da kıyı bölgelerinde yük taşıyan büyük gemi şeklinde kaynaklarda yer almaktadır.111 Mavnalar 49 metre uzunluğunda olup, üç yelken direğine sahipti.112 Yelkenleri olmasına karşın mavnaların ana hareket gücü kürekçilerden oluşmaktadır. Mavnalar iki katlı ve güvertesiz olarak tasarlanıp içerisinde yaklaşık 600 mürettebat bulundurmaktaydı. Bunların yarısından fazlası da kürekçi tayfasından oluşmakta idi. Akdeniz’de mücadelenin

109 Altıer, S. (1995). Osmanlı Bahriyesinin Yelken Devri ve Türk Korsanları. İstanbul: Boğaziçi Yayınları, s.34-37.

110 Mütercimler, E. (1992). Kurtuluş Savaşına Kadar Denizden Gelen Destek. İstanbul:Yaprak Yayınları, s.19-20.

111 Mazak, M. (2010). İstanbul Mavnaları, İstanbul: Deniz Ticaret Odası Yayınları, s.14.

artmasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin denizciye ve gemiye olan ihtiyacı da arttı. Böylece mavnalar savaş alanlarında aktif olarak kullanılmaya başladı.

Denizlerde artan mücadeleler Osmanlı donanmasını sürekli bir arayış içerisinde tutuyordu. Kimi zaman açık denizlerde kimi zaman ise birbirine yakın konumlanan adaların kıyı şeritlerinde geçen mücadeleler büyük imparatorluk topraklarında yeni gemilerin ortaya çıkmasına neden olmaktaydı. İşte bu yeni durumların getirdiği ihtiyaç sonucu donanmaya kazandırılan gemilerden biri de gökedir. Bu gemi hem küreğini hem de yelkenini aktif olarak kullanabilmektedir. Uzunlukları 30 metreden kısa olmasına karşın diğer Osmanlı gemilerinden daha geniştir. Rüzgarlı veya durgun havalarda ilerleyebilmesi onu diğer yelkenli gemilerden ayıran özelliğidir. Gökeler melez bir gemi olup alt tarafı mavna üst tarafı ise kalyondu.113 Çoğu kez bu gemilere barça denildiği de olmuştur.

Osmanlı donanmasında çekdiri yani ana hareket kuvveti kürekçilerden oluşan gemilerin dışında yelkenli gemiler de kullanılmaktaydı. Bu gemilerden biri de kalyondu. Kalyonların ne zaman ve kimler tarafından icat edildiği bilinmemekle birlikte onların yüzyıllar içerisinde uğradığı değişim ve gelişim hakkında da yeterli bilgi günümüzde mevcut değil. Ancak kalyonun daha önce İtalyanlar ve Romalılar tarafından kullanıldığı bilinmektedir.114 Bu gemi XVI.yy’da daha çok Avrupa devletleri tarafından tercih edilmektedir. Bununla birlikte kalyonların özellikleri de bulunduğu bölgeye ve kullanım amaçlarına göre değişmektedir. Sıradan bir kalyonun boyu aşağı yukarı 40 metre idi. Üst üste sıralanmış katlardan oluşan kalyon bu özelliği ile diğer Osmanlı gemilerinden farklı idi. Bu geminin diğer bir farkı ise 3 yelken direğinin bulunması ve hareket gücünü buradan sağlamasıdır. Direklerden ortada kalanı ise diğerlerinden daha uzundu. Kalyonlarda kürekçiler olmadığı için bu bölümde toplar yer almaktadır. Bu gemilerde ortalama 50’ye yakın top bulunmaktadır. İçerisinde kesin olmamakla birlikte 800’den fazla mürettebat yer alabilmektedir. XVI.yy’ın başlarında Türkler bu gemiyi yük taşımacılığında kullanırken, Avrupalı rakipleri rüzgarlı hava koşullarında hızlı ilerleyebilmesi sebebiyle okyanuslarda uzak noktalara ulaşabilmek için kullanmaktaydı.115 Esasen rüzgarı az olan durgun iç denizlerde kalyonlar yavaş kalmaktaydı. Osmanlı denizcilerinin savaş tekniği gereği hızlı hareket etmesi ve yer değiştirmesi gerekli idi. Savaş anında değişen hava koşulları ve

113 Bostan, İ. a.g.e, s.140.

114 Bostan, İ. a.g.e, s.142.

düşman karşısında kalyonların büyük zafiyeti vardı. Dönem kalyonları hakkında günümüze pek fazla bilginin ulaşamaması veyahut bu bilgilerin gün yüzüne çıkarılamaması sebebiyle onların Osmanlı donanmasında ne zaman aktif rol oynadığı tam olarak bilinmemektedir. Yukarıda sıralanan sebeplerden dolayı II.Selim kalyonları ve bunların denizlerde üstlendiği görev hakkında yeterli veri mevcut değildir.

XVI.yy’da yukarıda ismi geçen gemilerin dışında daha az kullanılan gemilerde vardı. Bunlar daha çok dönem savaşlarında doğrudan aktif rol verilmeyen gemi türleri idi. Ateş gemisi, şayka, palaşkerme ve pergende gibi gemiler bu katagoriye girmektedir. Sıralanan bu gemilerde görüldüğü üzere, II.Selim dönemine kadar donanma içerisinde bulunan gemi türleri belgelere ve kaynaklara yansıdığı ölçüde ele alınmaya çalışıldı. Anlatılan detaylarda da görüldüğü üzere geniş bir coğrafyada hüküm süren Osmanlıların çeşitli deniz ve iklimlerde doğan ihtiyaçları, onların donanma envanterinde bulunan gemi sayı ve türlerini artırdı.

Belgede 1574 Tunus seferi organizasyonu (sayfa 66-70)