• Sonuç bulunamadı

A. Realizm/ Neorealizm Yaklaşımı ve Eleştirileri

3. Realizm -Jeopolitik İlişkisi

politikası, bilhassa dış politikası üzerindeki etkilerinin incelenmesi66 anlamına gelir.

Diğer bir tanıma göre de, jeopolitik, “coğrafi, siyasi, askeri, ekolojik ve diğer faktörlerin sistemler üzerindeki etkilerini göz önünde tutarak; devletlerin, bölgelerin ve bir bütün olarak dünyanın gelişme süreç ve ilkelerini inceleyen bilim dalıdır”.67

Realizm ile jeopolitiğin arasındaki bağlantıyı ele alacak olursak, ikisi arasındaki benzerlikler şu şekilde özetlendirilebilir. Başta, Realizm ve jeopolitik güç unsuruna önem vermeleri ve güç öğelerini aşağı yukarı aynı olarak tanımlamalarıdır.

Jeopolitikçilerden Mahan, Deniz Gücünün Tarihe Etkisi68 adlı çalışmasında güç unsurlarını, coğrafik konum, topografik özellik, ülke büyüklüğü, nüfus, askeri güç, ulusal karakter ve hükümet olarak saymaktadır. Realistlerden Morgenthau de, ulusal gücün öğelerini, coğrafya, doğal kaynaklar, endüstriyel kapasite, askeri güç, nüfus, ulusal karakter, ulusal moral, diplomasinin niteliği ve hükümetin niteliğidir. Ayrıca her iki teoride ulusal güç, devletlerin yayılmacı politikalarının bir aracı olarak değerlendirilmektedir. Diğer deyişle jeopolitik teorilere göre uluslararası ilişkiler bir mücadele sürecidir. Her iki teoride de devlet, temel aktör ve devletler gücüne göre büyük, ortaboy, küçük olarak sınıflandırılır.69Başka deyişle, Gearoid O Tuathail’e göre, jeopolitik, “politik gerçekçilikle aynı aileden gelir”.70

Uzun süre savaş kavramıyla71 açıklanan jeopolitiğe Rusya’da günümüzde aşırı önem vermektedir. Bunun nedeni de, “jeopolitiğin, Rusya’nın son derece önemli ulusal güvenlik meseleleriyle ilgili olması ve beraberinde getirdiği küresel güç yapısı çözümlemesi”72olarak da açıklanmaktadır. Bu tespiti, günümüzde Avrasyacılığın başını çeken Aleksandr Dugin’in çalışmalarıyla doğrulandığını görmekteyiz. Dugin, Haushofer ve Mackinder gibi jeopolitikçiler tarafından geliştirilen “Büyük saha

66Holder H. Hervige, “XII. Jeopolitik: Haushofer, Hitler ve Lebensraum”, Colin S.Gray ve Geoffrey Sloan (der.), Jeopolitik, Strateji ve Coğrafya, Tuğrul Karabacak, (çev.), Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2003, s. 295.

67John Erickson,”Rusya Yabana Atılmaz’: Jeopolitik Gerçekler ve Fanteziler”, Gray, Sloan, a.g.e, s. 333.

68Mahan, The İnfluens of Sea Power Upon History: 1660-1783, Boston, Little, Brown and Company Copyright, 1890, <http://www.gutenberg.org/files/13529/>, (13.12.2008)

69Arı, a.g.e., s. 172- 173.

70Gearoid O Tuathail , “Eleştirel Jeopolitiği Anlamak: Jeopolitik ve Risk Toplumu”, Gray, Sloan, a.g.e., s. 143.

71John Erickson, Rusya’da yayınlanan Askeri Ansiklopedisinde “Jeopolitik” maddesi direk “Askeri Politika” bölümüne,”jeopolitiğe ait savaş kurumları” maddesi de okuyucuyu “savaş

konseptleri”bölümüne yönlendirdiğine dikkat çekmektedir. Erickson, a.g.m., s. 324.

72Erickson, a.g.m., s.324.

ilkesi”73 kavramına dikkat çekmektedir. SSCB’nin dağılmasından sonra, ABD’nin hegemon olma girişimlerini, tek merkezden yönetilen küresel anlamda “tek büyük saha” oluşturmak istediği şeklinde özetlemektedir. Bunun önlenmesinin yolu da, Amerikan Yeni Dünya Düzenine karşı alternatif bir büyük sahayı geliştirmek olduğu savunulmaktadır.

Rus profesör İrhin’e göre ise, jeopolitik, “uluslararası ilişkilerin temel kavramlardan biri olarak, devletlerin veya devletler bloğunun ülkesel (territorial) konum özelliklerinin lokal, bölgesel, kıtasal veya küresel uluslararası süreçlerdeki yerini nitelemektedir.

