• Sonuç bulunamadı

Proto-Türkçenin Dallanmasına Bir Bakış: Proto-Ogur ve Proto-Oguz

Giriş

II. Alt yasalar (Maxims)

41. Ayşe: Ali bugün burada buluşacağımızı söyledi

2.1. Proto-Türkçenin Dallanmasına Bir Bakış: Proto-Ogur ve Proto-Oguz

Proto-dil terimi, tarihsel dilbilimin yöntemleriyle kurulan ve bugün için kendisinden türeyen dil değişkelerinin kaynağı olan yeniden yapılandırılmış dildir ve akrabalık ilişkisiyle kendisine bağlanan dil değişkelerindeki biçimlerin hepsinin tek bir biçimden türediği kuramsal dili belirtir. Bu açıdan, Proto-Türkçe, r//z, l//ş denkliğinde söz içi ve söz sonu /z/ ve /ş/ fonemlerini taşıyan Türk dil değişkelerinin oluşturduğu Proto-Oguz dalı ile söz içi ve söz sonu /r/ ve /l/ fonemlerini taşıyan Çuvaş Türkçesinin modern tek ardılı olduğu Proto-Ogur dalının ayrılmadan önceki dil durumunu ifade eder. Hem Proto-Oguz hem de Proto-Ogur türünün kendi içinde yeniden kurulan biçimler o dala bağlı bulunan dil değişkelerindeki biçimlerin kendisinden türemesine olanak veren biçimleri yansıtacaktır. Aynı biçimde Proto-Türkçe de hem Proto-Oguz hem de Proto-Ogur’daki biçimlerin her ikisine de kaynaklık eden dilsel biçimleri verecektir.

Proto-Oguz dalının temsilcileri tarihsel Türkçelerin neredeyse tamamını ve günümüzde Çuvaş Türkçesi dışındaki bütün Türk dil değişkelerini içine alırken tarihsel olarak Bulgar Kağanlığı ile ardıllarından kalan dilsel kanıtlar ile bugünkü Macarların yurt tutuş öncesi (896 öncesi) uzun süreli yakın ilişkileri sonucu Macarcadaki ilk Türkçe katmanı oluşturan sözcüklerin büyük bir kısmı Eski Ogur dalı temsilcilerine aittir.3 Ogur dalının tarihsel dönemlendirmesini yapan A. Róna-Tas, bizim Proto-Ogur terimi ile adlandırdığımız dönemi En Eski Bulgarca olarak adlandırır ve bu dönemle Bulgar değişkelerinin Geç En Eski Türkçe birliği içinde geliştiği dönemi anlar. Bu dönem, Róna-Tas'a göre M.Ö. I. yüzyıldan En Eski Bulgar boylarının diğer Batı

3 Bunlar için bkz. Zoltán Gombocz, Die bulgarish-türkischen Lehnwörter in der Ungarischen Sprache, Helsinki, 1912

68 Türkleriyle birlikte batıya doğru hareket etmeye başladığı M.S. IV. yüzyılın başlangıcına kadar uzanır. Róna-Tas, bu dönemi izleyen Eski Bulgarca dönemini Erken ve Geç olmak üzere iki alt dönemde (sub-period) değerlendirir. Erken Eski Bulgarca, IV. yüzyılın ortalarından Kazakistan’daki Onogur-Bulgar boylarının ortaya çıkışından Büyük Bulgar Kağanlığının 670 yılında dağılmasına kadar geçen süreyi kapsar. Geç Eski Bulgarca alt-dönemi de kendi içinde iki alt döneme ayrılır. Geç Eski Bulgarca I, Balkanlarda yaşayan Türk Bulgarların IX. yüzyılın sonlarına doğru Slavlar tarafından hızla asimile edilmeye başlandığı tarih olan IX. yüzyıla kadar uzanır. İdil Bulgarları ise, yavaş yavaş kuzeye hareket eder ve önce Hazar Kağanlığı egemenliği altında yaşarlar, sonra IX. yy’de İdil Bulgar Kağanlığını kurarlar. Geç Eski Bulgarca II alt-dönemi, IX.

