• Sonuç bulunamadı

Proto-Türkçe *kele- ‘söylemek’ fiili

Giriş

II. Alt yasalar (Maxims)

41. Ayşe: Ali bugün burada buluşacağımızı söyledi

2.2. Proto-Türkçe Söyleme Fiileri

2.2.3. Proto-Türkçe *kele- ‘söylemek’ fiili

87 yavlakın ayıtmazun TT VI 342-343 Var., 9) haber vermek, anlatmak, söylemek (a.) ol yılanka ayıtıp … tép ayıtdı BT XXV 0054. (b.) teŋri teŋrisi burhannıŋ kelgüsin maŋa ayıtdı MaitrH III 5 a 8., 10) (UW 309-313).

ay- ve ayıt- fiillerinin yanı sıra aytıl- ‘to be asked’ (EDPT 269b), aytıg

‘enquiry’(EDPT 268a), aytın- ‘ay- fiilinin dönüşlü çatısı’(EDPT 269b) aytış ‘enquiry’

(EDPT 268b), aytur- (EDPT 269b), ayguçı ‘one who speaks, or issues commands’

(EDPT 271a), ayıl- ‘be said’ (EDPT 272b) türemiş biçimleri de vardır. DLT’de ay- fiiline qāla (Dankoff-Kelly 1982, I-181) ayıt- fiiline Arapça sa՚ ala, Oğuzlar arasında konuşmak anlamıyla takallamtu karşılıkları verilmiştir (Dankoff-Kelly 1982, I-203).

Altay Dilinin Etimolojik Sözlüğü'nde Starostin, Dybo ve Mudrak'ın Proto-Altayca *ĕju (~ -o) ‘to speak, cry, sound’ olarak kurdukları biçimi Proto-Türkçe *ạj-it

‘1 to say 2 to prescribe, tell 3 to ask, demand 4 to concern’, biçimi Proto-Tunguz *ejē-

‘1 to ask, desire 2 demand 3 to envy’ anlamıyla Evk. ejē- 2, ejēt- 1; Evn. ejet- 1,3; Neg.

ejēt- 1; Nan. ējueçi- 3; Orç. ejeçi 3. Proto-Moğol *aji- 1 sound, voice 2 to cry, speak loudly; to recite 3 molody, tune: YMong. ai 1, aji-la-, aji-da- 2, aja 3; Bur. ajlada- 2;

Kalm. ǟ 1, ǟl-, ǟd- 2; Ord. ajalGa 3; Dag. aila- 2; Mongr. ajaŋ 3. biçimleriyle birleştirmiştir (EDAL 497-498).

ıyt-: ‘спрашивать; sormak, istemek’ anlamındaki bu eylem Yegorov’da bizim

yukarıda sözünü ettiğimiz ay- fiiliyle ilişkilendirilmiş ve tanıklar getirilmiştir (Yegorov 1964, 342).

Proto-88 Oguz *kele- ‘söylemek’: En Eski Oguz —, fakat bundan türemiş Tabgaç v. yy.

kelmerçin ‘çevirmen’ (Boodberg 2008, 499, Sinor 1997, 295), Eski Oguz: Orhun viii.

yy.—, Ötüken-Uygur viii. yy. —, Yenisey Yazıtları viii.-ix.-x. yy. —; Man. ç. viii. yy.

—; Bud. çev. viii. yy. —; İslamî ç.: xi. yy. DLT —, fakat keleçü ‘konuşma, söz’

(Dankoff-Kelly 1982, I-334 Oğuzca ḥadı̄ ṭ, kalām); Tef. keleçi ‘bilgi, haber’; Orta T.:

Harezm xiii. yy. —, fakat ME kelelci ‘hikâye’, keleşmiş ‘sözlü, nişanlı’, Çağatay xv. yy.