Başka deyişle, jeopolitik, halk ve ülkelerin ülkesel (topraksal) çıkarlarınca belirlenen dış ve uluslararası politikanın özel bir türüdür.”74

Jeopolitiğin en önemli araştırma sahası ise mekandır. Charles Darwin’in genelde yanlış anlaşılan “hayatta kalmak için mücadele” konsepti, Ratzel için “mekan için mücadele”

anlamına geliyordu. Ona göre mekan, mücadeleyi kazananın hakkıydı: “devletler için durum, hükümdarlığı altında bir sürü yabani otun ve bitkinin büyümesine izin veren meşe ağacının durumundan farklıdır. Devlet, eğer kendini güçsüz düşürmek istemiyorsa, toprakları üzerinde ikinci ve üçüncü bir devlete müsamaha gösteremez.”75 Görünüşe göre, coğrafya en çok strateji ve politika alanında etkisini göstermektedir.

Almanya’nın her iki dünya savaşındaki saldırgan davranışları, jeopolitik kavramına kötü bir ün kazandırmıştır. Sırf bu ün, strateji ve uluslararası ilişkiler ile ilgili meselelerle uğraşan pek çok uzmanın, en azından en geniş anlamda, insan ilişkileri üzerindeki coğrafya etkisi hakkında söylenebilecek makul şeyleri görmezden gelmesine sebep oldu. Esasen, bir ülkenin coğrafi büyüklüğü ve konumu o ülkenin devlet adamlarının ve askeri liderlerinin strateji hakkındaki düşünce tarzını belirleyen son derece önemli faktörlerdir.76Bu durum bize hem söz konusu büyük devletlerin, hem de

73Bu ilkeye göre devletin ulusal egemenliği, sadece askeri ve ekonomik güçle teknolojik gelişmelerinden ziyade onun büyüklüğü ve bulunduğu coğrafi alanına bağlıdır. Dugin, Osnovı Geopolitiki, Moskova,

Arktogeya Yayınevi, 2000. Kitabın elektronik adresi:

<http://arctogaia.com/public/osnovygeo/geop13.htm>, (11.10.2007).

74 İrhin Ju.V. (der.), “Teoreticheskie Osnovy İ Tendencii Mirovoj Politiki V Epohu Globalizma (Globalizm Devrinde Uluslararası Politikanın Teorik Temelleri ve Eğilimleri)”, Politoloji Eğitim Programları (Avtorskie programmy uchebnyh kursov po politologii), Moskova, MAKS Press, 2001, s.

260.

75Holder, a.g.m., s. 295.

76Williamson Murray, “Savaş ve Coğrafya Üzerine Bazı Düşünceler”, Gray, Sloan, a.g.e., s.284.

bölge ülkelerinin nasıl davranacağı konusunda ipucu vermektedir. Diğer yandan strateji,

“tarafsız bir arayış değildir ve tek amacı, ulusların mücadelesinde birinin kendi tarafını güçlendirmesidir.77 Bu bağlamda jeopolitik ve Neorealizm arasındaki yakınlık göze çarpmaktadır.

Soğuk Savaş sonrası jeopolitiğe olan ilginin artması, ideolojik “izm” lerin yerini etkili ekonomi ve diğer sorunların almasından kaynaklanmaktadır. Jeopolitik, realizm ile kıyaslandığında uluslararası politikayı daha karışık bir şekilde ele alarak incelemektedir. Jeopolitik, siyasi coğrafi faktörleriyle birlikte uluslararası, ulusal (devlet bazında) ve bölgesel güvenliğin araştırılması için imkan sağlamaktadır.

Uluslararası politika incelemesi açısından jeopolitik eğilimler/varsayımlar şöyle özetlenebilir:

- Bir toprağın işgali ve onu elinde tutmak için yeterli ve gerekli imkanlara sahip olmayan ve kendi kendine yeterlilik niteliği taşımayan jeopolitik süjeler (devletler) saha kontrolünü kaybederler,

- Bir jeopolitik süje tarafından saha kontrolünün kaybı her zaman onun başkası tarafından elde edilmesi anlamına gelir,

- Jeopolitik süjenin istikrarı, sağlamlığı ve güvenliği kontrol altındaki sahanın optimumu ile sağlanır, yani saha ne kadar geniş ise, onun kontrolü o kadar zorlaşır.

- Bazen sahanın kilit (jeostratejik) noktalarını kontrol eden süje üstünlük sağlar.

