• Sonuç bulunamadı

OSMANLI-BİZANS İLİŞKİLERİNİN MİMARİYE YANSIMASI

BÖLÜM II 2. ERKEN OSMANLI DÖNEMİ

2.3. OSMANLI-BİZANS İLİŞKİLERİNİN MİMARİYE YANSIMASI

Bursa’nın da içinde bulunduğu Bitinya’nın fethi gazilere büyük kolaylık sağlamış ve yeni iş alanları açmıştır. Karaman, Orta ve Doğu Anadolu’daki politik dengesizlik ve kararsızlığın da etkisiyle bu bölgelerin halkı göç ederek Osmanlı Beyliği sınırları içine yerleşmiş ve Doğu’dan gelen Türkmenlerle nüfusu sürekli artmıştır.69 Bu nüfusun Bizans kentlerinin Türkleşmesi, yeni kentlerin kurulması ve göçebelerin kentli olmasına büyük katkısı olmuştur.

Kuruluş döneminde, Yenişehir dışında Osmanlı şehirlerinin neredeyse tamamı (Bursa, Orhaneli, İznik, Mudanya, Gemlik) Bizans’tan devralınmıştı. İznik başta olmak üzere fethedilen yerlerdeki Hıristiyan halkın evlerinde kaldıkları belirtilmiştir. Hatta başka yerlerdeki gayrimüslimlerin bile Orhan Gazi ve 1. Murat tarafından Bursa’ya yerleştirildiği bilinmektedir.70

14. yüzyıl Bitinya’sı hakkında bilgi vermesi açısından İrene-Beldıceanu-Steınherr’in yaptığı çalışma oldukça önemlidir. Vakfiyeler, tapu tahrir defterleri gibi orijinal kaynaklar ve diğer arşiv kaynaklarından hareketle hazırladığı çalışmada, 14-15. yüzyıl Bitinyasında müslim ve gayrimüslimlerin bir arada yaşadıklarını ve gayrimüslimlerin çoğunun Türk isimler aldığını, hatta bazılarının yalnızca Türk dervişlerine verilen “abdal, avdal” gibi isimlerle anıldığını söylemiştir.71

Etkileşimin mimari alandaki niteliği bakımından cevaplanması gereken sorulardan biri de Osmanlılar Bitinya’ya geldiğinde mevcut Bizans yapılarının durumudur. Bursa ve çevresindeki (özellikle İznik) Bizans yapıları araştırılmış fakat günümüze örtüsü sağlam bir örneğin ulaşmadığı görülmüştür.72 Osmanlı bölgeye geldiğinde bu yapıların ne

69

Kaplanoğlu, Bursa’nın ilk devir ulemasının hemen tümünün Türkistan-Horasanlı olması nedeniyle, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Bursa ve civarındaki fethedilen kentlere göçebelerin değil de daha çok Horasanlı Oğuz kentlerinden göçüp gelen şehirli Türk unsurların yerleştiğini söylemiştir. Ayrıca Tebrizli sanatkarların da Bursa’ya geldiklerini ifade etmiştir. Bkz. Kaplanoğlu, R., “Payitaht Bursa’da Gayrimüslimler”, Payitaht Bursa’da Kültür ve Sanat, (Sempozyum Kitabı), Bursa, 2006, s.163

70

1334 yılında, Bursa’da esir düşen Selanikli Rahip Palamas’ın, Bursa’nın düşmesinden sekiz yıl sonra rastladığı dindaşlarından oluşan cemaatin varlığı, Bursa’da yerli Rumların kaldığının kesin olarak delilidir. Bkz. Kaplanoğlu, R., a.g.m., s.164

71 Steinher, I.B., a.g.m., s.15

72

İznik- Hg. Sophia (Orhan Camisi): yapının inşa tarihi olarak 11.yy esas alınmaktadır. 5-6 yy. 1065 sonrası, 1330 sonrasında orta nefte yapılan değişiklikle üç ayrı döneme tarihlendirilmektedir. Bazilikal planlı olan yapı, örtüsü dışında ayaktadır. Bkz. Erzen, A., a.g.t., s.16

İznik-Koimesis Kilisesi: Yapı 9.yüzyıla ait kubbeli bir bazilikadır. Temel düzeyine kadar yıkılmıştır. O. Wolf 1898, T. Schmit 1912 yılında kiliseyi gezmiş ve araştırmacılar bunların verdiği bilgi, fotoğraf ve çizimlerden faydalanmışlardır. Tarihlendirme de bu verilere göre yapılmıştır. Bkz. Erzen, A., a.g.t., s.16

durumda olduğuyla ilgili de bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle erken dönem yapılarında örtü ve geçiş elemanlarının yapımında Bizans yapılarından ne kadar etkilenildiği hakkında bir yorum yapmak zordur.