—, Kıpçak xiii. yy. —, fakat Hou. keleçi eyt- ile birlikte keleçi eyt- ‘anlatmak, nakletmek’; Oğuz xiii.-xv. yy. —, fakat TS keleci~geleci 'söz', keleci et-, keleci eyle-, keleci kıl- ‘konuşmak, muhabbet etmek’ xıv. yy. geleçi söz 'söz' ile birlikte bir çift söz oluşturarak ikinci parçasında söz geleçi ‘konuşma, sohbet’; Çağdaş Türkçe.: —, fakat KBalk. T. keleci ~ keleçi ‘haberci, mesajcı, kızı istemeye giden arabulucu kişi’ (EDPT 716b; VEWT 248b, EDAL 796).

Oguz dalı içinde bir eylem olarak kullanımı tanıklanmayan bu fiilin biz yalnızca isim türevlerini görebilmekteyiz. Clauson, Oğuzlar kaydıyla verilmiş keleçü ‘talk, conversation; sohbet, konuşma’ sözcüğü için ören gibi bozulmuş yabancı sözcüklerden biri olma olasılığı üzerinde durur. Ardından Moğolca kele- ‘to speak; konuşmak’ fiiliyle bir ilişkisinin olmadığını, {-çü} ekinin bir ünlüden sonra ne Türkçe ne de Moğolca türetme eki olarak bulunmadığını söyler. Harezm Türkçesinde keleçi ‘report, information’; Kıpçak Türkçesinde keleçi eyt- ‘to tell, relate; anlatmak, nakletmek’ ve Osmanlı Türkçesinde söz geleçi ‘talk, conversation; konuşma, sohbet’ tanıklıklarını verir (EDPT 1972, 716b). V. yüzyıldan Tabgaçlara ait dil malzemesindeki kelemürçin sözünü yapı ve kuruluşu bakımında tılmaç ile karşılaştıran, Sinor (1977) tılmaç’tan yola çıkarak kelemürçin'i kele ‘dil’ sözcüğünden türetir. Boodberg (2008) de aynı sözcük üzerinde durmuş ve Tabgaç dil malzemesinde görülen kelemürçin'i tılmaç ile karşılaştırmıştır.

89 EDAL yazarları Proto-Türkçe biçimini *kele- olarak kurup ‘1 to speak;

konuşmak 2 talk, conversation; konuşma, sohbet’ olarak anlamlandırdıkları biçimi Proto-Tunguz *xilŋü tongue; Evk. inńi, Evn. ienŋ; Neg. ińŋi; Man. ileŋgu; Sib. ileŋé, ilŋi; Cur. gileŋ-ŋu; Ul. sińu; Ork. sinu; Nan. śirmu, siŋmu; Orch. iŋi; Sol. iŋi ve Proto-Moğol *kele- 1 to say 2 tongue, language; Omong. kele(n) 2; kele- 1; Ymong. kele- 1, kele 2; Bur. xele- 1, xele(n) 2; Kalm. kelé- 1, keln 2; Ord. kele- 1 kele 2; Mog. kelä- 1 kelän 2; Dag. xele- 1, xeli xeĺ 2; Dong. kielie- 1, kielien 2; Boa. kele 1, kelaŋ 2; Syugh.

kelen 2, Mongr. kile- 1, kile 2 sözcükleriyle birleştirerek Proto-Altay biçim olarak

*k‛iăli ‘tongue’ adını kurarlar. EDAL'da Clauson’un tanıklıklarından ayrı olarak Kırg.

T. keleç-söz ve Çuv. T. kala- tanıkları da yer alır (Starostin vd. 2003, 796). Bunun yanı sıra biz Kırgız Türkçesinde keleçe ‘yeni haber, havadis’ (Yudahin 2011, 433a) maddesinde sözcüğün kep ‘söz, kelime, konuşma’ (Yudahin 2011, 439a) ile birlikte kep keleçe biçiminde çift söz olarak kullanıldığını görüyoruz. Kırgız Türkçesindeki kep sözcüğü Türkmen Türkçesindeki gep ‘1. düşünce alışverişinde bulunmak için söylenen söz. 2. gıybet. 3. yemin, ant.’ ile bir ve aynı sözcüktür. Yine Türkmen Türkçesindeki gep adından türeyen geplemek fiilini ‘1. söz açmak, bir dilde konuşmak. 2. bir