Süjenin jeopolitik sahasının gücü veya zayıflığı, onun kendi kendine yetebilirlilik derecesi ile kilit noktaları kontrol etmenin türevidir,

- Devletlerin jeopolitik konumu (derecesi) çoğunlukla onun ekonomik ve askeri potansiyeli, nükleer silahların varlığı ile nüfusun yoğunluğu, ulusal özellikleri gibi faktörlere bağlıdır.78

Değişmeyen unsurlardan alan (saha ve büyüklüğü) jeopolitik açıdan çok değerlidir. Bu alan, stratejik kaynaklara da sahipse (petrol, su kaynakları, maden yatakları, tarımsal verimlilik vb.) evrensel değerde jeopolitik odak olmaya en azından adaydır. Dolayısıyla

77Ken Booth, “Güvenlik ve Özgürleş(tir)me”, Avrasya Dosyası, Cilt: 9, Sayı: 2, Yaz 2003, s. 58.

78İrhin, a.g.e., s. 260-262.

Soğuk Savaş döneminde “boş olmayan” bir alanın serbest kalması, bu boşluğu doldurmaya yönelen güçlerin mücadele alanı haline gelmesine neden olmuştur.

Araştırmamızın konusu olan ve “serbest” alanlardan birini oluşturan Orta Asya bölgesindeki büyük güçler arasındaki mücadele “denge” unsuru çerçevesinde ele alınmaktadır. Ancak bu dengenin Realistlerin ifade ettiği ve aşağıda daha ayrıntılı ele alınacak olan klasik bir “güç dengesi” mi, Neorelistlerin “tehditler dengesi” mi, yoksa

“çıkar dengesi” mi olduğu ileride daha belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Çalışmamızı yine de Realist/Neorealist bakış açısı çerçevesinde ele almamızın sebebi ise Orta Asya’daki ortamın ve gelişen olayların bu perspektiften daha iyi açıklanabilmesidir. Zira her teorinin kendi sınırlamaları vardır. Bununla birlikte araştırmamız Realizmin temel varsayımlarının “yalın” şekli ile değil, teorinin daha sonraki gelişmelerini dikkate alarak sürdürülecektir.

B. “Denge” Kuramı Ve Bunun Bölgeye Uygulanabilirliği

Spor, tıp ve diğer alanlarda da geniş olarak kullanılan denge kuramı, Uluslararası İlişkilerde de kullanılan ve 500 yüzyıldan fazla bir tarihi olan hem teorik hem de uygulama açısından çok kullanan bir kavram olup, “hegemonyayı dengeleme fikri”79 olarak da anlaşılmaktadır.

1. “Güç Dengesi” Kuramı80

Genellikle güç dengesinin kökeni, İtalyan Rönesans dönemine, 15.yüzyılın ikinci yarısında beş büyük İtalyan şehrinden oluşan ve herhangi bir gücün tek başına yarımadada hâkimiyet kurmasını önlemek için çalışan bir sisteme dayandırılmaktadır.

Bu sistemin Lodi Barışından itibaren sürdüğü belirtilmektedir.81

79Richard Little, The Balance of Power in International Relations: Metaphors, Myths and Models, New York, Cambridge, 2007, s. 4.

80Bu altbölümde “denge”ye ağırlık verileceğinden “güç” kavramı C.altbölümde ayrıca ele alınacaktır.

81Moorhead Wright, (der.), Theory And Practice Of The Balance Of Power, 1486-1914: Selected European Writings,Londra, Dent, 1975, s. ix. Güç dengesi ile ilgili diğer çalışmalar için bkz. Edward Vose Gulick, Europe's Classical Balance Of Power: A Case History Of The Theory And Practice Of One Of The Great Concepts Of European Statecraft, London,W.W.Norton Company, 1967; Alan Sked, Europe's Balance Of Power, 1815-1848, London, The MacMillan Company, 1979; Ernst B. Haas, "The Balance Of Power: Prescription, Concept, Or Propaganda", World Politics, Cilt: 5, Sayı: 4, (Temmuz 1953), s. 442-477.

Waltz tarafından “uluslararası ilişkilerinin açık bir şekilde siyasal bir kuramı” olarak nitelendiği güç dengesi ile ilgili genel kabul gören tanımı bulunmamaktadır. Bu konudadaki literatürü inceleyen Ernst Haas82 sekiz, Martin Wight83 ise dokuz ayrı tanımı keşfetmiştir. Hans Morgenthau, dört tanım kullanmıştır. Güç dengesi, bazılarına göre bir doğa kanunu ise, diğerlerine göre bir rezalet/hakaret olarak görülmektedir.