yüzyıldan 1235/1236 Çingizli fetihlerine kadar sürer. Róna-Tas, Orta Bulgarca dönemini İdil Bulgar Kağanlığının çökmesi ve Çingizli Türk-Moğol Devleti Altın Ordu Ulusunun kuruluşu ile başlatır. Róna-Tas, Altın Ordu egemenliği boyunca bölgenin yoğun Kıpçaklaşması ile kimi İdil Bulgar boylarının Kıpçaklaşmış olduğunu, bir kısmının da Fin-Ugor dilli boyları ile ormanlarda yakın etkileşim içinde yaşamış olduklarını belirtir. Bilgine göre, Orta Bulgarca bu özellikleriyle günümüz Çuvaş dilinin biçimlendiği zamanı ifade eder. Uzun Orta Bulgarca dönemini de Erken ve Geç olmak üzere iki alt dönemde değerlendiren Róna-Tas, Erken Orta Bulgarca alt-dönemini Altın Ordu Ulusunun bir devamı olarak 1430’larda bölgede kurulan Kazan Hanlığının kuruluşuna kadar götürür. Geç Orta Bulgarca alt dönemi ise, 1552’de Kazan Hanlığının Ruslar tarafından işgaline kadar geçen süreyi kapsar ve bu dönemde de ciddî

bir Kıpçak etkisi söz konusudur. Róna-Tas, bizim bu çalışmada, Erken Modern Ogur Dönemi terimini tercih ettiğimiz Orta Bulgarca dönemini izleyen dönemi, Yeni Bulgarca olarak adlandırır. Róna-Tas, bu dönemin Çuvaş olarak da adlandırılabileceğini belirtir ve fakat bölgenin bütün Türk (Tatar) soylu nüfusunun kendisini siyasî geleneği de sürdürerek Bulgar üst adı ile adlandırdıklarını ifade eder. Bu dönemde, Çuvaşların

69 diline Kıpçak etkisinin yanında artan derecede Rusça etkisi de görülür. Yine bu dönemde Çuvaşların Ortodoks-Hristiyanlaştırılması çalışması başlar. Erken Yeni Bulgar veya Erken Çuvaş dönemi 1552'de Kazan’ın düşüşünden 1723 yılında ilk derlemelerin yapıldığı Strahlenberg’in sözcük listesine (yayım tarihi 1730) kadar olan alt dönemdir.

Geç Çuvaş alt dönemi, XIX. yüzyılın sonlarına doğru Çuvaş edebî dilinin teşkiline değin sürer. Ekim Devrimi'nden (1917) sonra ise, Modern Çuvaş gelişmeye başlar.

(Róna-Tas 1986, 172-173).

Róna-Tas’ın dönemlendirmesinde kullandığı Bulgar terimini benimsemekle birlikte tarihsel olarak /r/, /l/ konuşurlarının boy adlarında geçen Ogur4 terimini de kullandığımızı belirtmek isteriz. Çünkü bu terim bir yandan Proto-Türkçenin iki dala dallanmasındaki bölünmeyi çağrıştırırken, diğer yandan dil ve konuşur boy/boylar arasındaki ilişkiyi de sezdirir. Bu açıdan Róna-Tas’ın Bulgar terimi bizim Ogur terimimize denk düşer. Dönemlendirme olarak Róna-Tas’ın En Eski Bulgarca terimi bizim Proto-Ogur terimimizle aynı gibi görünse de bizim terimimiz, Proto-Türkçe içindeki dallanmaya işaret eden ve tarihsel dilbilimin yeniden kurma aşamasındaki dallanmanın belirtilmesini yapar. Tekin’in (1987, 11) İlk Türkçe terimi bizim çalışmamızda Proto-Türkçe’ye, Proto-Bulgarca’sı Proto-Ogur’a ve Proto-Türkçe’si Proto-Oguz ile adlandırdığımız dönem adlarına denk düşer. Poppe’nin (2018, 208) Altay Dil Birliği altında Çuvaş-Türk-Moğol-Mançu-Tunguz Dil Birliği ve Ana Korece Dili olarak iki dal altında bölümleyerek yer verdiği Çuvaş-Türk Birliği dönemi Proto-Türkçe'ye, bu daldan bölünen Ana Türkçe dönemi bizim Proto-Oguz, Ana Çuvaşça dönemi de Proto-Ogur terimimize denk gelmektedir.

