• Sonuç bulunamadı

3. TARİHSEL SÜREÇTE KIRSAL MEKÂN TEMSİLLERİ

3.2. Kapitalizm Döngüsünde Kırsal Mekân Temsilleri

3.2.1. Devlet-Sermaye Diyalektiğinde Kırsal Mekân Temsili

Araştırmanın bu alt başlığında tarihsel süreçte, devlet-sermaye diyalektiğinin ürettiği kırsal mekân temsili incelenmektedir. Kapitalizm döngüsünde tekrarlanan ana yapılar belirli çelişkiler üzerine kuruludur. Bu çelişkilerin oluşturduğu temsil, mekâna yansır. Bu eksende

“devlet-sermaye” diyalektiğinde Venedik ve Ceneviz devletlerinde kırsal mekân temsilinin üretimini, kapitalistler ve merkezi devletler arasındaki dolaysız çıkar ilişkilerine vurgu yaparak açıklamak gerekmektedir. Bu ilişkileri açmak gerekirse, birincisi devlet üzerine kurulu olduğu doğal sınırları genişletme peşindedir, sermaye ise ticari antrepolara doğru genişleyen doğal sınırlar içerisinde ve ötesinde tekelci ticari imtiyazlar peşindedir. Söz konusu bu ilişki bağlamında merkezi devlet savaşları finanse etmek için sermayeye, sermaye tekelci imtiyazlar için devlete muhtaçtır. Fakat sonuç, sermaye için vahimdir. Çünkü devlet her teritoryal mücadelenin yol açtığı darboğazda nitel ve nicel olarak daha yüklü miktarda sermayeye ihtiyaç duymakta ve geri ödeme konusunda herhangi bir yaptırım mekanizmasıyla karşılaşmamaktadır. Bu açmaz sonucunda, devlet ve sermaye arasındaki çıkar birliği sona erer, devlet doğal sınırlarını korumak için kendisini yeniden kırsallaştırır, karasal ordulara yatırım yapmaya başlar, toprak yatırımları sonucu değişim ekonomisi bir nevi tüketim ekonomisine dönüşür ve kentlerdeki ticari canlılık sona erer19. İkincisi devlet yapısının içerisine sermayenin sızmaya başlamasıyla ilgilidir. İlk durumda devletin üstlendiği borçlarına karşılık sermaye, aristokratik imtiyazlar elde etmeye başlar. Burjuvazi için hatadan ders çıkarma gibi işleyen bu süreç, devletin kendi eliyle yönetsel imtiyazlar vererek kendi yetki alanını bir nevi daraltmasıyla sonuçlanır aynı zamanda bu süreç devleti temsil eden yapıların işleyişinde yer alacak aristokrasiye yakın melez burjuvazi sınıfının yeniden üretmesiyle ilgilidir.20 Söz konusu bu durum analizinden yola çıkılarak araştırmanın bu alt

19 İlk durum Floransa’da Bardi ve Peruzzi ailelerinin kırsal yün ticaretinden elde ettikleri gelirleri III. Edward’ın savaşlarını finanse etme de kullanlarıyla ilgilidir (Arrighi, 2016; 161). Ayrıca Bardi ve Peruzzi ailelerinin III.

Edward’la olan ilişkileri için bakınız (Braudel, 2004b; 348).

20 İkinci durum Floransa’da Medici ailesinin, elde ettikleri gelirleri sanatın, yoksulların ve devletin himayesine harcayarak kendi çöküşlerini geciktiren bir rıza üretiminin merkezinde olmasıyla ilgilidir (Arrighi, 2016; 164-166).

87 başlığında, devlet yapısının güçlü olduğu Venedik, sermaye yapısının güçlü olduğu Ceneviz’de (Braudel, 2004b; 394) kırsal mekânın konjonktürel temsilleri incelenmektedir.

Haçlı seferleri Akdeniz'deki islam kuvvetlerini gerileterek Avrupa’nın pazar için üretim koşullarını (Brenner, 2002a) hem de pazarın canlanmasının ön koşulu olarak ticaretin canlanmasını (Pirenne, 2014a) sağlamıştır. Söz konusu bu durum ticaretin canlanması dolayısıyla Ceneviz ve Venedik devletlerinin tüccar sınıfına, Akdeniz ticaretini açmıştır (Banaji, 2007; 62, 63). Yerel olarak, Ceneviz kapitalist gelişiminin kökleri, Ceneviz aristokrasinin ticari hevesleri ve Ceneviz kent devletinin etrafındaki kırsal bölgeyi kendi egemenlik alanıyla bütünleştirmesindeki hızında yatmıştır. Ceneviz bu dönemde egemenlik alanını Porto'dan Monako'ya kadar genişleterek, kendi toprak aristokrasinin kırsal tımarını genişletmeye özen göstermiştir. Bu toprak aristokrasisi, Ceneviz ticari genişlemesinin ilk itici gücü oluşturmuştur (Arrighi, 2016; 174, 175).

