• Sonuç bulunamadı

2. HOLLYWOOD BİLİM KURGU SİNEMASINDA FANTASTİK

2.5 Erken Dönem Hollywood Bilim Kurgu Sinemasında Temalar

2.5.3. Mad-Scientist (Çılgın Bilimadamı) Teması

dramatik bir bilim kurgu gerilimi olarak sinemalaştırmayı düşünen Kubrick, bu kararından vazgeçip komedide karar kılmıştır (Roloff ve Seeßlen, 1995:283).

Bilim kurgu türünün gelişmesi açısından bakıldığında, Kubrick’in filmi atom tehlikesi konusunu aslı olmayan iddialardan arındırma yolunda önemli bir katkıdır.

Bu filmden sonra yapılan hiçbir ciddi bilim kurgu filmi, artık ellili yıllarda adeta kurallaşmış olan anlayışa bir daha sarılamamıştır: Atom bombasını Tanrısal bir ceza olarak, aydınlatıcı bir uyarı olarak yorumlama anlayışına (Roloff ve Seeßlen,

1995:287).

Kubrick’in filmiyle beraber aynı yıl aynı tehlikeyi işleyen iki bilim kurgu filmi daha yapılır. Bunlardan biri John Frankenheimar’ın Seven Days in May, diğeri Sidney Lumet’in Fail Save filmleridir. Bir atom savaşını önleme konusuyla uğraşan filmlerden biri de James B. Harris tarafından 1965 yılında yönetilen The Bedford Incident (Bedford Olayı) olmuştur (Roloff ve Seeßlen, 1995:289).

“Çılgın bilimadamı” motifini ele alan filmlerde, genel olarak, öyküye konu olan bilimadamı, “çalışmalarına olumlu düşüncelerle başlar, bilinmeyene karşı ilgi duyar ve bunu keşfetmeye çalışır”. Ancak bu olumlu düşünce, bir anda kabusa dönüşerek toplumun yerleşik düzenini, doğa yasalarını ve yürürlükte olanı tehdit etmeye başlar. Genel olarak “çılgın bilimadamı”

filmlerinin doğasını, gücü ve yönetimi ele geçirmeye çalışan ütopik bilimadamının çalışmaları oluşturur. Ancak sistemin denetimi dışında çalışmalarını sürdüren çılgın bilimadamı hiçbir zaman amacına ulaşamaz.

Verili sistemin denetiminden yoksun olarak çalışmalarını sürdüren

bilimadamı, dünyayı ele geçirmeye çalışırken kendi yokoluşunu hazırlar ve genellikle yarattığı “canavar” tarafından yok edilir (Batur, 1998:25).

Amerika’da fantastik filmin ilk örnekleri, Sidney Olcott’un Dr. Jekyll ve Bay

Hyde’ın sinemasındaki ilk çevrimini gerçekleştirdiği 1908 yıllarına kadar geri gider.

Aynı yıl Otis Turner, Robert Louis Stevenson’un bu ünlü yapıtını The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde adıyla filme aktarır (Roloff ve Seeßlen, 1995:154).

Amerika Birleşik Devletleri’nde 1910 yılında J. Searle Dawley tarafından yönetilen Frankenstein ile 1930’lu yıllarda yoğun olarak ele alınacak olan “çılgın bilimadamı”

teması yine karşımıza çıkmaktadır. Hollywood’un bilimsel gotiği olarak

nitelendirilen Frankenstein; Modern Prometheus, korku türüne daha yakın olmasına rağmen ilk Amerikan bilim kurgu filmi örneklerinden biri olarak kabul görmektedir (Batur, 1998: 25,77,141).

1910’lu yıllarda tıpkı western gibi, fantastik tür de çok geçmeden sinema üretiminde önemli bir yer tutan dizi yapımlar için ideal bir motif olduğunu göstermeye başlar (Roloff ve Seeßlen, 1995:157). 1918 yılında Thomas Mills tarafından yönetilen The Seal of Silence adlı filmde, karşımıza şeytan ruhlu bir bilimadamı yeniden çıkar.