Türk dilinin Oguz dalının oluşturduğu büyük çoğunluğun ve kapladığı geniş dil alanının tersine, bugün ancak Çuvaşlara sınırlanarak küçük bir dilsel alan oluşturan

4 Türk dilininin /-z-, -z/, /-ş-, -ş/ fonemleri ile /-r-, -r/, /-l-, -l/ fonemleri arasındaki bölünmenin terim adlandırılması için Bkz. Barutcu Özönder 2002, s. 203-210 içinde 5. dipnot.

70 Ogur dalının tarihsel temsilcisi Bulgar Türkleri üzerinde durmak, bugünkü bilgilerimizle bu dallanmanın hangi Türk boylarında gerçekleştiğini ve Ogur konuşurlarının yayılım alanını anlamamıza yardımcı olabilir.

Bulgar Türklerine ilk kez Attila’nın 453 yılında ölümü ve imparatorluğun 463 yılında çökmeye başlaması ile 558-805 yılları arasında hakimiyet kuran ve bünyesinde çoğunluğu ve çekirdeği Türk olmakla birlikte Slav, Germen kabilelerini egemenliği altına alan Avarların5 akınları sonucu Sabirlerin İdil-Ural çevresindeki yurtlarından edilmesi ile Sabirlerin de Bulgar Türklerine baskı yapmasıyla tarih sahnesinde görülmeye başlarlar. Bu baskının sonucunda Bulgar Türkleri de göçe zorlanmıştır. Hun İmparatorluğunun çöküşüyle batıdaki Hunlar doğuya doğru çekilmek zorunda kalmış, doğudan da gelen baskı nedeniyle yeniden batıya yönelmiştir. Attila’nın en büyük oğlu İlek de ölünce diğer iki oğlu Dengizik ve İrnek Karadeniz’in kuzey kıyılarına, Dinyeper havzasına çekilmişlerdir.6

Bulgarlar, Hunların çökmesinin ardından artık tarih sahnesinde görülmeye başlar. Bulgar adıyla geçen boy birliklerinin V. yüzyıla gelinceye değin yaşadıkları yerlere göçleri milat sıralarında Orta İdil ve Kama çevresinde olmuştur. Bu sırada Sabirler İrtiş ırmağı çevresindedir. M.S. II. yüzyılda Bulgar boyları İdil ve Ural nehirleri çevresindeyken Sabirler Orta İdil ve Kama bölgesindedir. M.S. III-IV. yüzyıldan başlayarak Bulgar Türkleri Kafkasya’dadır.7

Ogur dalının tarihsel temsilcileri olan Bulgar Türklerine Doğu Avrupa’nın içlerinden, Orta İdil bölgesinde, Dinyeper nehrinden Karpatlara uzanan bir sahada ve büyük ölçüde Balkanlarda ortaya çıkan devlet yapılanmalarında rastlanır.8 Bu geniş coğrafî alan içinde Avrupa sınırlarında ilk görünüşleri Attila’nın 453 yılında ölümünden