Birilerine göre, o devlet adamları için bir rehber, diğerlerine göre ise emperyalist politikaları gizleyen bir maske niteliği taşımaktadır. Kimileri, güç dengesinin devletlerin güvenliğinin ve dünya barışının en iyi garantörü olduğuna inanmakta, kimileri ise onun savaşlara neden olarak devletleri ortadan kaldıracağını zannetmektedirler.84

Realistlere göre, uluslararası hukuk ve uluslararası örgütler aracılığıyla barışın korunması pek kolay olmadığı için bir takım mekanizmaların gelişmesi gerekir. İşte bu çerçevede güç dengesi, bir devletin diğerleri üzerinde bir üstünlük sağlamasını engelleyen önemli bir mekanizma olarak devreye girmektedir. Morgenthau’nun tanımına göre, statükoyu kurmak veya korumak isteyen birkaç devletin güç arzusu,

“güç dengesi” olarak adlandırılan konfigürasyon gerekliliğine yol açmaktadır. Burada güç dengesi, uluslararası sistemin ve münferit devletlerin politikalarının bütünlüğü olarak ortaya çıkmaktadır.85 Diğer bir tanıma göre de devletler arasındaki güç dağılımı anlamına gelen güç dengesi, hiçbir devletin veya mevcut olan ittifakın “ezici” veya

“üstün” güce sahip olmayan bir sistem anlamına gelmektedir.86 Güç dengesi sisteminin üç temel özelliğinin bulunduğu varsayılmaktadır. Bunlar, sürekli ihtiyatlı olma ve birbirlerini gözlemleme; herhangi bir toprak genişlemesinin önlenmesi veya “itibar”; bir sonuç olarak istikrarlı barış.87

Güç dengesi kuramı, en önemli, en etkili ve en fazla düşünürü etrafında toplamış olan klasik teoridir. Güç dengesi teorisi aynı zamanda, uluslararası ilişkilerin en üst düzeyde teorik gelişme gösteren klasik düzenidir. İlk versiyonları ikili denge üzerinde dururken,

82Haas, a.g.m. Aktaran Waltz, Theory of İnternational Politics, s. 117.

83Martin Wight, “The Balance of Power”, Martin Wight, Herbert Butterfield (der.), Diplomatic Investigations: Essays in the Theory of International Politics, Londra, Allen & Unwin, 1966. Aktaran Waltz, a.g.e., s. 117.

84Waltz, Theory of İnternational Politics, s. 117.

85Konışev, a.g.e., s.35.

86Michael J. Sheehan, The Balance of Power: History and Theory, London, New York, Routledge, 2000, s. 4.

87Wright, Theory And Practice Of The Balance Of Power, 1486-1914: Selected European Writings, s. xi.

daha sonraki versiyonları çoklu denge kavramını getirdiler ve bir süre sonra da

“dengeleyici” kavramı kullanılmaya başlandı. Bu teori doğa halinin mutlaka savaş hali demek olmadığını gösterme çabası olarak görülebilir. Devletler çatışma yerine aralarında genel bir dengeye (equilibrium) yol açma eğilimindedir.88

Güç dengesi kuramı devletler hakkında bazı varsayımlardan işe başlar. Devletler en azından varlıklarını korumak ve en çoğundan evrensel başatlık arzusunda olan üniter/bütüncül aktörlerdir. Devletler ya da onlar adına hareket edenler bir dereceye kadar makul bir şekilde amaçlanan sonuçlara ulaşabilmek için ellerindeki araçları kullanırlar. Bu araçlar iki genel kategoriye girer: iç/ulusal gayretler (ekonomik varlığı arttırma çabaları, askeri gücü arttırma çabaları, zekice stratejileri geliştirme çabaları) ve dış gayretler (kendi ittifakını güçlendirme ve büyütme faaliyetleri ve karşıt ittifakı zayıflatma gayreti). Dengenin oluşması için üç veya daha fazla oyuncuya ihtiyaç olduğu kanısı yanlış, zira iki gücün bulunduğu bir sistemde, denge politikası devam etmektedir.

Ancak başlangıç aşamasında olan, uluslararası bir dengesizlik temel olarak bir devletin ulusal çabalarını yoğunlaştırması ile giderilmektedir.89

John Mearsheimer, Soğuk Savaşın bitimiyle uluslararası kuruluşlara dayanan güvenlik sistemini kurmaya çalışan liberallere karşı, realistler için savaş ve barışın nedenleri, güç dengesinin işlevi olduğunu belirtmiştir. Diğer bir ifadeyle güç dengesi, savaşı açıklayan bağımsız değişken, kurumlar (institute) ise sadece süreçteki geçici değişkenler ve sistemdeki gücün paylaşımını yansıtmaktadırlar.90 Waltz, güç dengesi oluşması/hakim olması için iki ve yalnızca iki gereksinimin yerine getirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bunlar, anarşik bir düzen olması ve bu düzende varlıklarını korumaya çalışan birimlerin bulunmasıdır.91

Waltz’ a göre, sadece konvansiyonel silahları bulunan devletler arasında savaş olabilir, nükleer silah ise caydırıcılık rolünü sürekli koruyacaktır. Bununla birlikte Waltz, çelişkili bir şekilde, barışın varlığı, hegemonik bir gücün varlığına, bazen de farklı güçler arasındaki dengeyle ilintilenmekte olduğunu savunur. Waltz’a göre, hegemonya,

88Aydın, “Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz,” s. 87.