toplantıda söz söylemek’ anlamıyla buluruz (TDDS 2016, I-434b-435a). VEWT’de Räsänen, KBalk. T. kele-çi, kele-ci ‘bote, brautwerber/haberci, mesajcı, kızı istemeye giden arabulucu kişi’, OT. keleçü ‘rede/nutuk, hitap, söylev, söz’ tanıklıklarından sonra Çuv. T. kala- ‘sprechen/söylemek’; iştaş çatılı kalaś- ‘sich unterhalten/konuşmak’

tanıklarını verir. Räsänen, malzemeyi Moğolca kele- ‘sprechen / konuşmak, söylemek’

ve kele-n ‘zunge, sprache / dil’ ile Tunguzca kē ֖lē ֖ ‘eine braut werben' ile ilişkilendirmiştir (Räsänen 1969, 248b).

*kele- fiiline Doerfer Yeni Farsçadaki Türkçe ve Moğolca unsurlarla ilgili eserinde TMEN 335’teki kelemäçi ‘Dolmetsch / tercüman’ maddesi ile ilgili

90 açıklamalarında yer vermiştir. Doerfer bu sözcüğü Yeni Farsçadaki Moğolca alıntı unsurlar arasında değerlendirmiş ve sözcüğü açıklarken *kelele- > kele- ‘sagen, sprechen / söylemek, konuşmak’ üzerine -ma ekinin gelmesiyle oluştuğunu belirtmiştir.

Doerfer, ayrıca Moğolcadaki kele(n) ‘zunge, rede, sprache / dil, lisan’ ve kele- ‘reden / söylemek, konuşmak’ sözcüklerinin var olduğunu belirtir. Doerfer Moğolca kele- fiilinin daha eski bir *kelele- fiilinden haploloji yoluyla oluştuğunu söyler. Ligeti dilmaç sözcüğünün dil’den geldiğini açıklarken, Uygurca kelemeçi ‘interpréte / tercüman’ sözcüğüne de başvurmuş, sözcüğün kele ‘dil’ kökünden -me-çi ekleriyle oluştuğunu söylemiş ve Türkçe keleçi ‘söz’ sözcüğünün de bu kökten ayrılamayacağını belirtmiştir (Eren 1999, 113b).

Yegorov etimolojik sözlüğünde, Çuvaş Türkçesinde kala-: ‘говорить, сказывать, сказать; konuşmak, demek, söylemek’ olarak bulunur türemiş biçimler olan kalaś- ‘разговаривать; konuşmak’, kalaśu ‘разговор; konuşma’ örneklerini verdikten sonra tarihsel bir veri olarak karşımıza çıkan keleçi ‘речь, разговор, беседа;

konuşma, söyleşi’ tanığını da belirtmiştir (Yegorov 1964, 85). Fedotov, eldeki çalışmanın ilerleyen bölümlerinde gösterilecek olan sözcüğün daha özelleşmiş anlamlarını ve türetim biçimlerini verir ve Yegorov’un ‘сосватанная девушка’ ve kendisinin aynı anlamda ‘сговоренная девушка’ olarak verdiği kalaśnă xĕr ‘nişanlı kız, nişanlanmış kız, sözlenmiş kız’ öbeğindeki eylem adındaki kalaś- fiilini Tat. T. ve Baş. T.’den kileş- ‘сближает; yakışmak-, uygun gelmek’ eylemiyle de karşılaştırır, ayrıca Tatar ağızlarındaki ve Kaz. T. keleş ‘невеста, любовница, молодая жена, замужняя женщина, жена; gelin, sevgili, genç kadın, evli kadın, kadın’ anlamlarının gelin sözcüğüne de kök olmuş olan kel-eş ile ilişkili olabileceğini ileri sürer (Fedotov 1996, I-214).