Cenova biri batıda diğeri doğuda yer alan iki sahil şeridiyle çok az bir mekân kaplamaktadır. Deniz tarafında, her bir ırmağın ağzına, her bir koya ya bir liman, ya bir köy, ya da bir kasaba oturmuştur. Biraz bağ, portakal bahçeleri, çiçekler, palmiyeler, mükemmel şaraplar ve bol miktarda zeytinyağı vardır. Madalyonun öteki yüzünde ise, Nice’in karşısında Alplerle buluşan Apenninler, kısır, ormansız ve hatta otsuz yokuşlarını ve yukarıya tünemiş, Cenova’nın tımarlarını istekli sadık adamlar olan köylü vassallarının bulunduğu fakir ve geri köylerini Cenova’ya dayatmaktadır. Bir duvarın dibindeki sahanlıktan ibaret olan ve çok erkenden modern hale gelen Cenova, böylece feodal bir dağa sırtını dayamaktadır ve bu durum onun birçok paradoksundan bir tanesidir (Braudel, 2004c; 132).

Cenova’nın kuruluş yerindeki yarı talihi, Venedik için tam bir talihsizlik olgusuna rastlamaktadır. Ancak bu durumu ticaret dolayısıyla kendi avantajına çevirmek yine Venedik’in elinde olacaktır (Pirenne, 2014a; 67). Venedik’in Bizans'la kurduğu sıkı ticari ilişkiler bu girişimlerin ilk itici güçlerinden bir tanesidir. Batı kentlerinin aksine Bizans İmparatorluğu'nda, lüks mallara olan talebi besleyen kent hayatı ortadan kalkmamıştır.

Bizans İmparatorluğu sınırlarında ticaret İslam'ın ilerleyişle kati bir şekilde kesintiye uğramamıştır. Deniz ticareti, zanaatkâr ve profesyonel tacirlerin bulunduğu kentleri beslemeye devam etmiştir. Venedik'in ticari hegemonyası, toprağın her şey ticaretin hiçbir

88 şey olduğu Batı Avrupa'yla tam bir tezatlık oluşturmuştur. Kostantinopolis ve Doğu'nun Hıristiyan limanları, Venedik ile İtalya'daki Bizans kentlerinin biricik deniz ticaret hedefi olmaktan kısa sürede çıkmıştır. Teşebbüs ruhu ve kazanç arayışının çok güçlü ve gerekli oluşu, dinsel tereddütler nedeniyle, ne kadar İslam egemenliğinde de olsa, Afrika ve Suriye ile eski ilişkilerini yenilemekten alı koymamıştır. Venedikliler, satın aldıkları genç Slavları, Mısır ve Suriye'nin haremlerine ihraç etmiştir. Bu köle trafiği kuşkusuz Venedik zenginliği katlamıştır. Köle ticaretine ek olarak, İslam ülkelerinde bulunmayan demir ve kereste ticareti eklenmiştir. Kereste ve demirin İslam ülkeleri tarafından, Hıristiyanlara karşı savaşta kullanılamasın da şüphe yokken Venedik tüccar sermayesinin hareketlerini kısıtlayacak bir dine tabii olmaması İslam devletleriyle ticaretini sürekli kılmıştır (Pirenne, 2014b; 26, 27).

Zira Bizans’ın yıkılışından sonra Venedik’in ticari gelişimi, Braudel’in üretim maliyetlerinin önder sermaye birikim merkezleri tarafından dışsallaştırılması eğiliminin yalnızca XIII. yüzyılın sonları ile XIV. yüzyılın başlarındaki Avrasya ticari genişlemesinin sonunda etkinlik kazanması konusundaki tezi tarafından izlenmektedir. Söz konusu bu genişlemeden önce ve genişleme sırasında en gelişmiş kapitalist girişim biçimlerinin tamamı, üretimle doğrudan ilişkili merkezlerde ortaya çıkmıştır. Braudel’e (2004c; 89) göre, XIII.

yüzyılın sonu ve XIV. yüzyılın başlarındaki maliyetlerin dışsallaştırılmasına yönelik eğilim ise, daha çok Doğu kentlerindeki ticari antrepoların kontrolüne yönelinmesiyle ilişkilidir.