1920’li yıllardan sonra gelişen teknolojik ilerlemeyle birlikte güncelleşen sorun, toplumsal yapının değişikliklere uğraması ya da teknolojik sistemlerin iktidarı ele geçirmeleri endişesinden kaynaklanmayıp tehlikeli bilgilerle donanmış güçlerin teknolojik araçlarla bireysel insan yaşamına zorla girip onu değiştirebilecekleri korkusunun sonucunda ortaya çıkmıştır. Örneğin Frank Lloyd’un yönettiği Black Oxen (1923) adlı filminde bir doktor röntgen ışınları yardımıyla insanları

gençleştirmeyi başarınca işin sonu kaçınılmaz bir felakete gider. Bu yılların bilim kurgu filmleri gerek üslup gerekse düşünce yönünden oldukça iddiasız sayılır.

Örneğin Harry Pollard’ın yönettiği The Invisible Ray (1929) (Görünmez Işın) adlı yapımda dünyanın ışınlarla tehdit edilmesi teması işlenir (Roloff ve Seeßlen, 1995:160-161).

Otuzlu yıllarda Amerikan fantastik sinemasına egemen olan tema, kötü niyetli, içi kararmış, ruhsal dengesi bozuk bilimadamının belli bir klişe yorumuyla

biçimlenmiştir. Bu dönemde şeytanla, cehennemle anlaşıp, onlarla işbirliği yapan, çılgınca emellerin, doyumsuz tatminlerin peşinde olan ve kendisini insanüstü güçlerle donatmayı hedeflemiş bilgin ile, yetenek ve becerileri, kendisi de dahil olmak üzere henüz kimse tarafından denetlenemez durumda olan, büyük bilimsel dahi birbiriyle birleşmiştir. Bu Amerikan filmlerinde çılgın bilginin asıl ilgisi,

teknolojik gücün yaygınlaştırılmasına dönük olmayıp daha çok insanla ilintili bir düzleme, insan bedeniyle olmayacak deneyler yapma, bu bedeni yönlendirme, ya da ruhtan yoksun, bütün denetimi “kaşifinin” elinde toplanmış yapay, biyolojik,

anatomik yapısı iyice değiştirilmiş insanlar yaratma çılgınlığına kaymıştır (Roloff ve Seeßlen, 1995:172).

Frankenstein’ın yeniden çevrimi James Whale tarafından 1931 yılında gerçekleştirilir. Filmin devamı niteliğinde olan Bride of Frankenstein

(Frankenstein’ın Gelini) filmi hemen ardından çekilir. Frankenstein filminde ceset parçalarından bir insan, Frankenstein’ın Gelini filminde ise yaratılmış canavara bir dişi eş yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu filmleri yine bir yeniden çevrim olup Rouben Mamoulian tarafından yönetilen Dr. Jekyll ve Bay Hyde takip eder. Bu defa

bilimadamı kendini denek olarak kullanarak içindeki hayvansı kötüyü dışarı çıkarır.

H.G. Wells’in The Island of Dr. Moreau (Dr. Moreau’nun Adası) adlı romanından esinlenerek ortaya konan Island of Lost Souls (1932) (Kayıp Ruhlar Adası) Erle C.

Kenton tarafından yönetilir. Bu defa insan hayvan karışımı bir tür yaratılmaktadır.

Bilimin araştırma ve buluşları sayesinde insan hayvan ayrımının ortadan kaldırılma girişimine tepki olarak da görmek olasıdır bu filmi.

Bilimsel merak yüzünden başarıdan başka bir şey düşünmeyen ve bu yüzden insanlarla istediği şekilde deneyler yapan bilimadamı daha çok korku sinemasının alanına girerken, teknolojiye dayanarak daha çok güç ve iktidar için mücadele eden bilimadamları bilim kurgunun konusu olmuştur.

Korku türünde, deli bilginin amacı, kitleleri baştan çıkartmak, onlara korku salarak onlara egemen olmaktır diyebiliriz. Bilim kurguda ise mad-scientist, istediği kadar tutarsız ve uçuk olsun, bir ütopyanın peşindedir (Roloff ve Seeßlen, 1995:174).

Bilim kurgu bilimadamı, ütopyasına ulaşmak adına her türlü kötü kişilik özelliğini barındırabilir. Gerçek bilimin amacının olduğu gibi, asıl amacının insanların mutluluğu olduğunu söyleyen bilimadamı bunu dünyayı değiştirmeye çalışarak yaparken sonuçları hep zarar verici olur.

Örnekleri az da olsa bilim kurgu türü içindeki yapıcı, olumlu bilimadamı tipi, çoğunlukla bir şeyler yaratmaya, ortaya yeni bir şeyler koymaya çalışırken, olumsuz ya da hatta komik tip, ilişilmemesi gereken güçleri ve sırları kurcalayan ve bunu kimi zaman sadece merakından yapıp çevresindekileri belaya sürükleyen kişi olarak karşımıza çıkar (Roloff ve Seeßlen, 1995:166). Çılgın bilimadamı karşısında yer alan olumlu bilimadamı tipi barışın nasıl korunabileceği, yeni teknolojilerin ne gibi olanaklar sunabileceği konusunda yeni tasarımlar ve buluşlar yapmaya çalışır.

Dr. Fu Manchu filmleri olarak bilinen filmlerin ilki Charles Brabin tarafından yönetilen The Mask of Fu Manchu’dur (1932) (Fu Manchu’nun Maskesi). Siyasal ve toplumsal hıncın, çılgın bilimadamında nasıl bir araya geldiğini gösteren tipik bir örnektir bu film. Cengiz Han’ın yeniden dünyaya gelmiş olduğunu zanneden Fu Manchu, beyaz ırkın soyunu yok etmeye ve dünyayı ele geçirmeye çalışan bir doktordur (Roloff ve Seeßlen, 1995:175).

Michael Curtiz tarafından yönetilen deli doktor temalı başka bir film Doctor-X’tir (1932). Bu filmde yapay olarak et üretmenin yolu bulunmuştur ve yamyamlık konusu işlenmektedir. Başarılı bir film olan Doctor-X’in devamı 1939 yılında The Return of Doctor-X (Doktor-X’in Dönüşü) olarak karşımıza çıkar. Doktor-X, bu defa yaşamaya devam edebilmek için insan kanına ihtiyaç duyar (Roloff ve Seeßlen, 1995:175-176).

Başka bir çılgın bilimadamı da yine H.G. Wells’in romanı The Invisible Man’dan (Görünmez Adam) uyarlama olan aynı isimli James Whale tarafından 1933 yılında yönetilen filmdir. Sinemanın el atmaktan bıkıp usanmayacağı görünmez adam konusu trajik ve ciddi olmaktan çok komedi türüne daha uygun düşer (Roloff ve Seeßlen, 1995:177).

Görünmez adam seri filmlerin üretimi otuzlu yılların sonuna dek devam etmişken, gerilim özellikleri taşıyan bir film, Frank Lloyd yapımı Invisible Agent‘tır (1942) (Görünmez Ajan). 1944 yılında Ford Beebe tarafından yönetilen The Invisible Man’s Revenge (Görünmez Adamın İntikamı) görünmez adam filmlerinin sonu sayılır (Roloff ve Seeßlen, 1995:180).

Ernest B. Schoedsack yönetiminde çekilen Dr. Cyclops (1940) Amazonlarda yaşayan bir biyoloğu konu alır. Doktor, buluşu sayesinde isteklerine karşı direnmeye

kalkanları parmak büyüklüğünde insanlara çevirir, ancak gözlüğü yok edilince

radyoaktif malzemeyi sağladığı madene çekilir ve orada uçuruma sürüklenir (Roloff ve Seeßlen, 1995:183).

1940’lı yılların başlarında filmlerin genel teması, bilimsel ya da doğal hatalar sonucu oluşan ilginç yetenek ya da bağışıklıklara sahip kişilerden oluşmaktadır. Man Made Monster (1941, George Waggner), elektrikli sandalyede öldürülemeyen bir adamı konu alırken, The Man They Could Not Hang’de (Asılamayan Adam) konu asıldığı halde ölmeyen bir adamdır (Roloff ve Seeßlen, 1995:184).