89Waltz, a.g.e., s. 118-119.

90Mearsheimer, “The False Promise of International Institutions,” s. 13.

91Waltz, Theory of İnternational Politics, s. 121.

dengeye yol açar. Ancak bu dengenin oluşması daha yavaş olacak, zira diğer devletler ABD’nin üstlendiği sorumlulukları üzerilerine almak için acele etmemektedirler.92 a. “Dengeleme” ve “Bandwagoning” Kavramları

Devletlerin davranış türü olarak realist teorilerin ittifak kurma ve dış politika tartışmaların başında gelen “dengeleme” ve “bandwagoning” kavramları devletlerin dış tehditlere karşı davranış biçimleridir.93

Realist teoriye göre devletler, hedeflerine ulaşmak için yeterli güce sahip değillerse, farklı yöntemlere başvururlar. Başvurulan yöntemde belirleyici olan yine güçtür; fakat burada kendisi dışındaki devletlerin gücü söz konusudur. Önemli bir dış tehditle karşılaştıklarında devletler ya denge kurmaya (dengeleme) çalışırlar ya da tehdidin geldiği güce yaklaşma gereği duyarlar (bandwagoning). Quincy Wright tarafından “A Study of War” (1942) çalışmasında ortaya atılan bu kavram daha sonra Waltz tarafından popüler hale getirilmiştir. Dengeleme, tehdit karşısında başka güçlerle ittifak içine girme olarak tanımlanırken görece daha yeni kavram olan bandwagoning, tehlike kaynağına yaklaşmayı ifade etmektedir. Bir başka deyişle “bandwagoning”, güç dengesi siyasetinde zayıf devletlerin daha güçlü bir devlet veya koalisyona katılması anlamına gelmektedir. Realist teoriye göre “bandwagoning”, zayıf devletlerin güçlü bir devlete karşı çıkmanın maliyetinin, o devleti desteklemenin getireceği faydadan fazla olduğuna karar verdiklerinde gerçekleşir. Dengeleme, tehdit oluşturan güce karşı kullanılan düzene sokma faaliyetidir. Yani, bir devlet tehdit oluşturan güce karşı iki tür davranışta bulunabilir: “dış dengeleme”, birlik (ittifak) kurma yolu ve “iç dengeleme”, yeteneklerini arttırma yoluna başvurabilir. Dengelemenin amacı yükselen bir gücün hegemonya oluşturmasını engellemektir. Bu önleme çabasının başarıya ulaşması halinde, bir güç dengesinin oluşması beklenmektedir.94

Bandwagoning ise birkaç yol olarak düşünülebilir: taviz yakınlaşması, kar için yakınlaşma. Buna göre, tehdit altındaki devlet, tehdit eden devlete zor ve korku neticesinde katılır. Diğer yandan devletler, tehdit eden devlete korku için değil, kar beklentisi sonucu katılabilirler. Schweller kar için yakınlaşmayı üç türe ayırır:

92Waltz, Uluslararası Politikanın Değişen Yapısı, s. 37.

93Stephen Walt, The Origins Of Alliances, NY, Cornell University Press,1987, s. 17.

94T. V. Paul, “Introduction: The Enduring Axioms of Balance of Power Theory and Their Contemporary Relevance”, T. V. Paul, James J. Wirtz, and Michel Fortmann, (der.), Balance of Power: Theory and Practice in the 21st Centure, California, Stanford University Press, 2004, s. 1-25.

- çakal yakınlaşma (jackal bandwagoning), bir devletin avdan pay almak için yükselen güce yakınlaşması,

- yığın yaklaşma (pile on bandwagoning), genellikle savaş sonunda, galibin tamamen kendinden emin olduğunda gerçekleşir,

- gelecek dalgası yakınlaşması (wave of the future bandwagoning), devletlerin

“yükselen yıldıza” katılmaları, yani “devletler daha güçlü bir tarafa katılırlar, zira onlara göre o geleceğin dalgasını” temsil eder. Örneğin, Soğuk Savaş döneminde az gelişmiş ülkelerin birçoğu komünizmi öyle algılamaktaydılar.95 Devletlerin neden bandwagoning’e başvurduklarını açıklamak için Schweller, aşağıda ayrıntılı olarak değerlendirilecek olan “çıkar dengesi” teorisini geliştirmiştir.