5 Kafesoğlu 2015, 157.

6 Fehér 1984, 22.

7 Fehér 1984, 15

8 Fehér 1984, 1.

71 sonra ortaya çıkan siyasî boşluk zamanına rastlar. Bizans tarihçisi Priskos’un kayıtlarında, bir Hun boyu oldukları belirtilen ve Karadeniz’in kuzeyinde, Tuna ırmağının kolları ile İdil nehri arasındaki bozkırlarda yerleşmiş oldukları kaydedilen Şaragur, Ogur, Onogur kabilelerinin Bizans’a elçi yolladıkları zikredilir. Birkaç yıl sonra Şaragurların Bizans için paralı asker olarak savaştığını görüyoruz. Türk boy birlik sisteminin değişken yapısında Oturgur adı altındaki boy birliğinin Kafkasya’da kalan ve asıl kitlesinin Don nehri ile Kuban nehirleri arasında yerleştiğini9 ve Attila’nın oğullarından İrnek’in başkanlığındaki birliğe dâhil olduklarını görüyoruz. 482 yılında ise Bizans kaynakları bu birliğin en önemli boyu olarak Bulgar adından söz eder.

İrnek’in Bulgar birliği batıda Tuna dolaylarından Kafkas dağlarının kuzeybatısındaki Kuban havzası arasında uzanıp Tuna dolaylarında Kutrigurlar, Kuban havzası ile Kafkas dağlarına kadar olan bölgede ise Utigurlar yerleşik bulunmaktaydı.10 Kardeş oldukları, ancak hükümdarlarının farklı olduğu belirtilen bu iki Bulgar topluluğunun birbiriyle savaştığı bilgisi kaynaklarda yer alırken, Orta Asya’da Juan-juan adıyla tanınan Gök-Türk devletindeki mücadeleler sonucu 552 yılında batıya doğru göç edip Karadeniz’in kuzeyine yerleşen Avarların11 Onogur ve Sabirleri yendiği, Kutrigurları egemenliği altına aldığı bilgisi yer alır. 12

Kutrigurlar’dan Panoniya bölgesinde Avar ordusunda savaşan bir boy olarak anılır. Avar idaresi altında yaşayan Utrigurlar Onogur adı altında 630 yılında Avarlara karşı Bizans ile anlaşır ve Kutrigurlardan kalan toprakları kendi birliğine katar ve Dinyeper nehrinden Pers toprak sınırları içinde yaşayan bütün Bulgar Türklerini içeren büyük bir devlet kurar. Bu devletin tahtında 641-642 yılında ölünceye kadar Kuvrat

9 Fehér 1984, 4-5

10 Tekin 1987, 1

11 Kurat 1992, 178

12 Fehér 1984, 29

72 veya Kurt yer alırken büyük oğlu Bat-Bayan Kafkasya bölgesindeki Bulgar Türklerinin hanı, küçük oğlu Asparuh ise batıdaki Kutrigur Bulgar Türklerinin hanı olur.13

VII.-X. yüzyıllarda Kafkaslar, Karadeniz’in kuzey düzlüklerinde İdil ve Dinyeper nehirlerinden Kama nehrinin yayıldığı kollar ve güneyde Kiyev’e kadar uzanan bölge Hazar Kağanlığının siyasî egemenlik alanı olmuştur.14 VII. yy. ortalarında Hazarların, Kafkasya’nın kuzeyindeki Bulgar Kağanlığına yapmış olduğu baskı sonucu Bulgar devleti yıkılır. Kuvrat’ın oğlu Bat-Bayan’ın egemenliği altındaki Bulgar boylarının böylece Hazar yönetimi altına girip Don ırmağı ile Kuban arasındaki ana yurtlarında kalıp Hazarların sınırlarını korumakla görevlendirilmiş oldukları görülür.

Buyük Bulgar Kağanlığı içinde doğuda ve İran sınırında bulunan Onogur boy birliği içindeki birkaç boy, İdil boyunca yukarı çekilerek İdil Bulgar Türk Devletini kurarlar.

