• Sonuç bulunamadı

II. ARAŞTIRMANIN TEMEL KAVRAMLARI

II. 8. SAĞLIK VE BESLENME HAKKI

Beslenme ve sağlık hakkının, karşımıza insanca bir yaşamın gerçekleştirilebilmesi için olmazsa olmaz bir hak olarak çıktığını görüyoruz. Devletin yurttaşlarına insanca yaşayabilmek için gerekli olan beslenme ve sağlık imkanlarını sağlaması ya da sağlanacak koşulları gerçekleştirmesi gerekmektedir. Fakat, durum böyle olması gerekirken dünyada

ve ülkemizde piyasa ekonomisinin kendi alanını genişletme çabaları, özelleştirme politikaları ile durum daha da olumsuzlaşmakta, insan yaşamı için kaygı verici sonuçlara yol açmaktadır. Günümüzde sağlık hakkı yavaş yavaş hak olmaktan çıkarılmış, yerini koşullara ve keyfiyetlere bağlı yapılacak ‘‘sağlık yardımları’’ anlayışına bırakmıştır. Sağlık hakkının sağlık yardımlarına dönüştürülmesi bu alandan kâr elde etme mantığıyla birlikte gelişmiştir. Bu anlayışla birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında işverenler lehine birtakım değişiklikler öngörülmüş, sağlık artık işverenin sorumluluğu olmaktan çıkarılmaya çalışılmış ve işçiye yardımlar şekline dönüştürülmeye başlanmıştır. Ayrıca bu anlayışla birlikte meslek hastalıkları ve iş kazalarında işçinin rolü kavramı ortaya çıkarılmış, işçide kusurlar aranarak işverenlerin sorumlulukları işçiler üzerine devredilmeye çalışılmıştır ve işçinin mevcut işyerinde işletmenin kâr amacı için çalışırken hastalandığı ya da kaza geçirdiği unutulmuştur.

Türkiye’de, Türk Tabipler Birliği’nin verilerine göre yılda 40-60 bin arasında meslek hastalığı vakasına rastlandığı ortaya konurken, resmi makamlar bu sayıyı 400 olarak kamuoyuna açıklamıştır. Bu inanılmaz uçurumun nedeni bir yandan İSİG’deki değişimler, özelleştirmeler, piyasa ekonomisi iken diğer yandan da Meslek Hastalıkları Hastanelerinin sayılarının 4’e inmiş olmasıdır. Meslek Hastalıkları Hastanesi meslek hastalıklarına gerekli tanıyı koyan kurumlardır, bunun sonucunda gerekli masraflar ve tazminatlar da işveren tarafından işçiye ödenmektedir. Bu hastanelerin sayılarının azalması meslek hastalıklarına tanı konmasını engellemiştir; çünkü normal hastaneler hastalara ayrıntılı bakamadığı için ve hastalarına hastalarının meslekleri ile ilişki kurarak bakmadıkları için gerekli tanıyı koyamamaktadırlar. Bunun sonucunda da meslek hastalıklarına yakalanan sayısı resmi verilere göre 400’de kalmakta ve aradaki on binlerce işçi hak ihlaline maruz kalmaktadır.

Madencilik sektöründe çalışan işçiler, işin çok ağır bir beden gücü gerektirmesi nedeniyle düzenli ve yeterli bir beslenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Fakat alınan ücret işçinin beslenmesi için gerekli gıdaları almasına engel olmakta, işçi ve ailesi beslenmeden kaynaklı hastalıklara daha çok maruz kalmaktadırlar. Bu da insanın en temel hakkı olan yaşama hakkına zarar vermekte, bu insanları insan onuruna yakışmayan koşullara yaşamaya mahkum etmektedir.

İnsan hakları içerisinde sendika hakkı temel bir hak olmamasına rağmen bir ülkenin mevcut koşullarına göre o ülkede, yurttaşların temel haklarının ve diğer ekonomik sosyal haklarının gerçekleştirilmesinde sahip olduğu araçsallık bakımından önemli bir hak haline gelebilmektedir. Daha adil çalışma koşullarının yaratılmasında, adil ücret alınmasında, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin anlam kazanmasında vs. sendika hakkı önemli yer tutmaktadır.

1921’de Tarımda Örgütlenme Hakkı ile başlayan sendika hakkı ancak 1948’de sanayi işçileri için yasal olabilmiştir. Sendika özgürlüğüne ve Sendika Hakkının Korunmasına İlişkin 87. sayılı ILO sözleşmesi ve 1949’daki Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkındaki sözleşme ile sendika hakkı daha ileri bir boyut kazanmıştır. Bu sözleşmelere göre işçi ve işverenler, hiçbir ayrım yapılmayarak, önceden izin almak zorunda kalmayarak, kendi çalışma koşulları ve yaptıkları iş alanında istedikleri örgütleri kurmak ve bu örgütlere üye olmak hakkına sahiptirler. Bu örgütlenmeler kendi tüzüklerini, yönetmeliklerini ve çalışma düzenlerini kendileri düzenleyebilir, kendi temsilcilerini seçebilirler. Ayrıca bu örgütler uluslararası başka örgütlerle ilişki içerisine girebilirler.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 20. maddesi herkesin barış içerisinde toplanma ve örgütlenme hakkı olduğunu söyleyerek ve yine bu sözleşmenin 23.

maddesinin 4. bendinde herkesin çıkarını korumak için sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkı vardır diyerek sendika hakkına atıfta bulunurlar. Bu belgeye göre yaşam hakkının onurlu bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için sendika kurma, örgütlenme, toplanma ve dernek kurma hayati önem taşımaktadır.