91 2.2.4. Proto-Türkçe Söyleme Fiillerinin İsimleri ile İlişkisi Üzerine

2.2.4.1. Proto-Türkçe sör2, *sab, *kele 2.2.4.1.1. Proto-Türkçe *sör2le- < *sör2+le-44

Proto-Ogur *sörle- ‘söylemek’, En Eski Ogur M.Ö. i.-M.S. iv. yy. —, Eski Ogur iv.-xiii. yy. —, Orta Ogur iv.-xiii.-xvi. yy. —, Yeni Ogur (Çuvaş) —, Çağdaş Çuvaş suylaş-, solya-; Proto-Oguz *sözle- ‘söylemek’: En Eski Oguz —, Eski Oguz: Orhun viii. yy.—

fakat BK-KT sözleş- ‘konuşmak, istişare etmek’, Ötüken-Uygur viii. yy. — ay., Yenisey Yazıtları viii.-ix.-x. yy. —; Man. ç. viii. yy. sözle- ‘telkin etmek’; Bud. ç. viii. yy. sözle-

‘söylemek’; İslamî ç.: xi. yy. DLT sözle- ‘söylemek, konuşmak’ Arapça. qāla (Dankoff-Kelly 1984, III-183), KB sözle- ‘söylemek, konuşmak’; Orta T.: Harezm xiv. yy. ME sözle- ‘söylemek’ , Çağatay xv. yy. Seng. sözle- ‘konuşmak, söylemek’; Kıpçak xiii-xiv.

yy. (Toparlı 2007, 241) söyle- ‘söylemek, demek’ sözle- ‘söylemek demek’ Oğuz xiii.-xv. yy. söyle- (TS) ay.; Çağdaş Türkçe: Hal. T. —, fakat söz, sȫz ‘rede, wort’ (Doerfer-Tezcan 1980, 187) Güney-doğu Sibirya: Sah. T. üle-, Dol. T. Tuv. T. sögle-, Hak. T.

söle- Alt. T. söstö- ‘önermek’, Güney-doğu (Uygur-Karluk): Özb. T. süzle- ~ söyle-, Uyg. T. sözli-, SUyg. T. —, Sal. T. —; Kuzey-batı (Kıpçak): Karadeniz-Hazar arası:

Kry T. sözle- ‘söylemek’, Krm T. söyle-, Kum T. söyle-, KBalk. T. —, fakat söleş-

‘konuşmak’, söz ‘söz’ Nog. söyle- ‘söylemek’, İdil-Ural: Tat. T. süyle- ‘söylemek’, Başk. T. höylä-, Aral-Hazar: Kaz. T. söyle-, KKalp. T. söyle- Krg. T. süylȫ-, Güney-batı (Oğuz): Gag. T. söle- ‘söylemek’, Azb. T. söyle-, Tür. T. söyle-, Türkm. T. sözle- ay., Hor. T. 618 Hokm-abad (Ho.) söylȧdıq (Doerfer 147, 646 ETü. sözlä- 'berichten') (EDPT 836a; EDAL 1197-1198; WEVT 429b; Doerfer vd. 1980, 187; Useyinov 2007, 61; Arıkoğlu 2005, 449; Baboglu vd. 1993, 75; Tavkul 2000, 353; Baskakov 1963, 306;

Bammatovnu 1969, 283).

44 söz, sörçek denkliği için bkz. Tezcan 1981, s.288-289.

92 Clauson eylemin söz isminden fiilden ad yapım eki {+le-} ile türetildiğini ve té- fiilinin tersine ay- fiili gibi ‘to speak, say; konuşmak, söylemek’ anlamında olduğunu belirtir. XIII. yüzyıl dolaylarında açıklanılmamış nedenlerden ötürü fiilin kimi Türk dil değişkelerinde söyle- biçimine girdiğini ve bu değişimin nedeni olarak da /-s-/ ve /-z-/

fonemlerinin olası bir yanyana bulunma (juxtaposition) durumundan kaçınmadan kaynaklanmış olabileceğine dikkat çeker. (Clauson 1972, 863a). EDAL’da sözcüğün yalnızca /-y-/ fonemli değişkesinden tanıkların verilip Proto-Türkçe *seb- ‘to speak;