Hazarların baskısına dayanamayan Asparuh önderliğindeki Bulgar Türkleri ise Karadeniz’in kuzeyindeki Don ve Dinyeper ırmakları arasındaki yurtlarından çıkarak Beserabya’ya göç ederler ve burada Tuna Bulgar Devletini kurarlar. 15

Beserabya bölgesinin Tuna Bulgar devletince bir geçiş bölgesi olarak kullanıldığı görülür. Kaynaklara göre güneydeki Dobruca bölgesine Bulgar akınların gerçekleştiğini ve Kuzey Dobruca bölgesinin Tuna Bulgarlarının devlet topraklarına katıldığı görülür. Toprak kaybı yaşayan Bizans ise Tuna Bulgar devletine ordu yürütür, ancak başarılı olamaz ve 681 yılında barış imzalamak zorunda kalır.16 Tuna Bulgar devletinin 688 yılında Bizans ordusunu dağ geçidinde etrafını sararak yok etmesi, 705 yılında Asparuh’un halefi Tervel Han’dan Bizans’ın yardım istemesi, 708 yılında Bizans saldırısının başarısızlığa uğratılması, 716 yılında Bizans ile bir barış antlaşması daha imzalanması, 718 yılında Arapların, Bizans’ın başkentini kuşattığı sırada Tervel

13 Fehér 1984, 31

14 Kafesoğlu 2015, 161.

15 Fehér 1984, 31.

16 Fehér 1984, 44.

73 Han’ın gönderdiği ordu yardımıyla Arapların yenilgiye uğratılması17 Tuna Bulgar devletinin siyasî ve askerî yönden gücünü gösterir.

702 ile 718 yılları arasında tahtta bulunan Tervel Han’ın ölüm yılı olan 718 yılından 736 yılına kadar Bulgar Türklerinden söz edilmez. Bundan sonra Bulgar Hanları İsim Listesi'nde gördüğümüz T(ı)virem (718-721), Dulo boyundan Sevar (721-736), Vokil boyundan Kormisaş veya Kurmiş (740-756), Vineh (756-762), Ugen boyundan Telec (762-765), Seoin veya Savinos, Vokil boyundan Umor (765-767) ile Bayan veya Bahan, Toktu veya Tokto, Telerig Han (768-777), Kardam Han (777-804), Kurum Han (804-814), Omurtag (817-830), Balamir veya Malanir (831-836), Persiyan (836-852), Boris (852-889), Vladimir (889-893), Simon (893-972), Petro (927-969) hanlar Tuna Bulgar devletinin hanları olmuştur.

Tuna Bulgar devletinin siyasî ve askerî tarihinde, Bizans ile yaptığı birçok siyası̂

ilişkide bulunup kimi zaman da Bizans’a siyasî destek sağladığı görülür. 803 yılında Avar Kağanlığının yıkılmasıyla ortaya çıkan boşluğu değerlendirerek ekonomik geliri olan su yollarını ele geçirmiştir. Sınırları ve ekonomisi genişleyen Tuna Bulgar Devletinin bünyesine Slavların da katılmasıyla Bizans’ın Slavlar üzerinde hak iddia etmesi ile Boris döneminde 864 yılında Hristiyanlık benimsenir. Tuna Bulgar Devletinin son dönemlerine doğru artan dışta Bizans’ın Sırpları kendine bağlaması, Ruslar ve Bizans’ın yine bir Türk boyu olan Peçenekleri Bulgar ülkesi yönünde kışkırtmaları, içte kilise içinde beliren mezhepçilik, tahtı ele geçirme uğraşı Tuna Bulgarlarının çöküşünü hızlandırır. Bütün bunların sonucu olarak Batı Bulgar ülkesinde yeni bir siyasî oluşum kendini gösterir ve 1018 tarihine gelinceye kadar bütün Bulgar ülkesi işgal edilerek Bizans’ın bir eyaleti hâline gelmiş olur.18