Waltz’a göre devletler, devletler sistemi tarafından zorunlu kılınan varolma koşullarına ya uyarlar (güçlü devletleri taklit ederler veya denge politikası güderler) ya da bunun sonuçlarına katlanırlar (fakirleşme, tek başına tehlikelere maruz kalma).96

Eğer dengeleme, banwagoning’e göre daha yaygın ise, devletler daha güvendedirler, zira saldırganlar birleşip karşılık verenlerle karşı karşıya kalırlar. Statükocu devletlerin, tehdit edici iç ve dış politikalarından kaçınarak karşı koalisyonların provoke etmelerinden kaçınmaları gerekir. Eğer bandwagoning, dominant eğilim ise, güvenlik yeterli değildir, zira saldırganlık ödüllendirilmektedir. Saldırgan dış politika izleyen ve güçlü askeri gücü olan devletlerin yönetimi için mantıklı siyasi tercih oluşturmaktadır.97 Bazı akademisyen ve askerlere göre, bandwagoning daha fazla tercih ediliyor çünkü kazanan taraf hakkında “ya tüm dünyanın önderi ise” diye düşünülmesine sevk ediyor.

Bu tür ifadeler, daha genel konulara sevk etmektedir: devletler güçle ilgilenmektedirler.

Devlet ne kadar güçlü ise, o kadar da diğerleri onunla ittifak kurarlar. Göreceli gücün azalması da, en azından müttefiki tarafsızlık seçmeye, en kötü ihtimalde de karşı tarafa geçmesine neden olur. Banwagoning mantığını anlamak için iki neden belirlenebilir.

Birincisi, banwagoning, barışma biçimi olarak kabul edilebilir. Tehdit oluşturan devlet veya koalisyona katılmasıyla bandwagoner kendisine olabilecek saldırıyı önleyebilir.

95Randall Schweller, “Bandwagoning for Profit: Bringing the Revisionist State Back In”, International Security, Cilt: 19, Sayı: 1, (Yaz 1994), ss. 54-97.

96Atilla Eralp (der.), Devlet ve Ötesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, s. 27.

97 Stephen M.Walt, “Alliance Formation and the Balance of World Power,” International Security, Cilt:

9, Sayı: 4, Bahar 1985, s. 4- 5.

İkincisi, devletlerin savaş sırasında ittifaka katılmalarının nedeni de, savaş sonrasındaki ganimeti paylaşmak/toprak kazanımıdır. Bu bağlamda güç dengesi ve banwagoning, devletlerin ittifak tercihini nasıl yaparlar sorusuna birbirini dışlayan açıklamalar getirmektedir. Ancak her ikisi de yalnızca güç terimlerle çerçevelenmektedir.98 Başka deyişle, banwagoning güçlü tarafa katılma, dengeleme ise güçlü tarafa karşı zayıf taraf ile beraber hareket etme şeklinde özetlenebilir.

b. Dengeleme Türleri

Devletler güçlü bir devlet ya da güvenlikleri açısından bir tehdit unsuru oluşturan devletlere karşı bir denge oluşturmak üzere, açık askeri güç oluşumları ve ittifaklarının yanında üstü kapalı ve dolaylı yöntemleri de kullanabilmektedir. Yani dengeleme, sadece askeri boyutla sınırlı kalmamalı ve dengelemenin etkin olması için gerekli olan şey, dengelemenin kapsamını genişletmektir. Bunun yapılmasının nedeni devletlerin hem küresel hem de bölgesel seviyelerde bir hegemonik aktör ya da tehdit oluşturan bir devletin gücünü kısıtlamak üzere kullandığı çeşitli stratejileri açıklamaktır. Bunun yanında, devlet şeklinde olmayan aktörler, bu aktörleri destekleyen devletler ve tehdit altındaki devletlerin dengeleme davranışlarının da anlaşılması gerekmektedir.99 Örneğin, muhtemel veya fiili tehditlere karşılık vermek üzere devletler iki farklı güç dengesi türünü—katı dengeleme ve yumuşak dengeleme - benimseyebilir mi sorusuna cevap vermek için dengelemenin türlerini tanımlamak gerekir.

Katı dengeleme (hard balancing) yoğun bir devletler arası rekabet içerisinde bulunan devletler tarafından yaygın olarak kullanılan bir stratejidir. Devletler temel rakiplerin niteliklerine eşdeğer nitelikler oluşturmak üzere resmi ittifaklar ve karşı ittifaklar oluşturmakta ve bu ittifakları muhafaza etmektedirler. Söz konusu ittifaklar güçlü bir devlete karşı denge oluşturmak veya bir güç ya da tehdit unsuru oluşturan bir devletin yükselişini engellemek amacı ile oluşturulmaktadır. Ulusal ve uluslararası malzeme ve silah kaynaklarına bağlı olarak yapılandırılan sağlam bir silahlanma ya da yeniden silahlanma programı bir güç dengesinin oluşturulmasına ilişkin yaygın olarak kullanılan başka bir yöntemdir. Katı dengeleme açık askeri ittifakların oluşturulması ve muhafaza edilmesine ilişkin geleneksel Realist (hem Klasik hem de Neorealist) yaklaşıma yakıştılmasına rağmen, günümüzde bunun örneklerine nadir rastlanır.

98Stephen M.Walt, “Alliance Formation and the Balance of World Power, “ s. 6.

99Paul, a.g.m., s. 10.

Yumuşak dengeleme (soft balancing) resmi ittifakların yer almadığı üstü kapalı dengeleme yöntemlerini içermektedir. Yumuşak dengeleme dâhilinde, tehdit unsuru oluşturan, yükselen bir gücü etkisiz hale getirmek üzere üstü kapalı, saldırgan olmayan bir koalisyon oluşturulmaktadır. Devletler genellikle birbirleri ile itilaflar veya sınırlı güvenlik mutabakatları geliştirdiğinde, bu dengeleme türü ortaya çıkmaktadır. Bu dengeleme türünün kullanılmasının amacı, muhtemel tehdit oluşturan bir devlet ya da yükselen bir güce karşı denge gücü oluşturmaktır. Yani yükselen devlet bir tehdit oluşturmayabilir, ancak gelecekte, karşı yönde bir denge gücü oluşturulmadan, söz konusu devlet ilgili devletlere yönelik temel bir tehdit unsuru olarak ortaya çıkabilir.

Yumuşak dengeleme genellikle sınırlı bir askeri güç oluşumu, geçici işbirliği uygulamaları veya bölgesel ya da uluslararası kurumlara ilişkin işbirliği çalışmaları şeklinde ortaya çıkmaktadır; bu politikalar açık, katı dengeleme stratejilerine dönüştürülebilir. Bu durumun ortaya çıkması için, güvenlik rekabetinin yoğun bir hale gelmesi ve güçlü devletin tehditkâr bir hal alması gerekmektedir.

Asimetrik dengeleme (asymmetric balancing) ulus devletlerinin dolaylı tehditleri dengeleme ve ortadan kaldırma çabaları olarak ifade edilmektedir; bu tehditler önemli devletler ile mücadele etme kapasitesi olmayan ve geleneksel askeri nitelikler ya da stratejiler kullanan terör grupları gibi yerel aktörler tarafından geliştirilmektedir.100 c. “Çıkar Dengesi” Kuramı

Bandwagoning’i birçok Realistin kabul ettiğinden daha genel bir kavram olduğunu savunan Scheweller “çıkarlar dengesi” kavramını geliştirmektedir. Araştırmacıların çoğu Scheweller’i Offensive Realistlere katmaktalar. Ancak kendisi, Offensive Realistleri, hayatta kalma mücadelesini tek devlet dürtüsü/sebebi olmasına indirgeyerek dar olmakla eleştirir ve kendi teorisini geliştirir.

Scheweller’in teorisine göre, devletler sadece ödün verdikleri için değil, ödül için yakınlaşmaktadırlar. Devletlerin davranışları, onların “değerlerini” genişletmek yerine ne derecede savunmak istiyorlar onunla belirlenir. Devletlerin tercihleri (çıkarları) şu şekilde sınıflandırılabilir: genel olarak egemenlikten (var olmaktan) memnuniyet duymak; belirli ölçüde memnuniyet duymak; memnuniyetsizlik ve daha fazlasını isteme arzusu; tam hoşnutsuzluk ve aşırı bir şekilde daha fazlasını isteme arzusudur. Bu

100Paul, a.g.m., s. 3-4.

“devlet çıkarlarına” dayanarak Scheweller devletlerin memnuniyet, amaç ve tahminlere göre devletleri hayvanlara benzeterek “devlet zoolojisini” geliştirmiştir. Buna göre, dört devlet türü bulunmaktadır:

Aslanlar (lions), doymuş/tok devletler, statükoyu desteklerler ve sahip oldukları şeyleri korumak için gerekeni yaparlar. Bu devletler ya tehdit oluşturan devletlere karşı denge kurarlar ya da sorumluluğu başkasına yüklerler.

Kuzular (lambs) sistemin en zayıf devletleri ve diğer devletlerin yemi olabilecek devletler. Bunlar ödün yakınlaşma (appeasement bandwagoning) veya gelecek dalgası yakınlaşmasına (wave of future bandwagoning) meyillidirler. Zayıf devletler, sınırlı imkanlara/güce sahiptirler veya birçok nedenden dolayı zayıf devlet-toplum ilişkilerinden zarar görmektedirler.

Çakallar (jackals), sınırlı amaçları olan revizyonistler. Bu devletler, hem sahip olduklarını korumak için, hem de varlığını genişletmek için yüksek fiyat ödemeye hazırdırlar. Bu devlet muhtemelen çakal yakınlaşma (jackal bandwagoning) politikasını izleyeceklerdir.

Kurtlar (wolves), sınırsız amaçları olan revizyonistler. Muhtemelen aşırı saldırgan olan bu devletler, ellerindeki var olanları kaybetmeyi bile göze alarak amaçlarına ulaşmak için tüm güçlerini sarf ederler.101

2. “Tehdit Dengesi” Kuramı

Stephen М. Walt tarafından 1985 yılında ortaya atılan102 “tehdit dengesi” teorisi Neorealist okulda popüler olan güç dengesi teorisininin yerine önerildi. Bu teoriye göre devletlerin davranışları diğer devletlerden algılanan tehditlere göre belirlenir. Walt devletlerin bu tehditlere karşı birleşerek denge kuracaklarını veya zayıf devletlerin bandwagoning yapacaklarını da savunmaktadır. Yapısal realizme göre, devletler başta kendi güvenlikleri ile ilgilenirler. Walt, genellikle “güvenlik neye karşı” sorusuna cevap aramakta ve devletlerin güce karşı değil, bir tehdide karşı güvenlik aradıklarını savunmaktadır. Yani bu teori, güç ve tehdit arasındaki farka dikkat çekmektedir.103

101Schweller, “Bandwagoning for Profit”, s. 101-104.

102Walt, “Alliance Formation and the Balance of World Power,” s. 3-43..

103Thomas Gangale, “Alliance Theory: Balancing, Bandwagoning, and Detente”, OPS-Alaska and San Francisco State University International Relations, 27 October 2003,

<http://pweb.jps.net/~gangale/opsa/ir/Alliance_Theory.htm>, (07.11.2008).

Güneşin çölde ve tundrada aynı şekilde ısıttığını, ama farklı sonuçlara yol açtığına dikkat çeken Walt, gücün tek başına nötr /yansız olduğunu belirtmekte ve gücün sonuçlarının hem iyi hem de yıkıcı olabileceğini vurgulamaktadır.

Walt'a göre, devletler iki nedenden ötürü dengeleme politikasını seçmektedirler.

Birincisi, tehdit oluşturan potansiyel hegemonun, çok güçlenmeden durdurulması, ikinci neden ise, tehdide karşı yardım gereksinimi duyan zayıf tarafa katılarak, etkinlik alanının arttırılmasıdır.104 Walt, güç dengesi teorisinin kapasite/güç üzerinde odaklandığını ve devlet adamlarının koalisyon seçimi sırasında diğer unsurları göz ardı ettiğini savunmaktadır. Ona göre, güvenlik sorununun merkezinde güç değil, tehdit yatmaktadır. Walt, Avrupa ülkelerinin İkinci Dünya Savaşı öncesindeki davranışlarının –Alman yayılmacılığına karşı birleşmesinin - bunu kanıtladığını iddia etmektedir.

Soğuk Savaş döneminde güçlenen ABD’ye karşı diğer devletlerin (örneğin, NATO ülkelerinin) güçlerini birleştirmediğini /denge kurmadıklarını belirten Walt, “güç dengesi” teorisinin yetersiz kaldığını belirtti. “Tehdit dengesi” ise, neden devletlerin saldırı niyeti olmayan güçlenen devlete karşı denge oluşturmadığını açıklamaktadır. Bu teori, devletlerin dengeli davranmaya eğilimli olduğunu savunmaktadır. Bu dengeleme sadece (kapasitelerin) güce karşı değil, tehditlere de karşıdır. Bu teoriye göre, devletlerin başka devlet tarafından gelen tehditleri değerlendirmede dikkate aldıkları dört değişken vardır. Bunlar:

devletin toplam gücü, yani karşı tarafın askeri, ekonomik ve teknik kapasitesi/gücü;

coğrafi yakınlılık, yani yakındaki devlet uzaktakine göre daha fazla tehlike arz eder;

saldırı yeteneği/gücü, bu aslında devletin başka birinin egemenliğini tehdit etmekle ilgilidir, bu saldırı-savunma hesabı işlevidir;

algılanan niyet/kasıt, saldırgan, revizyonist niyetleri olan devlet iyi niyetli olandan daha tehlikelidir.105

Bu unsurlar devletlerin belirli bir devletten gelen tehdidi değerlendirmek için kullandıkları tehdit matriksini oluşturmaktadır. Devletlerin davranışlarının dengesi bir

104Mert Gökırmak, “Tehdit Dengesi’ Ve NATO İttifakının Geleceği”, Stradigma Dergisi, Sayı: 11, Aralık 2003, s. 6.

105Stephen Walt, “Testing Theories of Alliance Formation: The Case of Southwest Asia,” International Organization, Cilt: 42, Sayı: 2, 1988, s. 282.