Kaplanoğlu’na göre Bursa’da inşa edilen yapılarda Horasanlı ustaların73 yanında gayrimüslim ustaların da büyük etkisi olmuştur. Önce Bizanslı işveren için çalışmış olan ustanın, daha sonra Osmanlı işvereni için çalışmayı sürdürdüğünü ve özellikle anıtsal yapıların cephe süslemelerine bakıldığında Anadolu Selçuklu yapılarına değil, Bitinya ve Batı Anadolu’daki Geç Dönem Bizans yapılarına benzediklerini belirtir.74 R. Ousterhout da Bursa’daki Orhan Camisi (1334) ve Zeytinbağ’da bulunan Pantobasilissa Kilisesi’nin duvar yapım teknikleri arasındaki benzerlikten hareketle, Osmanlı’nın ilk yapılarında Bizanslı ustaların etkisinin olduğunu söylemiştir. Araştırmacı, Bursa’nın ilk camilerinin mimarisinin Anadolu Selçuklu mimarisinden esinlendiğini, ancak düz tuğla ve taş duvarcılığının Selçuklu uygulamalarını takip etmediğini ve Selçukluların tuğlayı cami inşasında çok kullanmadıklarını söylemiştir.75 Ancak A. Batur, Osmanlı ve Bizans örgü teknikleri arasında farklılıklar olduğunu ve Osmanlının bu tekniğe kendi yorumunu kattığını ifade etmektedir.76 Ayverdi ise Orhan Camisi’ndeki tuğla-taş almaşıklığını Bizanslı kaynaklara bağlayan yazarlara karşı, tuğla/taş almaşıklığının Bizans’la ilgisi olmadığını söylemiş, yapıda moloz taş kullanıldığını ve tuğlanın ancak bu malzemenin kusurunu örtmek için aralarına

İznik-Kilise: 11-13 yüzyıllar arasında tarihlendirilen yapı, kazı sonucunda temel düzeyinde ortaya çıkarılmıştır. Kare içinde haç planlıdır. Yapının beden duvarları tümüyle yıkılmıştır. Bkz. Erzen, A.,

a.g.t., s.16

Gebze (Libyssa): Dil İskelesinin kuzey-doğusunda Yalancı Bayır’da Bizans Manastır Kilisesi kalıntıları. Bkz. Erzen, A., a.g.t., s.16

Kırmastı (M.Kemal Paşa)-Lala Şahin Paşa Camisi: Hasluck F.W.den yapının eski bir kilise olduğu ve camiye çevrilerek uzun bir süre kullanıldığı konusunda bilgi edinilmektedir. Yapının örtüsü günümüze ulaşmamıştır. Bkz. Erzen, A., a.g.t., s.16

Trilya (Mudanya’nın batısında)-Aziz Paraskeve Manastırı, Aziz Georigos Kilisesi, Aziz Spyridon Manastırı, Aziz Athanasius Manastırı. A. Erzen yapılar gözlemlendiğinde harabe durumunda olduğunu yazmıştır. Bkz. Erzen, A., a.g.t., s.16

Aziz Yohannes manastırı: kare içinde haç planlı, naos kubbesi dört sütuna oturan üç apsidli bir yapıdır. Yapının örtü sistemiyle ilgili bir bilgi yoktur. Bkz. Erzen, A., a.g.t., s.16

Mudanya manastır Kalıntısı: Örtüsü hakkında kaynaklarda hiçbir bilgiye rastlanmayan yapı, bugün tamamen kaybolmuştur. Bkz. Erzen, A., a.g. t., s.16

Mudanya Pantobasilissa Kilisesi: Mudanya’nın yaklaşık 10km.batısında, kıyıdadır. Kare içinde haç planlı bir kilisenin kalıntısı olduğu anlaşılan harabe, örtü sistemi hakkında bilgi vermemektedir. Bkz. Erzen, A., a.g.t.,s.16