17 Fehér 1984, 48-49.

18 Fehér 1984, 45-61

74 Tuna Bulgarlarından kalan dilsel malzeme, Bulgar Hanları Listesindeki sözcük ve ibareler, Tudor Duksov’un notu, Nagy Szent-Miklós hazinesindeki Grek ve Runik harfli malzeme,19 Orta Grekçe yazılmış 90 civarında Proto-Bulgar yazıttan Preslav ve Çatalar yazıtları,20 Bizans kaynaklarında geçen Bulgar Türkçesi etnik adlar ve Eski Kilise Slavcasındaki Bulgarca sözcüklerden ibarettir.21

630 yılında Kuvrat’ın Avarlara karşı mücadele edip kurduğu22 Büyük Bulgar Kağanlığı içinde doğuda ve Pers sınırına kadar olan bölgede bulunan Onogur boy birliği içindeki birkaç boy ve Utrigurların, Hazarların baskısıyla İdil boyunca yukarı çekilerek İdil Bulgar devletini kurduğunu belirtmiştik. Orta İdil dolaylarına çekilen İdil Bulgar Türklüğünün geldikleri bu bölge, tam olarak Kama ırmağının İdil’e döküldüğü noktayı çevreleyen alanlardan oluşur.23

İdil Bulgar Devletinin yerleşik olduğu bölgeye gelişlerinde Büyük Bulgar Kağanlığının yıkılması ve Hazar baskısını takip eden süreçte dört büyük göç dalgasından söz edilir. İlki VII. yüzyılın üçüncü çeyreğinden geç olmamak üzere Azak dolaylarından olmuştur.24 İkincisi VIII. yüzyılın ikinci yarısındaki Arap-Hazar savaşlarıyla bağlantılıdır.25 Üçüncüsü IX. yüzyılın ikinci yarısında Hazar Kağanlığında Yahudiliğin kabul edilmesiyle Bulgarlar arasında doğurduğu tepkiden kaynaklanır.26 Orta İdil’e gerçekleşen son göç dalgası ise IX. yüzyılın sonu ile X. yüzyılın başında Hazar Kağanlığı içindeki başta Peçenekler olmak üzere doğudan gelen atlı göçebelerin etkisiyle gerçekleşir.27

19 Hazinedeki dilsel verilerin Tuna Bulgar ve Peçenek dilinde yazıldığına dair iki ayrı görüş vardır. Bkz.

Tekin 1987, 26; Mudrak 2015, 209-217

20 Mudrak 2014, 155-174.

21 Tekin 1987, 12.

22 Tekin 1987, 2-3.

23 Taymas 1966, 18.

24 Koç 2010, 47.

25 Koç 2010, 49.

26 Koç 2010, 54.

27 Koç 2010, 55-56.

75 İdil Bulgar birliği IX.-X. yüzyıllardan daha geç olmamak kaydıyla bu göç dalgalarıyla birlikte kurulmuştur. Bu birlikte hâkim unsur Bulgarlarken X. yüzyılın ilk yarısında Bersula, Eskiller, Suvarlar ve Barancarlar da birlikteki diğer etnik unsurlar olarak görülür.28

İdil Bulgar Türkleri arasına İslamiyet VIII. ve IX. yüzyılda Arap tüccarlar aracılığıyla girmeye başlar. Bulgar Kağanı Almuş 921 yılında Abbasî halifesine elçi yollayarak, ülkesinde İslam dinini öğretmek, cami, kale ve istihkâmlar kurmak için uzmanlar göndermesini istemiştir. Halife bu isteği kabul ederek bir heyet gönderir.

Heyetin yazıcısı olan İbn Fadlan, Bulgar ülkesinde İslam diniyle birlikte Arap yazısının da kullanıldığını, ilmî konularda eserlere şerhler yazacak kadar bilgili âlimlerin olduğunu söylemiştir.29

Oldukça medenî bir hayat yaşadıkları belirtilen İdil Bulgarlarının kurdukları şehir ve kasabalar arasında Suvar, Oşel, Tetiş, Cüke-tav, Züye, Kaşan, Kermencük, Kazan sayılabilir. Bu şehirler arasında İdil-Kama kavşağına 100 km kadar mesafede, İdil kıyısındaki başkent Biler/Bilyar şehri yer alır.30