konuşmak’ olarak kurulur ve Türkçe içindeki /-y-/ fonemli biçimin geç olarak tanıklandığı ve düzensiz bir görünüm sergilediği belirtilir. Bu Proto-Türkçe sözcüğün Proto-Altay biçimi *sájbo ‘sound’ olarak kurulmuş ve Proto-Tunguz *sabu-da 1 to rustle, sound 2 noise, splash; Evk. sawada 1; Nan. saoGı́̄ 2; Ud. safuta 1 biçimleriyle birleştirilmiştir. Sözlük yazarları Proto-Japon birleştirmesinde *sáwák- ‘to sound, make a noise’ anlamlarıyla Japon dil değişkelerinden tanıkları verirler (Starostin vd. 2003, 1197-1198). EDAL’da Proto-Türkçe için yeniden kurulan biçimin tanıklıklarındaki örneklerin yalnızca /y/ fonemli olması Proto-Altayca için diğer akraba dillerdeki biçimlerle birleştirme kaygısından olsa gerektir. Räsänen Soy. T. sögle- ‘говорить, сказать; konuşmak, söylemek’ maddesi altında yine sözcüğün /y/ fonemli değişkelerini tanıklar ve Çuv. T. sola-, solla-, soyala- ‘говорить; konuşmak’ ile Sah. T. üles

‘условиться; sözleşmek, anlaşmak’, *söyle-k > ülex ‘заблаговременное условие; ön koşul’ sözcükleriyle de birleştirir ve sö-z ‘wort; söz’ maddesine gönderimde bulunur (Räsänen 1969, 429b). Räsänen söz ‘Wort, Rede; söz, kelam’ maddesinde ise sözcüğün tanıklıklarını verdikten sonra ET. söz-le ‘sprechen; konuşmak, söylemek’ fiilini vermiştir (Räsänen 1969, 430b).

Sözcüğe kaynaklık eden söz sözcüğünü Clauson ‘anything spoken; word, speech, statement’ olarak tanımlar (EDPT 860b). Clauson söz sözcüğünün sab ‘speech’

93 (EDPT 782b) sözcüğünden daha kısa sözcelere gönderimde bulunduğunu söyler.

Sözcük söz sözlemek olarak etimolojisini kendinden çıkaran bir kuruluşa da sahiptir.

Sözle- fiiliyle ilişkilendirilen Çuvaş Türkçesi suylan- Yegorov’un etimolojik sözlüğünde şu biçimde verilmiştir; 1. говорить всякий вздор, чепуху, бессмыслицу;

saçma sapan konuşmak, saçmalamak, anlamsızca konuşma 2. бредить; sayıklamak’.

Bu fiili Yegorov Kum. T. söyle-; Gag. T. sülen- ‘sayıklamak’; Kırg. T. süylön-

‘sayıklamak, kendi kendine konuşmak’ ile birleştirir ve Sah. T. sulan- ‘причитывать;

ağlayıp sızlamak, сетовать, sızlanmak, роптать; homurdanmak’, Azb. T. söylen-

‘ворчать; homurdanmak’ ve Moğolca zǖlex ‘бредить во сне; düşte sayıklamak’ fiilleri ile de karşılaştırır (Yegorov 1964, 193)

2.2.4.1.2. Proto-Türkçe *sabla- < *sab+la-

Sözcük en erken DLT'de tanıklanmıştır. Clauson sözlüğünde ‘talk; konuşmak’

anlamıyla vermiştir (EDPT 789a-b). savla- DLT’de atasözü söylemek anlamıyla verilmiştir, DLT'de savlan- ay., savlaş- ‘konuşmak’ (Ercilasun ve Akkoyunlu 2014, 472) savlaş- ‘konuşmak’ türetimleri de yer almıştır. Clauson sab maddesinde (EDPT 782b), sözcüğü söz sözcüğüyle karşılaştırarak sav sözcüğünün ‘a (full-length) speech; a narrative or story, a message’ anlamını ifade ederken, söz sözcüğünün ‘a single word or short utterance’ olduğunu belirtir ve sab sözünün çift söz olarak sab söz, ötüg sab

