• Sonuç bulunamadı

Bir diğer çağdaş drama kuramcısı Philip Taylor’dur. Taylor, 2000 yılı basımlı The Drama Classroom isimli kitabında drama praksisi olarak vurguladığı eğitimde drama yaklaşımındaki üç olguyu tartışır. Bunlar, eylem (action), yansıtma (reflection) ve dönüşümdür (transformation). Drama praksisinde olması gereken bu üç olgu yine Taylor’un ortaya attığı üç drama bileşeni içinde veya bu üç bileşen tarafından ele alınır. Bu bileşenler de insan (people), tutku (passion) ve platform / mekandır (platform). Taylor’a göre dramanın grupla yapılan bir sanat formu olduğu söylenebilir. Bu gruptaki insanlar dramada olması gereken üç olguyu yani eylem, yansıtma ve dönüştürmeyi kullanarak insana dair durumları dramatik bir ortamda

yansıtmalar yaptığı, iş birliği ile oluşturulan grupsal bir sanat formudur” (Taylor, 2000: 1).

Taylor bu fiziksel benlik ile ilgili insan elementini Stanislavski’nin insanın fiziksel aracı olarak bedenini kullanamaması sorunsalıyla ilişkilendirir. Zira bu ayrım Kartezyen mantığın egemenliğiyle süregelmiş ve zihni bedenden ayırarak zihne öncelik vermiş dolayısıyla bedeni ve bedenin bir ifade aracı olarak kullanımını köreltmiştir. Taylor’a göre bir sanat formu olarak dramanın zihin ve beden ayrımını ortadan kaldıran, zihinsel üretimlerin fiziksel imkanlarla grup içinde ifade edilmesine odaklanan bir süreç olduğunu söylenebilir. Stanislavski’ye göre “Fiziksel benlik dramatik karşılaşmanın merkezinde yer almaktadır ve dramadaki öğrenciler kendi enstrümanlarını en iyi nasıl manipüle edecekleri konusunda eğitilmelidirler”

(Stanislavski, 1949: 35’ten akt. Taylor, 2000: 1).

Sonuç olarak dramanın önemli unsurlarından insan, Taylor’a göre dramanın kilit noktasıdır zira drama, insanın zaman ve uzamda bilinçli olarak güdümlenmesi, bir tür manipülasyonudur. Bir diğer önemli terim tutkudur. Taylor tutkuyu ve neden onun drama praksisinde olmazsa olmaz bir element olduğunu bir diğer önemli drama kuramcısı Bolton’ın dramada çatışma düşüncesinden esinlenerek açıklar. “Bolton’a göre, drama bir çatışmanın ifadesi üzerindeki kısıtlamaları ifade eder. Tiyatro formunun özelliklerine bakarsak, karakterlerin kendilerini nasıl, kim olduklarını göstermekten alıkoyan durumlar içinde bulduklarını görürüz” (Taylor, 2000: 3). Bu bakış açısıyla tutkuyu güçlü duygu durumları ve duygusal tepki olarak ele alabiliriz.

Bolton’ın çatışma düşüncesinde duygusal bir yükselmenin katalizörlüğü mevcuttur.

Zaten Taylor da adı geçen kitabında tutkuyu neden bir bileşen olarak ele aldığını açıklarken Augusto Boal’ın 1995 tarihli Arzu Gökkuşağı isimli kitabında Boal’ın tutkusuz herhangi bir tiyatro olamayacağını ve onun tiyatroyu herhangi bir mekanda iki insanın tutkulu bir savaşım vermesi olarak algıladığını açıklar (Taylor, 2000: 2).

Taylor’un drama praksisi için altını çizdiği son bileşen de platform veya mekandır.

Bu noktada Taylor, mekandan kastının, tutkunun gerçekleştiği herhangi bir yer olmadığının altını çizer. Ona göre drama praksisi için uygun mekan, Boal’ın da estetik uzam olarak ele aldığı uzamdır. Bu mekanlar tutkuyu asıl yaratanları olan insanların yaşadığı, yaşamını sürdürdükleri yerlerdir. Sokaklar, hastaneler, okullar, şirketler bu mekanlar arasında sayılabilir. Dramanın olması için önemli olan bu element aslen drama praksisini tiyatrodan ayıran bir yaklaşım olarak ele alınabilir zira tutkunun gerçekleştiği yer bizzat sahne de olabilir ancak Taylor’un drama yaklaşımında bu ayrım çok net belirtilmiştir. “nerede olurlarsa olsun mekanlar için ortak olan olgu, insanların ve tutkuların onların üzerinde meydana gelmeleri ve izleyicilerin de onlarla iletişime onların üzerlerinde geçmeleridir. Ancak drama sınıfında, herkes estetik bir anlayış üzerine çalışma yaptıkları sırada seyirci bizzat katılımcı olabilmektedir” (Taylor, 2000: 4).