Çingizli İmparatorluğunun Orta Asya’yı tamamen denetimi altına alıp 1222-1223 yılında batıya yöneldiği ve Kalka savaşından sonra Rus kinyezlikleriyle Kıpçakları yenilgiye uğratmasının ardından kışlamak için seçtiği hedef; Orta İdil bölgesi İdil Bulgarlarınca meskûndur. Çingizli ordusu Bulgar topraklarına girdiğinde İdil Bulgarları tarafından pusuya düşürülerek yok edilir.31 Kalka zaferi ve Bulgar yenilgisi ardından Çingiz Han’ın oğlu Cuci’ye Kıpçak ülkesini almasını buyurmuştur.

Ancak Cuci 1227’de ölünce oğlu Batu Han bu bölgenin vârisi olmuştur. 1229 yılında Çingizli ordusunun Batı seferi başlamış Bulgarlar yine başarılı bir direniş göstermiştir.

28 Koç 2010, 57.

29 Taymas 1966, 20-21.

30 Kafesoğlu 2015, 200.

31 Koç 2010, 163-164.

76 1236 yılına gelindiğinde İdil Bulgar ülkesi tamamen Çingizli egemenliği altına girmiştir.32

Çingizli ordusunun 1236’daki fetih hareketleri sonunda Deşt-i Kıpçak, Bulgar bölgesi, Kırım ve Derbend’e kadar uzanan Kafkasya toprakları ele geçer, 1240 yılında Kiyev kinyezliği alınır, böylece batı yolu açılarak Batu Han’ın ordusu Polonya, Macaristan ve Dalmaçya’ya kadar ilerlerler. Çingizli ordusunun bu seferleri sonucunda Deşt-i Kıpçak ve ona bitişik bölgelerde Altın Ordu Hanlığı kurulur.33 İdil Bulgarları da bu tarihten itibaren Altın Ordu Hanlığının bir parçası olarak varlıklarını sürdürürler.34 Altın Ordu egemenliğinin ardından ise 1552 yılına kadar Kazan Hanlığına bağlı olarak yaşayacaklardır.

İdil Bulgar Türklerinin Arap yazısına dayanan yazım sistemini kullanmalarından önce arkeolojik buluntular Türk Runik alfabesinin kullanıldığını göstermektedir.35 Bu yazıyla yazılmış arkeolojik buluntulardan 1888 yılında bulunan bir kapta gumuşi okunup ‘gümüş’ anlamlandırılması (Çuv. T. kĕmĕl) 1958 yılında bulunan taş bir levha üzerindeki ibarede geçen daşum okunup ‘taşım’ olarak anlamlandırılması (Çuv. T. çul) ve diğer birkaç arkeolojik buluntular bölgenin genelinde Türk Runik yazısının bilinir olduğunu36 göstermesi yanında, dilsel olarak Oguz dalının özelliklerini gösterdiği anlaşılmaktadır.

Arap yazım sistemine dayanan yazı dizgesi ise İdil Bulgarları arasında X.

yüzyıldan başlayarak kullanılır. Arkeolojik buluntular yalnızca yazının varlığını gösterirken dilsel olarak elle tutulur veriyi XIII.-XIV. yüzyıllara tarihlenen İdil Bulgar

32 Koç 2010, 174.

33 Yakubovskiy 2000, 29-30. Ayrıca Çingizli Türk-Moğol Devleti, Çingizli Ulusları ve ardından gelen Hanlıkların tarihi için bkz. Ahmet Temir, Türk Dünyası El-Kitabı, 383-399.