Uzun mesafeli ticarette uzmanlaşmış kapitalistler her zaman şu veya bu şekilde bir üretim faaliyetine sızarak genellikle satın aldıkları ve sattıkları malların bir ölçüde işlenmesiyle ve malların üretimi için gerekli olan bir kısım araçlarla tesislerin kurulmasıyla meşguldür. Kapitalist örgütlenmeler ya özel ticaret araçları (madeni para, kaliteli tekstil ürünleri, kıt mallar) ya kendi birikim çevresine düşecek sermaye stokları olmaya uygun malların üretimiyle ilgilenmiştir. Dolayısıyla Braudel’in perspektifinde seçme serbestisi doğrultusunda bu üretimin merkezinde yer alarak, kendi denetimleri ve gözetimleri altına almışlardır. Braudel’e (2004a; 111, 113, 115) göre, Cenovalı, Floransalı ve Venedikli kapitalistler XVI. yüzyıl İtalya’sında geniş bir toprak ıshalına girişmiştir.

Braudel, bu iddiayı kısmen doğrulamak için hemen, bu kentlerin genellikle bu tür bir üretim dışsallaştırmasının yararlarından çok zararlarının bilincinde olduklarını eklemektedir.

89 Dış ülkelere bağımlılıklarından saplantı derecesinde rahatsız olan kapitalist tüm kentler, çaresiz bir biçimde topraklarını genişletmek ve tarım ve sanayilerini geliştirme çabası içine girişmiştir. Tabi ki bu eğilimin ön koşulu, kapitalistlerin azalan kârlardan, hareket serbestisi kazanacağı artan kârlara doğru yolculuğuna tekabül etmektedir. Venedik XVIII. yüzyılda ticaretin karlarından vazgeçip kırlara yönelmektedir, çünkü tarımda ve hayvancılıkta ticarete görece daha büyük kar hadleri bulunmaktadır (2004b; 384). Sonuç olarak İtalyan kent devletleri, kırsal ve kentsel nüfusları arasında günümüze benzer, oldukça çağdaş bir ilişki var olduğu yerlerde pazara yönelik ürünlerin üretilmesi eğiliminde olan ve kapitalist yatırımın doğal bir odağı haline gelen bir tarımsal girişimler zinciri ve genellikle hayli kârlı çok sayıda lüks mallar sanayii özellikleriyle belirlenir hale gelmiştir. Venezia bölgesinin tutanakları, bölgede birçok kapitalist girişimcinin tarım işiyle uğraşıp, çok sayıda ücretli emekçiyi istihdam ettiğini göstermektedir. Bu bölgede toprak ıslahından hasat zamanına oldukça gelişmiş bilimsel teknik ve metodolojiler kullanılmaktadır (Braudel, 2004b; 249). Aslında İtalyan kent devletlerinin ülke içi üretime bu tür bir ilgiyi açıklamak için yabancı ülkelere bağımlılıktan sürekli olarak endişe ettiklerini varsaymaya gerek de yoktur. Zaten Braudel’e (2004c; 28) göre, kent devletleri oldukça geniş bir ticaret hattını kontrol etmektedir. Ancak lüks mal sanayileri durumunda, kârlılıkları ve kendi gelişmeleri ile ilgili toplumsal sorunların yokluğunun ta kendisi böyle bir ilginin yeterli nedenini hali hazırda oluşturmuştur (Braudel, 2004c; 93).

Dolayısıyla pazara yönelik ürünler konusunda kapitalist kentlerde biriken büyük bir zenginliğin, kentlere bitişik kırsal alanlarda kentli nüfus için gıda üretimine yönelik ticari bir tarımı doğurması gayet doğal bir süreçtir. Zira kapitalist merkezlerin de, kentlere bitişik bu kırsal alanları ya stratejik ya da ekonomik nedenlerle ama sonunda bunların daha da ticarileşmeleri ve modernleşmelerini geliştirmek için kendi politik egemenlik alanlarıyla er ya da geç birleştirmeleri de gayet doğal bir süreç doğurmaktadır. Braudel’e (2004b; 249) göre, Venedik’te ticaretin terk edilmesinden sonra, tarımsal toprakların savaş yoluyla ilhak edilmesi veya kapitalistler tarafından satın alınması bu durumun bir göstergesidir.