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi örgütlenme hakkını Evrensel Bildirgeden daha ayrıntılı olarak ele almıştır. Sözleşmenin 8. maddesine göre; ‘‘herkesin ekonomik ve sosyal çıkarlarını geliştirmek ve korumak amacıyla, ilgili örgütlerin kurallarına uymak koşulu ile sendikalar kurmak ve istediği sendikaya üye olmak hakkı vardır. Bu hakkın kullanılması yalnızca kanunla öngörülen sınırlamalara konu olabilir ve bu sınırlamalar demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu düzeni amacıyla ya da başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak için alınması gereken önlemler olmalıdır.

Ayrıca sendikaların federasyonlar kurma hakkı ve bunlarında uluslar arası sendikal örgütler kurma ya da bu örgütlere katılma hakkı vardır’’. Görüleceği üzere bu madde ile herkesin, özellikle işçilerin adil bir ücret alabilmeleri, toplu pazarlık yapabilmeleri, daha iyi çalışma

koşulları için ve sosyal güvenlik için mücadele edebilmeleri vs. için sendikal hakka ciddi bir anlam yüklenmektedir. Sözleşmenin aynı maddesinin farklı bir bendi sendikalara ülkenin yasalarına riayet edilmesi koşulu ile grev hakkı tanımaktadır. Grev hakkını içinde barındırması bu sözleşmedeki sendika hakkını diğer sözleşmelerin sendika hakkından da farklı kılmıştır. Grev hakkı ile birlikte kurulan örgütlenmelerin, sendikaların işverenler karşısında pazarlık şansı artmış ve işçiler haklarını elde edebilme açısından güçlü bir araca sahip olmuşlardır.

Türkiye’de sendika hakkı 1961 Anayasası’nın getirdiği olumlu özelliklerini 1982 Anayasası ile kaybetse de yine de bir şekilde vurgulanmıştır. Buna göre; ‘‘işçiler ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahiptirler. Sendikalar veya üst kuruluşlarını kurabilmek için kanunun gösterdiği bilgi ve belgelerin, kanunda belirtilen yetkili merciye verilmesi yeterlidir. Sendikalara üye olmak ve üyelikten ayrılmak serbesttir. Ayrıca hiç kimse sendikaya üye olmaya, üye kalmaya, üyelikten ayrılmaya zorlanamaz’’. Fakat aynı anayasanın ilerleyen bölümlerinde getirilen hükümler sendikal hakka ciddi darbeler vurmakta, sendikalara verilen özgürlükleri başka maddelerle sınırlandırmaktadır. Örneğin; grev ve lokavt hakkı ve toplu iş sözleşmesi ile ilgili maddelerde devletin sendikalar üzerindeki denetimleri artmakta, sendikaların özerkliklerine darbe vurulmakta ve işverenler lehine birtakım sınırlamalar getirilmektedir.

1982 Anayasası’na göre; ‘‘toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir’’ diyerek işverene lokavt hakkı tanınabilmekte ve işçinin grev hakkı ise engellenebilmektedir. ‘‘Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve milli serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz’’ denilerek de mevcut iktidarların keyfiyetine ve iş dünyası ile ilişkilerine göre grevleri topluma zarar veren nitelikte olmakla ve milli serveti tahrip etmekle nitelendirebilmelerine imkan tanınmakta, grevlerin ve doğal olarak işçilerin sosyal ve ekonomik haklarının gerçekleştirilebilmesine engel olunabilmektedir. ‘‘Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller kanunla düzenlenir. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz’’ denilerek sendikalar üzerinde denetim ve güç

sahibi olunmakta ve sendikanın kendi iç işleyişine müdahale edilmekte, onun siyasal olarak gelişmesi, bilinçlenmesi engellenmektedir. ‘‘Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez’’ denilerek de işçilerin birlik ve beraberlikleri engellenmekte ve böylece işveren karşısında zayıf kalmaları sağlanmaktadır.

REFERANSLAR

• GÖZE, Ayferi (1976). “Sosyal Devlet Sistemi”, İstanbul Üniversitesi Yayınları, Fakülteler Matbaası, İstanbul

• KUÇURADİ, İoanna (1998). “Uludağ Konuşmaları”, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara

• KUÇURADİ, İoanna (1998). “İnsan ve Değerleri”, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara

• KUÇURADİ, İoanna (1980). “İnsan Haklarının Felsefi Temelleri”, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara

• KUÇURADİ, İoanna (1999). “Etik”, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara

• YÜKSEL, Ayhan (20019. “İş Sağlığı ve İşçi Güvenliği Konusunda Tarafların Bilgi Tutum ve Davranışları”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara