• Sonuç bulunamadı

A’râf Sûresi 172. Âyet

16.YÜZYIL TÜRKÇE DİVANLARINDA ÂYET İKTİBASLARI

1.4 NİSÂ SÛRESİ

1.7.9 A’râf Sûresi 172. Âyet

ى ٰلَع ْمُھَدَهْشَا َو ْمُهَتَّيِّرُذ ْمِھ ِروُهُظ ْنِم َمَدٰا ىٖنَب ْنِم َكُّبَر َذَخَا ْذِا َو

ْمُكِّب َرِب ُتْسَلَا ْمِهِسُفْنَا

ى هلَب اوُلاَق

اَّنُك اَّنِا ِةَم ٰيِقْلا َم ْوَي اوُلوُقَت ْنَا اَن ْدِهَش

91

[Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ demişti. Onlar da, ‘Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)’ demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, "Biz

bundan habersizdik" dememeniz içindir.]

Âyetin iktibas edilen kısmı “Kâlu Belâ” dır. Bu ifade Kur’an-ı Kerim’de yedi defa geçmekte ve farklı bağlamlarda, farklı kişilerin cevapları olarak yer almaktadır. Şiirlerde ise iktibas edilirken Allah’ın ezelde insanla konuşması, elest bezmi anlamında kullanılmıştır.

Âyet, en çok iktibas edilen âyetlerden biridir. Elest bezmine Allah’ın Elestü birabbiküm” “ Ben sizin Rabbiniz değil miyim” hitabına karşılık ruhların “belâ” “Evet, Rabbimizsin.” cevabı divanlarda sıkça geçmektedir.

Bâkî, dert ve gam âşığın, ayş ve sefa sevgilinindir zira âşık elest bezminde “Belâ” cevabını vererek sevgilinin derdine razı oldu, diyerek “belâ” kelimesinin hem dert hem de elest bezminde verilen cevap anlamını düşündürmektedir:

Derd ü belā vü gam bana ،ayş u safā sana didi

Şol ki ezelde derdüñe kā،il olup belā didi Bâkî (G.528-1)

Behiştî divanında yer alan bir beyitte, âşık, aşk sözünün sadece sözde kalan bir laf olmadığını, aşk itirafını ezelde verdiğini ifade ederek zahide karşı çıkmaktadır:

Zâhid bizi güzâfa urur sanma lâf-ı ‘ışk

Kâlû belâda eylemişüz i‘tirâf-ı ‘ışk Behiştî (Muh.4-1)

Kâdî divanında yer alan bir beyitte, yokluk yolunda kendini yitirip hayret çölünde belâya düştüğü ifade edilmiştir. Hayret kavramı tasavvufi anlamda “Kalbe gelen bir tecelli sebebiyle sâlikin düşünemez ve muhakeme edemez hale gelmesi”104 demektir. Beyitte de yokluk yolu yani hayatta hayret makamına ulaşıp kendilikten geçtiğini ifade etmiştir:

Âh bilmedüm yitirdüm râh-ı ‘ademde kendüm

Sahrâ-yı hayret içre ger ben belâ’ya düşdüm Kâdî (G.187-2)

Kâdî divanında ölümden bahseden bir gazelde yer alan beyitte korkunun insana fayda vermediği ve eğer elest bezminde “kâlû belâ”dan hazz almış ise ölümden korkmayacağı hatta isteyerek kendisinin mezara gireceğini belirtmektedir. “Kalû belâ”dan hazz almak da verdiği söze uygun yaşamak olarak düşünülebilir:

Meseldür korkmak assı eylemez kendüñ girersen sen

Elest bezmiñde aldunsa eger Kâlû Belâ’dan hazz Kâdî (G.149-4)

92

Kâdî divanında âşığın tanımını yapan şair, onun sözlerinin hepsinin “kâlû bela”da verdiği söze uygun olduğunu ve sözüne uygun bir hal ile kul olduğunu ifade etmiştir:

Kâlû belâ’dan ise çün ‘ahdi bütün anuñ

Ahdi halel getürme kavlüñde kûl ola Kâdî (G.270-6)

Taşlıcalı Yahyâ divanında, pak aşkın padişahının iki divanda yer aldığını bunlardan birinin “Kâlû belâ” diğerinin sevgilinin kapısı olduğunu belirtmiştir:

Birisi kâlü belâda biri bâb-ı yârda

Pâdişâh-ı ‘ışk-ı pâk ancak iki divân ider TaşlıcalıYahyâ(G.77-2)

Usûlî divanında yer alan bir beyitte Nakî’ye (Ali Nakî, Şiiliğin isnaaşeriyye mezhebinde Caferilik ve Alevilik de “onuncu imam”105 dır.) “kâlû belâ”dan beri dost olduklarını belirtmiştir:

Muhibbîz Nakîye kâlû belâdan

Dönmezin niye döneyim pirimden Usûlî (Vars.1-9)

Gelibolulu Âli divanında, duasına “kâlû belâ” da “amennâ” diyen melekler, ins ve cinin, hepsinin âmin demesini istiyor:

Melekler ins ü cinler bu du‘âm disün âmîn

Şular kim da‘vet-i kâlûbelâda didi âmennâ Gelibolulu Âlî (K.1-76)

Murâdî divanında daha önceki beyitlerde gözünün yaşının derya olduğunu söylemiş ve bu beyitte bu denizleri tanımlamaktadır. O denizlerin her bir katresinin ölüp de hepsinin açıkça “belî” diye seslenen güzide birer mert olduğunu ifade etmiştir. Denizleri oluşturan onun gözyaşı olduğundan her bir gözyaşı “belî” diye nida eden bir mert olarak anlatılmıştır:

Ol bihâruñ katresi her biri bir merd-i güzîn

Öldiler çağırdılar cümle “belî” âşkâr Murâdî (G.357-3)

Gazelde yukarıdaki beyitten hemen sonra gelen beyitte aşk kadehini “Belî” bezminde içtiğini ve böylece aşkın içinde olduğu her belaya “belâ” diyerek her belâyı kabullendiğini ifade etmiştir:

Çün “belî” bezminde nûş itdüm bu câm-ı ‘ışkı ben

Her belâya pes belâ didüm ki ‘ışk içinde var Murâdî (G.357-4)

Yine Murâdî divanında elest bezminde “belâ” demekle tüm bela ve cefâları kabul ettiğinden cefadan kaçmaya imkân olmadığını belirtmiştir. Zira Allah’a hakkıyla kulluk etmek pek çok cefayı da göğüslemekle olur:

Bezm-i belâda çün kim didük “belâ” belâya

Bir turmışuz cefâya kaçmağa yokdur imkâ Murâdî (G.1124-3)

Yine aynı divanda “belâ” demekle can vetenin belayı üstlendiği ifade edilmiştir:

93

“Belî” didüm “belî”bezminde çün sen şâh-ı devrâna

Kabûl itdüm anuñ içün belâyı bu ten ü câna Murâdî (G.1300-1)

Bağdatlı Rûhî, “kalû” meyhanesinde pir-i mugana “belî” diyen elest sarhoşunun bu durumdan haz duyacağını şöyle ifade etmiştir:

Pîr-i mugâna Rûhiyâ her kim belî dir feyz alur

Kim ol elestüñ esrügi meyhâne-i kâlûdadur Bağdatlı Rûhî (G.253-7)

Celilî, divanında yer verdiğibir beyitte, kalû belâ’da nasip olanın Hakk’ın kısmeti olduğu ve gönlün elest kadehinin sarhoşu olduğunu belirtmiştir:

“Kâlû Belâ”da kısmet-i Hakdur nasîb olan

Ey bâde-nûş-ı ser-hoş-ı câm-ı elestsin Celîlî (G.296-6)

Nâtıkî divanında Kâlû belâ’dan beri daima vahdet kadehinin sarhoşu olduğunu ve her zerresinin güneşe karşı raksettiğini belirtmiştir. Raksetmek ile sarhoş olduğundan yerinde duramama arasındabir ilişki de kurulmuştur:

Mest-i câm ü vahdetüz Kâlû Belâdan lâ-cerem

Raks ider hurşîde karşu durmayup zerrâtımuz Nâtıkî (G.182-2)

İncelenen otuz divanın yirmi üçünde âyetin iktibasına rastlanmıştır. Elest meclisini hatırlatıldığı ve “belâ” kelimesi ile de “belî” kelimesinin birbirini çağrıştıracak şekilde kullanıldığı görülmektedir.106 Divanlardaki dağılımı şöyledir:

Tablo 80: A’râf Sûresi 172. Âyet.

Divan Sayı Nazım Şekli

Âşık Çelebi 1 gazel

Bağdatlı Rûhî 5 gazel(3), terkib-i bent(2)

Bâkî 4 gazel

Behiştî 5 muhammes(1), gazel(4)

Celîlî 1 gazel

Cinânî 2 gazel, kaside

Gelibolulu Âlî 4 kaside(2), gazel(2)

Hayâlî 1 gazel(3), tahmis(1)107,

Hayretî 1 gazel

Hüdâyî 2 gazel

Kâdî 15 kaside(1), gazel(13), muhammes(1)

106Âyetin diğer iktibasları için bkz: Âşık Çelebi (G.114-1), Bağdatlı Rûhî (Tkb.45-1, Tkb.45-2, G.523-5, G.799-4), Bâkî(G.24-1, G.97-5, G.128-4), Behiştî(G.11-1, G.56-5, G.375-1, G.460-4), Cinânî(K.26-11, G.140-5), Gelibolulu Âlî(K.8-27, G.332-5, G.377-2), Hayâlî(G.33-4, G.421-5, G.504-7, Tah.1-5, ), Hayretî(G.465-5), Hüdâyî(G.168-4, G.206-5), Kâdî(K.3-2, G.104-1, G.150-1, G.198-2, G.207-5, G.214-3, G.221-2, G.227-2, G.231-4, G.251-2, G.293-2, Muh.4-1), Muhibbî(G.219-1, G.224-3, G.226-2, G.252-5, G.672-5, G.865-5), Muhyî(G.579-9), Murâdî(G.1502-2, G.1506-1, G.1512-4, G.1557-3), Nev’î(K.4-Murâdî(G.1502-2, G.33-3, G.347-3, G.387-5), Sehâbî(G.38-4), Usûlî(Vars.1-9, G.92-4), Ümîdî(G.42-1, G.175-5), Yakînî(G.21-2).

94

Muhibbî 6 gazel

Muhyî 1 gazel

Murâdî 8 gazel

Nev’î 4 gazel(3), kaside(1)

Sehâbî 1 gazel

Taşlıcalı Yahyâ

1 gazel

Usûlî 2 varsağı(1), gazel(1)

Ümîdî 2 gazel

Yakînî 1 gazel

Toplam 67 gazel(56), kaside(5), muhammes(2), terkib-i bent(2), tahmis(1), varsağı(1)

Benzer Belgeler