34 Koç 2010, 185.

35 Koç 2010, 289-290.

36 Koç 2010, 290.

77 mezar yazıtları oluşturur.37 İdil Bulgar mezar yazıtları 1236 yılından sonraki döneme ait olup en eski mezar yazıtının dikilişi 1281 yılıyken en geç tarihlisi 1357-1358 yıllarından kalmadır.38

İdil Bulgar mezar yazıtlarında 1281-1282 sekir ‘sekiz’ (Tekin 1988, 52) Çuv. T.

cakăr, 1295 tarihli wān ‘on’ (Tekin 1988, 58) Çuv. T. vun/ vună, 1291 cāl ‘yıl’ (Tekin 1988, 56) Çuv. T. śul, 1303 hir ‘kız’ (Tekin 1988, 82) Çuv. T. xĕr, 1297 ṭoḫur ‘dokuz’

(Tekin 1988, 54) Çuv. T. tăxăr, 1352 küwen ‘gün’ (Tekin 1988, 92) Çuv. T. kun, 1291 belinci ‘beşinci’ (Tekin 1988, 56) Çuv. T. pillĕkmiş, 1323-1324 töwetim ‘dördüncü’

(Tekin 1988, 130) Çuv. T. tăvattămĕş, 1329-1330 wotur ‘otuz’ (Tekin 1988, 146) Çuv.

T. vătăr sözcüklerinin tanıklıkları (Tekin 1988) mezar yazıtlarındaki dilin Ogur dalına ait bir değişkesini gösterir. Ayrıca ET. döneminde aynı ünsüz uyumunu bulduğumuz di’li kesin geçmiş zaman ekinin /l, n, r/ ünsüzlerinden biriyle sonlanmasından sonra /t/

fonemli varyantının gelmesinde39 olduğu gibi Modern Çuvaş Türkçesinde görülen çıkma, ayrılma ve di’li geçmiş zamanda görülen ek başındaki /d/ foneminin ekleneceği sözcüğün son fonemine göre ekin /d/, /t/, /r/ varyantlarından biri ile gerçekleşmesi durumunu İdil Bulgar mezar yazıtlarında da buluruz; 1297 dünya-ran ‘dünyadan’

(Tekin 1988, 54), 1295 hicrat-ran ‘hicretten’ (Tekin 1988, 58).

İdil Bulgar mezar yazıtları içerik olarak oldukça kısıtlı bir dil malzemesini sunar.

Bununla birlikte 1308 yılına tarihlenen Uspaniye yazıtı İdil Bulgar yazıtları arasında uzun mezar yazıtı metnini oluşturur. Ayrıca İdil Ural bölgesinde Kıpçak etkili dil değişkelerini barındırmamakla birlikte diğer mezar yazıtlarında tanıklanmayan {+sem}

çoğul ekine rastlanır. İdil Bulgar dil özelliklerini gösterir. Diğer yandan 1311 tarihli

37 İdil Bulgar mezar yazıtlarının araştırma tarihi 1772 yılına kadar gider. Bu yıl içinde 50 yazıtın kopya ve tercüme işleri başlar. Daha sonra mezar taşları Bulgar şehri yakınındaki Uspeniye kilisesi yapımında kullanılmış, 1942 yılına gelindiğinde yeniden gün yüzüne çıkarılmıştır. Mezar yazıtlarındaki ciyeti cür ibaresini Çuvaşça çür ile birleştiren Hüseyin Feyizhanov (1863) ile kitabelerin dili anlaşılmaya başlanmıştır. Mezar yazıtları üzerine yapılan çalışmalar ve tarihleri hakkında Bkz. Tekin 1988.

38 Tekin 1988, 10.

39 Tekin 2016, 166

78 Çistopol mezar yazıtı ise, hacimce uzun olmakla birlikte bünyesinde hem Ogur hem Oguz dil özelliklerini gösteren unsurları aynı anda barındırır. Uspaniye ‘ulamāsemne, mescidsemne, seven’, Çistopol ‘‛ālimlarka, zahidlarka, sewgen’ (Tekin 1988, 190-192).

Tüm bu dilsel özelliklerin yanında İdil Bulgar mezar yazıtlarında herhangi bir söyleme fiili tanıklanmaz.