Dahası bir kırsal alan kapitalist merkezlerin egemenlik alanları içine fiili ya da hukuki olarak bir kez alındıktan sonra tarıma yapılan sermaye yatırımı, sanat ürünleri ya da diğer dayanıklı lüks mallara yapılan harcamalarda- yani uzun mesafeli ticarette ve yüksek finansta

90 elde edilen fakat kendi kârlılıklarını riske atmadan bu faaliyetlerde yeniden yatırıma yönlendirilemeyen kârların stoklanmasında- gördüğü işleve benzer bir fonksiyona sahip hale gelmiştir. Çağdaş kapitalizmde olduğu gibi, o zaman da bu sermaye fazlasının önemli bir bölümü, spekülasyona ve aşırı tüketime doğru akma eğilimindedir21. Ve yine çağdaş kapitalizmde olduğu gibi, o zaman da kapitalist kentlerin kendilerinde taşınmazlara yapılan yatırımlar spekülatif faaliyetlerin aşırı tüketimle birleşimini oluşturan en önemli araçlardır.

Zira Braudel’e (2004b; 37) göre, Ceneviz, Floransa ve Venedik’te modern anlamda gayrimenkul piyasalarının genel çerçevesi çizilmiştir. Nitekim kapitalist kentler tarafından ilhak edilen ya da ilhak sürecinde olan kırsal alanların ticarileşmesi ve soylulaşması (gentrification) süreci, kentlerdeki gayrimenkullere yapılan yatırımların tamamlayıcıları ya da yedekleri olarak benzer bir rol oynayacaktır22. Ancak bu eğilimin tam tersi durumlarında, yani Pirenne perspektifinde kapitalistlerin mücadeleden çekilip aristokratlaşması, dolayısıyla kapitalist sınıf için bir sonbahar belirtisinin varlığı da söz konusu olabilmektedir23.

Gemi yapımcılığı, lüks mallar, inşaat ve çağdaş tarım sanayileri, kapitalist kent devletlerinin mümkün olduğu kadar çok ekonomik ve toplumsal üretim maliyetini dışsallaştırma eğiliminin biricik istisnaları değildir. Belirli dönemlerde, hatta uzun dönemlerde kimi kent devletleri şu ya da bu şekilde imalatla ilgilenmiştir. Dolayısıyla Braudel’in kendisi de 1450 yılından sonra Venedik’in yaygın ve farklılaşmış bir imalat aygıtı oluşturmaya başladığını vurgulamaktadır ve bunun büyük bir olasılıkla büyük ticari antrepoların imalata dönüşmeleri için kaçınılmaz olduğunu ileri sürerek devam etmektedir (Braudel, 2004b; 279).

Ancak Braudel ticari antrepoların kaçınılmaz olarak imalata dönüştüğü yönündeki eğilimi belirttikten sonra, bu eğilimin en azından XVII. yüzyıla kadar ticari kapitalizmin sanayi kapitalizmine göre üstünlüğü tezine ciddi bir biçimde karşı olmadığı eklemekte

21 Bakınız (Braudel, 2004b; 251)

22 Bakınız (Braudel, 2004b; 230-231).

23 Bakınız (Braudel, 2004b; 219).

91 aceleci davranmaktadır. Venedik konusunda örneğin, gerçek sanayi genişlemesi 1590 ile 1630 arasındaki döneme kadar gerçekleşmemiştir. Her şey göz önüne alındığında sanayi, Venedik’in gelişmesine yalnızca geç kalmış dolayısıyla tartıyı dengeleyici bir ağırlık olarak katılmıştır (Braudel, 1992; 138; Braudel, 2004b; 272).

Venedik sanayileşmesi hususunda ticari antrepoların imalata dönüşmesi görüşünü paylaşmamız için haklı nedenler vardır. Ancak, basit bir şekilde yalnızca tarım dışında elde etme ve işleme faaliyetleriyle ilgilenme olarak anlaşılan “sanayi”, geç kalmış olmaktan çok, oldukça erken bir zamanda diğer uzmanlaşmamış dahi olsa kentlerin gelişmesine zaten katkıda bulunmuştur. Söz konusu bu durum bütünüyle, büyük ticari antrepoların imalata dönüşme eğilimlerinin bir sonucu değildir. Çünkü kent devletleri en başta zaten büyük ticari antrepolar olmasından ziyade sermayesini dokuma sanayinde örgütleyen ve ücretli emeği yaygın şekilde kullanan Floransa’nın kapitalist gelişimi gibi24, gerçekten sanayi kapitalizmiyle tanışmıştır. Braudel’e (2004c) göre, XIII. Venedik ve diğer kent devletlerinde zanaatkârların emeği sömüren ve kar hadleri peşinde koşan ilkel kapitalist loncalar etrafında örgütlenmesi bu durumun göstergesidir.