‘petition’, öt sav ‘advice’ kullanımları yanında, sab ay- (EDPT 782b-783a) tanığını da verir. VEWT içinde sabla- eylemi *sāb: ET. sab ‘wort, rede; söz, laf’ maddesi içinde, ondan türetilmiş fiili olarak OT. savla- ‘viel reden; çok konuşmak’ anlamıyla verilmiş, diğer türemiş biçimler sıralanmıştır. Räsänen, Çuv. T. săvă ‘strophe; dörtlük, kıta’

sözcüğü ile sab sözcüğünü bir tedirginlik duyarak ilişkilendirmiş gibidir (1969, 391a).

EDAL’da da Çuv. T. săvă ‘verse, poem; dize, şiir’ sözcüğüyle ilişkilendirmesi yinelenmiştir (Starostin vd. 2003, 1194). Sab'dan türetilmiş şu iki fiile de işaret

94 edilebilir. Bunlardan ilki, sab'dan küçültme eki ile türetilmiş bir *savık'tan savıkla- ‘to talk incoherently; tutarsızca konuşmak’ (Clauson 1972, 787a) iken diğeri fiilden ad yapım eki +a- ile bir *saba- fiilinden iştaş çatı eki ile genişletilmiş sabaş- ‘to argue with one another, to quarrel; to come to blows, to fight’ fiilidir (EDPT 793a).

Çuvaş Türkçesindeki sămaxla-: ‘разговаривать, беседовать; konuşmak, sohbet etmek’ anlamındaki fiil de muhtemelen bu sab sözcüğünden türetilmiştir. Yegorov, Çuvaş Türkçesinin etimolojik sözlüğünde sămaxla- fiilinin türetim tabanını sămax

‘слово, речь; söz, konuşma’ olarak vermiş ve yukarıda sözünü ettiğimiz sabla- fiili ile de karşılaştırarak addan fiil yapım eki {+lA-} ile türetilmiş bir fiil olarak açıklamıştır.

(Yegorov 1964, 181). Fedotov’da da aynı bilgi yinelenir (Fedotov 1996, II-24).

Çuvaş Türkçesindeki sămax bağımsız biçimbiriminin sonundaki +aḫ parçasını Türkçe baş+ak> başak, Türkmen kum+ak > kumak, Çuvaş ay-ık > uyăx ile karşılaştırabiliriz (Levitskaya 1976, 142-143). Böylece Proto-Türkçe sab, muhtemelen yukarıda belirtilen ET. savıkla- fiili içinde görülen tanıklanmayan bir *savık gibi, Proto-Ogur *sabaḳ > *sabaḫ > *samaḫ > Erken Yeni Çuv. sumaḫ > Çağdaş Çuv. sămaḫ veya Proto-Ogur *sabaḳ > *sabaḫ > *samaḫ > Erken Yeni Çuv. sumaḫ yolunu izleyerek sımaḫ olmuş olabilir.

2.2.4.1.3. Proto-Türkçe *kele

*kele ad kökü için bkz. 2.2.3.

2.2.4.2. Çuvaş Türkçesinde İsimden Türetme Diğer Söyleme Fiilleri

Tarihsel Türkçeden tanıklanabilen bu temel söyleme fiilleri dışında Çuvaş Türkçesinde adlardan türemiş ve konuşmak eyleminin yerini tutan başka sözlüksel birimler de vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

puple- ‘говорить, поговорить, беседовать; konuşmak, söylemek’

95 Yegorov ve Fedotov’un etimolojik sözlüklerinde puple- fiili yoktur, ancak Aşmarin fiili, sözlüğünde göstermiş ve ‘говорить, поговорить, беседовать; konuşmak, söylemek’ anlamlarını vermiştir. Aşmarin fiilin kökenine ilişkin bir açıklama yapmamıştır (1999, IX-292). Aşmarin’in sözlüğünde eylemin türetim köküne biçimsel olarak benzeyen sözcükler vardır. Bunlardan biri, 1. pop yansıma bir sözdür ve fıçıya vurulunca çıkan sesi yansıtır. puple- fiilinin bu yansıma sözcükle ilgisi olmasa gerektir.