73 Bunlardan biri de İznik Hacı Hamza Kümbedi mimarı Hoca Ali’dir. Bkz.Ayverdi, E.H., a.g.e., 1989, s.179

74 Kaplanoğlu, R., a.g.m., s.177

75

Ousterhout, R., a.g.m., s.54, 55

yerleştirildiğini, dolayısıyla Bizans eserlerini taklit etmek için değil, zorunluluktan kaynaklandığını ifade etmiştir.77

Anadolu Selçuklu döneminde yapılar genellikle kesme taş ile inşa ediliyordu. Bunların arasında da ahşap hatıllar kullanılıyordu. Tuğla bu dönemde az bulunan ve kıymetli bir yapı malzemesi olarak yapının minaresi ve cephe süslemesi gibi belirli bölgelerinde kullanılıyordu.78 Batı Anadolu’da daha fazla bulunması nedeniyle moloztaş duvarlarda hatıl görevini üstlenmesi oldukça doğaldır.

A. Batur, Bizans’ta gelişmiş bir tuğla endüstrisinin varlığını kanıtlayan verilerin bulunduğunu79, bunların başında dekoratif örgüler için özel hazırlanmış ve biçim verilmiş tuğlaların olduğunu; Osmanlının da yapılarında bunları kullandığını belirtmiştir. 80

D.Kuban da ilk Osmanlı yapılarında ustanın kökeni ne olursa olsun, yerel yapı tekniği, yerel malzeme ve eğer sonradan tamir görmediyse, yerel yapı ayrıntılarının ortak olarak kullanıldığını söylemiştir.81 Kullanılan taşın eskiden beri açılmış ocaklardan gelmesi, tuğlanın var olan fırınlarda pişirilmesi, harcın yerel inşaatçıların bildiği şekilde hazırlanmasının doğal olduğunu ve Osmanlı işvereninin Bizanslı ustaları cami inşaatında çalıştırma konusunda tutucu davranmadıklarını belirtmiştir.82

D. Kuban ayrıca, göçerlerin ilk devirlerde asıl uğraşlarının savaş olduğunu, bunun yanında yapının yerli ustalar ve batıya gelen Doğulu ustalar olmak üzere iki insan kaynağının olduğunu söylemiştir. Doğulu ustaların fethedilen yerlerde inşaat etkinliği başlamadan ve beyler tarafından davet edilmeden buralara gelmelerinin, gelseler bile yanlarında büyük işçi gruplarını getirmelerinin söz konusu olmadığını belirtmiştir.83 Osmanlı Bitinya’ya geldiği zaman mevcut Bizans yapılarını durumu bilinmediğinden yerli ustaların bölgedeki ilk Osmanlı yapılarının şekillenmesinde nasıl bir rol oynadıkları hakkında yorum yapmak zordur. Bunun yanında hızlı yapılaşma nedeniyle tereddüt etmeden yerli ustalardan, yerel malzeme ve inşa tekniklerinden yararlanmış

77

Ayverdi, E.H. a.g.e., 1966, s.61, 62

78Selçuklu’da tuğla kullanımı için bkz. Bakırer, Ö., “Anadolu Selçuklu Mimarisinde Taş ve Tuğla İşçiliği” , Başlangıcından Günümüze Türk Sanatı, Ankara, 1993, s.255-280

79

14.yy.için 14x28cm. ve 30x30cm. ölçülerinde iki tip olarak belirlenen tuğlaların kalınlıkları 4cm. ve nadiren 4.5cm. olarak saptanmıştır. Bkz. Ayverdi, E.H., 1966, s.152

80 Batur, A., a.g.m., s.189

81 İnşaat malzemesi ve yapım teknikleri için bkz. Ayverdi, E.H., “İcmal”, a.g.e., 1966, s.531-540

82

Kuban, D., a.g.e., 2007, s.164

olmaları kaçınılmazdır. Özellikle Anadolu Selçuklu dönemi yapılarında rastlanmazken, prizmatik üçgenli geçiş elemanlarının 14.-15 yy. Batı Anadolu yapılarında yoğun olarak kullanılması başka türlü açıklanamaz.

BÖLÜM III

Benzer Belgeler