Taylor’un drama yaklaşımını anlamak için onun hem malzeme hem de sonuç olarak gördüğünü söyleyebileceğimiz estetik anlayış, estetik anlama (aesthetical understanding) kavramıyla karşılaşmaktayız. Yine aynı kitabında Taylor, estetik anlamayı şu şekilde açıklar: “O halde, drama uygulamalarında, biz öğrencilerin kendi yeteneklerinin bileşenlerini (insan, tutku ve mekan) ne şekilde yönlendirebileceklerini, yönlendirmenin nasıl işlediğini ki böylece izleyicinin

kavramasını ve araç içerisinden hareketle ne şekilde dönüşebileceğini öğrenmelerini istiyoruz” (Taylor, 2000: 4).

Taylor’a göre dramanın neliğinin anlaşılmasının önemli olduğu düşüncesindeyiz. Taylor dramayı bir praksis olarak ele almıştır ve buna niye uygulama (practice) demediğini ve denmemesi gerektiğini açıklamıştır:

“Bir çok yıldan beri, uygulama kelimesi teori kelimesinden oldukça farklı bir şey olarak ele alınmıştır. Uygulama, yapma ile aktif olan ile, süreç ile ilişkilendirilmiştir. Teori yapmama ile, üzerinde düşünme ile ve ürün/sonuç ile çağrışımda bulunmuştur. Maalesef böylesi kelimeler, teori ve uygulama, drama üzerine düşünen ve yazanlar ile dramayı yapan ve uygulayanlar arasında sağlıksız bir ayrışmaya götürmüştür. Düşünenler uygulayamıyordu ve uygulayıcılar düşünen değildi ve bu şekilde tartışma ilerledi. Ancak praksis kelimesi bu teori ve uygulama kavramlarını bir araya getirmekte ve her ikisini karmaşık dramatik karşılaşmanın bir parçası olarak görmektedir” (Taylor, 2000: 5).

Dramayı hem üzerine düşünülmesi gereken hem de uygulanması gereken bir alan olarak görmesinden dolayı praksis olarak ele alan Taylor’un drama anlayışını görebilmek için bu ayrımın önemli bir nokta olduğu düşüncesindeyiz. Bununla beraber sonuç olarak Taylor’a göre drama praksisi şu şekilde tanımlanabilir:

“Tiyatro formunun, eğitimci liderler tarafından katılımcıların eyleme geçmeleri, yansıtmada bulunmaları ve dönüşmelerinde yardımcı olmak amacıyla yönlendirilmesidir. Drama praksisinin çekirdeğinde, liderler ve katılımcılar estetik bir kavramaya, anlayışa doğru ilerlemeye çaba gösterirken, üç elementin (insan, tutku ve mekan) sanatsal bir şekilde birbirleriyle iletişime geçmeleri ve birbirleri arasında oynamaları vardır”

(Taylor, 2000: 1).

Görüldüğü üzere drama ya da eğitimde drama, 20. yüzyılın başından günümüze yaptığı yolculuk sırasında farklı anlayış ve yaklaşımlara olanak veren bir alan olarak gelişmiştir. Başta daha çok tek, bağımsız etkinlik ya da oyunlara dayalı

görülmektedir. Bu gelişim, doğal olarak bir yandan alanı zenginleştirirken bir yandan da bir anlam karmaşası yaratmıştır. Farklı tanımlamalar drama sözcüğüyle ifade edilenin tam olarak ne olduğunun anlaşılamamasına neden olmakta, bu da özellikle bunun gibi kavramsal çalışmalarda içeriğe ilişkin belirsizlikler yaratmaktadır. Bu nedenle çalışmanın ilerleyen bölümlerinde drama sözcüğüyle anlatılmak istenenin olabildiğince net olmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Birçok farklı eğitimde drama anlayışının sentezine dayalı aşağıdaki eğitimde drama tanımı, araştırmacı tarafından bu tez çalışmasında kullanılacaktır:

Eğitimde Drama, bir sürecin başından sonuna kavrayışsal bir değişikliğin amaçlandığı, grup içerisindeki her katılımcının hazır bulunuşluğuna ve geçmiş yaşam tecrübelerine yaslanarak gelişen ve her katılımcıya kendilerine dair bu unsurları süreç içerisinde ifade etme imkanı tanıyan, katılımcıların yaş gruplarının getirdiği oyun oynama alışkanlıklarına ve deneyimlerine dayalı, yeni dramatik ve estetik yaşantıların oluştuğu, en önemlisi de doğaçlama ve rol oyunlarının odakta olduğu eğitimsel bir süreçtir.

2. SÜREÇ DRAMANIN YAPISAL İNCELEMESİNE BAŞLARKEN HEATHCOTE VE BOLTON’IN SÜREÇSEL DRAMA YAKLAŞIMLARI