İkinci bir madde başı pup ~ pop'dur ve Aşmarin 'hoca, dinî kişilik, papaz, rahip' anlamını vermiştir. Bu anlamla pup ~ pop'un kĕlĕ ‘dua’ sözcüğüyle birlikte sık kullanıldığı dikkati çekmektedir (Aşmarin 1999, IX-291). Bunun yanı sıra Aşmarin'de pupăltat- ‘лалякать, беседовать; sohbet etmek, konuşmak’ eylemi de örneksiz olarak yer almaktadır (1999, IX-292). Şüphesiz Çuvaş Türkçesindeki 'papaz, rahip, hoca' anlamlarına sahip bu sözcük Rusça поп [pop] ‘papaz’'dan alıntılanmış bir sözcüktür ve pup ~ pop'un kĕlĕ ‘dua’ sözcüğüyle birlikte kullanımları göz önünde tutularak, puple-, başlangıçta Çuv. pup ~ pop 'papaz, din adamının' konuşmasına sınırlanarak, daha sonra da genelleşerek ‘говорить, поговорить, беседовать; konuşmak, söylemek’ 3.

Bölümde, 3.4.1. içinde incelediğimiz Aşmarin'in verdiği “puplerĕ, puplerĕ: pup tese axal‛ kalaman ikken!” = “Konuştu da konuştu, pup (papaz) diye boşuna söylememişler”

ile karşılaştırılabilir. Böylece fiilin bu tümcedeki kullanımı, başlarda sınırlı bir bağlamda kullanılıp buradan bir anlam genişlemesine uğradına dayanak olabilir.

yumaxla-: ‘говорить, разговаривать, беседовать; konuşmak, sohbet etmek’

yumaxla- fiili Yegorov’un sözlüğünde madde başı olarak yoktur, ancak fiilin türediği yumax maddesi vardır ve sözcük ‘сказка; masal, anlatı’ olarak anlamlandırılmış ve sözcüğün şu kalıp söz içinde yer aldığı tupmalli yumax, sutmalli yumax ‘bilmece’

ibare verilmiştir. Yegorov, Çuv. T. yumax'ı Türkçenin diğer çağdaş değişkelerindeki şu

96 biçimlerle karşılaştırmıştır: Hks. T. nımax; Şor T. nıbak; Kırg. T. comok ‘destan’, cȫ

comok'da comok ‘masal’; Bşk T. yomak ‘bilmece’; Özb. T. cumbak; Kaz. T., KKalp. T.

jumbak; Nog. T. yumak ‘bilmece’. Yegorov bu Türkçe malzemeyi Moğolca domog

‘предание, легенда, сказание; efsane, anlatı’ sözcüğüyle de karşılaştırır. Yegorov, Altayist Ramstedt’in Çuv. T. yumax’ın Moğolca dom ‘заклинание, заговор; büyü sözü, büyü’ ve Türkçe değişkelerde yom olarak rastlanan Moğol dom ve Türkçe yom'u Çuv.

T.’de im-śam ‘средство заклинания и лечения; büyülü söz ve ilaç’ çift sözündeki śam ile birleştirdiğini belirtir (Yegorov 1964, 348). Yumax ve bundan yumaxla- İdil-Ural sahası Kıpçak lehçelerinden alıntılanmış olmalıdır.

xalapla-: ‘разговаривать, беседовать; konuşmak, sohbet etmek’

sămaxla-, yumaxla- gibi xalapla- fiili de Çuv. xalap ‘сказка, рассказ, речь, разговор, беседа, новости, слово; masal, anlatma, söz, konuşma, sohbet, havadis, söz’

isminden fiilden ad yapım eki {+lA-} ile türetilmiş söyleme fiillerindendir. Çuv. T.

xalap köken olarak Arapça ḫilāf sözcüğüne dayandırılmıştır (Fedotov 1996, II-308). Bu ilişkilendirme, tartışmaya açıktır.